Böyle Gitmez, Bir An Önce Bir Şeyler Yapılmalı
By Sever Isik on Eki 11, 2008 in Kürtler, Milliyetçilik, Terör
Lafı eveleyip gevelemeden, kafamızı kuma gömmeden söylemek lazım ki Kürt meselesi siyasi bir meseledir. Ekonomik ve sosyal yönleri olmakla beraber meselenin özü siyasidir. Kürt meselesi bir “açlık meselsi” değil. Çankırı, Çorum çok mu zengin… değil, ama, onlar dağa çıkmayı düşünüyor mu? Mesele “mide”ye indirgememeli, bu mesele bir “kimlik meselesi” ve o kimliğin gereklerini kabul etme meselesidir.
Meselenin aslının ne olduğu bilinmekle beraber, daima, ne olduğu bilinmeyen “milli menfaatler” ve “arzın derinlerinden gelen sesler”in şiddeti ve şehveti ile görmezden gelinmektedir. Sonuçta tüm yakıcı ve yıkıcı varlığı ile tüm “devletlû” tarafından
bilinen fakat bir türlü kabul edilemeyen, çarpıtılan, bilinçdışına itilen meselenin çözümü yanlış adreste aranmakta. Çözüme yol bulunamamaktadır.
Kürt meselesi siyasal bir sorundur. Kürt meselesi Orta Doğu’nun siyasal haritasında kendisine yer verilmeyen Kürtlerin, dertlerine derman olmak üzere siyasal hak ve kimlik talebidir. En azından siyalaşan ve şiddet ile amel edinen kesim bugünkü dertlerin dermanı ve mevcut problemlerinin kaynağı olarak bir siyasal organizasyondan ve mahrum olmayı görmektedirler. Yani onlar Kürtlerin sorunların sebebi olan ulus devleti, sorunların çözüm adresi görüyorlar.
insanların rızasının hilafına çizilen gayr-i tabii sınırlar Orta Doğu’nun tüm insanlar için bir türlü iyileşmeyen bir “yara”ya ve kronik soruna dönüşmüştür. Kürtlerin parçalanmışlığı ve tüm parçalarda yakın zamana kadar vatandaşı oldukları devletlerin içinde temel haklardan mahrum bırakılmış olmaları Kürt muhalefetini yaratan ve onu zamana dayanıklı kılan politik gerçekliktir. Bu gerçeklik, haklardan mahrum oluş gerçeği, ve onları elde etme arzusu sadece Türkiye’de ki değil, diğer ülkelerdeki Kürt siyasal muhalefet/ler/inin varlık sebebidir.
Türkiye uzun yıllar boyunca kendi Kürtlerine diğer ülkelerin kendi Kürtlerine yaptığından daha katı davranmış ve yakın zamana kadar Kürtlerin en basit doğal-insani haklardan bile mahrum bir halde idi. Dil yasağı bunun en açık örneği idi ki hala Kürt dili üzerinde yasak tamamen kalmış değil…
Yüzyıldır devam eden bu sorunun askeri yöntem ile çözülemeyeceği açık ve bu siyasetin yılardır “yapıcısı” olan üst düzey emekli askerler bunu itiraf etmektedirler.
Öncelikle sorunun çözümü önünde engel oluşturan ve çözümsüzlük üzerinden kendilerine iktidar alanı yaratan şahinlerin devre dışı bırakılması gerekiyor. Çünkü onların çözümü! şu; ya benimle ya da asla..silahların gölgesinde huzur yolculuğuna çıkılamayacağı açık..
Öyle ise bu sorunun çözümü için siviller siyasete/iktidara el koymalı ve çözüm için adım atmalıdırlar. Elbette yılların biriktirdiği büyüttüğü çetrefil hale getirdiği meselenin hemen tam tekmil çözülmesi beklenemez. Sorunun çözümü oluşumu gibi zaman alacak ama bir yerden başlamak lazım.
Statükonun /ancien regime’nin tasfiyesi başlangıç olabilir. Buna cesaret edecek siyasal irade gerekiyor.
Eğer beraber yaşanılacak ise, Kürt dilinin kurumsal bir yapıya kavuşturulması ve Kürtlerin tüm kültürel haklarının anayasal güvenceye alınmamsı ile işe başlanabilir. Bu iş kurslarla olmaz…Kürtlerin siyasete Kürt olarak katılabilmeleri sağlanmalı; “Türk asılı Kürt” olarak değil. Kürt bir siyasetçi seçim propagandasını Kürtçe yapabilmeli, Kürtçe konuştuğunda acaba başıma ne gelir diye düşünmemeli… Kürt yoğun şehirlerde Kürtlerin siyasete daha etkin katılımı ve renklerini siyasete vermeleri sağlanmalı…
Bir an önce bir şeyler yapılmalı
…
Çatışmanın Türkiye’nin içine, batı metropollere sıçraması, ki bu ihtimali beliriyor, tüm Türkiye’yi de etkisi altına alır ve mesele daha da derinleştirir, içinden çıkılmaz hale getirir. Her şey kontrolden çıkabilir ve bir iç savaş ihtimali belirir. Herkes için yıkıma sebep olacak böyle bir savaşı kimse göze alamaz. Bu herkes için yıkım olur.
Çözüm Sivil akıl/lar üreteceği ve sivil çözümler geliştirilmeli. Askeri çözüm! çözümsüzlüğün ta kendisidir. İç siyasete endekslenmiş olarak düşünen “askeri akıl”ın silah perspektifinden meseleleri çözemeyeceği izahtan vareste.
Zaten, son olaylar Kürt meselesinin özümü deyince herkesin “acaba ne derler” diye kulak kabarttığı askerin konumu da tartışmalı hale getirdi. Artık orduda varlığını ve muzafferiyetinin bu sorunda elde etmeyi umduğu bir başarı üzerinden devşiremez. Çeyrek asırlık bir çatışmadan sonra gelinen nokta ortada…
Zorunun çözümü kolay, çünkü; halk/lar düzeyinde sorun yok, ama olması isteniyor. Mesele devletlu olanların “bu işte bir yanlışlık var” deyip çözüm çabalarına “olur” demesi; ya da statükonun yerinden edilmesi.
Bir an önce işe başlanmalı…
Her geçen gün kayıp ve gelen her cenaze çözümün önünde bir barikattır.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
3 Yorum
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Eki 11, 2008 | Reply
Türkiyenin etnik yapisi cok degerli zenginligimiz ama nasil olduda bugünkü zor duruma geldik anlasilcak gibi degil. Yapilan hatalardan derhal vazgecilmeli ve Kürtlerin cagdas olan vatandaslik haklari verilmeli.Bir Ülkenin vatandasi olmak ile etnik yapiya baglanmamali.Türk ve Kürt kardes ezberi ve ayni anda Kürt kardesin Anadili olan Kürtcesini konusamamasi kardesligin ne kadar sahte oldugunun göstergesi.Zorlari asmak icin cok akilli olmak lazim ama suanda Fanatikli ortaliga hakim olmus.
Yazan:SELÇUK CANDAN Tarih: Eki 11, 2008 | Reply
CANIM KARDEŞİM YAZMAKTA VE CASTRO GİBİ SAATLAR SÜREN KONUŞMALAR YAPMAKTA ÜSTÜNÜZE YOK GİBİ. BAZI ŞEYLERİ SAHTE OLARAK GÖREBİLİRSİN BUNA SAYGI DUYARIM AMA BAZI GERÇEKLERİ GÖRMEZDEN GELEMEZSİN. BU YAZIYI 11 EKİM 2008 DE YAZDIĞINA GÖRE YA SEN TÜRKİYE SINIRLARI DIŞINDA YAŞIYORSUN YA DA EN BAŞTA YAZILDIĞI GİBİ KAFAN DEVEKUŞU MİSALİ KUMUN ALTINDA. İNSANLAR İSTEDİKLERİ YERDE İSTEDİKLERİ KADAR KÜRTÇE KONUŞUYOR HATTA İNANMAYACAKSIN YAZIYORLAR BİLE HATTA LEHÇELERİ BİLE VARMIŞ. BEN BİLE BAZI KELİMELERİ ÖĞRENDİM. SEN ÖNCE KAFANI Bİ DIŞARI ÇIKAR AMA YETMEZ SONRA DA AT GÖZLÜKLERİNİ ÇIKAR ARDINDAN OBJEKTİF OLARAK ETRAFINA Bİ DAHA BAK BENCE. SAYGILARIMLA.
Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eki 11, 2008 | Reply
Sevgili Selçuk
Bendeniz misak-ı milli sınırları içinde ikamet etmekteyim. Şahsi tarihimde düvel-i ecnebiye’ yi görmekte hiç nasip olmadı.
Selçukcuğum
Belki inanamayacaksın ben Kürtçe biliyorum ve hatta yazıyorum. Ve bu özel bir çabanın sonucu. Kürtlerin çoğu yerde, özellikle resmi ortamlarda ve kurumlarda, nasıl ikiyüzlü olmaya mahkum olduklarını, kendilerini gizlediklerini, kendilerinden utandıklarını, üçüncü kişi içeri girince konuşmalarını nasıl kestiklerini yakinen biliyorum. Hele biraz batıda ise, resmi bir kurumda iki kişi şöyle yüksek sesle iki üç defa Kürtçe konuşmayı denesin bakalım, artık kimliği ortadadır; PKK’lı
Ve “objektif olarak etrafa baktığımda” şunu görüyorum; ortalık senin gibilerle kaynıyor.
Uslübana gelince.. “üslubu beyan ayniyle insandır” demişler. Anlayabilirsen tabii..
Uzatmayayım
Antropolojik araştırma amacıyla çıkılmış bir Afrika gezisinde hasbelkader bulunmuş bir ilkel kabile olarak tanımış gibisin. Şu cümleye bak, “HATTA LEHÇELERİ BİLE VARMIŞ.