Artık “bilmiyordum” diyemezsin…
By Aisha Benghazi on Eyl 19, 2008 in Basın günlüğü, Terör
Diyarbakır Cezaevi, Yıldırım Türker / Radikal
Mardin Kızıltepe doğumlu Abas Çelik, Şubat 1981’de yaşadığı köyde askerler tarafından gözaltına alındı. 16 yaşında olan Abas, 16 çocuklu Çelik ailesinin en büyük çocuğu olarak çobanlık yapıyordu o sırada. Hiç okula gitmemiş olan Abas Çelik, Türkçe’yi de zar zor konuşuyordu. ” Olay olmuştur, haberimiz yoktur, alıp götürdüler beni, Mardin Tugay’a getirdiler.” 16 yaşındaki Çelik, kayıtlara göre jandarmada 75 gün gözaltında kaldı. “Gece gündüz işkence yaptılar. Herşeye maruz kaldım.” Çelik’in “Herşey”den kastettiği cinsel organa elektrik bağlama, kollarından tavana asma, dayak, falaka ve jop sokma gibi işkence türleri aynı yerde gözaltında kalan en az 150 kişinin daha ifadesinde yer alıyor.
“Oradan alıp götürdüler Diyarbakır’a, savcılığa götürdüler. “Çelik, 75 gün gözaltında kaldıktan sonra çıkarıldığı savcılıkça tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Örgüte yardım ve yataklıkla suçlanıyordu. Çok sonra yargıtay kararıyla anlaşılacağı üzere dava dosyasında delil de yoktu ama 16 yaşındaki Abas Çelik’in tutukluluğu tam 6.5 yıl sürdü. Ve gözaltını mumla aratacak asıl işkenceyi de o cezaevi günlerinde gördü Çelik. Cezaevinde ilk iki yıl boyunca istisnasız her gün sopayla dayak, falaka ve işkence vardı.
“Kalın büyük bir sopadır, hep vururken beş yüz sayıyordu… Lağım suyu içinde yerde süründüyorlar… Yerleri yalatıyorlar… Havalandırmadaki kapaklardan (rögar kapakları) içeri sallandırıp başınla beraber bok suyunun içine sokuyorlar… Su yok… Bir köpekleri var, onun başını yıkadıkları suyu verdiler bir kere… 20 gün yemek vermiyorlardı… Haftada bir gün, bir ekmek 4 kişi paylaşıyorsun…”
Sopayla sıra dayağı sırasında bir tutuklunun beyin kanaması geçirerek öldüğünü izleyen Çelik, bir tutuklu protesto için kendini yaktığında da aynı koğuştaydı.
İki dondurucu kışı hiç bir ısınma tertibatı çalıştırılmayan cezaevinde bir atlet ve eşofmanla geçiren Abas Çelik, Mayıs 1986’da vücudunda kırıklar ve hala görülebilen işkence izleriyle tahliye edildi.
O kırların çoban çocuklarını toplayıp Dante’nin hayal edemediği bir cehennemin her katında ağırlayan 12 Eylül’ün, içinde çırpındığımız bu korkunç savaşı yarattığını anlatmaya çalışıyoruz.
O çoban çocukları; o aç bilaç köylerinden, mezralarından derdest edilip dilsiz bırakılan, insanlık katından aşağı itilerek paramparça edilen; Diyarbakır Cezaevi’nin Guantanamo’yu, Auschwitz’i aratan işkence tezgahlarından geçen çocuklar, elleri ayakları hâlâ tutuyorsa dağlara çıktı.
Onlarca yıldır can yetiştiremediğimiz, hayatımızı zehreden bu korkunç hikaye işte böyle başladı.
78’liler Girişimi’nin oluşturduğu Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu 18 Mayıs 2007 günü Sultanahmet Cezaevi önünde bir açıklama yaptı. O günün neden seçildiğini 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can açıklıyor: “18 mayıs 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde dört kişi kendini yakmıştı. Baskıyı protesto etmek, yaşananları topluma duyurmak için. Ferhat Kuntay, Necmi Öner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin. 78’liler Vakfı Girişimi olarak dosyayı açtık, ama hedefimiz herkese karşı özerk, bağımsız bir komisyon oluşturmaktı. Bu çalışmayı sürdürdük ve 12 Eylül 2007 tarihinde Diyarbakır Cezaevi’nin önünde 60 kişi; yazarlar, bilim insanları, sivil toplum temsilcileriyle komisyonun kurulduğunu açıkladık.”
Komisyon bugüne kadar Urfa’da 97, Mardin’de 64 kişi ile görüştü. 500 kişiyle görüşmeyi hedefliyor. Celalettin Can, “Urfa’da kimle görüştüysem ağızlarında takma diş vardı” diyor. Diyarbakır Cezaevi’nde insan dışkısı yedirilen tutukluların birçoğu, çıkar çıkmaz bu korkunç anıyı silebilmek için bütün dişlerini çektirmiş.
4 Yorum
Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply
hasan cemal’in kürtler kitabında işkence adlı bölümü okuyabilirseniz( dayanabilrseniz, mideniz kaldırırsa) tavsiye ederim. Yalnız insanoğlunun nasıl alayı iliyyinden esfeli safiline düştüğüne kanıtlıor bir bakımdan.
Yazan:snibe Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply
İşin kötüsü, aslında herkes biliyor ama bazıları her nedense normal! karşılıyor. Nasıl bir ülke ki burası, iş başkalarının yaptığı işkence ve adaletsizliğe karşı ahkam keserken, kahrolsun bilmem ne çığlıkları atarken, kendi vatanındaki insanların işkencelerine bigane kalabiliyor ve vicdanını rahatça yastığının üstüne koyuyor, yetmiyor bir de yağ gibi üste çıkıyor.
Bölünme korkusuyla yapılanı meşru gören zihniyet, aslında bu vatanı tam da bu yazıda örnekleri verilen uygulamaları desteklemesi hatta alet olmasıyla kendisi bölmüyor mu?! Yok, bu soru değil.
Yazan:blue Tarih: Eyl 21, 2008 | Reply
12 Eylül’ün işkence yöntemlerine bakar mısınız? Darbeleri destekleyenler, hatta nötral kalanlar bile bütün bu rezilliklerin günahına ortak olduklarını bilsinler. “Razı olan işleyen gibidir…”
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9882487.asp?gid=229&sz=80320
Yazan:Reşat Kuleli Tarih: Oca 8, 2009 | Reply
Bunları zaten bilmiyorum diyebilecek kimse yok, diyorsa da ya Serdar Ortaç’tır yada sağır bir salaktır.Sadece kendine itiraf etme zorluğu yaşıyordur. Ülkemizde yaşanan en büyük zorluk da bu zaten. Bilipte yokmuş gibi davrandığımız için hepimiz bu suçlara ortak oluyoruz aslında. Ama asıl gerçek kürt sorunu, bu yazdıklarımız falan da değil, Türkiye’nin yıllardır oralarda uyguladığı bastırma politikaları da değil. Sonuçta bu rezillikleri yapanlarda oralardaki görevli beyinsizler yada egoları şişirilmiş piyoncuklar. Buzdağının suyun altındaki kısımları görmek için gözümüzü açmak yada oralara dalmak gerek. Oralarda korkunç bir uyuşturucu, silah ve kaçak mal rantı var ve aklınıza gelebilecek herkes bu rantın içinde. Yıllardır bu oyun sürüp gidiyor, olan ölen askerlere ve hayatı mahvolup dağa çıkan insanlara oluyor.Kapitalizm ve sistem rant uğruna piyoncuklar harcamak, ve piyoncuklar için de çeşitli masallar bulmaktan kaçınmaz. Bakınız tüm dünya tarihi.