AK Parti’yi Kapatan, ‘Kürdistan’ Yolunu Açar
By Tavit Kilimciyan on Nis 8, 2008 in Makale
“…
Efendiler, akıl sağlığınızın yerinde olduğuna emin misiniz? 80 yıldır “ya bir gün bölünürsek” diye korkup duruyorsunuz, peki ülkeyi “bölünmekten” uzaklaştıracak, Kürtçülüğü zayıflatacak tek siyasi hareketi niye yok etmeye çalışıyorsunuz?AK Parti’yi kapatmaya hazırlanıyorsunuz. DTP zaten yolda. Yani Kürt vatandaşların oy verdiği bütün partileri kapatmış olacaksınız. Peki bu adamlar “artık bu iş kabak tadı verdi, bize müsaade, Cumhuriyetiniz sizin olsun, bizi ancak Kürdistan paklar” derse, ne yapacaksınız?
“Kurumlarınızı” ve “ilkelerinizi” çok sevdiğinizi biliyoruz. Ama siz bu memleketi sevdiğinize emin misiniz? …”
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.
47 Yorum
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 9, 2008 | Reply
ölümü gösterip sıtmaya razı etmek…
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 9, 2008 | Reply
Kürtçülüğü zayıflatacak tek siyasi hareket derken? :))
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 9, 2008 | Reply
ölümü gösterip sıtmaya razı etmek…(SQ)
Hayir, bindigi dali kesen birine “düseceksin” demek.
Tabi söz konusu dalin üzerinde hep beraber oturdugumuz için “heyyy saçmalama, birak o elindeki baltayi” seklinde de yorumlanabilir.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 9, 2008 | Reply
iyi tamam da “Kürtçülüğü zayıflatacak tek siyaset hareket” biraz iddialı değil mi? Birlikte yaşamı savunmak için illa AKP’nin Güneydoğuda yapmadığı çalıştığı Türk-İslam sentezi değil de Kürt-islam sentezini mi desteklemek gerekiyor?
Yazan:suzannur Tarih: Nis 9, 2008 | Reply
Snowqueen,
AKP kapatıldı diyelim, sonra ne olacak? Bunu gerçekten soruyorum, yani muhalefet etmek için değil.
Yeniden seçime mi gideriz?
MHP-CHP kolisyonunda yeni bir hükümet mi kurulur?
Baykal ve Bahçeli nasıl bir vizyon izler?
AB konusu ne olur?
DTP’de kapatılacağına göre Doğu’daki vatandaş ne yapar?
Terör konusu bu noktada ne olur?
Şeriat denilen şeyin gelmesi engellenmiş mi olur ya da daha radikal gruplar mı peydah olur?
Laiklik korunmuş mu olur?
Piyasalar ne olur?
Bunlar gerçekten merak ettiğim sorular, sonuçta AKP bir parti ve ebed-müddet olacak diye bir şey yok, ama kapatılırsa yani kendiliğinden halk tarafından oy alamadığı için siyaset sahnesinden silinmez de dış etkiyle kapatılırsa ne olur?
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
AKP elbette kapatılmasın, DTP’de.
Ama Kürtçülüğü engelleyecek tek siyasi hareketin bölgede konuşlanan Gülen cemaati vb. bağlantıları ve AKP’yi desteklemezseniz ülke bölünür söylemi rahatsız edici.
Türk-islam sentezi ne kadar rahatsız ediciyse, Kürt-islam’da öyle.
Bu yüzden ölümü gösterip sıtmaya razı etmek dedim.
Yazan:MY Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
@SnowQueen,
Bir an için biraz empati yapin, Kürdiye Cumhuriyeti denen bir ülkede azinlik olarak yasamak zorunda kaldiginizi düsünün. çocuklarinizin her sabah “ne mutlu kürdüm” diye bagirmak zorunda birakildigini, türkçe müzik, TV yayini ve egitimin engellendigini hayal edin….
Kabus gibi degil mi? Kurtulus savasi kazanildigindan beri biz kürtlere bu kâbusu reva gördük. Bu saçmaligi ortadan kaldirma potansiyeli olan tek parti ise … Evet, AKP.
SnowQueen,
Bir de Kürtlerin penceresinden bakalim, Istanbul veya Ankara’da yasayanlari kasdetmiyorum tabi, Güney dogulu kürtler açisindan diyorum.
Hemen hiç biri CHP veya MHP’ye oy vermedi. Kürt milliyetçisi olanlar (federasyon veya ayrilik yanlisi olanlar da dahil) DTP’ye oy verdiler.
Türkiye’nin bölünmesine karsi açikça tavir almis olanlar ve/veya islamî kimligi öne çikanlar ise AKP’ye oy verdi.
Bu iki partiyi de kapatirlarsa ne anlama gelir?
Kürtlerin hiç bir siyasi temsile hakki yok demektir. Adamlara deniyor ki ey Kürtler, sizi adamdan saymiyoruz, ne Kürt ne de müslüman olarak var olma hakkiniz yok, TÜRK VE YOBAZ LAiK OLUNUZ, sizi illa ki asimile etmeye çalisanlara oy vermelisiniz, yoksa oyariz.
Ve bu gerçegi Mustafa Akyol bütün çiplakligiyla gözler önüne sermis.
CHP’nin kürt düsmani tavirlari yeni degil. AKYOL sitesinde ve bu sitede çikan bir çok yazida anlattik, bir çok insanin sirf kürtçe konusuyor diye görmedigi eziyet kalmadi.
Hala Türkçe konusamayan kürtler var özellikle orta yaslilar arasinda. Devlet dairesine isleri düstügü zaman ne çok sikinti çekiyorlar.
Hapisteki akrabalarini görmeye gittikleri zaman bile Türkçe konusmadiklari için çocuklari gösterilmedi onlara.
Biraz da kürtlerin gözüyle bakin olaylara.
Yazan:TT Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
Bunca tahrik ve olaya rağmen Türkler ile Kürtler arasında bu güne kadar bir “iç savaş” yaşanmadıysa bunun tek nedeni kürtlerin de müslüman olması değil mi?…
Milliyetçilik,laiklik yada dinsizliğin bu konuda çözüme katkı sağlayabilecek bir tarafı varmı?
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
Bir an için biraz empati yapin, Kürdiye Cumhuriyeti denen bir ülkede azinlik olarak yasamak zorunda kaldiginizi düsünün. çocuklarinizin her sabah “ne mutlu kürdüm” diye bagirmak zorunda birakildigini, türkçe müzik, TV yayini ve egitimin engellendigini hayal edin….
Bunlara elbette katılıyorum ama tek çözüm Mustafa Akyol’un yaptığı gibi “başka AKP yok” tavrı değil. Sol bir iktidar taraftarı olduğumu biliyorsunuz Akyol’un bu tavrı rahatsız edici.
Bunca tahrik ve olaya rağmen Türkler ile Kürtler arasında bu güne kadar bir “iç savaş” yaşanmadıysa bunun tek nedeni kürtlerin de müslüman olması değil mi?…
Hiç bu kadar saçma birşey birsey okumadım kusura bakmayın da.
Ermeniler hristiyan, başkası ateist olduğu için iç savaşa tutuşmamız meşru mu yani? Alevi Kürtler de var misal bilmem dikkat ettiniz mi?
Kürt-Sünni islam sentezi derken bu anlayıştan bahsediyordum tam da işte.
Yazan:TT Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
Hiç bu kadar saçma birşey birsey okumadım kusura bakmayın da.Ermeniler hristiyan, başkası ateist olduğu için iç savaşa tutuşmamız meşru mu yani?
Türklerle kürtler arasında halka yayılan bir iç çatışma olmamasına neden olarak “ortak inancı(müslümanlıklarını)” gerekçe olarak saçma buldunuz demek…
Halbuki meşruiyet hakkkında değil, din realitesi üzerinde durmuştum…
Bi zahmet doğu meselesinin 80 yıllık bilançosunu araştırın.Her iki tarafın kaybettiklerini yanyana koyun ve bu iki toplum neden hala içiçe yaşıyor bunu bize siz açıklayın..
Ayrıca kürtlerin yerinde ermeniler yada ateistliği benimsemiş bir güruh olsaydı ne olurdu? Benzer süreçlerden geçen iki toplumun(müslüman-hristiyan) birbiriyle savaşmadan aile kuracak kadar içiçe yaşaması mümkün olur muydu?
Yazan:Cüneyt Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
Degil. Din ic savasi önleyici bir olgu olsaydi Müslümanin Müslümani kesmesi durumu dünyada olmazdi, ki gercegin böyle olmadigini biliyoruz. Müslümanlik “ortak” bir deger olabilir, fakat birlestirici, baglayici bir deger degil, cogu zaman en siddetli düsmanlik nedeni.
Neden illâ Müslümanligi bu konudaki tek yol olarak gösterip alternatiflerini de “milliyetcilik, laiklik ya da dinsizlik” gibi cekmeceklerde ariyorsunuz? Size asgarî bir ahlâk, hak-hukuk, adâlet duygusu verilmedi mi? Müslüman olmadiginiz takdirde asgarî bir medeniyet seviyesinden yoksun mu kalacaginizi düsünüyorsunuz? Bu dediginizin bir adim sonrasi “sünnetsiz kundakci” muhabbeti iste.
Kaldi ki Kürtlerle Türkler arasinda müslümanlik bu kadar etkili bir faktör olsaydi simdiye kadar yasananlarin hicbiri yasanmazdi. Simdiye kadar yasananlari gözardi edip de “ic savas cikmadi, bunun nedeni müslümanlik” diyebilmek cok saglam bir “olaylari kaale almama” kapasitesi gerektiriyor kanimca.
Bugüne kadar bütün toplumun katilimiyla bir Türk-Kürt ic savasi yasanmadiysa bunun nedeni toplumun genis kisminin kafasinin calismasi, sagduyu sahibi olmasi, böyle bir ic savasin kimseye bir sey saglamayacagini bilmesidir, böyle bir savasi istememesidir, “din kardesligi” degil.
Fakat ana yorum gercekten cok güzel, AKP ve DTP’nin kapatilmasiyla Kürtler’e verilecek mesajin ardindan Kürtler topluca ayaklanirsa sasirmamak gerek. Ve gercekten Mustafa Akyol’un sordugu gibi: Siz bu memleketi sevdiginize emin misiniz?
Yazan:suzannur Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
snowqueen,
sizce gayrımüslim vatandaşlarımız CHP’yi mi destekliyor, vakıflar yasasını kim engellemeye çalışıyor?
Sosyal demokrat veya liberal olup da CHP’ye oy atan kaç kişi kaldı?
Sol düşüncede gerçek bir partinin çıkma şansı var mı bu sistemde? Oligarşik yapı sizce gerçek bir sol partinin çıkmasına izin verir mi, sonu AKP gibi olmaz mı?
Demokrasi ve insan haklarını savunan herkes CHP ve saz ekibi tarafından AKP yandaşı olarak damgalanmıyor mu ?
İnancı engel olmasa Kürt vatandaşlarımızı hangi güç bu topraklar da tutardı şimdiye dek? Eğer Doğu’daki dini yapılanma olmasaydı ve onların kanaat önderleri birliği değil de bugünkü milliyetçi kürt taraftarlarının yolunu tercih etseydi, şu anda çok farklı bir noktada olurduk. Sadece sol görüşlü olmak bu toprakların İslam harcıyla hala bizimle birlikte oldukları gerçeğini görmemek için neden olmamalı. Ülkemizde gerçek demokrasi ve evrensel hukuk olsaydı ve bireysel haklar sonuna kadar yaşanıyor olsaydı bu dediğiniz doğru olurdu ama değil Sayın Snowqueen, malesef değil.
O da ellerinden alınırsa bu insanların ne yapmasını bekliyorsunuz? Biraz objektif davranın.
Bu ülkede gayrımüslimler de malesef biryığın haksızlığa uğradılar ve uğruyorlar, biraz hak isteseler ellerinden alınıyor. Bırakın hakkı, Hrant Dink öldürüldü, cezası oğluna kesildi, oğlu şu an içerde. Bunun adı iç savaş değil ama malesef bunun adı demokrasi de değil, bu despotizm.
Benim tüylerim ürperiyor AKP ve DTP’nin kapatılmasından, alanında usta her isim aynı şeye dikkat çekiyorlar. Bu ülkede yaşanacak her istikrarsızlık bizi çok kötü bir noktaya götürüyor ve sol ya da sağ, inançlı ya da inançsız… bir kaos ortamına sürükleniyoruz.
Ben doğudaki vatandaşlarımızı tutan tek gücün din olduğunu biliyorum, o da ellerinden alınırsa…
İnanabilirsiniz ki radikalleşmeler ve terör artacaktır. Siz adamın elindeki dini, oy verme hakkını aldığınızda kendisini hangi noktada size ait görecektir ki?!
Yazan:TT Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
Cüneyt Bey;
Degil. Din ic savasi önleyici bir olgu olsaydi Müslümanin Müslümani kesmesi durumu dünyada olmazdi, ki gercegin böyle olmadigini biliyoruz.
Öncelikle konumuz dünya değil, bu ülkeydi.
Yani dile kolay tam 80 yıllık yanlış uygulamalar ve maddi zararları bir yana bırakın her iki taraftan yaşanan onbinlerce insan kaybına rağmen! olması amaçlanan türk-kürt iç savaşının bir türlü gerçekleşmemesi bizim konumuz…
***
Müslümanlik “ortak” bir deger olabilir, fakat birlestirici, baglayici bir deger degil, cogu zaman en siddetli düsmanlik nedeni.
Ortak değerler çatışma sebebi olmaz.Tartıştığımız doğu meselesi de “ortak değerler”den dolayı meydana gelmedi.
***
Neden illâ Müslümanligi bu konudaki tek yol olarak gösterip alternatiflerini de “milliyetcilik, laiklik ya da dinsizlik” gibi cekmeceklerde ariyorsunuz?
Konumuzla ilgili olduğu için.Alternatif uygulamaları olan milliyetçi ve laik uygulamaların bölünmeye neden olduğu için…
Toplumlar arasındaki bir çok uyuşmazlığın çözümü ortak değerlerin vurgulanması ile çözülür.Din birliği,vatan birliği,tarih birliği,kader birliği,düşman birliği…gibi ortak değerler milleti birbirine bağlayan temel etkenlerdir. Elbette vatandaşlık üst kimliğiyle tüm tebayı bir arada tutmak gereklidir.Ancak, kürt doğmakla zaten ikinci sınıf vatandaş olduklarını hissettirdiğiniz insanlara birde müslüman oldukları için aşağılama ve suçlama yaparsanız onlara tutunacak hiç bir dal bırakmamış olursunuz..
***
Size asgarî bir ahlâk, hak-hukuk, adâlet duygusu verilmedi mi?
80 yıllık milliyetçi ve laik uygulamada bulunanların bu saydıklarınızdan mahrum olduklarını düşünmüyorsunuz değil mi?..Ama bakın işe yaramadı…
***
Kaldi ki Kürtlerle Türkler arasinda müslümanlik bu kadar etkili bir faktör olsaydi simdiye kadar yasananlarin hicbiri yasanmazdi. Simdiye kadar yasananlari gözardi edip de “ic savas cikmadi, bunun nedeni müslümanlik” diyebilmek cok saglam bir “olaylari kaale almama” kapasitesi gerektiriyor kanimca.
Ben halktan bahsediyorum kardeşim.Halkın birbiriyle problemi yok.Aralarındaki uzaklık/yakınlık ölçüsü için akraba olmalarından daha cazip bir örnek olabilir mi? İnsan iç savaş yaşadığı,çatışma yaşadığı bir toplumla akrabalıklar ve evlilikler kurmaz değil mi?..
Gerçi iç savaşın yaşanmadığını aşağıda kabul ederek akla ziyan bir gerekçe vermekten de geri durmamışsınız:
Bugüne kadar bütün toplumun katilimiyla bir Türk-Kürt ic savasi yasanmadiysa bunun nedeni toplumun genis kisminin kafasinin calismasi, sagduyu sahibi olmasi, böyle bir ic savasin kimseye bir sey saglamayacagini bilmesidir, böyle bir savasi istememesidir, “din kardesligi” degil.
Bravo size!…
neymiş?
bu güne kadar bir türk-kürt iç savaşı yaşanmadıysa bunun sebebi:
-toplumun kafasının çalışması ve sağduyu sahibi olması!.. imiş.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
@suzannur
kürtleri ve müslümanları “islam” bu topraklarda birleştirdi diye başlayıp sonra Hrant Dink’e uzanmayı falan hiç samimi bulmuyorum açıkçası.
AKP tayfasının ve tabanının “hepimiz ermeniyiz” gibi sloganlardan nasıl alerji kaptıklarını biliyoruz.
Damgalanmaya gelirsek, AKP ve savunduğu muhafazakar dinci sağ söylemlerine karşı duran herkes de “darbeci” oluveriyor.
AKP’ye kapatılma davası açılması DTP için kapatılma girişimlerine ses cıkaracağınız pek yoktu öyle sanıyorum. Ha keza Erdoğan’ın da yoktu.
Yaptığınız açıkca sevimlileştirilmiş faşizm, ne doğudaki Alevi Kürt’ü, ne sosyalist ateist Kürt’ü tanımıyorsunuz bu şekilde. Başka bir despotizm bu.
Yazan:suzannur Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
TT,
“Bravo size!…
neymiş?
bu güne kadar bir türk-kürt iç savaşı yaşanmadıysa bunun sebebi:
-toplumun kafasının çalışması ve sağduyu sahibi olması!.. imiş.”
Bu yüzden de bu kafası çalışan ve sağduyu sahiplerinin seçtiği tüm partiler kapatılmalıymış!!!
Çünkü, fazla çalışan kafa ve sağduyu bünyeye zarar verebilirmiş ama toplum bunu anlayamazmış !
Ya, ne haldeyiz görünüz…
Yeri gelince kafası çalışan halk, yeri gelince bunlar ayak takımı, kafaları çalışmaz.
Alınız Türkiye…
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
“din kardeşliği” gibi bir kavramın birleştiriciliğini ortaya atmanın “ırk kardeşliği” gibi bir kavramı ortaya atmanın “birleştirici gözüküp aslında ayrımcı olan” yönünden farkı yok.
“en az üç çouck doğurun” diyebilecek kadar muhafazakar sağ söylemli ve ahlak fetişisti bir AKP’li başbakanın olduğu yerde, Aysel Tuğluk gibi akıl fikir sahibi bir DTP’liyi tercih ederim.
Yazan:Cüneyt Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
Valla ortak degerler catisma sebebi bal gibi olur, oluyor. Tartistigimiz dogu meselesi de ortak degerlerden dolayi meydana gelmedi, ortak degerlere ragmen meydana geldi zaten. Yani kürt meselesinin gecmisine bakinca pek bir “din kardesi bonusu” göremiyorum ben.
“Din kardesligi” uygulamasinin alternatifi “milliyetcilik ya da laiklik” degil. Hepsi gerektiginde birbirinden sorunlu uygulamalar bunlar.
Tam tersine düsünebiliyorum pekâlâ. Toplumda misal 80 yildir milliyetci ve laik uygulamada bulunanlarin cogunlugunun yaptigi üzere Kürtler’in oldugunu bilip de bile bile yok saymak benim asgarî hak-hukuk cerceveme oturmuyor.
Kardesim?
Akraba olmalarindan daha cazip bir örnek? Bakin siz de kendi agzinizla söylediniz zaten, olay din kardesligi degil, bu topraklarda yüzlerce yildir beraber yasayip kaynasmis olmak. Bunun üstüne eklenecek pek bir sey yok saniyorum.
Aynen, kafasi calisan, sagduyulu insan akrabasi ile savasmaz cünkü.
Türkiye artik cok bayagi, cok derin bir Türk-Kürt ayrimini yasayabilmenin cok ötesinde homojenlesmis durumda. Türkiye’de genis anlamda bir ic catismanin cikmayisinin en mühim nedeni olarak ben bunu görüyorum, cok kesin bir ayrimin artik belli olmamasini, ya da sizin kelimenizi kullanirsak artik ileri derecede “akrabalasmis” olmayi. Bu “akrabalasma”nin olmadigi, etnik ayrimin acikca belli oldugu durumlarda zâten bütün “din kardesligi” durumuna ragmen catismalari yasiyoruz. Sükür ki artik genis kapsamli bir ic savasa imkân vermeyecek kadar akrabalasmis durumdayiz.
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 10, 2008 | Reply
“en az üç çouck doğurun” diyebilecek kadar muhafazakar sağ söylemli ve ahlak fetişisti bir AKP’li başbakanın olduğu yerde demeden önce ben olsam şu aşağıdaki bilgilere bir göz atardım..
* * *
http://66.102.9.104/search?q=cache:_2PII6J64f8J:www.ssk.gov.tr/sgk/doc/SosyalGuvenlikReformu_UygulamaOncesiYeniYaklasim.doc+tuik%2B2036%2Bn%C3%BCfus+da%C4%9F%C4%B1l%C4%B1m%C4%B1&hl=tr&ct=clnk&cd=6&gl=tr&lr=lang_tr
Grafik 2: Nüfusun Bağımlılık Oranları
Tablo 12: Bazı Ülkelerde Aktif/Pasif Sigortalı Sayıları
KUTU 2: Demografik Değişimler ve Bunların Ekonomi Üzerindeki Etkileri
* * *
http://www.census.gov/cgi-bin/ipc/idbpyrs.pl?cty=TU&out=d&ymax=250
(Bu link için gıyabında Bülent beye tşkrl.) vermişti)
Yazan:Cüneyt Tarih: Nis 11, 2008 | Reply
Cuvaldiz Hanim,
Verdiginiz rapordan:
Tablo 12 incelendiğinde çalışabilir nüfus olarak tanımlanan 20-59 yaş arasındaki nüfusun, resmi emeklilik yaşı ve daha üstü olan 60 yaş üstü nüfusa oranı Türkiye’de 7,1 olarak görülmektedir. Mevcut aktif/pasif oranının ise 2,0 olduğu görülmektedir. Bu veriler, Türkiye’de 7 çalışanın 1 emekliyi finanse edebileceği kadar çalışabilir yaşta nüfus potansiyeli bulunmasına rağmen, çalışabilir nüfusun önemli bir oranının çalışmadığı veya kayıt altında olmadığı için mevcut sistemde ancak 2 çalışanın 1 emekliyi finanse ettiğini göstermektedir. Sosyal güvenlik açısından ülkemizin genç nüfus avantajını kullanamadığı anlaşılmaktadır.
Sizce bunun cözümü (3) cocuk dogurmak mi? Siz bu cümleden ve Tablo 12’den Türkiye’nin nüfusla ilgili bir sorunu oldugu sonucunu mu okuyorsunuz? Yoksa sorun aslinda kayitdisi calisma vs. mi? Ne dersiniz?
Cocuklar ebeveynlerinin yaslilik güvencesi degiller, gencliginizde geleceginize yatirim yapin, cocugunuza bel baglamayin.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 11, 2008 | Reply
“en az üç çocuk doğurun”un ideolojik açıklaması kadını sadece rahim olarak gören bir anlayışın resmidir.
konu dağılacak ama aslında hepsinin birbirine bağlı olduğunu düşünürsek…
Fatmagül Berktay bunu şöyle açıklamış;
Yeni Dinci Sağ’ın programı, ailede cinsiyet ve yaş hiyerarşisinin kesin biçimde gerçekleştiği, yani çocukların ana-babaya, karının da kocaya tam itaat ettiği ideal bir geçmiş zamana dönüşü kapsıyor.
Bu otoritenin yeniden kurulabilmesi, ücretli çalışan kadınların işgücü piyasasından çekilerek evlerine geri dönmeleriyle mümkün olabilir. Bunu da, kadınların kulağına hoş gelebilecek, Protestanlığa özgü “ruhların eşitliği ama cinslerin eşitsizliği” sloganıyla meşrulaştırırlar. Bu görüşe göre, kadının ve erkeğin doğaları farklıdır ancak orada kalmayıp bu farklılığın hiyerarşi barındırdığını, yani erkeğin kadına üstün olduğunu savunurlar...
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 11, 2008 | Reply
Tablo 12 ye gidene kadar Tablo 11 den de geçilebilir bazı yazılar merak edilip okunur diye düşünmüştüm..
ve bu % 7 lik oran 2036 da % 14 olarak görülüyor ve 65 yaş üstü ölüm oranında bu tarihe kadar düşüş yaşanıyor(oranlara bakabilirsiniz)
ve o raporda görülüdüğü gibi alıntı yaptığınız kısım “bugünü” okumakta ve “bu engellenemez ,kontrol edilmezse” diye devam da etmekte…
Ve kayıt altına almanın ilk aşaması olarak görülebilecek yeni reform paketinde çalışan maaşının “bankaya yatırılması” gibi zorunlu bir uygulama da var.
Siz benim için endişe etmeyin siz şuan çocuk sahibi olmamışlar için endişelenin zira olur da yaşarlarsa kendilerine emekli maaaşını ödeyebilecek çalışan da olmayacak!(bakacak çocukları demiyorum)
Yazan:Cüneyt Tarih: Nis 11, 2008 | Reply
Cuvaldiz Hanim,
“Emekli maaslarini calisan cocuklarin ödemesi” anlayisini birakin bir kenara. Bireysel emeklilik sigortasi falan yaptirin, tasarruf yapin, daha dogrusu su an cocuk sahibi olmayanlar yapsinlar, siz kac yasindasiniz bilmiyorum. “Bakacak cocuklari” demiyorsunuz ama sonucta genclerin yaslilara baktigi bir sistemi savunuyorsunuz.
Neyse sosyal sigorta konusu uzun konu, begenmezsenokuma.blogspot.com blogunda bu konuda bayagi faydali yazilar var, tavsiye ederim.
Sadece gencler yaslilari finanse edecek diye fazla genc nüfusun beraberinde getirdigi bütün olumsuz gelismeleri görmezden geliyorsunuz. Ben bunu anlamiyorum. Hâlâ devletin sosyal güvenlik yönünü savunan bir anlayisla “cocuk yapin ki ihtiyarlara baksinlar” diyen bir düsünce tarzini dogru bulmuyorum.
Yazan:suzannur Tarih: Nis 11, 2008 | Reply
Snowqueen, (keşke yazımı kolay olan bir isim seçseydiniz 🙂 )
“kürtleri ve müslümanları “islam” bu topraklarda birleştirdi diye başlayıp sonra Hrant Dink’e uzanmayı falan hiç samimi bulmuyorum açıkçası.
AKP tayfasının ve tabanının “hepimiz ermeniyiz” gibi sloganlardan nasıl alerji kaptıklarını biliyoruz.”
Keşke genellemeci davranmasanız da, Kürtleri ve müslümanları bu topraklarda İslamın birleştirdiğini söyleyen birini samimiyetsizlikle suçlamasaydınız. Hrant Dink’in öldürülüşü, benim için, bu ülke adına bir kayıptır ve bunun ötesinde yüreğimi acıtan bir durumdur. Onun yerde yatan görüntülerini izlerken kahrolmuştum, bu ülke işte bu kadar diye de içimden kızarak, hele onun için yürüyen insanları eleştiren ve çığırtkanlık yapanları görünce, evet demiştim, evet, işte bu ülke bu kadar. Ötesi yok.
Ülkemizi oluşturan her bir parçanın çok değerli olduğuna inanıyorum çünkü.
Bu arada Erdoğan’ın üç çocuk doğurun lafını da tasvip etmiyorum. Saçmalık. Kimse kimsenin kaç çocuk yapacağına karışmamalıdır çünkü, bu, bende de kadını üreme organı olarak görmekten başka hiçbir duygu uyandırmıyor.
Kadının yerini evinin içi, erkeğin yerini de sokak olarak konumlandıran zihniyete karşıyım çünkü. Ama bu bizim Tanzimat’tan beri asli sorunumuz. O dönemin aydınları kadına en uygun yeri evinin içi, kocasının dibi ve çocuklarının anası olarak görmüş, hatta döneminin entellektüelleri -evet entellektüel- kadının roman okumasına şiddetle karşı çıkmıştır. Ahlakı bozulur ve evinin dışında bir mutluluk arar diye 🙂
Bu da bende şöyle bir kannat oluşturuyor: bugün kadın adına, onun hakkını savunuyormuş gibi duran erkeklerin -her iki tarafta da- kadının hakkını değil, kendi sahip olduğunu düşündüğü alanın(kadının) savunmasını yapıyor algısını.Bu savunmayı da kendi düşünce sistemi üzerinden yapıyor. Kendi doğrusu, sahip olduğu kadının da doğrusu anlayışıyla. Bu zihniyetin kırıldığını ya da uzun yıllar kırılacağını da zannetmiyorum ben.Kadını kadın olarak değil de sahibi olduğu bir şey olarak gören zihniyet ve onun üzerinden yapılan bir iktidar mücadelesi.
Yazan:Ç-Z Tarih: Nis 12, 2008 | Reply
Cüneyt bey,
Okuduğunuzu anladıktan sonra elle tutulur bir fikir ortaya atabiliyorsanız tartışalım…
Bu ülkede SSK’lı bile olamayan(!!) çalışanlar varken bireysel emeklilik sigortasından bahsetmeniz “aç tavuğun kendini buğday ambarında sanması” gibi çok da ayakları yere basan bir talep olmuş.
Bireysel emeklilik bu ülkede mevcut olmayan bir seçenek değil ama İMKAN!Dediğinizin olabilmesi için devletin asgari ücreti de belirlememesi gerek!Bu sarmalı çözecek bir fikriniz var mı?
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 12, 2008 | Reply
@suzannur
halkları birleştiren unsunuru “islam” olarak görmek birilerini dışarıda bırakan bir tutum. O yüzden bu unsura katılmıyorum ayrıca gerçekçi değil.
Bugün hakim politik söyleme ve iktidara bakarsak farklılıklardan çok haz ettiğini gördüğümü söyleyemeyeceğim.
Bunların dışında “üç çocuk doğurun” lafı hakkında yazdıklarınıza tamamen katılıyorum. Bence de bu durum “Kadını kadın olarak değil de sahibi olduğu bir şey olarak gören zihniyet ve onun üzerinden yapılan bir iktidar mücadelesi.“.
Yazan:blue Tarih: Nis 12, 2008 | Reply
Kürt sorununun tek çözümü entegrasyondur. Bunun tek yolu da ortak değerlerin ön plana çıkartılmasıdır. Abdülhamid’in Hamidiye alayları da bu amaca matuftur, Mustafa Kemal de sürekli İslam vurgusu yapmıştır. Şeyh Said isyanının sebebi de hilafetin kaldırılmasıdır. PKK adlı markist örgütün en büyük belası da İslam’dır. Nitekim bunu anladıkları için din üzerinden mesaj vermeye dikkat eder oldular.
Kürtler’i Türkiye’ye bağlayan başka HİÇBİR bağ yoktur. Bu bağı yok ettiğiniz zaman, hilafetin ilgasında ve Kürtleri Türkleştirme politikalarında olduğu gibi, devlet kafasını toslamaya mahkumdur.
Ömründe doğuya ayak basmamış insanların Doğu’da dinin etkisini anlaması mümkün değildir. Çıkıp bir Diyarbakır’ı, Mardin’i filan gezin; biraz camidekilerle görüşün, bir de gidip ayrılıkçıların din konusundaki düşüncelerini dinleyin. Sonra atıp tutun.
Yazan:blue Tarih: Nis 12, 2008 | Reply
3 çocuk konusunda:
Başbakan’ın belli ki bildiği bir şey var. Ama bunu söyleme biçimi, daha doğrusu böyle bir şey söylemesi yanlış. Avrupa’da başbakan çıkıp vatandaşlarına ne yapacağını söylemiyor; nüfus artışını cazip hale getiriyor, teşvik veriyor. Başbakan anlaşılan bu işi ucuza kapatmak istiyor. Ben niye başbakan söyledi diye 3 çocuk yapayım? Hem, bu öyle kolay birşey midir? Valla bir taneyle mücadele edemiyorum; ikincisi için teşvik bile kurtarmaz.
Yazan:suzannur Tarih: Nis 12, 2008 | Reply
Halkları birleştiren unsurlar, din, dil, coğrafya, kültür, miras, tarih, yaşam…dır. Türkiye olarak bu özelliklerden hepsine sahip bir vatandaş olduğunuz gibi, birkaçına ya da birine de sahip olabilirsiniz. Doğu coğrafyasındaki bir vatandaşsanız sizi bu vatana ait kılan en önemli etken dindir, yoksa farklı bir ulus/ırk olmadan yola çıkarsanız bu vatana aidiyet duymazsınız. Bir gayrımüslim içinse sizi bu vatana ait kılan ortak tarih ve ortak yaşamdır. Bunlar olmasa, bu topraklarda doğup ortak yaşamın içinde olmasalar onları da bu vatana ait kılan bir unsur kalmaz. Bu vatanı oluşturan her bir unsurun vatana aidiyeti farklı bir noktadandır ve siz bu noktaları görmezlikten gelir ve bu insanların elindeki hakları ellerinden alırsanız neden bu vatana bir aidiyet hissetsinler ki?
Yazan:pelin Tarih: Nis 12, 2008 | Reply
bence herşeyden önce akp nin kapatılması demokrasi açısından çok yanlıştır. demokraside farklı görüşlere her zaman saygı duymak, farklı görüşlerin bir araya gelmesiyle bir yerlere warmak esas değil midir ? o halde bir partiyi kapatmak demokrasiyle çelişmez mi ? ayrıca o partiyi sawunanları adam yerine koymamak olmaz mı ? hala demokrasiyi benimseyememiş bir toplum olmamıza gerçkekten çok şaşırıorum !
Yazan:fuatogl Tarih: Nis 13, 2008 | Reply
Kürdistanın yoluna “en azından” 30 yıldır asfalt atıp insanları bu yola “kış kış” ettiler zaten. Değişik bir Gap projesi mübarek 🙂
Gerçek çözüm basit, tamamen kürtce serbestlik, hiç tırsmadan ve korkmadan, ama mama demeden daha fazla demokrasi, savaş suçlarının(pkk dahil) ortaya çıkartılması ve “bizim çocuklar” demeden sorumluların yargılanıp cezalandırılması(şeffaf polyestere mumyalanıp anahtarlık haline getirilmiş kurutulmuş insan kulağı görmüş olanlar anlar).
Bunu yapmakda var olan “state” aygıtının köklerine kadar inip bazı yerlerine kezzap suyu döküp kireçlemek gerekiyor, ki kısa vadede bu zor görünüyor.
Yada asimile etmek gerekiyor (asıp kesme değil). Hoş olmayan bir çözüm, ve becerilmesi ilkinden kat kat zor ve pahalı. İlki çok basit, neredeyse bedava ve insana yakışır düzeyde 🙂
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 13, 2008 | Reply
@suzannur
hakları birleştiren unsunlar elbette coğrafya, ortak kültür mirası vb.
Ama bunlara “ırk” ve “din” eklediğiniz anda faşizme yelken açarsınız.
Kimse dini birleştirici unsur kabul etmek zorunda değil, güneydoğuda Alevisi de ateisti de var.
Birlikte yaşamı savunmak illa bölgeye cemaatler vasıtasıyla din enjekte edip türklükten yakalayamadık, islam’dan yakalayalım demekle olmaz.
Yeni yeni yeniden yeşil kuşak projeleri ne kadar tanıdık.
@blue
Erdogan’ın “üç çocuk hakkında bildiği” kadınların bir üreme organı olması ve yen dinci sağ’ın bu yolla kadınları eve çekmesi.
“Kadınları, özerk birey değil, ailenin bağımlı değişkeni kabul etmek.”
Konu hakkında bir yazı:
Kadınlara ve emeğe karşı tutum
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=8196
Aysun Kayacı’ya “git bakalım gecekonduda yaşa” demek kolay, Erdoğan “ekmek bulamıyorsunuz pasta yiyin” der gibi “bir yetmez en az üç tane” dediğinde “git bakalım gecekonduda adamlar bir çocuga bile bakabiliyor mu?” demek zor tabi.
Yazan:suzannur Tarih: Nis 13, 2008 | Reply
Evrensel hak ve hukuk bu devlette işlemeye başladığında insanların birlik kavramını birey üzerinden algılayacakları zaman geldiğinde -umarım uzun sürmez- din ya da ulus kavramı birleştirici unsurlar olmaktan çıkacaktır ama bu yapıya kavuşamadığımız şu günlerde biraz da reel düşünüp bu yapıyı neyin koruduğunu ıskalamamak lazım sanırım.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 13, 2008 | Reply
FuatOgl’nin söyledikleri dogrultusunda ve “soguk” bir biçimde bakalim hadiseye:
Milli egitim nasil isliyor? Kürtler de dhil herkesin verdigi vergiler ile. TRT nasil isliyor? (yanlis bilmiyorsam) gene bizim vergilerimizle.
Bu kurumlarda kürtlerin yok sayilmasi hem insanî bakimdan yanlis hem de onlarin maddî katkilarinin dikkate alinmamasi anlamina gelmiyor mu?
Bu yetmiyormus gibi Kürtçe egitim veren özel okul veya kürtçe yayin yapan özel TV’ler konusu da net degil.
Tabi ayni sey çerkesler vb için de geçerli. Aslinda bu özgürlüklerin kapisi açilsa bölücülük degil tersine Türkiye komsulari için bir çekim noktasi haline gelebilir. bu konu üzerinde de biraz düsünmekte fayda var.
Yazan:nereznes Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
“git bakalım gecekonduda adamlar bir çocuga bile bakabiliyor mu?”
iyi de gecekondu bölgesinde ya da çocuk konusunda sizin benim gibi kafa yormayan insanların nezdinde zaten çocuk sayısı sorun değil ki..sanırım bu gözden kaçırılıyor.”bakabileceğiniz kadar çocuk” söylemi vardı bir zamanlar ama çevremde gördüğüm asla bu değil.. çok çocuğa bakacak maddi güce sahip olanlar ve bu çocuklara manevi eğitimi de verebilecek olanlar zaten aman tek çocuk deyip oturuyorlar yerlerinde.. ama maddi veya manevi geleceği düşünülmeden bir takım insanlar habire doğuruyorlar..
şu 3 çocuk neden bu kadar gözlerde büyüyor bunu da anlamış değilim çalışan bir kadınım Allaha emanet 2 kızım var.
bir de şu çok hoş Erdoğan kadınlara 3 çocuk doğurun dedi e iyi de erkekler doğuruyor olsaydı herhalde onlara söylerdi..şu an halen bunu sadece kadınlar yapabildiğine göre elbette bize söyleyecek..
sayın çuvaldızın üzerinde durduğu konuyu da çok önemsiyorum.. sağlık sektöründe olduğum için ileride doğabilecek sorunların 3 çocuk söyleminden daha büyük olduğunu düşünüyorum..
saygılar..
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
@nereznes
eğer iki kızınız varsa onların geleceği için meselelerin görününen sığ yüzüyle(kadınlar doğurduğu için kadınlara söyledi gibi) değil içeriğiyle ilgilensiniz daha iyi olur. o zaman 3 çocuk söyleminin neden gözlerde büyüdüğünü anlarsınız.
Yazan:TT Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
hakları birleştiren unsunlar elbette coğrafya, ortak kültür mirası vb.Ama bunlara “ırk” ve “din” eklediğiniz anda faşizme yelken açarsınız.Kimse dini birleştirici unsur kabul etmek zorunda değil, güneydoğuda Alevisi de ateisti de var.
Kabul etsenizde etmesenizde dinin yada ırkın ayırıcı yönü olduğu gibi birleştirici yönü de vardır…Tıpkı tarih gibi,coğrafya gibi dil gibi,bayrak gibi…Aslında durum bunları sizin nasıl kullandığınıza bağlıdır. Yani bu olguları isterseniz faşizme yada isterseniz insanlığın ortak değerlerine hizmet amaçlı kullanabilirsiniz.Neşterin adam öldürmeye yada hayat kurtarmaya yaraması gibi bir şey…Halkı oluşturan unsurlar için kullandığınız kelimelere dikkat edin türk,kürt,alevi,dindar,ateist..din
yada ırk üzerinden oluşturulmuş birleştirici/ayırıcı tanımlamalardır. Devletlere düşen şey elinde varolan ortak değerleri yada farklılıkları bir deneyim ve kültür zenginliği olarak kabul etmek,bunları başkalarının haklarına tecavüz etmeden,istismar etmeden yada provokasyon yapmadan pozitif anlamda kullanabilmektir…
Yazan:nereznes Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
çocuklarımın geleceği için üzerinde durduğum şeyler kesinlikle sığ şeyler değil merak etmeyiniz..bir yazı içinde sadece espri niyetine yazılmış bir söz üzerinde duran siz’den daha fazla görünenin altındakini sorguladığımı düşünüyorum.
kızlarımın geleceği için varolan ve olabilecek sorunların 3 çocuk doğurmalarının söylenmesinden daha farklı ve daha vahim olduğunu biliyorum ve asıl kaygım bu bildiklerimdir..
zamanında benim bugünüm ve çocuklarımın yarını düşünülmeden verilen erken emeklilik kararları bir tavsiye niteliğindeki 3 çocuk söyleminden çok daha fazla zararlı idi.
asıl söylemek istediğimi es geçmişsiniz, bugün 3 veya daha fazla çocuğa bakacak durumda olanlar tek veya en fazla 2 çocuk, ve asla bir çocuğa bile bakamayacak durumda olanlar ise zaten çok çocuk doğurmaktalar..burada başbakanın asıl seslendiği grubun bakabilecekler olduğunu düşünüyorum.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
@nereznes
madem bildiklerinizin vahimliğinden kaygılısınız o halde ataerkil söylemi içselleştirip meşrulaştırmayın. Başbakanlar kadınların rahminden kaç çocuk çıkacağına bu şekilde karışamaz.
Yazan:pelin Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
bildiim kadarıyla totalitarizm kısaca, dewletin milletin özel yaşamına kadar karıştığı, diktatör bir sistem. başbakan tayyip ise insanlara’şimdilik’ tawsiye niteliğinde 3 çocuk dourmaları yönünde konuşuyor. eywah ! demek istiyorum.
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 14, 2008 | Reply
Başbakanlar kadınların rahminden kaç çocuk çıkacağına bu şekilde karışamaz.
(bu arada 1.dünya ve kurtuluş savaşından sonra nufüs arttırma kısmıyla ilgili hatırladıklarınız neler merak ettim!)
* * *
Doğuda kadınların nasıl gebelikten korunacağı kampanyalar düzenlenerek devlet aracılığı ile yapılmadı mı?
Doğurmamasına karıştırırsan doğurmasına da karıştırmış olursun!
O karar ve uygulamaları da ekonomik bu da!
Ülke geleceğinin gözönünde bulundurularak çok çocuklu olmamak nasıl tavsiye edilebiliyorsa aksi de edilebilir.Ortaya çıkan araştırma sonuçlarına göre bu durum için “teşvik” edici uygulamalara bile geçilebilir.
Muhafazakarlık ve kadını eve hapsetme çabası bunun neresinde anlamadım!
Almanya’da ve Hollanda’da bildiğim kadarıyla devlet aileye her çocuk için belirli bir miktar ödeme yapıyor,neden?
Yazan:nereznes Tarih: Nis 15, 2008 | Reply
http://yenisafak.com.tr/Pazar/?t=13.04.2008&i=110997
sayın çuvaldızın söyledikleri ile paralel hazırlanmış bir haber..
“Aile planlaması misyonerleri”, son rakamla ortaya çıkan kilometrekare başına nüfus yoğunluğu olan 92 kişiyi, “yüksek” deyip dillerine doluyorlar. Peki, Hollanda’nın 481, Belçika’nın 318, İngiltere’nin 247, Almanya’nın 236, İtalya’nın 196 kişi olan nüfus yoğunluklarına karşılık yine de nüfuslarını arttırma çabalarına nasıl bir gerekçe üretmeyi düşünüyorlar?
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 15, 2008 | Reply
Alıntıladığım link pek merak uyandırmamış sanırım
Sanırım bu yazıda pek çok konunun cevabı var:
Kadınlara ve emeğe karşı tutum
AKP’nin iyice belirginleşen kadınlara ve emeğe karşı tutumu, hem AB hedefinden ‘çark etmesi’ ile uyumlu hem de ABD’deki dinci muhafazakârlığın programıyla net bir biçimde örtüşüyor. Bu iki tutumun biraraya gelmesi rastlantı sayılabilir mi?
Başbakan, ısrarla kadınlara üç çocuk doğurmalarını tavsiye ediyor; yeni anayasa taslağı “aile koruyuculuğu” ve ahlak fetişizmi yapıyor ve anayasa tartışmalarının konuyla ilgili bölümüne “örf ve adetlere, geleneklere uygunluk” damgasını vuruyor; sosyal güvenlik “reformu” ve istihdam politikaları kadınları ev içinde ücretsiz aile işçisi konumuna hapsetmeyi, onları evlilik dışında seçeneksiz bırakmayı hedefliyor. Bu hedef, Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un yönetmeliğinde de kendini aşikâr etti. Aile içi şiddete karşı koruma getirerek kadınlar açısından ender olumlu yasal düzenlemelerden biri olan bu kanunun yönetmeliği sadece resmi nikah altındaki kadınları koruyor ve boşanmış kadını bile şemsiyesi altına almıyor. Bu durum Türkiye gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, kadını evlilik dışında seçeneksiz bırakan anlayışın da somut örneği. Bu anlayışın özü, kadınları özerk birey olarak görmeyen, onlara ancak babanın ya da kocanın himayesi altında varlık tanıyan ve aile içinde erkeği tamamlayıcılık rolüne mahkum eden kadim ataerkil anlayışın yeniden piyasaya sürülmesi.
“….. dünyayı istiyoruz”!
Hatırlamak gerekir ki, “genel ahlak”, “örf-adet”, geleneksel kültür vb. içleri erkek ideolojisiyle doldurulan kavramlardır. Bunlara, dünyanın her yanında, kadınlara karşı şiddeti, namus cinayetlerini, kadınları örtünmeye zorlamayı, ev ve aileyle sınırlandırmayı meşrulaştırmak için başvuruluyor. Oysa aile (daha geniş anlamda da aşiret, cemaat vb.) tam da kadınların ve çocukların bağımlılaştırıldığı, çoğu kez “terbiye” amacıyla şiddetin kol gezdiği ama “namus” adına “yen içine gizlendiği” ve bu uğursuz erkek tahakkümüne devlet dahil kimsenin karışamadığı bir “cezalandırma” odağıdır. AKP’nin kadınlara ve kadın emeğine yönelik politikası, onları işte böylesi bir kadere mahkum etmek istiyor. Burada sorun, kadınların ev ve aile içinde güçleri olup olmaması değil (elbette eş ve anne olarak güçleri vardır), ama onları özel alanla sınırlandırmak, kamusal güç sahibi ve dolayısıyla birey olmalarını engellemektir. Çünkü “bireylik” konumu ancak kamusal alanda yapıp ettiklerimizle oluşur (burada kamusal alanın zannedildiği gibi resmi devlet alanı olmadığını hatırlamak gerekir). Özgürlük, bizlere açık olan seçeneklerin genişlemesi demektir. AKP muhafazakârlığı ise, kadınları seçeneksiz bırakarak onların birey olma haklarını ve özgürlüklerini tehdit ediyor. Oysa Türkiye’de kadınlar 150 yıldan beri birey olma ve “müsavat-ı tamme” talebiyle mücadele ediyorlar.
Feminist mücadelenin özü bu olduğu içindir ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde feminizmin ahlaksızlık olarak ilan edilmesi pek de şaşırtıcı değil. Bu açıklamanın, laik olduğu farzolunan devletin bir kurumu tarafından yapılabilmiş olmasına şaşırabiliriz ama, coğrafyamızda ilke ile pratiğin pek az örtüştüğünü bilen TC yurttaşları olarak şaşırmıyoruz. Ailenin temel ahlaki gerçeklik olarak görüldüğü ve bunun yeni anayasa taslağının bile ruhuna sindiği bir ülkede, birey olma talebinin ahlaksızlık olarak damgalanması ne kadar şaşırtıcı olabilir? Ancak bu, öfke duymamıza engel olmuyor. Nitekim, “Kadın Mühendisler, Mimarlar, Şehir Plancıları ve Teknik Elemanlar Grubu”nun, medyamızda yer bulamayan bildirisinde bu öfke dile getiriliyor: “Eğer ahlak evde, tarlada ücretsiz çalışmaksa, aile birliği içinde sizi döven kocaya katlanmaksa ahlaksızlığa devam edeceğiz. Bize uygun görerek ayırdığınız yerleri değil, dünyayı istiyoruz!” Grup haklı olarak, hükümetin kadınlara ve emeğe yönelik saldırılarına son vermesini ve Diyanet İşleri’nin de kamuoyundan özür dilemesini talep ediyor.
Benzerlik
AKP’nin politikalarının AB politikalarıyla örtüşmediği çok açık. AB, şimdi cinsiyetler açısından hayatın her alanında tam eşitliği (parite, yüzde 50-yüzde 50) tartışıyor. Oysa bizim Başbakanımız daha kotayı bile içine sindirmiş değil. Kadınlara ilişkin olarak onların aile içinde “himaye” edilmesini göklere çıkarırken, iş siyasal ve kamusal katılıma geldi mi birden mutlak eşitlikçi kesilip “kota”yı, daha geniş bir deyişle yüzlerce yıllık eşitsizliği gidermeye yönelik olumlu eylem politikalarını reddediyor. Bu yaklaşım konusunda ilhamını AB’den değil, ABD’deki Evanjelist muhafazakârlıktan aldığı belli. ABD’deki ‘Ulusal Evanjelistler Birliği ve Ahlaki Çoğunluk’ (Moral Majority “ahlak” vurgusuna dikkatinizi çekerim!) hareketi, ülkenin kriz içinde olduğunu ve bunun suçlusunun refah devleti önlemleri ile ailenin çöküşü olduğunu iddia ediyor. Yeni Dinci Sağ’ın programı, ailede cinsiyet ve yaş hiyerarşisinin kesin biçimde gerçekleştiği, yani çocukların ana-babaya, karının da kocaya tam itaat ettiği ideal bir geçmiş zamana dönüşü kapsıyor. O “eski güzel günlerde” aileler parçalanmamıştı, çünkü kadınlar ev dışında çalışıp erkeklerle rekabet etmiyorlardı, çocuklar da büyük sözü dinliyorlardı! Bu programın asıl talebi, güç gösterilerini ve şiddete başvurmanın meşrulaşmasını yücelten erkeksi değerlerin hakim olmasıdır. Bu değerlerin tümü de yeni feminizmin karşı durduğu kavramlardı. Dolayısıyla köktendinciliğin, liberalizmin demokratik yanlarıyla birlikte feminizmi de hedef alması ve Bush’un emperyalist politikalarını desteklemesi şaşırtıcı değil.
Bu köktendinciliğin aile ve kadınlara ilişkin idealine biraz daha yakından bakarsak, erkeğin ailenin tartışmasız “reis”i olduğunu, onun yanı başında eşlik ve annelik görevlerini saygılı bir boyun eğiş içinde kabullenen bir kadın bulunduğunu görürüz. Bu kadın, ideal olarak, zamanının tümünü evinin ve çocuklarının bakımıyla geçirecektir. Baba, “aile reisi” olma sıfatıyla aynı zamanda aile içindeki “nizam ve intizam”ı korumakla sorumludur. Dolayısıyla “disiplin amacıyla cezalandırma” yetkisi de tartışılmazdır. Dinci muhafazakârlar, Eşit Haklar Yasası’na, kürtaj hakkına, eşcinsellere haklar tanınmasına olduğu kadar Ev İçindeki Şiddete Karşı Yasa’ya da karşıdırlar, çünkü bunun kendi ev içindeki “cezalandırma” yetkilerine müdahale olduğunu düşünürler. Zaten ahlaki çöküntünün nedeni, onlara göre, ekonomide kadınların giderek daha fazla rol oynaması yüzünden babanın aile reisliği otoritesinin baltalanmış olmasıdır. Bu otoritenin yeniden kurulabilmesi, ücretli çalışan kadınların işgücü piyasasından çekilerek evlerine geri dönmeleriyle mümkün olabilir. Bunu da, kadınların kulağına hoş gelebilecek, Protestanlığa özgü “ruhların eşitliği ama cinslerin eşitsizliği” sloganıyla meşrulaştırırlar. Bu görüşe göre, kadının ve erkeğin doğaları farklıdır ancak orada kalmayıp bu farklılığın hiyerarşi barındırdığını, yani erkeğin kadına üstün olduğunu savunurlar.
İslamiyet’te de kadının ikincil konumunu meşrulaştırmak için kullanılan ve İslam’ın kadın-erkek ilişkileri açısından “benzersiz” bir eşitlik içerdiğini iddia eden söyleme şaşırtıcı derecede benzeyen bu hiyerarşik “eşit ama farklı” görüşü Püriten geleneğin temel ilkelerinden biridir ve “ideal kadın”ı itaatkâr (öyle olduğu için ve öyle olduğu sürece ahlaklı) bir zevce, erkeğin tamamlayıcısı kabul eder. Bu söylemin, ister Bushçu Protestan köktendincilik, isterse İslamcı muhafazakârlık bağlamında ileri sürülsün, aynı amaca hizmet ettiği açık: Kadınları, özerk birey değil, ailenin bağımlı değişkeni kabul etmek!
Sendikaların sorumluluğu
Sonuç olarak, AKP’nin kadınlara ve emeğe karşı politikaları ile AB hedefinden uzaklaşmasını birbiriyle ilişkilendirecek ortak mücadele platformlarına ihtiyacımız olduğu açık. Öncelikle de erkek egemen sendikalarımızın, kadınlara yönelik ayrımcılığı, emeğe yönelik saldırının bir parçası olarak algılamaları ve her düzeyde kadınların katılımının artırılmasının emek hareketinin çıkarına olduğunu anlamaları gerekiyor. Sendikacılar, kadın emekçileri iş piyasasında erkeklerin ekmeğine ve kendi statülerine rakip olacak, aslında yerleri evin içi olan “aile unsurları” olarak gördükleri ve emekçi dayanışmasının dışında tuttukları sürece, emeğe karşı saldırıda dayanacakları çok önemli bir güçten kendilerini yoksun bırakmış oluyorlar.
Fatmagül Berktay
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 15, 2008 | Reply
Erdoğan’ı savunma çabasıyla da kendi topraklarınızdaki kadınların hatta kendi kızlarınızın geleceğini şekillendiriyorsunuz ya gerçekten trajik.
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 15, 2008 | Reply
Snowqueen,
Şimdi “başbakan”’ mı eleştiriyorsunuz yoksa daha önce de lüzum görüldüğü üzere Atatürk tarafından da dile getirilmiş bir “ideolojiyi” mi?
Benim anladığım sizin eleştirebilmek(!)istediğinizin sadece “Erdoğan” olduğu yoksa kim “savunma” fiilli böyle bir cümle kurabilir? “Erdoğan’ı savunma çabasıyla da kendi topraklarınızdaki kadınların hatta kendi kızlarınızın geleceğini şekillendiriyorsunuz ya gerçekten trajik.”
Asıl trajedi zamanında davullu zurnalı,şanlı şöhretli, bayrakların dalgalandırıldığı törenlerle yurt dışına “işçi” gönderilmiş olmasıdır!
Ve yine asıl trajedi sözüm ona laiklik,demokrasi uğruna(!) “iddianame” gibi bir saçmalıkla bu ülke halkına”ekonomik” bir bedel ödetilmesini savunabilmektir!
Üç çocuk sözüne “İSTİHDAM VE İSTİKRAR,KADININ KİŞİLİĞi,YERİ” diye itiraz edip “hak” peşine düşenler bu “parti kapatma” saçmalığı ile vatandaş olarak söz söyleme hakkının da yine o yeri/rahmi savunulan kadınların da aralarında olduğu insanların elinden “yargı” yolu ile alınmış olduğunun farkındalar mı acaba çok merak ediyorum?”Rahmini savunurum ama seçmen olarak verdiğin oyu aslaa!Erdoğan’ı başbakan yaptın ya müstehak sana!”
Neden?Çünkü siz doğu deyince doğuran doğurma deyince doğurmayan kendi topraklarınızdaki kadınların hatta kendi kızlarınızın geleceğini şekillendirensalaklarsınız!
Demek istediğiniz bu mudur Sn.Snowqueen?
Kadının rahmi için kimin ne söylediğini değil de vatandaşın söylediğinin kimin tarafından dinlenilmesi gerektiğini tartışmak ve savunmak gerekmez mi?
Söylenenin maksadını anlamaya ve anlatmaya çalışmakla, “Erdoğan’ı savunmak” arasında oldukça önemli bir fark olduğunun anlaşılamaması da ayrı bir trajedi!
Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 15, 2008 | Reply
http://yenisafak.com.tr/dunya/?t=02.11.2006&i=12910
Yazan:pelin Tarih: Nis 16, 2008 | Reply
atatürk ün halkı nüfus artışına yönlendirdiği dönem, halkın onca sawaştan yeni çıktığı ve savaşta ölenlerden sonra memlekette adam kalmadığı bir dönem. nüfus artışına teşvik edilmesi gerektiği gün gibi aşikar. ancak şu anda ise artık üremememiz gerektiği nedenleri ve sonuçlarıyla apaçık aşikarken, ‘koskoca başkanamızın’ kalkıp da herkese 3 çocuk dourmasını önermesi abesle iştigalden başka bir şey değildir. dolayısıyla insanlar buna tepki göstermektedirler. bu tepkiye tepki gösterecek ne var anlamadım bir türlü ??
Yazan:Suna B. Tarih: Haz 13, 2008 | Reply
Kapatma PKK’ya yarar POLİTİKA
‘Bölücü faaliyetlerin odağı’ olduğu gerekçesiyle hakkında kapatma davası açılan DTP, ek savunmasını verdi. 172 sayfalık savunmada Lagendijk’in ‘DTP’nin kapatılması PKK’ya yarar’ sözleri de yer aldı
YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın kapatma davası açtığı DTP’nin, esasa ilişkin savunmasında Başsavcı’nın,141 iddiasına ayrı ayrı yanıt verildi, bunlardan 129’unun sözlü beyan olduğu ifade edildi. Yalçınkaya’nın iddianamesinde DTP’lilerin terör örgütü PKK’ya ‘terörist’ demediği yönündeki suçlamasına şu savunma yapıldı:
‘TERÖR ÖRGÜTÜDÜR’ DİYEMEYİZ
‘DTP, çocukları dağda olan ailelerin oylarını almıştır kuşkusuz. Peki bu neyi gösterir? Sayın Başsavcı’nın iddia ettiği gibi PKK ile özdeşliğini mi, yoksa o ailelerin çocuklarının dağdan indirilmesi için siyasi çözümü bulun diye DTP’ye umut bağladıklarını mı? 2’nci neden doğrudur. Bu durumda DTP, kendisine siyasi çözüm için oy veren milyonlarca insanın çocukları, yakınları dağda iken PKK terör örgütüdür nasıl der, niçin desin?’
AĞAR BİLE SİYASET YOLUNU ÖNERDİ
DTP-PKK ilişkisi ile ilgili olarak da Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk’in, ‘Kapatmak çözüm olmaz. Demokratik mücadele kanalı kapatılmamalı. DTP’yi kapatmak PKK’ya yarar’ şeklindeki sözlerine yer verildi. Savunmada DYP eski Lideri Mehmet Ağar’ın İçişleri Bakanlığı döneminde bin köy yaktığını gururla açıkladığı ifade edildi, DYP lideriyken gündeme getirdiği ‘Dağdakilere siyaset yolunu açmak gerekir’ önerisi hatırlatıldı.
ANKARA star
AK Parti davası savunmaya girdi
21. yüzyılda iktidar partisi AK Parti ve TBMM’de grubu bulunan DTP’ye kapatma davası açılmasının anakronik (Çağı geçmiş, çağa uymaz, eskimiş) olduğu belirtilen savunmada,şöyle denildi: ‘Burası Türkiye denilebilirse de, bu davanın anlamını ulusal ölçekte açıklayabilmek yine de zor. Çünkü, küreselleşen dünyamızda Amerika’da yaprak kıpırdasa Çin’de esintisi duyuluyor. Gerçekten de, gerek AK Parti’nin, gerekse DTP’nin kapatılma davası, başta tam üyelik hedefiyle aday olduğumuz AB ve dünya kamuoyu tarafından yakından izleniyor.’ Savunmada, Başsavcı Yalçınkaya’nın vatandaşlık tanımı da eleştirildi.
Çöpte MKE mühimmatı çıktı
KIRIKKALE’NİN Keskin ilçesinde, kaymakamlık lojmanının da bulunduğu caddedeki çöp konteynerindeki şüpheli paketten, eski mühimmat parçaları çıktı.
Önceki akşam, Altıntaş Mahallesi’ndeki kaymakamlık lojmanının yakınlarındaki bir çöp konteynerine şüpheli bir paket atıldığı ihbarı üzerine Keskin Emniyet Müdürlüğü ekipleri olay yerine geldi. Lojman ve konteyner çevresinde önlem alındı, bölgeye mesaisi biten polis memurları da takviye olarak çağrıldı. Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü uzman ekipleri paketi konteynerden alarak götürdü. Paketten, Makina ve Kimya Endüstrisi yapımı eski mühimmat parçalarının çıktığı öğrenildi.
Kırıkkale Emniyet Müdürü Salim Akça, ‘Bunlar mühimmat parçaları. Şüphe üzerine parçalar Emniyet Genel Müdürlüğü Laboratuvarı’na gönderildi. Patlayıcı özelliği olup olmadığını gelecek rapor doğrultusunda öğreneceğiz’ dedi.