RSS Feed for This Post

Deklarasyon Tipli Manifesto Soslu Bildiri :)

20080321_kirmizi_baslikli_kc.jpgAyşegül Genç

Biz kırk yıllık bir mevzunun tezgâhında, bin dört yüz senelik iplerle kendi koordinatlarımızı örmeye devam ediyoruz.

İkna odalarında çağdaşlığa dair kreatif felsefe yapmış adamaların elinde patlıyoruz.

Türbandan türbülanslar oluşturan sözde demokratların yüzüne su tabancası ile “umurumda değilsin” rahatlığı fışkırtıyoruz.

Ve diyoruz ki;

“Müslüman kız çocukları üniversiteye girerse notlarını kırarım” diyen profesör! bil ki bu hezeyanına gülmekten kırılıyoruz.

“kardeş kavgası çıkacak” diyen rektör, bu nasıl bir paranoyadır ki su içseniz bünyeniz şüphe yapıyor. Size at gözlüklerini çıkarma diyeti öneriyoruz.

“Mahalle baskısı” lafını diline pelesenk etmiş olanlar biz endirekt baskıdan anlamayız ama size söz veriyoruz üniversiteye girince ne “endirekt” baskı, ne de ikna odaları kurup “direkt” baskı yapacağız.

“Yarım imam siyasetçi kombinasyonu”na bürünüp din dersi veren liderler, biz kimseye laiklik dersi vermeyeceğiz. Söz veriyoruz; Fransa’dan ve TDK da geçen laiklik tanımından hiç bahsetmeyeceğiz. Nasılsa “mazi kalbimde yaradır, anlayana sivrisinek saz”

“türban beni irkiltiyor göz sinirlerimi geriyor, ruhum kaldırmıyor, boğulma hissi geliyor” diyen köşe yazarı hanıma, saç tokanızı gevşetip, korsenizi çıkarın, camı açın panik atağınız geçmediyse paniklemeyin diyerek, “ruhsal sorunlarınız var” kontratağı yapmıyoruz.

Evraka evraka diye bağırıp “iş bu örtü kesinlikle türban olup, başörtüsü değildir” diye ortaya müthiş(!) tezler atan adamları tavşan kız şeklinde çizmeyeceğimize söz veriyoruz.

Bizi “siyasal simge” ve “erkek tahakkümüne boyun eğiş” cenderesinden çıkarıp, Shopia Loren tarzı ile anneanne tarzı adı altında başka bir cendereye sokmak isteyenlere, kendi penceremizden tencere yuvarlayıp “al biraz da sen oyalan” diyoruz.

Issız bir adaya düşünce yanına alacağı üç şey; “türban polemiği sözlüğü, laikliği çıkarlara alet etme kılavuzu, Malezya ve İran olur muyuz el kitabı” olan adamlara Nuhun gemisinden dinozorlara bakar gibi bakmayacağımıza söz veriyoruz.

Ve hatta kader ağlarını sessizce örerken Kongo ve Kenya’da gönüllü doktorluk yapmaya giden, yurt dışına eğitim alabilmek için göçen ve ülkesinde kalıp kendine kitaplarından bir dünya kuran kardeşlerimizle birlikte “nayır inancım gereği örtünüyorum” sözünü rafa kaldırıp espritüel malzeme toplamaya devam ediyoruz.

“ben baktım başörtüsü kuranda yok” diyen hanım ablaya pis pis sırıtıyoruz ve diyoruz ki;

Biz zaten kepek yapmasın diye örtünüyoruz!.

Cildimize iyi geliyor!

Saçlarımızdaki milimetrik sapmaları önlüyor da o yüzden başörtüsü kullanıyoruz!

Dokuz kusurlu harekete girmediği için!

Hatta kalın olmayan ensemiz aşikâr olmasın diye örtünüyoruz!

Başörtüsü, felsefe yaparken beyin difüzyonunu önlüyor!

Yüzde yetmişimizin kulakları kepçe!

Vitamini kabuğundadır sözünü hayatımıza bu şekilde angaje ettik de o yüzden örtünüyoruz!

Velhasıl; bizim adalet ve ahiret günü inancımız kin gütmemizi engeller. Bu yüzden cümle aydını, yazarı, akademisyeni, amiri, memuru, muhtarı, bekçiyi takmıyoruz. Bunu pozitif bir sinerjiye çeviriyoruz ve sabit hızla yükselen ve yükseldikçe nükseden bir sabırla selam deyip geçiyoruz.

Bu yazının geremediği gergin zihniyet; .buyurun aşk ile yeni problemler bulmaya. (bkz. niyet ettim üç adımda kriz yaratmaya)

Not: bu komik döngüsel olaylar zincirini ciddiye alan okurlar arasında yapılacak çekilişte bir kişiye Emine Beder türbanı hediye edilecektir. Yazı bitmiştir. Televizyonlarınızı kapatmayı unutmayınız.

 

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:alperen Tarih: Mar 22, 2008 | Reply

    HAYÂ GÖNLÜN TİTREMESİDİR

    ALPEREN GÜRBÜZER
    Hayâ imandandır ilahi kelamı kulağımıza küpe olmalı. Hayâ aynı zamanda gönlün titremesidir. Şöyle ki; insan bir suç işlediğinde, lambada titreyen alev misali yüzü kızarır ve kalbi melekeleri darmadağın olur. İç dünyamızda hayâ ışığı sönünce karanlığa bürünürüz, kurtuluş için çıkış yolu ararız hep. İçerisine düştüğümüz kuyudan çıkmak için tek sığınacak yerimiz Allah’ın rahmeti olduğunu anlarız o an. Çünkü karanlık ışığa muhtaç, onsuz olamaz..
    Hazret Muhammed Diyaüddin(k.s); Hayatta hırsızlık yapmayı aklının kenarından bile geçirmeyen tüccar, şayet birkaç günlük bile olsa hırsız kimselerle dolaşsa, onlardan bir şey kapar. O da günün birinde hırsızlık yapmaktan artık hayâ etmez diye buyuruyor. Bu yüzden İnsanın çevresi de çok mühim, kimlerle oturup kalktığımıza dikkat etmeli.
    Şeyh Ahmed-er Rufai taleberinden Siirtli Molla Halil bir hatırasını naklediyor:
    Hocam Ahmed-er Rufai ile ders görüyordum, o anda pencereden bir adam seslenerek:
    —Çabuk yetiş, derhal gel diye.
    —Hocam hemen yerinden doğrulup dışarı çıktı ve yaklaşık onbeş dakika sonra tekrar medreseye döndüğünde bana dedi ki:
    —O gelen kimdi biliyor musun?
    Cevaben;
    —Efendim inan geleni tanımadım, sen bilirsin, bunun üzerine Hocam:
    —O gelen Şeyh Abdülkadiri Geylani idi. Beni çağırmasının sebebi Arap şehrinde Zengin birağa vergi toplamak için maiyetindeki adamları ile bir köyde dolaşırken seyyide bir kadının kapısını çalar, kadıncağız param yok, fakirim dedi. Kadın sırtını dönüp gideceği zaman ağa asası ile eteğini kaldırdı, kadın çok hayâ etti utandı, kızardı, sonra yüzünü Bağdata dönerekten tükürdü ve Abdülkadir Geylaninin merkadına doğru(türbesine) şöyle seslendi:
    —Eğer sende namus gayreti varsa onu kabül etmezsin diyerek uzaklaştı. O sırada
    Ağa ibriğini alarak abdest bozmaya gitti. Maneviyatta Gavsi Geylani’nin zahiren müdahale yetkisi olmadığı için Onun talimatıyla zahiren bu görevi üstlendik ve bizde onu kılıcımızla öldürdük.
    Hocamın anlattıklarının doğru olup olmadığını, sözkonusu yere birzaman yolculuk gerçekleştiğinde ve o yöre halkına sorduğumda harfi harfine olayı anlattılar. Yöre halkı en nihayetinde Hocamın sözlerine ilaveten;
    —Abdest bozmaya gittiğinde bekledik bekledik gelmedi, gidip baktığımızda ağayı
    Öldürmüş olduklarını gördük dediler. Böylece Hocamın söylediklerinin doğru olduğunun kesin kanaatine vardım
    Sakın siz siz olunböyle şeyler olur mu demeyin, Allahü Teala dostlarının bu dünyadan göç etmiş olsalarda Şeyh Abdülkadir Geylani gibi sevdiği kullar vasıtasıyla yine onun yolunda giden hayatta yaşayan bir başka Ahmeder-Rufai gibi gönül sultanların üzerinden dara düşen, edebinden dolayı yüzü kızaranların imdadı için Hızır misali görevlendirebilir. Bunlar maneviyatta olan biten durumlar, nitekim fersah fersah uzakta gerçekleşen bu durum olayın cerayan ettiği yerdeki halka sorulduğunda hakikat olduğuda ortaya çıkıyor pekala..
    Kuldan utanmayan Allah’tan hayâ etmez derler ya, gerçekten insana edep Allah’a edep demek sayılır, yaratılanı sev yaratandan ötürü demeli Yunus misali. İnsanı sevki necat bulasın, Rabbül Alemin’in benim huzuruma kul hakkı ile gelmede ne ile gelirsen gel uyarısı birçok anlam taşıyor içinde çünkü.
    İman yetmiş küsur şubedir. Hayâ da imandan bir şube.(buhari, Müslim, Ebu Davud, tirmizi, Nesai, İbni Mace)
    Hayâsızlık çirkinliktir. Hayatın imanla taçlandıranlar hayasıda güzel olur ve ahlakı artarda. İlk Nübüvvet sözlerinden insanlığa ulaşan öğütlerden birkaçı da şudur:
    —Eğer hayân yoksa dilediğini yap!(Buhari, İbni Mace, Ahmed b. Hanbel, Taberani; İbn Hibban)
    Çıplaklıktan sakının! Zira sizin yanınızda sadece helâya girdiğiniz zaman ve erkek hanımına sokulunca ayrılan Melekler vardır Onlardan hayâ edin, onlara karşı saygılı olun(Tirmizi)
    Evet, bari kuldan utanılmıyorsa Meleklerden Allah’dan hayâ etmeli. Hayâ duygusundan mahrumiyet kötülüklere kapı aralar çünkü.
    Sadece ilim alanında hayâ olmaz derler, o da öğrenmek amacına yönelik olması dolayısıyladır. Hayâ nedir bilmeyenler, ne edep endişeleri taşırlar ne de hayvani içgüdülerini zapturap altına almayı. Üstelik yaptıklarına kılıf bulmak içinde cinsel özgürlük, flört hayatı deyip su yüzüne çıkarlar. Oysa bütün uğraşları nefs adına didişip durmaktan ibaret. Boş oyalanışlarla hayâda neymiş deyip, şeytana bile külah çıkartırlar. Zina denen kötü fiili cılalayıp boyayıp, üstelik iffet gibi kavramların içini boşaltarak asaletsizlik sergilemeyide ihmal etmezler. Varsa yoksa zevklerinin tatmin etmek tüm bildikleri.
    Onlar vahye ve sünnete kulak vermezler, çünkü haya perdeleri kalkmış, ışıksız sürüleridir.. Es kaza Kur’an tilaveti duyduklarında sesine bile tahammül etmezler ve canları sıkılır. Allahü Teala buyuruyorki; Yalnız Allah anıldığı zaman ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar, ama Allah’tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler (Zümer, 45) Onlar ki gözleri, beni hatırlatan bir örtü içindeydi., (Kuran’ı) dinlemeye de tahammül edemiyorlardı(Kehf,101)
    Hayâsız güruh hertürlü melaneti işlemeye müsait halleri olup yaptıklarından
    Pişmanlık duymadıkları gibi övünürlerde ya da mazaret üretirler. Şüphesiz bu şeytanlar doğru yoldan alıkoyarlarda, onlar kendilerinin doğru yolda oldukların sanırlar(zuhruf, 37)
    Birde demezlermi güzele bakmak sevaptır, tabi ki mahremiyetine bakmak manasına değil bu söz, ama güzel kavramına yanlış mana yüklemek gibi hayâsızca tanımlama amacı taşıyor. Hiçbir zaman Allah’ın haram olarak bakılmasına müsaade verilmediği yerlere bakmak asla güzel olamaz. Bir yerde ilahi ferman var bu konuda, diğer yerde heva ve hevesler sözkonusu, yine bir yanda emri ilahi gereği fıkhı kaideler var, diğer yanda koyu cehalet örnekleri var. Cehaleti güzel göstermeye çabalamak yetkisi kimseye verilmediği gibi, cehaletin sergilenmesinede müsaade edilmez. Tüm ilahi uyarılara rağmen makyajlanmak, cilalanmak gırılara gidiyor, sadeliğin verdiği zerafet ayaklar altına alınıyor. Tüm hınçla hayâ yerlere serilmek isteniyor, doğallık çiğnenmekte adeta.
    Hadi diyelim abdest namaz günahları pak ediyor, ya çıplaklığı ve hayâsızlığı ne ile giderebileceğiz? Modernlik kisvesi adı altında kadını metalaştırmanın adıdır Cilali imaj devri, yontma taş devri, cilalı taş devri diye tarihi döngülerden bahsederken cilali imaj devrine rücu ettik maalesef. Ağlayasan mı gülesen mi?

  3. Yazan:ss Tarih: Mar 23, 2008 | Reply

    ironik hoş bir yazı olmuş. sitenin derinlemesine tartışmalarından başımı kaldırıp bir nefes almamı sağladı….

    ben de saçlarım seyrek olduğu için örtünüyorum:)
    hem de ne?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin