İslamsız bir dünya II
By Alinti Yazar on Mar 24, 2008 in Makale
[Yazan: Graham E.Fuller Çeviren: Ekrem Senai]
Sunuş: CIA’nin eski Ulusal İstihbarat Kurulu Başkan Yardımcısı Graham E.Fuller’in makalesinin birinci bölümünü 12 Martta yayınlamıştık. Fuller bu hafta da cesur sorular sormaya devam ediyor:
- İslam olmasaydı, dünya daha barış içinde mi olurdu?
- İslam olmasaydı 11 Eylül olur muydu?
- Neden İslami düşünürlerin çoğu, 20.yy.’ın başında İslami kültürü koruyarak modernitenin desteklenmesinden söz edip duruyorlardı?
PEYGAMBERİN BAYRAĞI ALTINDA
Elbette İslam’ın Orta Doğu’ya veya Doğu-Batı ilişkilerine hiçbir etkisinin olmadığını ileri sürmek saçma olur. İslam, geniş bir coğrafyada yüksek derecede birleştirici bir güç olmuştur. Global, evrensel bir inanç olarak İslam, ortak bir felsefe, ortak bir sanat anlayışı ve ortak toplumsal prensiplerin paylaşıldığı geniş bir medeniyet yaratmıştır. Ahlaklı bir yaşam vizyonu; adalet duygusu, hukuk ve iyi yönetim anlayışı- bütün bunlar bu köklü yüksek kültürün ortak öğeleri olmuştur. Kültürel ve ahlaki bir güç olarak İslam, birbirinden çok farklı Müslüman topluluklar arasında bu etnik farklılıkları ortadan kaldıran bir köprü işlevi görmüş, her topluluğunun kendisini geniş Müslüman medeniyet projesinin bir parçası olarak hissetmelerini sağlamıştır. Tek başına bu bile nasıl güçlendiğini açıklamaktadır. İslam, politik coğrafyayı da etkilemiştir: İslam olmasaydı, Güney Asya ve Güneydoğu Asya’daki günümüz devletleri-özellikle Pakistan, Bangladeş, Malezya ve Endonezya, Hindu dünyasında şekillenecekti.
İslam medeniyeti ortak bir ideal sağlayarak tüm Müslümanların Batının saldırganlığına karşı bir direnç oluşturmalarını sağlamıştır. Bu direnç, Batı emperyal saldırganlığını durdurmaya yetmediyse de, paylaşılan ve yok olmayan kültürel bir hafıza oluşmasını sağlamıştır. Avrupalılar; birçok Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalı insanları birbirine düşürüp bu şekilde kolayca işgal edebilmişlerdir. Bunun sebebi bu ülkelerde, milletler arası direnişi güçlendirecek ortak etnik veya kültürel direniş sembollerinin olmamasıdır.
İslamsız bir dünyada, Batı emperyalizminin Orta Doğu ve Asya’yı bölüp, istila etmesi ve egemenliği altına alması çok daha kolay olacaktı. Geniş bir coğrafyada kaybetme ve aşağılanmanın getirdiği ortak kültürel hafıza bulunmayacaktı. Bugün ABD’nin Müslüman dünyasında kendisini güçsüz hissetmesinin ana sebebi budur. Günümüzde, global iletişim ve uydu fotoğrafları Müslümanlar arasında güçlü bir bilinç ve ortak İslam kültürüne düşman geniş bir Batı kuşatması hissinin hakim olmasını sağlamıştır. Bunun modernite ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu, Müslüman dünyanın stratejik coğrafyası, kaynakları ve hatta kültürü üzerindeki Batı egemenliği ile ilgili bir şeydir. Ne yazık ki ABD, budalaca bunun altında İslam’ın yattığını düşünüyor.
Peki, günümüzde İslam’la özdeşleştirilen en önemli konu olan terörizm? En basit şekliyle, İslam olmasaydı 11 Eylül olur muydu acaba? Eğer Orta Doğu’nun yakınmaları, ABD politikaları ve eylemlerine karşı yıllarca köklenmiş politik ve duygusal öfke, farklı bir bayrak altında ortaya konsaydı, işler daha farklı mı olurdu? Din’in, birçok farklı öfke kaynağı dururken nasıl şamar oğlan haline getirildiğini hatırlayın. 11 Eylül 2001, tarihin başlangıcı değildi. el-Kaide korsanları için İslam’ın fonksiyonu güneş altındaki büyüteçlikti, bu şekilde yaygın ortak öfkeyi topluyor ve bunu yoğun bir ışın şeklinde odaklıyor, yabancı işgalciye karşı bir tepki olarak sunuyordu.
Batı’nın İslam adına terörizme odaklanırken, balık hafızasıyla hareket ediyor:
- Yahudi gerillaların Filistin’deki İngilizlere karşı terörizmi kullandıklarını;
- Sri Lankalı Hindu Tamil “Kaplanları”nın intihar yeleğini on yıldan daha fazla bir süre önce icat ederek intihar bombacılığını dünyaya armağan ettiklerini- ki Hindistan Başbakanı Rajiv Gandi bu şekilde öldürülmüştü-;
- Yunan teröristlerinin Atina’daki ABD yetkililerine gerçekleştirdiği suikastı;
- Indira Gandi’nin ölümüne sebep olan, Hindistan’ı karıştıran, Kanada’da üslenen ve Air India’yı Atlantik üzerinde indiren Organize Sih terörizmini;
- 1.Dünya savaşının arifesinde tüm balkanları dehşet içinde bırakan Makedonyalı teröristleri unutuyorlar.
19.yüzyıl sonları ve 20.yüzyıl başlarında düzinelerce suikastlerin Avrupalı ve Amerika’lı anarşistler tarafından yapıldığını, kolektif korkunun tohumlarının atıldığını unuttukları gibi. İrlanda Cumhuriyet Ordusunun Britanya’ya karşı yıllarca gerçekleştirdiği etkili terörizmi; Amerikalılara karşı Vietnam’daki komünist gerillaların ve teröristlerin yaptıklarını, komünist Malayların 1950lerde İngiliz askerlerine, Kenya’da Mau Mau teröristlerinin İngiliz yetkililerine yaptıklarını.-liste uzayıp gidiyor. Görüldüğü gibi terörist olmak için Müslüman olmak gerekmiyor.
Hatta yakın geçmişteki terörist aktiviteleri de bunlardan farklı değil. Europol’e göre 2006 yılında Avrupa Birliğinde 498 terörist eylem gerçekleşti. Bunlardan 424’ü ayrılıkçı gruplar tarafından işlendi, 55’i sol-kanat aşırılar ve 18’i çeşitli diğer teröristler tarafından. Yalnızca 1 tanesi İslamcılar tarafından gerçekleşti. Bu rakamlar dünyada ne kadar geniş potansiyel ideolojik terörist faaliyet olduğunu gözler önüne seriyor.
O zaman Arapların (ister Hristiyan olsun isterse Müslüman) İsrail’e; emperyalist güçlerin işgallerine, hükümetleri devirmesine ve müdahalelerine kızgın oldukları için benzer terörist eylemlere ve gerilla savaşına başvurduklarını söyleyebilir miyiz? Aslında soruyu, neden yakın zamana kadar böyle bir şey olmadı şeklinde sormalıyız. Radikal gruplar bu dünya çapında çağda öfkelerini açıkça ifade ettikleri halde, neden onların mücadeleleri böyle değil?
İslam moderniteden nefret ediyorsa, neden saldırısını gerçekleştirmek için 11 Eylül’ü bekledi? Ve neden İslami düşünürlerin çoğu, 20.yy.’ın başında İslami kültürü koruyarak modernitenin desteklenmesinden söz edip duruyorlardı? Usame bin Ladin’in başlangıçtaki davası modernite ile ilgili değildi, Filistin’den bahsediyordu; Suudi Arabistan topraklarındaki Amerikan botlarından, ABD kontrolündeki Suudi yöneticilerden, ve modern “Haçlılardan” bahsediyordu. 2001 yılına kadar Müslümanların, tarihten gelen ve son olaylarla kökleşen bir ABD nefreti ortada yoktu. 11 Eylül olmasaydı, buna benzer bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
Direniş aracı İslam olmasaydı Marksizm olacaktı. Marksizm ideolojisi sayısız terörist, gerilla hareketi ve ulusal bağımsızlık hareketleri üretmiştir. Bask bölgesinde ETA, Kolombiya’da FARC, Peru’da Sendero Luminoso, Avrupa’da Ayrılıkçı Kızıl Ordu bunlardan sadece birkaçı. Filistin’in bağımsızlığı için kurulan Popular Front’un kurucusu George Habash da, Yunanlı Ortodoks bir Hristiyandı ve Beyrut Amerikan Üniversitesinde öğrenim görmüş bir Marksistti. Kızgın Arap milliyetçiliğinin Marksizm ile flörtü sırasında, birçok Hristiyan Filistinli Habas’a destek verdi.
Yabancı güçlere direnen insanlar propaganda ve mücadelelerini yüceltmek için bayraklar ararlar. Uluslararası düzeyde adalet mücadelesi bu bakımdan iyi bir toplanma noktasıdır. Milliyetçilik bundan da iyidir. Fakat en iyisi dindir; çünkü davasını en kutsal değerlere dayandırır. Ve din, her yerde milliyetçiliği ve etnisiteyi-onu aşsa da- destekler, özellikle düşman farklı dine mensupsa. Bu durumlarda, din her ne kadar çatışma ve karşı karşıya gelmeyi önlese de mücadele için bir araç olarak kullanılır.
Terörizmin, zayıflar tarafından seçilen bir araç olarak kullanıldığı bir çağdayız. ABD ordularının kuvvetinin Irakta, Afganistan’da ve diğerlerinde önünü kesen bir kuvvet. Ve bu yüzden birçok Müslüman olmayan toplumda Bin Ladin, “yeni Che Guevara” olarak adlandırılıyor. Çünkü onlar bu saldırıyı utanmaz Amerikan gücüne karşı başarılı bir direnç, bir intikam olarak değerlendiriyorlar.
BARIŞ DOLU BİR DÜNYA
Sorular bitmiyor: İslam olmasaydı, dünya daha barış içinde mi olurdu? Doğu-Batı çekişmesinin içine duygusal davranarak İslam’ı katmak ve ana sebepler ortadayken çözümü iyice kompleks hale getirmek bizi çözümden daha da uzaklaştırıyor. Problemlerin sebebi İslam değildir. Kur’an’ın ayetlerini kurcalayıp “bizden neden nefret ediyorlar” sorusunu oralarda aramak daha sofistike görünebilir. Fakat bu bize sorunun kaynağına kör kalmaktan başka bir fayda sağlamıyor. Ama öyle ya, problemin kaynağını dünyanın tek süper gücünün büyük ayak izinde aramak yerine İslam’ın kendisinde aramak çok daha kolay.
İslamsız bir dünya yine uzun süreli ve jeopolitik alanı baskı altına alan kanlı rekabetleri görecekti. Din olmasaydı, bu grupların tamamı bir başka bayrak bulacak ve nasyonalizm ve bağımsızlık arayışlarını bu şekilde ifade edeceklerdi. Şüphesiz, tarihin tekerrürlüğü tamamen aynı şekilde gerçekleşmez. Fakat sonuçta, aynı şekilde gerçekleşen birçok şey vardır: Doğu-Batı çekişmesi yine etnisite, milliyetçilik, hırs, öfke, kaynaklar, yerel liderler, bölge, finansal kazanç, güç, müdahaleler, ve yabancıya-işgalcilere ve emperyalistlere karşı nefret olguları çevresinde tezahür edecekti. Böyle bir çatışmada dinin rolü ise sadece sığınılacak bir bayrak haline getirilmek oldu.
Hatırlanması gereken bir başka önemli konu da şudur ki: 20inci yüzyılın en dehşet saçan örnekleri, çok sıkı seküler rejimler çerçevesinde oluşmuştur: Belçika’da Leopold II, Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin, Mao ve Pol Pot gibi. Onların “dünya savaşlarının” konuklarının çoğunluğu Avrupalılardı- ve bu iki global büyük savaşın İslam tarihiyle hiçbir paralelliği yoktu.
Bugün bazıları bu problemlerin hiç ortaya çıkmadığı İslamsız bir dünya diliyor olabilirler. Fakat gerçekte İslamsız bir dünya projeksiyonunun çatışmaları, rekabetleri ve krizleri de bugün yaşadıklarımızdan farklı değil.
Kitap tanıtan kitap 1
Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var. Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.
Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası
Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen, fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.
İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında
Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ” diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.
Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.
10 Yorum
Yazan:arif Tarih: Mar 25, 2008 | Reply
Batı egemenliğinin kesintisiz sürmesi adına, safları sıklaştırıcı ortak bir düşman olarak İslamı seçmesi; batı medeniyetinin sonunu getirebilir. ABD daha ilk adımda-Irak ve Afganistan- büyük bir ekonomik ve moral çöküşün eşiğine gelmiş durumda. Buradan sonra yol çatallanıyor; Ya dahada azgınlaşarak savaşı yayıp hedefi ve çöküşü büyütmek; yada daha akıllı bir açılımla, İslamla uzlaşmaya çalışmak. Bu arayışlardan hangisi daha gerçekçi-faydacı olabilir dersiniz? İslama düşmanlık seferi olarak başlayan Büyük Ortadoğu seferi bakalım neler doğuracak. Biraz ütopik bulunabilir ama, Çin-Hint-Rus bloğuna karşı ABD bir güç olarak varolacaksa, İslama boyun eğmek zorunda. Yoksa bu batakta boğulması kaçınılmaz bir son olarak görünüyor. Bunun analitik ön çalışmaları adına okunabilir Fuller’in çalışması. Nede olsa sıradan bir entellektüel değil bu adam. ABD stratejisine yön veren bir kurumun başında bulunmuş bir zat.
Yazan:kapistonai Tarih: Mar 26, 2008 | Reply
emekli olduktan sonra kemale eren bürokrat, asker tayfasından bizim memlekette gına geldi.bir abd nin cıa eskileri eklendi.şimdi abd muhalifimi olmuş ne olmuş anlamadımki.günahmı çıkarıyor?.görevdeyken ne yapmış, ne demiş? bu CIA eskisi bey amca alternatif bir dünya tarihi yazmış.müslümanların sırtını sıvazlayıp poh pohlamaktan gayri bir gerçekliği yok bnece.bunları gidip Guantanamo da yatanlara, aslında bizim müslümanlarla işimiz yok.sizden önce komünistler vardı şimdi siz. idare ediverin dese.ne olur acep.resimdeki gibi gülemeyeceği kesin.
Yazan:blue Tarih: Mar 29, 2008 | Reply
Yazdıkları hoşuna giden şeyler olsaydı da aynı soruları soracak mıydın? Hiç sanmıyorum…
Adam hayatını istihbarat uzmanı olarak geçirmiş, başkan yardımcılığına kadar yükselmiş, kendini bizim site yorumcularına beğendiremiyor.
Şu ve şu konularındaki argümanlarına şu şekilde itiraz ediyorum… demektense adamın üzerine odaklanıp elinin tersiyle kenara itmek daha kolay tabi.
Adam zamanında ODTÜ’ye konuşma yapmaya geldiğinde (ABD’li istihbaratçı ya!) bizim çok zeki komünist tayfa kendisini konuşturmamıştı. Aynı tavır !
Yazan:hanif Tarih: Mar 29, 2008 | Reply
oryantalist bakışaçısı, ötekileştirici yönüyle weberden marksa, modernistlerden postmodernistlere kadar bir çok batılıyı etkisi altına almış. bizde de laikçi çevrelerin islama bakışı bu etki ile şekillenir. (kırıkkanat, bekir coşkun, laikliğin bize özgülüğünü vurgulayan akpye kapatma davasının iddianamesi… vb.) fuller, weberin iddia ettiği halde yapmadığı, “anlayıcı metodu” kullanıyor ve islamın kendi hayat alanı içindeki fonksiyonunu tarafsız bir şekilde gösteriyor. özellikle şu tesbiti islamın gerçek gücünü gösterir:” Elbette İslam’ın Orta Doğu’ya veya Doğu-Batı ilişkilerine hiçbir etkisinin olmadığını ileri sürmek saçma olur. İslam, geniş bir coğrafyada yüksek derecede birleştirici bir güç olmuştur. Global, evrensel bir inanç olarak İslam, ortak bir felsefe, ortak bir sanat anlayışı ve ortak toplumsal prensiplerin paylaşıldığı geniş bir medeniyet yaratmıştır. Ahlaklı bir yaşam vizyonu; adalet duygusu, hukuk ve iyi yönetim anlayışı- bütün bunlar bu köklü yüksek kültürün ortak öğeleri olmuştur. Kültürel ve ahlaki bir güç olarak İslam, birbirinden çok farklı Müslüman topluluklar arasında bu etnik farklılıkları ortadan kaldıran bir köprü işlevi görmüş, her topluluğunun kendisini geniş Müslüman medeniyet projesinin bir parçası olarak hissetmelerini sağlamıştır. Tek başına bu bile nasıl güçlendiğini açıklamaktadır.
Yazan:kapistonai Tarih: Mar 30, 2008 | Reply
Yazdıkları hoşuna giden şeyler olsaydı da aynı soruları soracak mıydın? Hiç sanmıyorum…
hoşuma giden derken?anlamadım şimdi.benim adıma bir yorum, bana yönelik bir soru ve benim adıma bir cevap!bana birşey kalmadı zaten.
Adam hayatını istihbarat uzmanı olarak geçirmiş, başkan yardımcılığına kadar yükselmiş, kendini bizim site yorumcularına beğendiremiyor.
işte tam üstüne bastınız.kendi adıma beğenmemek, söylemlerine şüpheli yaklaşmaya yetecek kadar sıfatı var. kısaca bakacak olursak bu cıa eskisi;
1965 ve 1985 yılları arasında ABD Dış İşleri Bakanlığı’nda çalışmış. Yalnız faaliyet alanı o kadar genişti ki hem Ulusal Güvenlik Danışmanlığı hem CIA hem de Dış İşleri için çalışmış.
bu tarihler arasında abd dış politikasında etkili olduğu düşünülürse pek de öyle anlattığı şeyler için çalıştığı izlenimi vermiyor.
bizi yakından ilgilendiren durumuna bakacak
olursak;
1977 ile 1980 yılları arasında Türkiye’de kalnış.CIA tc temsilcisi. tarihler manidar olsa gerek. yeşil kuşak projesinin türkiye ayağı tasarlayıcısı olduğu biliniyor.daha sonra CIA ortadoğu temsilcisi olarak görev yapmış.
takdire şayan bir kariyer!
Şu ve şu konularındaki argümanlarına şu şekilde itiraz ediyorum… demektense adamın üzerine odaklanıp elinin tersiyle kenara itmek daha kolay tabi
kolaycılık!hangisi daha kolay.’vay be adamın ağzından bal damlıyor, işte duymak istediğim şeyler’ deyip söyleyenin kim olduğuna, söyledikleriyle alakalı ne yaptığına bakmamak mı, yoksa ‘iyi diyor hoş diyorda bu adamın böyle bir geçmişi var’ deyip şerh koymak mı.
destek gelsinde kimden gelirse gelsin tavrı.
sizin için kişinin şimdiki söylemimi,geçmişteki eylemimi önemli.alın bir benzeri bizim memleketede yaşanıyor. bir sürü emekli paşa sıralanıp kürt sorununa aslında ne kadar ‘demokrat’ baktıklarını anlatmadılarmmı?darbe dede bile çıkıp dalga geçer gibi federasyona yeşil ışık bile yaktı. hadi şimdi geçmişten bağımsız değerlendirip argümanlarına cevap verin.farkı varmı diğerinden.
protesto edip konuşturmama tavrı benimde pek haz etmediğim bir tavır.her nekadar insanın sinir uçlarına dokunsada, kişi soru ve argümanlarla sıkıştırılıp daha makul protesrolar yapılmalı düşüncesindeyim.tabi herkes de bizim kadar geniş olamıyor ayrı konu.
Yazan:deveyehendekatlatıcı Tarih: Mar 30, 2008 | Reply
yazida islenen temel nedir? islamofasistlerin ileri surdugu gibi bir İslam’in kokeninden kaynaklanan terorun dogru olmadigi. Ortadoguda İslam degil bir baska din de ideoloji de olsa hemen ayni seylerin yasanacagini soyluyor.
elin gavuru hakkaniyetli bir tespit yapiyor, islam=terorism degildir, ortadogudaki sorunun pekcok baska sebebi vardir diyor, kapistonai gibi icinden ciktigi kulturunden nefret eden zihniyetin zouruna gidiyor. Cemil meric bu gibiler icin efendisinin bevlini icen aptal usak veya kendine tecavuz eden zorbaya asik olan kiz der. tam kapistonai gibileri tarif etmis. hik demis burnundan dusmus.
adamin soylediklerindeki dogru tespitlerle yanlislari ayirma kapasitesi yok bunlarda “himm bu, bucuydu ya, ksin bundan yazmistir” diyor, nokta. basiret bu kadar. kaziklanmaktan korkuyor. kendine guvenemiyor. dogru ile yanlisi ayiranmiyor. dogru analizi alip hatali kizmina “burasi hatali” diyemiyor. cunku cahil, kulturunden nefret ettigi icin de zaten adamin soyledikleri isine gelmiyor.
ama adamdan da korkuyor bi yandan. federasyondan korkup sonra da genislikten bahsediyor, iskembe genisligi olsa gerek bu.
sonrada ulusalci soylemlere dumen kiriyor. bolecekler bizi amanin amain diyor. oradan da saman dinine gecer kesin. pkk li marksistlerin zerdustluge dumen kirdigi gibi.
bu irkci, kafatasci kemalist soylem su ulkenin basini belaya sokmaktan ne zaman vazgecerse turkiyeyi kimse tutamaz. bakalim o gunleri gorebilecek miyiz.
Yazan:arif Tarih: Mar 31, 2008 | Reply
ABD bile İslama düşmanlık üzerinden, dünya devleti olamayacağını anlıyor yavaş yavaş. Umarım içimizdeki laikçiler de bunun farkına varırlar. Umut varmı? Umalım ki demokrasi kazaya uğramaz ve halkın iradesi bu yanlışı aşar. Bunlar İslama olan kinleri üzerinden Türkiye’nin içe kapanık ve bölgede hiçbir etkinliği olmayan ve bölünmeye kadar varacak bir sürece girmesinin yolunu açıyorlar. Aysun Kayacı laikçiliğinin sonu hüsran, umalım ki bu yanlıştan dönülür.
Yazan:kapistonai Tarih: Mar 31, 2008 | Reply
Deve’ye sormuşlar. “İnişi mi seversin,
yokuşu mu?” “Düzü yok mu bunun?” demiş.
bunu deve demişte anlaşılan bizim hendek atlatıcıya dememiş. birde kendine aklınca vazife çıkarmış. görev: deveye hendek atlatmak.
nick den bile buram buram küstahlık akıyor.
böyle destek fukarasına, yaltaklanma gelsinde kimden gelirse gelsin.herkese avuç açıp bel bağlamaya hazır.
elin ecnebisi doğru tespit yapmış diye mayışıyo ama islamı terörle eşit duruma getirenin gene o ecnebi olduğunun ayrımında değil. varsa yoksa kemalistler, kültüründen kopmuş jakobenler.başka bir söylem yok.yeşil kuşak projeleriyle islamı terör sarmalının içine kemalistler itti tabi.afganistanı, pakistanı.. medreseleri kemalistler açtı tabi.hizbullahı,talibanı,el kaideyi kemalistler besledi demi.
işte bu bir şeyin göstergesidir.işine gelince kimlerin kimle nasıl iş tutuğunun, nasıl kol kola girdiğinin tarifidir.abd kucağında oturup salya sümük ağlama şiarının kanıtıdır.güce tapınmanın, şark ezilmişliğinin göstergesi,kula kulluğun tarifidir.
yok kültüründen nefret ediyormuşta bir sürü zırva.neferet edilen kültür değil senin gibi kültür keneleridir.okuduğunu anlamaktan dahi acizsin.nediyim? allah o develere sabır versin.
Yazan:hanif Tarih: Nis 4, 2008 | Reply
islamı terör sarmalına itti ise, terörle eşit hale getirdi ise,haşa bu üslubu benimsemem ve fuller dahi bu saygısız uslupta konuşmuyor ama, (yani öyle olmadığı halde öyleymiş gibi gösteriyor yahut çaresiz o hale getiriyor ise) fuller de bunu söylüyor.
yok islam zaten öyledir diyorsanız amerikadan çok amerikancısınız. terörle savaşı meşru görüyorsunuz.
amerika kendi kontrolünde bu teröristleri kullandı diyorsanız, yine islamı işe karıştırmadan marjinal bir gruba yükü atıyorsunuz, ve amerikan terörle mücadelesini destekliyorsunuz, ama aşırı güç kullanımı ile emperyalist hedeflerini gerçekleştirmede durumunu meşrulaştırmak için bu marjinalleri manipüle ediyor diyorsanız,fuller buna da itiraz etmez. biraz akıl lütfen.
Yazan:uğur Tarih: May 4, 2008 | Reply
islamsız bir dünya güneşsiz bir dünyaya benzer islam deyince akla barış sevgi kardeşlik biz hiç bir dini ayırmıyoruz onlarda bizim kardeşimiz biz tüm dinlerle birlikte düzen içinde yaşamamızı kanıtlamışızdır örneğin osmanlı