Özgürleştiren bir eğitim mümkün mü?
By Ufuk Coskun on Eyl 30, 2008 in Eğitim
İnsanın derinliğine inen, şahsiyetini, kültürünü, ahlakını, öz’ünü belirginleştirip olgunlaştıran bir eğitim modeliyle daha henüz tanışamadık. Merkeze insani vasıfları, düşünceyi, özgürlüğü, ahlakı ve vicdanı almayan bir eğitim sisteminden bireyin ve toplumun eğitilmesini, insanlaşmasını ve özgürleşmesini bekleyemezsiniz. Rekabete dayalı, yarıştırıcı bu şekliyle arda kalanları ezen ve sindiren bir mantığın hâlihazırdaki eğitim anlayışında yürürlükte olması insanlık adına gerçekten vahim bir tablodur.
Ülkemizde eğitim, neredeyse başarı ve başarısızlık üzerine konumlandırılmıştır. Başarmak için; başını kaldırmadan çalışmak, ezberlemek, bu uğurda çokça para harcamak gerekiyor. Yani çocuklar bir nevi yarışa hazır hale getiriliyor. Bu “yarışa hazırlanmak” sözcüğü bizim ülkemizin öğretmeninden, velisine hatta eğitim bakanına kadar dillendirilip neredeyse çocuklara empoze edilir hale gelinmiştir. Bir tek hedef vardır “başarmak”, başarısızlık neredeyse insan olmamak gibi bir şeydir. Bu acımasız rekabet duygusunun sadece öğrenciler için geçerli olduğu sanılmasın toplumun her katmanında, bilimin her dalında, sanatta, müzikte vs. varlığını ağır bir şekilde hissettirdiği bilinmelidir. Bu duygunun büyük savaşlar çıkartabilecek kadar tehlikeli bir duygu olduğu gerçeği nedense hep göz ardı edilmektedir.
Bireyi, toplumu, fıtratı, özgürlüğü, erdemi ve ahlakı hesaba katmaksızın bir eğitim sistemi oluşturulamaz. Ancak Türk eğitim sisteminin -şimdilerde kırılmaya çalışılıyorsa da- tek tipleştirici bir yanının olduğu bilinen bir gerçektir. Aynı zamanda üsten alta kumanda edilen hiyerarşik yapılanmasıyla da ziyadesiyle militariktir… Farklı tercihlere, farklı algı ve yorumlara, eleştirel düşünceye kapalıdır. Bağımsız ve özgürlükçü düşüncelerin üretilemediği okullarımızda tüm bireylerin birbirine benzemesi esas alınmaktadır. Bu durumda birey kendisine, diğerlerine ve sonrasında da tüm insanlığa yabancılaşmaktadır. İnsanın kendisini bulmasının ve özgür olmasının yolunun eğitimden geçtiği göz ardı edilmektedir. Peki, nasıl bir eğitim sistemiyle bu mümkün olabilir? Örneğin bizim ülkenin okulları bireyi yabancılaşmaktan kurtarıp, insanın kendisini gerçekleştirmesinde ne kadar aktif rol oynuyorlar? Eğitim kurumlarının, devletlerin tek tipleştirici ve uysallaştırıcı eğitim programlarıyla kendilerini ne kadar donattıklarıyla alakalı bir durumdur bu..Devletlerin resmi ideolojilerini etkinleştirmesinin en iyi yolunun “okul” olduğu ve bu anlamda okulları bir araç olarak kullandıkları gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Eğitim kurumlarının(okulların) öğrettiği gibi seven, hisseden, bilen, öven, düşünen bir birey Dünya’ya gelmiş olmanın şaşkınlığını bir türlü üzerinden atamayacaktır ve yabancılaşmaktan kurtulamayacaktır.. Öğrenciler tarih, kültür, öz, erdem, ahlak ve inanç gibi kavramlardan yoksun yetişmektedirler.
“Nasıl bir eğitimle?” sorusu sorulmuyor
Etimolojik olarak eğitim; Latincedeki “educare”(edücation) kelimesinden türetilmiş olup “yetiştirmek” anlamına gelmektedir.Ne yazık ki piyasa ekonomisinin gerektirdiği şartlar çerçevesinde yetiştirilen bir nesil var karşımızda..Bu aynı zamanda kapitalist üretim şeklinin getirdiği bir eğitim anlayışıdır.O yüzdendir ki TV’lerde “eğitim şart!” denilmektedir.Eğitimine ihtiyaç duyulan kesimler vardır.Her şeyin eğitimle düzeleceğine ilişkin sarsılmaz kanatlar mevcuttur.Ancak bu gibi söylemleri ağızlarından düşürmeyenler “Nasıl bir eğitimle?” sorusunu hiç akla getirmezler ve mevcut eğitim politikalarını hiç eleştirmezler.Ya bu kadar cahillik, ahlaksızlık,çürüme,saygısızlık,şiddet vs. gibi bir toplumun yapısını derinden sarsan olumsuzluklar sadece ve sadece şu anki “eğitim” politikaları neticesinde gerçekleşiyorsa! Ki öyledir. O takdirde eğitimin içeriği, ne ifade ettiği, hangi temellere dayandığı, felsefesi üzerine tekrardan kafa yormak gerekiyor.
Bu ülkenin sosyal ve siyasal gerçekliğine, tarihine, kültürüne, inancına, dünyayı algılayış biçimine yaslanmayan hiçbir eğitim müfredatı ve de eğitim modeli bu ülkeye uymamakta ve başarısız olmaktadır. Manevi yozlaşmayı beraberinde getirdiği gibi bilim ve teknoloji adına da hiçbir ilerleme kaydedilmemektir. Ancak oyuncakları olan(cep telefonu,mp3 çalar vs. gibi teknolojik aletler!) ve bunları kullanabilen, oyuncaklarını tamir bile edemeyen bir nesille karşı karşıya olduğumuz bilinmelidir.
Eğitim mutlaka özgürlükçü bir temele yaslanmalıdır
Dünyayı, hayatı, içinde yaşadığımız ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik meselelerine olan bakış açımızı, algılayış biçimimizi geliştirdiğimiz tutum ve tavırları hep eğitim kurumlarından edindiğimiz bilgi, birikim ve duygularla belirliyor ve bu doğrultuda hareket ediyoruz. Burada eğitim kurumlarının devletin kendisine bağımlı, uyumlu ve uysal yurttaşlar yetiştirme merkezi görme işlevinin büyük bir önemi vardır. Devletin kurguladığı ve müdahil olduğu bir eğitim sistemimin merkezinde doğal olarak “itaat” yer almaktadır. Matematik dersinde bile bireyin milli meselelere yönlendirilmesi bu duruma verilebilecek küçük bir örnektir. Hâlbuki merkeze insani vasıfları, farklılıkları, düşünceyi, demokrasiyi, evrensel insan haklarını almayan bir eğitim sisteminden bireyin ve toplumun eğitilmesini, insanlaşmasını ve özgürleşmesini bekleyemezsiniz.
Eğitim sadece fabrikalara iş gücü sağlama, sanayide, teknolojide durmadan alet üretme, icat yapma, sermeyenin ihtiyaçlarını karşılama şeklinde ele alınıyor ve bu minvalde işlev görüyorsa ki bu bir nevi “araç” tır artık her türlü olumsuzluğun eğitim kurumlarından fışkıracağına emin olabilirsiniz. Eğitim bireyi özgürleştirici bir süreç olmaktan asla çıkarılmamalıdır. İnsanlığı, ahlakı, erdemi önceleyen bunun yanında bilim üreten, teknoloji üreten, sanat, kültür ve edebiyatla uğraşan bilinçli, kaliteli nesiller yetiştirme amacını gütmelidir. Ülkemizde eğitim özgürlükçü bir anlayışla yeniden şekillenmediği sürece bırakınız mevcut sorunları çözmeyi bu sorunlara her gün bir yenisinin daha ekleneceği akıldan çıkarılmamalıdır. Hâlbuki on altı yıl boyunca eğitim kurumlarının tezgâhından geçen bir bireyin “herkes için adalet herkes için özgürlük” düsturunu içselleştirip bunu rahatlıkla dillendirmesi gerekirdi.
Bir ülkenin farklılıklarla barışık, özgür bireylerini yetiştirmenin yolunun kuşkusuz özgürlükçü bir anlayışla şekillenmiş, hukukun, insan haklarının, demokrasinin, bilimin, sanatın ve felsefenin doğru anlatımlarla kazandırıldığı bir eğitim sisteminden geçeceği bilinmelidir. Avrupa Birliği ülkelerinde gerek eğitimle ilgili gerekse insan haklarıyla ilgili ciddi sorunların yaşanmamasının altında bu eleştirilerin, hesaplaşmaların ve çözüm modellerinin uygulanması yatmaktadır.
Sendikalar ideolojik, proje üretmiyorlar
Eğitim iş kolunda faaliyetlerini sürdüren örgütlenmeler hala ideolojik, pragmatist ve “muhalif bilinçten yoksun” bir yapıda işlev görmektedirler. Ayrıca eğitime dönük ciddi projeler üretememektedirler. Bu durumda “eğitim” ciddi bir sorun olarak hala vahametini korumaktadır. Eğitim çalışanlarının eğitime ve buna bağlı olarak ülke sorunlarına duyarlı, daha evrensel, daha eleştirel, özgürlükçü ve insan haklarına saygılı bir bilinçle yaklaşmaları beklenirken ideolojik yapıdaki sendikalarının tutumları yüzünden aynı binanın çatısı altında kendi aralarında ayrışmalar yaşamaktadırlar. Bu durumda elbette ki eğitim ve öğretimin kalitesinden bahsedemeyiz. Sivil toplum örgütleri kendi aralarında çatışmadan, ayrışmadan çok yönlü, çok kültürlü, demokratik, farklılıklara açık, özgürlükçü ve kaliteli eğitim- öğretim modelleri ve projeler sunmak zorundadırlar.
Sendikalar tüm işi MEB’e bıraktıkları sürece eğitim adına hiçbir sorunumuzu halledemeyiz. Daha uzun yıllar eğitim sisteminin tıkanıklığından bahsederiz. 2008-2009 Eğitim-öğretim döneminde eğitim anlayışımızı sorgulamak ve hâlihazırda uygulanan ilkel yönetmelikleri gözden geçirmek durumundayız. Örneğin hala görev ve sorumluluk duygusu gelişiyor diye küçücük çocuklara okullarda nöbet tutturulmaktadır. Öğrencilerimizin normalde nöbet saatinde derste eğitim-öğretim görmesi gerekirken sorumluluk duygusu adı altında çalıştırılması ya da 12-13 yaşlarında bir çocuğun, koskoca okulun bekçiliğini yaparak güvenliğini sağlaması sizce normal midir? AB ülkelerinin hiçbirinde çocuklar çalıştırılmaz ve onlara güvenlik görevlisi muamelesi yapılmazken bizdeki bu yanlış uygulamanın özellikle bu yeni eğitim-öğretim döneminde kaldırılması dileğiyle…
22 Yorum
Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Ilahi ogretmen-sen, ideolojik ama muhalif bilincten yoksunmus. Sari sendikaciligin bilindik slogani. Bizim memlekette oyledir, icinde sol goruslu oldu mu o ideolojik olur. Ama icinde sag goruslu oldu mu ideolojik olmaz.
Insanin derinligine inen mi!? Egitim sistemi?
Øz de neymis? Bir egitim sisteminden bahsederken insanin ozune inen, derinlik vs. gibi seylerden bahsetmek de ne demek? Aman sakin daha fazla inilmesin, zaten inilmis vaziyette…12 Eylul zihniyetini yeniden ureten anlayislar bunlar. Bunlarin ne anlama geldigini hepimiz biliyoruz. Muhalifmis gorunmek adina yapilip, kurulu sistemi sureklilestiren seyler bunlar. Maalesef ogretmen-sen in durumu varolan sistemin surdurulmesine hizmet etmekten ve muhalif olani bastirmaktan ote bir islev gormuyor.
Yazan:ufuk Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Harika!
Ne kadar da güzel özetlemişsiniz ve ne kadar da kendinizden eminsiniz öyle…Kuzum sen bu ülkede yaşamıyor musun? Hala kravatı bile cumhuriyetin en önemli sembolü sanıp serbest bırakılmasını istemeyen okullarda laik devleti korumak ve cumhuriyetin kurumlarını sahip çıkmak adına THK’nin öğrencilerden fitre ve zekat adı altında gasp ettiği paraların toplanmasına yardımcı olan (nedense kamusal alanda sadece bu ibadete göz yumuluyor!) sol sendikalardan söz ediyoruz.Başörtüsüne karşı çıkan 28 Şubat’ta binlerce başörtülü eğitimcinin işten çıkarılmalarına göz yuman hatta işten çıkarılmalarını isteyen bağnaz,darbe yanlısı, antidemokratik sözde sivil bir sendikadan bahsediyoruz.Söz konusu sivil toplum olunca sağ da en az sol kadar iş bilmezdir bu ülkede en önemlisi sıkı bir devletçidir.İktidarla işbirliği yapacak kadar utanmazdırlar..Bu ülkede başkalarının yani parti liderlerinin kurmuş oldukları sendikaları benimseyen bunları sahip çıkan hatta “benim sendikam” diyerek caka satan eğitimciler bulunmaktadır.Ne acı! Ne utanmazca! Yıllardır bir araya gelip sendika bile kuramamış olanların başkalarının kurduğu sendikaları sahiplenmesi hatta idelojik dediğim için bana kızmaları gerçekten çok vahim…
Derinlik, öz,şahsiyet gibi kavramlar kuşkusuz insanla alakalıdır:)Yıllardır darbelerle bu ülkede yaşayan insanlardan bir bir alınan, bir kağıt parçası gibi buruşturulup çöpe atılan değerlerdir.Senin okul kitaplarında hala darbeler meşrulaştırılıyor.Çocuklarda ne karakter ne haysiyet ne de insanla alakalı bir değer bırakılıyor.Ders kitaplarını okuyun içinde bir tane insani değeri yücelten bir bilgi var mı?
Kurulu düzeni devam ettiren sendikalar bu ülkede siyasi partilerin kurduğu eğitimcilerin de sazan gibi atladığı,kiminin devletçi,kimimin darbeci,kiminin milliyetçi olduğu ama hiçbirinin özgürlükçü ve sivil olmadığı sendikal anlayışlardır.İşte öğretmen-sen dediğin sendikayı biz eğitimciler kurduk inanmayacaksın ama parti yok arkamızda yaslandığımız 3-5 kişiyiz ama sendikamızı biz kurduk.3-5 kişiyiz ama özgürlükçüyüz. http://www.sivildusunce.com öğretmen-sen’in emek verdiği bir sitedir.O siteye takılmadan bu yoruma cevap yazma..
Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Yoo, sari sendika nedir ne degildir onu biliyorum sadece.
Bunlar muglak her yone cekistirilebilen egitim terminolojisiyle alakasiz kavramlar. Cocuklari ezberden kurtarin, bilimsel standardlara uygunlugu gozeten adam gibi egitim verin, en onemlisi saygi gosterin, onlar kendi yolunu bulurlar. Ozlerini kurcalaya kurcalaya, turk-islam ile sentezleye sentezleye okullar genc beyinleri mahfetmekten baska birsey yapmiyor. Bunlarla ugrasacaginiza sizler daha her okula mescitlerle ugrasiyorsunuz.
Din dersleri ve dini orgutlenmelerden insanlar alacagi dersi aldi kuzum. Cocuklarin egitimden alakasiz hangi turlu iliskilere, kafa yapisina yonlendirildigini gordu goruyor insanlar. Birde bunlari gore gore davanizin bayraktarligini mi yapacaklar? Ve egitim kurumlarinda kilik kiyafet belirlemek “nazilik” filan degildir. Dunyanin bircok ulkelerinde asgari kurallar kaideler vardir. Tutarli olacaksiniz, acikca bir sacmalik olan baskici dayatmaci din derslerine karsi cikacaktiniz zamaninda – bu konuda pek citiniz cikmiyor yanilmiyorsam, o zaman insanlardan davaniza destek bekleyebilirdiniz. Ne islerin dondugunu gordukten sonra insanlarin destek cikmasini beklemeyin.
El alemi saf mi zannediyorsunuz gercekten?
Egitimin onunde acil 2 sorun var.
1 – Bilimsel egitim.
2 – Demokratik-katilimci egitim.
Buna dair hicbir tutarli talebiniz gorunmuyor. Mesela soralim hemen: Biyoloji derslerinde dunya standardina da uygunluk icin yaratilis efsanelerinin cikartilmasina ne diyorsunuz, bu durum bilimsel egitim kaydi olanlar icin felaket olmali da, o yuzden soruyorum? Bakalim o kadar “bilim” demenizin anlami neymis?
Evet sari sendikayi alnindan bilirim… Iktidarin soylemine uygunluk kesin olmasa da en dogru gostergelerden birisi, hakim sistemin surdurulmesi konusunda sergilenen tutum keza ayni. Maasallah hukumete verdiginiz “uyarilar” bile hukumeti titretecek sekilde, mescit…
Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
…bu arada, onca yil cit etmezken, AKP ve onun siyasi geleneginin devletin tepesinde catismaya katilmasindan sonra “birden” “sivil” vurgusu yapmaniz da pek inandirici degil! Simdiye kadar iyiydi, sorun cikinca birden sivilliginizi hatirladiniz…Begenmediginiz sendikalara bakarsaniz durumun oyle olmadigini gorursunuz.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Nobet konusunu abartmissiniz. Okulun guvenligini cocuklar saglamaz. Okul hayatimda sadece 2 kez ana kapida nobet tuttum. O da lise son siniftaydi. Girene cikana kapi acarsiniz, girenlere girme demezsiniz, sadece okul defterine ismini yazmasi icin kalem verirsiniz. Cocuklarin cogu seve seve o isi yapar. Ben yapmak istemeyene rastlamadim pek.
O gun dersteki nobetci de, teneffusde tahtayi siler bir de o gun beden egitimi dersi gibi disarida yapilan dersler varsa siniftaki esyalarin basinda calinmasin diye bekler. Bunda da cocugun ruhunu orseleyecek birsey goremiyorum.
Onem verilmesi gereken konu, sinifa girerken “dikkat” cektiren, beden egitimi derslerinde “rap rap” yuruten, Genclige Hitabe’yi, Istiklal Marsi’nin 10 kitasini, dualari, sureleri ogrencilere ezberleten baskici zihniyettir.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Egitim’in etimolojisi hakkinda emin misiniz sayin yazar. Bana egitim ve educare farkli kelimelermis gibi geliyor. Bakabilecegimiz bir kaynak var mi online?
Yazan:ufuk Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Sayın yorumcu fuatogl, konu hakkında bir fikir sahibi olduğunuzu ikna olmuş olsaydım yada siz yazdığınız eleştirilerle bunu ispat etmiş olsaydınız emin olun buraya bir iki açıklama yazmayı düşünüyordum.Ben ısrarla yukarıda verdiğim linkteki bir kaç makaleyi okumanızı istiyorum.
Sizin için seçtiklerim;
1-“Herkes için adalet herkes için özgürlük”
2- Okul ideolojik aygıt olmaktan çıkarılmalıdır
3-Zorunlu din dersleri bir insan hakkı ihlalidir
4-Yeni kuşaklara korku aktarılıyor
5-Birde bu yukarıdaki makale..
saygılar..
Yazan:Hatice Erdem Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply
Su cok acik, AKP fasizmi isine gelmeyen her engel gibi egitim sendikalarini da etkisizlestirmeye, yandas sendikalar yaratmaya calisiyor. Egitim-sen uzerindeki baskilar nice nice.
http://www.egitimsen.org.tr/index.php?yazi=1691
Buyrun, bu AKP zihniyetinin felsefe anlayisi, ogrencilere zorla tanrinin varligini kanitlatmak!
–
Bu da din bilgisi (!) dersi, sadece bir ornek tabi daha neler var. Ortunmek dini bir gereklilikmis, ben neyim o zaman, fil mi?:
Simdi anliyor musunuz AKP ozgurluk kisvesi altinda neden kafayi ‘turbanla’ bozmustur. Eger demokrat olsaydi oncelikle egitim sistemindeki dayatmalara karsi cikar, uzerine orasindan burasindan yeni dayatmalar eklemezdi.
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 1, 2008 | Reply
Sn.Hatice Erdem,
Daha önce “Paşam! Sakın din istismarı yapan TSK olmasın?” başlık yazının altında yine sizin tarafınızdan gönderilmiş olan,Erdal İnönü’nün Cukurova Universitesi’nin 30. kurulus yildonumunde yaptigi konusmanın metnini okumuştum.
Özellikle sizin bu notunuzdan;
dolayı yazıyı ben de oldukça ilgi ve dikkatle okudum.
Şimdi de alıntılamış olduğunuz yazıyı Erdal İnönü’nün faydalandığımı düşündüğüm fikirlerin ışığında yorumlamaya çalıştım.Neden farklı algılamalra sahip olduğumuzun cevabı sanırım yorumumun sondan yukarı 3.paragrafında yanıt buluyor.
İnönü’nün konuşmasının temelini teşkil eden iki husuta sanırım sizinle hehfikirizdir!
Bu önemli noktaya dikkat çeken İnönü kusurlarımızdan biri olarak eğitimi ve ona egemen olan zihniyeti de konuşmasında tespit etmiş;
Bu kadar öenmli olan “nedensellik ilkesi açısından”,alıntıladığınız yazıyı paragraf paragraf incelersek:
İnönü konuşmasında bakın bu konuya nasıl değinmiş;
Peki henüz bilim adamı olmayan,matematiğin simgesel dilini bilmeyen bu çocuklar “varlığın var oluşundaki amacına(nedensellik)”cevap bulabilmek için GÖZLEMyapmak zorunda kalacaklardır!
Sizce o çocuklardan başka bu soruya başka bir şekilde cevap bulmaları bekleniyor olabilir mi?Bir çocuğa “yağmur”un meydana gelişindeki amacı sorsanız”çiçeklerin,ağaçların,nehirlerin,denizlerin ve biz insanların su ihtiyacı” olduğu cevabını alırsınız!Oyuncağı yapanın amcalar olduğunu bildikleri gibi insanların da “su” yapmadıklarını bilirler!(gazoz,kola,dondurma dışında :-))
Neyse konuyu dağıtmayayım ve çocukların bunu nasıl bildiğine dair cevabı İnönü’nün örneğinin içinde bulmaya ve anlamaya çalışalım:
Şimdi bu öğenim programı taslağı sizce dini bir yönlendirmeye dayalı bir anlayışa işaret ediyor olabilir mi?
İnönü,işaret ederek dikkat çektiği ‘nedensellik ve gözlem’in ilişkisi ve önemi konusunda yanılmış olabilir mi?
Çocuklara gözlem yaptırmak ve “varlığın meydana gelişinde bir amacı” hakkında “düşünmeye” yönlendirmenin sebebi sadece “Tanrının varlığını kanıtlamak” olabilir mi sizce?
Gözlem neticesinde oluşan algılamalar üzerine düşünmek,fikirle üretmek iddia edildiği gibi“felsefenin evrensel amaçlarından uzak” olarak tanımlanabilir mi?
Bu noktada Felsefe Kurumu Başkanı Nuran Direk’in açıklamasına başvurmak gerekiyor.Kendisi de İnönü gibi bugün var olan pek çok sorunun kaynağında eğitim sisitemindeki anlayışın yattığına inanıyor;Gençlerde felsefe sevgisi, geçmişteki felsefeleri öğretmekle yaratılmaz; ancak gencin günlük deneyimlerinden, yaşadığı problemlerden yola çıkarak uyandırılabilir. Felsefe “şimdi” ve “burada” olan üstünde düşünmekle başlar.diyor ve ekliyor; Burada yönetici ilke çocukların bizim sorularımıza değil,kendi sordukları sorulara yanıt bulmak için düşünmeleridir.
Nuran Direk’in kimliği,duruşu nedeniyle söylediklerini referans olarak almama itirazın olacağını sanmıyorum.
Yukarıdaki açıklamalardan sonra bu cümlenin varlık değeri kalmadığına göre üzerinde düşünmenin de pek bir ehemmiyeti kalmıyor.
🙂 Yine Nuran Direk’ten cevap alalım isterseniz;Şunu söyleyebilirim. Çocuklarla çalışırken asla didaktik olmamak gerekiyor. Bu yüzden öykü en iyi tarz. Bence yazın yapıtlarını incelemek ve tartışmak felsefeye başlamanın en kolay yolu. Ancak , metnin felsefi açılımlara izin vermesi lazım. Ben kitap okurken hep kurşun kalemle çizerim. Hep Türkçe eğitiminden şikayet ediyoruz. Bir dil, dilbilgisi kitaplarından değil, roman, şiir, öykü okuyarak öğrenilir. Çünkü hiçbir sözlük, bi sözcüğün bağlamı içindeki anlamını veremez. 4-5 yaşındaki çocuklar öyle sözcükleri kullanırlar ki nasıl öğrendiklerine şaşırıp kalırız. Bir bağlam içinde o sözü öğrenirler. Düşünmek de böyledir. Çocuk, okuduğu metinde,kendisi ile bağlantı kurduğu şey üzerinde düşünür. Öğretmen çocuğun gösterdiği yoldan gitmek zorundadır Burada yönetici ilkei çocukların bizim sorularımıza değil,kendi sordukları sorulara yanıt bulmak için düşünmeleridir.
http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=35174
Nuran Direkten alıntıladığım yukarıdaki paragrafdaki son cümleye dikkat lütfen.Nuran Direk ÇYDD Beyoğlu şubesinde ayda 1 seminer veriyormuş.Linkte çalışmaları ile ilgili detaylı bilgi bulabilirsiniz.
Bu kısma ait yorum yine sizin okunmasını tavsiye ederek DD ye gönderdiğiniz Erdal İnönü’ye ait metinden;
Şimdi gelelim size ait son paragrafa;
Benim vurgularınızdan anladığım ise sizin uygulamanın ne getireceğinden çok “kimin” ne getirdiği ile daha çok ilgilendiğiniz.
Eğer “iyi” yada “doğru” bir şey yapılmışsa ve bu muhalefet edilen/onaylanmayan kişi yada gruba “ait” görünüyorsa,uygulamanın topluma nasıl bir kazanç getirdiğinden çok ideolojik körlüğün sebep olduğu bir duygusallık ile bile,isteye yanlış okumalar yapılarak “yeni” olan tartışmaya bile açılmadan yok edilmeye çalışılıyor.
Erdal İnönü’yü lütfen tekrar okun,bakın bu tip yaklaşımlarda bulunulmasını o nasıl değerlendirmiş.;
Diğer kısma yani din ve ahlak kültürü derslerine(ki diğer dayatma dediğiniz bu derslerin zorunlu olması ise eğer!) ,din felsefinin anlayışına geçmeden size bir soru sormak istiyorum;
Din ve devlet işlerinin ayrılması amacı ile “din işlerinden sorumlu bir kurum” var.Bu kurum da çoğunluğun Sünni anlayışına uygun olarak devlet bütçesinden ödenek alıp hizmet veriyor.Bu kurumun devlet ile doğrudan ilişkisi sorgulanmıyorken aynı devletin diğer bir kurumu olan eğitim sistemi ile müfredat belirlemesi,dinin,nasıl,kime ve hangi şartlarda öğretildiğinin tartışılmasını ve bunun dayatma olarak kabul edilmesini beklemek sizce yaklaşımın tarafsızlığı konusunda güven verici ve adil bir talep mi?
Yazan:fuatogl Tarih: Eki 1, 2008 | Reply
@Cuvaldiz;
Guven verici ve adil bir talep acisindan sunu nasil buluyorsunuz:
Diyanet laiklige aykiri ve kaldirilmasi gereken bir kurumdur. Egitim sistemi ogrencileri belli bir kaliba gore, belirli bir dini inanisa/algiya gore degil, ogrencilerin mumkun oldugunca ozgur yetisecegi, yaraticiliklarini gelistirebilecekleri bir ortami saglamalidir.
Birde sunu sormak istiyorum; sizce Hatice arkadasin sikayet ettigi konular gercekten sorunlu degil mi? Yanlisligi “apacik” degil mi?
Yazan:Hatice Erdem Tarih: Eki 1, 2008 | Reply
Cuvaldiz arkadas,
Oncelikle vakit ayirip da dusuncelerini ayrintili bicimde ilettigin icin tesekkur ederim. Erdal Inonu’nun konusmasi gercekten lokum gibi akiyor, cok yararlandim.
Sanirim burada fuat beyle tamamen paralel dusunuyorum (bilmiyorum belki siz de… oyle ama bu ortamda ayrintilara girmek zor oluyor)
E.Inonu’nun konusmasindan bagimsiz olarak bana felsefe dersi adi altinda kucucuk cocuklara beyin yikayarak tanriyi kesfetme egzersizleri yaptirilmasi (cocuklar islenmemistir, kendilerine yalnizca bir tarafin mantik silsilesi sunulmakta, ne cok tanrili dinlerin argumanlarindan, ne dinsizlerin argumanlarindan, ne de diger muslumanliktan sonra da geldigini iddia eden dini argumanlardan bahsedilmekte, burada bi dayatma oldugu cok acik bence), ortunmenin sanki her sey bitmis de sira ona gelmis gibi ‘ortunmek dini bir gerekliliktir’ diye sunmak (gene ortunmenin kadini asagilayan yonlerine, diger dusuncelere kesinlikle yer vermemek, boyle boyle diyen insanlar da var dememek) son derece yanlis gozukuyor.
Ben de muslumanim ancak bu gibi dini siyasallastirmaya goz kirpan uygulamalardan son derece rahatsizim.
iyi bayramlar.
hatice.
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 1, 2008 | Reply
Fuat bey,
Metni böyle okursanız itiraz,”fetsefe”nin öğretilme tarzına ve seçilen müfredata,yönteme ilişkin olur.Böylelikle herkesin katılarak fayda sağlayacağı sağlıklı tartışma zemine oluşturulabilir.
Bu metin “din ve Tanrı” fikrinden uzak kalarak okunduğunda itiraz edilebilecek hususlar sadece seçilecek eserler üzerine olacaktır.Bu da kolaylıkla çözümlenmeyecek bir sorun değildir.
Kimsenin amacının kişileri soran,kendi ikna olduğu cevapları bulmak için bağımsız düşünebilen insanlar yetişmesine karşı çıkacağını sanmıyorum.
Ancak bu önerilen yöntemin,“ezberci” tektipleştirilmiş zihniyet oluşumuna engel olacağı kesin.Bu nedenle bazılarının bu yönteme şiddetle itiraz edeceği de muhakkak.
Hayır.Zira metin özellikle bir amaca uygun olarak kaleme alınmış,yönlendirici.
Dediğim ayıklamaları yaparak okuduğunuzda ortada çok da itiraz edilebilecek (en azından konu üzerinde kafa yorup “düşünen”, duygusal olmayan insanlar için) bir “yanlış”lığın olduğunu düşünmüyorum.Ezberci,kabullenici,soru sormaya kapalı,sen ne dersen doğrudur diyen bir önkabul sahibi olmak üzere şartlarndırılmış/ beyinleri yıkanmış,dikte edilen bilgilerin ötesini,fazlasını merak etme duyguları,hevesleri törpülenmiş çocuklardan oluşacak geleceğin “kolay” yetişkinlerine “sahip” olunamayacağına inanmış insanlar elbette “Din ve Tanrı” motifleri ile bir güzel ambalajlanarak sunulmuş böyle bir “yöntemi” elbette kabul etmeyeceklerdir.
Sanırım siz de metinin ayıklanmış halini okuduğunuzda ortada bir yanlışlığın olmadığını anlamışsınızdır!
Din,dini inanışlar bir gerçektir.Çocukların, toplumun bütününü,inansa da inanmasa da kuşatmış/etkilemiş olan “inancın” sorgulamasını da yapmasında ne gibi bir sakınca olabilir ki?
Siz olsanız hangisini tercih edersiniz; bildiklerinizi karşınızdakinin sorarak öğrenmesini mi yoksa soru sormasına,düşünmesine fırsat bile vermeden ezberleterek mi?
Yanlış olan hangisi?
Felsefenin en basit evrensel kabul görmüş temeli,düşünmek ve sormak değil midir?Bizim eğitim sistemimiz bu temel üzerine mi inşa edilmiştir?Çocuklar okula gitme yaşları gelene kadar sordukları sorularla ebeveynlerini bunaltmazlar mı?Aklına yatan tatmin edici bir cevap bulana kadar çocuğunuzun aynı soruyu defalarca sorduğuna hiç tanık olmadınız mı;Bu Ne?Neden?Niçin?Niye öyle?Nasıl olmuş?Neden soğuk?
Konu din yada Tanrı bile olsa çocukları düşünmekten,soru sormaktan uzaklaştırıcı bir yönteme, bir ideolojiye hizmet etmek uğruna bu tip kaynaklanmış detaylarla “yanlışlayarak” itiraz etmeye çalışmak çocukların iyiliğini göz önünde bulunduran güven verici ve adil bir yaklaşım mıdır Fuat bey?.
Diayanet,devletin kendini tanımladığı “laik” olma anlayışının dışındadır.Devlet diyaneti bir kurumu olarak bünyesinde tuttuğu ve hizmetinden faydalandığı sürece kendini “laik” olarak tanımlayamaz zira kurumun devlet içindeki varlığı “laik” olma iddiasının yalanlamaktadır.Bu iddianın güvenilirliği kalmamaktadır.
Kesinlikle sizinle hemfikirim.Tek bir eksik vardı onu da ben tamamladım.İtirazınızın olacağını sanmıyorum 🙂
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 1, 2008 | Reply
Hatice hanım,
Est. Birbirimizi doğru anlamak için bunun elzem olduğunu düşündüm.Bu nedenle de İnönü’den özünü değiştirmemek için kısaltmadan alıntıladığım uzun paragraflarla sizi anlamaya çalıştım.Tamamıyla çuvaldız olarak sizi yanıtlamış olsaydım birbirimiz doğru anlıyor olamayabilirdik zira ben İnönü’den ve eğitim-sen den alıntı yapılmış iki metin okudum gerçekte Hatice hanım nasıl düşünür bilemiyorum.Elbette alıntı metinlere katılmıyor olmasanız göndermezdiniz ama siz ve ben konuşuyoruz burada detaylar önemli.
Ben yazmış olsaydım bu tanımı kullanmazdınız sanırım .-)bu da benim size bayram ikramım olsun o halde. 🙂
Bizde misafirin getirdiği yiyecek hemen açılır ve ikram edilir.Kalsın ayıp yada misafir gidince biz yeriz demeyiz.Kısaca misaifr hem getirdiğini hem de bulduğunu yediği için mide fesatına uğrar.Anlayacağınız bayram ziaretlerinde misafirlik zor zanaat,sağlam mide istiyor hele 29 gün oruçtan sonra 🙂
Olsun ben size yine İnönü lokumu ikram ederim hoş getiren sizsiniz ama olsun nasılsa beraber yiyoruz. 🙂
Bu ortamda ayrıntılara girmek zor oluyor demek yerine şöyle yapılabilir mesela; “burada yazı/yorum göndererek ısrarla fikirlerini doğru/detaylı anlatmaya çalışanlara” fikir mühendisleri yada tartışma mühendisleri” diploması verilebilir.(Alman prof.İnönü’ye,İnönü’den bize 🙂
Durum böyle,beğenmiyoruz ama n’apalım alıştık demek yerine ısrar etmek daha iyi olabilir ,ne dersiniz?Böylelikle birbirimizin düşündüklerini öğrenme,
ve anlaşma şansımız oluyor.
Fuat beye yazdığım cevabi yorumdan anlaşılacağı üzere E.İnönünün lokum gibi dediğiniz konuşma metninin özü tam da yukarıdaki eleştirdiğiniz “yönteme=mantık silsilesine” işaret etmekte.Bu nedenle “bağımsız olarak ele almak” dediğiniz gibi pek mümkün görünmüyor.Elbette siz bunu talep eder ve konuya “bağımsızlaştırma “adı altında farklı bir şekilde yaklaşmayı tercih edebilirsiniz ama o zaman da aşağıdaki taleplerinizin gerçekleşme ihtimaline giden yolun üzerindeki açılan kapıyı bizzat siz kendi ellerinizle kapatmış olursunuz.
Eğer,işin özü düşünmek, sorgulamak ,farklı perspektiflerden bakabilmek (farklılıkları anlamdırabilmek) adına çocuğa bir alışkanlık kazandırılmasını talep etmek ve bu yönde yapılacak bir iyileştirmeye destek vermek ise eğer ben “din ve Tanrı” kelimelerinden arındırılmış itiraz metninde kayda değer bir sorun yada yanlış görmüyorum.İşimize gelene siyaseten taraf olma duygusallığı ile yaklaşıp itiraz eder yada destek verirsek olduğumuz yerde kalmaya devam ederiz ve aynen İnönünün dediği gibi bu siz-biz siyasi çekişmesine döner ve asıl mesele olan konu unutulur gider.
Tanrıyı keşfetme egzersizleri,güzel bir tanım.
Beyin yıkama
Keşfetme
Egzersiz yaptırma
yalnizca bir tarafin mantik silsilesi sunulmakta
Sizin itiraz ettiğiniz nedir?Keşfetme ve egzersiz yaptırma olamaz sanırım’Keşfetmek amacıyla egzersiz yapılmasını salık veren bir yöntem sonucunda sizin de bildiğiniz gibi “beyin yıkama” gerçekleş(e)mez.
Bu durumda sizin itirazınızın tek ve elde tutulur gerekçesi olarak ortada “tek tarafın” mantık silsilesi sorunu kalıyor.(mantık silsilesi=yöntem sorununa açıklama yaptığımı düşünüyorum)
Bu da sizin tek taraf olarak derken aslında “tek tanrılı” dinin sorgulanmasına,üzerinde tartışılmasına karşısınız anlamına geliyor.Siz tek ve çok tanrılı dinlere ait din ve Tanrı sorgulamasına karşı değilsiniz o halde?
Çocuklara önce Tanrı keşfettirilerek sonra çoklu Tanrılar da kolaylıkla anlatılabilir öyle değil mi?Çok Tanrılı dinler anlatılacaksa buna bir itirazın olmayacağınızı anlıyorum!
Fuat bey kendi atesit inancını tanımlarken “negatif duruş” demişti ve bunu da anti-tez olarak tanımlamıştı.(yanılmıyorum değil mi Fuat bey?)
Bir çocuğa dinsizliğin argumanlarını,ateizmi ve onunla ilişkili argumanları öğretebilmek için önce üzerine inşa edilmiş “tez”i* öğretmeniz gerekmez mi?Boşluk (temel olan bilgi reddedilerek yok sayılmış ise!)üzerine hangi mantık silsilesi kurulabilir.
Bu kısma da elbette seve isteye yorum yazmak isterdim ama önce yukarıdaki bazı konuları sizinle tartışarak birbirimizi doğru anladığımızdan emin olmalıyız diye düşünüyorum.Cevaplarınızdan sonra bu paragrafla konuşmaya devam ederiz,tabii isterseniz.
Bu husus içinde geçen “dinin siyasalllaştırılmasından” kastettiğinizin ne olduğunu yukarıdaki sorularıma cevap vermenizden sonra anlayabileceğimi sanıyorum.Sizin neye itiraz ettiğinizi net olarak anlamış değilim çünkü.
Size de iyi bayramlar.
*?(fuat bey bunun cevabını daha önce “teizmden sorularıma net cevap alamadığım için seçtiğim duruş ateizmdir demiştir de!)
Yazan:fuatogl Tarih: Eki 2, 2008 | Reply
@Çuvaldız;
Öyle böyle değil, baya baya itirazım var. O tarz bir yöntem çok ince bir şekilde truva atına sokulmuş bir beyin yıkama yöntemidir. Kesinlikle ve kesinlikle ne ezberciliği öldürür nede yaratıcılığı geliştirir. Şimdi kılı kırk yarma oyunu oynamamak lazım böyle şeylerde. Yapılan şey açıktır ve bellidir. “Düzen vardır, düzen varsa mutlaka bir ‘sebeb’, yani bir ‘yaratan’ – you know what I mean!!!” Durum budur. Ve bunun ne kadar yanlış ve kritik düşünceyi öldüren bir “kalıp”, “ezber” olduğu ise ortadadır. Buna göre yetişen insanlarımız Fizğin temel yasalarını anlamaktan aciz durumdadır. Kimya okuyup entropi nedir bilmeyen kimyacılarımız var – ve çıkış noktaları yukarıda ‘verilmek istenen’ ezberin sonucu. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sığlaşma, ve altında hep bu tarz “ezberler” yatıyor maalesef. O yüzden kesinlikle katılmıyorum. Ve dünyanın aklı başına eğitim veren hangi okuluna üniversitesine götürürseniz götürün hepsi daha ilk görüşte aynı şeyi diyecektir 3 aşağı 5 yukarı.
İyi bir tartışmacı olduğunuzu teslim edeyim – ama bunu kabul etmek için biraz saf olmak gerekmiyor mu? Neyin nasıl yapıldığını hepimizin yaşayarak gördüğü Türkiyeden bahsediyoruz. Bu kadar saf yerine koymayın bizi lütfen 🙂 Ben şahsen bu konuda “ön-yargılıyım”. Ve bu ön-yargının, haklı sebebleri olduğuna inanıyorum. Belirli bir hegemonya var eğitim ssteminde, zaten derslerin durumundan bile bu apaçık ortadadır – kuruntu filan değil. Hangi hakim anlayışın eğitim sisteminde hakim olduğunu iyi biliyorum, bu anlattıklarınızın nasıl uygulanacağını, hangi fikirlerin empoze edilmeye çalışılacağını iyi biliyorum. Keşke çocuklar birbirleriyle hiçbir önyargıya kapılmadan inanç ve inançsızlığı tartışabilecek “sembolik şiddet” den uzak bir ortam olsaydı, keşke eğitimci insan malzememiz empoze etme özelliği defalarca tecrübe edilmiş bir hamurdan olmasaydı. Fakat böyle bir ortam yok! Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz, belirli bir hegemonya var. Hiçbir çocuk kolay kolay “ben inanmıyorum” yada “ona katılmıyorum bence şöyle şöyle” diyemez ve diyemiyeceğini hepimiz biliyoruz. Diyebilmiş birisi olarak, “sana anan baban hiç mi öğretmedi?” gibi hiçbir öğretmene yakışmayacak tarzda ifadeleri defalarca işittim şahsen. Sorunumuz da böyle bir ortamın ortadan kaldırılıp, herkesin özgürce yaratıcılığını fikirlerini geliştireceği bir eğitim. Bunun yolu da, “düzen vardır o halde sebebi vardır (tanrı), hadi bunu bulun (demek ki var! O halde bulman bekleniyor!)” mantığını ince ince işlemekten geçmiyor kesinlikle. Açıkca söylemek gerekirse, bu zihniyetin zaten beterden beter olan eğitim sistemimizi daha da berbat hale getireceğine inanıyorum.
Okullarda bilgi verirsiniz, yalın bilgi. Birde bu bilgiyi ISTEDIĞI ŞEKILDE kullanacak boşluk ve ortamı. O şekilde kimin elinde ne olacağı belli olmayan “kanaat” ları işlemek ve özümsetmek okulun, eğitimin, öğretmenin görevi değildir.
Ve öyle akıl almaz, insanı hayrete düşürecek uygulama var ve öneriliyor ki, bunların açıkca, kategorik olarak çöpe atılmaması, absürdlüğün görülmemesi ve sonra bilim bilim denmesi gerçekten üzücü.
Bu dediklerimizin hükmü olmadığını biliyorum. Gücü olan yine yapacağını yapacak, üzerine hegemonyasını yerleştirecek zaten açıkca “zararlı” olan eğitimimize. Fakat bu çarpık ve berbat sistemin, kendisini acı acı sürekli bir biçimde göstereceğini de biliyorum.
Tam olarak öyle dememişimdir Çuvaldız arkadaşım. Cevap varmış da ben anlamamışım gibi demek istediniz herhalde. Teizmin yapmaya çalışdığı açıklama yanılgılı, temelsiz ve hiçbir kanıta dayanmadığı için bu açıklamaları kabul etmiyorum. Dolaysıyla benim duruşum ben ateistim dememi bile gerektirmiyor – just follows. Dolaysıyla, din için kullandığımız, din açısından anlamlı olan “inanç” kavramı elbette benim tavrımla hiçbir alakası yok. “Benim dediğimi kabul etmiyor, o halde inançlısın” gerçekten çok sağlam birşey değil. Neyse girmeyelim yine buralara…
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 3, 2008 | Reply
Fuat bey,
Sizin ”ön-yargılarınızdan” haberdarım,daha önce de yazdıklarınızı okumuştum;
Anlıyorum ki;ön-yargılarınıza ve onun kişisel deneyimlerinizden dolayı yine sizin tarafınızdan oluşturmuş sebeplerinin haklılığına siz bu kadar inanmışken “yöntemi” görüp üzerinde kritik düşünüp eleştirmenizi ummak benim için beyhude bir bekleyiş olur.
Keşke neye inandığınızdan,onu neye benzettiğinizden,kimin ne amaçla ne yapmaya çalıştığından çok sistemin/yöntemin nasıl düzeltilebileceğine dair size ait çözüm odaklı fikirlerizi yazmış olsaydınız. Hiç olmazsa üzerinde düşünülebilecek bir alternatif daha olurdu.Konuya yaklaşım şekliniz annenizinkinden farklı değil.Kişisel deneyimlerinizden,inançlarınızdan yola çıkrak “Truva atına sokulmuş beyin yıkama iddianızı” meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz.
http://www.derindusunce.org/2007/10/02/atamin-ogretmenleri/
Bu başlıktaki yazıyı ve yorumları okumanızı “sadece” tavsiye ederim.
Not:
http://www.derindusunce.org/2008/08/18/ateistlerin-afyonu/#comments
Ben de bu iki cümlenin yazımı dışında anlam bakımından farklı olduklarını düşünmüyorum.
Yazan:fuatogl Tarih: Eki 3, 2008 | Reply
@Cuvaldiz;
“on-yargili” dememi o sekilde kullanacaginizi biliyordum. Ve sanki konuyla iliskiliymis gibi benim neden hoslanip hoslanmadigi aktarmaniz da anlamsiz geldi. Ben bunlari kazara da, oyle oldugu icin soyledim, saklamak gibi bir kaygim yok ve on yargi ile hic alakasi yok. Aslinda bunu size yazdiran tavra iliskin birseyler anlatmaya calistim. Nedir bu? Bir insanin sizin dininizden hoslanmamasi, daha dogrusu genel olarak dinlerden hoslanmamasindan “anlamli” birseyler cikartiyorsunuz! Beni dogruluyorsunuz. Ve genel olarak dinsizligi sapiklik, musveddelik olarak goren bir ortamda bunu yaptiginiz icin durumun vehameti bence daha da acik. Degindigim noktalara hic dokunmadan, direktman bu bahsettigim “arka plandan” yola cikip “birseyler” demek istemissiniz – (“bakiniz bu zaten din dusmani bir dinsiz ve boyle oldugu icin mesele kapanmistir tartismaya bile gerek yok – bunu gostermek yeterlidir!” tavri). Alisigim.
Ben “on-yargima” gerekcelendiriyorum, neden cekinceli durdugumu anlatiyorum. Ama siz direktman “on-yargilarin” sistematik olarak derslerde islenmesine makul gerekceler ariyorsunuz, asil sorunu gormezden gelerek. Dedigim gibi, dunyanin neresine giderseniz gidin – boyle sey olmaz cevabini alacaksiniz! Kafamdan uydurmuyorum, yanlisligi acik secik meydandadir.
Ikincisi bence tekrar dusunun su teizm meselesini. Birseyin ikna edici olmaktan uzak olmasi baska, “net” olmamasi baska birseydir.
Yazan:fuatogl Tarih: Eki 3, 2008 | Reply
@Cuvaldiz;
“on-yargili” dememi o sekilde kullanacaginizi biliyordum. Ve sanki konuyla iliskiliymis gibi benim neden hoslanip hoslanmadigi aktarmaniz da anlamsiz geldi. Ben bunlari kazara da, oyle oldugu icin soyledim, saklamak gibi bir kaygim yok ve on yargi ile hic alakasi yok. Aslinda bunu size yazdiran tavra iliskin birseyler anlatmaya calistim. Nedir bu? Bir insanin sizin dininizden hoslanmamasi, daha dogrusu genel olarak dinlerden hoslanmamasindan “anlamli” birseyler cikartiyorsunuz! Beni dogruluyorsunuz. Ve genel olarak dinsizligi sapiklik, musveddelik olarak goren bir ortamda bunu yaptiginiz icin durumun vehameti bence daha da acik. Degindigim noktalara hic dokunmadan, direktman bu bahsettigim “arka plandan” yola cikip “birseyler” demek istemissiniz – (“bakiniz bu zaten din dusmani bir dinsiz ve boyle oldugu icin mesele kapanmistir tartismaya bile gerek yok – bunu gostermek yeterlidir!” tavri). Alisigim.
Ben “on-yargima” gerekcelendiriyorum, neden cekinceli durdugumu anlatiyorum. Ama siz direktman “on-yargilarin” sistematik olarak derslerde islenmesine makul gerekceler ariyorsunuz, asil sorunu gormezden gelerek. Dedigim gibi, dunyanin neresine giderseniz gidin – boyle sey olmaz cevabini alacaksiniz! Kafamdan uydurmuyorum, yanlisligi acik secik meydandadir.
Ikincisi bence tekrar dusunun su teizm meselesini. Birseyin ikna edici olmaktan uzak olmasi baska, “net” olmamasi baska birseydir.
…
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 3, 2008 | Reply
Fuat bey,
Size hitaben yazdığım yorumun herhangi bir satırında “sizler” diyerek genelleme yapmadım. Özellikle sizin tercih ettiğiniz “önyardılı” dikte etmeye yönelik tavrın yanlışlığını anlatmaya çalıştım.Siz ise yine cevap verirken siz-biz çerçevesine hapsedilmiş bir cevap verdiniz.
Karşınızdaki insanın aynen sizin olduğunuzu iddia ettiğiniz gibi ortamdan(ki bu yine sizin oluşturduğunuz önyargılı bir iddia)bağımsız olarak eğitim sisitemini herhangi bir propogandist tavır benimsemeden tartışabileceğini anlayamıyorsunuz.
Ve bu nedenle de yazmış olduğunuz şu cümlenizde ifade ettiğiniz tutumu sergilemiş olduğunuzu düşünüyorum ve evet siz de bunu ispatlamış oldunuz;
Bunu dediğiniz gibi olmayabileceğini gösterebilmek için metni muhalefet oluşturabilmek için özellikle eklenmiş olduğunu düşündüğüm “din ve Tanrı” kelimelerinden ayıklayarak yazdığımda apaçık duran ve ezberci olmayan yaklaşımı bile görmezden gelmeyi tercih ettiniz ve tavrımı BİLE kılı kırk yarmak olarak değerlendirdiniz.
Siz sahip olduğunuz,konuya yaklaşım tarzınızda bile iletişim kurabilmek adına değişime tahammülsüzken nasıl olur da değişim,gelişim için sizinle fikir alış verişinde bulunabiliriz?
Siz sipere yatmış,parmağını makineli tüfeğin tetiğinden çekmeden,gelenin kim olduğuna ne dediğine daki bak(a)madan sürekli boşluğa ateş eden kokmuş bir asker gibisiniz!
Karşınızdaki ne diyor dinleyin anlayın önce sonra gerekirse ateş edin!Bu kadar korkulacak bir durum yok sizi temin ederim 🙂
Yazan:fuatogl Tarih: Eki 4, 2008 | Reply
@Çuvaldız,
Bence korkulacak birşey var ortada. Savunmaya çalışdığınız uygulama/zihniyet hele hele eğitimde korkutucu ve ciddiye alınacak bir sorun – gri dönüşü olmayan sonuçları var nesillere yayılan. Bunu son 20-30 yıllık sonuçlarıyla görüyoruz. 20-30 yıl dememin sebebi, savunmaya çalışdığınız şeyin 12 Eylül le beraber yerleştirilmeye çalışılan zihniyet olması. Farkında yada değil, 12 Eylül ve onun eğitim ideolojisini yeniden üretiyorsunuz, daha da katmerli hale getiriyorsunuz, sadece frekans/şiddet artışı var.
Ön-yargı dememin sebebi bu. Görüp bildiğimiz şeyin, sizin yukarıda yumuşatmaya çalışdığınız şey olduğu alenen ortada. Bu işi meslek seçmiş insanlar bile durumun ne olduğunu apaçık görüyor, buyurun okuyun bykot etmiyorsanız:
Dersimiz ‘felsefeden çıkış’
Bunlar ya felsefeci değil yada toptan kuruntulu önyargılı felsefeciler filan oluyor belkide.
Bu ne olduğu açıkca belli olan durum eğer açıkca savunulup kabul görebiliyorsa, onu bırak müfredata bile girebiliyorsa, insanların demokrasi,özgürlük,köktenclik vb. meselelerindeki kaygılarının hiç de boş olmadığı anlarız. Hemde hiç değil.
Eğitimdeki bu geriletici uygulamaların sonuçlarını gördük ve görmeye devam ediyoruz. Kuru ahlak vaazlarıyla, din ezberletmekle, bilimi kuş etmekle neler elde ettiğimizi gördük. Gençlerimiz sokak ortalarında turist tecavüz etmeye kalkışabiliyor toplumda infial yaratmadan, sözde en muhafazakar kesimlerin hipokrasi malzemesi yaptıkları “ürünleri” kendileri tüketim rekorlaı kırıyor, bilimsel bilgi ve kuramları özümseme konusunda iç burkucu bir şekilde dünya “en kötüler” listesinde başı çekiyoruz, dünya alemin gülüp dalga geçtiği şarlatanlar gençlerimiz tarafından ciddiyetle tüketiliyor – her alanda alabildiğine bir sığlaşma…Bu anlayışlarla bu şekilde devam ettikçe durumun daha da berbatlaşacağını hep beraber yaşayarak göreceğiz maalesef.
Yazan:balamir Tarih: Eki 4, 2008 | Reply
Aslina bakarsaniz benzer gerilimler, tartismalar yillardir Amerika’da da yasaniyor. Bu acidan bizim asiri muhafazakar-mukaddesatci cevrelerin tepkileri ve egitimi dinsellestirmeye calismalarinin hiristiyan fundamentalistninkileriyle benzerligi gercekten de dikkat cekici.
Bizim felsefe dersine bu sacmaliklarin 12 eylulden beri artan dozda sokulmasiyla burdaki akilli tasarimin biyoloji dersinde evrimin yaninda okutulma talepleri arasinda cok da bir fark yok kanimca.
Su videolardaki amerikan asiri muhafazakarlarinin argumanlari bizimkilerinkine ne kadar da benziyor
http://www.pbs.org/wgbh/nova/id/program.html
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 4, 2008 | Reply
Fuat bey,
Benim de burada işaret edip dikkati çekmeye çalıştığım ki siz bunu kılı kırk yararak birilerini haklı çıkarmaya çalışmak gibi değerlendirerek bir türlü görmek istemediğiniz noktaları tekrar yazayım;
Bu eleştirilerde bulunurken “Öğrenci Merkezli” olma iddiası ile geliştirilen yeni programların eski programlara göre eğitimde çağdaşlaşma yönünde çok önemli yenilikler içerdiğini de göz ardı etmemek gerekir.
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim sisteminin mevcut hali ile eskisi gibi sürdürülemeyeceğini saptamış, yeniden yapılanma iradesini ortaya çıkarmış görünüyor. Bu kendi başına bile çok önemli.
Evet mevcut,siyasallaşmış örgütsel yapı ile hangi siyasal parti iktidar olursa olsun yapılmaya çalışılan reformlar mevcut iktidarda olanın kendi siyasi anlayışını dayatması olarak değerlendirilecek ve özüne bakılmaksızın muhalefet etme duygusallığının kurbanı olacaktır.Korkum,reform arayışında kabağın gerçek Yapılandırmacı Öğretim kuramı ile Çoklu Zeka Kuramının Öğrenci Merkezli Eğitim kavramının başında patlaması.
Eleştiri yaparken şunu da değerlendirmek gerek.Bu taslağa yöneltilen eleştirilerden biri de kayseri Üniversitesinde bir grup akademisyenin üzerinde farklı gruplardan destek almadan çalışmış olması.İnsan merak ediyor neden bu taslağa eleştiri yöneltenlerin benzer bir çalışma taslağı mevcut mu?varsa neden eleştirirken bizim hazırladığımız taslak bu hazırlanandan şu noktalarda daha iyi diyemiyorlar da eleştirilerini hazırlanmış “bu taslak” üzerinden yapıyorlar.
MEB’in vermiş olduğunuz linktekine benzer yazılara cevap olarak yapmış olduğu açıklamada tasalak metinden alınan bazı içeriklerin 1993 tarihli fetsefe ders programında zaten halehazırda olduğunu söylüyor;
http://www.memurlar.biz/haber/20081003/MEBden-Radikal-Gazetesinin-felsefe-dersi-haberine-yalanlama.php
Ki sizin de vermiş olduğunuz linkteki bir alıntı 2005 tarihli.
Kısaca konuyu partizanlık yapmadan tartışmakta fayda olduğunu söylemeye çalışıyorum.
Diğer taraftan din ve Tanrı inancının çocuklar tarafından anlaşılarak biliniyor olmasında bir sakınca olduğunu düşünmüyorum.Kutuplaşmanın mevcudiyetinden ve bunun sebep olduğu düşmanlıklardan bahsediyoruz.Bunun en temel sebeplerinden biri bilgisizlik.Kişi karşı çıktığının ne olduğunu bilmek durumundadır.Ben dinlerden hoşlanmıyorum/karşıyım diyebilmek için önce neden hoşlanmadığınız konusunda bilgi sahibi olmanız gerekir aksi taktirde bu kulaktan dolma,ezberlenmiş bir tavır sahibi olduğunuz anlamına gelir. Biliyor olmanız inanıyor olmanız anlamına da gelmez.Bu bilgilere sahip olduğunuzda karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamanız kolaylaşır.Karşınızdakinin çıkarmış olduğu sonuçlara katılmaz,bu doğrultuda gerçekleştirdiği eylemlerini tasvip etmezsiniz ama sizden farklı sonuçlar çıkarmış olmasına da saygı duyarsınız ve böylelikle ortada yok etmeye dayalı bir kan davası düşmanlığı da olmaz.. mesela kişiler kalkıp kalkınmanın,huzurun,çağdaşlaşmanın ancak dinler yok olduğunda gerçekleşeceğini iddia etme gafletine düşmez de inanan inanmayan birlikte neler yapılabileceğinin yollarını arar.Öyle değil mi Fuat bey?
Yazan:çuvaldız Tarih: Eki 4, 2008 | Reply
Fuat bet,
Verdiğiniz gazete haberinde eleştiri yapılırken yukaıdaki gibi “eksik bazı parçalardan” bahsedilmiş.Ben o eksik parçanın ne olduğunu anlayamadım,siz anladıysanız yazarsanız sevinirim.
Eğer bu taslağa “egitimi dinsellestirme calismalari” olarak bakıyorsanız “Tanrının varlığı ile ilgili Teizm, Ateizm, Panteizm, Agnostizim, Deizm gibi görüşlere yer verilmelidir’ denmesine ne diyeceksiniz?
Bir de eleştiri yapılırken “daha çok tanrının varlığının kanıtlanması” üzerinde duruluyor denmiş.“daha çok” üzerinde durmak ne demek sizce?Sayfa sayısı,kelime sayısı falan mı acaba?
Eğer böyle ise tarih kitaplarında “daha çok” savaşların anlatılıyor ve “düşmanlarımızın ” kimler olduğuna değiniliyorsa çocuklar birer asker olarak eğitiliyorlar da diyebilir miyiz?
Tanrı varlığına “daha çok” yer verilince “eğitim dinselleştiriliyorsa” savaşa,şiddete,düşmanlığa daha çok yer verilince de “eğitim militerleştiriliyor” da denmesi gerekmez mi?
Sizce eğer “Tanrının varlığını red edenler “kısmı üzerinde “daha çok” durulmuş ve “geçiştirilmemiş” olsaydı bu eleştiri kaleme alınır mıydı acaba?
Bilmem yukarıdaki yorumumda demek istediğime açıklama örneği olarak anlaşılmamı kolaylaştırdı mı?