1915’te bir insanlık suçu işlendi
By Rasim Ozan Kutahyali on Eyl 17, 2008 in Ermeniler, Tarih
1915 olaylarıyla ilgili zihnimde ilk merak duygusu uyandığı zaman lisedeydim…
Biz lisedeyken bize “Ermeni iddialarından/ yalanlarından” bahsedildi…
Ardından bize esas soykırımın Ermeniler tarafından Türkler’e karşı yapıldığına dair resmî prodüksiyon bir belgesel izletildi…
Fakat bu belgesel hem gülünç hem de zekâ ve kalite yoksunu bir yapıttı. Dolayısıyla bu propaganda filmi bana hiç inandırıcı gelmemişti…
Öte yandan, etnik açıdan Türk olan bir ailenin çocuğu olarak “Ermeniler’i kestiğimize” inanmak da istemiyordum… Tabii esas onlar bizi kesti bir “Türk soykırımı” yaşandı gibi gerzekçe bir teze de inanasım yoktu…
Şimdilerde resmî görüş olarak yerleşen, o yıllarda ise yeşermekte olan görüş “kıtal değil mukatele oldu” görüşüydü… Ben de zihinsel ve vicdani anlamda kendimi rahatlatmak için bu tezi en isabetli tez olarak benimsemiştim…
1915 dönemine dair bu tezi güçlendirecek mahiyetteki eserleri okumaya başladım. Bu konu gündeme geldikçe ve bu meseleye ilişkin okuma iştahım arttıkça üniversite yıllarında da bu konuda ara ara okumaya devam ettim…
Açıkçası iki yanlı okuyayım, objektif olmaya çalışayım da tam gerçeğe ulaşayım diye bir derdim yoktu. “Gerçek”i baştan kafamda belirlemiştim. O kabul edilmiş “gerçek”i haklı çıkarmak maksadıyla okuyordum tamamen…
Hrant Dink’in dediği gibi “soykırım” gibi bir şeyi bir Türk olarak kabullenmeyi, “Evet biz Türkler Ermeniler’i kestik” demeyi kendime yediremiyordum esasen… Diğer temel siyasi meselelerde tam manasıyla özgürlükçü-demokrat bir noktaya gelmeme rağmen Ermeni meselesi ve 1915 olaylarında “Her şey karşılıklı oldu”, “Karşılıklı özür dilensin”, “Savaş şartlarıydı, kıtal değil mukatele oldu” gibi sözlere baştan şartlanmıştım…
Fakat “Evet, bir soykırım yaşanmıştır” deme yönünde hiçbir eser okumamama rağmen, “bizi tutan” eserlerde de esasen başka şeyler olduğunu hissetmeye başlamıştım…
Çoğu zaman bu meseleye ilişkin yazılanlar “Hiçbir şey olmadı”dan başlıyor, “Katliamlar karşılıklı oldu” çizgisine doğru geliyor, son olarak da “Evet oldu, bunlar yapıldı ama olmak zorundaydı” noktasında nihayetleniyordu…
İşte bu noktada beynim ve kalbim taraf değiştirmeye başladı… Bir Türk olarak kendimi kandırmak isteyebilirdim ama “Evet, yaptık ama haklıydık” diye özetlenebilecek görüşe onay vermem düpedüz alçaklık ve ahlaksızlık olurdu…
O dönem çok okuduğum Justin McCarthy, Türk Tezi denen tezi dışardan destekleyenlerin başında gelen, arada bir devletin davetiyle ülkemize gelip orada burada konuşan biriydi…
Tehcir neticesinde oluşan inanılmaz sayıdaki kıyımı inkâr etmiyor ama “Bu tehcir yaşanmasaydı, Doğu Anadolu bölgesi Türkiye sınırları içinde kalamazdı, dolayısıyla yapılanlar haklıydı” noktasına sözü getiriyordu McCarthy… Bu söz de bir anda birçok insanı tatmin edebiliyordu… “Hee öyleyse o yapılanlar doğruymuş canım” diyebiliyordu bir dolu insan…
Olanları inkâr etmek, inanmak istememek Hrant Dink’in dediği gibi bir yönüyle soylu bir duruştur. Belki hâlâ Türkler’in çoğu da bu pozisyonda… Ama ikinci vicdansız teze doğru kayan da çok ciddi sayıda insan var artık ülkemizde…
Bu ise hakikaten berbat bir durum. Bu gerçekten utanç verici bir şey… O noktadan sonra artık katletmeyi, cinayet işlemeyi meşru gösteren alçak ve ahlaksız bir zihniyet yapısı çıkıyor karşımıza…
Kendimi kandırma ve vicdanımı rahatlatma amaçlı yaptığım tamamen “Türk yanlısı” okumaların sonunda bile yaşananların bir insanlık suçu olduğu yargısına varmıştım bir süre sonra…
Fakat bir toplumu yekvücut olarak gören ve hepsini düşman belleyen toptancı görüş kadar, onun karşısında olan “Şu toplum, şu toplumu kesti” şeklindeki toptancı argümanların da felsefi olarak saçmasapan olduğunu anlamıştım…
Bu sadece 1915 bağlamında Türk-Ermeni örneğini değil, Alman-Yahudi ve Sırp-Boşnak gibi örnekleri de kapsıyor…
Bir “kutsal” amaç uğruna bir insanı, bir topluluğu, bir etnik ya da dinsel kimliği yok edebilmeyi meşru sayan zihniyet yapısıydı esas katil olan… Toplumlar değil…
Sonuç-merkezli, bir amaç kutsal olarak kabul edildiğinde o amacı hayata geçirmek için yapılabilecek her şeyi mubah gören iğrenç zihniyetti esas katliamları ve soykırımları yapabilen…
Bu ahlaksız ve vicdansız zihniyet 1915 konjonktüründe İttihatçılık olarak karşımıza çıkmıştı… Talat adlı, insanları nüfus mühendisliği projelerinin basit birer parçaları olarak görebilen bir adamda somutlaşarak karşımıza çıkmıştı…
Evet, ben kendi hikâyemi aktardım… Ben artık kendimi kandıramıyorum…
1915’te bu topraklarda bir büyük facia yaşandı. Bir insanlık suçu işlendi…
Bu suç karşısında söylenecek her “ama…” artık benim midemi bulandırıyor…
18 Yorum
Yazan:furkan Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply
türk köylerine yapılan baskın hikayeleri ki hepsi doğrudur.15 hanesi ermeni 25 hanesi türk
olan köylerin hikayeleri de doğrudur.
fakat on yıllardır beraberce mutlu mesut yaşamış insanların neden böylesine bir hınçla
geri döndüklerini kimse soramamıştır.
acaba birileri daha da kuzeyde devlet fermanıyla temessük edip,yıllardır müslüman
türklerle gayet dostane yaşayan bu insanları
çıldırtacak,onları bu raddede öfkelendirecek
alçakça işlere mi girişmişlerdir ?
wilson prensiplerine kurban gitmiş bir millet
tarifiyle,uğradıkları soykırımı ucundan
bucağından da olsa temize çekemez hiç kimse.
şartlar gerekiyorsa olur fakat katliam
yaparak şapkadan ulus devlet çıkaramazsınız.
bu boyuttaki hadiseler “devletin bekası” ya
da”ali menfaatler” gibi sözlerle de açıklanamaz.
Yazan:snibe Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply
Sonuç-merkezli, bir amaç kutsal olarak kabul edildiğinde o amacı hayata geçirmek için yapılabilecek her şeyi mubah gören iğrenç zihniyetti esas katliamları ve soykırımları yapabilen…
ve bu zihniyet belli bir kesim tarafından hala empoze ediliyorken bir daha böyle bir şey yaşanmayacağının garantisini kim verebilir(hem de Ermeni, Kürt.. başka bir etnisiteye sahip olmanıza bile gerek yok, sizi yeterince Türk de kabul etmeyebilir bu zihniyet ve öteki formunda ezilmesi gereken başlardan biri olarak da görebilir)?
Bu zihniyeti insanlara anlatırken öteki/devlet düşmanı bulunmayı nasıl aşacağız?
Genelleştirilen nefret söyleminin hatalı olduğunu ve insanın gerçekleştirmediği bir suçtan yargılanmasının önüne nasıl geçeceğiz peki?
ve asıl önemlisi, bu sorunu ne zaman karşılıklı konuşabileceğiz? Yok, Ermenilerle değil, önce kendi içimizdeki insanlarla nasıl konuşabileceğiz, onu konuşabilsek zaten diğeri de çözüme doğru yol alacak.
Sonra toplumlara yayılan ırkçı hamaset edebiyatının önüne geçip de nasıl objektif kriterlerle iki tarafı yan yana getireceğiz, kimsenin canı yanmadan?
Nasıl?
Yazan:haki demir Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply
1915 de ermenilere soykırım mı uyguladık?
Yoksa onları katlettik ama soykırım uygulamadık mı?
Veya mukatele mi (karşılıklı katledilme mi) yaşandı?
Veya biz hiç suçlu değil miydik?
Veya az bir suçumuz mu vardı?
Veya daha başka bir ihtimal mi sözkonusuydu?
Bütün bu ihtimallerin ve konunun daha başka boyutlarının incelenmesi teknik olarak tarihçilerin işi…
Türkiye’de işi en zor olanların da tarihçiler olduğu (her konuda) malum. Zira arşivler nedense her konuda bir türlü açılmaz.
Fakat benim üzerinde duracağım başka bir boyut var.
Milletlerin tarihlerinde yaptıkları tatbikatların ve icraatların tamamının hesabını vermeleri mümkün değil. Hiçbir millet de nezih ve pak bir tarihe tam manasıyla sahip değil. Eğer tarihin hesabını görmek için masaya oturursak, asla bu güne gelemeyiz. Bu durum, zihni organizasyonumuzu geçmişe ayarlı hale getirecek ve günümüzü ve geleceğimizi konuşmak, tartışmak, üretmek imkanından mahrum kalacağız.
Geçmişin gerçekliklerinin günümüzü inşa ettiği doğrudur. Eğer geçmiş ile hesaplaşamazsak bu günü inşa etmek ve geleceğe hazırlanmak kabil değildir. Bunun doğru olduğu apaçık bir hadisedir. Ne var ki, geçmişte yaşamak zorunda kalacak kadar zihni organizasyonumuzu geçmişe ayarlı hale getiremeyiz. Geçmişin tek olayı, ermeni hadisesi değil ve aslında daha vahim hadiseler de var. Onların gündeme gelememesi, sahipsizliğinden olsa gerek.
Ermeni meselesinde bir hassasiyet şişmesi olduğunun ne zaman farkına varacağımızı merak ediyorum. Vicdanın meseleyi gündeme alması halinde diğer vahim vakaların da tartışmaya açılması gerektiği reddedilemez. Fakat böyle bir gündem oluşmuyor. Ermeni meselesinin bu kadar gündemde olması, bu meselenin sahibi olmasıyla ilgili olsa gerek.
Şu anlaşılabilir bir yaklaşım. Asalet, yanlışı görmek, dönmek ve gerektiğinde özür dilemektir. Fakat hassasiyet şişmesi meydana geldiğinde asalet değil, “asalet budalalığı” ortaya çıkmaz mı?
Ermenilerle bu gün kurulacak ilişkinin ne olması ve nasıl organize edilmesi bahsi daha önemli ve öncelikli değil mi? Sürekli geçmişle boğuşmak, zihni patinajlar oluşturmakta ve günümüzü ve geleceğimizi de yoketmekte değil mi?
Bu gün için daha nezih bir hayat kurma teşebbüsümüz ermeni meselesinin ipoteğinde kalmaktadır. Bu durum ne kadar güçlü bir zihni vakumlama meydana getiriyor, farkında mıyız?
Ermeni diasporasının faaliyetleri, Ermenistan’ın karabağda yaptığı katliam ve işgal bahislerinden bağımsız şekilde yazıyorum bunları. Yani “onlar da yaptı” gibi karşı oluş argümanları, asalet ile tabi ki telif edilemez. Fakat ermeni meselesinin ülkenin geçmişte yaşamasına yetecek kadar hassasiyet şişmesine sebep olması vahim bir durumdur.
Neticede konunun tüm boyutlarının tartışılması lüzumu açıktır. Bu meyanda bir katkı olması dileğiyle…
Yazan:Ali Kaçan Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply
“….Evet, ben kendi hikâyemi aktardım… Ben artık kendimi kandıramıyorum…”
buyurmuşsunuz. Demekki vahim olayların şahidi idiniz. Ben bizzat yaşayan ama bu ağızla ifade edenini görmemiştim.
Hiç bir Ermeni ile komşu oldunuz mu? Yumurta bayramında müslüman olduğunuz halde komşunuzla kiliseye gittiniz mi? Ramazan ayında iftarlık size bir kase çorba verdi mi?
“Ermenistan Devleti” nerde ne zaman kuruldu? Neden, Nasıl, kimle, neyle kuruldu?
Revan şehri ne kadar zamandır Ermeni?
Sovyetler birliği içerisindeki Ermenistan Sovyet zamanı kaç defa sınırlarını genişletti?
Nasıl genişletti?
Halkların kardeşliği ülküsünden yola çıkan Sovyet rejimi bunlara neden ses çıkarmadı?
Daha sovyet dağılmadan son bir genişleme hareketi ile bugün Azerbaycanın %25 i işgal altında.NEDEN? 1 milyondan fazla insan evinden toprağından 20 yıldır uzak. NEDEN?
Somutsuz, delilsiz inandıklarınızı rüyanızda mı gördünüz?
Size bir mesajım var:
Sizlere (güya saf genç Anadolu çocuklarına) bunları yazdıran güce sesleniyorum. yaptıklarınız 1900 lerinde başında yaptıklarınızdan farklı değil. Ama Anadolu’da kimseyi kimseye düşman edemeyeceksiniz.
Toplumda bir Ermeni soğukluğu olmasına karşı kimse Ermenilerin boğazına basmıyorken, hayalgücünüzün ürettiği hikayeler Ermeni vatandaşlarımıza komşularımıza zarar vermektedir.
Benim Ermeni komşum oldu. Yumurta bayramında müslüman olduğumuz halde kiliseye gidip onlarla paskalya kutlardık. Ramazan ayında iftarlık getirirdiler. Bayramlarda birbirimizi kutlardık. İlkokulda sıra arkadaşım ermeni idi. Bugün bunlar olmuyor. Bugün aynı kilisenin kapısından içeri giremiyorum. 25 yılda geldiğimiz (ilerlediğimiz) nokta bu. Vatandaşımız Ermenilerle uzaklaşıyoruz. Sadece ermenilerle değil diğer etnik gruplarlada. Sizlerin sayesinde. Neyi müdafa ettiğinizin farkındasınız.
Yazan:TT Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply
1915 olayları hakkında resmi görüş dışında benim fazla bir bilgim yok.Rasim beyin dediği gibi biz katliam yapmayı kendimize ve tarihimize yakıştıramıyor, olsa olsa savaş ortamında meydana gelen ve kontrol dışına çıkan her iki tarafın da sorumluluğu olan olaylar dizisi olarak nitelendiriyoruz.
Yakın zamanda Ermenistan maçı öncesinde Ermenilere bir tür jest olsun diye politik bir görevden alınmaya uğrayan TTK başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun çok uzun yıllar önemli çalşışmalar yaptığını biliyorum.Sanırım Halaçoğlu’nun üniversitedeki akademik tez çalışmalarıda genellikle bu konu üzerineydi…
Bir kaç ay önce 1915 olayları ve Yusuf Halaçoğlu’nun çalışmalarıyla ilgili bir köşe yazısı yayınlanmıştı.
Bana göre etkileyici bilgiler içeren bu yazının karşı tezlerini de konuya vakıf olan yorumculardan almak isterim:
… Aydın” adını verdiğimiz insanlar bile ne okuyor, ne de araştırıyorlar. Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili olarak son gelişmelerden büyük bölümü habersiz. Türk Tarih Kurumu, dünyadaki pek çok arşivi inceledi. 100 binin üzerinde belge çıkarttı. Soykırım iddialarını çürüttü. Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, sürekli olarak her türlü tartışmaya açık olduğunu söylüyor. Buna rağmen, Ermeni diyasporasından karşısına bir Allah’ın kulu çıkmıyor.
Ünlü Alman bilim adamı Hilmar Kaiser’in, ABD’de Muratyan isimli Ermeni gazeteci ile yaptığı görüşme son dere çarpıcı. Kaiser, bir haftalık gazetede yayınlanan görüşmesinde bakın ne diyor: Türk Tarih Kurumu çok ciddi araştırmalar yapıyor. Yan yana geldiğimizde Yusuf Halaçoğlu masaya öyle belgeler koydu ki, mevcut bilgimle cevaplandırmam mümkün değildi. Ermeni tarafında Yusuf Halaçoğlu’un gölgesine bile ulaşabilecek bir bilim adamı yok.” Üstelik, bütün bunları söyleyen Kaiser, Ermeni soykırımının yaşandığını iddia eden bir isim.
Ermeniler, Halaçoğlu’nun karşısına çıkmaktan kaçıyor. Bir araya gelen Ermeniler ve batılı bilim adamları da her defasında havlu atmak zorunda kalıyor. Bunlardan biri Viyana’daki Türk Ermeni Platformu Başkanı Prof. Bilh’di. Halaçoğlu Hoca’yı Viyana’da Ermenilerle bir araya getirdi. Karşılıklı olarak belge alış-verişinde bulunuldu. Ermeniler, 15 gün sonra “Biz Osmanlıca belgeleri okuyamıyoruz” dediler. Kendilerine tercümelerinin gönderilmesi teklif edildi, kabul etmediler. 2 ay sonra da kaçtılar: – Biz Yusuf Halaçoğlu ile masaya oturmayız. Türk Ermeni Platformu ise, Ermenilerin diyaloga yanaşmadıklarını bildiri ile açıklamak zorunda kaldı.
Londra’daki Gomitas Enstitüsü’nün müdürü Ara Sarfyan, Harput’tan başlayan bir araştırma yapılmasını istedi. Türk Tarih Kurumu hemen kabul etti. Sarafyan da 4 gün sonra kaçmak zorunda kaldı. Sonra İsveçliler devreye girdi. Nusaybin’de “toplu mezar olduğunu” iddia ettiler. Halaçoğlu Hoca, ellerinden tutup götürdü. Gösterdikleri yerde M.Ö. 250 yılına ait bir Roma mezarı çıktı. İsveçlilere, “Başka var mı?” denildi.
Tek bir yer bile gösteremediler ve sessizce ülkelerine döndüler. Yetmedi, bitmedi, Yusuf Halaçoğlu, Boston’daki Ermeni Arşivi’nin tasnif edilip açılması için 20 milyon dolar yardım teklif etti. Ermenilerden cevap gelmedi. Aslında bu iş bilimsel olarak bitti. Buna rağmen, “Ermeni soykırımı yaşanmıştır. 1,5 milyon Ermeni katledilmiştir” yaygarası devam ediyor.
1915’te, zaten bütün Ermenilerin sayısı 1,5 milyon ya vardı, ya yoktu. Tehcir sırasında da çeşitli sebeplerden en fazla 8 bin – 8 bin 500’ü hayatını kaybetti. Osmanlı bu işin peşini bırakmadı. Talat Paşa bizzat kendi imzası ile sorumluları Divan- ı Harbe sevk etti. 1.673 kişi mahkeme önüne çıktı. Yargılamalar, 1916 yılının şubat, mart ve nisan aylarında yapılan üç celsede sonuçlandı. 67 kişi idama mahkum oldu ve cezaları infaz edildi. 68 kişi kürek ve hücre cezasına çarptırıldı.
Yargılananların 524’ü de 2 ile 5 sene arasında değişen hapis cezalarına mahkum oldu. Tehcir sırasında bazı Ermenilerin ölmesinin suçlusu ve sorumlusu olarak görülenler, bizzat Osmanlı Devleti tarafından cezalandırıldı. Bu tarihi gerçeğe rağmen, “soykırım” iddiaları devam ediyor. Ermeni diyasporası ve bazı batılı devletler için hiçbir şey demiyorum. Onlar zaten kasıtlı olarak soykırım iddiasını sürekli gündemde tutuyorlar. Bütün tarihi gerçeklere ve belgelere rağmen, bizim içimizde bu iddiaların peşine takılanlar ise, kasıtlı değillerse mutlaka anlama özürlüler !
EMİN PAZARCI-21 Mayıs 2008
http://www.bugun.com.tr/yazar.asp?yaziID=26084
Yazan:Ömer Oduncuoğlu Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply
Yusuf Halaçoğlu elbette kendi çalışmalarına devam edebilir. Tezlerinin ne kadar tutarlı olduğu veya akademik dünyada ciddiye alınıp alınmadığını şahsen bilemiyorum, çünkü bunlar doğrudan doğruya tarihçilerin karar verebileceği kriterler.
Ne var ki Halaçoğlu’nun görevden alınması kaçınılmaz bir gereklilikti ve bunun asıl müsebbibi de kendisinden başkası değildir.
“Kendini Alevi-Kürt zanneden bazı vatandaşlarımız maalesef Ermeni kökenlidir” dedikten sonra, ırkçı bir profil çizmiş olduğu ve bunun düpedüz bir skandal olduğu muhakkak.
Dolayısıyla ayrımcılığı “tescilli” bir hale geldiği için Halaçoğlu’nun o makamda kalmasının artık Türkiye’ye ve Türk tezlerinin inandırıcılığına büyük zarar vereceği açıktı.
Bu bakımdan, Halaçoğlu’nun uzaklaştırılmış olmasının salt Ermeniler’e “yaranabilmek” için atılmış bir adım olmadığı kanaatimi ifade etmek isterim.
Yazan:HAlil Yılmaz Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply
Bu açık yazıyı yazan arkadaşın hangi ilde doğduğunu, büyük şehirde miyoksa Doğu’da ya da Adana tarafında mı yaşadığını merak ediyorum. Ben Erzurumluyum.Ermeni halkın bir zamanlar en sık yaşadğı illerden birinde doğdum. Ve bizim komşu köy esas olarak Ermeni köyüydü…Ama ordaki Ermeniler, 1913 15 gibi ERmenistana gittiler…Şimdi bazıları diyor ya 1 milyon ;Ermeni öldürüldü…Ermenistana giden yüzlerce köy var…Ve ben yüz yıllık insanları dinledim, onlardan önce yaşayanların onlara aktardıklarını ilk ağızdan duydum.Şunu biliyorum ki, 90 yaşına gelmiş bir adam o yaşta artık son dönemini yaşıyor ve bir şey soykırım, katliam boyutunda olmuşsa bunu vicdanını rahatlatmak için söylerdi….Bana öyle hikayeler anlattı ki…En basiti: Ermeniler köylere saldırdığında, kadınları dağlara kaçırmışlar…Ve o kargaşada, henüz 2 yaşındaki bir bebeyi evde unutmuşlar.Döndüklerinde çok geçti…Şimdi Ermeniler için mi ağlardınzı yoksa, o katledilen Türk bebesi için mi0* Bunu sorguladın mı hiç RAsim Bey…Gelmeyin bu oyunlara…Benimle bağlantı kurduğunda sana o kadar çok olay anlatabilirim ki*
Yazan:TT Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply
“Kendini Alevi-Kürt zanneden bazı vatandaşlarımız maalesef Ermeni kökenlidir” dedikten sonra, ırkçı bir profil çizmiş olduğu ve bunun düpedüz bir skandal olduğu muhakkak.
Ömer Bey
skandal dediğiniz cümlenin anti tezi olarak: “Kendini Alevi-Kürt zanneden hiçbir vatandaşımız Ermeni kökenli değildir” diyebiliyorsanız yukarıdaki cümleye itiraz ediniz. Bence yukarıdaki aktardığınız cümlede herhangi bir problem yok.
Daha dün zamanda bir haber vardı.Yerel bir sanatçı olan Kazım Akses’in gerçek adı olan Serkis Nersesyan ismine dönmek istediği ancak mahkeme tarafından reddedildiği: http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=739609
Malum Malatya alevilerin yoğun bulunduğu bir şehir.Kim bilir ermeni olduğu halde Kazım Akses gibi korkudan bunu açıklayamayan ve kendini alevi kürt lanse eden nice ermeni vatandaşımız vardır.
Bu bir Türkiye gerçeği ve bunu tartışmaya açmaya çalışan Halaçoğlu’nu kınamak yerine bastırmayı çalışmaya çalışmak niye acaba?…
Maksat acılı hikayeler anlatmaksa Ermenilerin de doğudaki köylerde nice katliamları sözkonusu edilebilir.Problem kimliğini saklamaksa bu ülkede dindarlar,aleviler,kürtler yada yahudiler vs..bir çok unsurun kimliğini saklamak zorunda kaldığı envai çeşit baskılar altında yaşadıkları bir vakıa…
Halil Bey’in yaşlılardan tevarüs edilen sözlü kültürde neden bizim ermeni katliamı yaptığımıza dair bir şey anlatılmıyor sorusunu doğru buluyorum.
Rasim Bey en azından bu konuda çok kitap okudum cümlelerini yazmanın dışında verili örneklerle yazısının içeriğini doldurmalıydı…
Yazan:Ömer Oduncuoğlu Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply
Sayın TT,
Öncelikle Halaçoğlu’nun sarf ettiği cümlenin anti tezi ancak “Kendini Alevi-Kürt zanneden hiçbir vatandaşımız maalesef Ermeni kökenli değildir” gibi bir cümle olabilir.
Öte yandan, Halaçoğlu’nun tartışma yaratan konuşmasında “maalesef” (ne yazık ki) kelimesini atlamak, ciddi bir vurguyu gözden kaçırmak demektir. Ben de zaten buna dikkat çekmek için kelimeyi kalın harflerle yazmıştım.
Hiç şüphesiz, “bu vatandaşlarımız ne yazık ki (üzgünüm ki) Ermenidirler” sözü, bunu dile getiren kişinin, Ermeni kimliğini taşımanın esef verici bir durum olduğu görüşünde olduğunun bir itirafıdır.
Tıpkı birisine “sen Türk’sün” demekle “sen maalesef Türk’sün” demek arasındaki önemli fark gibi.
Herhalde aradaki bu farkın nasıl bir zihniyeti ortaya koyduğunu herkesin malumu olsa gerek.
Yazan:TT Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply
Ömer Bey
Halaçoğlu’nun basına yansıyan metni aşağı yukarı şöyle:
Bugün Kürt olarak bilinen, hatta hatta şöyle söyleyeyim Kürt- Alevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri. Ve TİKKO’nun içerisinde yer alan, PKK’nın içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Yani bizim zannettiğimiz gibi bir Kürt hareketi değil PKK veya TİKKO hareketi.
Bana göre bu metindeki vurgu maalesef kelimesinde değil.PKK ve TİKKO’nun insan kaynaklarıyla ilgili…Ayrıca maalesef kelimesi sadece menfi anlamda da kullanılmaz. Örnekle açıklamak gerekirse; birisi Erzurumlu olduğunu söyleyerek bununla kendini tanımlıyor diyelim.Bu vatandaş aynı zamanda sürekli Erzurum propagandasında bulunuyor olsun…Günün birinde bir araştırmacının ona; “yahu sen Erzurumlu değilmişsin maalesef Rizeliymişsin” demesi Erzurum’u yada Rize’yi aşağılama anlamına mı gelir?..
Halaçoğlu’nun yukarıdaki cümlelerine tekrar geri dönersek;
Bugün Kürt olarak bilinen, hatta hatta şöyle söyleyeyim Kürt- Alevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri. Ve TİKKO’nun içerisinde yer alan, PKK’nın içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Yani bizim zannettiğimiz gibi bir Kürt hareketi değil PKK veya TİKKO hareketi.
Ergenekon soruşturmasıyla açığa çıkan bazı sonuçlara göre ben şunu anlıyorum; Özellikle darbeler sonrasındaki bir kaç sene zarfında toplumda meydana gelen dalgalanmalar,huzursuzluklar ve şikayetlerle bazı oluşumlar birikimler meydana geliyor…Mesela bunlar kürtler,dindarlar,sol hareketleri vs…halinde birikiyor. Devlet bu gibi durumlarda bu hareketleri kontrol veya yönlendirebilme amacıyla daha oluşum safhasında iken bunların içine nüfuz etmeye çalışıyor, yada bir şekilde yer yer göz yumarak bazı hareketleri destekliyor…Dini hareketlerin yönlendirilmesi sol hareketlerin yönlendirilmesi hep bu enerji potansiyelini kontrol etmek amacıyla yapılmış olabilir.. 1960 sonrası subay olan Türkeş’in milliyetçi potansiyeli değerlendirmesi ,12 Mart sonrası cuntacıların Erbakan’ı daveti ile dini hareket eden kitlelerin bir ölçüde kontrol altına alınması, 1980 sonrası Öcalan’ın doğudaki kitle üzerinde hakimiyetinin sağlanması..vs gibi örnekler de bu kategoride birer komplo örneği ihtimalleri içinde düşünülebilir..Yani 1980 darbesi sonrası özellikle Diyarabakır cezaevi sayesinde kürt vatandaşlar üzerinde meydana getirilen büyük travmayı bir şekilde kontrol ve nüfuz edebilmek amacıyla da devlet içinde bazıları da, Öcalan’la işbirliği yapmış olabilir. Normalde sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde yani tabiri caizse kuş uçurtulmayan dönemlerde iyice sindirilmesi gereken PKK hareketinin tam tersine palazlanması üzerine -neden ve nasıl oldu? soruları öncelikle cevaplaması gereken sorulardandır. Belki de Öcalan’ın eylemleri “bölgeyle” sınırlı tutması büyük şehirlere yaymaması bahsettiğimiz bu kontrol ve yönlendirme amacının bir sonucu olabilir. Sonuçta şöyle yada böyle yüzbinlerce gizli ermeni var olabilir ve onlardaki bu potansiyel de PKK hareketinin mayasını oluşturmuş olabilir.Yoksa Türkiye’ye bağımlı olmayan ermeni ASALA eylemleri neden darbe sonrasında kesilsin ki…Yine ergenekon davasıyla anlaşılıyor ki; içimizdeki ergenekoncu bazıları da bunlarla beraber hareket ederek bölgenin özellikle kangren olmasını ve rantını yemeye çalışmışlar. Buradan bakınca resmi teze göre doğu meselesi bir kürt hareketi ve insan kaynağı olarak da kürtlerden oluşmuştur gibi tanımlanıyordu…Elbetteki kürtler de azımsanmayacak kadar bu olayların içindedir ancak kendini alevi kürt olarak tanımlayanların bir çoğunun da aslında alevi yada kürt olmadığı yavaş yavaş açığa çıkıyor…Yani bir devlet tezinin tümden geçerli olmadığını Halaçoğlu “maalesef” vurgusuyla yapmış gibi geliyor bana.. Kısaca Halaçoğlu “PKK ve TİKKO hakkında” bir değerlendirme yaparken “maalesef” vurgusunu ermeni yada kürt olmakla ilgili değil, yanlışlanabilen bir tez üzerine bina edilmiş devlet politikasına yönelik bir “maalesef” eleştirisi kullanmış..
Bir de bir cümleden hareketle insanları değerlendirmek yerine o insanın başka beyanatlarına bakmalı ve gerçekten ermeni olmaya maalesef diyen bir kafa yapısında olup olmadığı araştırılmalıyız. Maalesef! Türkiye’deki linç kültürü böyle cımbızlanan cümleler üzerinden yürütülüyor.Hrant Dink’in başına gelen de buna benzer bir şeydi..
Yazan:Ömer Oduncuoğlu Tarih: Eyl 20, 2008 | Reply
Sayın TT,
İfadenizi yanlış anlaşılabilir bir kurguyla ifade etmekle, beyanatın içinde hiç bulunmaması gereken kelimeleri kullanmak şüphesiz farklı şeylerdir. Bu açıdan Hrant Dink’in dava konusu yazısından oldukça farklı bir durum söz konusu.
Burada maalesef (esef vericidir ki) kelimesinin etimolojik derinlemesine girmenin de çok bir fayda getirebileceğini düşünmüyorum. Önemli olan, insanların Halaçoğlu’nun “maalesef Ermeni dönmeleri” nitelendirmesinin bir kitle için aşağılanma ima edip etmediğidir. Ben bu konuda maalesef sizin kadar iyimser olamayacağım.
Verdiğiniz Erzurumlu örneğine gelirsek, konuyla uyuştuğu inancında değilim.
Unutmayalım ki bireyler kendilerini bir kimliğe bağlı hissederler veya hissetmezler. Bu kimliğe bağlı kitlelerin de ciddi bir zihniyetsel sıkıntısı yoksa, Erzurumlu örneğinde olduğu gibi durmadan kendi kimliklerinin üstün propagandasını yapıp başkalarını mütemadiyen rahatsız ettiklerine pek rastlanılmaz.
Türkiye’deki çoğu kimlik gibi, Alevi-Kürt kimliği de böyledir. Hal böyleyken durduk yere bu insanlara ‘maalesef’li bir hitabın hikmeti nerededir?
PKK ve TİKKO konusunu da işin içine katarsak;
Bir terör örgütünün etnik yapısıyla, o etnik unsura mensup olmanın esef verici olması arasında nasıl bir mantıksal ve insani illiyet söz konusu olabilir? Veya devlet tezinin yanlışlığından duyulan üzüntü, ‘bunlar maalesef Ermeni dönmesi’ diyerek mi dile getirilir?
Örneğin siz Tunceli’ye gidip Alevi-Kürt vatandaşlarımızdan birine PKK’nın esasen Ermeniler’den mürekkep bir örgüt olduğundan ve devletin yanıldığından bahseder, ardından da “sen de maalesef bir Ermeni dönmesisin” deseniz bu vatandaş sizin hakkınızda nasıl bir yargıya sahip olur? İrrite olma ihtimali var mıdır?
Sonuç olarak, bu beyan her halükarda en masumane tabirle son derece ‘talihsiz’dir ve sözün sahibinin zihinsel yapısı hakkında çok nahoş çağrışımlar yapmaktadır. Zaten gösterilen tepkinin çoğu, bu hoş olmayan çağrışımın yarattığı rahatsızlıktan kaynaklanmaktadır. Bunu da Kürt ve Alevi sivil toplum örgütleri defalarca açıklamışlardır.
Not: Tüm bunlar, Halaçoğlu’nun iddialarından bağımsızdır. Her ne kadar bir kitlenin etnik kökeniyle ilgili olarak, o kitlenin rızası olmadan devletin resmi sözcüsü konumundaki bir devlet memurunun kamuya kendince tespitlerle açıklama yapmasını asla doğru bulmasam da, bunun bilimsel yanlışlığını veya doğruluğunu biz değerlendiremeyiz.
Bu bağlamda söylediklerim Halaçoğlu’nun bilimselliğini sorgulamaya yönelik değildir.
Saygılarımla…
Yazan:Seda Kılınçarslan Tarih: Eyl 26, 2008 | Reply
”EEEEYYYY TURK EVLADI
TARIHINI UNUTMA ,,HELE DUSMANLARINI AFFET AMA HIC MI HIC UNUTMA
TURKUN TURKTEN BASKA DOSTU YOKTUR…
BU UNUTULUR MU?
(Unuttuk Maalesef…)
********
Birinci Dünya Savaşı’nda
İngilizlere,
150 bin askerimiz esir düştü.
Bu askerlerden bir kısmı da Mısır’ın
İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na
Hapsedildi.
********
Kampın tam adı,
‘Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı’ idi.
Bu kampta,
1918’de
Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı
Osmanlı Askerleri
Tutuluyordu.
********
12 Haziran 1920’ye kadar
Iki yıl boyunca
Her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar.
********
İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…
********
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların
Yalan yanlış çevirileri ve
kışkırtmaları nedeniyle,
kampların İngiliz komutanları,
azılı Türk Düşmanı haline
gelmişlerdi.
********
Savaş bitmişti.
Ancak,
Kamptaki ağır koşullar nedeniyle
ölenler dışındaki askerleri
Teslim etmek,
İngilizlerin işine
Gelmiyordu.
Çünkü,
olası yeni bir savaşta,
Bu askerlerin
Yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından,
İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.
********
Çözüm
Toplu katliamdı…
Askerlerimiz,
Mikrop kırma bahanesiyle,
süngü zoruyla
Dezenfekte havuzlarına sokuldu.
Ancak;
Suya normalin çok üzerinde
‘krizol’ maddesi
katılmıştı..
Mehmetçik,
Suya daha ayağını soktuğunda,
aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyordu.
Ancak,
İngiliz Askerleri,
dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.
Mehmetçikler,
Bellerine kadar gelen suya başlarını sokmak istemediler.
Ancak,
Bu kez İngilizler havaya
(başlarının üzerine)
ateş etmeye başladı.
Askerlerimiz,
ölmemek için,
çömelerek başlarını suya soktular.
Ancak,
başını Sudan kaldıran artık göremiyordu.
Çünkü gözleri yanmıştı…
********
Dışarı çıkanların halini gören
sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi
Ve 15 000 (15 bin) askerimiz
kör oldu.
Bu vahşet,
25 Mayıs 1921 tarihinde
TBMM.’ de görüşüldü.
Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler
Bir önerge vererek,
Mısır’da esirlerin
Krizol banyosuna sokularak,
15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini,
Bunun faili olan
İngiliz doktor,
Garnizon Komutanı ve
Askerlerin
cezalandırılması için,
TBMM’ nin teşebbüse geçmesini istediler.
********
Ancak,
Yeni kurulan devletin bin türlü derdi vardı.
Ağır sorunlarla uğraşan TBMM’ de
Bu hesap sorma işi
Unutuldu gitti.
Ama onlar
Unutmuyorlar…
Kendi ihanetlerini bile
soykırım ambalajına sarıp,
dünya kamuoyuna
Sunuyorlar.
En üzücü olanı da
Malum birilerinin,
Bu karalama kampanyalarına
çanak tutması…
********
ERMELİLER SOYKIRIM YAPILDI DİYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR.
BİZİM
TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.!!!”
Bana gelen bu e-postayı sizlele paylaşmak istedim…
Herkes Ermenilerin hakkını fazlasıyla savunmakta.Şunu da unutmayalım ki biz kendi hakkımızı savunmazsak kimse gelip bizim hakkımızı savunmaz……
Yazan:Oktay Çaparoğlu Tarih: Eki 3, 2008 | Reply
HRANT DİNK ANISINA YÜZYIL GECİKMİŞ BİR ÖZÜR…
Söylenecek çok söz yok…
Tarihi ile yüzleşmemekte ısrar eden bir toplumsal yapı, böylesi acımasızlıklara gebedir.
Geçmişi doğru anlamadan kavramadan bilimdışı provakatif söylemler üzerine kurulu söylemlerin ardı sıra tek bir bilgi kırıntısı bile içermeyen beyinleriyle gidip kendini aşağılık zavallılar durumuna düşüren bir yapı işte bu tarihinden korkmanın ürünüdür.
Ermenilere kıydık. Dersim, Ağrı Katliamlarını, Sivas’ı Maraş’ı, Gazi’yi, 6-7 Eylül’ü Varlık Vergisi’ni ve mübadeleleri o denli rahat içi acımadan hiçbir insani vicdani değere duyguya yer bırakmadan uygulayan bir iktidar örgütlenmesinin çocuklarıyız..
5 Milyon Kürd’ü zorunlu olarak göçe tabi tutan ve savaştan başka hiçbir açılıma yanaşmayan şiddet kültürü ile yoğrulup topluma da bu kültürü yayan bir iktidar örgütlenmesinin çocuklarıyız.
Hak ve özgürlük deyince Terörizm anlayan, insan hakkı deyince bölücülükten bahseden, Kürt’ten, Arap’tan, Ermeni’den Rum’dan, Hristiyan’dan ve Alevi’den öcü gibi korkan, bu isimleri küfür niyetine kullanan, kendini dayanaksız bir biçimde yüce olarak tanımlarken, binlerce yıldır ortak bir coğrafyayı paylaştığı insanları böylesine iftira-karalama-yalan bombardımanına tutan nesiller yetiştirdi bizi…
7 Alevi öldürenin yahut 1 komünisti öldürenin cennete gideceğini, Alevi ve hristiyanların malının, ırzının, namusunun ve canının helal olduğunu, onlara uygulayacağı vahşeti ise cihat olarak adlandırarak ebedi saadete ereceğini düşünenlerle çoğaldık bu ülkede…
Sevgi nedir bilmeden düşmanlık ve kin duvarlarını daha ilkokulda çevresine ören, sınır komşularını, kendinden olmayan halkları ‘Bu ülkede gözleri var’ Bizi parçalamak istiyorlar.’ paranoyası ile Türklüğüne ve müslümanlığına başat tehlike olarak gören bir zihniyetin egemenliği altında çocuklarımız.
Darbelerin gölgesinde silahların gölgesinde provakasyonların gölgesinde suikastlerin gölgesinde yaşamaya mahkum edilmiş korku toplumunun fertleri olarak yaşamakta çocuklarımız…
Kendi kimliğini tüm bağımlılık ve ekonomik kölelik ilişkilerine rağmen üstün ve ari ırk olarak adlandırırken, başka uluslara ırkçı, emperyalist uşağı diyecek kadar kendinden bi haber bir aydıncık duruşunu kendine örnek alan insancıklar topluluğuyuz.
İşimiz zor Etyem Mahçupyan. Çok zor.
Tüm bunlar kendi kendine olsa idi, zaten zayıf olan toplumsal belleğimize bir operasyon uygulayıp geçmişin kötü izlerini silerdik.
Öyle değil mi ya Susurluk’u bu kadar çabuk unuttuk. Öyle değil mi ya darbelerin hesabı duruyor ortada. Öyle değil mi ya kirli ilişkilere bulaşan eli kanlı katiller bir anda kahramanlarımız olabiliyor.
Hepimiz birer Ermeniyiz….
100 yıl geç kalmış bir slogan.
100 yıl sonra seslerini biz Türklerin de duymanın onurunu yaşattık Ermenilere.
100 yıl geç kaldık bağışlayın bizi.
100 yıl daha kaybetmemek için,
Özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi için
Irk esasına değil insan unsuruna dayalı bir geleceği yaratabilmek için
Silah seslerinin değil oynayan çocukların haykırışlarının kuş cıvıltılarına karıştığı bir ülke için
100 yıl daha beklemeyelim.
Tükeniyor dünya, tükeniyor insanlığımız…
Her defasında biraz daha kirli biraz daha lekeli biraz daha başı eğik olacağız.
Ermeni dostlarımız!
Ki siz değil miydiniz bize insanlığı, medeniyeti, zanaatı, şehirleşmeyi, mimariyi, sanatı, birlikteliği, hoşgörüyü, dostluğu ve sevmeyi öğretenler…
Siz değil miydiniz bir dilim ekmeği bölüşüp, komşu komşu huzur içinde birlikte yüzyıllarca yaşadığımız canlarımız…
Ne oldu böyle…
Canlara nasıl da kıydık…
Nasıl da seyirci kaldık kıyanlara…
Nasıl da sustuk…
Giden cana değil ırkçı propagandalarla zehirlenmiş zihinlerdeki bulanıklıkla
gidenlerden kalan mallara nasıl da tamah ettik…
Hangi vicdan, hangi insanlık, hangi dürtüdür bu?
Nedir bu kıyım makinelerine dönmüş vahşetin yüzümüzde iz bulan ifadesi…
Acınız yüreğimizde 100 yıldır…
Haberimiz yoktu kusura kalmayın… Yeni farkettik…
100 yıl sonra… Bir 100 yıl daha sürmesin diye bu anlamsız kin bu temelsiz düşmanlık…
Özürse özür ölen her can için…
Özürse özür yok edilen, silinen bir tarih, bir kültür, bir kimlik için…
Milyonlarca kez özür…
Utancımızla yaşadık 100 yıl…
Nasıl yaşadık nasıl bastırdık sesini vicdanımızn…
Toplarken kafataslarını toplu mezarlardan,
Akarken kızıl kanlarla derelerimiz…
Bunlara şahit olan atalarımız nasıl dayandılar, nasıl direndiler haykıran vicdanlarına…
100 yıl geç kaldık ama
Tekrar tekrar haykırıyoruz….
Kıvançla, mutlulukla….
Hepimiz inadına birer Ermeniyiz…
(Hrantımızın katledilişinin 1. yılında etyen mahçupyan a attığım maildir…)
Yazan:Achar Dagli Tarih: Eki 10, 2008 | Reply
Yapilan yorumlarin arasina PARAZIT niyetinde giren bazi FASIST,KANSEVER,KATLIAMSEVER ve yuzssuz insanlarin yorumlarinida gordum..Hayatlari boyunca belki birtek kitap okumamis varliklar (insan demiyorum) hayatini okumaya adamis insanlarin emeklerine bir YUDUM SU kadar basit bakmasi,bakmakla kalmamasi ve elestirmesi kadar adi ce bir olay yoktur kanimca..
DILEYEN HERKESE ARSIVIM ACIKTIR..yuzlerce resim ve belge ile…Isimleri ile,canlisi ve cansizi ile..RESMI DEGIL..KISISEL arsivimdir…belki yuzunuz kizarir gordukten sonra,tabii o yuz var ise..
Basit VATAN savunmalari ile ,avrupanin bilmem hangi sehrinden VATANSEVERLIK yapmayiniz lutfen..Cok vatansever olsaydiniz,Yasadiginiz ulkelerin PASAPORTLARINI alip vatandasi olmak icin gunlerce dilenmezdiniz..
ERMENI SOYKIRIMI,VAHSETI,KATLIAMI OLMUSTUR..olmamis diyen de bu katliamda KURSUN SIKAN KADAR SUCLUDUR..
Benim YEDI CEDDIM TURKTUR.Ama beni bugun,KURD e ve ERMENIYE yakin tutan sey, BIZ TURKLERIN burnundan KIL ALDIRMAYAN ,ucuz kabadayi,Ve inkarciligidir…en basit ornek:almanyada milyonlarca turk yasiyor,en kucuk bir yanlis algilamada RACIST ALMANLAR diyorlar..Ama kendi ulkemizde YA SEV YA TERKET deyince,milliyetci,vatansever oluyoruz..
Yapmayalim lutfen..iki yuzluluk bize yakismiyor..
Yazan:vedat demir Tarih: Mar 29, 2009 | Reply
BUTUN CEVAPLAR ICIN TIKLA
http://www.turkla.com/index.php?c=1&yid=4
http://www.turkla.com/
http://www.talkturkey.us/2008/06/genocide-revisi.html
Yazan:Mustafa Tarih: Mar 29, 2009 | Reply
Ermenilerin Türklere ve Kürtlere yaptigini kenara koyup sadece Ermenilerin yasadigi faciayi dile getirebilirmisiz? Tarihi baglantilardan soyutlayip “facia oldu” “Ulus devleti icin” ve “kendini kandirmiyorum artik” ile ne ele gececek ? Maksat nedir? Isi ahlaki degerler ile ölcenlere sorum olacak : en gec makineli tüfeklerle baslayan savas teknolojisinden itibaren (19.yy sonlari) hangi savas faci üstü facia hangi savas vahsetin ta kendisi degildi ? Bu “modern savaslarda” ahlakin zerresi rol oynuyormuydu? Türklerin ve Kürtlerin ugradigi vahsetlere nicin önem verilmiyor? Ermenilerden bizim hicmi beklentimiz yok? Madem ahlak orda ahlaki ölcü…burda ölcü olmayacakmi? Sonra anlamadigim: 1915te hangi ulus devletinden bahsediyoruz? Talat Pasanin ulus devlet ile ne alakasi var?
Benim zoruma giden daha cok sey var. Ermeni meselesinin birde istismari var politik sebeblerle. Ermenileri güya cok seven kendi dindaslari Ermenistani kizil Sovjetlerin yutmasina bön bön bakip birsey yapmadilar?
Ermeni vatandaslarimiza 1915lerde vahset islendi. Mukatele oldu. Hepimiz ezildik hemen hemen her hanede sehitler, yetimler,fakirler, perisanlik hepsi hayal edemedigimiz kadar var idi. Insanlarimiz vatandaslarimiz hepsi vicdansiz insafsiz gösteriyormus gibi davranmak ne is ? Türk insanimiz kabul etmiyormu yani Türklerinde suc isleyebilecegini ? Savas ortaminda vahsetlerin Türklerinde Kürtlerinde yapabilecegini?
Ama suna inanmam : mevlanayi okuyan, islam ahlakini bilen insanlar öyle kadin cocuk kesen mahluklar olabilecegine inanmam.
Benim üzüldügüm : Türk-Ermeni yakinlasmasini ve tarih ile vicdan ile yüzlesmeyi politikacilar yüzünden adeta imkansiz hale getirilmesi. Sadece bizim fanatik Kemalistler, Turancilar, Ergenekoncular degil diger yandada asiri milliyetci ve baska fanatik Ermeni teskilatlari var. Sonra bunlari kullanan cevreler. Gecen bir Ermeni Profesörü bir Ermeni teskilati tehdid etti Türklere yaklasma diye.
Kuranda bir insan öldüren insanligi öldürmüs gibidir deniliyor. Insanoglu Islamda “kücük kainat” olarak tarif ediliyor. Ve “esref-i mahlukat”. Bizim millet Ermenilerle nice yüzyillar yasadik ve yasantimiz sadece din farki olmak üzere esit idi. Ayni kültürü yasiyorduk, ayni kiyafetler, yemekler…herseyi paylasiyorduk. Bizim tarih ayni zamanda onlarin tarihi.
Genis capta Ermeni-Türkce ceviriler yaparak ve TV yayinlari ve radyo ile ve turizm ile bu iki millet yakinlasabilirler.
Yazan:Aydemir Tarih: Mar 31, 2009 | Reply
Bu Kadar “Bilimsel”, “özeletiri”li konuusma ortamina, ben de gercek bir hikaye ile katilmak istiyorum.
Cocuklugumun bir kismi Ankara / Aydinlikevler / Cetin sk da gecti. Mahallemiz de oturanlar, kücük ve orta dereceli girisimciler den, orta derece Memurlardan olusuyordu. 5-15 yas grubu genclerin yapisi ise, 60 li yillar da olagan olan, mahallelerin etki alani üzerine kurulan gruplasmalardan olusuyordu.
Mahallemiz Cetin sk in alt kismi ve üst kismi olarak, yine bahsettigim gibi, iki birbirine rakip grubun, okul sonrasi, kah birbirleri ile yaptiklari futbol maclari-celik comak-sobe, kah kartopu-camur savaslari vs. ile etkin bir bicim de etki alanlarini güclendirme cabalari oluyor du. Benim oldugum grub da Balali Cetin i, izmirli Mustafayi, Ankarali Aral i hatirliyorum. Hep beraber caglaya dalar, Hasan amca nin visnelerini talan ederdik. Sanirim 70-72 arasi idi, soguk ve karyagisi cok olan bir kisdaydik, yine bir okul sonrasi bize satasan diger grub ile kartopu savasina tutustuk, oturdugu ev itibari ile, karsi grup da hatirladigim kadari ile, siirtli muaazzaf subayin oglu ismet, Corumlu mahalle bakkalinin yegeni Orhan ve Ankarali Robert var di.
O heyecanli savasimiz, Aral in aci cigliklari ile aniden bölün dü, Aral bir gözünü tutuyor ve acidan bagirarak kivraniyor du, hemen anneler bu bagirtilar a sokaga firladilar. Aral in ablasi cok agir konustu, o zaman ne dediklerini icerik olarak anlayamamistim, cünkü bizler netice de oynuyorduk. Aral hastaneye yetistiril di ve ne yazik ki o gözünü kaybettigini söylediler.
O olaydan sonra Aral i, takib eden yaz tatilin den sonra da Robert i bir daha görmedik, duydugumuz, Fransa ya gittikleri idi, ne derece dogru bilemem.
Olay yalin hali ile bu, olaya bakis acilari cok degisik olabilir, ancak bizim icin ait oldugumuz grubun zaferi önemli idi, anneler – babalar kardesler hatta “basin-yayin” nasil degerlendir di, pek önemli degil di. Aral ve Robertin yoklugun da grublarimiz dagilmisti.
Eger bu gercek hikaye de olan arkadaslar bu satirlari okuyorlarsa, olur ya, bir de kendi bakis noktalarin dan anlatmalarini cok isterdim.
Gecmis tarihtir, tarih ise her sürecin de kendine özgü sartlari olan zaman dilimleridir.
Ben cocuklugum dan pisman degilim, karsi grublarla savastik ve bazen yendik bazen yenildik, ancak basimiz dimdik ve gururlu idik!
Ben burda ki yorumlari okudukca, utanmaktan kendimi alamiyorum, hem Ermeniler hem de diger Osmanlilar adina! Olanlar her iki taraf icin de son derece üzücüdür, fakat asilamayacak seyler degildir.
Müsahade ettigim bir yazma yöntemi var, yalniz bu site de degil, önce duygu sömürüsü yapiliyor, ardindan iyi niyet ile pekistiriliyor ve varsayimlarla neticeye ulasiliyor, yani mahalle – kahve kültürünün ötesine gececek nitelik de bir yaziya rastlayamadim.
Lütfen kimse alinmasin.
Tarih netice de bir sosyal bilim dalidir ve yaklasimlar da bilimsel olmak zorunda dir, diger tüm yaklasimlar, siyasi olmaktan öteye gecemez.
Günümüz de insanligin elin de cok gelismis teknik yöntemler var, o günkü ilgili devletler ve bölgeler bir bütün olarak ele alinip, sur da bur da toplu mezar da bulunan insanlarin hangi irk a ait olduklari ve bunun gibi, her türlü fizyolojik özellikleri, ölüm nedeni, cok ama cok kolay bicim de tesbit edilebilecek iken, iddia ve siyasi kisa menzilli politikalardan vazgecilmiyor.
Hedef baris ise, yöntem bilimsel olmak zorunda dir, sonra iyi niyet ve kaynasma gelir, tek tarafli iddialar da, belgeleme ve ispat, bagimsiz, önyargisiz heyetler tarafindan incelenmelidir. Incelenecek olay da ki dolayli ve dolaysiz tüm katilimcilar, bagimsiz ve önyargisiz sartini yerine getiremezler, bundan dolayidir ki vardiklari sonuc bilimsel olamaz, gecersizdir, bilimsel mantik bunu gerektiriyor.
Milletlerin kimligini diger Milletlere düsmanlikla ayakta tutmasi, ne kadar sihhatli, o nu toplumun yargisina birakiyorum.
Su anda taraf olan iki toplumun daha kardesce günler de biraraya gelmesi dilegi ile.
Yazan:Ali Kacan Tarih: Nis 24, 2010 | Reply
Anlasilan hukum verilmis ama adeten yargilama yapiyorsunuz.
Buyrun o zamanki yonetimi Turk toplumunu istediginizle suclandirin. Istediginize istediginiz hikayeyi inandirin. Mavi kitaplar yazin.
Dediginiz gibi olsun.
daha 18 yil once olmus (26 Subat 1992) silahsiz insanlara karsi akla hayale gelmez insanlik onuru bir yana hic bir vahsinin yapamayacagi iskenceler yapilan kameralarla tesbit edilen. Katliamcilarin anilarinda ovunerek anlattiklari ile ikrar edilen. Uluslararasi basinin tesbit ettigi. Katliamcilarin kahraman payesi aldigi, ulkelerinde en ust duzey seviyede gorevlere getirildigi hadiseleri kim yapti?
Bahsettigim Azerbaycan’in Hocali koyunde daha dun yasananlardir. Hepiniz cok iyi bilirsiniz. Ama gundeme getirmek isinize gelmez cunku sizofren bir toplumun nasil vahsilestirilginin ispatini yapmis olursunuz. Sizofren diyorum Ermeni milliyetciligini ve milletinin dunyadan yok olmasina mani olmak icin olmadik vakialari daha cocuk yastan isleyerek genc dimaglari zehirleyerek hayatlarini zehir ediyorsunuz.
Bundan para sevrvet makam kazananlari daha demiyorum. Her zaman kullanilani alan ve satan tuccarlar olmustur. olacaktir. Onlar icin bu ticarettir. Alip sattiklari bizim hayatlarimiz olsa bile.
1915 i yargiyi once, tafsilati sonra getirmek suretiyle degerlendiriyorsunuz. Cok da guzel beziyorsunuz. EVET olmustur. Bunu belgesi mi olur? Nazi ve sirp ornekleri de var. Bunlari da kenar susu yaparsaaaaakkk evet cok pis kokuyor ama goruntusu yeter simdilik.
1993 26 subatini nasil izah ediyorsunuz? Veya neden gormezden geliyorsunuz.
Birlesmis milletlerin 4 ayri karariyla sabit isgal icin neden sizde sabit delillerin savunucusu degilsiniz de hasiralti edenisiniz?
Neden getirdiginiz deliller subjectif?
Objektif diye ileri surduklerinizin curutulmesine neden panik bir yuzsuzlukle ortbastir ediyorsunuz?
Bugun (2010 yili)hala 1 milyondan fazla insanin evinden yurdundan mahrum yasamasini neyle izah ediyorsunuz?
neden 4500 esir Azerbaycan Turkunun ne durumda oldugu, ne yedigi ne ictigi, ne iskenceler ne insanlik suclariyla yuzyuze oldugunun takibini yapmiyorsunuz?
Neden isgal altindaki Turk koylerinde kabir taslarinin dahi yok edildigini kulturel bir soykirimin bundan baska daha nasil olabilecegini soylemiyorsunuz?
Biliyorum buyuk abileriniz (sizi herturlu techizat ve maddi kaynaklarla donatan)korkma arkanda ben varim diyerek, SOZDE iddialari Turk insanina dahi normallestirme sureci (surecleriniz batsin, ne geliyorsa bu surecler getiriyor) dahilinde kabul ettirmenizi istiyor. Ve emirkulu olarak buna boyun egip vicdaninizi gormezden gelebiliyorsunuz.
Bunlar szin sahsi sorununuz olabilir. Bugunku menfaatleriniz bunlari yapmanizda sorun gormeyebilir. Ama Turk, Ermeni, Azeri, Fars hatta butun dunyanin geleceginigelecek neslini kin nefretle beslemis olmuyor musunuz? Sizin ektiginiz bu kanserli tohumlar dunyanin gelecegini kan golune cevirmekten baska bir amaca hizmet etmiyor.
Millet-i Sadika nasil olduda baskaldirdi. Yuzyillarca dost insanlar nasil dusman oldu. Goz onunde ibretler ola ola ayni oyuna kisa sureli menfaatiniz icin nasil alet olursunuz?
Unutmayin bu cografya bizim cografyamiz. Eninde sonunda bu topraklara doneriz. Birakin bu topraklar bizi kusmasin kucaklasin.