Verme hakkı
By Mehmet Yılmaz on Şub 21, 2008 in İnsan, Verme hakkı, vicdan
“Neden küçük çocuklar yaptıkları resimleri büyüklere vermeyi bu kadar çok severler? Bir sevgi bağı oluşturmak? İçlerinden, kalplerinin derinliklerinden gelen o nesneyi vererek bir başka insanı mutlu etmek?
Vermek en başta vereni mutlu eder. Zira vererek insan kendi büyüklüğünü, güzelliğini, gönül zenginliğini yaşar.”(1)
Sokakta yaşayan çocuklar üzerine sayısız rapor var. Bu raporlar genellikle çocukların sorunları üzerine odaklandıklarından gerçekte önemli olanı gözden kaçırıyorlar:
Bunlardan biri olan UNICEF‘in 2005’te yayınladığı bir rapora göre dünyada 100 milyondan fazla çocuk sokakta yaşıyor. Yaşamak için çalıyor ve fuhuş yapıyorlar, bu hayata tahammül etmek için ise uyuşturucu kullanıyorlar. Bu çocukların % şu kadarı 15 yaşına gelmeden ölecek, % şu kadarı 18 yaşına gelmeden hapse girecek, …
Peki ya kurtulanlar? Onlar nasıl çıkıyorlar bu sefalet-fuhuş-uyuşturucu girdabından?
Kolombiyalı bir grup araştırmacı(2) işte bu soruyu sormuşlar ve keşfettikleri gerçek hepimizi aydınlatacak cinsten.
Sokak çocuklarının bir kısmı kazandıkları parayla aralarından daha zayıf olanlara kanat geriyorlar. Onlara yiyecek alıyorlar, hasta olanlara ise ilaç. Bir kısmı ailelerini besliyor. Kardeşlerini okutmaya çalışanlar bile var. işte 6-7 yaşında yetişkin gibi yaşamak zorunda kalan bu çocuklar sefalet girdabından kurtuluyorlar. Vermek, paylaşmak onları kendi gözlerinde kıymetli yapıyor. Toplumun ittiği, unuttuğu bu küçük insanlar yemek ve giysiden çok saygı görmeye, bir işe yaramaya muhtaçlar.
Yetimhaneler üzerine yapılan birçok araştırma da bunu teyid eder nitelikte. Kendilerine sıcak bir yatak, yiyecek ve giysi verilse bile sokak çocukları bir zaman sonra yetimhanelerden kaçıyorlar. Bunun sebebi ise nankörlük değil elbette. “Birisi” oldukları, “sayıldıkları” sokakları özlüyorlar. Bunu dikkate alan sığınma evlerinde ise bu çocuklara yiyecek ile beraber çeşitli sorumluluklar veriliyor.
Samimiyetle söyleyeyim, dilenerek ve çalarak ailesine bakan bir sokak çocuğuyla karşılaştırdığımda kendimi çok güçlü hissetmiyorum.
Öyle zannediyorum ki biz « zenginler » de muhtacız bu yardımlaşmaya. Hayatın tadını çıkarma adına verme hakkımızı kullanmayı unutabiliriz çünkü. Daha parlak saçlar, daha beyaz çamaşırlar, daha büyük bir araba, daha güzel bir ev, daha çok fonksiyonlu bir cep telefonu, Fransız mutfağı, yeni tatil beldeleri…
Sözüm ona “yaşama sanatı” denen bir şey uğruna ölü gibi yaşamak, anlık tatminler uğruna iç huzurumuzu feda etmek işten bile değil.
Reklamcılar sağolsun “hayat bu işte” diye sattıkları gazozların, çikolata ısırıp “mutlu” olanların, “çağdaş yaşam” gettolarına kendini hapsedip “huzuru yakalayan” zavallıların resimlerini göre göre MUTLULUK ile TATMİN kavramlarını fena halde birbirine karıştırmış vaziyetteyiz sanki.
Haddim olmayarak bütün dostlarıma verme hakkınızı kullanmayı unutmayın diyorum.
(1) Les murmures des phantomes, Boris Cyrulnik
(2) La Resiliencia. Responsabilidad del sujeto y esperanzo social, Kolombiya, 2002 (Cano, Colmenares, Delgado, Villalobos)
Kitap tanıtan kitap 1
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası
Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
8 Yorum
Yazan:özkan d. Tarih: Şub 21, 2008 | Reply
gerçekten çok etkilendim.. Türk öğün çalış babana bile güvenme diye diye büyüyen bu milletin çocukları en kutsal işlerden biri olan bağış toplama konusunda bile birbirine ( özellikle de devlet kurumlarına ) güvenmez olmuştu yıllardır. bağışlarımız yerine ulaşıyor mu sorusu bile bazı insanları bundan alıkoyuyordu.. Deniz Feneri Derneği gerçektende insanların güvenini kazanmış bir oluşum.. verdiğiniz linkte de nasıl onlara yardımcı olabileceğimiz detaylıca acıklanmış, umarım herkes gücü ölçüsünde yardımcı olabilir.
Yazan:Ç-Z Tarih: Şub 21, 2008 | Reply
Yardım etmek,insanı mutlu eden bir duygu.Bir psikolog bunun hormonal trafiğini anlatmış ve sonunda insanın bu duyguya da bağımlı olabileceğinden bahsetmişti.”Yardım” etmek de,çikolata,uyuşturucu maddeler yada benzerleri gibi vücutta kimyasal bir tetiklemeye sebep oluyormuş.Tek fark “aldığımız” için değil “verdiğimiz” için bu duyguyu yaşıyor olmamız.Kısaca bize ait olduğunu düşündüğümüzü sadece vererek paylaşmanın kişiye “haz” duygusu yaşattığı mutlu ettiği bilimsel bir gerçek .-) İnsan çok bencilce davranıp sadece bu haz duygusunu hissedebilmek için bile yardım edilebilir.Bu “haz” temini esnasında birinin ihtiyaçları karşılanıyorsa eylem ”iyi”,bu duyguyu yaşayabilmek için “iyi”liğe ihtiyaç duyan kişiyi “muhtaç” durumunda bırakmamak*/sebep olmamak ise “doğru”dur diye düşünüyorum.
Bir insan her şekilde bu “haz”zı yaşayabilir.“Sahiplenme” duygusu ile ev,araba,giysi,kariyer yada işine“yatırım” yapabilir.Tüm bu haz kaynaklarını kaybetmekten korkacağından dolayı da hissettiği endişe,kaygı duygularıyla da başa çıkabilmek için başka haz kaynaklarına yönelebilir;asla doymak bilmez kemirgenler gibi davranıp damarlarına bir şeyler şırınga edebilir,şişelerce alkolü midesine indirilebilir,tıka basa gözü doymaz bir şekilde yiyebilir bunlarla beraber çerez olarak da ikili ilişkilerini,insani duyguları da tüketebilir.İhtiyaç duyanların sorumluluğunun kendine ait olmadığını düşünerek vicdanını rahatlatabilir,sadece ve sadece tüm bunları ”haz” almak için tercih edebilir ve kimse de aksini yapmasını isteyemez/engelleyemez.Hayatının sahibi kendisidir.
Onca eğitim ve zorlu çalışma ile yorularak elde ettiğimiz tüm kazancın sadece kendimize ait olduğunu ve elbette nasıl tüketeceğimizi de yine en iyi biz bilebiliriz diyerek başka birinin sorumsuzluğu sebebiyle mağduriyet yaşayanları “yok” farz edebiliriz.Bu yoğun,var ve başarılı olma stresinin ardından girilen depresyonu bir psikologa gidip terapi alarak,anti depresan kullanarak,yastığa başımızı koyduğumuzda hissetiğimiz huzursuzluğu uyku ilaçları kullanarak da giderebiliriz.Her zaman sadece kendimiz için “daha iyisini isteme hakkımız” var ve bunları elde edebilmek için de sahip olduğumuz imkanları kullanabilir,hayal etmeyi arzu ettiklerimize de sahip olabiliriz.
Tabii aksini de hayal etmeye muktediriz “elimde olanların hiçbirine sahip olmamış olsaydım acaba nasıl bir hayatım olurdu!”.
Bence her insan hayatında en az bir kez bir çocuk esirgeme kurumunun,yaşlılar evinin kapısından içeri girmeli.Yüz yüze gelinen gerçek karşısında hissedilen duygunun,son sürat giden ve hava yastığı gibi lüks bir donanımı olmayan araba ile duvara toslandığında hissedilen duygudan farkı yok.Bu duygu ile yüzleşmek istemeyenler için pc başında bir yardım kuruluşunun linkini tıklamak da elbette kendimiz için yapabileceğimiz bir “iyilik”.Her zaman kendimiz için “daha iyisini” isteyebiliriz, üstelik bu hakka sahibiz,zira mümkün!
* Daha önce burada bir yorumcu,“yardım” etmenin bir çeşit “mağduriyeti teşvik” olduğundan,dolayısı ile “yardım edilen” yarattığından ve yardım edenin aslında yardım edilenin var olmasına “sebep” olan bir bencil tamahkarlığa sahip olduğundan bahsetmiş ve dinen tanımları farklı olan bu yardım eylemine karşı çıkmıştı.Onun ve ona benzer şekilde düşünen insanların bencilliğinden dolayı “mağdur” olanın da sorumluluğunu alıp “yardım” etmenin benim için bir sakıncası yok!Dediğim gibi herkes haz almak için farklı bir yöntem bulabilir.
Yaşamak için çalıyor ve fuhuş yapıyorlar, bu hayata tahammül etmek için ise uyuşturucu kullanıyorlar.
Peki ya kurtulanlar? Onlar nasıl çıkıyorlar bu sefalet-fuhuş-uyuşturucu girdabından?
Birileri yardım ederken “pazarlık” etmediği,yardımın nedenini sorgulamadığı,fuhuş yapan bunu “hiç olmazsa dürüstçe sadece ekmek parası kazanmak” için yapıyor deyip kendini olayın tamamen dışına taşımayı reddettiği için, vs.vs.gibi daha pek çok cevap bulunabilir sanırım.
Elimde olmadan(!) yazıyı uzattım aslında kısaca her türlü bencil olunabilir demek istemiştim 🙂
Yazan:hakan Tarih: Şub 23, 2008 | Reply
Çok güzel bir çalışma olmuş.Nakadar hassaz konular bunlar.Nasılda bulup araştırdın..Çok hoşuma gitti.Tabi sadece bu değil .Şükür ve yardım etmek lazım insana ve insanlığa buda kendi vicdanımaza ve insanlık duygumuza yardım etmek demek olur.En azından okumak hatırlamak ve şükretmekte lazımdı.
Çalışmalarında başarılar dilerim.
Yazan:hüseyin Tarih: Şub 28, 2008 | Reply
Geçmişte olan Ace depreminde deniz fenerinin orada kesilmek için kurban kampayası vardı. Rahmetlik babamla tartışmama rağmen (olurdu olmazdı diye)kendime kesmedim, katıldım. Ardından bir zarf kurbanınız Çankırı’da kesildi diye geldi şok olmuştum. yazı yazdım niye böyle oldu diye defalarca ardından bir özür mektubu geldi. Ama artık pişman olmuştum. Rahmetli babama “hakkını helal et” diye bağırıyorum şimdi. Nafile duymaz ki beni;
Yazan:Nilgun Senyigit Tarih: Mar 3, 2008 | Reply
VERMEK COK GUZEL BIRSEYDIR. FAKAT VERILEN SEYI GORMEK DE INSANI MUTLU EDER. GEREK KURUM VE KURULUSLAR GEREKSE INSANLAR BIRSEYLERI ALDIKLARI ZAMAN BUNU GUZEL SEYLER ICIN KULLANIYORLARSA SERGILEMELERI GEREKIR KI. INSANOGLU O ZAMAN GUVENE BILIR VE VERMEK HAKKINI DEVAM ETTIREBILIR. AKSI TAKDIRDE BUNU TAM TERSI YAPILDIGINDA GUVEN YOK OLUR VE VERMEK HAKKI SUREKLILIK TASIMAZ YOK OLUP GIDER.
Yazan:zehra sarac Tarih: Mar 5, 2008 | Reply
Merhabalar,
Bu yazıyı okuyupta etkilenmemek imkansız. Verme hakkımızı kullandığımızda onun ne olduğu düşüncesine kapılmamakta imkansız. Zira açılan bir hesap numarasına az veya çok para yatırırken, acaba bu gereken yerlere ulaştırılacak mı? diye insanın içinden geçiyor. Çünkü gün geçmiyor ki yardım toplanması hususunda skandal yaşanmasın. Örneğin “yardım paraları gasp edilip yurtdışında bilinmeyen bir bankaya yatırılıyor. Bazı insanların tekeline geçiyor.. ” vs…
Öte yandan bırakın dünyanın çeşitli bölgelerini kendi kimsesiz çoçuklarımızı bile koruyamıyoruz. Bence her bir ilde bir örgütlenme olmalı kimsesiz ve sokak çoçuklarını korumak ve rehabilite etmek için. Bu örgüte o ilin tüm vatandaşları gönüllü olarak katılıp maddi veya manevi yardımda bulunabilir. Bu örgütte doğrudan valiliğe bağlı olabilir.
Bunun yanında tabii ki gönlümüz dünyanın tüm kimsesiz çoçuklarına yardım etmek istiyor.:)
Sevgiler saygılar..
Yazan:n Tarih: Mar 7, 2008 | Reply
Allah hepimize merhamet versin!
Yazan:ruhan Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
YAZINIZ BENİ ÇOK ETKİLEDİ.DUYARLI OLABİLMENİN VE YARDIM ELİNİ UZATABİLMENİN VİCDANI NASIL DA RAHATLATLATTIĞINI ANCAK BUNU YAPABİLENLER ANLAYABİLİR.AİLELERİNDEN KOPMUŞ VEYA KOPARILMIŞ ÇOCUKLAR HER TÜRLÜ TEHLİKENİN İÇİNDE YAŞAM SAVAŞI VERİRLER.AİLE, ÇOCUKLARIN KİŞİLİKLERİNİN OLUŞMASI SIRASINDA ONLARA TEHLİKELERDEN KORUNMAYI,YAŞAM SAVAŞINDA ,ZOR DA OLSA,ZAFERLER KAZANABİLMEYİ ÖĞRETEN BİR OLGUDUR.BUNUN BİLİNCİNDE OLMAYAN ÇİFTLERİN ÇOCUK YAPMAMASI GEREKİR. AMA MAALESEF KENDİLERİ DE HİÇ BİR ŞEYİN FARKINDA DEĞİLLER.NE YAZIK Kİ HİÇ BİR SUÇLARI OLMAYAN BU ÇOCUKLAR GELECEKTE TOPLUM İÇİNDE TEHLİKELİ OLMAKTA.KENDİLERİ İSTEMEDİKLERİ HALDE FUHUŞA,GASPA,HATTA HIRSİZLİĞA ZORLANMAKTADIRLAR.KALABALIK ŞEHİRLERDE DAHA BAŞIBOŞ KALAN BU YAVRULARIN SUÇU NE OLA Kİ?
ÖĞLE GÜZEL BİR KONUYA DEĞİNMİŞSİNİZ Kİ ÇOK SEYLER YAZMAK İSTİYORUM.FAKAT OLAYI GENİŞ BİR YELPAZEDE ALDIĞINIZ İÇİN SİZİ TEKRAR ETMEKTEN KORKARIM. YALNIZ ŞUNU SÖYLEMEK İSTİYORUM HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEYELİM. SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE ÇOK İŞ DÜŞMEKTE.BİR ÜLKEDEKİ SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ SAYISI, O ÜLKENİN REFAH SEVİYESİNİ GÖSTERİR.TOPLUMUN KÜLTÜR SEVİYESİ ARTTIKÇA BU YARALAR DAHA KOLAY SARILACAKTIR.BİRKAÇ YILDIR ÇOCUK KÖYLERİ KURULMAKTA. 10 İLA 12 ÇOÇUK İÇİN OLUŞTURULAN AİLE ORTAMINDA ,TERKEDİLMİŞ ÇOCUKLAR EĞİTİLMEKTE.
YALNIZ UZUN YILLAR SOKAKTA BÜYÜMÜŞ ,KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR EDİNMİŞ ÇOCUKLAR İÇİN DEĞİL BURALARI.
SOKAK ÇOCUKLARI DENEĞİNİN KURUCUSU DA YUSUF BEY İSMİNDE BİR BEYEFENDİ.O DA SOKAKTA BÜYÜMÜŞ.GEÇENLERDE TELEVİZYONDAYDI.ÇİRPINIYOR ONLARI KURTARMAK İÇİN.FAKAT YARDIMLAR YETERSİZ ,HAYKIRIYOR “BORÇLARI ÖDEYEMİYORUZ,ÇOK AZ BAĞIŞ GELİYOR” DİYE.GALİBA SOKAK ÇOCUKLARINI GÖZDEN ÇIKARMIŞ GİBİ MİYİZ?
SOĞUK HAVALARDA ATM KABİNLERİNDE DONARAK ÖLEN O KADAR ÇOK GARİP YAVRU VAR Kİ!
BU ÇOCUKLAR İÇİN SICAK BİR BARINAK,TEMİZ BİR YATAK KADAR ŞEFKATLİ BAKICILAR VE DE BİR PİSİKOLOG GEREKMEKTE.İNŞALLAH, GELCEKTE BÖYLE YERLERİN KAYBOLMAKTA OLAN BU ÇOCUKLAR İÇİN ÇOĞALMAKTA OLDUĞUNU GÖRÜRÜZ
HEPİNİZİN BİLDİĞİ BİR ÖYKÜ VARDIR;SARHOŞUN BİRİ YAĞMURLU BİR GÜNDE ÇAMURA DÜŞER.O SIRADA YANINDAN GEÇEN YETİM VE ÖKSÜZ BİR SOKAK ÇOCUĞU
ONUN KALKMASINA YARDIM EDER.SARHOŞ,ÇAMURLANAN ELLERİNİ ÇOCUĞUN SIRTINA SÜRER.ZAVALLI ÇOCUK SEVİLDİĞİNİ ZANNEDEREK İÇİ KIPIRDAR.İŞTE O SIRADA ALLAH,SARHOŞUN BÜTÜN GÜNAHLARINI AFFEDER.
BENİ HER ZAMAN DUYGULANDIRIR BU HİKAYE.
SEVGİ HEM BEDENİMİZİN HEM DE RUHUMUZUN İLACIDIR.SEVGİ DOLU BİR YÜREĞİN ELİ HER ZAMAN YARDIM İÇİN AÇIKTIR.BU ÇOCUKLARA YANLIZ MADDİ DEĞİL MANEVİ YARDIMLARIMIZI DA ESİRGEMEYELİM SEVGİLİ DOSTLAR.VEREN EL, HER ZAMAN ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR….