RSS Feed for This Post

1 Mayıs Çatışma Bayramı Kutlu olsun

20080501_1_mayis.jpg Adet olduğu üzere 1 Mayıs çatışma ve boğuşma şenlikleri coşkuyla açıldı. Polis halka çeşitli renklerde su sıkarken göstericiler de neşe içinde kaldırımdan söktükleri taşları polise attılar.

Rahmetli Uğur Mumcu’nun üniversitedeki sınıf arkadaşlarından biri aile dostumuzdu. Mumcu’nun bir gösteri sırasında « ah şurada bir ölen olsa, ah bir olsa, devrim yaparız devrim ! » dediğini anlatır. Tabi aradan geçen yıllar Mumcu’ya da Türkiye’ye de ölümlerin bir fayda getirmediğini öğretti.

Bugünkü olaylarda “taraf” olan aklı başında göstericilerin, polisin, işçilerin ve sağa sola taş atan kışkırtıcıların hemen hepsi aynı gelir guruplarında, birbirine benzer evlerde oturan, aynı geçim sıkıntısı içindeki insanlar. Büyük kısmı akraba, komşu. İstisnasız hepsi aynı ülkenin “kafa kağıdını” taşıyor cüzdanlarında.

Kana susamış gazetecilerimiz objektiflerini iştahla sağdan sola çeviriyorlar şu sıralar. En kanlı fotoğrafı çeken en fazla telif hakkı kazanacak. Kimbilir? Belki bir ödül? Büyük ihtimal akşamüzeri Batı basınında yerlerde sürüklenen, coplanan insan fotoğrafları yayınlanacak her zaman ki gibi. Sanki İtalya’da, İngiltere’de veya Fransa’daki olaylarda polis halka hiç eziyet etmemiş gibi.

Polis-gösterici çatışması aslında demokrasi ile, Türkiye ile, Türklerle doğrudan ilişkili bir mesele değil evrensel bir sorun, köklerini insan psikolojisinde bulan, sosyal psikolojinin en önemli ilgi odaklarından. “Kötü insan nasıl üretilir?” Adlı yazımızda bu mekanizmayı derinlemesine anlatmıştık Stanford üniversitesi’nden Prof. Dr. Philip G. Zimbardo’nun yaptığı « Prison Experience » adlı deneyden de istifade ederek.

Taksim meydanında gösteri yapmak işçilerin hakkı mıydı? Evet. Elbette. Ama ancak daracık sokaklarla erişilebilen bu koskoca meydanda oluşabilecek en ufak bir panik yüzlerce insanın ezilerek ölmesine sebebiyet verebilirdi. Gösteri düzenlemek isteyen sendikalar gerekli disipline sahip miydi? Kesinlikle hayır. Türk polisi bu tür zorlukların üzerinden gelebilecek eğitime ve disipline sahip mi? Sanmıyorum.

Üniversitelerde silahlı adamların provasını yaptığı “1 Mayıs Kışkırtma finalleri” bugün oynanıyor. 14 Nisan’daki And… the winner is… Büyük final 1 Mayıs’ta adlı yazıda sormuştuk :

«Türk işçilerinin ve üniversite öğrencilerinin bu zokayı yutacak kadar sazan olup olmadığı ise şu sıralar Holywood’da en çok merak edilen konu. »

Bu akşam hep beraber öğreneceğiz bu sorunun cevabını.

1 Mayıs’ınız gene de kutlu olsun. 

20080501_031.jpg

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 55 Yorum

  2. Yazan:suzannur Tarih: May 1, 2008 | Reply

    Üniversite öğrencileri yine harika oynadılar, ellerindeki taşlar harikaydı. Ankara’daki lise kıyafetli öğrenciler ise apayrı bir bakış açısının yansıması. Geceden bulunan molotof kokteylleri, silahlı yakalanan göstericiler, ben her nedense çoğunun işçi haklarını savunmak için orada olduklarına inanamasam da, bayram yaptılar.
    Demek ki bayram böyle kutlanıyor!

  3. Yazan:Levent Cetin Tarih: May 1, 2008 | Reply

    Bu hassasiyetin sadece AKP iktidardayken gosterilmesi ilgi cekici. AKP muhalefette olsa, bu olaylari da elestirse duracaginiz yer umarim ayni olur.

    Saygilar.

  4. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 1, 2008 | Reply

    Levent Bey,

    Ben de sizin hassasiyetinizi anliyorum sanirim, iktidar partisi kim olursa olsun
    isçilerin yürüyüsleri onlara bir sey getirmiyor.

    Polisle çatismak için harcanan enerjiyi sendikalarin isleyis kalitesini arttirmak için harcasalar, mesela sendika içi demokrasiyi gelistirmek için?

    Bir de su var, basi “yapisal” kisitlar sebebiyle Türk isçisinin yasam kalitesini yukari çekmek hemen hemen imkansiz:
    1) Türkiye’nin zayif alt yapisi(yol, enerji),
    2) isçilerin bilgi-becerilerinin yetersizligi,
    3) Kanunlarimizin tuhafligi,
    4) Devletçilik ilkesi,
    5) Türk firmalarinin kalite konusundaki geriligi,
    6) vs vs.

    Bunlardan bazilari iyilesme yolunda ama genel olarak dünya ortalamasini geçmeliyiz ki isçilerimiz diger ülkelerdeki gibi tatil, maas, sigorta vb alanlarda iyi duruma geçsinler.

    Yani Taksim’e gitseler de gitmeseler de degisen bir sey olmayacak gelecek 10 yilda.

    Dostlukla

  5. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: May 1, 2008 | Reply

    Disk başkanı Süleyman Çelebi der ki;
    “Biz emeği savunan her sol partiyle birlikte hareket etmeye hazırız”.

    CHP ve DSP’li vekiller Süleyman Çelebi’yi kayığına bindirirler.Ey Çelebi deki;
    “Taksim’de anma yapmamız engellenmemeli. DİSK, KESK ve Türk-İş burada bir dayanışma göstererek ortaya koyduğumuz sağ duyuyya rağmen vahşice bir devlet terörü estirerek bölücü baskılarla bizi susturacaklarını sananlar bizi susturamayacaklar. Yapılanların hesabını soracağız.
    Bu tür uygulamalara bir kez daha son verilmesini istiyoruz. İşçilerin kutlamalarını engellemek hukuk dışıdır. Herkesin 1 Mayıs’ını kutluyoruz. İnadına buradayız…”

    ve Çelebi o gazla “İnadına Taksimdeyiz” der.

    Bu inat kimedir?Yediginiz bu haltlardan kim zarar gördü.Zavallı işçilerimiz gözü ağlamaklı döndü evlerine.

    Zarar kime?
    Oyun önceden hazırlanmış,hükümet oyunun farkına vardı.Ancak illede diyenler,hem kendilerine hemde bu ülkeye yazık ettiler.

    Perdenin arkasında yine CHP yine Yobaz Laikçiler Cemaati.Kullanılan,işçiler.Nemalanan, yasadışı örgütler.

    Allah hepinize akıl-fikir versin.

  6. Yazan:snowqueen Tarih: May 1, 2008 | Reply

    1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak elbette işçinin, emekçinin en doğal hakkı.
    Ekranda gördüğüm görüntüler oldukça acıklıydı. Daha binadan çıkmaya fırsat bulamayın insanların üzerine tazyikli su sıkılıyordu.
    Sabah sabah bütün asabım bozuldu.

    Bence bu durum tamamen bir basiretsizliğin eseridir.
    Neden 1 mayıs tatil olmadı?
    ve neden Taksim için izin verilmedi?
    Yılbaşı eğlencesinden, bir çok etkinliğe açılan açılan Taksim, 1 Mayıs’ta neden bu şekilde sıkıyönetim bölgesi haline geldi?

    Ne demek bu inat kimedir, Taksim meydanı nı kimden ne hakla sakınıyorsunuz?
    Fethullahçı polis teskilatı çok iyi iş çıkardı tebrik ederim,
    Kara bir leke daha kazandık.

    Süleyman Çelebi’nin dediği gibi, bu iktidar sadece ve sadece türban demokratıdır, gerisi yalandır.
    Allah hepsine akıl fikir versin değil, hepsinin belasını versin.

  7. Yazan:snowqueen Tarih: May 1, 2008 | Reply

    Taksimde cop yiyip, biber gazından kusmak istemiyorsan Türk-iş sendikasından olup, Zaman gazetesi üyesi ol.
    Sabah namaza, akşam en az 3 çocuk yapmaya, kalan vakitlerde “ben bilmem beyim bilir şeklinde” Erdoğan eşrafına el pençe divan dur
    bu hayatta olmasa da öte dünyada cenneti garantile.

    Bu adamlar biraz salak çıktı, kime yaltaklanacaklarını bilemediler
    onlar da öğrenir zamanla.kafalarına vura vura!

  8. Yazan:Cüneyt Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Mehmet Bey,

    Sanirim Avrupa’da bir yerdesiniz. Muhtemelen bulundugunuz ülkede 1 Mayis tatil. Ben de Türkiye’de degilim, benim bulundugum ülkede de 1 MAyis tatil.

    Büyük ihtimal akşamüzeri Batı basınında yerlerde sürüklenen, coplanan insan fotoğrafları yayınlanacak her zaman ki gibi. Sanki İtalya’da, İngiltere’de veya Fransa’daki olaylarda polis halka hiç eziyet etmemiş gibi.
    …………….
    Polis-gösterici çatışması aslında demokrasi ile, Türkiye ile, Türklerle doğrudan ilişkili bir mesele değil evrensel bir sorun

    Siz böyle seyler söyleyecek biri degilsiniz yazilarinizdan takip edebildigim kadariyla.

    Ne Avrupa’da polis-gösterici catismalari ile bizde yasananlarin bir benzerligi var, ne polis-gösterici catismasinin Türkiye’deki boyutu ile “bir evrensel ortalamayi” bulusturabilmenin imkâni.

    Allah askina dünyanin demokrasi gitmis hicbir ülkesinde Türkiye’deki gibi sacma sapan nümayis kanunlari yok.

    Gectigimiz hafta Cin/Olimpiyatlar/Tibet baglaminda Cinliler bir gösteri yaptilar, Tibetliler/Tibet taraftarlari bir gösteri burada. Her iki gösteri de meclisin önünde oldu, millet bayraklari acip sarkilar söyleyip bagirdilar. Düsünün, TBMM önünde gösteri yapiyorsunuz.

    Ama ancak daracık sokaklarla erişilebilen bu koskoca meydanda oluşabilecek en ufak bir panik yüzlerce insanın ezilerek ölmesine sebebiyet verebilirdi. Gösteri düzenlemek isteyen sendikalar gerekli disipline sahip miydi? Kesinlikle hayır.

    Ben görmediysem kusura bakmayin, gösteriverin, eger yoksa da önümüzdeki yilbasi kutlamalarin Taksim meydaninda yarattigi tehlike hakkinda bir yazi yazacaginiza eminim.

    Yazdiginiz yazi baglaminda “1 Mayis’iniz kutlu olsun” derken neyi kutladiginizi da merak etmiyor degilim, uyduruk kaydirik bir “bahar bayrami” falan mi?

    Bugün Avrupa’da yasayan bir Türk olarak ülkemin ve yöneticilerinin geri kalmisligi yüzünden yerin dibine gectim. Bir kere daha. Eminim son defa da olmayacak.

    1 Mayis’a iscilerin, sendikalarin Taksim’e cikmalarinin “reel” hicbir getirisi yok, bunu herkes biliyor. Yapilmak istenen belki de 30 yildan beri süregelen bir cendereyi sembolik bir bicimde kirmak. Arada provokatörler var tabii, yok degil. Peki sizce 1 Mayis’ta sendikacilarla önceden anlasip belirli plan dahilinde gösteriye izin vermek mi provokatörlere yariyor, yoksa Taksim’e duvar örüp turiste varincaya kadar polis üniformasi tasimayan herkesi coplamak mi?

    Türkiye zorlamanin, baskinin hüküm sürdügü bir ülke. Etki tepkiyi doguruyor sürekli, karsilikli taraflar cekisiyor ve gerilen, geri kalan Türkiye oluyor. Türban olayinda bunu yasamiyor muyuz?

    Türban söz konusu olunca “aman özgürlük” diye bagiranlar nedense 1 Mayis’ta Taksim söz konusu olunca “sokaklar dar, izdiham olur” demeye basliyorlar. Katlanamadigim bir durum. Türkiye’deki özgürlükleri nalinci keseri gibi kendine yontma konusundaki sayisiz örneklerden biri. Yapmayin Allah askina…

    Yaklasik 1 ay önce bu sayfada “Bu PKK’ya adam yazmaktir” basligi altinda

    Neyin güvenliğinden sorumlu olduğu belirsiz “güvenlik güçleri” 2008 Newrozunu da kol kırarak kutladılar.

    diyordunuz.

    2008 1 Mayis’in da “güvenlik gücleri”, vali, “zinde kuvvetler”le kapatma davasi esnasinda takismamak icin kuyrugunu bacaklarinin arasina kistirip sesini cikarmayan, zaten baska zaman da özgürlükten anladiginin türbanin ötesine gittigini düsünmedigim bu hükümet kime adam yazdilar?

  9. Yazan:Cüneyt Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Umur Talu cok güzel yazmis bugün:

    http://www.sabah.com.tr/talu.html

    Özellikle yazidan bazi noktalar cok mühim:

    – AKP artık resmen “devlet” olmuştur!
    – Buna hafifletici sebep bulmayın, olur mu!
    – Buna bahane, gerekçe, “ama” bulmayın, olur mu!
    – Buna “iktidarsevici medya” refleksiyle makul kılıf bulmayın, olur mu!

  10. Yazan:ALPEREN Tarih: May 2, 2008 | Reply

    TEDHİŞ, HUKUK VE ANARŞİNİN ANATOMİSİ

    ALPEREN GÜRBÜZER

    Korkunç olan ölüm değil, sürekli etrafımızda dönüp dolaşan tedhiş çemberi. Tedhişçiler sayıca az, ama hepside gözü dönmüş katil adayları. Geçmişte birçok yöneticilerimiz çok kere resmi beyanları ile tedhişçileri cesaretlendiriyordu. Hamasi nutuklarla anarşistleri daha da tedhişe sevk etmekteydiler. Neyse ki terör hadiselerinden ders almışız ki eskisi kadar hamaset yapmıyoruz, akıl biraz daha ön planda gibi.
    Eski Mısır kitabelerine(yazıtlarına) bakıldığında, elinde terazi tutan bir ölüm görevlisinin sanırsın ki sevap ve günah tartıyor. Oysa suç tartmakta, etrafa tedhiş sembolü görüntüsü vermektedir. Mısır yazıtlarındaki suç tartma terazisi aynı zamanda o toplumun içinde bulunduğu korkunun ifadesini yansıtır. Mısır ruhundan ilk sevgi filizi Hz. Yusuf(a.s)’ın Yusuf yüzlü(sevgi dolu yüz) girişimiyle başlar. Zira Züleyha korkunun, Hz. Yusuf ise merhametin, sevginin sembolüdür. Züleyha, Mısır ruhunun vermiş olduğu korku ve tedhiş refleksi ile Yusuf’u esir alacağını sanır. Hâkim olan korku salma ruhu sonunda aşka mağlup olur. Kazanan Zuleyha değil, sevginin ve merhametin timsali Yusuf’tur. Tedhiş, korku salmak her şeyi yıkabilir, ama bir sevgi medeniyeti inşa edemez. Anlaşılan aşk ve sevgi, korku medeniyeti olan Mısır’ın temellerini içten içe sarsmıştır. Demek ki; Yusuf zindana hapsedilse de sevgi selini durduracak hiçbir güç yoktur. Nitekim tarih nice tağutu güçlerin yenilgisine şahitlik yapmıştır.
    İlk Hıristiyanlığın başlangıç evrelerinde tedhiş Hz. İsa’nın havarilerinden değil, ilk Hıristiyanları Aslanın ağzına verecek kadar acımasız Roma imparatorluğundan gelmişti.
    Sadece Mısır mı, Roma mı? Mekke de benzer tabloya haizdi. Tedhiş önce Müslümanlardan değil, mevcut durumu muhafaza etmek isteyen müşriklerden geldi. Müşrikler statükocuydu, Müslümanlar ise değişim öncüleri idi çünkü.
    Ya tarihi sürecimiz nasıldı derseniz acaba? Bizdeki; ‘baş kesip kan dökmek eyüdür’ ifadesinde yerini bulan ‘alp’ kimliğimiz şayet Alperenliğe dönüşmeseydi belki de tarihteki Moğol tedhişçiliğinden hiçbir farkımız kalmayabilirdi. Osmanlı yerleşik bir medeniyetin öncüsü olduğundan coğrafyasında nüksedebilecek nizamı tahribe yönelik her türlü tedhiş hareketi tasvip bulmazdı. Osmanlı’da Sultan sanıldığın aksine ‘astığı astık kestiği kestik’ şeklinde ferman buyuran makam olmayıp faniliğin sultana, ebed-müddetin devleti Aliye’ye ait anlayışı hâkimdi. Osmanlı’da Celali türü tedhiş hareketlerin bile hedefi devleti yok etmeğe yönelik değildi.. Bir takım toplumsal hareketlerin vermiş olduğu tepkiydi sadece. Nitekim Sipahi nizamın teminatıydı. Fetihlerde muzafferiyet kazandıran asıl güç sipahiye aitti. Ya Sipahi ise hem askeri, hem üretim yönü olan bir teşkilattı. Şöyle ki dirlik sahibi olup mülk sahibi olmayan, sadece mülkü çiftçiye ait olup, gelirin %10-12’sini alan üreticilerdi. Demek ki; Osmanlıda ordu bile üretici, yani tüketici değildi. Dışa karşı savaşmak, içe karşı nizam sağlamak ve üreticilik vasıfları olan tek teşkilat Osmanlıda mevcuttu. Ya Yeniçeri nasıl dı? O da nevi şahsına münhasır farklı bir özellik, Yeniçerinin ismi ve şanı hizmetinden daha büyük oldu demekle yetinelim şimdilik.
    Ya Şimdiki ahvalimiz, maalesef halimiz pek iç açıcı değil. Artık Osmanlı gitmiş yerini haramiler almış sanki. Bugün başrolde oynayan üç tedhiş unsurunun başımızı bir süre daha ağrıtacağa benziyor. Bildiğiniz gibi bu üç unsur:
    ‘’—Mafya,
    —Politik bezirgânları,
    —Anarşist’’ tir.
    Mafya, hukuk falan dinlemeden kendi kurallarını uygulayan tedhiş mekanizmasıdır.
    Politika ağaları ise sultacı özellikleriyle militarist eğilim gösteriyorlar, İstişare etmek kitaplarında yazmaz. Varsa yoksa kendi kişisel sözleri ve icraatları esastır. Liderlik sultası ve karizması uygulamaları yüzünden kitleleri psikolojik tedhişe sürüklüyorlar.
    Anarşist mevcut otoriteye karşı isyan eden tedhişçilerdir. Kan dökmek, vurup yıkmak ana metotlarıdır.
    Bu üç tedhiş unsurun da aslında güçleri görünüşte, içleri boştur. Hepsi de şişirilmiş balonlardır. Başrolde olmalarını sebebi tarım sürecinden sanayileşmiş bilgi toplum sürecine geçiş sürecinde yaşanan geçiş sancısının oluşturduğu sıkıntıları fırsat bilip, bu sancı sürecini kendi çirkin emelleri doğrultusunda kullanmak tek sermayeleri. Geçiş sürecini atlattığımızda şişirilmiş balonların esamesi bile okunmayacağı muhakkak. Çünkü sanayileşmiş bilgi toplumu tedhiş eğilimlerini potasında eriterek yumuşamayı sağlamaktadır.
    Dayanışmacılığın olmadığı toplumlarda sosyal boşluk huzursuzluklar cinayetler diz boyudur. Bu duruma sosyologlar ‘anomi’ yani çözülme diyorlar. Çözülme geçiş toplumların sancılı alın yazısıdır. Zaman zaman saman alevi gibi parlayıp sönen tedhiş hareketleri bu geçiş devrelerinde kronikleşir. Yani müzmin bir hastalık gibi devam eder bu süreç.
    Tedhişçilik maddeci batının bize ithal ettiği bir marazdır. İnsanlıktan bihaber bu vahşi medeniyetin bilinçsiz kopyacıları olarak aynı tedhiş karnavalına katılmış bulunuyoruz. Batı, ithal ettiği tedhişini bilinçli bir şekilde sürdürüyor, biz ise hala onları örnek almakta yarışıyoruz adeta.
    Geçiş sürecinin vermiş olduğu sancılar tedhişçileri yüreklendirmekte, her yapılan icraata hayır demeleri bundan dolayıdır. Yanlış veya doğru her ne olursa olsun hepsine hayır demek kazançlı bir yoldur onlar için. Böyle durumlarda tedhişçi kitlelilerin gözünde tek kurtuluş kapısı, yiğit sandıkları tedhişçilere gözü pek yanılmaz rehber olarak bakarlar. Böyle konjonktürde günden güne yükselen ihtişamına şan ilave etmenin keyfini yaşayacaktır. O halde biran evvel sanayileşmemizi gerçekleştirip bilgi çağını yakalamanın adımlarını atmalıyız.
    Gergin ortamlar, tedhiş baronların işine yaramış, üstelik her devirde yıldızlarına yıldız katmıştır. Sükûn devreler, insanlar daha çok düşünme fırsatı verdiği için tedhişçiler kolayca at oynatamıyorlar. Kurt puslu havayı sever sözü bundan dolayıdır. Bilgi toplumu olduğumuzda sultaların dünyası kararacaktır elbet, ümit varız.
    Tedhişçinin belli bir hedefi vardır. O da devlettir, ama devlete başkaldırmakla bir yere varılamaz, oynadıkları sadece oyalanacakları kanlı bir oyundur. Aslında devletin başındakiler daha akıllı bir politika izlemiş olsalar tedhişçiler bu kanlı oyunu devam ettiremezler. Yanlış politikalar çoğu kez tedhiş hareketlerini başarılı kılmaktadır. Otoriter bir rejim sadece polisiye tedbirlerle ayakta durmaz, asayişi ve güveni temin edecek politikalara ve kültürel propagandalara da ihtiyaç vardır. Aksi takdirde Türk insanına; ‘Ben altı ayda PKK’nın kökünü kazıyacağım’ gibi afakî ve hamasi nutuklar çözüm diye yutturulur. Kazımak kavramı dahi tek başına tedhişçileri yüreklendirmekte ve yapacakları eylemlerine güç katmaktadır. O halde basiretli politikalara acilen ihtiyaç var diyebiliriz..
    Osmanlı, ‘Sultan -Medrese-Sipahi’ üçlü teşkilatıyla anarşiye ve tedhişçiliğe meydan vermeyen bir politika izledi hep. Bugünde aynı politikaya ve denge siyasetine ihtiyacımız var. Tedhişçiliğe fırsat vermemek için bürokratik mekanizma, bütün eğitim kurumları ve Güvenlik birimlerin ahenk içerisinde olması şarttır. Uyumluluk olmayınca meydan tedhişçilere kalmaktadır maalesef. Her birim sorumluluğunun idrakinde olmalıdır. Rasulüllah(s.a.v); Hepiniz çobansınız, hepiniz sürüsünden mesuldür buyurmakta çünkü.
    Güçlü bir eğitim sistemi, güçlü bir idari yapı ve güçlü bir güvenlik teşkilatıyla tedhiş hareketlerinin önüne geçilebilir pekâlâ. Etrafa korku salarak ‘Haydi! ak tolgalı beyler hurra..’ şeklinde kışkırtıcı nutuklarla tedhiş önlenemez.
    Osmanlı’da Sultan, devletin güvenlik ve asayişini temin etmekte birinci derecede sorumlu makam, medrese ise asayişe eğitim açısından katkıda bulunmak yönüyle ikinci derecede mesuldür. Sipahi anormal durumlarda her an hazır vaziyette fiili olarak müdahalede bulunabilecek zahiri kuvveti temsil eder. Demek ki her türlü tedhişin önüne geçmekte yapılacak ilk fiili hareket; ‘devlet erki-eğitim kurumları-güvenlik birimleri’ dediğimiz üçlünün kendi aralarındaki uyumluluğunu sağlamakla mümkün. Bu üçlü mekanizma arasındaki dengeyi sağlayamadığımız sürece daha çok vaziyeti kurtarma çabaları ile oyalanacağız demektir. Böylece yanlış politikalar neticesinde tedhişçiler daha çok rayından çıkarak intihar eylemleri yöneleceklerdir. Hatta hasta tipler bombaları vücuduna bağlayarak vahşi bir şekilde hem kendi canına kıyacaklar hem de masum insanların kanını akıtarak eylemlerini ürkütücü boyutlara taşıyacaklardır. Öyle ki Mısır’ın korku terazisi günümüzde adeta intihar çılgınlığı dediğimiz cinnete dönüşecektir.
    Totaliter ideolojiler insanlığa hep kan, hep gözyaşı, hep korku salmışlardır. İdeolojilerin yemişi kandır, ilimden nasipleri olmadığından stratejilerini eylem üzerine kurmuşlardır. Öyle bir çark kurulmuş ki örgütün kucağına düşen bir daha iflah olmuyor, istese de insan örgütten çıkamıyor da, o artık örgütün talimatlarını uygulamakla mükellef canlı bir intihar eylem manyağıdır. Bu yüzden ‘Devrim kanla yazılır’ sloganı sıkı sıkıya sarıldıkları biricik ülküleridir hala.
    Bolşevik ihtilalini bir hatırlayalım, malum olduğu üzere ihtilal hasımlarını alt ettikten sonra bu seferde kan dökme tezgâhını kendi içinde en ufak aykırı fikir beyanında bulunanlara karşı kurmuştu. Totaliter ideolojilerde kişisel düşünceni ortaya koymak örgüte ihanetten sayılır.. Gerek Lenin, gerekse Stalin uygulamalarıyla tedhiş psikolojisi içerisinde evlatlarına da ihanet suçlamasıyla ödetmişlerdir. Her şeyin bir bedeli vardı, ihanetinde olmalıydı. Nitekim oldu da. Tıpkı Stalin’in Buharin’e ölümlerden ölüm beğen dercesine ölümü seçtirmesi bunun tipik misalidir.
    Evet, ihtilaller evlatlarını bir bir yiyor. Tedhişin de evlatlarını intihar cinneti denilen bir değişik marazi psikoloji ile kıyım makinesinden geçiriyor, yani torna tesviye görevi ifa ediyor giyotin makinesi. Tornadan geçebildiysen ne ala, geçemediysen ölümlerden ölüm beğen mantığı devreye giriyor. Nasıl mı? Stalin kendisine ihanet diye nitelendirdiği, bedelini kurşuna dizdirmekle ödettireceği Buharin’i son yolculuğuna uğurlarken bile:
    —Bütün suçlarını itiraf etmeni istiyoruz. Hala partiye katkıda bulunmak istiyorsan partiye muhalefet etmenin akıbetini kendi hayatınla gösterirsin’’ şeklinde itiraf etmesini sağlayıp, tedhişime kuvvet kazandırdıysa, PKK gibi illegal örgütler de intihar eylemleri sonucu örgütünde çıkmak isteyen bombacı kızın sevgilisine yazdığı mektupta: Yapamayacağımı anladım… PKK’yı bırakıyorum, sana tavsiyem, sende PKK’yı bırak ve buralarda arama beni.’ itirafı ile suni psikolojik bir hal içinde örgütünde işine yarayacak son görevi yaptırıyordu.
    Tedhişimin insafı yok. Aman dileyen affedilmez, bilakis ölümüyle bile örgüte güç kazandırılma hesabı yapılır. Terör örgütü bu durumu dışa karşı dava uğruna yapılan eylem olarak tanıtacak olsa da, gerçekte iç hesaplaşmanın bir yansıması olarak ihanetin bedelini canıyla ödettirerek örgüte kuvvet kazandırması hedeflenir.
    Hasan Sabbah’ın Alamut kalesinde yalancı cennet vaadiyle efsunladığı gençlerin gerçekleştirdiği ölüm intiharlarından günümüze kadar uzanan tedhiş zinciri, şimdilerde bombalı cinnet eylemine dönüşmüş. Ne diyelim, Allah ıslah etsin sapkın beyinleri.

  11. Yazan:T.Suat Demren Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Mehmet,

    Haklı olduğun noktalar var ancak yazındaki temel bakışa katılmıyorum.

    Konuyu sitemde yazmıştım.

    Orada, gelen yorumlara verdiğim cevabı buraya da alayım:

    Taksim, provokasyon korkusu vs ile alakalı yorumlara katılmadığımı belirteyim. Yasaklarla, korkularla bir yere varılmaz. Yasak her zaman cazibeyi de beraberinde getirir.

    Soğuk savaş yıllarında pekçok olaylı 1 Mayıs gösterisine ev sahipliği yapan batılı ülkelerin en büyük meydanları bugün 1 Mayıs’ı kutladılar.

    Aksiyon’da dillendirilen teori de hiç ikna edici değil. Askerin Taksim’e çekilmesi gibi bahaneler bana sağ kulağı sol elle tutturma çabası olarak geliyor. Daha yaratıcı bahaneler bulunmalı.

    Provokasyon her meydanda olabilir, kalabalığın olduğu her yerde yaratılacak bir panik/telaş havası istenmeyen olaylara sebep olabilir. Her meydanda kaldırımlar sökülür, çiçekler yolunur, camlar kırılır, kepenkler tekmelenir. Bunlar Taksim’e has şeyler değil.

    Ayrıca sendikaların Taksim’e tek koldan gelme ve dolayısı ile emniyet subabı olarak iki kolu açıkta bırakma önerisi de dikkate alınmadı. Dolayısı ile bu bahane de ikna edicilikten çok uzak.

    Taksim ve 1 Mayıs, elbette onu sembol olarak görenler için bir semboldür. Bunu bir sembol yapma hakkı da var insanların. Unutmayalım başörtüsü de bazılarının gözünde bu sembol olarak görülüyor, karşı çıkılıyor; bunun temel bir insan hakkı olduğu unutularak.

    Gösteri/yürüyüş/miting hakkı da bir insan hakkıdır. Çok geçerli neden olmadıkça bu haklar engellenmemeli. (Bülent bey “Iste su su ve bu gurup berbat isler planliyordu derlerdi, yakalayip mahkemeye cikartirlardi ve ikna olurduk.” demişti. Böyle birşey geçen yıl da yoktu, bu yıl da.)

    1 Mayıs/Taksim nasıl sembol ise Taksim yasağı da adeta 12 Eylül rejiminin sembolü olmuş sanki. Şimdilik semboller savaşını ‘devlet’ kazandı.

    AKP sanırım, kendisinin (ya da Erdoğan’ın) bekası için sisteme eklemlenmeye, onunla barışmaya, uzlaşmaya çalışıyor. Oysa bu yönde atacağı her adım oligarşik sistemin ömrünü uzatıyor. Ve sistem, bu şirin gözükmeye çalışan AKP’ye, yaptığı şirinliklere rağmen acımayacak. AKP çok, ama çok yanlış davranıyor.

    AKP çabuk hareket etmeli, gerekirse Erdoğan ve kurmayları kendilerini harcayarak, ekonomik disipline zarar vermeyecek bir süreçle ülkeye büyük bir özgürlük ve demokrasi açılımı getirip referanduma gitmeliydiler. Bunu yapmadıkları gibi son bir ayda saçma sapan şeyler yaptılar. Erdoğan ağzının ayarını iyice kaçırdı. Kendisine haksızlık yapanlara karşı mıkabelesi bir yana; ancak toplumda bu biçimde bir duruş sergilemeyenlere karşı olan tutumu/uslubu hiç hoş değil. ve bu toplumdaki kutuplaşmayı, çatlağı daha da derinleştiriyor.

    Abdullah Gül bu tip konu ve duruşlarda Erdoğan’dan en az 4-5 gömlek üstün. Bazen Erdoğan’daki bu kaymanın Gül’ün her zaman yanında olaMamasına bağladığım oluyor. Gül onu frenleyip, ikna ediyordu sanırım yanında iken. Erdoğan acilen, hem üslubunu, hem de bu garip politikasını değiştirmeli. Daha da önemlisi anlayışını değiştirmeli. Sağlam danışmanlar bulmalı, dört düşünüp/danışıp iki söylemeli, bir yapmalı.

    Kısaca pek umutlu değilim ‘yakın’ gelecekten. İnşallah yanılırım. Neler olacak bekleyip göreceğiz.

  12. Yazan:arif Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Baskı yaratmak adına başarılı geçti 1 Mayıs. Hükümet biraz daha zora sokuldu. Ülke yönetilemez halde gösterildi. Taksimde asker postal gösterdi. Çatışma iradesi sendika ve muhalif partilerce beyan edildi. Polis istersem bütün ülkeyi sıkıyönetim ve iç savaş havasına sokarım mesajı verdi. İstanbul dünya şehri imiş, nazik olmak gerekirmiş. Dış sermaye kaçar, borsa çökermiş! İttihatçılığa küfür edene kadar, tam ne manaya geldiğide irdelense daha gerçekçi olurdu. Savcı Cassano sizdeki gladyo çok yaman diyordu. Sizin derdiniz sadece komünizmle değil, İslamcılık var, ayrılıkçılık var diyede ekliyordu. Türkiye bölgenin ve dünyanın en önemli ülkesi. Buradaki gücün iradesini ve çalışma mekaniğini anlamak kolay değil. AKP bile bunu tam anlayamadı ve zora girdi.-Mit,Polis ve askerin onca desteğine rağmen- Bütün bu karmaşadan sonra işlerin bir karar noktası bulacağı kesin. Küresel güç odağı neyi meram ediyor bunu anlamak lazım. Bu arada,Türkiye’yide küresel güç odağının parçası olarak görmek gerekir.-sadece derini değil tüm devletiyle- Bu vakıayı tespit, olayları anlamada iyi bir anahtar oluyor. Yoksa ideolojik taraf tutuşlarla kafalar dahada karışıyor. Hem Kıbrıs’ı, hem Ermenistan’ı, hemde Kuzey Irak’ı baskı altında tutabilmek az buz birşey olmasa gerek. Zira bunların açık düşmanlık beyanları ortada duruyor. Çok güzel ve büyük bir ülkede yaşıyoruz. İdeolojik saplantılardan kurtulup, er yada geç ülkemiz için birlik olmayı öğrenmekten başka yolumuz yok, vesselam…

  13. Yazan:snowqueen Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Suat Bey, ilk defa yazdığınız birşeye canı gönülden katılıyorum:)

  14. Yazan:snowqueen Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Aklı selim olanlar bu işin ne ölçüde faşizanca bir yolla halledildiğinin farkındayken, buraz da Zaman Gazetesi haberlerine bakalım:

    Devletin istihbaratı haklı çıktı
    Devletin, DİSK ve KESK’in ısrarlı Taksim taleplerini reddetmesinin büyük bir faciayı önlediği belirtildi.”

    DHKP-C, Tunceli’den adam getirdi
    1 Mayıs’ı fırsat bilen yasadışı terör örgütü DHKP-C, Tunceli ve çevresindeki illerden getirdiği kendi örgüt elemanlarını İstanbul’da polise karşı kullandı.”

    “polislere tuğlalarla saldırdılar”

    “İşte 1 Mayıs’ın artçı ‘şiddet’ dalgası”

    Ece Temelkuran bugün gayet güzel yazmış:
    “…1 Mayıs’tan önce yazdığım yazıda “Göreceğiz” demiştim, “Hükümet zalimden mi yana, yoksuldan mı?” Demiştim ki “Göreceğiz; AKP demokrasiden mi yana, yoksa kendinden mi?”
    Gördük. Şüpheye yer bırakmayacak kadar net bir cevap verildi bu sorulara. Ve fakat bazıları kendi takımlarının yaptığı penaltıyı görmek istemeyen gözü dönmüş taraftarlar hesabı, yeni yalanlarını hazırladılar. Daha 1 Mayıs sabahı gazetelerinden, yeni yalanlarını, insana afakanlar bastıran yeni ‘teorinin’ ne olacağını ilan etmişlerdi. Dün Zaman gazetesinin internet sitesinde en güzel ifadesini buluyordu bu saçmalık:
    “Eylemciler, Ergenekon Caddesi’nden söktükleri taşlarla polislere saldırdı.”

    Sağduyu ne? İstanbul’un hapishaneye çevrilmesi. Sağduyu ne? Önceki günkü yazıda da söylediğim gibi, AKP’nin darbenin en gürbüz çocuğu olarak, saflarını devletin şiddetini kullanarak yoksula ve emekçiye karşı sıklaştırması. Sağduyu ne? Fethullahçıların büyük oranda ele geçirdiği söylenen polis teşkilatının, askerle birlikte, haklarını isteyen emekçilerin üzerine çullanması. ..”

    Aklıselimin ne olduğunu bulabileceğimiz halde yaklaşamıyoruz,
    hem başörtülü kızların okullara girmesini savunup, hem iktidar odaklarının yalakası olmuş, sağcılığın dibine vurmuş emek düşmanı oluşumlara tavır almak gibi.

  15. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Suat haklisin, suçlularin bulunup adalet önüne çikarilmasi polisin ve yarginin görevi.

    iki turistin cop yedigini okudum. hiç bir sey
    yapmadan oradan geçen bazi göstericilere polisin saldirdigi videolari da gördüm. Aklima su NEVRUZ sirasinda kol kiran GÜVENLiK GÖREVLiSi geldi.

    http://www.derindusunce.org/2008/04/02/bu-pkkya-adam-yazmaktir/

    Ancak bu iki kurumun (emniyet ve adalet) son yillardaki isleyisine bakinca çok umutlanamiyor insan. Mesela ZIRVE KITABEVI, SEMDINLI ve HIRANT DINK cinayeti gibi olaylarda görülen tuhafliklara bak. Delil saklama, bazi taniklari çagirmama, kaybolan ses kayitlari….

    Karsimizda kismen de olsa “ideolojik” hareket eden kurumlar var. Kendilerine bazi MiSYONLAR vermisler:
    1) Türk milletini misyonerlerden korumak,
    2) Militarist Türkiye’yi sürdürmek,
    3) Gizli servislerin, ülkücü mafyalarin hakimiyetini güçlendirmek….

    Yapmalari gereken seylerin bir kismini yapmiyorlar, ayrica yapMAmalari gereken bazi seyleri yapiyorlar.

    Bence AKP’ye yapilabilecek en büyük elestiri polise ve adalete gerektigi gibi hakim olaMAmasi. Yani RTE’nin kasitli olarak bir polis devleti gibi davrandigini düsünmüyorum.

    her kes kafasina göre davranabiliyor ve polis üzerinde devletin tam bir denetimi yok.

    Bir de su iki “RASTLANTIYI” hiç unutmamak gerekir:
    6-7 Eylül olaylari Adnan Menderes’in asilmasinda kullanildi. (Rengârenk eylül fotoğrafları)

    1 Mayis 1977’deki ölümler de 1980 darbesinin mesrulastirilmasinda.

    1977’den beri polisin egitiminde, çalisma yöntemlerinde her hangi bir ilerleme kaydedildi mi? hiç sanmiyorum.

  16. Yazan:snowqueen Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Hükümet biraz daha zora sokuldu. Ülke yönetilemez halde gösterildi. Taksimde asker postal gösterdi.

    Şu devekuşu saklanmasından kurtulun artık.
    Hükümet biraz daha zora “sokuldu, getirildi” gibi “başkaları yaptı” değil durum, bu iktidarın suçudur çünkü devlete eklenmiştir artık.
    Kabul etseniz de etmeseniz de.
    “taksimde asker postal gösterdi”yle işin içinden böyle çıkılmaz,
    taksimde hükümet, vali sopasını gösterdi, devlet sopasını gösterdi.
    AKP devleti yani.

    @Mehmet Yılmaz

    AKP nasıl polise hakim değil? Polis teşkilatının Fethullahçı kadrolardan oluştuğunu hepimiz biliyoruz.
    Polis üzerinde devletin elbette denetimi var.

  17. Yazan:MY Tarih: May 2, 2008 | Reply

    @SnowQueen,

    Polis tamamen AKPnin kontrolünde olsaydi polis memurlarinin emniyet müdürünü kursunladigi (semdinli gibi) olaylar olur muydu?

    Dink cinayetinde ulusalci “vatansever” çeteleri korumakta AKP’nin ne gibi bir çikari olabilir?

    Kannatimce Polis teskilatinda bir çok baslilik var. kimi görevini yapiyor kimi de ideolojisi ve siyasi projesi dogrultusunda “gerekeni”.

  18. Yazan:yavaş yavaş Tarih: May 2, 2008 | Reply

    disk başkanı çelebi’nin başbakana güvenlik için teklifi aşağıda:

    Biz her şeyi sizin belirlediğiniz şekilde yapmaya hazırız. Alana üç koldan girmek riskli diyorsanız, tek koldan girelim. Güzergâhını da siz belirleyin, saatini de siz belirleyin. Kutlamayı bir saatle sınırlı tutalım. Tek slogan, örneğin ‘Yaşasın 1 Mayıs’ sloganı ve tek pankart olsun. Siz izin verin, biz her türlü sorumluluğu alacağız.

    bunları söyleyen biri çatışma mı yaratmaya çalışıyor? yapmayın bu olayın da sorumlusu olarak laikleri, hükümeti darbeyle devirmek isteyenleri göstermeyin. polisleri göstermeyin. istanbul valisini ya da emniyet müdürünü de göstermeyin. onlar emir kulu.

  19. Yazan:snowqueen Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Mehmet Bey,
    bu olayın açık sorumlusu vali ve hükümettir.
    Polisler de onlardan bağımsız hareket etmedi.
    Polisler kafalarına esip Taksimi kapamadı.

  20. Yazan:snowqueen Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Size faşizmin ayakseslerini takdim edeyim,
    Olayları eleştirememiş üstelik Hüseyin Üzmez’in arkasında durmuş Vakit gibi Valinin ve hümkümetin ve polisin arkasında durmuş Zaman gazetesinden bir okuyucu yorumu,

    “SAYIN BAŞBAKANIMIZA KATILIYORUM
    Sokaklarda, caddelerde terör estirmekten başka bir gayesi olmayan bu topluluk hangi dilden anlarki polis yumuşak davranmalıydı deniliyor. Kaç gündür ülkeyi gerilimle rahatsız etmedilermi? Memlekete ne kazandırdılar. Hangi masum hakkı savunuyorlar? Bunlara şirin görünme siyaseti çok yanlış”

  21. Yazan:Levent Cetin Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Mehmet Bey,

    Zimbardo deneyi konusunda haklisiniz. Bu da bize neden dunyadaki polisin iskenceleriyle Turkiye’dekinin paralel oldugunu ispatliyor. Ancak dozaj olarak bakarsaniz bunlar ayni degil. Ben bir ulke basbakanini da polisle ayni kafada gormek istemiyorum. Zimbardo denegi degil ki kendisi.
    Meydanlarda cok yaralanan olur diye meydana gitmeden yaralayalim onlari gibi bir mantik var mi?
    Ben de cok dogru bulmasam da istiyorlarsa bu mitingi yapacaklar. Bu onlarin ozgurlukleri kapsaminda degerlendirilmeli.

    Saygilar.

  22. Yazan:fuatogl Tarih: May 2, 2008 | Reply

    Hukumetin aslinda ayni bildigimiz baskici, otoriter zihniyetle paralel gittigi, ayni dili kullandigi, adeta “kapaticilarina” “bak biz sizin gibiyiz” dercesine yapilan uygulamalari, sabahin korunde o artik tavrini iyice ezberledigimiz polisimizin davranislari duruken arkadaslar tas atan gostericilere takacak tabiki kafayi. Baska ne var zaten ortada? Yada Zaman gazetesi gibi zehir hafiyecilik oynayip 77 de olen insanlarin yakinlarindan acaba sendikacilara karsi birsey dedirtebilirmiyiz diye aranacagiz. Yada kiytirik, dunyanin her yerinde gorulen 1-2 ufak orgutcugun pankartina ZOOM yapacagiz. Bu sekilde 77 1 Mayis da kontrgerillanin, hukumetin kuvvetleri ile beraber planli bir uyum icinde onlarca insanin oldurmus olmasini, ve cezalandirilircasina isci ve emekcilere taksim meydaninin “prokasyon” gibi dilimize ingiliz anahtari gorevi gorecek sekilde pelesenk edilmis uyduruk gerekcelerle yasak edilmesinin, bize “miras kalan” zihniyetin aciga cikan goruntusunu birazcik olsun yumusatabiliriz. Yerlerse tabii. Tas atmak bir kitle refleksi, oyle provokasyon blablabla diye “uuuu bak bak bak” diye kullanilacak buyuk bir olay degil. Polis kuvvetlerinin acik saldirgan tavri yillarca belgelenmisken, iskence olaylari bilinirken, faili mechuller ayyuka cikmisken yoldaki tas atan adama takilan kafayi anlamak mumkun degil. Edward Said elindeki taslari sallarken herhalde ne yaptigini, nasil bir mesaj verdigini, neye vurgu yaptigini iyi biliyordu.

  23. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: May 2, 2008 | Reply

    “”bu olayın açık sorumlusu vali ve hükümettir.””

    işin özeti,budur.bütün amaç,tezgah 1 mayısı kullanarak hukumeti dara düşürme çabasıdır.inadın temelinde bu yatar.

    bu işlerin böyle olacagı 1 mayıstan 2-3 gün once belliydi zaten.kimsenin farklı bir beklentisi yoktu.farklı şeyler olacagını bekleyen var mıydı?yok…

    o halde neyi tartısıyorsunuz.neyi paylasamıyorsunuz?

    adam diyor ki,emegi savunan her sol parti.tarafını belli etmis zaten adam.nasıl ki,ordu,yargı,yök CHP’nin tutumundan yana taraf oluyorsa.aynı senaryo bugun sözde işçi temsilcileri için işliyor.

    yani efendim,Atatürkçü adam illa solcu olur.İşçi temsilcisi adam illa solcu olur.Kafaya bak,mantıga bak.Sağcılarda fethullaçı,oh ne ala.
    Asker solcu,polis fethullahcı,siz kimcisiniz?

    O yüzden Allah size akıl-fikir versin.
    Enteresandır,anlayamadıgım.
    siz bunları bilmeden mi yapıyorsunuz,yoksa bilerek mi?
    eğer bilerekse,bu ülkeye en cok zarar verenlerdensiniz.

    Akıl sahibi insanları oturup,adam gibi dusunmeye davet ediyorum.
    Yahu bu ülke bir tane,bir birimizle kavga edip duracakmıyız.

  24. Yazan:fuatogl Tarih: May 2, 2008 | Reply

    @snowqueen;

    “SAYIN BAŞBAKANIMIZA KATILIYORUM
    Sokaklarda, caddelerde terör estirmekten başka bir gayesi olmayan bu topluluk hangi dilden anlarki polis yumuşak davranmalıydı deniliyor. Kaç gündür ülkeyi gerilimle rahatsız etmedilermi? Memlekete ne kazandırdılar. Hangi masum hakkı savunuyorlar? Bunlara şirin görünme siyaseti çok yanlış”

    peh, buda birsey mi 🙂 Dun ayak ustu birsey atistirmak icin bir kebabciya ugradim, televizyon acik Turkiye kanallari filan haberler oynuyor fonda.. calisanlardan birisinin agzindan dokuluverdi; “abe memlekette ne kadar solcu i. var hepsini hapse atcen, yasak koycen abe, solcu olmak yasak m….” diye devam ediyor “konyada olcak bunlar…” diye devam etmesinden konyali oldugunu anladigim arkadas. Bir yandan da kopenhag in biraz merkezinde 1 Mayis kutlayan insanlara yemek yetistirme telasi icersindeler tabii. Allah bereketini arttirsin!

    Fasizm bize coktan geldi snowqueen arkadasim, sadece surukleyici karizmatik liderleri eksik. Yoksa en cilgin uygulamalari onaylayacak ve cosku ile uygulayacak kitle coktaaan hazir bizde.

  25. Yazan:suzannur Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Geceden hazırlanan kokteyller, silahla yakalanan göstericiler uygun ortamı bulsaydılar şu anda neyi tartışıyor olurduk?
    1 Mayıs kutlamaları elbette en doğal hak, ama hakkın kullanımında silahın, molotof kokteylinin ne işi var?
    Başka yerlerde de 1 mayıs kutlandı, hem de çok farklı ve bayrama yakışır görüntüler eşliğinde. O silah patlasaydı, molotof kokteylleri atılsaydı hangi işçinin hakkı için yapılmış olurdu?
    Sapla samanı karıştırmamak lazım, ortada gerilim olmasa ya da savaşa gider gibi meydanlara gidilmese, 1 mayıs’a neden hayır densin?
    Ha, hükümetin amacı devlet partisi olmak ve şirin görünmekse birilerine bilemeyiz, yasaklamalı mıydılar,elbette hayır!
    Yalnız çuvaldızını başkasına batırmakla ve bazı şeyleri de küçük görmekle iş bitmiyor. objektif davranmak lazım.
    O görüntülerin hiçbiri şirin değildi ve yıkıma dayalı tüm bu gösteri kültürü de sorgulanmalıdır. Sadece bir taraf suçlu demek olayı taraflı yorumlamaktan başka hiçbir şey değildir. sadece hükümet değil, sendikalar da suçludur çünkü. Gerçekten bir şeyler olsaydı ve silahlar patlasaydı, hangi sendika olayı üstlenirdi, yoksa yine hükümet mi suçlanırdı?
    Gösteri hakkımızı savunacağız, hataları da tek taraflı görmeyecek ve yapılan tüm yanlışları konuşacağız ki, sen şucusun da ondan böyle yaptın/yazdın gibi bir kördövüşünün içinde hiçbir yere varmayacak yazılarla aynı 1 Mayısları tartışmayalım.

  26. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    @bigalioglu

    işin özeti,budur.bütün amaç,tezgah 1 mayısı kullanarak hukumeti dara düşürme çabasıdır.inadın temelinde bu yatar.

    tabi ya, 1 mayıs, emekçi, işçi falan nedir ki hükümet var olsun yeter.
    aman dara düşmesin, hoş kendi kendini dara düşürdü bize gerek kalmadı.
    İktidar babanızın malı mı niye eleştiremiyorsunuz ucu size mi dokunuyor?

    akıl sahibi zağduyulu olacaksak önce kimsenin üzerine gazbombası ve tazyikli su atılmamasından başlayabiliriz. AKP’nin kapatılması için açılan davanın saçmalığından başlayabiliriz. Ama bu demek değildir ki
    islamo-faşizme geçit verilecek.

    Karaldan çok kralcı olmayın derim, yarın öbür gün Erdoğan çıkıp “hata ettik” der yanlışı savunduğunuzla kalırsınız.

    Polisin içindeki Fethullahçı kadrolaşmayı da ben uydurmuyorum
    açın bir Zaman gazetesine bakın, bir ellerine sağlık demedikleri kaldı.
    Hükümeti, polisi, valiyi nasıl aklayacaklarını şasırdılar.
    Ayıptır artık.

    @fuatogl,

    Faşizmin ayak sesleri yanlış tanım oldu, düzelti için teşekkür ederim.
    faşizmin yeni yeni yeniden şahlanışı demeliydim!

  27. Yazan:TT Tarih: May 3, 2008 | Reply

    snowqueen açın bir Zaman gazetesine bakın, bir ellerine sağlık demedikleri kaldı.Hükümeti, polisi, valiyi nasıl aklayacaklarını şasırdılar.

    Madem öyle “Ergenekon yapılanmasını es geçmiş” ve bu güne kadar da “faşist-ulusalcı” çizgide yayın yapan gazetelerin 1 Mayıs akabindeki manşetlerine de o zaman bir bakalım:

    Cumhuriyet:1Mayısta AKP terörü (Tam sayfa)
    Hürriyet: 1Mayıs polis devleti (Tam sayfa)
    Radikal:AKP’nin demokrasisi buraya kadarmış(Tam sayfa)
    Millyet: Neden,Hükümet gerdi (Tam sayfa)
    Posta : Dayak Takımı,ayak takımı (Tam sayfa)
    Akşam:Şanlı Taksim müdafaası (Tam sayfa)


    Şöyle düşünelim Taksim’e 500 bin insanı yığmayı hedefleyen sendikalara hükümet onay verseydi…

    Ve akabinde de kan dökülseydi?…

    Bugün demokrasisever görünen ve solcularla aynı pozisyonu alan hakim medya sizce kimin yanında duracakdı?…

    Suçlu tüm istihbarat raporlarına rağmen Taksim’e gösteri izni veren basiretsiz! hükümet olmayacak mıydı?..

    Yani medya ve onunla kafa yapısı bir hayli uyuşan snowqueen, herhalukarda hükümeti eleştirme vazifesini yerine getirecekti…:)

    Halbuki olağanüstü ve demokratik olmayan bir süreçten geçtiğimizi herkes biliyor.Bu süreçte plan yapan ve adı “Ergenekon terör örgütü” olarak da ayyuka çıkan yapının “ses getirici kanlı eylemler” istediğini de yine biliniyor.Bu yapının 1977 Taksim olaylarındaki rolünü ve 12 Eylül’e giden süreçte etkisinin ne derece olduğunu da çok iyi biliyoruz.Yani 1977 olaylarının darbe şartlarının olgunlaşmasına çok büyük bir hizmet ettiğini de bilmeyen kalmadı artık…

    Kısa süre önce %47 oy almış bir halk partisinin(AKP) ne pahasına olursa olsun gitmesi için elinden geleni ardına koymayan çok güçlü ve kirli bir yapının 3-5 yıl gibi kısa bir sürede 3-5 darbe teşebbüsü yaptığını,Hudson planlarını,iki sıcak darbe teşebbüsü,27 Nisan muhtırası,Anayasa mahkemesinin generallerin tehdiyle aldığı 367 hukuk katliamı,danıştay baskını,yargıtaya suikast krokileri,Şemdinli olayı,Hrant Dink suikasti ve son olarakta kapatma davasının yaşandığı bir süreçten geçtiğimiz de hafızai beşer nisyanla maluldür kontejanından yapılan yorumlarda es geçilmiş…: ))

    1 Mayıs öncesi hükümetin elinde ciddi provokasyon istihbaratlarının olmasına rağmen böylesi abluka altına alınan ve sürekli tazyikle aciz bırakılmaya çalışılan bir hükümetin provokasyoncuların istediğini yapmasını bekliyorlardı.

    Bu eylem istihbaratlarını hafife almaya,görmezden gelmeye yada şaşırmaya kimsenin hakkı yok… çünkü yukarıda bir çırpıda aklıma gelen akıl almaz teşebbüsler demokratik bir ülkede değil Türkiye’de gerçekleşti.Dolayısıyla 1 Mayıs’ta Taksimde provokasyona izin vermemeyi faşistlikle suçlayanların iyi niyetli olduğunu da düşünemiyorum…

    1 Mayısta Taksim’in gösterilere açılmasını isteyenler ve bunu yapmadığı için hükümeti faşist diye niteleyenler gerçek faşistlerin Taksim’de fügarını olmaya niye bu kadar hevesliler bunu da anlamıyorum doğrusu…

    Halkına karşı sorumlu davranan T.Erdoğan için bu sınavda bir tarafta ulsalcı faşist tuzakçıların istediği gibi davranmak, diğer tarafta da faşistlerin istediğini yapmayıp gazete manşetlerinden,gazete köşelerinden,bloglardan insafsızca eleştiri yağmuruna tutulmak…

    Sonuçta hükümet, eleştirilme pahasına bir sınavı(tuzağı) daha serinkanlılıkla atlattı…

    T.Erdoğan ve ekibini demokrasiye katkılarından dolayı gönülden kutluyorum.

    (Suat Beyin orada yaptığım yorumlardan iktibas)

  28. Yazan:fuatogl Tarih: May 3, 2008 | Reply

    1 Mayıs öncesi hükümetin elinde ciddi provokasyon istihbaratlarının olmasına rağmen böylesi abluka altına alınan ve sürekli tazyikle aciz bırakılmaya çalışılan bir hükümetin provokasyoncuların istediğini yapmasını bekliyorlardı.

    Yahu bu prokasyon 1500 küsur gaz bombası atmakla, sabahın köründen itibaren insanlara tazyikli su sıkıp coplamakla mı önleniyor? Ankarada da saatlerce yürüyen kortejin en arkasında kalmış alana son giren korteje saldırıp coplamakla mı provokasyon önleniyor? Hem bu provokasyon sadece taksim demi yapılabiliyor? Örneğin kitleyi taramaya yada bombalamaya kafasına koymuş olanlar bunu diğer alanlarda yapamıyorlar mı? Ne biçim bir savunma bu?
    Eğer hükümet iyi niyetli olsaydı, çağırırdı sendikaları(sendikaların davet ettiği gibi) kardeşim istihbarat raporları şöyle şöyle diyor meydana çıkış işini planlayalım, güvenliği sağlayalım, ortak basın açıklaması ile kaygılarımızı ve aldığımız önlemleri açıklayalım desinlerdi!? 1 değil bin bomba da patlatılsa bunu yapanlar ancak kendilerini deşifre ederdi. Ve bunu gördükleri için, ve çekeceği tepkiden korkacakları için zaten apmayacaklardı. Hem hani “güçlü devlet” idi? Hani terörle pazarlık olmaz idi? Sözde, ne idüğü bilirsiz bir takım güçler terör hazırlığı yapıyor, bunu önlemek yerine işçi dövdürüyorsun? Resmen aptal yerine koyuluyor insanlar.

    1 Mayıs olayının açık ve seçik halini de sofistike açıklamalarla bulandırmaya gerek yok. Yüzbinlerce insan bir demokratik hak olarak meydanları doldurup hükümetin politikalarına karşı tepki gösterecekti. Bunu önlemenin yolu nedir? Günler öncesinden ortamın gerilmesini sağlayacaksın ki, “acaba bizde katılsak mı” diyen, hatta gerilimin dozunu iyi ayarlayıp “yahu 1 mayısda bende varım” diyen insanları ürküteceksin. Şehir dışından gelen otobüsleri paranoyakca gerekçelerle engelleyeceksin, mümkün olduğunca gerilimi yüksek tutup ağzı durmayan 3-5 kişi tutuklayacaksın insanlarda bezginlik uyandırmak için. Cesaret edip katılanları da sabahın ilk ışığında da cop, gaz bombası ve panzerlerle sindirip, sonraki yıllara aynı şeye cesaret edebileceklere hafızalarına kazınacak bir ders vereceksin. Ondan sonrada sokaklarda molotof kokteyli, kıytırık “benim olsun küçük olsun”cu örgüt peşinde koşturacaksın, ota b..a zoom yapıp “aha bak ne kadarda haklıymışız” diyeceksin, ardından bizzat kontrgerilla geçmişi olan valiler de “asayiş yerinde, korkulan olmadı” diye açıklama yapacak.
    Eşyanın tabiatına aykırı şeylerle uğraşmaya gerek yok, herşey açık ve net görmek isteyene.

    1 Mayıs herşeye rağmen önemli bir görev yerine getirdi. Bu olay, başka birçok olay gibi, hümümetin catıştığı asker-sivil-bürokratik cepheye otoriter ve faşist diye tutarlı bir şekilde karşı çıkan, ama aynı zamanda şu andaki iktidarın da aynı zihniyetin ürünü, baskıcı ve otoriter özlemler içersinde olduğunu iddia edenlerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor açık ve net bir şekilde. Fırsatını ve ortamını bulduğunda bu yüzünü göstermekten hiç çekinmiyor, gerekirse bu olaylarda da gördüğümüz gibi kontrgerilla zihniyeti ile geçici/kalıcı ittifaklar kurabiliyor. Bu hükümete ve genel olarak iktidardaki zihniyete karşı çıkarken, aynı zamanda ergenekon diye adlandırılan kontrgerilla kalıntıları ve onların devlet içersindeki “daha kibar” zihindaşlarına da aynı oranda karşı çıkmak gerekiyor.

  29. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    @suzannur

    Provakasyon heryerde olabilir, Taksim’de de Çağlayan da da.
    Taksimdre “mersinlilerin mesir macunu”kutlaması bile oluyorken
    “taksim miting alanı değil” diyebilmenin mantığı nedir?

    Gördükleriniz “şirin” değildi demek, kusura bakmayın insanlar üzerlerine tazyikli su sıkılıp coplanınca şirinliklerini kaybedebiliyor.
    Sizde orada bir hastenede gaz bombası yeseydiniz bugün farklı konuşuyor oluyordunuz sanıyorum.
    Objektiflik arıyorsanız açın gazetelerde suratına tekmeler yiyen kızın,
    gaz bombasından kusan insanların fotoğraflarına bakın sonra
    gösteri kültürünü eleştirin.
    Sanki bu ülkede yaşamıyorsunuz, sanki polis karakollarında insanların öldürüldüğünü işkenceye uğradığını, en ufak bir hak arama talebinin
    “yassah hemşerim”ciliğe dönüştüğünü bilmiyorsunuz.

    @TT

    Ve akabinde de kan dökülseydi?…

    Tabi, coplar, dayaklar yeteri kadar kanlı değil öyle değil mi?

    Zaman Gazetesi bu haberlerden sonra ne ölçüde faşist ve antidemokratik bir tarafta durduğunu kanıtladı.
    Bırakın hükümeti eleştirmeyi, yayınladıkları fotoğraflar ve haberler bile
    inanılmaz taraflıydı. Şiddete sahip çıktılar.

    Dolayısıyla 1 Mayıs’ta Taksimde provokasyona izin vermemeyi faşistlikle suçlayanların iyi niyetli olduğunu da düşünemiyorum…

    Doğru, faşistlikle suçlanması için bir türban gösterisi olması gerekiyordu öyle değil mi?:)

    Sonuçta hükümet, eleştirilme pahasına bir sınavı(tuzağı) daha serinkanlılıkla atlattı…

    işte kraldan çok kralcı olmak derken bundan bahsediyorum.
    Eleştirmek birşeyi güçlü kılar, çünkü hatalar böyle düzeltilir.
    Oysa şakşakcılık, birşeyin içini boşaltmanın en etkili yoludur.

  30. Yazan:MY Tarih: May 3, 2008 | Reply

    @FuatOgl,

    Bakin geri zekâli polisler ÖDP binasina ve bir hastahaneye gaz bombasi qtmislar. Sadece 50 kisinin toplandigi yerlerde böylesi skandallara meydan veren bu adamlar yüzbin kisiyi görselerdi ne yaparlardi?

    Bir de TT ve Suzannur’un isaret ettikleri manipülasyon risklerini hiçe saymak dogru olmaz diye düsünüyorum. 12 Eylül’den önce rahmetli dedemin bir Hürriyet gazetesini kizginlikla yere firlattigini hatirliyorum. “BOMBA NASIL YAPILIR?” basligi altinda evde bulunabilecek malzemelerle bomba yapmayi ögretiyordu bu gazete.

    Yanlis anlasilmak istemem, zaten sizin ve SnowQueen’in hakli olarak savundugunuz özgürlüklere karsi çikmam hem kendi ilkelerimle hem de sitemizin ilkeleri ile ters düsmek olurdu.

    Ama Türk polisi ve istihbarati bu tür olaylarin üstesinden gelecek bilgi ve beceriye sahip degil. Ayrica SnowQueen’in dedigi gibi “emir kulu” olmalarina ragmen kimin kulu olduklari, kimden emir aldiklari tartismali bir konu.

    Bir de tabi 1977’den kalma korkular var. AKP kendi iktidari için korkuyor olabilir. Ben sadece insan hayatlari için korktum ve 1 mayis’in Taksim’de kutlanmasina karsi idim. Tabi Suat’in dedigi gibi korku ile bir yere varilmiyor, bunlarin asilmasi gerek. Ögleden sonra YouTube’dan bir videoyu gene Suat’in sitesinde de yazdigi kisa bir yorumu ile yayina koyacagiz. Sizi bilmem ama ben 1977’de Türkiye’de idim. 1980 darbesi ve sonrasindaki korku iklimi zannediyorum iliklerimize isledi. Bunu hissedemeyecek kadar genç olanlar belki daha sanslilar. DAHA AZ YASAKÇI bir Türkiye kurulacaksa KORKU ile olmayacak bu elbette.

    Sadece sunu paylasmak isterim: Istanbul Ankara gibi büyük sehirlerde hem terör hem de devlet terörü çok yogun yasandi. Politika ile hiç bir alakasi yoktu bizim ailenin ve komsularin. Ama hava karardiktan sonra duyulan silah sesleri hayatimizin bir parçasi olmustu. Böyle aksamlarda patlayan br egzoz bile insanlari havaya siçratiyordu. (Bagdat caddesinden bahsediyorum, istanbul’un “iyi” semtlerinden. Gecekondu mahallelerinde ölümlü çatismalar rutin idi)

    Diyorsunuz ki: “Yüzbinlerce insan bir demokratik hak olarak meydanları doldurup hükümetin politikalarına karşı tepki gösterecekti.”(FUATOGL)

    Bu tepkiyi göstermenin en etkili zemini seçim sandiklari degil midir? Bakin Çaglayan mitingleri ne sagladi? Bir de 22 Temmuz’un sonuçlarina bakin.

    Tabi seçimden seçime demokrasi yapilsin demiyorum. Belki sendikalarin isçileri daha iyi temsil etmek ve ülke yönetimine etkin biçimde katilmak için miting disinda bir seyler yapmasi gerek.

    Bu kadar çok insani bir araya getirince bir görüs alis-verisi yapilmasi imkansiz oldugundan ancak slogan atilabilir. “Filan bakan istifa!” diye bagirsalar ne olur bagirmasalar ne olur?

    Birgün veya Taraf gibi gazetelerin isçilere çok daha iyi hizmet ettigi kanaatindeyim. TÜSiAD, TESEV, USAK veya MÜSiAD’in yaptigi gibi fikir üreten toplantilar, atölyeler düzenlenmeli bence. Hükümetle bilek güresi yapmanin faydasi olmuyor ne isçilere ne de çalisanlara.

    Ayrica e-muhtira, Ergenekon ve kapatma davasi ile dolu bir atmosferde kendini “tehdit altinda” hisseden bir partinin anti demokratik davranislarini (tasdik etmesem de) öngörülebilir buluyorum.

    Dostlukla

  31. Yazan:duyarli Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Ayrica e-muhtira, Ergenekon ve kapatma davasi ile dolu bir atmosferde kendini “tehdit altinda” hisseden bir partinin anti demokratik davranislarini (tasdik etmesem de) öngörülebilir buluyorum.
    Katılmamak mümkün değil. hatta olayların tamamen özeti bu bile denebilir.
    Ve hala sendikalarla hükümet neden anlaşmadı anlaşsalardı sonuç kötü olaylarla bitse bile suçlu hükümet sayılmadı gibi saçma sapan yorumlar yazanlar var.
    Hafızamız çok zayıf sanırım ki daha 1 ay geçmedi.. sendikalar bakan la görüşmeden çıkıp ,istediklerimizin çoğunu aldık güzel bir görüşmeydi diyip 1 gun sonra anlaştıkları kanun teklifini protesto etmek amaçlı eyleme dönüştürmek istediklerini zırvalamışlardı.
    Velhasılı kelam ortada 1 hükümet ve karşısında Asker ,Hukuk, Ergenekon, Sendikalar ve türlü türlü oyunlar var. Siz olsanız ne yapardınız merak ediyorum….

  32. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    @TT

    Zaman Gazetesi Erdoğan’a sempati kazandırmak adına son çareyi Sezer’de bulmuş sanırım. 🙂

    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=684743
    Eski Cumhurbaşkanı Sezer, DİSK Başkanı Çelebi’yi kutlamış

    işin ilginci son paragraf, hepinizin dikkatini çekiyorum:

    TÜSİAD Başkanı da aradı

    “Milliyet Gazetesinin verdiği habere göre TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da DİSK Başkanı’nı aramış. Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın telefonu DİSK Genel Başkanı Çelebi’yi çok etkilemiş.

    Yalçındağ, çalışanların 1 Mayıs bayramını kutlayarak, ‘İstanbul’daki görüntüler, uygar bir ülkede görmek istediğimiz manzara değil’ demiş. Şişli’deki Ermeni vatandaşların dün sabah DİSK Genel Merkezi’ne gelerek, ‘geçmiş olsun’ dileklerini iletmeleri ise fazlasıyla mutlu etmiş sendikacıları.”

    Bir reklamcı gözüyle bakarsak, Sezer, Tüsiad ve Ermeni vatandaşlar(!?)
    kullanılarak, sendikacılar “antipatik” gösterilmeye çalışılmış.

  33. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Ben olsam şöyle şeyler de yazardım,
    -1 mayıs’a katılanların çoğu asker kaçağı çıktı
    -Gay örgüt temsilcileri Çelebi’yi tebrik etti
    -Sendikacılar Allah’a küfretti
    -Çelebi sünnetsizmiş
    -Fatih Ürek oğlum olsaydı polis olmasını istemem dedi
    -Aysun Kayacı polis kostümüyle öpüştüğü reklamında
    kadın polisleri rencide etmişti

  34. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Ayrica e-muhtira, Ergenekon ve kapatma davasi ile dolu bir atmosferde kendini “tehdit altinda” hisseden bir partinin anti demokratik davranislarini (tasdik etmesem de) öngörülebilir buluyorum.

    Katılmamak mümkün değil. hatta olayların tamamen özeti bu bile denebilir.

    O halde umarım yanı başında iran gibi bir şeriat ülkesi olan Türkiye’de
    AKP gibi bir partinin kapatılma davasınının antidemokratik yanını da “öngürülebilir” bulursunuz.

  35. Yazan:MY Tarih: May 3, 2008 | Reply

    “Ben olsam şöyle şeyler de yazardım,
    -1 mayıs’a katılanların çoğu asker kaçağı çıktı
    -Gay örgüt temsilcileri Çelebi’yi tebrik etti
    -Sendikacılar Allah’a küfretti
    -Çelebi sünnetsizmiş
    -Fatih Ürek oğlum olsaydı polis olmasını istemem dedi
    -Aysun Kayacı polis kostümüyle öpüştüğü reklamında
    kadın polisleri rencide etmişti”

    😀 SnowQueen çok formdasiniz bakiyorum da… Dikkatli olun, Genç Siviller (Rahatsiz) ekibi “AKP Kapatilsin” diye komiklik yapmisti bir sürü saçma sapan bahane uydurarak, onlardan daha komik bir iddia dosyasi ile bulduk kendimizi :))

  36. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    @MY

    inanın orjinal metniyle AKP’nin kapatılma iddia dosyası ya da 1 Mayıs’taki olayların Zaman gazetisnde yazan aklama gerekçeleri trajikomikliğinin yanından bile geçemem.

  37. Yazan:TT Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Fuat Bey:Yahu bu prokasyon 1500 küsur gaz bombası atmakla, sabahın köründen itibaren insanlara tazyikli su sıkıp coplamakla mı önleniyor

    -Doğru, miting yasağı olmayan Taksim meydanına bir karnaval havasıyla ve davulla zurnayla gelip devletin polisine takdim ettikleri çiçekler mukabilinde, onlardan aldıkları maske,taş,sopa,bilye,sapan,kaldırım taşı ile kovalamaca oynadılar.Bu arada önlerine gelen dükkanların camlarını indirirken sabahın köründe polis işin suyunu ve gazını çıkardı…

    Eğer hükümet iyi niyetli olsaydı, çağırırdı sendikaları(sendikaların davet ettiği gibi) kardeşim istihbarat raporları şöyle şöyle diyor meydana çıkış işini planlayalım, güvenliği sağlayalım, ortak basın açıklaması ile kaygılarımızı ve aldığımız önlemleri açıklayalım desinlerdi!?

    Bunu yaptılar ancak bir sonuç çıkmadı…Hatta o toplantıda Disk başkanından “Biz bir koldan da yürürüz.!..” gibi orjinal bir fikirde ortaya atılmıştı.
    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=6832

    Yüzbinlerce insan bir demokratik hak olarak meydanları doldurup hükümetin politikalarına karşı tepki gösterecekti.

    1 Mayıs’ı “hükümet politikalarına tepki gösterme” ye indirgemek ne derece sağlıklı acaba?..
    Dünyanın 138 ülkesinde düzenlenen 1 Mayıs “karnavalları” Ergenekoncuların hükümeti düşürme organizasyonuna dönerse tabii ki bizdeki gibi 1 Mayıslar çatışma ortamına döner…
    Elbette hükümetler,politikalar eleştirilebilir ama bunun sağlıklı şekilde yapılması gerekiyor.Sendika ağaları diye bir laf var…Eğer işçi haklarını ve sendikaları samimiyetle savunan birileri varsa önce içlerindeki devlete göbekten bağlı sendikalardan ve zengin sendika ağalarından kurtulsunlar…Bu şekilde sivil toplum örgütü olunmuyor…

    1 Mayıs herşeye rağmen önemli bir görev yerine getirdi. Bu olay, başka birçok olay gibi, hümümetin catıştığı asker-sivil-bürokratik cepheye otoriter ve faşist diye tutarlı bir şekilde karşı çıkan, ama aynı zamanda şu andaki iktidarın da aynı zihniyetin ürünü, baskıcı ve otoriter özlemler içersinde olduğunu iddia edenlerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor açık ve net bir şekilde.Fırsatını ve ortamını bulduğunda bu yüzünü göstermekten hiç çekinmiyor, gerekirse bu olaylarda da gördüğümüz gibi kontrgerilla zihniyeti ile geçici/kalıcı ittifaklar kurabiliyor.

    Bahsettiğiniz oligarşik “asker-sivil-bürokratik cephenin” nerede durduğunu anlamak için onların yayın organlarının tavrını yukarıda vermiştim…Snowqueen de sağolsun Sezer’in sendikacılara destek mesajının linkini yazmış… Neyse 1 Mayıs’ta oligarşik faşistlerin figüranlığını yapmaktan bir türlü vazgeçmeyenler yine o cephenin istediği ortamı sağlamaya çalıştılar ama başarılı olamadılar…

    Milliyet’ten Derya Sazak’a göre Başbakan Erdoğan, Ergenekon’da bütün delillerin Danıştay suikastına çıktığını söylüyor.
    Sazak, hükümetin 1 Mayıs konusundaki bu denli katı tutumunda ‘Ergenekon’ kuşkusunun önemli bir etken olduğunu belirtiyormuş.
    http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=316953

    ***
    Neyse… bunlardan sonra 1 Mayısla dolaylı ilgili olan bir tartışma konusundan bahsedeyim…

    İşçiler işlerinin patronu olabilirler mi?..
    Ne zaman ve nasıl olabilirler ?

    Bu konuda iyimser olan Bediüzzaman: insanoğlu esarettten(kölelikten) kurtulduğu gibi ecaretten(ücretli olmaktan) da kurtulacaktır diyor…

    Bu bir hayal midir? Hayalden gerçeğe dönüşme imkanı varmıdır?
    Bu gerçekleşirse 1 Mayıs çatışmaları da otomatik olarak sona erer mi?…: )

  38. Yazan:fuatogl Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Bahsettiğiniz oligarşik “asker-sivil-bürokratik cephenin” nerede durduğunu anlamak için onların yayın organlarının tavrını yukarıda vermiştim…

    1 Mayıs lar, oraya katılan insanlar, ve onların siyasi hareketleri için kurulmuş, yıllardır adam kaçırma, işkence, baskı ve katliamlarla onları ezmeye çalışmış bir örgütün dümen suyuna girmez. Ülkemizde kişi başına düşen hapis ve işkence süresi o kitle içersinde maximumdur!
    Oraya katılan sendika ve partilerin yayınlarına ve programlarına da bakarsanız yıllardır kontrgerilla denen şeyle cebelleştiklerini görürsünüz, onlar için kuruldu zaten.
    1 Mayıs ise yeni birşey değil, siz cumhuriyet mitingleriyle karıştırmışsınız. “Sendika ağaları” dediğimiz şey ise yine kontrgerilla yı yaratan zihniyetin “sarı sendika” larından çıkar. Eğitim-Sen de sendika ağası olmaz, KESK de sendika ağası olmaz, geçmişte eğitim-der de vs. lerde olmadığı gibi. Genelde devlet güdümlü Türk-iş de olur, bizzat kontrgerilla yuvası bilmem-BIR sendikalarında olur.
    1 Mayıs denilen gün ise “çicek,böcek ve sevgi kelebekleri” günü değildir sadece. Çalışanların uluslararası dayanışma ve mücadele günü. Türkiyede hükümetin uygulamaları bu kesimi rahatsız etmiş ise elbette buna karşı söz söyleyecekler! Bunda anormal olan nedir? Bunda anormal olan hiçbirşey yok, ve bizzat bu durumun kendisi hükümeti seçtiği sert yolu seçtirtti.

    Böyle anlar turnosol görevi görüyor…

  39. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: May 3, 2008 | Reply

    TT nicki arkadaş,durumu güzel özetlemiş.
    son birkaç yıldır yaşanan olaylara baktığımda insanların niyetlerini sorgulamam gerektiğini hissettim.

    bazıları savunduğu davaların getirisini-götürüsünü bilmeden şartlanmışlık içinde bilmeden davranış sergiliyor.

    bazıları davranışlarında samimi olmasada sırf muhalefet ve taraf olmak için davranış gösteriyor.

    niyetleri bozuk arkadaşlar zararlı arkadaşlar.artık her kim üstüne alınırsa.

    diğer kesim ise toplum mühendisliği ile kategorize edilmiş kesim.bir bakıma programlanmıs,aslında yenilikçi olması gerekirken-fazlasıyla muhafazakarlaşmış.

    bu kesim,ordunun subay okullarında eğitilmiş,öğrencilere benzer.yenilik ve değişimlere kafaları basmaz.kendilerini nasıl guvende hissediyorlarsa,o ortamın ve sartların korunması ister.ve o sartları korumak için elinden geleni yapar.korku bu kesimi çok güzel güdüler.mantık mekanizmaları calışmaz olur.bunlar aslında iyi niyetlidirler,ancak korkarlar.özgürlüklerden korkarlar ve korkaklar surekli hatar yapar.ancak korkunun ecele faydası yoktur.

    biraz daldım gibi,ama niyetinizi ve kendinizi tekrar sorgulayın derim.

    ortak paydamız bu ülkenin çıkarları.farklı görüşteki her birey bu ortak payda da birleşiyor mu?sorulması gereken soru bu.

  40. Yazan:suzannur Tarih: May 3, 2008 | Reply

    1 Mayıs üzerinden birbirimize biber gazı atmaya devam ediyoruz. 1 Mayıs’ı provakasyon günü haline getirenleri de, onu engelleyip bu tabuların yıkılmasını engellemeyenleri hala eşit uzaklıkta eleştirmiyor, çözüme yönelik adımlar atmıyoruz.
    1 mayıs çiçek-böcek günü değil, herhalde molofof kokteyli ve silah günü de değil…
    Taksim tek mekan değil, ancak orada yapılmak isteniyorsa hükumetin orayı inadına kapatacağı mekan da değil.
    Özgürlükler bir şekilde eengelleniyorken, sen-ben tavrıyla hataları tek onlar hatalı şeklinde yorumlamak da bu konunun çözümü değil.
    Sayın Snowqueen, o ilkel bombalar geceden ele geçirildi, olaylar başlamadan hem de bir ilkokulun bahçesinde, o silahlarsa gündüz vakti.Şirin olmayan buydu. Sendikaların sorumluluğu üstüne aldığını söylemesi, bir vaka olduğunda sorumluluğu üstlenecekleri anlamına gelmiyor. Önce, 1 Mayıs’ın çiçek-böcek günü olmasa da en azından demokratik hakkın demokratik yollardan ifade edildiği bir güne dönüştürülmesi gerekiyor zihni kabullerimizde ve onu yasaklayanlarla da demokratik yollardan mücadele etmemiz gerekiyor. Hükumet hata yaptı, savunması ne olursa olsun ve zaten bu onun hanesine işlendi. Özgürlük istiyorum dediğinde, sen verdin mi ki, denecek artık, haklı olarak. Özgürlükleri eşit savunmayı öğrenemezlerse de arkalarındaki destek günden güne azalacak.
    1 Mayıs turnusol kağıdıydı, evet, ancak bu tek taraf için değildi, iki taraf içindi. Kim kazandı, hiç kimse.
    Sorulması gereken özgürlükler için birbirimize biber gazı mı, molotof kokteyli mi atacağız, yoksa bu kültürü sen-ben demeden eleştirip demokratik açılım için özgürlüklerden yana mı tavır koyacağız?

  41. Yazan:MY Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Arkadaslar, konuyu AKP veya Türkiye üzerine odaklayarak hata ediyorsunuz bence.
    Kendinimizi sirayla göstericilerin ve polisin yerine koyalim, insanca bir toplanti yapmak için toplaniyorsunuz,
    nereden çiktigi belli olmayan bir panzer size su sikiyor, gaz bombasi atiyor. Elbette insanlarin
    panige kapilmasi normal.

    Bir de polisi düsünün. Görüsünüzü ve hareket etmenizi engelleyen kask, koruyucu zirh ve kalkan ile
    ordan oraya kosuyorsunuz. iyi göremediginiz bir kalabaliktan size birileri tas ve molotof kokteyli
    atiyor. Amirleriniz telsizle tutarsiz, anlasilmaz emirler yagdiriyor. Bir yandan yeterince sert davranmadiginiz
    , filan sokagin basini tutamadiginiz için azar isitiyorsunuz, diger yandan basin size çullaniyor “bu ne sertlik” diye.

    Bence bizim polisimiz yeterince hazir degil böyle olaylar ile mücadele etmeye. Panige kapiliyorlar.
    Bir de su ara Türkiye’de çok söyleniyor Avrupada böyle olmuyor diye. Evet belki 1 mayis adam gibi
    kutlandi ama baska olaylarda polisin agir hatalar yaptigi oluyor. Tekrar gibi olacak ama “Kötü Insan Nasil üretilir?”
    yazisindaki sosyo-psikolojik boyutu var hadisenin. Sadece bireysel haklar penceresinden bakmak eksik olur.
    Ayni halkin çocuklari üniforma ve pankartlar ile iki ayri KAMPA bölünyor.

    Bakin Avrupa’dan bir kaç örnek

    italyan polisi (G8 ülkeleri zirvesi, 1991)
    ip 3

    ip 1

    ip 2

    ip 4

    Fransiz Polisi bir üniversite ögrencisini “sakinlestirirken”

    fp 5

    Fransiz polisi “potansiyel bir suçlu” ile ilgilenirken

    Fransiz polisi 1

    Polisi hicveden bir karikatür, Baslik “Pozitif Ayrimcilik” konusma balonu: “Sendikacilara yogunlasiyoruz”

    FP 2

    2005’teki baliyö yanginlarinda bazi itfaye erleri av tüfegi ile vurulmustu

    fr 3

  42. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Sorulması gereken özgürlükler için birbirimize biber gazı mı, molotof kokteyli mi atacağız, yoksa bu kültürü sen-ben demeden eleştirip demokratik açılım için özgürlüklerden yana mı tavır koyacağız?

    Polisin “orantılı”(!) güç kullandığı bir yerde biraz haybeye gidiyor bu sözler. Özgürlüklerden yana tavır konacaksa önce hükümetin bu tavrını aklamak değil eleştirmek gerekir.
    Dünyanın her yerinde 1 Mayıs şehrin en büyük ve ana mekanlarında kutlanırken, “aman provakasyon” deyip Taksim’e yasakçı bir tavır takınmak(sanki provakasyon başka yerde olmazmış gibi) sonra da
    “bu adamlar kaşındı” edebiyati bana yeteri kadar özgürlükçü gelmiyor.
    Kaldı ki, marjinal grupları tetikleyen de baskı unsurudur.
    veya “niyetim bozuk” olduğu için bana öyle geliyor:)

    Hükümet açıkca Fa-şi-zan davrandı.
    Bu uygulamaları destekleyen, polisin şiddetini öven de faşisttir, bu kadar.

  43. Yazan:snowqueen Tarih: May 3, 2008 | Reply

    Arkasında durduğunuz Zaman gazetesi, 1 Mayıs ertesi ironik bir şekilde
    onlarca işçinin öldüğü Tuzla tersanaleri için bugün şu manşeti yapmış:

    “Erdoğan, Tuzla’da alkışlarla karşılandı”.

    Bence bu kimin hangi tarafta durduğunu gayet güzel açıklıyor.
    Birileri eleştirir birileri de alkışlar.

  44. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: May 4, 2008 | Reply

    şebnem hanım,
    şartlanmış ve farkında olmadığınızı düşünüyorum.sanıyorum daha fazla uzatmak yersiz olacaktır.toplum olarak en büyük eksiğimiz uzlaşı kültürüne sahip olamayaşımız.bireylerin farklı doğruları vardır.ancak gerçek sadece bir tanedir.bazıları bugün farkına varır,bazıları daha sonra.

    en ürkütücü tablo ise,uzlaşı ve özverinin sağlanamaması durumunda gelişmenin çok ağır olacak olması.ne yapalım,bizim toplumda böyle.
    ab toplumları oturup anlaşıyor,biz kavga ediyoruz,arap toplumları savaşıyor.belki kafanızda bir ışık yanar umuduyla…

  45. Yazan:suzannur Tarih: May 4, 2008 | Reply

    Snowqueen,
    Bu arada bloğunuzu gezdim, ellerinize sağlık. Yazılarınız çok güzel. Başarılar dilerim.
    Konuya dönersek, abartılı güç kullanmak çok yanlış ama eleştirilerin haybeye gitmesi bizim gerçekleri ıskalamamızı gerektirmez. Tek taraflı hata yok. Sorunu hatayı sadece şu yaptı görüntüsüyle de işlemek de bize bir şey kazandırmaz.
    Demokratik hakların demokratik yollardan kazanımı düstur olmazsa, herkesin hakkını illegal yolla almasını savunmaya kadar gider bu söylem. Ben her iki tarafın da hatalı olduğunu düşünenlerdenim. Biri eline biber gazını alacak diğeri başka bir gazı… Bu zihniyetle hiçbir yere varamayız.
    AKP’yi yerden yere vurmakla da bu sorunu çözemeyiz. İktidardaki parti başkası da olsaydı, aynı şeyleri yaşayacaktık. Öyleyse tartışmamız gereken, özgürlüklerin önündeki devletçi refleks. Bu refleksle mücadele etmezsek, her mayıs aynı mayıs, her iktidar tartıştığımız başka bir iktidar olacak aynı uygulamalarla karşımıza çıkan.
    Medyanın taraflı tutumundan bahsediyorsanız, işçinin dertlerinin yanından geçmeyenlerin sahte yorumlarına da kulak kabartmak gerekir. Eninde sonunda her medya grubu bunu ya AKP’yi kullanmak ya da ona destek olmak zaviyesinden değerlendiriyor ve fark ediyorum ki hala kimsenin işçilerin haklarından bahsettiği yok.Ya da bahsettiler de ben mi denk gelemedim? Bu da olabilir, çünkü günde üç-dört gazeteye bakabiliyorum. Ve beğenmediğiniz gazetede Tuzla olayları/ölümleri ile yazı yazan yazarlar da vardı benim okuduğum.
    Niyetinizin kötü olduğunu zannetmiyorum, ama ne AKP ve onu destekleyenler tukaka ile ne de onu eleştirenler tukaka anlayışı ile sorunlarımızı çözebileceğimizi düşünmüyorum.Çünkü burada yazan insanlar olarak oy veren olma dışında bir özelliğimiz yok, hiçbir parti bizim değil ve onların yanlışları ya da doğruları da bize ait değil, ama bizi etkiliyor. İşte bu noktada tutumumuz çok önemli. Eleştirmek evet ama eleştirirken tek taraflı bakmak, hayır. En azından benim için.
    Saygılar.

  46. Yazan:T.Suat Demren Tarih: May 4, 2008 | Reply

    Bu konuda bir yazı daha yazdım, altında da ilginç tartışmalar yaptık.

    Meselenin bu noktaya gelmesinden hükümet birincil derecede sorumludur, aksi yöndeki argümanların hiçbirisi ikna edici değil.

  47. Yazan:snowqueen Tarih: May 4, 2008 | Reply

    @bigalioglu

    Sizin uzlaşıdan kastınız, yasakçılığı kabul etmek
    1 Mayıs olaylarında ben uzlaşı göremiyorum, siz nasıl gördünüz bilmem.

    @suzannur

    blog hakkında yorumlarınız için teşekkür ederim.
    iktidardaki parti bir sol parti olsaydı, gene aynı şekilde eleştirirdim.
    Çünkü hükümetlerin, hataları alkışlanmaz, eleştirilir.

    Tuzla olaylarında Zaman işverenin tarafındaydı.
    Kaptanoğluydu sanırım, AKP’ye yakın bir tersane sahibine
    küçük Emrah kaşı biçiminde “ama biz katil değiliz” imajı verip,
    haber bile yaptılar.

    Radial gazetesi de Doğan Holdingee bağlı olduğu halde zehir zemberek yorumlar geldi Tuzla hakkında, kimse de bir tersane
    sahibini sempatikleştirmedi.

    @MY

    Eklediğiniz fotoğraf karelerini, (siyahlara, müslümanlara, öğrencilere yapılan şiddeti) onaylayan insanlara ve gazetelere sizin yaşadığınız ülkede ne diyorlar?

    Kendimi polisin yerine koydum diyelim, polise o emri kim verdi?

  48. Yazan:snowqueen Tarih: May 4, 2008 | Reply

    size iki yorum farkı

    İşçilere Tuzla engeli
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=254791&tarih=04/05/2008
    fotoğraf olarak, ağzı polislerce kapatılmış genç bir adam görüyoruz.
    Altta ise şöyle yazıyor:
    “Tuzla tersanelerindeki ölümlerle ilgili Başbakan Erdoğan’la konuşmak isteyen işçiler ağızları kapatılarak gözaltına alındı”
    “İnsanca çalışmak istiyoruz. Tersanelerde ölmek istemiyoruz” diyen işçiler güvenlik engeline takıldı. başbakan gelmeden gruba müdahale edildi. Dearsan tersanesine alınmadılar.

    Erdoğan Tuzla’da alkışla karşılandı
    http://www.zaman.com.tr/multimedya.do?tur=foto&aktifgaleri=3456
    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir dizi açılış için geldiği Dearsan Tersanesi‘nde işçiler tarafından alkışlarla karşılandı. İşçiler, “Türkiye seninle gurur duyuyor.” şeklinde slogan attı.

  49. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: May 4, 2008 | Reply

    “hiçbir parti bizim değil ve onların yanlışları ya da doğruları da bize ait değil, ama bizi etkiliyor. İşte bu noktada tutumumuz çok önemli. Eleştirmek evet ama eleştirirken tek taraflı bakmak, hayır.”

    çok doğru bir yaklaşım.
    şimdi hükümet tarafından bakalım.1 mayıs hukumet için,iki ucu b…. çomak.ne yaparsan yap zarar göreceksin.izin versen daha büyük olaylar cıkacak hukumet suclanacak.izin vermesen demokrasi ve ozgurluk karsıtı ilan edileceksin.en az zararla cıkmak için yine ulke menfaatlari gözetilerek taksim yasaklanır.

    sendikalar tarafından bakarsak,vali sendikalara 4 ayrı meydan göstermiş “gelin bu yerlerde 1 mayısınızı kutlayın” demiş.sendika başkanı olmaz da olmaz,illa taksim.disk taksimsiz 1mayıs kutlayamaz.

    simdi sendika baskanları,tamamen anlamsız bu inadı gutmeselerdi.gosterilen yerlerde 1mayısı kutlasalardı.olaylar cıkmayacak mıydı?

    iste burada vali diyor’ki olay cıktıgında polisin mudahelesi ile buyumesini engelleyebilirim.ancak taksimde bu mumkun olamaz.

    buradaki mesele,aslında demokrasi,özgürlük,işçi hakları felan değildir.mesele, “1mayısta zaten yasanacak olan olumsuzluklar için “bu olaylardan tamamen vali ve hukumet sorumludur” dedirtmektir.bakın baykal 1 mayıs için nasıl bastırıyor.”basbakan özür dilesin diyor” çakal.başbakan özür dilesin ki hata yaptıgını kabul etsin.üzülerek söylüyorum bu karanlık camia sürekli bu ülkenin çukurunu kazmakla meşgul.

    yukarıda yazdım ancak okunmuyor sanırım.amaç 1 mayıs üzerinden hukumeti sıkıstırma cabasıdır.burada disk baskanı CHP’liler tarafından kullanılmıstır.

    elbetteki,hepimiz ozgurluklerden yanayız.ancak siz beni kotu bir amac icin koseye sıkıstırmaya kalktıgınızda “gel,ben boynumu uzatıyorum” demem herhalde.yapılan işlerde daha objektif olabilmek için “neden?” sorusunu sormalı ve karşıdaki kişinin niyetini sorgulamalısınız.
    hiç kimse unutmamalı,ortak paydamız bu ülkenin çıkarları,beraberinde birey olarak bizlerin refahı ve huzurudur.

    Türkiye’miz halen “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde yer alıyor.Laik camianın davranıslarını ve gelismis ülkelerin tepkilerini beraber dusundugunuzde neyin dogru neyin yanlıs oldugunu daha iyi anlayabilirsiniz sanırım.

    bu camia din devleti olma korkusuyla yasarken ve davranırken,ulkemizi neredeyse bir rusya,bir kuzey kore olma noktasına getirdi.

    oyunlar oynanıyor,bu oyunların sonuncusunda 1 mayıs işcilerimiz figüran olarak kullanıldı.

  50. Yazan:snowqueen Tarih: May 4, 2008 | Reply

    oyunlar oynanıyor,bu oyunların sonuncusunda 1 mayıs işcilerimiz figüran olarak kullanıldı.

    Sosyal güvenlik yasa tasarısını protesto etmek için gösteri yapanlar da figurandı diyelim, Tuzla’da ölenler de mi figuran? Yuh yani.
    Fatura, kim iktidarsa ona kesilir.

    Taksim inadını “tamamen anlamsız” bulmak kendi fikriniz.
    Size anlamsız geliyor diye herkes öyle kabullenmek zorunda değil.
    Bazıları için “anlamlı” olabilir ve öyle de.
    ölenlerin anma mekanı Taksim’den başka yer olamaz çünkü.

    Başbakan hata yaptıysa-ki yaptı-özür dileyecek tabi.
    Bundan daha doğal ne olabilir.

  51. Yazan:Cüneyt Tarih: May 4, 2008 | Reply

    O kadar komik ki su tartismalar. Türkiye’nin bir kesiti aslinda:

    Laikciler: Türbani serbest birakirsak seriat gelir vs.vs. Önlemek icin yasaklayalim.

    Standart derin düsünce yorumcusu, Zaman okuyucusu: 1 Mayis’ta Taksim’e izin verilseydi cok büyük olaylar olurdu. Önlenmesi icin yasaklanmali. Iyi ki yasaklandi, polis/hükümet/vali vs. hakli.

    Ne farkiniz var birbirinizden? Özgürlük anlayisiniz buraya kadar iste… Provokatörler bir gece önceden kokteyl hazirlamislarmis da bilmemneymis. 1 Mayis’ta olay cikacagini, Taksim’e izin cikmayacagini, polisin ölcüsüz siddet kullanacagini bildikleri icin bu hazirliklarin yapildigi asikâr degil mi? Asikâr degil mi her 1 Mayis öncesi hükümetlerin yasaklari yüzünden bir “savasa” hazirlanildigi?

    Asikâr degil mi Türkiye’nin “bir seyleri önlemek icin baska seyleri yasaklamaktan” neler cektigi? Isinize gelince “özgürlük!” diye agliyorsunuz, isinize gelmeyince, “sendikalar inat etmeselerdi, baska yerde kutlasalardi..” diyorsunuz. “E sen de israr etme o zaman kardesim, gerginlik yaratiyorsun, cikar türbanini öyle gir üniversiteye” demezler mi adama?

    Partizanligin, hükümet yalakaliginin bini bir para valla, insan gülsün mü aglasin mi bilemiyor. Bunlari söyledikten sonra bir de “olayi AKP’ye odaklamayalim arkadaslar” söylemi var ki o daha bir enteresan. Kime odaklayacagim? Yani su 1 MAyis yasananlarinin akabinde “polisin kask icinde görüsü dar” gibi muhabbetler o kadar garip kaciyor ki…

    Ama Türkiye bu iste. Ne yazik ki Türkiye bu. Gercekten, herkese özgürlügü, kendi begenmedigi, tasvip etmedigi seyler icin de özgürlügü isteyen cok ufak bir kesim.

    @Mehmet Yilmaz: Allah askina bu fotograflari buraya koymak biraz gülünc oluyor. Ecnebî memleketlerde Türkiye’ye sövenlere biz de gösteriyoruz “bakin sizde de var” diye de, icten ice bu mukâyesenin sacmaliginin farkinda olarak, ancak aradaki boyut farkini, “orada ve burada” verilen tepkilerin farkliligini bile bile buraya koymak karsinizdakileri saf yerine koymakla ayni sey. Amiyâne tabirle: Yemezler!

  52. Yazan:suzannur Tarih: May 4, 2008 | Reply

    “Provokatörler bir gece önceden kokteyl hazirlamislarmis da bilmemneymis. 1 Mayis’ta olay cikacagini, Taksim’e izin cikmayacagini, polisin ölcüsüz siddet kullanacagini bildikleri icin bu hazirliklarin yapildigi asikâr degil mi? Asikâr degil mi her 1 Mayis öncesi hükümetlerin yasaklari yüzünden bir “savasa” hazirlanildigi?”
    Cüneyt Bey, hangi bilgiye dayanarak bunları söylüyorsunuz? Polis engelleyecek ben de bari gidip geceden ilkokulun bahçesinde molotof kokteyli hazırlayayım da görsünler adam nasıl engellenirmiş mi diye düşündü bu insanlar? Çok yaşayın emi, bizi her engellemeye çalışacağı aşikar olana gidip molotof kokteyli hazırlayalım, harika bir anlayış. Polisin yaptığını eleştiriyorum, hatalıydılar, madem engelleneceğiz sökelim taşları, kıralım başları, yetmez yakalım insanları, o da yetmez vuralım insanları(zaten engelleyecekler diye götürüldü o silahlar!) anlayışını da eleştirmemiz gerekmiyor mu? Olmaz, neden?
    Gösteri kültürümüzün şiddete dayalı olması hak da ondan. Kimin hakkı?! Şiddet ne zaman hak olarak görülebilir? O zaman gücü olan herkes şiddete başvursun. Biri engellemek içini diğeri engelleyeni engellemek için. Böylece tüm problemlerimizi çözmüş oluruz.
    Biri doğru, diğeri yanlış. Oldu mu sana bir yanlış daha. Şiddet kendi varlığı itibariyle yanlıştır Sayın Cüneyt, hele ki, engellenecekler de ondan hazırladılar mantığı da hiç gerçekçi değil, nereden biliyorsunuz?

  53. Yazan:fuatogl Tarih: May 4, 2008 | Reply

    Haklisiniz Cuneyt bey.
    Disarida yasayan ve yasamis olanlarin hepsi farkin ne oldugunu iyi biliyor.
    1- Sureklilik arz etmez.
    2- Hesap sorulur.
    3- Bizdeki kadar surekli bir sekilde tekrarlanmaz, karsilastirma yapmak bile imkansiz.
    4- Polisin belli siyasi gorustekilerle, bizde oldugu gibi acik acik saf tutmaz.
    5- Polisler secilirken belirli bir dunya gorusune angaje olanlar secilmez ozellikle. Oyle olmasaydi hepimizin surekli sahit oldugu o ozel kini gormezdik.

    Bunlarin hepsini Mehmet bey de cok iyi biliyor.
    Baskentimizde universite okudum, Kopenhag da Nørrebro, ispanya San Sebastian da bask gosterileri gibi baska ulkelerde de bu islerin nasil dondugune de cok yakindan tanik oldum. Izmirde kardesi bicaklanan arkadasimin magdur ve sahit olmasina ragmen emniyet cikisinda bizzat polis tarafindan baska bir kosede beklesen bir gruba (you know who it is) resmen “aha abisi” diye kafa sallayip hedef gostermesini gibi insandaki adalet duygusunu tamamen sarsan, sinirden fitil eden tonlarca duruma sahit oldum. Bizdeki durum apacik orantisiz bir carpiklik.
    Mesela Danimarka yada Isvec yada Alman polisi bi gitsin lokantada hesap odeyen adama bizdeki gozu donmus memur gibi yumruk sallasin, yerde yatan bayilmis kadinin suratini tekmelesin, birilerinin kolunu burkup kirsin, ayakta dikilen insanlari coplayip binaya resmen kapatip iceriye gaz bombasi attirsin, acil servis demeden avina bomba ile devam etsin … goreyim ondan sonra ben o emniyet mudurunu kac dakika daha gorevde kaliyor.

    Latin amerikadaki bazi ulkelerde oluyor olmasi ise bizdeki carpikligi hakli cikarmaz. Venezuallaya giden bir arkadasim Caracas daki polisi ayni turk polisi gibi demisti. Oralardaki durum da ayni derecede carpikliktan baska birsey degil, hos gorulecek, gormezden gelinecek birsey degildir.

    Ayrica baska memleketlerde oluyor olmasi neyi gosteriyor? Diyelim ki oluyor heryerde, o zaman bizde olmasi normal mi olacak? Yani su yasadigimiz olaylarin apacikligina ragmen hala okuz altinda buzaga aramak yakisiyor mu akli basinda insanlara.

  54. Yazan:MY Tarih: May 4, 2008 | Reply

    @FuatOgl, Cüneyt,

    Haklisiniz, 3 yanlis bir yanlisi götürmez. Zaten “batida da oluyor” derken Fuat Bey’in de güzelce teshis ettigi gibi “mühim degil” demek için degildi. AKP’yi aklamaya da niyetim yok.

    Yanliz benim elestirdigim hata su: Kimileri “AKP’ye kiziyorduk, hazir su 1 mayis sorun olmusken yüklenelim” diyor. “Polis ve vali içisleri bakanligina o da basbakana bagli. demek ki olanlar Tayyip’in suçu!”

    Madem öyleydi, e-Muhtira saçmaligindan sonra Savunma Bakani neden Büyükanit’i görevden almadi?

    Sesli düsünüyorum sadece, bana öyle geliyor ki Polis biraz Yençeriler gibi, yani “basbakanim, biz asayisi saglariz, sen fazla burnunu sokma bizim islere” diyen bir tavirlari var. Kafalarina göre takiliyorlar, suçlulari bazen yakaliyorlar bazen de ideolojik sebeple koruyorlar.

    Türk polisinin solcu, sagci, ülkücü vb ideoloji ile hareket etmesi berbat bir sey, Fuat Bey çok hakli. 12 Eylül darbesinden önce de çok çekti memleket bu yüzden. Sol gôrüslü polis dernekleri de vardi. Hepsi ülkücü veya islamci diye kestirip atmayin.

    Zaten mesele ideolojik degil. Silahli devlet memurlarinin kontrol disi davranabilmeleri.

    Ama bütün bu sorunlar AKP ile mi basladi? 2002’den önce Türk Polisi süper iyi bir polis miydi?

    AKP’nin temel hatasi polisin bu günkü kötü davranisi degil. Zaten kötü vaziyette devraldigi polisi (tipki asker gibi) hizaya sokamamis olmasi.

    Bütün bu manzaraya bakarak sunu diyorum; AKP seçilmez ise veya kapatilirsa MHP-CHP koalisyonu gelir Türkiye’nin basina. Baska yolu yok. O zaman da eski tas, eski hamam. Bir kürt aydinin dedigi gibi “Biz AKP’nin en çok demokrat olma ihtimalini sevdik”.

    Dostlukla

  55. Yazan:TT Tarih: May 5, 2008 | Reply

    Fuat Bey 1 Mayıs lar, oraya katılan insanlar, ve onların siyasi hareketleri için kurulmuş, yıllardır adam kaçırma, işkence, baskı ve katliamlarla onları ezmeye çalışmış bir örgütün dümen suyuna girmez. Ülkemizde kişi başına düşen hapis ve işkence süresi o kitle içersinde maximumdur!
    Oraya katılan sendika ve partilerin yayınlarına ve programlarına da bakarsanız yıllardır kontrgerilla denen şeyle cebelleştiklerini görürsünüz, onlar için kuruldu zaten.
    1 Mayıs ise yeni birşey değil, siz cumhuriyet mitingleriyle karıştırmışsınız.
    …Eğitim-Sen de sendika ağası olmaz, KESK de sendika ağası olmaz, geçmişte eğitim-der de vs. lerde olmadığı gibi.

    Fuat Bey,iyi güzel diyorsunuz da dediğiniz gibi değil çünkü dün bilerek/bilmeden derin güçlerin figüranı oldukları için kaderi ilahi olarak işkencelerden geçenler bu gün yine aynı role soyunmuş durumdalar!..
    Hem 28 Şubat sürecindeki 5’li çetede yer alan hemde ona benzer yeni bir süreçte postmodern darbe oluşumunda rolünü oynamaya çalışan 1 Mayısçı sendikacılar artık yavaş yavaş sorgulanmaya başlıyor.Çünkü içeriden sorgulanacakları yok…

    Sorulan sorulara verecekleri cevapları bende merakla bekliyorum…

    ***
    DİSK başkanı hakkında ilk sorular Sabah’tan Haşmet Babaoğlu’ndan geliyor:

    Sayın DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi…

    1 Mayıs’tan bu yana “merkez medya”nın işçilerin Taksim’e çıkışına izin verilmemesine ateş püsküren yayınlarına bakıp bakıp içinizden “daha önceleri neredeydiniz?” diye soruyor musunuz?

    Hiçbir gün emekten yana tavır koymamış; her zaman

    1 Mayıs kutlamalarından en az Başbakan kadar, en az İstanbul Valisi kadar, en az turizmciler kadar korkmuş, hatta tiksinmiş medya yöneticilerinin şimdiki emekten yana hallerine buruk ve fena halde bıyık altı bir gülümsemeyle bakıyor musunuz?

    1 Mayıs 1977’den sonra ne yaptınız, hâlâ ne yapıyorsunuz o karanlığın dağıtılması için diye…

    Ne oldu da böyle birdenbire 1 Mayıs’çı kesildiniz, bu gerçeği açıkça halkla paylaşmayı göze alıyor musunuz, diye soracak mısınız?

    Bunun da göreviniz olduğunu düşünüyorum.
    http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=317214

    ***
    DİSK başkanına asıl sorular ise Star’dan Ahmet Kekeç’ten gelmiş:

    Merak ediyorum; ‘emek’ten, ‘emekçi kitleler’den, emekçi kitlelerin özgürlüklerinden yana olması gereken DİSK, ‘özgürlük kaybı’ olarak emekçi kitlelere dönecek çete ve darbe faaliyetleri hakkında ne düşünüyor?
    Siyaset kurumuna karşı neredeyse ‘kıyıcı’ eleştiriler yönelten Süleyman Çelebi, sözgelimi Ümraniye çöplüğünde bulunan bombalar ve o bombaları tasarruf eden (canı sıkıldıkça da Cumhuriyet gazetesinin bahçesinde patlatan) irade hakkında neden bir tek cümle sarfetmiyor?
    Hadi Aydın Bey’in tetikçi kalemlerini anladık…
    İstikbaldeki darbeden, ‘imar izni’ dahil, pek çok şey bekliyorlar.
    DİSK neden suskun?

    Süleyman Çelebi neden hiç oralı değil?

    Niçin Özden Örnek’in, ‘vakti saati geldiğinde bazı sivil toplum örgütleri harekete geçirilecek’ sözünden alınganlık çıkarmıyor?

    Ne biçim devrimci sendikacı bu?
    ***

    Bu kadar emek hırsızlığı, bunca olumsuz iş yaşamı koşulları ve adil olmayan ücretlendirme politikası ortadayken, DİSK’in üzerine vazife mi siyaset kurumunu gözden düşürmeye yönelik tertiplerin tam da ortasında, ‘siyaset kurumunu köşeye sıkıştıran atraksiyonlara’ alet olmak?

    Ben, her ağzını açışında ‘demokrasi’ diyen DİSK’in saygıdeğer başkanı Süleyman Çelebi’den, bugüne kadar, demokrasiyi ortadan kaldırmaya azimli güçler aleyhine bir tek cümle duymadım.

    Bir de kalkmış diyor ki muhterem, ‘Eğer Taksim’de konuşmama izin verselerdi, parti kapatmaya karşı olduğumuzu da söyleyecektim.’

    E, söyleseydin ya daha önce!

    Elini tutan mı vardı?

    Bunu Kazlıçeşme yahut Çağlayan alanında da söyleyebilirdin.

    İstersen, bundan sonra da söyleyebilirsin.

    Her fırsatta siyaset kurumuna karşı ‘kıyıcı’ eleştiriler yöneltebiliyorsun, özgürlüklerin bir cüzünü oluşturan ‘inanç özgürlüğüne’ karşı neredeyse faşizan tepkiler verebiliyorsun, ama Ümraniye çöplüğünde bulunan bombalarla ilgili bir tek cümle sarf etmiyorsun?

    Neden?

    Darbe hazırlıkları, Danıştay suikasti, ‘Cumhuriyet gazetesinin bombalanması’, derin devlet bağlantıları, ‘Ordu Göreve’ pankartları, ‘vakti saati geldiğinde bazı sivil toplum örgütlerinin harekete geçirileceğini’ söyleyen generalin darbe günlükleri, Ergenekon yapılanması hiç mi ilginizi çekmiyor?

    Daha da önemli nokta şu: ‘Bu kadar emek hırsızlığı, bunca olumsuz iş yaşamı koşulları ve adil olmayan ücretlendirme politikası ortadayken’, DİSK’in ‘postmodern darbe oluşumu’ içinde işi ne?

    Hem 28 Şubat sürecinde demokrasi karşıtı güçlerle işbirliği yapıp (‘Beşli Çete’ olayını hatırlayalım) darbenin tedvirine memur yazılacaksın, hem de utanmadan ‘devrimci’ ve ‘demokrat’ olduğunu söyleyeceksin?

    Devrimcilik ve demokratlık böyle bir şey midir?

    Değerli Süleyman Çelebi’den bu konularda açıklama yapmasını istesem, yine kalp kırmış olur muyum?
    AHMET KEKEÇ
    http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=156453

    Not:Beşli çete olarak adlandılan sendikacıların 28 şubat sürecindeki rolü ve karşılığında ne elde ettiklerini merak edenler için küçük bir link:
    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=628833

  56. Yazan:fuatogl Tarih: May 5, 2008 | Reply

    DISK, KESK vesaire gibi sendikalar ordunun gudumune biraz zor girer bu saatten sonra. Bahsedilen “sivil” orgutlerin hangi orhutler oldugu da ortadadir.
    Bence arkadaslar simdiye kadar pek umursamadiklari icin o kesimde neler oldugu takip etmiyor. Yillardir devlet icindeki cetelerden bahseder, kimileri hala davalar pesindedir vs.vs. Bircok kisinin daha yeni gordugu isci partisi bile yillardir miting ve eylemlerde catisma ve olay cikartir ama bu “sol ici catisma” seklinde verilir durulur hep. 15 yil once fasist ilan edildi bunlar ve ne idugu belirsiz garip iliskileri. Ergenekon takma adli kontrgerilla yi yillardir yazarlar.

    Yillardir 1 Mayis icin turlu turlu kavga verip dururlar daha yeni goruruz.
    1 Mayis ve taksim israri yeni mi zannediyorsunuz gercekten? Bu sefer cok gurultu cikmasinin sebebi hukumetin tavri, ve 1 Mayis kitlesinin nispeten bu son yillarda daha guclu ve istekli olmasindandir. 1 Mayis orgutculerinin bircogu memlekette ne olup bittigini iyi biliyor.
    1 Mayis herzamanki 1 Mayis. Her 1 Mayis eyleminde hukumetin politikalarindan sikayet edilir. Her 1 Mayis da polisin sert ve gereksiz siddet iceren tutumundan bahsedilir. Her 1 Mayis da 1-2 kucuk orgut molotof hazirlar dogru duzgun kullanamaz bile. Hicbirisi yeni degil bunlarin. Sivil polislerden o zamanin CHP milletvekili Salman Kayanin meydan dayagi yidigi yillarda 1 Mayis cekismeli gecmiyormuydu?

    Silah ve molotofdan bahseden arkadaslar, daha biz hicbir 1 Mayis da, (bir acemi sivil polisin 90larda dev-sol grubu icersinde yakalanmasi disinda) toplu linc gormedik, insanlara bu kitlenin ates acip oldurdugunu gormedik, kalabalik kitleye guvenip toplu katliama giristiklerini de gormedik. 1977 gibi bir yilda herkesin tetikte oldugu yillarda bile o yuzbinlerce insanin kalabaligina guvenip tarihe gececek cirkin bir olay olmamistir. Silah milah bi bosverelim o yuzden.

    Adamlarin gecen yilin 1 Mayis aciklamari:
    http://disk.org.tr/default.asp?Page=Content&ContentId=331
    Basin aciklamalari:
    http://disk.org.tr/default.asp?Page=Content&ContentId=205

    Bir ayri noktada su, DISK bir siyasal parti degildir! Hepimizi tatmin edecek, net ve bizim istedigimiz sertlikte birsey soyleyemez. Hele dogrudan kendi meseleleri disinda birsey ise. Hem yillardir sendika ve turlu cesit orgutlenmelere karsi uygulanan acik baski gormeyip, sonra da bunlarda istedigim kivamda cikis beklemek nasil birsey?
    DISK sadece sosyalistlerden vs.lerden olusan bir orgut degil. Kalkip bir suru de CHP kokenli uyesi varken CHP ye acik acik karsi gelemez. Boyle birsey bekleyip, sonrada bunlar “O” cepheden diye bir sonuc cikartamayiz. KESK daha soldadir mesela, daha acik ifade eder kendini bu konularda. Bir bakin bakalim kesk e bagli sendikalar ne diyor ergenekon, isci partisi ve benzerleri hakkinda. Yada o cenahdaki partilerin aciklamalarina bakin, yada gazetelerini okuyun.
    Her solcunun parkasinda cumhuriyet gazetesiyle gezdigi gunlerde yasamiyoruz. Bir sol-demokrat hareketin tek bir cagriyla cumhuriyet gazetesini boykotla satisini sifirlatip ozur diletecek gunlerde de yasamiyoruz maalesef. Gun, Turkiye saginin cesitli varyasyonlarinin gunudur. Bunu iyi gorup, hem AKP ve arkasinda durduklari hemde onunla iktidar catismasi icersinde bulunan “oz-devlet” takimini ayirt etmeden desifre etmek gerekiyor. Bunlardan birisini secip demokrasi ve ozgurluk adina kolay kolay yol alinamaz memlekette. Hep kismi ve guduk kalir. Tavrini da net olarak koyamazsan, burada da oldugu gibi, kimisi seni AKP yaltakcisi, kimisi de peynir ekmek demeden sizi kontrgerillaci, statukocu otorite sevdalisi gostermeye calisir. (bkz.Hasan Celal Guzel gibi devletin oz-sagci ideologlari)

  1. 3 Trackback(s)

  2. May 4, 2008: Türban demokratısın! Hayır değilim! : Derin Düşünce
  3. May 17, 2008: Türban demokratısın! Hayır değilim!
  4. Eki 29, 2008: Türban demokratısın! Hayır değilim! « ÇELİŞKİLER

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin