Kültürler Atlası Anadolu’nun Rüyası
By Talha Can on Haz 26, 2008 in Kemalizm, Milliyetçilik
Dünya insanlık tarihinin başlangıcından bu yana bir kültürler atlası olmuştur. Tarih boyunca kültürlerin birbiriyle olan ilişkisi yerelden evrensel değerlere doğru süzülme ile gerçeklemiştir. Son iki asırda ise siyasi, sosyal ve teknolojik gelişmeler kültürler arası etkileşimi tarihte hiç olmadığı kadar artırmış, devletlerden bireye kadar hissedilebilir ölçüde bir hareketlilik sağlamıştır. Tabi Fransız Devrimi’nin etkileriyle bu durum terazinin farklılıkların fırsatlarından çok risklerine ağır basmasıyla sonuçlanmıştır. Hal böyle olunca dünya üzerindeki iktidar güçleri senaryolarını bu çatışma iklimlerine göre yazmış ve rolleri de kendi çıkarları ekseninde dağıtmışlardır.
Anadolu tarih boyunca medeniyetlerin kıblesi olması hasebiyle farklılıkların birlikteliğini barındırmış ve farklılıklardan kaynaklanan fırsatları ve riskleri birbirine alternatif olarak birlikte sunmuştur. Ev sahipliği yaptığı birçok medeniyetin izleri günümüzde hala bu coğrafyada nefes almaktadır. Fakat modernleşme sürecimizdeki üç tarz-ı siyaset içerisinde milliyetçiliğin teba içerisinde en etkili zemin bulan unsur olması ve bu coğrafyaya dar gelen ulusçuluk gömleğiyle resmi ideolojisinin hadleri belirlenen Anadolu’nun son ev sahibinin bu asırda küreselleşmenin insani boyutunu göz ardı ederek farklılıklardan zenginliğin değil de kavganın ve çatışmanın çıktığı bir hale girmiş ve bu coğrafyada asırlarca yaşamış birlikteliği tehdit eder bir politikayla anılır olmuştur. İşin enteresan tarafı ise bu coğrafyadaki farklılıkların tehdit altında bulunması, en başta tehdide zemin hazırlayan bu son ev sahibinin birlik ve beraberliğini tehlikeye sokmaktadır.
Her ne kadar son zamanlarda siyasi çalkantılardan kurtulamamış görünümü verse de, Türkiye bölgede gelişen ve büyük potansiyele sahip bir ülke… Fakat unutulmamalıdır ki Türkiye’yi dünya muvazenesinde güçlü kılan hiç şüphesiz sahip olduğu iç dinamikleridir. Bölgede Türkiye’nin yükselişini menfaatleri ile çelişkili olduğunu bilen iktidar odakları Türkiye’yi işte sahip olduğu bu iç dinamiklerinin patlak vermesi ile egale etmeye çalışmaktadır. Tarihinde bir zamanlar farklılıklara hiyerarşik tasarruf vermeden birlikte yaşamanın ne büyük bir zenginlik olduğunu dünyaya gösteren bu coğrafya şimdi kendi içerisinde bir samimiyet sınavı vermektedir. Genç Türkiye’nin kuruluşundan beri dünyadaki iktidar odakları ve onların içerideki maşaları, refah ve huzurumuza kibrit suyu dökecek kavga ve kargaşa ortamı hazırlamak için farklılıklarımızı sürekli çatışmacı doktrinlerle gündemde tutmaya çalışacak ve hatta zaman zaman bunun için resmi adımların atıldığına da şahit olunacaktır. Hal böyle olunca kabak yine bu ülkenin insanlarının başına patlayacaktır…
Farklılıkların riskleri açısından ele alındığında, bugün bu ülkede çatışma ortamına sürüklemek istenilen kimlik farklılıklarının ardı arkası kesilmeyecektir. Diyelim ki bugün bahsedilen Türk-Kürt meselesine dair hiçbir sorun kalmasın, aynı zihniyet bir yerlerde barındığı müddet bakarsınız yarın Laz-Türk meselesi cereyan etmeye başlamıştır. Ve yine öyle ki bu bakış açısı yok edilmediği müddet bu kutuplaştırılmaların sınırı gelmeyecektir. Alevi-Sünni, Müslüman-Gayr-i Müslim, Sağ-Sol, Laik-Dindar… Oysa farklılıkların fırsatları açısından ele alındığında, azami derecedeki bir anlayış dahi bu coğrafyanın şefkati içerisinde katresiyle sonuç bulacak ve ardından yankısını görecektir.
İnanıyoruz ki bu ülkenin her kesimden insanı 21. yüzyıla Türkiye’nin ismini altın harflerle yazmasını temenni ediyor. Yalnız unutulmamalıdır ki kendi içimizde farklılıklarımızı birlikte yaşatabileceğimiz anlayışa sahip olmadığımız müddetçe bu temenniler daima hayal olarak kalacaktır. O halde gelin, farklılıkların risklerini kollayan çıkar odaklarının bize biçtiği rolü değil tarih boyunca yerelden süzülen cihanşümul değerleri benimseyip insanlık kaidemizi ön plana çıkararak farklılıkların fırsatlarından ve zenginliğinden dikilmiş kaftanı giyelim…
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
1 Trackback(s)