3. yol bildirisine imza atmış Boğaziçili öğretim üyeleri ne yapacak?
By Editorden on Eyl 22, 2008 in Duyuru, Özgürlükler
Üçüncü Yolcular Kapıya….
Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni rektörü Kadri Özçaldıran vatani görevine hızlı başladı.
İlk talimatı Ayşe Soysal döneminde içeri girebilen başörtülü öğrencileri okula almamak oldu.
Okulun ilk günü ve bir Ramazan günü kapıda kalan başörtülü öğrencilere okullarına girme şansına erişmiş arkadaşları destek veriyor.
Öğrenciler içeri girmezse dersler ne kadar da bilimsel geçer diyen yeni rektörü tebrik ediyoruz(!)
Bu buluş tüm dünya üniversitelerini öğrenci belasından kurtarıp onları daha çok araştırmaya doğru yöneltecektir. Evrenin sırlarını keşfetmek için çalışan İsviçre’deki CERN Laboratuarları’na da bu model örnek olmalı.
Şimdi esas görev, “üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmesine evet ama diğer özgürlükler de sağlanmalı” diyen 3. yol bildirisine imza atmış Boğaziçili öğretim üyelerine düşüyor.
Kapıda öğrencileriniz bekliyor. Şimdi onlara okula girebilecekleri üçüncü bir yol açmak da size düşüyor.
Herhalde bunun için de diğer alanlarda özgürlüklerin sağlanmasını da beklemeyeceksiniz.
Rektörün tehditlerine boyun eğmeyin ve kapıya gidin.
Öğrencileriniz orada.
Okulun ilk günü.
Bugün dersimiz yine demokratlık.
7 Yorum
Yazan:Muzaffer Kazim Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply
Yeni rektörü kim atadi?
Saygilar
Yazan:snibe Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply
Kapıya gitmek mi? Karpuz kabuğu soydum yiyen yok durumu yaşanmasın? Ümit vermeyin bence.
Öğrenciler de boşuna kapıda hoca aramasın.
Tek ders demokrasi olmalı, yoksa her ders yılı başı aynı şeyleri konuşuyor ve havanda su dövüyor olacağız.
Ah ne özlü sözler kullandım, faydası olur mu acaba?!
Yazan:polar Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply
yav bu genc sivillerin baska derdi yok mu? Insanlar icki ictikleri ve sattiklari, oruc tutmadiklari icin geberesiye dovuluyorlar bu ulkede, felsefe dersi adi altinda bizden tanrinin varligini kanitlayan dusunme egzersizleri yapmamiz isteniyor, bu kadar mi demokratliginiz?
Yazan:POLAR BEY/HANIM'in dikkatine Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply
Polar Bey/Hanim,
Süleyman Demirel aradi az önce, size selami var, Dedi ki “Ben ‘Basörtülüler Arabistan’a gitsin’ dediginde çaldilar saz, simdi de oynasinlar biraz” 🙂
Not: Geçerli bir e-mail adresi ile iletisim kutusundan bize yazin lütfen. Konusmamiz gerekiyor.
Saygilar
Yazan:MY Tarih: Eyl 22, 2008 | Reply
Bogaziçi gibi güzel bir üniversite için utanç verici bir durum. 80’lerin sonu ve 90’larin basinda çok özgürlükçü bir idare vardi. herkes istedigi gibi toplanti yapardi. Ne tesettür ne de baska bir konuda ögrenciye baski yapilmazdi. Diger üniversitelerdeki arkadaslar bize gipta ederlerdi bu konuda :((
Yazan:dj Tarih: Eyl 23, 2008 | Reply
yani ne yapsin adam? anayasa mahkemesi turbana izin vememis. rektor anayasanin uzerinde mi?
Yazan:bogazicili Tarih: Eyl 24, 2008 | Reply
Boğaziçi’nin Malcolm X çi Türbanlıları- GAMZE ERBİL
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki türban eylemini Melih Gökçek’in televizyonu “banda almış.” “Sıkmabaş” tabiri ile anlatılan “klasik” türbanlı öğrencilerden çok türbansız destekçiler ve bildiğim kadarıyla Kürt coğrafyasına özgü bir örtü kullananlar takılmış kameraya. Kamera bu!
Aralarında Müslüman Kürt öğrenciler var demek ki derken, onların “Malcolm Xçi” olduğunu öğrendik. Etnik türban bağlayan bu gençler Malcolm Xçiymiş…
Bu kadarı, özgürlük taleplerini daha da etkileyici ve mazlumane hale getiriyor! Ya da isterseniz “yorum yok”* diyelim.
Ancak benim bu televizyon kanalında izlediğim görüntülerde, bu türbancı kızlarımız bir “cihat” ruhuyla okulun turnikelerinden içeriye giriş yapıyorlardı. Gözlerinde daha çok, “işte burada bize bunu yapamazsınız, burası özgürlük meselesinde bir kaledir” meydan okumasıyla, biraz da Boğaziçi’nde eylem yapıyor olmanın özgüveni-güvenliği okunuyordu.
Bu görüntülerin ardından “görüşü alınan” bir başka Boğaziçili, -ki verili durumda “tarafsız bilge insan”ı temsil etmesi tasarlanmış- insanlara türban özgürlüğünün verilmesi gerektiğini, yoksa bu kişilerin tarikatlerin, cemaatlerin kucağına itileceğini söylüyordu! Tarafsız bilge olarak seçilen bu kişinin “tarafsızlığını” bilemiyorum ancak bilgeliği biraz tartışma götürüyordu.
Neresinden tutmalı? Bu ülkede türban eylemi yapanların “tarikatlerin kucağına düşmekten kurtarılması gerekenler” olarak nitelenmesi en başta bir cehalet göstergesi. Türkiye’de eylem aşamasına geldiğinizde zaten çoktan örgütlenmiş oluyorsunuz. Hatta Malcolm X’çi bile olabiliyorsunuz.
Öte yandan, kucaktan kurtarma çağrısı özgürlükçü raconda Malcolm X’çi türbancı hanımları fazlaca yok sayan bir tutum gibi görünüyor. Boğaziçi bilgeliği daha çok sağa sola akıl öğretmeyi içerdiğinden mi böyle bir yola sevk ediyor, yoksa tarafsız bilgemiz “türban özgürlüğü lazımsa onu da biz sağlarız” geleneğine mensup bir aileden mi geliyor bilinmez… Ama destek verdiği türbancı arkadaşlarına ayıp etmiş.
Neyse özgürlükçüler kendi aralarındaki ilişkileri kendileri düzenlesin…
***
Bu özgürlük meselesi pek karmaşık…
Boğaziçi’ndeki özgürlükçü Malcolm X’çi eylemciler ve onların destekçileri, “Karanlığa Kapalıyız” sloganıyla karşı tavır alan öğrencilerin afişlerine saldırmışlar. Bunu da yukarıda andığım cihat ruhuyla yaptıklarına şüphe yok… Değişik bir psikoloji.
Tabii bunun için kendilerini özgürlükçülük konusunda tutarlı olmaya çağırmak anlamlı olmayacaktır. Özgürlükçüler, özgürlük taleplerinde tahammülsüzdür! Geçmiş dönem filozoflarının bu konuda onca kafa patlatarak ortaya sürdüğü aforizmalara da kayıtsızdırlar!
[Boğaziçi’nde bu konuda tezler geliştiren başka bilgeler muhakkak vardır, onları dışarıda bırakalım] Yapacak fazla bir şey yok… “Hep bana, hep bana özgürlük”…
Hatta şöyle de bakabilirsiniz: Bu vatandaşlar Başbakanın bahsettiği türde üzerlerine çöken mahalle baskısının yoğunluğuna dayanamayarak bu hale gelmiştir ve reaksiyoner tutumlarında böyle bir sosyolojik belirlenim vardır. O yüzden saldırmalarına “anlayışla yaklaşmak” gerekiyor olabilir.
Anlamak, anlayışlı olmak… Modern çağların özgürlükçü despotizmini yok sayamazsınız!
***
Malcolm X örneği biraz değişik olmakla birlikte, gerici düşüncelerin örgütlenmesine karşı anlayışlı olmamız gerekmiyor. Bunu açıkça ifade etme hakkımız da var. “Karanlığa Kapalıyız” sloganı bir tavırdır ve bunun üzerinden bir tartışma yürütülebilir. “Niye ‘Karanlığa Kapalıyız’ sloganıyla kampanya yürütüyorsunuz” despotluğuna ya da “işte şimdi karanlığı tarikatlerin kucağına iteceksiniz” bilgeliğine prim verilmesi gerekmiyor. Ancak anlaşıldığı kadarıyla her zamanki gibi karanlık yine despotizmle kolkola ilerlediğinden militanca bir tartışmayı hakkını vererek yürütmenin –hem de özgürlüklerin kalesi olan (!) Boğaziçi’nde- fazla imkanı olmayacak. Böyleyse bile, ilerici aydınlanmacı öğrencilerin sözünü söylemeye devam etmesi lazım. Nasıl denir; özgürlükleri savunma adına…
* Kimi durumlarda yazarın “herşey çok açık, benim bundan sonra değerlendirme yapmama ne hacet” şeklinde kullandığı bu kalıp, kimi zaman da “böyle bir tablo karşısında ne denebilir ki” imasını içerir. Burada yazar ikinci kullanıma kendisini daha yakın hissetmektedir…