İyilik ve kötülük üzerine
By Suzan Nur Basarslan on Tem 21, 2008 in İnsan, Toplum
Kim kazanmış kötülükten… diye devam eden bir şarkı ve kültürel kodlarımıza işlenmiş standart öngörüler.
İyilik bulmak için iyilik yapmak… bulmak için yapmak. Kazanmak için ya da verdiğinin karşılığı olarak. Tüketim kültürünün global bireyleri olarak, kültürlerarası geçişliliğin en fazla olduğu, her bilginin bir tık ötenizde olduğu, insana dair olguların günlük keşmekeş ve ülke sorunlarıyla geriye itildiği, yalnızlaştırılan ve geleneksel yolla kazanılan kültürel dokunun en aza indiği, teknolojinin verdiği rahatlık ve sınırlandırmalarla bireysel dokunulmazlığımızın en aza indiği ama bireysel yalnızlığın/bireyciliğin en fazla yaşandığı zamanları soluklarken, iyilik vb. soyut kavramları ne kadar düşünüyoruz?
Canım onca sıkıntı varken bunu mu konuşacağız? Neden konuşmayalım?
Hadi konuşalım.
Kim iyidir ve kim kötü? Ne zaman iyilik yaparız, özel bir saati var mıdır mesela? Dilenciye verdiğimiz para iyilik yapmak mıdır? Gülümsemek iyilik midir peki, ya da suratı on karış dolaşmamak? Birine yol tarif etmek, birine yerini vermek, birine ihtiyaç duyduğu şeyi sağlamak? İyilik nedir, maddi midir manevi mi? İyilik içimizde midir, öğrenmeler yoluyla mı elde ederiz? Kim ne kadar iyidir, alt-üst sınırı var mıdır mesela, çok iyi olana aptal mı deriz ya da keriz? İyilik nasıl ölçülür ve iyilik bulmak için iyilik yapıyorsak, yaptığımız şey iyilik midir?
Conconlu kelimelerle iyiliği ya da iyilik yapmanın faydalarını sayabilirdik -sahi faydalı olduğu için mi yapmalıyız- ya da iyiliğin epistomolojisinden bahsedebilir, iyiliğin varoluşunu sorgulayabilir Tanrı’dan mı gelir yoksa sonradan öğrenmelerle mi ortaya çıkar ya da içimizdedir de biz mi onu ortaya çıkartırız diye sorgulayıp, bir tartışmanın içine girip iyiliğe ilişkin bu yazıyı genişletebilirdik. Peki o zaman iyiliğe ait hangi rasyonel ya da irrasyonel bir durumu ortaya koymuş olur muyduk ve bunun iyilik yapmayı iyilik bulmakla açıklayan kültürel kodla ne ilişkisi olurdu/kalırdı?
Şimdi iki karakter düşünün, ikisi birbiriyle kavgalı, siz birini tutuyorsunuz ben diğerini. Size göre iyi olan sizin tuttuğunuz, bana göre iyi olan da benim tuttuğum kişi. Öyleyse bu iki kişinin ikisi de bir şekilde iyi. Biri de çıkıp şöyle diyebilir, yok kardeşim ikisi de hem iyi hem kötü, ikisinin de hatalı olduğu taraflar var ve özellikle tam da bu kavga anında ikisi de kötü, iyilikten çok uzaktalar çünkü. Burada da sorun şudur, birileri kötüdür; kötüye iyi diyenlerin olması, kötüyü iyi kılmaya yeter mi? Sınır nedir?
İşte kültürel kodlar burada devreye girer ve kolektif hafızamız kuşaklar boyunca değişerek ve gelişerek kimi durumlarda da gerileyerek iyilik öngörülerini ortaya çıkartırlar. Kimi görerek kimi içten gelen davranışlarla kimi medya ve sinema aracılığıyla yüceltilen iyiliği her nedense biryığın kötülüğün sergilenmesiyle bilinçaltımıza kazırız. Kötülerin varlığıyla iyiliğin yüceltilmesiyle yeni bir iyilik kavramı inşa ederiz ve kötülükten uzakta kalmak için iyiliğe bir değer atfederiz. İyilik bulmak istiyorsan iyilik yapmalısın. Yani şarta bağlanan iyilik.
Şöyle bir algımız olsaydı, iyilik yap ama hiçbir karşılık alamayacaksın, ne burada ne de -inanılıyorsa- diğer tarafta, tavrımız ne olurdu?
Salt iyilik yapmak için kaçımız iyilik yapardı? Böyle bir deney yapılabilme şartı olsaydı acaba kaç kişi bu deneyden iyilik yaparak çıkardı? Ben salt iyilik yapmak için iyilik yaparım diyenler aşağıdaki örneği dikkatlice okusunlar.
Her insanın bir Mefisto’su vardır (Faust – Goethe – İyi mi?) ve onunla karşılaşıldığında kaç kişi iyiliği seçebilir?
Mefisto’yu sakın soyut bir varlık olarak düşünmeyin, o hayatımızın içinde somut olarak karşımıza çıkabilen bir simge/semboldür. Basit bir örnek, ÖSS’ye hazırlanan bir öğrenciye Mefisto’yu ve Faust’u anlattıktan sonra şu soruyu sormuştum:
Biri çıkıp da sana bir lira karşılığında ÖSS soru ve cevaplarını verecek olsaydı ne yapardın?
Cevabı belliydi elbette, parayı verir ve cevapları alırdım.
Bu durumda ruhunu bir liraya satmış olmaz mıydın, diye sorduğumda gelen cevap, bunu yapmamanın aptallık olduğuydu.
Bazen bir lira bile ruhumuzu satmamıza neden olabilir hele ki Faust’un derdi daha kompleks, hayatın bilinmeyenlerini, başlangıcını öğrenmek gibi bir idealle karşımıza çıkarken. Ne kadar büyük bir şey için olsa da her insan için büyük olabilecek bir amaç vardır, bu Faust’ta keşfetmedir, bir öğrencide hayatını planlayabilme ve insandan insana değişir gider bu istekler.
Şimdi bir ÖSS öğrencisi olsaydınız, bir lira gibi çok küçük bir miktarla cevapları öğrenme şartınız olsaydı ve sizi engelleyecek hiçbir kültürel-ahlaki-dini boyuta inanmasaydınız hangisini seçerdiniz, almamayı mı, almayı mı? Ya da diyelim ki, bu kültürel kodlara sahipsiniz, gerçekten bir lira gibi küçük bir parayla ellerinize geleceğiniz sunulsaydı sizler ne yapardınız?
Ama kendinizi o öğrencinin yerine koymalısınız ya da bunun yerine bu örnekle bire bir eşleşecek başka bir durumu hayal etmelisiniz.
Ne için iyilik yaparsınız, iyilik bulmak için mi, görünsün diye mi, görünmesin ama Tanrı bilsin diye mi, kendinizi tatmin etmek için mi (ah ne kadar da iyi bir insanım), iyilik yaparak daha huzurlu olabileceğinize inandığınız için mi, peki bunların hepsi aslında iyilik bulmak için iyilik yapmak değil midir, iyiliği nerede bulacak olursanız olun?
Hem sahi kim için, ne kadar iyisiniz, sizi ölçüp biçen kim, vicdanınız mı, toplumun vicdanı mı, Tanrı mı?
Dışarıdan çok ketum görünüp kimsenin bilmediği bir iyilik kahramanı olabilir misiniz mesela? Örümcek Adam gibi ünlü olma kompleksi yaşar mıydınız gizlenen karakteri kıskanan diğer yanınız tarafından? İyilik yapan tarafınız bunu göstermek istemez miydi, anlatmak doğru değil ama ben şunları bunları yapan biriyimdir aslında diyerek?
Hem sahi kim için, ne kadar iyisiniz, sizi ölçüp biçen kim, vicdanınız mı, toplumun vicdanı mı, Tanrı mı?
İyilik yap iyilik bul… Kim kazanmış kötülükten 🙂
Kazananlara sormalı…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
6 Yorum
Yazan:mehmet Tarih: Kas 30, 2008 | Reply
iyilik yapan iyilik bulur
Yazan:ercan Tarih: Oca 25, 2009 | Reply
karanlık diye bir şey yoktur. karanlık; aydınlığın olmama halidir.
kötülük diye bir şey yoktur.
Yazan:nurşen Tarih: Kas 4, 2010 | Reply
iylik ve kötülük taaa habil ile kabilden geldi sofralarımıza kimisi yalnız kötülüğü seçip ziyana ugradı kimisi hem kötülük hem iylikten yedi hiç birşeye sahip olamadı kımısı yalnız iylikten yedi her iki cıhandada muradına erdi..
Yazan:adsız Tarih: Şub 14, 2011 | Reply
bnce ben olsam, iiliği tercih ederim. çünkü iyilik her zaman kazanır dha doğusu sevaba gireriz cennete gideriz o gZl yerlere
Yazan:Nurhan Tarih: Oca 30, 2012 | Reply
Arkadaşım ne alakası var iyilik edince karşılığında bir şey beklemekten? İyiliğin tam olarak karşılığı nedir biliyormusun ”sevgi” dir koşulsuz sevgi. Ki zaten koşulsuz olunca adı sevgi olur onun. Hayatında hiç bir canlıyı sevdinmi? Sevdiysen onun için neler yapabileceğinide(karşılıksız) biliyorsundur. Mesela ben her gece kapımın önüne bir kap yemek koyarım sokak hayvanları gelip yesin diye. Bunu niye yaparım? O kaptaki yemeği yiyecek olan hayvan ve belkide benim hiç görmeyeceğim yiyip gidecek olan hayvandan benim ne beklentim olabilir acaba? İşte bütün bunların tek nedeni ”sevgi” dir. Ve sevgisiz bir ortamda da kötülük hakimdir.
Yazan:melis Tarih: Mar 15, 2013 | Reply
çok güzel bilgiler var