RSS Feed for This Post

Günah işleme özgürlüğü

20080226_gunah_isleme_a.jpgDeğerli dostumuz Mustafa Akyol Star Gazetesi’de şöyle yazmış:

“[…] bir 20. yüzyıl patolojisi olan ‘totaliter İslam’ın neden yanlış olduğunu iyi anlamak ve anlatmak, açık ve çoğulcu toplumu kabul eden, insanların ‘günah işleme özgürlüğünü’ tanıyan bir Müslüman perspektif sunmak lazım. Din elbette ‘tebliğ’ edilebilir, ama empoze edilemez. Edilirse de zaten bir anlamı olmaz […].”

Gerçekten de yobaz laiklerin insanları devlet eliyle, zorla “çağdaşlaştırma” çabası ne kadar sorunluysa kimi “İslamcı” devletlerin vatandaşlarını zorla günahtan korumaya çalışması o kadar yanlış.

Dikkat edilecek olursa her iki yaklaşımın ortak noktaları var:

  • 1) Vatandaşları çocuklaştırmaları,
  • 2) Bireysel sorumlulukların vatandaştan devlete transfer edilmesi,
  • 3) Devletin (ve memurlarının) hata yapmaz, mutlak erdem sahibi kabul edilmesi.

Uygulamada ise gerek “komünist” gerekse “İslamcı” rejimlerde bu erdemi temsil eden ve adeta tapılan bir de “önder” var: Humeyni, Stalin, Lenin, Hitler, Mussolini… Bu önderler öldükten sonra bile bir yarı tanrı gibi gösteriliyor, mezarları Kâbe gibi ziyaret ediliyor. Bu konunun tarihi boyutunu Humeyni Lenin’i döver mi? Adlı yazımızda ayrıntılı biçimde anlatmış ve Demokrasimize mola verelim mi? isimli makalemizin sonunda da faşizmin kısa bir tarifini vermiştik. Daha ayrıntılı bilgi için buralara da bakılabilir:

Günah işleme özgürlüğü derken günah işleTme özgürlüğü demiyoruz elbette. Dindar bir insanın en doğal hakkı kendini ve çocuklarını günahlardan korumak. Ama İslâmî erdemi devlet eliyle kamulaştırmak isteyenler ister istemez faşizme yaklaşıyor. Yani yobaz Kemalistler ile yobaz Müslümanların çok büyük bir farkı yok bu bağlamda.

Tek yol özgürlük!

1970’lerde solcuların bir sloganı vardı: “Tek yol devrim!”. Artık ideolojilerin, sloganlarla düşünmenin, devrimlerin sonunun geldiği bir çağdayız.

70 milyon insanız, 2000 km uzunluğunda, dikdörtgen biçiminde bir toprak parçasında yaşıyoruz. Sadece İstanbul’da bile öyle farklı yaşam tarzları var ki. Bunlardan birini ideal kabul edip geri kalanlara dayatmak bizi hiç bir yere götüremez.

Başörtüsü, içki yasağı, Kürtçe yayın, misyonerlik, … Bunun gibi sorular ve sorunlar her zaman çıkacak karşımıza. Yapılacak tek bir şey var: Özgürlüklerden yana tavır almak. Özgürlükleri modası geçmiş bir “çağdaşlıkla”, polis copuyla değil başka özgürlüklerle sınırlandırmak.

Günahtan sadece kendini değil toplumu ve hatta gelecek kuşakları korumak isteyen dindar Müslümanlara ise İslâm’ı daha iyi öğrenmek ve anlatmak düşüyor: Çünkü İslâm’ın tarif ettiği günahlar “modern” dünyanın kötüleriyle büyük ölçüde örtüşse de dinî referanslarımıza aykırı yaşamak zorunda kalıyoruz kimi zaman.

Cinayet, hırsızlık, çocukların cinsel istismarı gibi günahlar Müslüman olmayanların gözünde de kötü. Ama içki, zina, kumar?

Bir ara zinanın suç kabul edilmesi hararetle tartışılmıştı ülkemizde. Şimdi kendi kendimize soralım:

  • 1) Zina yapanların devletçe cezalandırıldığı bir ülkede mi yaşamak istiyoruz yoksa insanların eşlerini aldatmadığı bir ülkede mi?
  • 2) Zina hangi koşullarda, bölgelerde, yaş ve meslek gruplarında yaygın?
  • 3) Erkekler eşlerini ilk defa neden birinci doğumdan sonra aldatıyor?
  • 4) Aldatmaların % kaçı boşanmayla sonuçlanıyor?
  • 5) Çocuklarda ne gibi izler bırakıyor bu olay?
  • 6) Vs vs.

Eğer dindar Müslümanlar günah ile kötü (ve sevap ile iyi) arasında akılcı köprüler kurabilirlerse:

  • 1) Kendilerini günahtan daha iyi koruyabilirler,
  • 2) Sözleriyle değil örnek davranışlarıyla İslâm’ı temsil edebilirler,
  • 3) Müslüman olmayan insanlarla da el ele çalışabilirler,
  • 4) İslâm açısından değerli olan kavramları herkese anlatabilirler.

Bugünkü durum ise çok iç açıcı değil. Her fırsatta batıya hücum eden, bütün yozlaşmaların, kötülüklerin kaynağını batıda gören birçok Müslüman var. Oysa:

  • 1) Başlık parası ile berdel ile kızlarımızı satmak,
  • 2) Kan davası gütmek,
  • 3) Arazi uğruna komşu vurmak,
  • 4) Trafik “kazası” ile PKK’dan fazla adam öldürmek

için batıya ihtiyaç duymadık hiç bir zaman.

Hırsızlık yapanın kolun kesmekle, katilleri asmakla İran ve Suudi Arabistan gibi ezber İslâmcılığı gütmek mümkün. Ama ikinci bir alternatif sosyal bilimlerden ve diyalogdan istifade etmekten geçiyor ki bu da idrak İslâmcılığı diyebileceğimiz ikinci bir yol.

Birincisi yöntemlerin İslamî olmasını esas tutuyor ikincisi ise neticenin:

  • 1) Gözlerimi kaparım, dinin gereğini yaparım,
  • 2) Gözlerimi açarım, gerekeni yaparım.

“Kötü” eylemleri sadece bir suç gibi görmek cezayı, suçun önlenmesi ise daha fazla polis yetkisini dolayısıyla özel hayatın ihlâlini getiriyor. Suçu bir hastalık olarak görmek ise tedaviyi, önlemek de insanlar arası diyalogu, psikoloji ve sosyoloji gibi bilimleri devreye sokuyor.

Akla, bilime, vicdana dayanan, özeleştiri kapılarını kapatmayan bir siyaset için kendini Tanrı yerine koyMAyan, vatandaşlarına günah işleme hakkını tanıyan bir devlet sözde “İslamcı” devletlerden daha yakın duruyor dinimize…

Not: Liberal demokrasi ile İslam’ın bağdaşmayacağını düşünen dostlarımızın Mustafa Erdoğan’ın şu makalesini okumalarını tavsiye ederim: İslam ve Liberalizm: Kısa Bir Bakış

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

 

 

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 17 Yorum

  2. Yazan:Mr No Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    MY Bey,

    Dindar bir insanın en doğal hakkı kendini ve çocuklarını günahlardan korumak

    Bu noktada çocuklarımıza kötü örnek oluyor diye başkalarına müdahale sorunu çıkıyor, ve bunun önü de alınamaz. Daha önce buralarda konuşuldu galiba.

  3. Yazan:Ç-Z Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    @ Mr.No,

    Dindar bir insanın en doğal hakkı kendini ve çocuklarını günahlardan korumak

    Bu noktada çocuklarımıza kötü örnek oluyor diye başkalarına müdahale sorunu çıkıyor, ve bunun önü de alınamaz. Daha önce buralarda konuşuldu galiba.

    İyi yakalamışsınız.Pekii,günah ve suç pişti olmuşsa!

  4. Yazan:MY Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    @Mr No,

    “başkalarına müdahale” … iste bütün mesele burada. Bakin hollanda’da 31 Mayis 2006’da kurulan NVD adinda bir siyasi parti var, duydunuz mu?

    Parinin amaçlari söyle :
    1) çocuk pornosunu serbest birakmak,
    2) zoofili (hayvanlarla cinsel münasebet) üzerindeki baskilari azaltmak,
    3) çocuklarin da fahiselik yapmasini yasallastirmak.

    ingilizce :
    http://en.wikipedia.org/wiki/Partij_voor_Naastenliefde%2C_Vrijheid_en_Diversiteit

    Fransizca: http://fr.wikipedia.org/wiki/Partij_voor_Naastenliefde,_Vrijheid_en_Diversiteit

    Yani “Dindar bir insanın en doğal hakkı kendini ve çocuklarını günahlardan korumak” derken ne kasdettigimi bilmem anlatabiliyor muyum?

    Ama bunlara karsi koymak ezbere degil idrak ile olmali. Ancak o zaman müslümanlar ikna edici olabilir, iyi kararlar da kalici olur.

    Dostlukla

  5. Yazan:Balbazar Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    @MY:

    Saydiginiz uc madde de gunah olduklari icin degil, ikisi cocuklara, birisi de hayvanlara zarar verdikleri icin her toplumda hem hukuki olarak yasak, hem ahlaki olarak kabul edilemez olmasi gereken seyler.

    Bunu bu sekilde ifade edersek, olayin idrak meselesi kendiliginden hallolmus oluyor.

    Ayrica, bu ve benzeri hak ihlallerinin “dinsel” bir goruntuye burundulup, “inanc ozgurlugu” adi altinda savunulmasinin onune gecebilmek icin de, minimum “laik ahlak” normlarinda uzlasilmasi gerekiyor.

    Cunku “gunah” her ne olursa olsun gorece ve oznel bir kavram. Ayni dinin, ayni mezhebin mensuplari icin bile. Ve temel ahlaki degerleri idrak yerine din ile tanimlamaya basladiginiz zaman, kendi din algisini iktidar kilana sinirsiz tahakkum firsati tanimis oluyorsunuz.

  6. Yazan:Mr No Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    Bizde müdahaleler bu şekilde değil, saç uzandın, kız arkadaşını kucakladın, el ele tutuştun, küpe taktın vs. Bunlara müdahale ediliyor.

  7. Yazan:Balbazar Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    Elbette boyle guzel yazilarin yayinlanip bu dusuncelerin ifade edilmesi, yayinlanmasi basli basina sevindirici.

    Ben yine de, affiniza siginarak, acele edip biraz daha ince konulara girmek istiyorum:

    – Hiyerarsik, askeri bir nizamla orgutlenmis, yayilmaci ve tahakkumcu cemaatlerin ve tarikatlarin bu idrak Islaminda yeri ne? Onlarin tebligi nerede bitip, empoze etmeleri nerede basliyor? Mesela, kucuk cocuklara yonelik yayilma cabasi, teblig mi sayilmali, dayatma mi? Ya kendilerine yonelik en ufak elestiriyi “din dusmanligi”, “Islam’a saldiri” olarak lanse etmeleri?

    – Gunah isleme ozgurlugu, inkar etme ozgurlugune de uzaniyor mu, uzanmali mi?

  8. Yazan:MY Tarih: Şub 28, 2008 | Reply

    @Balbazar,

    Wikipedia’ya göre Zoofili yasalmış yani sizin ve benim “ahlakî” ölçülerimiz Hollanda’ya göre biraz daha dar 🙂 Türkiye’de de bu konuda, çok “efsane” vardır, doğruluk derecesi konusunda bir fikrim yok.

    Gelelim sizin deyiminizle “ince konulara”.

    “- Hiyerarşik, askeri bir nizamla örgütlenmiş, yayılmacı ve tahakkümcü cemaatlerin ve tarikatların bu idrak İslam’ında yeri ne? ” (BALBAZAR)

    Bir kere bildiğiniz gibi TARiKAT, CEMAAT, HUBUBAT ve NEBAHAT çok ayrı şeyler : )) Sözüm meclisten dışarı, bizdeki yobaz laik tayfa sonu -AT ile biten bütün kelimeleri ayni anlamda sanıyor neredeyse 🙂

    örgütlenme kavramı insanları korkutuyor ama yanlız tastan duvar olmaz. Yasalara uygun davranıldıktan sonra neden örgütlenme yapılmasın? Herkes örgütlensin:
    1) Doğayı korumak için,
    2) Bizim gibi konuşup tartışmak için,
    3) Ucuza toptan eşya almak için,
    4) Dini konularda bilgi, eğitim, maddî dayanışma için,
    5) Anıtkabir’e gezi düzenlemek için.

    İnsanlar örgütlenebiliyorlar su veya bu amaç için. Bu örgütlenmenin yöntemleri kadar önemli olan şey amaçları ve eylemleri. Mesela bana derseniz ki X derneği veya Y cemaati ağaç dikmiş, okul açmış, fakirleri doyurmuş. “ALLAH razı olsun” derim.

    Derseniz ki A derneği veya B cemaati şiddeti öven kitaplar yazmış, cinayet azmettirmiş, rüşvet vermiş… Bu bir kere Türkiye kanunlarına göre suç. Polise haber vermeniz gerekir. Vermezseniz siz de suçlu duruma düşersiniz. Ayrıca kin pompalamak, cinayet, rüşvet.. Bunlar İslam’a da aykırı bildiğiniz gibi.

    Büyük cemaatleri bir yana bırakalım, evde namaz kıldığım zamanlar yasları 3 ve 5 olan kızlarım yanıma gelip beni taklid ederler. Daha önceleri secdede tepeme çıkıyorlardı 🙂 Simdi böyle küçücük bir kız çocuğunun kimilerine göre “bale öğrenmesi gereken bir yasta namaza başlaması” bir beyin yıkamadır. Ben ise onlara ALLAH’i öğreterek kötülüklerden korumak istiyorum.

    Bunun yanında İslam korkusuyla yasayan birçok Fransız evimizde yemek yiyip bizle sohbet ettikçe bu korkularını üzerlerinden attılar. “Demek böyle Müslümanlar da varmış” dediler. Bu da sonuçta bir etkilemedir. Yani söz ve davranışlarımla İslam hakkında iyi bir izlenim oluşmasına sebep oluyorum. Kimilerine göre PROPAGANDA bu. Ben ise sadece barışa hizmet ettiğime inanıyorum.

    Derin Düşünce – Akyol – Düşünceler gibi sitelerdeki hayata bir bakin. Hepimiz birbirimizi etkiliyoruz. Demek ki insanlar birbirlerini etkiliyorlar iyi veya kötü yönde. Sanırım bu insan olmanın doğal bir sonucu. Hiç birimiz tastan duvar değiliz.

    “yayılmacı-Tahakkümcü” olma vasfı da “İslamcı” tayfasına ait değil, ırkçılar, evanjelist Hıristiyan misyonerler, pozitivistler… Herkes “yayılmacı-Tahakkümcü” olarak nitelendirilebilir.

    “Türküm, doğruyum…” diye küçücük çocukları her sabah bağırtmak da bence “yayılmacı-Tahakkümcü” bir davranış.

    « Ya kendilerine yönelik en ufak eleştiriyi “din düşmanlığı”, “İslam’a saldırı” olarak lanse etmeleri? » (BALBAZAR)

    Bu saptamanızda %100 haklısınız.

    Müslümanlar uzun zamandır kendilerini kuşatılmış hissediyorlar. Bu korku algısı bir paranoyaya dönüştü ve bence Müslümanların bir kısmı İslâm’dan uzaklaştılar. Korku toplumları her zaman faşizmin, totalitarizmin eşiğine götürür.

    Müslümanların iç hastalıkları adlı bir makale yazmıştım. Orada naçizane teşhis ettiğim hastalıklardan birincisi özeleştiri eksikliği idi. Makalemde bunun sebep ve sonuçlarini irdeledim. çözüm önerdim.

    İslâm’a ve İslamcı siyasî hareketlere mesafeli duran arkadaşlar eğer gerçekten evrensel barışa ve Türkiye’ye hizmet etmek istiyorlarsa bu korkuyu körüklemekten kaçınmalılar. Tersine İslâm’ın özünü anlayarak ve ona karşı saygılı, edepli davranarak sıradan Müslümanlardan daha Müslümanca davranarak onlara hatalarını göstermeliler.

    Sevgili Balbazar Kardeşim,

    Peygamberimizin buyurduğu gibi “insan insanın aynasıdır”. Size karşı öfke ile çıkışan kimselere siz sabır ve şefkatle davranabilirseniz bir süre sonra sizin güzellik aynanızda onlar da kendi güzelliklerini göreceklerdir. Size karşı yaptıkları saygısızlıklardan pişman olacak ve onlar da yapıcı bir dil konuşacaklardır.

    Aslında İslâm’ın gereği budur. Ama Hıristiyanlığın da gereği budur. Aklın gereği de budur. Türkiye’yi seven herkesin yapması gereken de budur.

    Selam, saygı ve dostlukla

  9. Yazan:S. Mahmud Tarih: Mar 5, 2008 | Reply

    Yazi güzel ama meselenin agirligi acisindan cok kisa ve verilen misaller “tarif”te eksik kaliyor, buda tevilde hatalara sebeb olur, Islam-i Devlet ile Islam Devleti arasin daki farki bilmemiz gerek bunda süphe yok.

    Bu farkin bilinmesi veya su an yasayan müslümanlarin bircogu’nun bilmeyisinin sebebi acaba bu zamana kadar gelen “eksiklik mi” yoksa son birbucuk asir müslümanlarin basina gelen ve tarifi mümkün olmayan musibetler mi?

    Düsebilecegimiz en büyük hatalardan biri, Insani tarif de cok büyük yanlislari olan bir felsefenin mahsulü “Hukukun” etki ve ikna kabiliyetinden nasiplenmek, iste isin püf noktasi burasi, yani insan ve bu mahluk-i asilin “neyi nasil anliyor”, “neden ne kadar etkileniyor” gibi daha bircok sorularin cevabinda, yukarida birnebze anlatmaya calistigimiz amilin ne kadar etkili oldugu sorusu cok önemli cünkü biz bu “fitrata” hic uymayan yapiyla günümüzün 24 saatini yasiyoruz hemde dogdugumuz dünden beri dolayisiyle ön kabullerden hali degerlendirme yapmak pek herkesin harci degil, (sözüm meclisten disari) ben Ilahiyat bilgilerine vakif olanlarida bu acidan degerlendiriyorum bu manada Islam Ceza Hukukun’dan verilen bir misalin (zina) meseleyi anlamada yeterli olamayacagi malum.

    Evet Müslümanlarin devleti, polis devleti degildir, basta devletin asli unsuru olan müslümanlar olmak üzere tüm vatandaslar özgürdür ve propaganda manasi tasimamak sarti ile günah veya gayri-örfi hal ve hareketler yapabilirler ama ferdin cemiyet üzerindeki hakki ve o hakkin tek hamisinin “Hukuk” oldugunu da unutmayalim, Hukukunda tek temsilcisi Mahkemelerdir.

    Islam devlet sisteminde Devletin, Mahkemelerle bu manada (bir kac istisna disinda) iliskisi yoktur.

    Bu kisa ama karmasik yazimin özü ” akli köprüler”in yapilacagi yerlerin ne kadar tahrip edilebilirligini veya tahrip edildigini göstermek, acizane bunun cok önemli oldugunu zannediyorum.

  10. Yazan:TT Tarih: Mar 5, 2008 | Reply

    MY: “Akla, bilime, vicdana dayanan, özeleştiri kapılarını kapatmayan bir siyaset için kendini Tanrı yerine koyMAyan, vatandaşlarına günah işleme hakkını tanıyan bir devlet sözde “İslamcı” devletlerden daha yakın duruyor dinimize…”
    ………..

    Mehmet Bey yazınız bir çok doğru tespiti içeriyor bana göre yanlız alıntıladığım cümlenizden benzetme yapılan Tanrı(Allah), insanlara “günah işleme özgürlüğü” bırakmıyor gibi bir anlam çıkıyor…Halbuki öyle değil biliyorsunuz..

    Bu yönüyle vatandaşına “günah işleme özgürlüğü” tanımayan bir devleti, “kullarına günah işleme özgürlüğü tanıyan” Allah ile vasıflandırmak yerine insan iradesini bhiçe sayan baskıcı bir düzen kuran rejim sahiplerine benzetmek doğru olurdu gibi düşünüyorum…

    Birde bireysel özgürlükleri sonuna kadar savunmak güzel ama bunu yaparken çoğunluk(cemaat,millet gurup..) haklarını da göz önüne almalıyız…

  11. Yazan:MY Tarih: Mar 5, 2008 | Reply

    @S. Mahmud,

    Konunun derinligi ile karsilastirildiginda yazi çok kisa, haklisiniz. Aslinda bu yazi sadece bir kapi aralama. Yani fikirlerim kesinlesmis degil, konuyu açarak degerli yorumculardan bilgi ve yeni bakis açilari da almayi amaçliyorum.

    Anlayabildigim kadariyla fikirlerinize katiliyorum. Aslinda burada çok hassas bir nokta hatta “dialektik bir tuzak” var. Din ile “insanî akil” arasina köprüler kurulmasi çabasi elbette dinin rasyonalizasyonu degil.

    Zannediyorum siz de kismen bunu isaret ettiniz. Yani 21ci yüzyilin “modern-çagdas” kabullerine uymayan kisimlari yeniden yorumlalak veya “hiç uygulamayalim” demek Islam’i Katoliklige yaklastirir. Onlarin MS 300’lerden beri yaptiklari gibi dinî kurallari oy kullanma suretiyle degistirmek dinimizi bir folklor haline getirir.

    Burada zor olan yolu seçmek gerek. Yani tam olarak O bizden ne bekliyor? Su veya bu günahin sonuna kadar giden insanlar ne durumda? Düsen yeniden ayaga nasil kalkiyor?

    Kanimca bütün bunlar önemli. Islam disi kaynaklarin ise büyük bir avantaji var. Dinimzle uzaktan yakindan alakasi olmayan bir arastirmaci somut verilerle ve kendi kelimeleriyle dinimizin ilkelerini savundugu zaman “hah!” diyorum, “iste evrensel bir ifade biçimi”.

    Zira yazida altini çizdigim gibi göstermelik bir din devleti kurulmasi herkes açisindan sakincali. Bir din devletinden beklenen “hizmetler” her ne ise bu dindar olmayanlara hatta gayri müslimlere anlatilabiliyorsa zaten devletin zorlamasina da gerek kalmiyor.

    Tersine gene kitabimizda buyuruldugu gibi zorla din olmuyor.

  12. Yazan:MY Tarih: Mar 5, 2008 | Reply

    @TT,


    “Mehmet Bey yazınız bir çok doğru tespiti içeriyor bana göre yanlız alıntıladığım cümlenizden benzetme yapılan Tanrı(Allah), insanlara “günah işleme özgürlüğü” bırakmıyor gibi bir anlam çıkıyor…Halbuki öyle değil biliyorsunuz..”

    Elbette, dinimiz adina bir polis devleti kurulmasina karsiyim. Dogmatik olarak çok ayri olsalar da Suudi Arabistan ve Iran’da ahlak polisi, Erdem polisi gibi kurumlar var. Bu adeta dinimizin karikatürü gibi. Yapilmasi gerekenin tam tersi.

    isin garip tarfina bakin ki din düsmani rejimler de ayni yöntemleri kullanmislar tarih boyunca ve ayni olumsuz sonuçlara ulasmislar.

    Bireysel özgürlükler ile grup özgürlüklerinin çatisma alanlari konusunda haklisiniz. Bati demokrasilerinin en zayif noktalarindan biri bu bence. Bunu dengeleyecek bir insan haklari anlayisi olusturulmali Türkiye’de.

    Pascal Salin ile bir görüsmemizde o da bunun altini çizmisti. Eger bu konuda kaliteli makaleler biliyorsaniz bizimle paylasin, buraya link koyabilirsiniz meselâ.

    Muhabbetle

  13. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Mar 6, 2008 | Reply

    Mahmud Bey,

    Fikirleriniz geleneksel İslami kesimden pek alışık olmadığım şeyler, o açıdan farklı ve dikkate değer geldi.

    Bu konuda fikir paylaşımında bulunmak isterim sizinle. Kaynaklarınızı bilmek isterim.

    Selamlar.

  14. Yazan:S. Mahmud Tarih: Mar 6, 2008 | Reply

    Hepimizin malumu Hz.Muhammed (a.s) 13 senelik bir mücadeleden sonra Mekke’den, Medine’ye hicret ediyor ve tüm müslümanlarin kabul ettigi “ilk” Islam Devleti kuruluyor, simdi bu kisa tarihi bilgiyi hangi müslümana okusaniz, biraz siyer-i Nebiden haberi varsa kabul eder ama asil mesele burada basliyor cünkü bizim tanidigimiz “Devlet” anlayisi veya tarifi icinde Peygamber ve arkadaslarinin bir devlet kurdugunu söylemek mümkün degil.

    Tam tersine mevcut olan yapinin yani sinirlariyla, genel sosyal yapisiyla, ic ve dis dinamizmi ile bir bütünün (inananlarin samimiyetine binaen) güclü bir parcasi oluyor.

    Disariya karsi bir bütün, iceride ise hukuk-i özerklik paylasimi diye tarif edebilecegimiz bir yapiyi insaa etti ve bu temelde Devlet, özelde Hukuk anlayisi Islam tarihi boyunca devam etti, yani bizim bildigimiz Devlet tarifinde “hukuk bütünlügü” kavrami dinimizde yok hatta böyle bir derdide yok,(cok sükür) Dinimiz, dogasi itibariyle cesitli cografya, dil, medeniyet, giyim kusam, his ve dolayisiyle ifade sekil farkliliklarini kale almadan devlet otoritesini hukuka indirmez, biz burada Devletin hukukla alakasi yoktur demiyoruz, bu manada hukukun hakim olmadigi hicbiryer yoktur, sadece Devlet dedigimiz hasmetli komutan “sokaga” inmez, hayata karismaz bu manada dinimiz Islam da sokaga inmez ama “hayat” ile hemdem olur yani “cüz-i irade” nin hakim oldugu alan yani FERT, zaten hedef de budur cünkü dinde zorlama yoktur o yüzden bu böyledir veya bu böyle oldugu icin dinde zorlama yoktur, iste Islam ile Insani birlestiren noktalardan biri de burasi.

    Iste Dinimiz insanoglunun “hukuk” tarihinde ilk defa, idare eden bir gurubu degil, idare eden guruplari bir devlet catisi altinda toplayan temel devlet alt hukuk yapisini getirmistir dikkat: “burada kast ettigim yerel ve bölgesel yönetim sekli degil daha ileri bir düzeyde cemiyet icinde farkli idari-hukuka bagli fakat birlikte yasatan ve yasayabilen fertler toplulugu” ve bununla kalmayarak idare edenler ile Devlet temsiliyet degerlerini ciddi bir düzeyde birbirinden ayirarak “Devlete ihanet” kelimesini en askari kullanim alanina mahkum etmistir yani Dadaloglunu Köroglunu bu millete sevdiren, özendiren, yetistiren ana amillerin basinda, genelde bilincsiz bile olsa bu hukuk-i anlayis gelir, tabi her iyi ve güzel vasiflar gibi buda “suur” olmadigi takdirde su-i istimale aciktir

    Simdi haramlar ile yasaklari birbirinden ayirdigimiza göre, Müslümanlarin yani Islamin sosyal adalete verdigi degerin ve özlemin “Mustakil Islam devletinden” cok daha önce geldigi aciktir ama su son birbucuk asrin gayri-adil hukuk-i ve askeri tezahürü kendisini o kadar aci bir sekilde göstermistir ki, müslümanlara ” ilk önce su paryadan bir kurtulalim, hele bi kendi evimizde garip olmayalim, assagilanmayalim ” dedirtmistir.

    Evet mevzu agir o yüzden toplamasi zor, yanlis anlasilmaya müsait cünkü bilgi yetmiyor, ön kabulleri sorgulamak gerek ama önce “tesbit” sart ve daha neler neler, herbiri kendi icinde bir muamma yani arkadaslar umudumuz sizlersiniz yani düsünen abilerimiz ablalarimiz.

    Bir insan ne kadar zeki olursa olsun “orta cag” karanliginin farkina, ancak Endülüsü görünce varir, bu misale binaen Islami, Peygamberi ve arkadaslarini cok iyi tanimak gerek, saygilarimla Allah’a emanet olun.

  15. Yazan:AbdulCelil Tarih: Mar 31, 2008 | Reply

    İSlam ne diyorsa o. Totaliter islam yanlış diyenin niyeti ne belli değil ama bu münafık söylemine benziyor yani müslümanım deyipte dindne çıkaran düşünceleri kalbinde beyninde taşıyan kişilerin söylemine. Doğruluk ölçüsü, bizi ve bir parçası olduğumuz evrenin sahibi ve yaratıcısı olan Yüce Allah (c.c.)’tır. Kendi nefsi duygularınıza daha çok önem vererek veya ondan bundan korkarak başka din ve ideolojileri savunan kişi, Yüce Allah (c.c.) katında nimet ve mükafat görmeyeceği gibi ebedi felakete de duçar olacaktır

  16. Yazan:bir insan Tarih: Ağu 17, 2009 | Reply

    Sayın yazar kafandaki islam değil İslam iyiliğin yayılmasını ister kötülüğün önünü tıkar

  17. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Ağu 17, 2009 | Reply

    Yazarda bundan bahsediyor zaten kötülüğün önü zorbalıkla, despotlukla tıkanmaz diyor.

    Totaliter islam yanlış diyenin niyeti ne belli değil ama bu münafık söylemine benziyor yani müslümanım deyipte dindne çıkaran düşünceleri kalbinde beyninde taşıyan kişilerin söylemine.

    Abdul bey sizin tanımınıza göre bu da münafık söylemine benziyor.Affedicilik,şevkat,tolerans islamın başat koşullarından değil mi?Totaliter İslam dediğiniz şey İslam değil.Sizde müslümanım diyerek İslamın özüne aykırı olan totaliter bir fikri beyninizde kalbinizde taşıyorsanız size ne diyeceğiz o zaman?
    Başkalarının itikadını sorgulamak bize mi düştü?

  18. Yazan:Halil İ. Zengin Tarih: Eki 26, 2009 | Reply

    liberalizm özgürlüğün, özgürlüğü.

    özgürlük kendi başına hiçbir anlam ifade etmez. tıpkı hayat ve varlık gibi. eğer böyle düşünürsek özgürlüğün değeri özgürlüğün kendisidir dememiz gerekir. hayatın değeri hayatın kendisi olur. bu ise büyük bir yanılgıdır. hayatta hiçbir şeyin değeri kendisi değildir.

    ALLAH (c.c) insana özgürlük vermiş, ama bunula kendisine isyan etmesini ve kendisini inkar etmesini istememiştir. hatta lutfu keremiyle, merhametinden, yolunu kaybetmiş insanoğluna peygamberler göndermiş, o mübarek peygamberlerde özgür olduğunda özgür olduğunu sanarak sapmış insanoğlunu doğru yola, hakikate davet etmiştir.

    Allah (c.c) daveti elbette tüm insanlığadır. devlet, siyaset, ekonomi ve kamusal alan gibi kavramlar insandan bağımsız olmadığı gibi ALLAH (c.c) gönderdiği dindende elbette bağımsiz değildir.

    sırf özgürlüğün mücadelesi. kanımca küfrün mücadele şekillerinden biridir. liberalimz insanın insana tanıdığı özgürülük şeklinde anlaşılabilir. burda iki eşit varlığın birbirleriyle olan ilişkilerinde birbirlerine tanıdıkları özgürlük sözkonusudur. ve bunu kendilerince yaparlar. fakat düşününkü islam inancında ALLAH (c.c), yani yaratıcı, yaratığına özgürlük vermiştir. Dinimizce insanıda, özgürlüğüde ALLAH (c.c) yaratmıştır. Allah (c.c) ad ve semut kavmini aynı özgürlüklerini kullandıkları için helak etmiştir. Hz. Nuh kavmi aynı özgürlüklerini kullanarak tufanla yok olmuşlardır. ve bunlar Hak kitapta, Kuranda Rabbimimiz bize bildirdiği olaylardır.

    liberalizmin özgürlüğü nasıl baktığıyla ilgilenmiyorum. aslolan islamın özgürlüğe bakışıdır. çok söz var. rabbim hata yapmaktan korusun, mü’min feraseti nasip etsin.

  1. 3 Trackback(s)

  2. Tem 16, 2008: Şu kaplaşmadan kurtulalım mı? : Derin Düşünce
  3. Tem 23, 2008: Şu kamplaşmadan kurtulalım mı? | SiyarGrup™
  4. Haz 1, 2010: Liberalizmin kusurları(3): Liberalizm ahlâksızdır! : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin