Solun ‘ilerici ordu teorisi’nin açmazları
By Alinti Yazar on Eyl 26, 2008 in Basın günlüğü, darbe, Demokrasi, Devletçilik, Kemalizm, Militarizm, Politika, Sosyalizm, Türk Solu, Ulusalcılık
Sunuş: Türk Solu meselesine çok fazla değiniyoruz gibi görünüyor, ancak hem biraz balık hafızalı olduğumuz gerçeği ortada olduğu, hem de tarihimize dair yargılarımız çoğunlukla bilgiye değil ezbere dayandığı için, bir takım hususları tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor.
Genel olarak ‘Sol’un açmazları çok fazla, en temel anlamda sınıfsız bir toplum ütopyasının baskıcı bir rejim kurmadan nasıl oluşturulacağına dair bir fikri yok sol düşüncenin. Varsa da kimseyle paylaşmıyorlar, son derece ketumlar bu konuda. Sol düşünce giderek sığlaşıyor— ki öteden beri de antitez üzerine kurulmuş bir tez olmaktan başka bir forma girebilmiş değil.
“Keşke ‘Sol’un açmazları bu kadarla kalsa” diyor, Yüzleşme Derneği Koordinatörü Aytekin Yılmaz’ın Türk Solu’nun Ordu ile ilişkisine vurgu yapan yazısını dikkatinize sunuyoruz. TSD
Yazı başlığı komik, farkındayım. Ama Türkiye solunun önemli bir kesimi, bu teori etrafında siyaset yaptı ve yapmaya devam ediyor. Türkiye’de sol-sosyalist geçmişi 1920’lerden başlatırsak, bu teorinin çekim merkezi olduğu dönemleri anımsamakta yarar var. İster ulusalcı, ister sosyalist ya da anti-emperyalist sol diyelim, sonuçta bu teori etrafında siyaset yapan çevreler solda önemli bir ağırlığı ve etkisi olan çevreler.
Solda ordu merkezli siyaset yapanların en önde geleni Doktor Hikmet Kıvılcımlı oldu. Kıvılcımlı, 27 Mayıs darbesinden sonra Türk Ordusu’na tarihsel misyonlar yükleyerek bunun teorisini yaptı. Hatta 27 Mayıs darbesini olumlayarak “ordu kılıcını ortaya attı” der. Böylece Demokrat Parti’nin (DP) kötü gidişatı ‘ilerici ordu’ tarafından durdurulmuş olur.
İLERİCİ ORDU TEORİSİNİN KÖKENLERİ
Kıvılcımlı’nın ordu teorisine geçmeden önce bir iki şeyi vurgulamakta yarar var. Doktor Hikmet Kıvılcımlı Türkiye Komünist Partisi (TKP) içinde önemli bir şahsiyettir. Çünkü Kıvılcımlı sadece siyaset yapan bir sosyalist değil, Türkiye’nin tarihsel ve güncel sorunlarına dair sıra dışı çalışmaları olan özgün düşünürlerinden biridir. Tarih Tezi, Tarih Devrim ve Sosyalizm, Kürt Sorunu üzerine yazdığı Milliyet ve Şark kitapları özgün çalışmalardır. Ayrıca Türkiye’deki ‘Antika medeniyetler’ üzerine kafa yoran, düşünce üreten önemli bir isimdir.
Bu çalışmaların çoğunu cezaevinde yaptı. Toplam 22 yıl mahpusluk yaşamış bir aydındır. Biraz incelendiğinde Kıvılcımlı’nın iki döneminden bahsedilebilir. Bu yazıya konu olan ‘ilerici ordu teorisi’, Kıvılcımlı ikinci dönemi dediğim 1950’lerden sonra geliştirdi.
Kıvılcımlı’nın ilerici ordu tezinin temellerini, fikrî kökenlerini İbn-i Halduncu yöntemle tarihe ve toplumsal mücadeleye yaklaşmasında bulmak mümkün. Kıvılcımlı, İbn-i Haldun ve Marx sentezini Türkiye ve Doğu toplumlarına uyarladı. Ama ordu teorisinin günahını daha çok İbn-i Haldun’un üzerine atmak daha isabetli olur.
NEDEN İBN-İ HALDUN
Çünkü İbn-i Haldun toplumların alt üst oluşları hakkında görüş ileri sürerken darbecidir. İbn-i Haldun’un bu darbeci teorisine göre; Doğu’lu toplumlar kendi iç dinamikleriyle bir üst dönüşümü yapamazlar. Bu yüzden bir toplum önce göçebelikten yerleşik yaşama geçer, sonra uygarlaşır ve devlet olur. Bu devletin ortalama ömrü 120 yıldır. Bu 120 yaşındaki devlet daha sonra çöküş aşamasına gelir. Çöken, yıkılan bu devlet kendi içinden bir yenisini yaratamaz. Bu nedenle dışarıdan henüz yıpranmamış zinde bir kuvvet olan barbarlar gelir ve yeni bir devlet inşa edilir. Bu böyle gider.
İbn-i Haldun bu barbar istilasını olumlu bulur. Çünkü önceki devlet yozlaşmıştır. Dışarıdan gelip bunu yıkan barbarların daha iyi bir devlet ve toplum inşa edeceğinden kuşkusu yoktur. Bu nedenle de Doğu’da tarihi ilerleten barbarlardır.
Hikmet Kıvılcımlı, önemli ölçüde bu teoriden yola çıkarak Türklerde tarihî yapanın ve kurucu öznenin ordu olduğunu vurgular. Türkler tarihte devletler kurmuştur ama bu kurucu özne her dönem ‘eli kılıçlılar’ anlamına gelen ordu olmuştur. Sosyal sınıfların devlet karşısında iradî bir güç olamadıklarını vurgular. Kıvılcımlı’ya göre bu sınıflar henüz tam devrimci bir dinamiğe sahip olamadığı için bu devrimci görevi yakın tarih içinde zinde güç dediği ordu yapar.
TÜRKLER’DE KURUCU ÖZNE OLARAK ORDU
Türklerin tarihinde orduyu tarihin ilerletici öznesi kabul eder. İbn-i Haldun’daki dışarıdan gelen barbarlar, Hikmet Kıvılcımlı’da içeriden bir güç olarak ‘ordu’ şeklinde karşımıza çıkar. O’na göre 1960’ların ordusu Jön-Türklüğün devrimci geleneğini temsil etmektedir. 27 Mayıs darbesini de ikinci Kuvva-ı Milliye hareketi olarak değerlendirip kendi tarih tezine malzeme olarak kullanır. Tabiî ki ilerici ordu özgürlüklerin temsilcisi anlamına da geliyor. Çünkü sol, terminolojide ilericilik bütün olumlulukları kendi içinde barındırır.
Hikmet Kıvılcımlı’yı Türkiye solunun entelektüel birikiminde önemli bir örnek olduğu için aldım. Yoksa ki nüans farklılıklarla solun değişik çevreleri de, Türkiye tarihinde orduya olumlu hatta ilerici bir rol verir. Mahir Çayan için ordu anti-emperyalist mücadelede işbirliği yapılabilecek müttefik güçtür. Devrimde ise küçük burjuvazinin radikal kanadıdır. TKP’nin ordu ile bir sorunu yoktur. Çünkü klasik Marksist teoride ordu, burjuvazinin silahlı gücüdür. Burjuvazi alt edilince ordu da hal olmuş oluyor.
Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın ileri ordu teorisi arızalı bir teoridir. Türklerin tarihinde ordunun kurucu özne olduğu kabul edilebilir. Ama ilerici, özgürlükçü değildir. Geçmişinde de değildi. Cumhuriyet tarihinde de değildir. Zira bu sorunlar yumağı haline gelen cumhuriyet, bu ordunun mirasıdır.
TÜRK SOLUNUN EN BÜYÜK YANILGISI
Solun en büyük yanılgısı Türkiye tarihine ve gerçeğine Batı’lı klasiklerden öğrendiği şablonlarla yaklaşmasıdır. Oysa Türkiye tam Batı’lı bir ülke değildi. Marx-Engels düşüncesi Batı orijinliydi. Mesela Türkiye’de ordu, burjuvazinin silahlı bir gücü hiç bir zaman olmadı ama burjuvazi dahil bütün sınıflar ordunun gölgesinde pasif kaldılar. Geçmiste de böyleydi, şimdi daha çok böyledir. Türkiye’de siyaset, Genelkurmay Karargâhında rehin alınmıştır.
Orduya ilerici bir görevi yükleyen bir solun ne kadarı soldur? Bu gelenekten gelen sol gruplar, bu orducu teorilerle hesaplaşmadılar, bunu ayrıca tartışmak lazım. Halen darbeler söz konusu olduğunda solcuların birçoğu 27 Mayıs’ı özgürlüklerin koruyucusu olarak değerlendirip özgün bir yere, 12 Martı ise ayrı bir yere koyabilmektedir. Askerî darbelere ilerici bir misyon yükleyen başka bir sol bulunmaz herhalde.
Sadece sol değil tüm sivil siyaset odakları ilkesel olarak ordunun siyaset yapmasına, siyasal alana müdahil olmasına karşı çıkmak zorundadır. Hiçbir gerekçe bunu gölgelememelidir. Türkiye’de orduyu merkeze alıp, ona muhalefet yapmayan sol ve sivil bir siyaset özgürlükçü olamaz. Günümüz Türkiye siyasetinde hiçbir sınıf ordu karşısında bir güç değildir. Hiçbir parti ordu partisi karşısında iktidar değildir. Bugün Türkiye’deki en güçlü parti, ordu partisidir. Bu siyasi bir parti gibi davranan Ordunun iradesi kırılmadıkça her kim iktidar olursa olsun değişen bir şey olmayacaktır.
SİVİL SİYASET TEORİSİNE İHTİYAÇ VAR
Bu nedenle her kim ki bu ülkeyi seviyorsa ordunun sivil siyaset üzerindeki tasallutuna muhalefet etmelidir. Türkiye’nin gelişme dinamikleri önünde en büyük engel muhafazakâr Kemalist siyasette direnen ordudur. Sivil siyasetteki kısır döngünün ve açmazların baş nedeni ordudur. Toplumu iliklerine kadar kuşatmış her şeye karışmaktadır, toplumu biçimlendirme planlarıyla toplumu yönlendirmeye çalışmaktadır. Bir toplum için bu çok tehlikeli olduğu kadar büyük bir ayıp da olmalıdır.
Psikologlar uzun yıllar emir komuta altında yaşayan birey ve toplumların dumura uğradığını söylüyor. Dumura uğramış akıllarla yönetilen toplumlar lanetli toplumlardır. Türkiye bu lanetli konumundan bir an evvel çıkmalıdır. Bunun da yolu siyasetin sivilleşmesinden geçiyor…
AYTEKİN YILMAZ Yüzleşme Derneği Koordinatörü
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün. Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.
8 Yorum
Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 27, 2008 | Reply
Suat bey,
Şu “baskı” yorumu biraz naif kaçmıyor mu 🙂
Bu soru biraz şuna benziyor: “Baskı uygulamadan köleliği nasıl kaldıracaksınız?”. Bu açıdan sorunun absürdlüğü açıkca meydanda. Kem küm edip cevap verilmiyor dediğiniz şeye 150 yıl önce cevap verildi aslında, işin temeline değinerek. Gerçekleşen bazı girişimlerin pratikte bunu gerçekleştirememiş olması, daha doğrusu “bilerek” seçtikleri yolun başarısızlıkla sonuçlanması belirli bir anlayışın iflasıdır sadece, başka da birşey değildir!(Buraya solcular cennetinden bol bol Bakunin den “ben demiştim” alıntısı, birisi benim yerime yapıversin vakti varsa).
Asıl cevaplanması gereken elzem soru şu: Kapitalizmin sömürüye dayanan, değere türlü ideolojik algılatma ve kataküllileştirmelerle örterek “el koyan”, özünü buradan alan bu sistemi nasıl aklayacaksınız! Yukarıdaki soruyu sorabilmek için önce kapitalizmin “adil” bir düzen olduğunu göstermeniz gerekiyor! Bu konuda şimdiden başarılar diliyorum…
İkincisi…Çok belli oluyor yahu 🙂 Gündemde neler var, siz sanki gerçekten bugün öyle birşey varmış gibi, sanki kapıda sol bir darbe varmış gibi solun “ilerici ordu” şeylerinden bahsediyorsunuz(“sol” olmayanı darbe bile olamaz!). Bu köprülerin altından çok sular aktı, solun bu konudaki tutumu ve daha da önemlisi yönelimi, doğrultusu, vardığı noktalar meydandadır. Ha siz illlla da IP ni solcu filan gibi görüyorsanız diyecek birşey yok. Şahsen o tarz siyasetlere sol diyebilmek için kafamı baya allak bullak etmem gerekiyor. Ben öyle bir gerekçe göremiyorum ama belli bazıları için durum farklı.
Şöyle birşey seziyorum açıkcası. Solun asıl argümanlarına söylenecek birşeyi kolay kolay bulamadığınız için, solu işinizi kolaylaştıracak şekilde görmek istiyorsunuz. Böyle bir durumda ne beklenir, neyi görmeyi umarız mantılı olarak? Kendini solda gören insanların “hayır kardeşim solun öyle birşeyi olamaz” gibi itirazlar olması gerekir. Sitenize bakın, tam da o türden şeylerle kaynıyor 🙂
Ki solun lafını sakınmadığını bari teslim edin, yani gizlemesi gibi bir durumu da yok!
İnsanları zorla darbeci, cuntacı, faşist, liberal, hatta hatta sağcı yapamazsınız 🙂
O kadar inat ederseniz ancak insanların kafasını karıştırırsınız gibime geliyor. Mesela başka bir yazının altında bir yorumcunun Rasim Ozan beyi resmen liberal solcu olarak gördüğüne bile şahit olduk. Kötü bir şaka olarak görmek istiyorum ama maalesef değil, kişi gayet ciddi! Ezberlerimizi bozalım, ama beynimizin üzerinde çalışabileceği, anlam vereceği kavramsal çerçeveyi, ne nedir kütüphanesini bozup da şaşkına dönmeyelim.
Evet doğrudur, Türkiye solunun bazı kesimleri hep bir güce dayanmak istedi. Bazıları orduda ilerici bir yön, yada en azından belirli bir “aşama” için itici güç olarak gördü. Gizlisi saklısı yok bunların, hepsi zamanında bol bol tartışıldı edildi(teşhir edilecek bir tarafı da yok). Kimisi de örneğin Kürt hareketine sırtını yasladı, itici güç – temel dinamik olarak onu gördü, “ne var ne yok oradan çıkar” dedi, hala da diyen var. Bunlar hakkında da inanılmaz derecede bol kaynak, açık tartışma vs. mevcuttur – tek tek şu siyaset bu hareket diye girmeye gerek yok şimdi. Bunlar aslında kendine güvenememekten, 3 kuruşluk teori ezberleriyle bulunan politik hatlar, stratejiler. Yaygın bir örgütlenmeye girişmek, gerçekten toplumun içersinde güç olacak şekilde bir ilişkililik yaratmak kolay birşey değil bildiğimiz gibi. Bunu yapamadın mı, kolay yollar bulacaksın ve birde ona göre bir teori. Fakat birde böyle olmayan bir sol vardı! Daha doğrusu bu tarz şeylerin eleştirisinden doğan şu yada bu ölçüde değişik sol anlayışa sahip sol hareketler. En önemlisi de bunlar. Çünkü bu hareketler kesin ve net bir dille bu tarz siyasetlerden kopup başka bir rota tutmuştur. Darbecilikle değil, çalışanlar arasında, köylerde, taşrada varoşlarda ciddi örgütlenmelere girip oralarda varlık bulmuştur. O zamanın Türkiyesinde 10 binlere, 100 binlere ulaşan yayın tirajlarıyla, yaygın ve kitleselleşebilmiş bir sol olarak ortaya çıktı bu anlayışlar. Hep itiraz ettiğimiz nokta da işte tam burası, zırt dediği yer. Söz konusu “güç bağımlısı” anlayışların bu memlekette ciddi kitlesel bir varlığı olmamıştır – fakat kafa karıştırıcı etkisi hep olmuştur, varlık bulamadıkları için durumları öyleydi zaten.
İşte siz bu kırılmayı ısrarla görmek istemiyorsunuz! Mesela dünün ve bugünün, aşağı yukarı aynı çizgide olan ulusalcı IPsini(Aydınlık) genel olarak Türkiye solunda o neredeyse tecrit edildiğini özellikle ve ısrarla görmek istemiyorsunuz. Birde bunun üstüne, tarihsel süreç içersinde yaşananları tamamen es geçen aşırı bir indirgemecilikle solun görmek istediğiniz tarafını tüm sola mal ediyorsunuz ki bunu samimi entellektüel bir uğraş olarak görmek gerçekten çok zor, kusura bakmayın. (Daha önce de notunu düşmüştüm, dünün bu “tembel sol”una mensup Halil Berktay gibi insanların o taa zamanlar da ayrı düştükleri sola yüklenmeleri gayet anlamlı! Hiç hazetmezler)
Birisi atıyorum IBDAcı Salih Mirzabeyoğlunun politikleşmiş askeri savaş stratejisi hayranlığından girip, “bak müslümanlık gominist yöntemlerle savaşıp, dergilerinde (Limon/Leman yerine Taraf okurdum o zamanlar :D) açıkca tarifini verdikleri bombalarla şeriat getirecekler, yaa bak müslümanlık işte böyle birşey!” gibi birşey dese emin olun benzer düzeyde birşey yapmış olur. Yada bunlardan doğru, “Islamın ‘savaş stratejisi’nin açmazları” başlıklı yazı yazsa yine aynı. İki nedenden dolayı böyle birşeye girişmem. Onların da ne olduğu herhalde açıktır, yada belkide değildir.
Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 27, 2008 | Reply
Aytekin Yılmaz. İbn-i Haldun yanlış anlamış/okumuş, onu “Darbe Teorisyeni” yapmış. “Orducu”laştırmış.
Şu cümlelere bakın;
• “Çünkü İbn-i Haldun toplumların alt üst oluşları hakkında görüş ileri sürerken darbecidir. İbn-i Haldun’un bu darbeci teorisine göre;…..”
• Bu nedenle dışarıdan henüz yıpranmamış zinde bir kuvvet olan barbarlar gelir ve yeni bir devlet inşa edilir.
• İbn-i Haldun bu barbar istilasını olumlu bulur.
Uzatmayalım.
Bir “doğru”, solun orduculuğu iddiası, ancak bu kadar yanlış referansla tartışılabilir.
Yazan:Nurgül Kaner Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Ortada doğru düzgün bir sol yok ama tartış tartış bitmiyor. Bir de ortada cidden bir sol olsa ne olurdu halimiz?
Haydi şimdi, solun ,sırtını orduya yaslamadığını farz edelim doğru olsun da solun sırf akp’ye muhalefet etmek, dincilerin yanında taraf olmamak korkusuyla; devletçi, statükocu, gelenekçi, kemalist bir çizgide olduğuda mı yanlış yani?
Tarih solu tam da bu noktaya savurmadı mı?
Bölük börçük sol, orduyu ilerici görse neeee görmese ne? Kim korkar üç beş solcudan?
Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Sol olmayana sol derseniz, elbette doğrudur. Fakat sol derseniz, “hayır” olduğu ortadadır. Hatta böyle olmadığından “3.cü yolculuk faşizmdir” filan demeye getiriyorlar.
Yazan:Nurgül Kaner Tarih: Eki 2, 2008 | Reply
sn fuatogl
Sol eleştiri karşısında, eleştiriere cevap vermek yerine, eleştirilenin aslında sol olmadığını iddia etmek, ne kadar inandırıcı bir savunma mekanizmasıdır ki? Ayrıca bu bir kaçış mekanizmasıdır. Sol şöyle ,sol böyle dendiğinde o sol değil, bu sol değil diyeceksiniz. Eee kim sol?
Ki sol eleştiri ilk defa solun içersinden sesli, köklü, sağlam dayanaklarla ilk defa İdris Küçükömer tarafından dillendirildi, soldan aforoz edildi. Eleştirenler çoğalınca bu sefer de hayır eleştirilen sol değil diyorsunuz. Daha ne kadar kaçacaksınız kendinizle yüzleşmekten?
Kesin bir sonuç var. Türkiye’de enternasyonalist anlamda bir sol hiç var olamadı.Dar sınırlarını cehaletinden aşamadı. Çünkü kendisiyle yüzleşmekten bile korkan, basit, geleneksel, üçüncü dünyacı sol kadrolara sahip. Haklısınız, bu misyonlara sahip bir sola gerçekten sol da denilemez. O halde, küllerinden yeniden yaratılacak bir sol kadro nasıl kurulur, bu, tartışılmalı. Çünkü gereçekten enternasyonalisti bırak, kitleselleşebilmiş, ülkede umut olabilecek kapasitede bir sol bile yok.
Yazan:fuatogl Tarih: Eki 2, 2008 | Reply
Nurgul arkadas,
ODP soldur, EMEP soldur, KESK soldur, Halkevciler soldur, TKP soldur, egitim-sen soldur, SES soldur, Birgun soldur, Evrensel soldur. vs.vs.
CHP, Isci Partisi hicbir olcute gore sol degildir, “simdiki” Turk Solu adli sola saldiran fasist yayin sol degildir, Taraf sol degildir, vs.vs
Bunlarda anlasilmayacak birsey varsa gercekten, ben tartismayi gereksiz goruyorum.
Size solun ne oldugunu, tarihinde neler barindirdigini, hangi partinin yurtdisinda hangi partilerle organik iliskiye girdiginide anlatacak degilim. Herkesden asgari bir bilgi duzeyi beklemeye hakkim vardir diye dusunuyorum.
Ikincisi ve en onemlisi. Solun uzerinden silindirle gecen 12 eylul ve onun “surekliligini”, akil mantik almaz secim barajlarini , secim yasalarini gormezden gelip solun kitleselliginden dem vuran yorumlari gercekten ciddiye alamiyorum. Sanki Esit kosullarda, baskisiz engelsiz bir yarisdan bahsediyoruz. Mersinde DTPnin oylarinin nasil ic edildigini gorduk. Jandarma ve polisin sol partilerin secim, siyasi parti calismalarini nasil engelleyip baski kurdugunu ise kendim gozlerimle gordum. Kendi memleketimde 9bin kisi ile miting yapip nasil olsa baraji gecemiyecek diye sadece 800 oy cikan partileri de biliyorum…O yuzden kusura bakma, arkadasim, ben ciddiye alamiyorum bunlari. Solun bilmem sorunlarindan, hatalarindan once, hangi zeminde yasadigimiza bir goz atalim lutfen. Yoksa solun zamaninda kitlesellesmeyi becerebildigini hepimiz biliyoruz herhalde!?
Yazan:enternasyonal Tarih: Nis 6, 2010 | Reply
Genel olarak ‘Sol’un açmazları çok fazla, en temel anlamda sınıfsız bir toplum ütopyasının baskıcı bir rejim kurmadan nasıl oluşturulacağına dair bir fikri yok sol düşüncenin.
demişsiniz… ben de diyorum ki:
Genel olarak ‘demokrasi’nin açmazları çok fazla, en temel anlamda demokratik bir toplum ütopyasının baskıcı bir rejim kurmadan nasıl oluşturulacağına dair bir fikri yok demokrat düşüncenin.
Hakkatten yaw kafam almıyor bi türlü. Nasıl olacak demokratik bir ülke, askeriyenin ve bil-umum bürokratik elitin egemen olmadığı, tüm halkın siyasal eşitliğinin sağlandığı demokratik bir ülke nasıl olacak?
Cevap basit. Açık olmak gerek: Baskıyla… O baskının birazını görüyorlar. ‘Sivil darbe’ demiyolar boşuna.Evet bu baskıdır, demokrasi için gerekli bir baskı. Ama korkakça… Cesur olmak gerek. Yoksa daha çok demokrasi rüyası görür dururuz.
Yazan:tuncay köse Tarih: Nis 6, 2010 | Reply
türkiyede chp 1944 secımlerınden sonra en yuksek oyunu alıyor yüzde 42 ile peki nasıl eceviti düzen değişmeli sözleriyle…..işçinin emekcinin yanında olmayız söleriyle yani sol söylemlerin sözlerini kullanmakla ortanın solu diyerek statikocu olan chp tabanından yenı bır sosyal demokrat taban yarqatmak isteğiyle olmusdur…….sonra tüm sol ezildi slindir gibi…..chp yeniden ergenekoncu statükocu orducu birnin eline gecti solda bi tğrlğ ondan kurtulamadı ee böle oluncada solun iktidara gelememesi cok doğal……..solun onundeki tek engel chpnin içindeki sol düşmanlarıdır