TV’de Ben Böyle Şey Gördüm! (4)
By Konuk Yazar on Tem 27, 2008 in Televizyon, Toplum
Yazar: Zühre Meryem Kaya
– Onların adına dizi deniliyor bacım. Yerli ve yabancı diye ikiye ayrılıyor. Hangisinden vereyim yerli, yabancı? Seçim şansınızda var ha! Duygusal, şiddet, komedi, gerilim, sosyal sorunları içeren bile var.
– İyi ya madem ben şu “Tilkiler Tepesini” alayım. Hangi gün oynar bu?
– Haftanın her günü oynar abla, en iyi diziyi seçtin valla…
Televizyonlarda, böyle bir seçim şansı bile sunulmadı insanlara. “Ne izlemek istersin?” diye, sorulmadı. Biri belki kale alır söyleyeyim: ” Ben dizi izlemeyi sevmeyen biriyim.” Başka bir şey izleyim diyorum ama ne yazık ki bu konuda kumanda bile bir işe yara(ya)mıyor. Nasıl olsa diğer kanalda da aynı program klonlanmış gibi seyir halinde akıyor.
Sıcak Saatler, Asmalı Konak, Kurtlar Vadisi, Aliye, Avrupa Yakası, Yaprak Dökümü, Doktorlar, Arka Sokaklar, Pars Narko Terör, Hatırla Sevgili, Kavak Yelleri, Annem, Evlada Rumeli, Sevgili Dünürüm… Aslında yazacaklarımda dizinin adı hiç önemli değil, çünkü hepsinde su tüketilir gibi alkol alınıyor. “Sağlıklı bir nesil için dizilerde bol bol su içirin.” denilse, yapmazdınız ya, neyse! Rolünü üstüne pekte iyi oturtmuş, izleyicinin kalbinde kendine yer bulmuş başkarakterimizin elinin ve ağzının alkolle buluştuğu kareler cımbızla seçilir gibi büyük bir özenle oluşturuluyor. Adamımız ya sevgilisinden ayrılıyor, ya ağzı kulaklarına fiyonk olmuş ya da işler yolunda değil pek efkârlı… Nedir derdiniz, her anlamda alkole bağımlı bir gençlik oluşturmak mı?
Özendirici bir hayat var dizilerde. Sanki herkes zengin, herkes köşklerde oturuyor, herkes patron ya da patroniçe… Kılık kıyafetler en güzelinden seçilmiş, saçlar, makyajlar, kahvaltıda ve yatakta uyurken bile makyajlı bulunuyor hatunlar. Sonra çok küçük yaşlarda bu kadar özentili duran yetişkinliğe özlem duyuyor çocuklar ve saçlar daha 15 yaşında boyatılıyor.
Tüm kanallar kendilerine düşen en büyük payı reklâm sayesinde kazanıyor. Artık sanal olanları bile var. Reklâm arası dizi izleyenler için başka işlevi de var reklâmın; inceltilip kırılmak istenen konularda “reklâm” zımpara görevi görüyor. Reklâmlardır maddeci anlayışı hayatımıza sokan. Reklâmlardır kusursuz kadını ve kadın güzelliğini kullanıp insanların -erkek ya da kadın- psikolojik girdaplara sürüklenmesine sebep olan. Yine reklâmlardır cinsel istismara hız veren. Bence televizyonun adı bundan sonra “çaktırmadan” olsun. Çünkü bir toplum bu kadar mı kolay her anlamda çürütülüp, kokuşturulur ya hu!
Diziler izlenmeye devam ediliyor. İstekler artıyor. Kocalar memnun değil eşlerinden, güzel değiller bi’kere, eee bakımsızda sayılırlar, bak bu en önemlisi -zira televizyonlarda kadınlar böyle kilolu mu?- zayıflamaları lazım. (Dünyaya üç çocuk getirmiş bir kadının biyolojik olarak yirmi yaşındaki gibi zayıflaması imkânsız. Haaa çok paran varsa bilemiyorum.) Kadın da artık çok memnun değil bu yaşamdan. Evde çok sıkılıyor, sosyal aktivitesi bile yok. Oysa o en gösterişli arabalarla dolaşmak, en iyi güzellik ve spor salonlarında vakit geçirmek, sonrasında ise en lüks mağazalarda hesapsız paralar harcamak istiyor. Televizyon dizilerinde kadınlar öyle yapıyor. Ne zaman kızılsa kocaya önce güzellik salonuna ardından alış verişe gidiliyor. Gel gör ki kadın evde ve aciz hissediyor kendini. Sonra eşler arasında oluşan sevimsiz tartışmalar ve boşanmaya kadar sürüklenen geçimsizlikler salınıveriyor evlerin mutfak, salon ve yatak odalarına. Boşanma sebebi; “Şiddetli geçimsizlik.” yazılıyor, her birinin mahkeme dosyasına…
Neden acaba, neden acaba, neden acaba…
…Bu makale ilginizi çekti ise…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir? Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.
Maymunist imanla nereye kadar?
Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki… Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.
2 Yorum
Yazan:Yuxell Tarih: Ağu 4, 2008 | Reply
Onemli noktalara değindiğiniz guzel bir yazı dizisi.
TV ile birlikte çok sahte ve aşırı duygusallıkların etkisi altına girdik.Sunulan herşeyin dort dortluk olduğu bir Dunya modeliyle değişken tarzlara burunuyor insan.
TV ile birlikte bilinç altına dayatılan oyle bir kadın imajı var ki…Erkekler onu elde etme cabasıyla yanıp tutusurken,kadınlar da ona benzeme cabasıyla yanıp tutusuyor.Sonuc ne?
Bunalıma girmiş ve yıpranmıs bir ton insan.
Yuxell
Yazan:Kaan Tarih: Ağu 5, 2008 | Reply
“içinden çıkılmaz, hüzünlü ve yalnız bir kadın ruhu oluşturdular. Halen de oluşturmaktalar.” bu konuda çok haklısınız kimse memnun değil bulunduğu yerden mükemmeli arar hale geldik.özellikle kadınlar piyon halini aldı hem siyasette hemde TV de…