Humeyni’yi severken Atatürk ile evlendirilmek
By Konuk Yazar on Ağu 25, 2008 in Laiklik, Ulus-Devlet
Hasan Rua Demiroğlu
Onlar gibi yaşamaya, onlar gibi düşünmeye başlasanız da fark etmiyordu. Bu sefer de sizi böyle davrandığınız için suçlarlardı. Onlar.. Böyle insanlardı işte..
(Maksim Gorki / Ekmeğimi Kazanırken)
Humeyni’yi severken zorla Atatürk ile evlendirilen her kız gibi, her hür olmaya çalışan birey gibi görüşlerini anlatırken laf oyununa getirilmiş, birbirinden bağımsız şekilde sorulan iki soruya verilen iki ayrı cevabı birleştirilerek ”Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ şeklinde bir cümle çıkartılmıştı Nuray Canan Bezirgan’ın söylediklerinden. Vampire kan lazımdı, laikliğin elden gittiğine dair daha sağlam ‘kokular’ salacak daha derin bir çukura ihtiyaç vardı. Maaş karşılığı cumhuriyeti koruyan anchorman’ler vardı, en ‘en-kıl-men’lerinden. Resmi tarih yazarımız Turgut Özakman’ımız vardı, her şehit verdiğimizde arka sayfasına hangi mankenin kiminle yattığını yazdığı yaprağın ön sayfasında milliyetçiliğin doruğuna çıkan gazetecilerimiz vardı. Daha birinci sınıftayken, daha çözmemişken alfabeyi, daha dünyaya dair hiçbir şey bilmezken, daha hiçbir siyasi görüşe sahip değilken, daha ‘sağ ve sol’ kavramlarını birer yön sıfatından ibaret olduğunu sanıyorken varlığımızı armağan ettiğimiz bir varlık, izinde olduğumuzu söylediğimiz bir de Lider’imiz vardı. Tanımıyorduk, bilmiyorduk, anlamıyorduk ama izindeydik. Hoşumuza gidiyordu bu; çünkü onun izinde olduğumuzu en gür sesle bağırdığımız, ekranların onun izinde olduğumuzla dolup taştığı günler tatildi. 19 Mayıs’lar, 23 Nisan’lar.. Biz Ata’nın izindeydik. ‘İzin’deydik daha doğrusu. Hoşumuza gidiyordu.
Sonra bir kız çıktı. Başına ‘arkamızdan hançerlediklerini’ dördüncü sınıfta ilk sayfasında motto olarak ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ yazan kitaplarımızdan öğrenip düşman olduğumuz Arapların örtüsünü takıyordu. O örtü annemizde de vardı, babamız da göbeğini kaşıyordu. O örtü cepheye silah taşıyan ninemizde de vardı ve hiç görmemiştik, tanımamıştık onları ama belki de yarısı cephede ölen, diğer yarısı da cephede gazi olan büyük babalarımız da göbeklerini kaşıyorlardı. Şapka da takmazlardı, saz çalarlardı. Sonra öğrendiler ki ‘sonradan tefrika çıkan bir fırka”ya göre yanlışmış bunlar. Örtü olmamalı, saz çalınmamalı, erkekler şapka takmalıymış. Ama öyle kararlıymış ki bu fırka; erkeklere farz kıldığı şapkayı takmadığı için bir kadını da asmış. “Kadın şapka giye ki asıla?” diye sormuş, cevap gelmemiş. Böyle olmazsa irtica gelirmiş, kararlığının gösterilmesi için bir hatun kişi de asılmalıymış. Emir büyük yerdenmiş.
İşte o örtüye benzer bir şeyi takıyordu bu kız.
Bizim birinci sınıfta varlığına varlığımızı verip izinden yürüdüğümüz lideri sevmiyormuş. Yıllardır kıravatlı bürokrat ve devlet partisi vekillerinden alıştığımız hegemonik dilin etkisinde kalmamışa benziyordu. O Humeyni’yi sevdiği için ‘vatan haini’ ilan edilmiş, ne verdikleri belli olmasa da ‘yazıklar olsun’ sözüne layık bulunmuştu. Eğitim hakkını elinden aldıkları kıza yazıklar olsun diyebiliyorlardı, onlar böyle insanlardı. Ancak asıl mesele Humeyni değildi. Asıl mesele Atatürk’ün sevilmemesi de değildi. Zorba yönetim sevgi değil itaat istiyordu. Asıl mesele binlerce şehidin kanıyla sulanmış(!), Atatürk’ün zor bela yedi düvele karşı savaş vererek kurtardığı bu ülkede yaşayanların Atatürk’ten başka liderleri benimsemesiydi! Aynı söz, farklı bir dönemde Lenin, Troçki, Mao, Adam Smith gibi isimler için söylenseydi de aynı şeylerle karşılaşılırdı. ‘Netekim’ karşılaşıldı da. Bir kişi ya da görüş ikonlaştırılıp putlaştırıldığında nasıl bir motivasyon ve haklı çıkma değeri olduğunu en iyi anlatan örnekti bu. ‘Biz doğru söylüyoruz, çünkü Atatürk Türkiye’yi kurtardı!’
Bireylerin liderleriyle, idealojileriyle böylesine hastalıklı aşk ilişkileri kurduğu ve bu kurulan ilişkinin muktedir olduğu ülkelerde akıl göç eder. Bütün objektif ve rasyonel bilimler var olan kültürel ortamla paralel olmak zorunda bırakılırlar. Hapsettikleri bilim böylece onları bilimsel kılar. Antropoloji yıllarca Rasizm için kullanılıp bu düşünceleri ‘bilimsel’ kılmadı mı? Abartarak, mitolojiye yakın hale getirdikleri Tarih; elinde başka hiçbir şey olmayan halkın kendini iyi hissetmesi için iyi bir araç olur. Özgürlük kelepçelenir, insanlardan yaşamlarını devlet için sürmeleri beklenir. Çünkü devlet bizi korur, okutur. Bu tipteki devletler diğer devletlere halkı bir şekilde düşman etmenin yollarını da hep bulmuşlardır. Çünkü devlet varlığını daha da güçlendirmek ve insanları devletin olmadığı durumların kaotik olduğuna inandırarak devlete mecbur bırakmak despot yapılar için hep bir çıkış yoludur.
‘Atatürk’ü sevmemek’ bu yüzden garip bir durumdur. Çünkü yaşadığınız ülkeyi sevmek, yaşadığınız ülkeye ihanet etmemek ancak ‘Atatürk’ü sevmekle’ vuku bulan bir durumdur. ‘Vatan’ kelimesini ‘savunduğum idealoji’ olarak algılayan beyinler için vatana ihanettir bu. Çünkü bizi o kurtarmıştır. O ‘layuhti’ yani hatasızdır. Firavun gibi. O’nun için ‘kaale’ yani ‘Dedi ki..” şablonu kullanılır. O ne demişse şartlar ne kadar değişirse değişsin doğrudur. Peygamberlerin hadisleri gibi. Gerçek kelimesi anlamını yitirir ve beyinlere takılır kelepçeler. Artık ruhlarımızı, idraklerimizi deli gömleğinin içine sokmuşuz, yaşantımızı satmışızdır. Biz devlet için yaşamaktayız. Mutlu olmamız bir emirdir, oluruz. Sadece devletin ve rejimin varlığı bile bir mutluluk nedeni olmalıdır, olur.
Bize ‘ben’ değil ‘biz’ demeyi öğretir ve bunu ahlaklılık sayarlar.
Tek tek uğraşılmak zordur çünkü. Böyle olunca sömürmek daha kolaydır.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
31 Yorum
Yazan:Berkan Gelen Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply
Ataturk, Mao, Humeyni ve benzerlerini hic sevmedim, sevmeyecegim.
Yazan:Bilal Atış Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply
sevmek yürek ister, dayatmayla zorlamayla olmuyor, hele rejimin dayatmalarıyla sevgi olmuyor. İmamı, Ahmedinejat’ı, İzzet Begoviçi ve benzelerini hep kendimle özdeşleştirdiğim için sevdim. Dayatılsaydı belki onların da sevgisi hasıl olmazdı. Atatürkün arkasından milleti ezenler bunları atatürk adına yapıyor ve nefret uyandırıyor. Ne garip ben de Ataürk’ ü sevmiyorum
Yazan:snowqueen Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply
Çok üzüldüm gerçekten mavi sakallı pardon beyaz sakallı Humeyni ile evlendirilmediğine hanım kızımızın, inanın bir damla gözyaşı aktı gitti, kaçıp evlenseymiş bari. Humeyni itaat değil, kırmızı güller, sevgi sözcükleri demek ya :)) Sevgisinin bir göstergesi olarak
siyap çarsafı da giydiğinde gerçek özgürlüğü ve cenneti bulacaktı kızımız.
II. Mahmut fesi zorunlu kıldığında böyle ağlak yazılar yazılmıştı kesin.
Bize gavur yunan icadı fesi taktırıyorlar diye.
Öncesi sarıktı çünkü.
“mitolojiye yakın hale getirilen tarih”i eleştirenin de, kızıl deniz’in yarılması gibi oldukça “gerçek” olaylar üzerine tarihi inşa etmesi ayrı bir taktir konusu:)
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply
Sözde cagdas Kemalistlerin Atatürkü kullanip halkin üstünde jakobenlik yapmasina coktan alistik. Türkiyenin sorunu Atatürkü sevmek sevmemek degil sözde Atatürkcülerin bu ülkenin insanin önünü kesmesidir.Neden ülkemizde sayisiz darbe oldu, kim Alevileri kullaniyor, neden meclisin secmenden aldigi hür irade temsil hakkini kullanamiyor, neden Kürt vatandaslara önyargili davraniliyor!!! Neden kurtulus savasinda yendigimiz Yunanistan bizi milli gelirde gecti. Bu arada Yunanistan ikinci Dünya Savasindada Almanlar tarafindan isgal edilmisti.Sözde Atatürkcüler Türkiye Insanini sömüryor.Herkesim nasibini aliyor…türkü, kürdü,sünnisi,alevisi. Kemalistler bu ülkenin basbelasi.
Yazan:Bilal Atış Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply
mustafa akbaş arkadaşa yürekten katılıyorum. Herkesimin bir vakit gelip de azınlık olduğu, öteki olduğu bir ülkede, bir toplumda yaşıyoruz. Mezhebin bile farklıysa azınlık mamelesi görüyorsun. İnsanın insan olduğu için sevildiği hür, demokratik bir ülke istiyorum. İnancımı kimseye hesap vermeden yaşamak istiyorum.
Yazan:herackles Tarih: Ağu 27, 2008 | Reply
Yazinizda -bence- hakli oldugunuz tek bir yer var o da bir kisinin kimi sevip sevmeyecegine baskalarinin karar vermemesi gerektigidir.
Yalniz, cehalet ile sevginin mumkun olamayacagini “Sevme Sanati” kitabinda Eric Fromm cok guzel bir sekilde aciklamistir. Ne yazik ki o arkadas, bahsettigi konu dahil tarihle ilgili buyuk celiskiler ve cikmazlar icerisindedir. Soyledikleri, ne yazik ki, yanlistir. Programin tamamamini izleyemedim.Sadece 10 dakikaya yakin bir kisminda gorebildigim kadariyla, arkadasin bilgi eksikligi oldugu kanaatine vardim. Hal boyle iken, bir de uzerine bilmedigi bir konuda bir seyler soyleyip onlari kendisine referans alan birisine ne kadar saglikli yaklasilabilir?
Bence orada dusunulmesi gereken 2 onemli konu var:
1) Sizin de bahsettiginiz; insanlarin neyi secip sevmeyecegine kimin karar verecegi meselesi.
2) Bir konu hakkinda herhangi bir sonuca varirken bilgi sahibi olmadan konusmanin ne kadar ahlaki oldugu.
Yazan:Hasan Tarih: Ağu 28, 2008 | Reply
Yazıda ispat edilmeye çalışılan Humeyni’nin Atatürk’ten daha iyi bir lider olduğu değildir. Atatürk ve Humeyni idealojilerini devlet haline getirmek ve uygulamak konusunda birbirine benzer yöntemleri kullanmışlardır. İki yapı da otokratik ve despottur. İki yapı da insan hayatının üstüne idealojileri (ya da dini) koymuşlardır. Geçer akçenin insan hayatı ya da demokrasi olmadığı her yapıya karşı olmak tabii ki gerekir.
Bu yazıda eleştirilen bizim rejimin yapısıdır. Bizim rejimin kendi kutsallarından başkasına sevgi duyulmasını yasak edişi ve bunun nedenleridir. Bu yazı başka bir dönem ‘^Lenin’i severken Atatürk ile evlendirilmek’ şeklinde de yazılabilirdi. Öyle de yazabilirdim.
Yazan:kehribar Tarih: Eki 26, 2008 | Reply
siteminiz devlete rejime yada sisteme ise Atatürkün suçu ne? sizin amacınız ne? humeyni ile Atatürk aynı cümle içinde karşılaştırılamayacak kadar farklılar. biri ortalığı karıştırıp diktatör olarak geldi. Atatürk ise ülkeye demokrasiyi getiridi. sonrası kötü olduysa Atatürkün suçu ne peki. kötümü yaptı? bu sitenin her yerinde özgürlüklerden demokrasıden bahsediliyor. onları bize kazandıran Atatürk değilmi. iranın özgürlüğünü elinden alanda humayni değilmi. bence siz neyi savunacağınızı neye kızacağınızı bile bilmiyorsunuz. Atatürkü sevin ama sonrakiler kızabilirsiniz. ama amacınızı gizliyorsanız ve asıl amacınız Atatür laikliği getirdi biz o yüzden onu sevmiyoruz diyorsanız açıkça yazın. siz Atatrükü sevmiyorsunuz ama lafı döndürüp rejim bize dayattı ondan sevmiyoruz diyorsunuz. o zaman Atatrük e hakkını verin sonrada diğerlerine kızın.
Yazan:rukiye Tarih: Eki 27, 2008 | Reply
“humeyni ile Atatürk aynı cümle içinde karşılaştırılamayacak kadar farklılar. biri ortalığı karıştırıp diktatör olarak geldi. Atatürk ise ülkeye demokrasiyi getiridi.”
(Humeyni ve Ataturk ikisi de ozel isimler ve ikisine de buyuk harfle baslanir,kaldi ki Humeyni cumlenin basinda yazilmis,buyuk harfle baslanmayi iki kez hak ediyor.)Evet bir Ataturk’cu boyle kiyaslar Humeyni ile Ataturk’u.Bir Iran devrimcisi de ayni cumlede Ataturk yerine Humeyni ismini yazarak yapar kiyaslamasini.
Simdi biz her ikicisi de olmayanlar ne demeliyiz,nasil yapmaliyiz kiyaslamamizi?Her ikisiyle de evlenmek istemezken zorla Humeyni’ye verilmeye calistiriliriz, ya da caremiz yoktur kabul etmeliyiz Ataturk’u.Ikisini de kabul etmeyip bekar kalma gibi alternatif yok mu ya da ucuncu bir isim?
Yazan:yucel Tarih: Eki 27, 2008 | Reply
Humeyniyi seven bu Türk kızı humeyninin emperyalizme karşı savaştığını unutmuşa benziyor.Türkiye cumhuriyetinde yaşamaktansa İngiliz sömürge yönetiminde yaşamaği tercih eden bu kızımız İngiliz ve Amerikan yönetimindeki irakta Müslüman kadınlara tecavüz edilip kirletildiğini unutmuşa benziyor.ABD lilerin kutsal mekanalara nasıl saygısızlık ettiği haksı zolarak Ebu garip ceza evinde binlerce müslüman kadının iskence ve tecavüze uğradiğini göremiyor
Yazan:dilber Tarih: Oca 2, 2010 | Reply
bende muhammedi sevmiyorum
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 3, 2010 | Reply
Arkadaşlar selam,
Herkesin fikirlerini özgürce ifade etmesi, demokrasilerin olmazsa olmazıdır.
Yalnız ben burada müsaadenizle bir noktayı eleştirmeden de edemeyeceğim. Konu, Humeyni, Atatürk ve Kadın olunca gönül ister ki, bu konularda gerek yazar kardeşim gerekse de yorumcu arkadaşlardan araştırma ve bilgi içeren cümleler gelsin.
Yazmadan önce insanlar biraz kitap, ansiklopedi karıştırsınlar. Nacizane önerimdir, kimse yanlış anlamasın lütfen.
Kuşkusuz iki lider de önemli; Kanada’ya geçip orada yaşadığını gazetelerden öğrendiğimiz Humeyni’yi seven hanım kardeşimiz kuşkusuz istediği lideri de sevip sevmemekte özgür olmalı. Herkes istediğini sevip, sevmeme hakkına sahiptir.
Benim ifade edebileceğim tek fikir budur.
Yalnız sizlerle iki liderin kadın konusundaki duruşlarıyla ilgili ansiklopediden birkaç bilgi paylaşmak isterim.
Atatürk, Islam dünyasında kadına seçme ve seçilme hakkını veren ilk lider. (Hatta bu Avrupa’daki bir çok devletten de öncedir) Neyse, bunları zaten Tarih kitaplarından biliyorsunuz. Humeyni’nin Iran’dan kopuşunun altında da kısmen “Kadın sorunu” vardır. Vikipedia’dan aynen aktarıyorum:
“Humeyni, 1962-63’te şahın toprak reformu programı, çerçevesinde bazı dinsel vakıfların mülklerine el konulmasına ve kadınlara bazı yeni haklar tanınmasına muhalefet ettiği için tutuklandı.Bunun üzerine hükümet karşıtı hareketler patlak verdi.Humeyni bir yıl tutuklu kaldıktan sonra 4 Kasım 1964’te sürgün edildi.”
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ruhullah_Humeyni
Bu reformlar, “Beyaz Devrim” olarak nitelendirilen 6 maddelik bir paketten oluşuyordu. Türkçe Vikipedia’da ayrıntıya girilmemiş, ama Iran Tarihinde çok önemli olması bakımından Ingilizce Wikipedia’dan sizler için kısaca çevirmek istedim.
“ Beyaz Devrim reform paketi şu 6 maddeden oluşuyordu:
1. Toprak Reformu
2. Ormanların Devletleştirilmesi
3. Devletin sahip olduğu işletmelerin özel mülkiyete satışı
4. Kadınlara seçme/seçilme hakkı ve müslüman olmayanlara devlette çalışabilme hakkı
5. Sanayide kar ortaklıkları
6. Devlet okullarıyla Okuma-yazma seferberliği
Humeyni, diğer din alimleriyle aldığı ortak kararla bu reformlara şiddetle karşı çıkıyor, bu maddelerin “ülkede ahlaki çöküntüyü yayacağını” ve bu maddelerle Şah’ın Amerikayla Israil’e boyun eğdiğini savunuyor. Humeyni tutuklanıyor, isyanlar başlıyor, yaklaşık 400 kişi hayatını kaybediyor ve sonunda Humeyni sürgüne gönderiliyor.
http://en.wikipedia.org/wiki/Ruhollah_Khomeini#Opposition_to_the_White_Revolution
Günümüzde bir online ansiklopedinin olması büyük şans, bence bilgilerimizi sürekli yenileyip, kontrol edelim. Ayrıca yabancı üniversitelere online devam bile edebilir, diploma alabilrsiniz. Bu olanakları da değerlendirmeye çalışınız.
Herkesin okuyarak araştırarak öğrenerek tartıştığı aydınlık bir Türkiye görmek dileğiyle,
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 4, 2010 | Reply
Ahmet bey,
Atatürk, kadınlara ilk defa seçme seçilme hakkını veren bir liderken sizce neden bu başörtülü hanımefendi Atatürk’ü sevmiyor olabilir?
Bu soruya Atatürkçülerin kestirme cevabı belli: Nankörlüğünden…
Tabi bu şekilde düşünmeye başlayınca mesela İran devrimi de kestirmeden cevabını alıyor. Neden Şah Pehlevi böyle modernleştirici reformlar, kadınlara seçme-seçilme hakkı verdiği halde İranlılar devrim yaptı ve Şah’ı indirdi?
Cevap: Nankörlüklerinden.
Bu düşünme kodu ile sosyal olayları tahlil etme ve yanlışlarınızı tespit etme imkanı bulamazsınız ama ideolojik bağlılığınızı sürdürme adına fayda sağlar.
Nice mutlu yıllara.
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 8, 2010 | Reply
Ekrem bey,
Önce bilgi sonra fikir sahibi olmak en doğrusudur. Benim yukarıda yazdığım tek bir dusuncem var bu konuda:
Herkes istediğini sevip, sevmeme hakkına sahiptir.
Bunun dışında yazdıklarım ansiklopedik bilgidir. Tum dunyanin kabul ettigi olgular yani. Ideolojiyle bir alakası olmayan gerçekler.
Beyaz Devrim konusunda Humeyni’nin soylevlerini seneler önce okumuştum; kadınlara ve gayri-müslümlere karşı taviz vermez tavrını hala hatırlıyorum. Hemen ansiklopediden ilgili linki koyayım dedim. Bir tür bilgiye davet denebilir.
Papatya fali gibi “seviyor, sevmiyor” yerine, insanlarin once bir ansiklopediye bakmasini, biraz bilgilendikten sonra konuyu irdelemesini isterdim. Bu da benim temennimdir, asla bir dayatmam degil.
Siz kendi cikariminizi yapmissiniz benim adima. Sağolunuz, yeni yıl hediyesi olarak kabul edelim. Ben kendi düşüncemi bir cümleyle yukarda zaten ifade ettim; kesinlikle yazdığınız gibi dusunmuyorum.Ezberinizi bozunuz artık 🙂
Ben de bu vesileyle sizin ve sitede emeği geçen tüm arkadaşların yeni yılını en içten dileklerimle kutlarım.
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 8, 2010 | Reply
Ahmet bey,
Verdiğiniz ansiklopedik bilgiler için teşekkürler. Gerçekten değerli bilgiler. Yalnız, bilginin yanında tahlil/analiz yeteneğinizi de kullanırsanız sorunun çözümüne katkı sağlama imkanınız kuvvetlenir diye düşünüyorum.
Humeyni’ye gelince kendisinin Şah’ın despot rejimine karşı halkı örgütlemesi ve liderlik yapması, M.Kemal’in Anadolu’daki çeteleri toplaması ve örgütlemesi gibi takdire şayandır. Ama ne yazık ki her iki lider de otoritesini sağlamlaştırdıktan sonra seleflerini mumla aratacak icraatlar yapmışlar. Mesela kılık-kıyafet takıntısı bunlardan biri. Bu, Doğulu toplumların liderlerinde çok görülen bir takıntı. İnsanların dış görünüşlerini değiştirerek modern veya müslüman olacaklarını düşünen bir batılı zihin kodu yok. Atatürk’ten önce de var, 2.Mahmud fesi, pantolonu dayatıyor. Batılılarla rekabet edeceğiz ya, bacağına pantolon geçirirsen bu olur diye düşünüyor. Acizlik ifadesi. Beyler bu serpuşa şapka derler, filan Kastamonu konuşmaları. Komik şeyler bunlar. İran’da da aynı şekilde komiklikler var. Hristiyan muhabire başörtüsü taktırıyorlar. Salaklığın memleketi yok ki.
Kızcağız Humeyni’nin sadece adını biliyor. Pamuk gibi sakallarını görüp belki de büyükbabasına, ya da noel babaya benzetiyor, çok seviyor. Diğeri de Atatürk’ü tanımıyor; karizmasından, janti giysilerinden Justin Timberlake’e benzetiyor herhalde, pek bir seviyor. Sevmek bilmekle ilintili bir şey normalde. Bizde bilmemekle ilintili. Bırakın bilmesinler. Bilmemek iyidir.
Yazan:Cengiz Tarih: Oca 8, 2010 | Reply
Kendisine benzemek istediğimiz insanı severiz, böyle olmayanı da sevmeyiz.
Görüldüğü üzere sevmek tamamen istemekle ilgili bir şey.
Ne ki istenir, o ya da ona araç olan sevilir.
Yani sevildiği için istenmez bir şey ya da ona araç olan bir şey, ama istendiği için sevilir.
Peki neden istenir bir şey?
Burada duralım.
Burada nedensellik işlemez artık.
Adı üstünde istemek.
Diğer deyişle irade etmek.
Seçmek yani.
Seçmenin gerekçesi olsa bile nedeni olmaz.
Çünkü nedensellik ve seçmek çelişen şeyler.
“Neden bunu seçiyorsun?” boş bir soru.
İrade kendi kendinin nedenidir.
Tabi bu başlangıç noktasında böyle.
Seçilene bir süre sonra bağımlı olunur.
Vazgeçmek de zamanla imkansızlaşır.
“Neden bağımlısın (sevgi duyuyorsun)?” diye sorulabilir.
Cevap : “Çünkü bunu seçtim”
“Neden seçtin?” diye sorulmaz.
Seçmiştir.
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 9, 2010 | Reply
Ekrem bey,
Düşünmek, özgürce düşünmek ve bunu özgürce ifade etmek. Ve bundan dolayı aşağılanmayacağınızı ve haksızlığa uğramayacağınızı bilmek. Benim Türkiye hayalim bu. Insanların bu meyveyi yiyebilmesi…
Ama bu meyve, kendine özgü bir ağaçta yetişir. Bu ağaç gelişmiş ülkelerde vardır. Fikir sahibi olmadan önce biraz bilgilenmek gerekir diye düşünüyorum. Fikir yazıları da okunur, okunsun ..
Ama bilimsel birikime sırt çevirip yapılmamalı bu düşünme. Çağdaş ülkelerde önce bir konu hakkında bilimsel literatür verilir, tanımlar, ne nedir anlaşılır. Onun üzerine çocuklar fikir geliştirirler, tıkandıklarında gene ansiklopedilere, üniversite uzmanlarına başvururlar. Bazen tüm teamüllere karşı fikirleri de olabilir ama gerçeklikden kopmak olmaz.
Humeyni ve Atatürk’ü öven veya yeren yüzlerce yayın var. Olmalı da. Ansiklopedilerin ve bilimin güzelliği, olguları ve gerçekliği tarafsız yansıtmasıdır.
Bir tartışma mı yapılacak ? Humeyni, Ataturk ve kadın sorunsalı. Önce gerçekler, istatistikler ve olgulara bakılır. Sonra insanlar bunun üzerine özgürce fikir geliştirirler.
Bilim birikiminden yararlanmadan düşünmek mi ??? Yapabilirsiniz, ama bu bir kaç yüzyıl önce kendi kendine bakırdan altın yaratmaya çalışan simyacıların durumuna benzer.
….
Şekilcilik üzerine fikirlerinize katılıyorum.
Hatta bu kapsamda, musaadenizle son okududuklarımı da paylaşmak isterim.
Siz, Eric Züchrer’den bahsetmiştiniz. Son haftalarda fırsat buldukça onun kitaplarını okuyorum. Okumak da lazım.
Zürcher, “Turkey: A Modern History” adlı kitabında cumhuriyetin modern bir demokrasi olarak kurulduğunu ama daha sonra çokpartili sisteme iki defa denenmesine rağmen geçilemediğini söylüyor. Aynı dönemde Avrupa’da ve komşularımızda çok partili demokrasi hemen hemen yok. Hatta kötünün iyisiyiz. Bunu da belirtiyor.
http://books.google.co.uk/books?hl=en&lr=&id=XUCC4whASl4C&oi=fnd&pg=PR7&dq=Erik-Jan+Z%C3%BCrcher&ots=Gr1kl4O9GN&sig=7ze97hZjVtN0cHoT86F2xoApdZM#v=onepage&q=&f=false
Zürcher’in kitabını bu adresten okuyabilirsiniz. Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyet tarihini “benim ilk kez duyduğum detaylarla” anlatıyor.
Ama şu anda ansiklopedilerde okuduğumuz Atatürk bilgileri büyük oranda otorite olarak Andrew Mango’ya aittir; kitabın arka kapağında onun yorumu da verilmiş: “ akademik literature değerli bir katkı”.
Yani kitabın tümünü okuyamadım (zaten bazı sayfaları görüntüleyemiyorsunuz) ama gerek bu yorum, gerekse de okuduklarım andiklopedilerdeki bilgilerin değişmeyeceği yönünde. Yani Atatürk döneminde, modern demokrasiyi getirmek için uygulanan otoriter bir rejim söz konusudur. Bu arada tüm dünya komünizm ve faşizm kıskacındadır. Kabul edilen Türkiye ve Atatürk bilgilerine, daha bir ayrıntı katıyor. Onun üzerine tartışmalar geliştirilebilir.
Ama gerçekten kapsamlı bir çalışma. Kitap, ilk Batılılaşma hareketleri ve 3. Selim ile 18. Yüzyılda başlıyor. Ve o tarihten itibaren modernistlerle, gelenekçiler arasındaki savaş devam ediyor. Kitapta ilginç ayrıntılar var; mesela semboller sürekli değişiyor. Ama savaş hep aynı.
Yazar da sürekli bunu örneklendiriyor. Bazı notlarımı paylaşayım:
*****
Bu kitapta çok ilginç noktalar var. Fes’in Hindistan ve Güney Afrika’dan getirilmesine rağmen, sonra Islami kimliğin bir sembolu haline geldiğini söylüyor.Öyle ki Sultan Mahmut güneşten koruyacak bir eklenti koymak isteyince, Şeyhülislam şiddetle karşı çıkıp bunu engelliyor. Fes, bir biçimde tabulaşıyor.
20. yüzyılın başlarında fes, Modern Osmanlıların gözünde bir gericilik semboludur ve başa takılanlar da politik bir malzeme haline gelmiştir. Jön Türkler, Avrupa’da şapka takıp kalabalıklara karışarak Sultan Abdülhamit’in casuslarından kaçınca, Sultan Abdülhamit “Müslümanların şapka giymesini” yasaklamıştır.
1908 devriminden sonra, gelenekçilerle modernistler arasında bir tür kültür savaşı başgöstermiş; gelenekçiler fes giyerken; bunun karşısında jön Türkler kafkas kökenli kalpak giymişlerdir. “Kalpak” pek Asyalı durduğu için Mustafa Kemal buna itibar etmemiş. [Sf.211-212]
*****
Zürcher’in diğer kitaplarını da okuyorum:
http://books.google.co.uk/books?id=A1bqsbu8w-MC&printsec=frontcover&dq=Erik-Jan+Z%C3%BCrcher&lr=&cd=3#v=onepage&q=&f=false
Yukarıdaki link, Türkiye ve Iran Modernleşmesi üzerine. Gene Zürcher bu kitabında İran’da ve Türkiye’de birbirine parallel “Otoriter Modernleşme” üzerine yazmış. Bu kitapta da (İran ile beraber) Atatürk’ün modernleşme sürecini demokratik bulmuyor; o sürecin çok demokratik olduğunu zaten kimse iddia etmiyor. Zaten o dönemde dünyada demokratik ülke yok, iki dünya savaşı arasında kalınmış, ülkelerin çılgınca savaşa ve kamplaşmaya girdikleri “faşizm-komünizm sarmalından” bahsediyoruz.
Zürcher ilginç bir adam, orta asya ve müslüman dünya üstündeki kimlik sorunsalı üzerine de araştırmalar yazmış.
Osmanlı ve Türkiye’deki İşçi sınıfı üzerine kitabı da ilginç. Ilk kez böyle bir çalışma gördüm.
http://books.google.co.uk/books?id=UryyAAAAIAAJ&q=Erik-Jan+Z%C3%BCrcher&dq=Erik-Jan+Z%C3%BCrcher&lr=&cd=8
“Bence Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet arasında büyük bir devamlılık var” diyor. Bu konuda bilim dünyasında bir consensus var, Çağaptay da eserlerinde aynı şeyi savunuyor zaten.
***********
Aslında Humeyni hakkında hiç bilgi vermedik, ansiklopedilerden onu da okurken aldığım notlar vardı aslında. Neyse onu sonra eklerim 🙂
Herkesin okuyarak, araştırarak, öğrenerek özgürce tartıştığı aydınlık bir Türkiye (Atatürk’ün hayalidir 🙂 görmek dileğiyle,
Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Oca 9, 2010 | Reply
Atatürk olsun Humeyni olsun bunlar birer diktatördü ve ülkelerinde baskı rejimi inşa etmişlerdir. Gercek olan Türkiyeliler ve Iranlilar cogunlugu bu baski rejiminden kurtalmaya calişmaktadir.Yobaz Kemalist Atatürkün partisinin CHP oy orani % 20 gecmez. Atatürkün sözde devrimini eli silahli darbeci harbiyeliler halkina karşı korumaktadir. Iranda Humeyninin partisi secim hileleriyle ve kan dökerek yönetimde kalmakta.
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 11, 2010 | Reply
Sayın Mustafa Akbaş,
Fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Ama ben fikirlenmeden önce bilgilenmeyi savunuyorum her zaman. Müsaadenizle, ansiklopediden konuyla ilgili bir kaç bilgi iletmek istedim:
***************************************
1. Atatürk konusunda benim burada yazdiklarim aslinda hep ansiklopedik bilgilerdir. Atatürk hakkında dünyanın kabul ettiği GERÇEK şudur:
Ansiklopediden demokrasi elestirisi kismini aynen aktarıyorum:
” İki dünya savaşı arasında demokrasi çok daha zengin ve daha iyi eğitimli ülkelerde basarilmis degildi. Ataturk’un aydinlanmaci otoriterligi ozel hayatlar için makul bir alan bırakmıştır. Oyle bir dönemde daha ötesi ondan beklenemezdi.
Bazi dönemlerde tam bir demokrat gibi gorunmese de zaman içinde uygar bir toplumun kurulmasini hayati boyunca destekledi.Devletin baskici yapisi yerine, toplumsal organizasyonları ve kurumlarıyla bütünüyle özgürlükçü bir sistem kurmaya çalıştı.
http://en.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk#cite_note-
*******************************
2. Humeyni hakkinda simdi buraya ansiklopedideki gercekleri aktarsam, “Humeyni düsmani” derler. Yazmayim.Isteyen ansiklopedilerden okur.( Ama diktatorluk ve baski konusunda gercekleri yazdiginizi soyleyebilirim.) O da tarihdeki onemli kisiliklerden biridir deyim.
**********************************
3. Asker konusunda da soyle demissiniz:
“Yobaz Kemalist Atatürkün partisinin CHP oy orani % 20 gecmez. Atatürkün sözde devrimini eli silahli darbeci harbiyeliler halkina karşı korumaktadir.”
Bu da gercekleri yansitmiyor. Asker yaptığı darbeyle hem CHP’yi, hem de solu bitirmiştir.
1980 darbesi oncesi son genel secim: 1977’dir.
Birinci parti CHP: %41.38
Ansiklopedideki linke bakiniz:
http://tr.wikipedia.org/wiki/1977_T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_Milletvekili_Genel_Se%C3%A7imleri
1980 darbesinden sonra, askerlerin yetki verip başbakan yardımcısı yaptığı kilit kişi: Turgut Özal. Turgut Özal ise Erbakan’ın partisine kayıtlı, hatta MSP’den seçime bile girmiş. Sonra basbakan, cumhurbaskani oluyor. (ansiklopedi linki vermeme gerek var mi? 🙂
Neyse, 1980 darbesi siyasal yelpazeyi butunuyle degistiriyor: birinci parti olan CHP ve sol inanilmaz dusuyor. O zamanin MSP’sinden kopanlarin kurdugu AKP su anda iktidarda.
Ve hala askerin koydugu 1982 cunta anayasasini kullaniyoruz.
Bilgilendik mi? Simdi dogru bicimde fikir sahibi olabiliriz 🙂
Herkesin okuyarak, araştırarak, öğrenerek özgürce tartıştığı aydınlık bir Türkiye (Atatürk’ün hayalidir 🙂 görmek dileğiyle,
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 11, 2010 | Reply
FİKİRLER, GERÇEKLER VE DEMOKRASİ
———————————————————–
Ekrem bey,
Yukardaki iletinizdeki ilk satirlara itirazım var. Şöyle demişsiniz:
“Verdiğiniz ansiklopedik bilgiler için teşekkürler. Gerçekten değerli bilgiler. Yalnız, bilginin yanında tahlil/analiz yeteneğinizi de kullanırsanız sorunun çözümüne katkı sağlama imkanınız kuvvetlenir diye düşünüyorum.”
Maalesef, haftalardır yazdıklarıma rağmen halen anlaşılamadığımı anlamak beni üzdü.
Bakın, benim de söylemeye çalıştığım zaten bu. Analiz, analoji veya çıkarımlarımızın doğruluğunu/ kabul görülürlüğünü nasıl anlayacağız?
Aslında siz genel olarak -Atatürk önyargınız dışında- doğru mantıklar kuruyor, olayları orijinal bir perspektifden görebiliyorsunuz. O yüzden aşağıda not aldıklarım size özel değil geneldir, genelde gördüğüm bazı düşünsel eksikliklerin eleştirisidir. Bunları not almıştım, paylaşayım dedim 🙂
DÜNYADA HERKES, KAFASINDAKI BELLİ MANTIKLARA GÖRE YAPTIĞI ÇIKARIMLARI GERÇEK KABUL ETSE, BİR STANDART VEYA BILIM’DEN SÖZ EDEBİLİR MİYİZ?
***************************
Adam “ben Kanseri tedavi ediyorum “ diyor. Öbürü “Bakırdan altın yaptım” diyor. Bir diğeri “bak ben üfleyim, elliyim, tüm hastalıkların gider” diyor. Adnan hoca lakaplı iki senelik iç tasarım okumuş arkadaşımız “ben evrimi çürüttüm hey-hattt” diye dünyadaki Biyoloji profesörlerine kafa tutuyor. Bu sitede Atatürkçülüğün ve onun laikliğinin muhafazakar, militer, faşist, ırkçı bir “ucube” olduğunu öğreniyoruz.
Bunların hepsi belli analiz, mantık, veri kullanılarak ulaşılan bilgiler. GERÇEK mi ? Pardon, yani 🙂
*****************************
Allah korusun, bir yakınınız kanser olsa, “ben Kanseri tedavi ediyorum” diyen herhangi bir doktora inanır mısınız? Ya da “bak ben üfleyim, elliyim, tüm hastalıkların gider” diyen bir hocaya ?
İşte bu yüzden ULUSLAR ARASI KABUL GÖRMÜŞ STANDARTLARA ve BILIM KURULLARINA ihtiyaç duyuyoruz. Eski bakan Unakıtan’ın eşi “rabbim Cleveland dedi” deyip kalp hastası olan Sayın Unakıtan’ı Cleveland’a götürüyor.
KABUL GÖRMÜŞ GERÇEK: Cleveland dünyanın en iyi kardiyoloji merkezlerinden birine sahiptir. (Türkiye’de parası olan her kalp hastası zaten oraya gider.)
Bence o hanımefendi “Kahire” gibi bir ses bile duysa, ailesi Unakıtan’ı Cleveland’a götürürdü. Hayatları söz konusu olduğunda insanlar BILIMSEL KABUL GÖRÜRLÜK ararlar ama hayatlarına yön verecek ilkeleri belirlerken bilimi hesaba katmazlar. Yaman çelişkidir 🙂
******************************
KABUL GÖRMÜŞ BILGILERE itibar edilmese bile, demokrasi bağlamında şu unutulmamalıdır:
Vardığınız sonuçlar GERÇEK olmayabilir. Ama bunları ifade etme hakkınız sonuna kadar savunulmalıdır.
Sadece, bunlar GERÇEK diye dayatılmamalıdır, fikriniz olduğu belirtilmelidir.
Veeeeee demokrasinin olmazsa olmazı: SİZDEN FARKLI DÜŞÜNENİ NE KOVUN, NE DE ONA SALDIRIN, AŞAĞILAYIN. (Bu sitede buna pek dikkat edildiğini söyleyemiycem 🙂
Siz inanmasanız da onun fikrini savunma hakkını sonuna kadar destekleyin.
Benim demokrasi tanımım da şudur: DEMOKRASI SALDIRMAK VEYA AŞAĞILAMAK DEĞİL, ALTERNATİF ORTAYA KOYMA SİSTEMİDİR.
Herkesin okuyarak, araştırarak, öğrenerek özgürce tartıştığı aydınlık bir Türkiye (Atatürk’ün hayalidir 🙂 görmek dileğiyle,
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 11, 2010 | Reply
Ahmet bey,
Kafanızı vikipedi’den kaldırıp Zürcher’i okumanızı sağlamak benim için en büyük başarıdır.:)
Benim anlamadığım şu. Madem hedefimiz, birlikte barış içinde yaşayabilmek için alternatif ortaya koymak neden Atatürk’e saplanıp kalıyoruz? Bu ülkede Atatürk ayırıcı ve düşmanlaştırıcı bir unsur. Ne zaman ismi anılsa orada bir kavga ortaya çıkıveriyor.
O halde nedir bu Atatürk hevesi?
Atatürkizmi çöpe atalım; Liberalizm, demokrasi, bireysel özgürlükler, küreselleşme gibi ortak değerler belirleyelim.
İlla bir national hero arıyorsak herkesin uzlaşacağı bir isim olsun bu. Nasreddin Hoca olabilir mesela. Onu hepimiz seviyoruz.
Nasreddin Hoca ilkelerini benimseyelim.
NASREDDİN HOCA DEVRİMLERİ
1. İnanç devrimi: Bir tas yoğurt bile bir gölü mayalayabilir. Yeter ki inan ve tasını göle boca et.
2. Kılık kıyafet devrimine karşı “Ye kürküm ye” devrimi. İnsana değerini veren görünüşü değildir. Şapka giymekle batılı, kavuk giymekle hoca olunmaz. Marifet kavuktaysa al kavuğu, ver külahı devrimi.
3. Ekonomik pragmatizm. Parayı veren düdüğü çalar devrimi.Yabancı sermaye kabulümüzdür. Parayı görelim.
4. Bindiğin dalı kesmeme devrimi. Kendi köklerini dışlamayacaksın. Tarihinden ibret alacaksın. Ayrıca mümkünse damdan düşmüşleri bulup halini soracaksın.
5. Liberalist devrim. Sen de haklısın, öbürü de haklı, “sen de herkese haklı diyorsun” diyen de haklı devrimi.
6. Eşeğe ters binme devrimi. Önemli olan sıcak ilişkilerdir. Devletin bir izzeti yoktur. Devlet hizmetkardır. Vatandaşına görev veremez, emredemez, otorite kuramaz. Hizmetkardır. Onların gönlünü almak için gerekirse eşeğe ters biner… devrimi.
Bak ne kadar yapıcı ve birleştirici. Çatık kaşlı Atatürk portrelerini indirip her yere eşeğine ters binmiş Nasreddin Hoca resmi koyalım bence. Bize bu ilkeleri hatırlatır, ayrılıklarımız yerine…
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
LIBERAL DEMOKRASI VE (YINE:) KAVRAMLARIN / BILGILERIN KABUL GÖRÜRLÜĞÜ
———————————————————————————————————-
Ekrem bey,
Iletiniz için teşekkürler. Atatürk’e saplananın siz olduğunu bir anlasanız, ah bir anlasanız.
Sağolun, Zürcher’den sizin sayenizde haberdar oldum ve okudum; ah keşke siz de okusanız. Dediklerinizin orada çürütüldüğünü anlayacaksınız. Ah keşke yandaşları değil, uluslar arası kabul görmüş yayınları okusanız. Ah , ah…
Dediğim gibi, orijinal perspektiflerden bakış açıları yakalayabiliyorsunuz; çok geniş açılımlar yakalayabiliyorsunuz, geniş bir tabanda okuyup araştırdığınız o kadar açık ki. Ama bir şekilde kabul ettiğiniz (ya da ettirilmiş) gerçeklik, ULUSLAR ARASI KABUL GÖRMÜŞ gerçek değil. Yani 1980 cuntasının yurdum insanına armağanı olan YANDAŞ BILIM kurbanı olmuşsunuz diyorum ben 🙂
**********************
GERÇEK:
-ATATÜRK (VE KURDUĞU CUMHURİYET) LİBERAL DEMOKRASİYE ENGELMİDİR?
-ASLA VE ASLA DEĞİLDİR.
Bunu söyleyenler ya açıkça gerçeği çarpıtıyorlar ya da ne liberalizmi biliyorlar ne demokrasiyi.
************************
Atatürk’ün öyle kesin ideoloji denebilecek bir açılımı da yoktur. 6 ok o dönemin koşullarına göre çıkmış ve en önemli ok olan “devrimcilik” ile dinamik bir içerik kazanmıştır. “BENIM TEK MIRASIM AKILDIR VE MANTIKTIR”. NOKTA. HEDEF ÇAĞDAŞ UYGARLIKDIR. NOKTA. Bu kadar !..
Ansiklopedideki tanıma bakalım:
“Liberal demokrasi, toplumca kabul gören her türlü siyasi görüşün bir çatı altında uzlaşarak genel anlamda ulusun çıkarları için gereken her türlü yönde esneyebilen bir yönetim politikası modelidir.”
Ama Yandaşlık yok. Cemaatçilik, kayırmacılık yok. Uyar mı :)))
**************************
Ben daha 2 ay önce Washington’daydım. Seçimler vardı ; liberal demokrat arkadaşlarımla sürekli konuştuk, tartıştık. Istersem partilerine üye olacak kadar paralel düşüncelerimiz vardır. Onlar da benim düşüncelerimle paraleldir. Bu bir ULUSLARARASI STANDART’tır.
Eğer siz yetkin bir Beyin cerrahıysanız, dünyada her yerde mesleğinizi icra edebilirsiniz. Eğer yetkinliğiniz ULUSLARARASI STANDART’lara uygunsa tabii. Yoksa, ben Türkiye’den gelen bazı doktorların Londra’da temizlik işçisi olarak çalıştıklarını bilirim 🙂
Uluslararası standartlar olmazsa, Adnan hoca lakaplı iki senelik iç tasarım okumuş arkadaşımız “ben evrimi çürüttüm hey-hattt” diye dünyadaki Biyoloji profesörlerine kafa tutar 🙂
Eğer siz Liberal Demokratsanız, dünyadaki liberal demokratlarla aynı söylemlere sahip olmanız, aynı doğrularda buluşmanız gerek.
Mesela, hiç kusura bakmayın, Atatürk’e ve devrimlerine böylesine OLUMSUZ yaklaşan birisini Amerika’da ne LIBERAL kapısından içeri sokarlar ne de DEMOKRASI. Sizin fikirleriniz bence George Bush ile büyük benzerlikler taşıyor: din referanslı olmanız, özgürlükçü söylemlere açık ama pratikte dogmatik olmanız, bana Cumhuriyetçi partinin yazarlarını hatırlatıyor. Benim fikrimdir.
Ama kendinize liberal demokrat diyorsunuz, ne tesadüf ben de !.. Ne yapacağız ? Erdoğan da aynı lafı der, Bahçeli de, Baykal da. Nasıl olsa ansiklopedileri, ULUSLARARASI STANDART’ları da kabul etmiyoruz ya 🙂
Sonra Dr. Çağaptay bu mentaliteyi “çarpıtılmış gerçeklik, efsaneler dolu bir Ütopya” şeklinde niteleyince de kızıyorsunuz. E, siz Yale’de bu konuda doktorasını vermiş 6’dan fazla dilde orijinal belge inceleyip yazabilen ULUSLAR ARASI STANDARTLARDA başka bir akademisyen söyleyin onu okuyalım.
*************************************
Ne yapalım biliyor musunuz? Siz gerçi kızacaksınız ama, ansiklopediden biraz liberal demokrasi nedir, onu öğrenelim. Yani, inanın tüm dünya böyle yapıyor.
Valla Hayatımda ilk kez ansiklopedideki bilgilerin kabul edilmediği bir tartışma yapıyorum !… : ))))) Güleyim mi, ağlayım mı bilemiyorum.
Liberal Demokrasinin Temellerini okuyun aşağıdaki sayfada. Aydınlanma Çağını görürsünüz. Atatürk de o aydınlanmayı temel kabul eder. Daha ayrıntılı okudukça Atatürk’ün Liberal Demokrasi’ye bırakın engel olmayı, onun ön koşulu olduğunu da göreceksiniz.
Buyrun:
http://en.wikipedia.org/wiki/Liberal_democracy#Rights_and_freedoms
Lütfen bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmayalım!… Gerçeği de google’da veya kitapçıda karşımıza çıkan ilk kitapdan alamayız. Ansiklopediden olur. Lütfen yani.
Atatürk konusuna son noktayı bir sonraki iletiyle koyacağım.
Liberallik ve Muhafazakarlık konusunda aldığım bir kaç not vardı. Onları da paylaşacağım. Umarım bir uyanma yaratır 🙂
Herkesin okuyarak, araştırarak, öğrenerek özgürce tartıştığı aydınlık bir Türkiye (Atatürk’ün hayalidir 🙂 görmek dileğiyle,
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
Ahmed bey,
Siz de kabul edersiniz ki, sizin gibi liberal demokrat Kemalistlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Sitenin diğer başlıkları altında kemalist nick’i ile yorum yapan arkadaşı takip ederseniz mainstream Kemalist anlayışın nasıl olduğunu siz de görebilirsiniz. Belki Atatürk sizin bahsettiğiniz gibi nihayetinde demokratik ve liberal bir ülke hayal etmiş olabilir. (Gerçi bu Prens Sabahattin ekolüne denk geliyor ve tarihte din’e müsamahakar olduğunu deklare ettiği için kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programına denk geliyor) ama olsun. O partiyi kapatmakla da demokrasinin önünü açmayı hedeflemiş olsun varsın. Bu bir gerçeği değiştirmiyor. Bu ülkede, bizim ülkemizde anlaşılan Kemalizm böyle bir şey değil. Asıl hüviyetini kaybetmiş diyelim. Bu durumda iki ihtimal var:
1. Asıl hüviyetine döndürmek. Bu konuda çaba sarfeden kimse yok. Böyle bir düzelmenin emaresi de yok. Atatürk’ü tanrılıktan çıkarıp insanlığa indirmeye çalışan Atatürkçüler de afaroz ediliyor. (Bkz: Can Dündar, Orhan Pamuk vs)
2. Madem böyle bir ortak payda üretilemiyor, başka ortak paydalar arayacağız. Toplumlar çatışmayla yıkıma doğru giderler. Her gün birbirlerini Arabistan’a, Kanada’ya yollayan insanların bulunduğu bir toplumda huzur olmaz. Çatışma olur. Bunun çaresi ortak başka değerler üretmektir. Ulu olmayan önder Nasreddin Hoca örneğini bu yüzden verdim.
Bir ihtimal daha var. O da ölmek mi dersin, söyle canım ne dersin? diye bitireyim 🙂
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
ATATURK TARTISMASINA SON NOKTA
——————————————————————————–
Arkadaşlar,
Bu sitede Atatürk’ün liberal demokrasiye geçişe bir engel teşkil ettiği söyleniyor. (Şu an keşke güldüğümü görseniz 🙂
Ayrıca Atatürk, neredeyse bir DEMOKRASI DÜŞMANI ilan ediliyor.
******************************
Atatürk’ün öyle kesin ideoloji denebilecek bir açılımı da yoktur. 6 ok o dönemin koşullarına göre çıkmış ve en önemli ok olan “devrimcilik” ile dinamik bir içerik kazanmıştır.
“BENIM TEK MIRASIM AKILDIR VE MANTIKTIR”. NOKTA.
HEDEF ÇAĞDAŞ UYGARLIKDIR. NOKTA. Bu kadar !..
*************************
Ayrıca, Atatürk’ün 1923-38 arası Türkiye’de büyük zulum uyguladığı, herkesi kesip biçtiği vb. iddialar vardır. Ansiklopedide demokrasi konusunda yapılan bu eleştiriler de var. Bire bir aktarıyorum:
“ İki dünya savaşı arasında, demokrasi çok daha zengin ve daha iyi eğitimli ülkelerde basarilmis degildi. Ataturk’un aydinlanmaci otoriterligi ozel hayatlar için makul bir alan bırakmıştır. Oyle bir dönemde daha ötesi ondan beklenemezdi.
Bazi dönemlerde tam bir demokrat gibi gorunmese de zaman içinde uygar bir toplumun kurulmasini hayati boyunca destekledi.Devletin baskici yapisi yerine, toplumsal organizasyonları ve kurumlarıyla bütünüyle özgürlükçü bir sistem kurmaya çalıştı.”
http://en.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk#cite_note-
*******************************************************
Çok açık ifade ediyorum:
1. Atatürk’ün (ve kurduğu Cumhuriyetin) liberal demokrasiye bir engel teşkil ettiğini,
2. O dönemde INSANLIK SUÇU teşkil edecek bir zulum uygulanmışsa, (Biliyorsunuz Sudan başkanı El Beşir bu konuda suçlu bulundu ve tutuklama emri çıktı) insanlar Türkiye’den kaçıp diğer ülkelere sığınmışsa vs. bu suçun olduğunu
BANA BUNLARI YAZAN BIR ANSIKLOPEDI VEYA HAKEMLI BIR YAYIN VERIN, O ANSIKLOPEDIYI VEYA YAYINI “YALAN VE YANDAS YAYIN” YAPIYOR DIYE MAHKEMEYE VERIRIM, KAZANDIGIM PARAYI DA ISTANBUL’DA 24 SAAT AÇIK BIR DUNYA KUTUPHANESI KURMAYA HARCARIM.
Dunyada YALAN BILGI yazmak o kadar ucuz degil arkadaslar, ciddi bir suçtur.
Hadi, şu hayalimi gerçekleştirmeme yardım edin, bulun öyle bir yayın da, öyle bir kütüphane açabilelim.
Eğer öyle bir yayın yoksa da, düşünce özgürlüğüne inanıyorum.
Fikrinizi yazabilirsiniz, SADECE ATATURK HAKKINDAKI BU VICDANSIZ SUÇLAMALARIN GERÇEK OLMADIĞINI BILIN YETER.
Herkesin okuyarak, araştırarak, öğrenerek özgürce tartıştığı aydınlık bir Türkiye (Atatürk’ün hayalidir 🙂 görmek dileğiyle,
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
Ekrem bey,
Yazınızı şimdi gördüm. Dediklerinize yüzde yüz katılıyorum.
Atatürkçülük’de de yobazlık var, Müslüman lık’da da yobazlık var.
Bu ülkede birbirimizi severek, beraber yaşamalıyız. Yaşayacağız.
Düşüncelerin ve inançların farklı olması bir engel asla olamaz !..
Amerika’da ortaçağı yaşayan Amiş’lerle, post-modern aileler yan yana komşu olarak yaşayabiliyor. Çünki ORTAK ZEMIN var.
Bizi bir arada yaşatacak bir ORTAK ZEMIN arayalım.
Bu konuda alternatif ve eleştiri geliştirelim diyorum.
Atatürk’ün cumhuriyeti de bunlara engel olamaz ki.
Sizin kafanızdaki alternatif nedir?
Alternatifi koyun ki “hah daha iyiymiş alalım” diyim. Nasrettin Hoca olmasın ama 🙂
Atatürk’e saldırmakla da bir yere varılmaz ki.
Atatürk yapabileceğinin en iyisi yapmış, tarihin altın sayfalarında yerini almıştır.Nokta.
Yeni sayfa açalım …
Gittikçe otokratlaşan bir hükümet ve gittikçe uzaklaştığımız demokratik idealler var.
Eleştiri?? Çözüm??
“Dün dün ile geçti cancağızım,
Bugun yeni şeyler söylemek lazım..”
Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
Ahmed bey,
Ağzınızdan bal damlıyor. Yanaklarınızdan öpmek istiyorum. Uzlaşacağımız nokta, uzlaşmada uzlaşmak. Önce herkes bunu istemeli.
Amerika’da uzlaşma da Kuzey-Güney Savaşı, apartheid sonrasında oluştu. Ortak insani hak ve değerler, toplumsal mutabakat oluşturmalıyız.
Atatürk, Türkçülük, şeriat, mezhep ayrımı bu konsensüsün dışında tutulmalı. Devletin vatandaş üzerinde tahakküm kurması engellenmeli. Devlet küçülmeli. Asker konuşamamalı, gık bile çıkartamamalı. Guk dedikçe ağzına kara biber sürülmeli. Hukuk, Kemalist ideolojiden sıyrılmalı ve devlet kurumu olmaktan çıkarılmalı. Hukuk konusunda Sami Selçuk’un 2000 yılı o muhteşem açılış konuşması aynen program olarak alınabilir.
Devlet şeffaflaşması, bürokrasi azaltılmalı. Özelleştirme, son devlet kurumuna kadar yapılmalı.
Nasreddin Hoca’dan farklı bir şey söylemiyorum.
Evet yobaz Atatürkçü de var, yobaz müslüman da. Olsun. Bu ülkede yobazlara da ihtiyaç var. Yeter ki kimse kimseye kendi yobazlığını devlet ideolojisi olarak baskı için araçsallaştırmasın.
Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.
Yazan:cb Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
ahmet bey,
ama şöyle bir durum var,o sizin atatürk’çü dediğiniz cenah,80 yıldır bu memlekette her ‘dindar’a ayrım gözetmeden,’yobaz’ damgasını yapıştırdı,bundan nemalandı,üstelik yobazlığın dikalasını kendi yaparken yaptı bunu,yani şimdi tutup ‘yobaz atatürkçü’ var,’yobaz müslüman’ var,tanımı ile sıyırmanız üzgünüm mümkün değil,üzgünüm.
yobazlık varsa bunun nedeni ‘yobaz atatürkçülük’tür’,müslüman dindarlar değil
Yazan:çuvaldız Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
Doğru şekilde fikir sahibi olabilmek için darbelerin, muhtıraların değiştirdiği siyasal yelpazeye bilgileri kesip biçmeden bir göz atmakta fayda var!
1.GERÇEK
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 15 Ekim 1961 de yapılan ve kayıtlı seçmenin % 81’nin oy kullandığı seçimlerde %36,74 ile CHP seçilmiş ve zorla da olsa İnönü iktidara taşınmıştır.
12 Mart 1971 muhtırasıyla inşa edilen süreçte yani 15 Ekim 1973 de yapılan ve kayıtlı seçmenin % 64’ünün oy kullandığı ilk seçimde % 33 ile CHP seçildi ama maalesef Ecevit’in aldığı oy hükümet kurmasına yetmedi …
25 Aralık 1995 seçim sonucu hukuk işeyerek 54.hükümet olan Refahyol’un ardından önce parti kapatma davası ardından 28 şubat 1997 post-modern darbe yapıldı..sonuç:Ana(%19)sol(%10)-D(%19)..55.hükümet!
post-modern darbe sonrası ilk seçim 18 Nisan 1999 :Gölgelerin gücü adına sonuç; 1.parti DSP(Ecevit)%22.19,(Baykal)CHP % 8.71…56.hükümet!
2.GERÇEK
Neden 1971 sonrası yapılan ilk seçim(1973) atlanıp 1980 darbe öncesi yapılan son genel seçim(1977) örnek verilir ki?
12 Mart 1971 de ordunun muhtıra* vermesiyle başlayan istikrarsızlaştırma süreci, 12 Eylül 1980 de darbeyle nihayetlendiriliyor.
1971-1974……………………………………………..3 sene(!) darbe
1974-1974..Chp-Msp (Kıbrıs b.h)………10 ay
1974-1975.. .sadi ırmak(!)……………….4 ay
1975-1977..Demirel/mc…………………………2 sene
1977-1977..Ecevit………………………1 ay
1977-1978.. Demirel/mc………………..6 ay
1978-1979..ecevit………………………10 ay
1979-1980..demirel…………………….10 ay
1980-1983……………………………………………3 sene(!) darbe
3.GERÇEK
Ordu, TBMM temsil ettiği devletten bağımsız bir devlet midir?
*Muhtıra TDK’ya göre “hatırlatma/uyarma yazısı”.TDK’nın bu kelime için yaptığı açıklama “devletin başka bir devlete politik sorunlarla ilgili olarak yolladığı uyarı yazısı, memorandum(!), nota.” şeklinde devam ediyor. TDK bu kelimenin anlamını ya Türkiye’deki STANDART uygulamaya yani GERÇEGE uygun olarak değiştirmeli ya da TSK, hedeflenen GERÇEK demokrasinin evrensel kabul görmüş STANDARTlarına uygun davranmalı.Hukuk!?
TSK’ya bu ülkenin ordusu olduğu ve STANDARTlara uygun davranması gerekliliği hatırlatıldığında, muhalif devlet sözcüsü gibi “yıpratmak amaçlı asimetrik psikolojik harekat” açıklaması yapıldığında da bunun hangi GERÇEĞİN ikrarı olduğu ve STANDART tespiti açısından önem arz ettiği dikkatlerden kaçmamalıdır.
GERÇEK üzerine iyice düşünmek gerekiyor;
Türkiye’nin darbelerle dolu siyasi tarihine ve darbeci zihniyete bakıldığında bu paragrafta ifade edilenler GERÇEK midir?
Atatürkçü olduğunu söyleyen her asker için, Sn.Ahmet Selçuk’un yukarıdaki yorumunda verdiği ansiklopedik demokrasi eleştirisinden evrilmiş olan bu paragraf tartışmasız doğrudur.Demokrat olduğunu iddia eden Atatürkçü bir sivil için de “doğru”dur elbette!
Pekii STANDART demokrasi tanımı yapıldığında bu ansiklopedik gerçeğin DOĞRU olması mümkün müdür?
“Askeri darbe yapılsın AKP hükümeti gitsin ben ülkenin 10 sene geri gitmesine razıyım” bunu ifade edebilen bir zihniyeti nasıl tanımlayacağız? Yobaz laik? Yobaz Kemalist? ”Bazı dönemlerde demokrat gibi görünmesek de bizler “uygar bir toplumun” korunmasını hayatımız boyunca destekledik, desteklemeye de devam edeceğiz” diyenler kendilerini nasıl tanımlıyor olabilirler?
Nasıl? Askeri darbelerle mi? E-muhtıralarla mı? Parti kapatma davalarıyla mı?
Demokratik sistemlerin olmazsa olmazı olan siyasi partileri yaptığı darbelerle bitirdiğine, seçilmiş hükümetleri alaşağı ettiğine göre, askerin, varlık nedeni olarak görüp, koruduğu, desteklediği GERÇEK nedir?
T.C kurulduğu “dönemdeki” STANDART düşman tanımı nasıl olmuştur da 86 senelik bir zaman zarfında silahlı kuvvetler için hiç değişmemiştir? Sivil halk mı düşman tanımını yapmakta yoksa asker mi?
Sivil ya da asker, kendini Kemalist/Atatürkçü olarak tanımlayan tebacı zihniyet çıkarımını; Bilimsel standartlara göre nasıl Cleveland dünyanın en iyi kardiyoloji merkeziyse, özel(!) durumu olan ülkemizin siyasi tarihinin standartlarına göre de çağdaş uygarlık seviyesine ulaştıracak tek damar Atatürkçülüktür.Bu damarın da en sağlıklı olarak korunduğu merkez, göz bebeğimiz silahlı kuvvetlerimizdir. şeklinde yaptığı taktirde, demokrasi ile uzlaşmaz GERÇEKlerden söz ediyor oldukları kendilerine nasıl anlatılabilir?
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 12, 2010 | Reply
Ekrem bey,
Yazdıklarınıza katılıyorum. Gülmekten değil tabii 🙂
Uzlaşı zor bir süreç, ama imkansız değil.
Ben umutluyum.
O “ötekileştirdiğimizin” aslında bizden pek de bir farkı olmayabileceğini bir anlasak.
Bir Ekonomi hocamız “Türkiye nasıl kurtulur” dendiğinde “herkes kendini kurtarsın, kurtulur” demişti.
Kendi adımıza düşmanlıklarımızı yok edebilirsek, en azından kendimiz DEMOKRAT olabilirsek, bu ülke demokrasiye yollanır.
Çoğumuz doğduğumuz milliyet ve dinle ölüyoruz; bu adeta göz rengi gibi bir şey. Belki %1-2’miz milletini ve dinini değiştiriyor. Ya da göz rengini (renkli lensler 🙂
Bir insanı milleti veya dininden dolayı ötelemek, onu mavi veya kahverengi gözlü diye ötelemekle eşdeğerdir. Bunlar kazanılmış değil, doğuştan gelen özelliklerdir.
Kimseyi ötelemeyelim, biz işimize bakalım, derdimiz onun bunun milleti, dini, cinselliği değil SAHIP OLDUGU INSANI DEGERLER olsun.
Çünkü o INSANI DEGERLER için emek gerekir. Herkes sahip olamaz.
Bir ülke, insanların Türk, Kürt, sunni, alevi, gayrimüslüm vs. olması veya olmamasıyla ilerlemez !..
Bir ülke, insanların iş-güç sahibi, adaletli, hakkaniyetli, hoşgörülü ve okuma-araştırma aşkıyla dolmasıyla ilerler !..
Gelişmiş ülkeler ilk yazdıklarımı geçmişler, ikinciye odaklanmışlardır.
Keşke biz de öyle olsak.
Ama bıkmadan usanmadan ve ötelemeden medenice tartışacak, ORTAK ZEMIN arayacağız. Başka yolu yok !..
Yazan:Ahmet Selçuk Tarih: Oca 13, 2010 | Reply
Sayın cb,
Ben sizin bazı yazılarınızı büyük keyifle okumuş biriyim. Yukardaki bazı satırlar, sanki çok acele yazılmış gibi. Biraz düşmanca algılanabilir.Bazen ben de istemeden yapıyorum bunu.
Aslında yazıp yazmama konusunda kararsızdım ama yazılarınızdan, bazı şeyler öğrenmiş biri olarak cevap vermemem saygısızlık olurdu belki.
Şimdi, dindar müslüman diyorsunuz. Bunlara benim ailemden bir çok insan da giriyor ki hacı ninem her akşam bir dua da Atatürk’e okurdu. Müslümanlıkla Atatürkçülük çelişen şeyler değil bence. Çok karışık bir kavrama gireriz. Ölçeklemek çok zor.
Bir mağduriyetten şikayetçisiniz. Ama ortalık efsane, iddia, çarpıtma dolu. Ben de bundan şikayetçiyim.
Bana hakemli bir dergiden veya ansiklopediden kaynak verirseniz, hem bir şeyler öğrenmiş oluruz, hem de verimli bir tartışma olur.
Yoksa, inanın kısır bir döngüye gireriz; ben yukarda KABUL GÖRMÜŞ BILGININ önemini defalarca anlattım.
Yani o kadar komik şeyler var ki. Mesela en büyük Darwin hayranlarından Mayr’ın Darwin’i çürüttüğünü okudum 5 dakika önce bu sitede. Şöyle diyim; bu Kıbrıs Rum Kesiminin Yunanistan’a savaş ilan etmesi gibi bir şey 🙂
O yüzden tartışma için, mümkünse ansiklopedi ve hakemli dergiler 🙂
Başarılarınızın devamını dilerim,
Yazan:Mehmet Ali Tarih: Mar 29, 2011 | Reply
Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü birbirinden kesin çizgilerle ayırmak gerektiği inancındayım. Tanzimat’ta alafranga görülmek için koltuğunun altında fransızca lügat taşıyan tatlısu aydınlarının adı 1938’den sonra Atatürkçü ya da Kemalist olmuştur. Attila İlhan bu ikisini ayırmaya çalışır beyhude bir çabayla. Lakin gerek yok. Bu kesimin adı değil, 90 senedir ülkeyi hantal ve çekilmez hale getiren zihniyetlereidir bizim için önemli olan. Bu kesim 80’den sonra gitgide muhafazakarlaşmış ve kendi gölgesinden korkar hale gelmiştir. Halen de Atatürk’ün aksine ilerlemekten, değişmekten korkuyorlar. İdris Küçükömer Düzenin Yabancılaşması adlı eserinde asıl gericilerin laik kesimler, ilericilerin ise İslamcı halk kitleleri olduğunu söyler ki elhak doğrudur.
Sıkı bir ‘Atatürksever’ olmasam bile, bu ülkede Atatürk ile Atatürkçülerin birbirinden kesin çizgilerle ayrılması gerektiğine inanıyorum.