RSS Feed for This Post

Bayraklar, topraklar ve insanlar

20080701_derindusunce_org_kanli_bayrak2.jpgTürkiye katliamlar tarihine 27 Temmuz Güngören katliamı da eklendi…İnsanları önce bir merkezi alanda toplayıp ondan sonra da olabildiğince çok canın ölmesini ve sakat kalmasını arzulayan barbar ve alçak bir zihniyet 17 kişiyi katletti,yüzlerce insanı yaraladı…Açık konuşalım,bu topraklarda belki neredeyse hepimiz tarafından yaratılan bir katliam iklimi var…Bu topraktan o iklimin ürettiği kan çiçekleri bitiyor…Çiçekler büyüyünce koparıyoruz,ama kökler aynen kalıyor,o kökler kendini katliam ikliminin şartlarında yeniden büyütüyor ve yeniden kan çiçekleri başımıza musallat oluyor…Bu çiçekler kanla besleniyor,kan kokuyor ve ortalığı kana boyuyor… 

Evet,bunu yaratan bizleriz…Güngören katliamı sonrası verdiğimiz tepkilere bakıyorum…Her tarafa,balkonlara,meydanlara bayraklar asılıyor…Ansız,apansız bir canilikle katledilen 17 insan bir anda bu menfur olayın öznesi olmaktan çıkartılıyor.Böylece tüm o insanlar bir kez daha öldürülüyor…Bu insanlar o bayraklar için kendini feda etmiş şehitler olarak anılıyor…Böyle bir dil kaplıyor her tarafı… “Bayrak” “Toprak” “Vatan” “Devlet” için ölen şehitlerimizdir artık Aleyna’lar,Taha’lar,Şeyma’lar…Yalan bu sözler,bin kere YALAN YALAN YALAN…  

Bu ülkenin insanları varoldukça,sağ kaldıkça,yaşadıkça,yaşattıkça bu ülkenin toprakları kutsaldır…Ancak Türk insanının kutsal yaşam hakkı sürdükçe Türk bayrağı kutsaldır…Türk insanı yaşamıyorsa,Türk bayrağı hiçbirşeydir…Bu ülkenin insanları yaşamadıkça bu ülkenin toprakları taş ve kilden ibarettir…Bu ülkenin insanları bazı sahte “kutsal”lar için basit birer aygıt olarak feda edildikçe,katledildikçe balkonlarda,direklerde dalgalanan bayraklar sadece çaputtan,bir bez parçasından ibarettir…Bizler yani bu ülkenin insanları;O taşlar ve killer,o çaputlar ve bezler,birbirimize kırdırılmamıza bahane yapılsın diye,birbirimize karşı katliam silahı olarak kullanılsın diye hayatta var değiliz…Topraklar,bayraklar gibi yalan edebiyatlarla katledilmek ve katletmek için gelmiyoruz dünyaya…Bizler barış içinde,mutlu ve huzurlu birarada varolalım diye var o bayraklar,bu topraklar…Bizler burada bir ortak insanlık zemininde yaşayalım diye burayı vatan belledik,bizim vergilerimizle bizlerin güvenliğini ve huzurunu sağlasın diye varolan bir yapılanmayı devlet belledik…Güngören’de apansızın hain bir pusuda ölmek ve ardımızdan bu yalan edebiyatlar sürsün,alçak bir zihniyet egemenliğini bizim cesetlerimiz üzerinden sürdürsün diye değil…Bu ülkenin insanlarının kanı ve canı üzerinden “bayrak” “toprak” “vatan” “devlet” edebiyatı yapan zihniyet bu ülkede talep gördükçe,alkışlandıkça daha çok öleceğiz,daha çok öldüreceğiz… “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” gibi kana susamış,insanlıkdışı sözleri bu ülkenin okullarına “özlü söz” diye astıkça daha çok ölümler göreceğiz… 

Açık söylüyorum,eğer ölen insanlar için bir nebze kalbimizden üzüldüysek balkonlardaki,meydanlardaki o bayraklar derhal inmelidir.Tüm Güngören ve tüm İstanbul katledilen yurttaşlarımızın resimleriyle donatılmalıdır…O insanların daha bir hafta önceye kadar tebessüm eden yüzleri,capcanlı gözleri hepimizi utandırmalıdır.Asılan o bayraklar bu insanlarımızı katleden zihniyete hizmet etmektedir…Öte yandan katliamın sonrasında “ulusal lanet” mitingleri düzenleyelim gibi teklifler getirildi…Ben ise artık bu katliamdan sonra  “ulusal” denen kelimenin bizlere yaşattığı lanetler üzerine düşünelim diyorum…Bu “ulusal” yada “milli” gibi soyut,içi özellikle boşaltılmış kelimelerin arkasına sığınarak bu ülkenin tarihinde kaç somut canın,kaç insanımızın gittiğini düşünelim…Ne uğruna öldüler bu insanlar,ne uğruna?  

Bunu sadece Türk devlet zihniyeti bağlamında da söylemiyorum.Devlet zihniyetine muhalif olma iddiasındaki siyasi grupların büyük çoğunluğunun bu zihniyetten özsel olarak bir farkı yok…Katliam olur olmaz “PKK yaptı bu eylemi” diye atılıp ateşi körükleyenlerin ahlaksız zihniyetini yukarıda anlattım.Fakat PKK hareketinin bu insansız ve vicdansız yola asla başvurmayacağını kim söyleyebilir? Ahlak ve vicdan sahibi hiçbir Kürt aydını ve siyasetçisi bunu söyleyemez.PKK’nin kendi yarattığı sahte ve yalan “kutsal”lar adına bu ülkenin insanlarını feda edilecek birer aygıt olarak gören o berbat zihniyete sahip olmadığını kimse iddia edemez…PKK dışında da birçok sözde muhalif grup bundan ne kadar farklı? Sadece “vatan” “bayrak” “devlet” demeyip başka yalan “kutsal”lar uyduruyorlar ve insan hayatını başka yalanları bahane ederek hiçe sayıyorlar.Onlar da ölümleri ve öldürmeleri kutsuyor.Zaten o sebeple bu ülkede Türk devlet zihniyeti hep dimdik ayakta kalıyor.Muhalifleri en az o zihniyet kadar insansız,vicdansız ve ahlaksız bir bakış açısına sahip olduğu için… 

İşte Aleyna’ların,Taha’ların,Şeyma’ların apansızın canını alan,hepimizin yarattığı bu katliam iklimidir…Resmi ve gayrıresmi tüm kolektivist ideolojilerden besinini alan ve hepimizi çepeçevre kuşatan kan çiçekleri bitiyor bu ülkede her cenahta…Bu kuşatmayı yarabilmek,bu zihniyeti tasfiye edebilmek,Türk’üyle,Kürt’üyle bu kan çiçeklerinin köklerini yok edebilmek hepimiz için ahlaki bir görev olmalıdır…Yoksa “O mu yaptı bu mu yaptı” gibi ahmakça ve aptalca tartışmaların arasında daha çok katliamlar yaşayacağız,daha çok insanlar,canlar kaybedeceğiz…

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:ümit harmancı Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Dün gece uykumdan feragat ederek,ferhat kentel hocamızın ‘kanton ziyaretini’ değerlendirdim..Bayrak allerjisi olan,amorf beyinli,ulusal bilinç fakiri ve ‘komprador aydın’ merdiveninin ilk basamaklarını çıkmakta olan sayın Kütahyalı da bir değerlendirme yazısını haketti..(yine uykusuz kalacaz yani)..Allahım ,bu coğrafya ne çok üretiyor bu zihniyetteki entel bitkisini..havasından mı?suyundan mı??
    Osmanlı gerçekten büyükmüş,boş yere dememiş ‘Etrak-ı bi idrak’ diye!!!!!!!!
    Görüyorum,görüyorum yeni bir ‘oral çalışlar’ın doğmakta olduğunu görüyorum…
    Bu topraklarda ,cemil meriçler,alev alatlı lar,atilla ilhan lar nadir doğmaz mı zaten…
    Gerisinin sürüsüne bereket!!!!!!!

  3. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Kamusal hüzün ya da sevinç…
    Hilmi Yavuz Üç Anlatı adlı eserinin Taormina bölümünde şöyle bir soru sorar:
    Herkesin iyice neşeli olduğu bir an’dan söz edilebilir mi, tıpkı herkesin, ama tastamam herkesin hüzünlü olduğu bir toplum düşünülemeyeceği gibi…
    Ve şöyle devam eder:
    İşte ancak o zaman, hüznün ya da sevincin tek(biricik) olduğu söylenebilir…Kuşkusuz çok büyük yaslar, ya da çok büyük mutluluklar, bir toplumumn tümünü hüzne ya da sevince boğabilir. Ama bu, bir tür façon de parler’dir; kamusal bir sevinç ya da kamusal bir hüzündür bu.
    Yine bu kamusal sevinç ya da hüzün söyleminde; kamusal sevinç kısmında Bejan Matur’un Avrupa Futbol karşılaşmasında Kürt halkının sevincini ya da sevinemeyenleri, Ali Bulaç Güngören katliamında aynı anlarda az ötede metal dinleyen gençlerin ve tv.deki kanalların eğlencelerine doludizgin devam ettiğini irdeleyerek toplum olarak kamusal bir sevinç ya da hüzün yaşayamadığımıza parmak basmışlardır.
    Kamusal sevinç ya da hüzün oluşturamamak, aslında ülkemizin çeşitliliğinin çokluğunun ve bu çokluğun henüz ortak bir paydaya eşit derecede yaklaşmadıklarının da bir tezahürü değil midir?
    Herkes, kendi penceresinden Güngören katliamını değerlendirirken, insan odaklı söyleme yaklaşırken kimi yazılar, kimileri ise hala ideolojik alana ait kelimelerle dolu. Kütahyalı insan hayatının önemini dile getirmiş burada, ama Türkiye’de kaç kişi insan odaklı düşünebiliyor ve kamusal hüzün denilen o ortak duyguyu yaşıyor, işte ben bunu bilmiyorum.

  4. Yazan:Cüneyt Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    – Bayrak allerjisi olan
    – amorf beyinli
    – ulusal bilinç fakiri
    – ‘komprador aydın’
    – entel bitkisi…

    Böyle insanlar saniyorum farkinda degiller, bu sekilde ciddiye alinma sanslarinin nasil kayboldugunun.

    Üstüne üstlük bir de “izmler idrakimize giydirilmis deli gömlekleridir” diyen Cemil Meric’i zikretmis. Cemil Meric herhalde kimler tarafindan sahitlige cagrildigini duysa mezarinda acisindan bir defa daha ölürdü.

    Olayi baskalari gibi (örnegin -kötü diye söylemiyorum da- 2 postasindan biri “sakinleselim” telkini olan Aziz Yilmaz gibi) tartisma âdâbi penceresinden de görmüyorum. Beni daha ziyâde refleks olarak verilen tepkinin bayagiligi, herhangi bir kalitatif argümentasyondan yoksunlugu, lümpenligi rahatsiz ediyor.

    Daha destur demeden sövmeye baslayan birinin nesini ciddiye alip tartismali?

  5. Yazan:veysel Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    ümit h.

    Osmanlı gerçekten büyükmüş,boş yere dememiş ‘Etrak-ı bi idrak’ diye!!!!!!!!

    idraksiz türkler
    garanti türklere dil uzatan yabancılar demiştir
    böyle komplodor aydının sürüsüne bereket

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Cüneyt Bey,
    Benim tarzım böyle.Fakat sandığınız gibi bunu sadece “adab”a uygunluk için ya da nezaket kaygısıyla değil;anlamak ve anlaşılmak için “sükunetin” gerekliliğine olan inancımla yapıyorum.Siz hiç birbirine bağırarak anlaşan insanlara rastladınız mı:)Sanırım bu pek nadir olur,bir şekilde tatlıya bağlansa da mutlaka sonradan pişmanlık duyulacak bir dizi davranışla sonuçlanır.Oysa kaş göz yarılmadan,kalp kırılmadan da pekala anlaşılabiliyorsa niye çıkış noktamız şiddet ve öfke olsun?

    Bakın,trafikte basit bir şey için önce el kol işaretleriyle başlayan,ardından sözlü sataşmaya ve derken araçların durdurulup meydan kavgasına dönüşen olaylara şahit oluyoruz.Çoğu ölüm ve yaralanmalarla bile sonuçlanabiliyor.Peki,ne için?Birbirlerini hiç tanımayan insanların anlık öfkelerine yenilerek bu tür olaylara sebibiyet vermeleri,hiç yoktan telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olmaları işte hep bu denetlenemeyen öfkeden doğar.Tabi bu bir örnek,bu platformdaki bütün tartışmalar hep bu tarzda oluyor demiyorum.Elbette tarzımı da beğenmeyebilirsiniz,buna itirazım yok.Fakat serinkanlı davranarak birbirimizi anlamaya,dinlemeye gayret edersek eminim bu bizi daha sağlıklı sonuçlara götürecektir.
    Saygılar…

  7. Yazan:ümit harmancı Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Yazımda;eleştiri dozunu fazla kaçırmışım..Aristo ‘zehiri zehir yapan dozudur’ der.Bizimkiside zehir olmuş.
    Sayın Kütahyalı dan özür diliyorum,haklı da olsam dozajı ayarlamalıydım..
    Sayın Aziz Yılmaz beyin sakinliğini;
    Suzannur Hanım ın meramını anlatmaktaki dil kıvraklığını takdir edyorum..
    Cüneyt Bey,sizinle bilek güreşi yapmak istemiyorum;ancak şu kadarını söyleyeyim vatanseverlik bir -izm değildir..Cemil Meriç ;değer erozyonuna uğramış entellektüel sınıfına karşı çok acımasızdı..
    Neyse…
    Yalnız şunu anlamıyorum;yorumcular yayınlanan makaleyi eleştirmekten çok birbilerine (amiyane tabirle) laf geçirmek telaşında..
    Yorgun ve uykusuz olmama rağmen dün gece Sayın Ferhat Kentelin yazısına getirdiğim bakış açısını kaç taneniz sergiledi acaba??
    Lütfen ,verilli makale eksenli ve bilgi aktarıcı eleştiriler getirelim..
    Birbirimizle horoz dövüşünü biraz azaltalım..
    Kalın sağlıcakla….

  8. Yazan:Buyukcan83 Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Bu adam yakında federal bir devlette ister…Aslolan insan nasıl olsa! :prrruuuuppp:

  9. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 1, 2008 | Reply

    Ümit Bey,
    Cemil Meriç intelijensiyaya karşı acımasız olduğu kadar tüm fikirlere de aynı derecede acımasızdı. Bu yüzden ki, milliyetçilikten sosyalizme, oradan Hint’e (özellikle Tagor’a-ki onun sayesinde Tagor’u tanıyıp okuma şansım oldu-) oradan da Tanrı’ya ulaşmıştır. Tüm bu yolculuğu özellikle anlatırım insanlara, değişmezlik zırhına büründüğünü iddia edip de bunun istikrar ve doğru temayül olduğu ve değişimi döneklik olarak gösterme telaşında olanların aslında künt fikirlilik yaptıklarını göstermek için.
    Yargılar, yargılar… Yargılar biraz ötelendiğinde ve tıpkı beden gibi fikirlerin de değişim yaşadıklarını çözdüğümüzde, aslında sen şuydun da buna döndün, denilen şeyin kişinin kendisi için de asl olduğunu anlamamamıza yardımcı olacaktır.
    Tutumunuz fazlasıyla agresif, oysa daha ortak bir dile, üsluba geçseniz, tıpkı yukardaki yorumunuz gibi(eh her yorumda aynı övgüleri bekleriz artık :)) biraz da bağcıyı dövmekten vazgeçseniz (yazarları yazdığına pişman etmemek, yazdıklarına değil de yazara saldırmaktan vazgeçmek anlamında)aslında fikirlerinizin paylaşımı kadar doğruluğunu gösterme şansınız da artacaktır gibi geliyor. Çünkü, artık öyle yerleşti ki, ister istemez sizin yazılarınız beynimde taraflı ve tutumlu yazılar bölümüne işaretlendi ve ilk defa bu yorumunuzla bu işaret sarsılır gibi oldu. Tartışırken, birbirimizi incitmek zorunda değiliz, kırıp dökmeden de, düzeyimize yakışan olgunlukta her türlü fikri sorgulayabiliriz. Farklı insanlarız ve bu platform bizleri birbirimize yakın ediyor, hatta suretini hiç bilmediğim kimi insanların bilgisine hayranlık beslememe neden oluyor. Onları okudukça daha çok okuma ve öğrenme hırsına kapılıyorum. Okudukça azalmak diyorum ben buna, okudukça aslında ne kadar az şey bildiğimin farkına varma.
    Aziz Bey, şu veya bu demeden doğruları ve klişe olmayan doğruları söyleme cesaretine sahip bir insan. Sorsanız birçok fikrimiz uyuşmaz kendisiyle, ama yorumlarıyla belkide sitede yazan nice yorumcudan daha fazla güvenilir bir yapıyla ortaya çıkıyor ve siz onu okuduğunuzda tam tersi bir fikri bile oturup düşünüyorsunuz. Bu,kimi insana pasivist bir tutummuş gibi gelse bile, en azından benim için, en doğru tutum. Sanırım sizden de beklediğim bu site şartlarında, tüm bu okumuş, sorgulamış insanlar arasında bu tarzda bir yaklaşım.
    Olabilir, olmayabilir. Bu, sizin seçiminiz. Ama ben sizinle tartışmayı sakin bir üslupla yapıp, hatta yeri gelip şakalaşıp, dostane fikir alışverişinde bulunmak isterim.
    Tüm bunları yazmaya iten sebepse, son yorumunuz. Bilgilerinizi paylaşmak istiyoruz Sayın Ümit, kavga etmek değil. Bu yüzden bazen yazdıklarınıza yorum yazacakken vazgeçiyorum, F.Kentel’in yazısında olduğu gibi.
    NOT:
    Yorgun ve uykusuz yazmak zorunda kalan sizi de bu kadar dikkatli ve eleştirel üsluptan dolayı kutlamalıyım aslında, bir de dinlenmiş olsanız vay halimize :))

    DİPNOT:
    Site yazarlarıyla tanışma şansına ulaşmış bir insan olarak şunu belirteyim ki, bu kadar bilgili ve düzeyine hayran kaldığım insanlarla burada buluşmak, ötesinde siz diğer yorumculardan da bilgi alışverişinde bulunmak gerçekten büyük bir şans. Hem paylaşım hem de kendini yetiştirmek için bir okul gibi. Sizinle de sivri dilinizle de olsa 🙂 (kızmayın, kızmayın, tamam verili makale eksenli ve bilgi aktarıcı eleştiriler de yazacağım başka yorumlarda, bu pek kişisel oldu) burada yazışıyor olmak zenginleştirici bir deneyim. Farklılıkları genelde ezip geçmek istesek de, aslında, farklı dünyaları görmek ve hassasiyetlerini öğrenmek ve saygı duymayı öğrenebilmek için, benim size, sizin de bana ihtiyacınız var 🙂 Siz benim düşünce zenginliğimsiniz yani, ötekinden öte, başka dünyalara açılan kapımsınız.Ben, farklı yorumlara -bazen sivriltsek de dilimizi- böyle bakıyorum.

    ENDİPNOT:
    Uzun oldu, kusura bakmayın.

    Saygıyla.

  10. Yazan:ÖZGÜR DENİZ Tarih: Ağu 8, 2008 | Reply

    çok güzel bir yazı..birileri ders çıkarır umarım..bayrağı sevmeyen ama sevenlere karşı sallayan statik yobazlar iyi okusun..saygı muhabbet umut

  11. Yazan:ÖZGÜR DENİZ Tarih: Ağu 8, 2008 | Reply

    rasim beyin yazısında kesinlikle vatan millet bayrak düşmanlığı yok.sadece bunları süistimal ederek sömürü çarkını döndürenlere lanet var..ŞU SÖZLERE KİM YANLIŞ DİYEBİLİR?HANGİ VİCDAN SAHİBİ, HANGİ BEYNİ OLAN ART NİYETLİ DİYEBİLİR?BU SÖZLER SONSUZA KADAR DOĞRU ÇOK DOĞRU…””””Bu ülkenin insanları varoldukça,sağ kaldıkça,yaşadıkça,yaşattıkça bu ülkenin toprakları kutsaldır…Ancak Türk insanının kutsal yaşam hakkı sürdükçe Türk bayrağı kutsaldır…Türk insanı yaşamıyorsa,Türk bayrağı hiçbirşeydir…Bu ülkenin insanları yaşamadıkça bu ülkenin toprakları taş ve kilden ibarettir…”””’ben bu topraklarda insanca yaşayamıyorsam ne anlamı olur kuru toprağın..ne anlamı olur geride kalanlar insanca yaşamıyorsa dökülen kanların…saygı muhabbet umut

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin