RSS Feed for This Post

Ölümü Hissetmek

Geçtigimiz Cumartesi günü yakın bir arkadaşımın hanımının cenaze ve defninde bulundum. Yaşça benden küçük, üç yaşında bir çocuğu olan, başını örtülü tuttuğu için fakültenin dördüncü sınıfından ayrılmak zorunda bırakılmış genç bir hanım kardeşimiz. Belli bir sebebi olmayan ani bir beyin kanaması, acil beyin ameliyatı, beş gün yoğun bakım ve.. Vefat.

Eskişehir’de evlerinin yanındaki bir camide kılınan bir ikindi ve  bir cenaze namazı. Ardından omuzlara alınan yeşil örtülü büyük olmayan bir tabut. Araçlarla şehir dışındaki mezarlığa hareket. Biz vardığımızda yaklaşık iki metre derinlikteki bir çukura,  kefene sarılı bir bedenin indirilmiş olduğunu anlıyoruz.

Üst tarafta bir battaniye ile örtü sağlanıyor. Merhumenin eşi olan arkadaşım mezarın içerisinde, ayakta, yan taraftan birer birer aldığı tahtaları eşinin mezarına birer birer diziyor. Sessizlik ve hüzün var. Bunu en yakından yaşayanın kim olduğunu görüyorum.

Tahta dizme işi bitti. Eş, eşinin mezarından çıktı. Ardından kürekler alınıyor, ve bir insan bedeninin üzeri toprakla dolduruluyor. Bir tümsek oluşuncaya kadar devam ediyor bu. Yeşile boyanmış iki tahta parçasının biri baş tarafına, diğeri ayak tarafına çakılıyor. Ardından Kur’an’dan sureler okunuyor, dua ediliyor. Yüzler henüz kapatılmış olan mezara dönük.

Ve başsağlığı dileklerinden sonra araçlara biniliyor, mezarlığın sessizliğinden şehrin gürültüsüne doğru yol alınıyor, arkada bir beden toprağın içinde bırakılarak.

Olayın arkadaşım, çocuk ve yakınlar için -onlar gibi asla bilemesem de- yaşanması çok zor bir olay olduğunu biliyorum. Bu, olayın onlara bakan tarafı. Ama bunun herkes gibi ‘bana’ bakan bir tarafı var. Daha öncekilere benzemeyen bir yaşantı oldu benim için. Bunun üzerine felsefe filan yapacak değilim. Neyin felsefesi? Ölüm diye bir şeyin var olduğunu bilmek ile onu hissetmenin -kendi adıma- hiç bir münasebeti olmadığını gördüm. Bu başka bir şey. Ve ölümü hissetmek için ölmek zorunda olmadığımı fark ettim.

Hergün dünyada binlerce insanın öldüğünü ‘biliyorum’. Camilerden “salat” seslerini işitiyorum. Cenaze araçlarının geçtiğini görüyor, yine birisinin ölmüş olduğunu anlıyorum. Ama bu Cumartesi yaşadığım bunlardan tamamen farklı bir şeydi. Bizzat tanışmadığım halde çok saygı duyduğum gencecik bir insanın bedeni, gözlerim önünde toprağa bırakıldı ve üzeri kapatıldı. “Hiç ölmeyecekmiş gibi” yaşamanın -kendi adıma- ne aptallık olduğunu herhalde biraz olsun fark ettim.

O gündür bu etki üzerimde. “Arkadaş, hakikat bu kadar açık, kendini kandırmanın ne alemi var?” diyebildim. Devekuşluğuna artık bir son vermek gerek. Bazı konularda daha dikkatli olmaya karar verdim kendimce, başarabilirsem. Kuran’ı en kısa zamanda dikkatlice okuma, belki bir miktarda arapça öğrenme gibi düşüncelerim var. İnşallah.

Ben bu tecrübeyi yaşamakta belki biraz geç kaldım. Okuyanların bunu zaten yaşamış olmaları kuvvetle muhtemel. Ama hatırlamakta yine de fayda var.

 

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 21 Yorum

  2. Yazan:alperen Tarih: Mar 15, 2008 | Reply

    ÖLÜM KAR BEYAZ
    ALPEREN GÜRBÜZER

    Harun Reşid Emir’ül Mü’mindi, Behlül ise kardeşi olup evliyanın büyüklerindendi. Birgün anneleri Behlül’ü çağırarak:
    —Oğlum kardeşin Harun hükümdardır, mesuliyeti çok, ona nasihatta bulun der.
    Behlül:
    —Olur, anacığım, emrim başım üstüne, merak etme der
    Aradan birkaç gün geçtikten sonra Behlül Saraya gidip, Harun Reşidi ziyaret eder:
    —Haydi, kardeşim seninle şöyle bir turlayalım der. Derken kabristana kadar yürürler, Behlül mezarlara göz gezdirmeye başlayarak;
    —Kabristan da şu falancının kabridir şu kadar sene yaşadı, şu on yaşında, şu da 20 yaşında söylendikten sonra eve dönerler. Annesi Harun Reşid’e sorar:
    —Behlül gelip sana nasihat etti mi?
    Harun Reşid:
    —Hayır, anacığım der.
    Anne hayal kırıklığına uğrayarak derhal Behlül’ü bulup, oğluna çıkışır:
    —Hani oğlum bana söz vermiştin kardeşine nasihat edeceğine dair…
    Behlül:
    —Anacığım! İnan verdiğin görevde kusur eylemedim, kardeşimi sarayından aldım
    Kabristana götürdüm, en büyük nasihat ölümdür diye.
    Gerçekten de ölüm en büyük nasihattir. Seyday-ı Taği akşam olup hane-i saadetine çekildiğinde tanıdıklarından vefat eden birçok isim sayar sıra banada gelecek derdi böylece nefsine ve ev ahalisine nasihat etmiş oluyordu.
    Eskiden yakını ölen uzun süre ölümü düşünürdü, şimdilerde yok gibi. Eskiden biri öldüğü
    zaman daha cenaze yerden kalkmadan malından bütün borçları ödenir, vasiyetleri yerine getirilir, ondan sonra kalan mirası varisi arasında taksim edilirdi. Şimdilerde böyle uygulama yok. Niye olsun ki, manevi ve kültürel değer aşınması her alanda olduğu gibi ölüm içinde geçerli akçe.
    Bir gerçekde var, bu kadar yozlaşmaya rağmen, kabirde fazla kalmamak gibi bir
    avantajınada sahibiz. Şah-ı Hazne(k.s); Geçmiş zamanın insanlarına göre bizler daha şanslıyız, şöyle ki beşbin, altıbin, yedibin seneden beri yerin altında kıyametin kopmasını beklemekteler. Hâlbuki bizimki ise kıyamete yakın bir zamandır. Dolayısıyla bizler geçmiş ümmetler gibi toprağın altında çok kalmayacağız der.
    İnsan ihtiyarlayınca ölümü kara kara düşünmeye başlıyor aklı başına gelip, ve ölmeden önce ölünüz uyarısını gecikmiş de olsa hissetmeye başlıyor. Yine İnsan ahirette Yusuf (a.s)’ a verilen güzelliğe erişir, öbür âlemde sadece yüz güzeliği mi? Elbette hayır, sesi de çok mükemmel olacak, hakeza ahlakı da peygamber ahlakı gibi olacak. Yaşadığımız hayat sadece emanet.
    Öleni uğurlarken rastgele değil, onunda adabı muaşereti var, nasıl mı? Bir kere Cenaze namazını sultan kıldırır. Sultan yoksa naibi, naibi yoksa kadısı, yoksa yakınları vs. kıldırması gerekir.
    Cenazeyi seri olarak, yani acele edeple defn etmek sünnettir. Meyyiti mezara indirmede
    en efdali olan akrabasını indirmesidir, akrabası yoksa imam indirmeli, meyyiti indirirken de Hz.Rasulullahın dini üzerine indiriyorum demeli ve niyet etmeli..
    Fatıma annemiz; Ben ölürsem beni gece defn edin, çünkü erkekler beni görmesin
    buyurdu. Ölürken bile namahrem konusunda titizliğini gösteren tipik bir saliha hanım örneği.
    Kabirlerin gerek dizayninde gerekse kabir ziyaretleri belirli kaidelere oturtulmuş, hatta bununla ilgili kuralsızlık mekruh olarak addedilmiş mesala;
    —Kabirlerin üzerine bina dikmek mekruhtur.
    —Aynı kabire iki kişi defn etmek mekruhtur, ancak zaruri halde caizdir.
    —Yine kabrin üzerini çiğnemek de mekruh.
    —Mezarların içinde yatmak, mezara karşı namaz durmak da vs. mekruhtur.
    Şeyh Abdurrahmani Taği ve Şehmuz iki kardeşti. Biri ahireti tercih etti ahiret zengini oldu, Şehmuzsa dünyaya talip oldu o da dünya zengini oldu, ama öldüğü zaman kefen bile bulunamadı.
    Saatler önceden ölüm ziline kurulacak şekilde ayarlanmış, günü geldiğinde ölüm saati
    Çalacak elbet. Ölüm bu yüzden inanan için kar beyaz. Dünya gitgide tükeniyor insan tükenmiş çok mu?
    Yıllardır nice insanları bağrında taşımış dünya da miadının dolduğunun farkında olsa gerek, daha şimdiden dünya hal lisanı ile insanoğluna; ozon tabakam deliniyor, iklimlerim hızla değişiyor, buzullarım erimeye yüz tutuyor vs. gibi gündemden düşmeyen birdizi olaylarla çağrıda bulunarak kırmızı alarm veriyor. Tüm bunlar dünyanın da tıpkı bir insan ömrü gibi fani olduğunun göstergesi.
    İnsan ömür boyunca hafaza meleklerinin koruması altındadır. Hafaza melekleri
    insanın yaşadığı süreç içerisinde amellerini deri üzerine harfsiz yazı ile kaydederler. O yazılanlar akılda kaldığı gibi ‘rak’ta saklı kalır. Allahü Teala; Yayılmış rak üzerine yazılan kitaba yemin ederim ayetinde geçen ‘rak’tan murad deri olduğunu beyan eden âlimler var. Rabbimiz, biz sizin yaptığınız herşeyi yazardık buyurarak bu durumu teyid ediyor. Miraç gecesi Allah Rasulünün işittiği kalem hışırtılarıda bu türdendir, ancak bunun ne şekil olduğunu Allah bilir, ya da kime bildirdi ise o bilir. Ateistlerinde raporu tutulur ancak onların müminlerden farkı sadece kötülüklerinin kayda alınması ve mizansız cehenneme atılmalarıdır, çünkü kâfirin hasenatı yoktur.
    Adım adım ölüm eşiğine yaklaşıyoruz, usul usul toprağa iniyoruz, toprak aslında yabancı
    değil, çünkü hamurumuz onunla yoğrulmuş ezelde çünkü. Gül soluyor, insanda solcak, yaprak kıpırdar, sonbaharla dökülür, insanda anne rahminde kıpırdar dünyaya adım atar ahir ömründe ise emanet olan nefesini ve son demini tüketir. Can bedenden çıkmayınca ölüm sadece dilimizde, ruh bedenden çıkınca uykudan uyanacağımız besbelli. Bu dünyadan her giden sadece ölümü hatırlatıyor bize, oysa ölenle bizde gitmiş oluyoruz. Yaşadığımz hayatın bir kuralı var ise ölümünde hak hukuk ve kaidesi var elbette. Allah Rasulü; Azrailin can alması bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir. Ölürken mü’minin bütün damar ve azaları son derece sızlar, o anda Azrail kimseye hatır etmez buyuruyor.
    İnsanın dört durağı var;
    —Anne karnı,
    —Dünya,
    —Berzah,
    —Cennet ya da cehennem.
    Ölüm her an heryerde ensemizde, ölmeden önce ölmek en güzeli. Rasulullah(s.a.v); Lezzetleri yok eden ölümü çokca hatırlayın buyuruyor, Yine; Dünya ahiretin tarlasıdır buyuruyor. Hakeza; Ölüm küçük kıyamettir. Efendimiz(s.a.v); Sana o saati (kıyameti) soruyorlar sende ona ait bilgi yoktur ki anlatasın. Onun ilmi ancak Allah katındadır (Naziat 42–44) buyurmakta. Nasıl ki; Kadir gecesi Ramazan’ın son on gününe gizlenmişse ölümde nefeslerin sayısında gizli. Son nefes bilgimizin dışında çünkü.
    Son nokta ölüm, ebed müddet sandığımızn hayatın bittiğinin tescilidir ölüm.
    Geçici yurttan ebedi yurda göçün adıdır ölüm. Vuslat âşıkları için şeb-i
    aruz diye de nitelenen ölüm Elest-i bezminden beri ebediyete kanatlanan bir beyaz gelinlik.
    Ölüm aynı zamanda cemreye benzer. Malum olduğu üzere cemre sırasıyla; havaya, suya, toprağa düşer, ardından da tabiat dirilişe geçer canlanır adeta. Aynen öylede; ölmekde cemre sonu dirilişe yürüyüştür.
    Ölümle Cananı bulursun cana erersin. Ölümle sevgiyi bulursun sevildiğini o an anlarsın, şayet yaşarken sevildi isen.
    Dünyada iken Allah’a öyle sefer eyle ki dönüşün muhabbetle gerçekleşsin. Ki; bu
    dönüş dünyada iken safi gayretle mümkün. Mecburi dönüş ise sadece ölümle gerçekleşir. Çünkü Ondan geldik, dönüş yine O’nadır. Vesselam.

  3. Yazan:GaLeNi Tarih: Mar 15, 2008 | Reply

    Ölen kardeşimize ALLAH (cc) rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Kalanlara da sabırlar ihsan eylesin…

  4. Yazan:kapistonai Tarih: Mar 16, 2008 | Reply

    ,.. başını örtülü tuttuğu için fakültenin dördüncü sınıfından ayrılmak zorunda bırakılmış genç bir hanım kardeşimiz..

    ölmüş bir insanın adını dahi anmadan, böyle bir noktayı ön plana çıkarıp bundan bile bir çıkarım sağlama uğraşı nasıl bir görüşün, nasıl bir insanlığın ürünüdür benim hafsılam almıyor. en hafif tabiriyle ayıp bir şey bu.

  5. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Mar 16, 2008 | Reply

    @Kapistonai,

    Ne demeye çalışıyorsun sen? Ne çıkarı varmış Cengiz Cebi’nin, para için mi yazı yazıyoruz burada biz?

    Ne var kendisini tanıtırken okulu bırakma sebebinin söylenmesinde? Tanıtırken “şu mesleği yapıyordu, avukattı, mühendisti” dese normal olacak ama sizin gibi zorbalar yüzünden okuldan ayrılmak zorunda kaldığı belirtilince anormal, öyle mi?

    Ne biçim insanlarsınız siz yahu, nasıl bir ahlak, hak hukuk anlaşınız var sizin? Bir genç kızın sadece kılık kıyafetinden dolayı eğitim hakkının elinden alınması gibi bir rezilliği, kepazeliği, yobazlığı, zorbalığı dillendirmeyi bile çıkar olarak görüyorsunuz. Asıl ayıp bu, yuh sizin insanlığınıza, varsa vicdanınıza. Yazıklar olsun..

    Terbiye yoksunu insanlar..

  6. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Mar 16, 2008 | Reply

    Sayın Kapistonai,

    Gerçekten şaşırdım. Ben burada vefat eden kardeşimizin takdir ettiğim bir özelliğini, feragatini belirttim. Siz ise kesinlikle beklemediğim bir şey anlamışsınız. Bundan da bu anlaşılabiliyor demek.

    Sorun değil. Ayıplarımız çok. Uyarınızı gerçek ayıplarım için kabul ettim. Sağolunuz.

  7. Yazan:BirDost Tarih: Mar 16, 2008 | Reply

    Şu anda TV8’de yahudi soykırımını konu alan Oscarlı film Piyanist’i seyrediyorum. Aklım insan denen yaratığın nasıl aşağılık bir mahluk haline gelebildiğini, gözünü kırpmadan vahşi bir katile, bir ölüm makinesine dönüşebildiğini sorgularken Kapistonai’nin yorumuna rastladım. Demek ki böyle aşağılık bir yön insanın tabiatında var. Bu faşist zihniyet yeryüzündeki en tehlikeli zihniyettir. Emin olur şartlar oluşsa bu faşist zihniyetteki insanlar yorum kutusunda bile nefretlerini gizleyemedikleri başörtülüleri gözlerini kırpmadan vahşice öldüren birer makineye dönüşürler. Allah ülke insanımızı bu faşist zorbalardan korusun.

  8. Yazan:snowqueen Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    BirDost, evet başörtülüleri öldürmek için can atıyoruz, bunu anladın, açığımızı buldun, kahretsin, Sivas’ta Madımak oteline koyup yakmak istiyorduk oysa hepsini, hay aksi planımızı ortaya çıkardın.

  9. Yazan:fizikci Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    Kapistonai Bey,

    Eski yorumlarınızdan gördüğüm kadarıyla başörtüsü konusunda özgürlükten yana olduğunuzu hatırlıyorum. Nasıl oluyor da bu zülme uğramış birinden bahsedilirken buna değinilmesinden rahatsızlık duyabiliyorsunuz?

    Özgürlük düşmanı, yasakçı zihneyeti her fırsatta nazara vererek toplumda onlara karşı bir bilinç oluşturmak iyi birşey değil midir? Böyle bir bilinç oluştuğunda (aynen Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi) bireysel hak ve özgürlükler herkesin saygı duyduğu ve karşısında olmaktan kaçındığı bir konuma gelmez mi?

    Düşünceler.org‘da yayınlanan bir fotoğraf var. Amerika’da 1950’lerde okula giden yolda yürürken hakaretlere uğrayan öğrencileri gösteriyor. 2008 Türkiye’sinde aynı görüntüleri görmüyor muyuz? Bundan kurtulmamız 2050’ye kadar sürecek mi? Müsade edin de bu iğrençliği her fırsatta nazara verelim 2050’ye kadar sürmesin.

  10. Yazan:Nilgun Senyigit Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    Olumlerin en acisi genc gelendir.

    Miden iyi, cigerlerin, ayaklarin saglamsa
    Krallarin hazineleri, daha cok mutlu edemez seni *

    *Horatius

  11. Yazan:Cüneyt Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    Emin olur şartlar oluşsa bu faşist zihniyetteki insanlar yorum kutusunda bile nefretlerini gizleyemedikleri başörtülüleri gözlerini kırpmadan vahşice öldüren birer makineye dönüşürler.

    YUH! Al buradan yak. Sanki Türkiye’de bugüne kadar kimlerin yakildigi, kimlerin dövüldügü belli degilmis gibi…

    Bir tarafta bu devirde parti kapatmaya calisan, laiklik elden gidiyor diyen zihin, diger tarafta böyle sacma sapan bir paranoya icinde yasayan, türbanlilari tarihin en büyük kiyimlarindan birine maruz kalmis yahudilerle ayni kefeye koyabilen kafa.

    Al birini vur ötekine…

  12. Yazan:kapistonai Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    sayın cebi
    ölüm gibi ‘soğuk’ bir yazıda ölen bir insanın adını dahi anmadan artık siyasallaşmış şeylere göndermeler yapmayı ben etik bulmuyorum.
    diğer taraftan bizim gibi zorbalar ünv kapısında geri çevrilen insanların haklı mağduriyetlerine ‘inanmak isteyerek’ fikren ve cismen desteğinide vermiştir. hatta onlar sayesinde dayak yemeden gösteri yapabilmeyi de tatmıştır. ama o sopalar bizim gibi zorbaları terbiye ederken o mağdurların ‘hee koministleri terbiye ediyorlar’ dediğini de duymuştur.böyle samimiyet testlerinden geçmiştir bu neo-demokratlar.
    bu topraklarda mağduriyet, zulüm deyince çok farklı anlamlar çağrıştıra biliyor insanlara. kimi için ünv. kapısından çevrilmek, kimi için ünv. kapısından çevrilip, dayak yiyip, işkence görüp, tecavüze uğrayıp, arabalarına bomba konulup, canlı canlı yakılıp, öldürülme vs..gibi. bunlar olurken bu neo-demokratların nerde, ne yaptığınıda iyi biliriz.En basittinden her cuma namazından sonra YÖK kapatısılsın diye yürüyenler şimdi nerede? yoksa rahatsızlık duyulan yök mu değildi?. dün biz nasıl duruyorsak bugünde aynı onurlu duruşumuz devam ediyor, onursuz duruşlarıda çok net görüyoruz.

    bugün bu ülkede ki ‘depremden’ kimilerinin sadece evlerinin camı kırıldı kimilerininse evleri yıkıldı, hayatları söndü. günümüzün neo-demokratlarını sadece cam takma peşinde koşarken görünce haklı olarak bir tiksinti oluyor insanda.bilmem anlata bildim mi?
    böyle mücadelenin içinden gelen insaları romantik solcu, romantik emekçi..vs diye küçümseyenler kendi battıkları duygu sömürüsünün, istismarının farkında değiller.salya sümük ağlayıp ‘bakın ne kadar mağdurum’ diyen insanlar için tek kalem oynatamayanlar bugün temel hakları için yürüyen insanlara aptal deme cürretini kendilerinde görüp insanlıktan bahsede biliyorlar.
    sizin zannettiğiniz gibi din, allah, kitap deyince tüylerim diken diken olmuyor. inanmayan bir insan olmama rağmen bende bu topraklarda
    yetiştim, beslendim. benimde başımda ninem dualar okudu, iyi bilirim onların tınısını.
    artık kimin neyi hangi samimiyetle söylediğini,
    salya sümük ağlayanların neler için tek kelam edemediklerini,o riyakarlıklarını da bilirim. bugün insanlar tepki verdikleri şeylerden çok tepki ver-e-mediklerinden de sorumludur. alın bir örnek kendini realist, dobra zanneden yazar müsvettelerine.nihat genç diye biri çıkıyor allah diyor, din diyor sizin o küçümseyip hor gördüğünüz ”vicdan” diyor ve bu beni zerre kadar rahatsız etmiyor.çünkü oradaki samimiyet hissediliyor.
    yani diyeceğim kısaca şuki samimiyet. ve bugün gerek hükümet ve bir kısım yardakçıları bu samimiyet, vicdan testlerinden öyle izlenimler bırakmıştırlar ki bunlar adamı paranoyak da yapar şizofrende.

  13. Yazan:Ç-Z Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    Bir tarafta bu devirde parti kapatmaya calisan, laiklik elden gidiyor diyen zihin, diger tarafta böyle sacma sapan bir paranoya icinde yasayan, türbanlilari tarihin en büyük kiyimlarindan birine maruz kalmis yahudilerle ayni kefeye koyabilen kafa.

    İddianameye bakılınca iki zihniyet aynı kefede gibi görünüyor ama!

  14. Yazan:blue Tarih: Mar 22, 2008 | Reply

    kapistonai,

    ölüm gibi ’soğuk’ bir yazıda ölen bir insanın adını dahi anmadan artık siyasallaşmış şeylere göndermeler yapmayı ben etik bulmuyorum.

    Öncelikle ölüm, soğuk bir konu değil. Hem inanan, hem de inanmayan için hayatın anlamını ortaya çıkaran ve insanı boş uğraşların, aptalca politik kavgaların içinden çeken ve insana insanlığını hissettiren fevkalade güzel bir konu. Bir mümin için, merhumenin nişanı, dinini yaşamak için çektiği sıkıntı olmuş, Cengiz bey de bunu takdir etmiş. Siz bunu siyasi olarak nitelendirebilirsiniz. Zaten dine ait her şeyi de siyasi olarak nitelendirmiyor musunuz? Sizin nasıl değerlendirdiğiniz ise hiç önemli değil. Yukarıdaki yazıdaki samimiyet kendini güneş gibi gösteriyor. Bunun içinden kendinize siyasi söylemler çıkarmaya çalışan ise ve sizsiniz. Still, lack of empathy. Ölüm duygusunun insanda yarattığı his, edebiyattan ve felsefeden uzak ancak bu kadar samimiyetle anlatılabilirdi. Acaba hiç kimsenin aklında yokken yazıdaki bu cümleyi ortaya çıkarmanızın sebebi, bu şekilde yazı ile arasına mesafe koymak olabilir mi? Kendinizi serbest bırakın; kendinize dönmekten ve hayatın anlamını düşünmekten korkmayın.

  15. Yazan:sebnem ersin Tarih: Mar 22, 2008 | Reply

    Kendinizi serbest bırakın; kendinize dönmekten ve hayatın anlamını düşünmekten korkmayın.

    Bende bunu hiç samimi bulmuyorum.
    Bizim kendimize dönmedigimiz veya hayatın anlamını düşünmedigimiz sonucuna ulaştıran nedir?

  16. Yazan:kapistonai Tarih: Mar 23, 2008 | Reply

    robin williams ın başrolünde oynadığı bir film vardı.patch adams.beni çok etkilemiş bir filimidir. bir sahnesi vardır. tıp okulunda öğrenci olan patch adams(R.williams)bir prof. ve bir gurup öğrenciyle hastenede dolaşmakta, profesör tarafından bigilendirilmektedirler. sedyede yatmakta olan bir kadının yanına yaklaşırlar. kadının şaşkın bakışları arasında, prof. kadın orada yokmuşçasına tıbbi terimlerden, kadının rahatsızlığından bahseder uzun uzun. söyledikleri bitince öğrencilere dönüp ‘sorusu olan varmı’ diye sorar.kısa bir sesizlikten sonra. patch kadına döner ve;
    -merhaba nasılsınız? adınız nedir?
    prof ve diğer öğrencilerin yüzlerinde ki ifade çok şey anlatmaktadır.
    ***

    kısacası hayatın anlamı üstüne güzel bir filimdir. insanı düşündürür.

  17. Yazan:blue Tarih: Mar 24, 2008 | Reply

    Patch Adams’ı izlemiştim. Yanılmıyorsam baş hekim, Patch’i ‘bilimsel metodolojinin’ dışına çıkmakla suçluyordu. Patch olduğu gibi bir doktor olmak istiyordu. Başhekim ise, onun ona biçtiği rolü oynamasını. Yukarıdaki ifadeleriniz Patch’den çok başhekimi andırıyor. Ne dersiniz?

    Sebnem hanım,

    Samimiyetinize inanıyorum.

  18. Yazan:ahmet Tarih: Şub 12, 2010 | Reply

    ben eskişehirde yaşıyorum 🙂

  19. Yazan:aslan uçmaz Tarih: Mar 26, 2010 | Reply

    sevgili insanlar size gecenlerde yaşadığım bir cenaze olayıı anlatmak istiyorum bir arkadaşımın dedesi fefatı aslaında benim danıdığım hiçbir cenazeyi kaçırmam fakat nedense bundan acayip etkilendim akşam eve gittigimde ev sangi üzerime geliyor ve her an öleçegimi sanıyorum fakat kentimi toparlayıp düşündüm karanlıkda korkan aydınlıkda asla başarılı olamaz diye ve bunu iyi anlamam gerekdigine inandım ben ne yaparsam yapayım bir gün mutlaka ogün geleçek korkmak veya kaçmak imkansız ömemli olan insalcı olmak herkesi sevmek saymak ve yüce allahu talaya inanmak saygılarımla

    SEN NASIL İSTERSEN

    DÜŞÜNMEK ÖLMEK DEMEK DEĞİL
    DÜŞÜNMEMEK ÖLMEK DEMEK
    ÖLMEK BİTMEK DEMEK DEĞİL
    SUSMAK ÖLMEK DEMEK

    YANCI FIRSATCI OLMAK KURTULUŞ DEĞİL
    EL TUTMAK SEVİNTİRMEK DEĞİL
    ALT NİYETSİZ OLMAK SEVİNTİRMEK
    FEDAR OLMAK KURTULUŞ DEMEKTİR

    İNSANİ OLMAK KADER DİYİP GECMEMEK
    ANLAMAK ANLATMAK ATEŞİ SÖNTÜRMEK
    YARADICI OLMAK TANIMAMAK YANLIŞI
    HİSBİLE ETMEMEK

    ANLAMALI HAYATI ÇÜNKÜ HESAP
    VERECEK GÜN MUTLAKA GELECEK
    DEMEK VE ÖYLE YAŞAMALI …

  20. Yazan:memleket Tarih: Mar 26, 2010 | Reply

    ölum olmasa olümden bu kadar korkmasa ınsan…dine bu kadar bağlanır mıydı acaba…din istismarcısı politikacılara, din tüccarı bankalara, gazetelere, vakıflara bu kadar ınanırmıydı acaba insanlarımız…dünyaa din ticareti bitmedikçe haksızlıklar bitmeyecektir arakadaşlar, unutmayın her propogandanın bır amacı vardır, bu sıtedekı dını propogandanın da amacı vardır, unutmayın kımse para harcayıp vakıt ayırıp bosuna bır sıte kurmaz, düşünmekten korkmayın sorgulamaktan korkmayın sacma sapan hıkayelere ınanmayın, turkıyede alevıler ıbadethane dahı acamıyor, alevi inancının onderlerının mezarlarına AKP partı bınası yaptırmıstır…bu halk okuyup sorgulayarak gerceklerı ogrenecektır… “(başı kapalı dıye unıversıteden atılan yok gıren perukla derslere gırıyor, perukla türban arasında hıcbır fark yoktur,kuranı kerımde ortun demektedır turban takın dememektedır. ikisi de nıhayetınde bası ortmektedır, aralarındakı tek far peruk siyasi simge değildir ama türban bir ya da birkaç din istirmarcısı partinin simgesidir)”

  21. Yazan:eg Tarih: Mar 26, 2010 | Reply

    komunist gitmiş “memleket” gelmiş. yaşasın!!! faşistimiz eksik olmuyor!

  22. Yazan:tahsin Tarih: May 13, 2011 | Reply

    ölüm insanı düşündürüyor . öldüm ve beyaz bişr kefen ve toplum önünde canaze namazı ve mezarlık iki metre yer 9 tahta ve hiç kimse yok dünyada yaptıklarınla baş başa inasın ı çok düşündürüyor ölümmmm.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Kas 10, 2009: Ne yani? Ben de mi? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin