RSS Feed for This Post

Batı tek dişi kalmış canavar mı, yoksa bu bir züğürt tesellisi mi?

Ne demişiz? Son beş yüz yılda icat edilip insanlığın genel kullanımına sunulan uygarlık ürünlerinin hepsi, ama HEPSİ, Batı’nın on-oniki tane ülkesinden çıkmış. 1500 gibi bir tarihten bu yana Doğu’nun – Hind’in, Çin’in, İslam ülkelerinin, hadi Afrika’yı da sayalım – insan medeniyetinin evrimine dişe gelir BİR TANE BİLE katkısı olmamış. Sonra, yarı ciddi yarı şaka, birkaç yüz tane uygarlık ürünü saymışız. Listede elektrik var, otomobil var, kuduz aşısı var, parlamento var, gazete var, káğıt para var, insan hakları var, internet var. Makineli tüfek ve atom bombası da var. Naylon poşetle don lastiği de var.

Üstelik demişiz, bunlar ‘Batı’nın ‘üstün maddi imkánları’ sayesinde satın aldığı ya da şunun bunun ‘emeğini sömürerek’ elde ettiği şeyler değildir. Kendilerini sıra dışı fikirlere adamış insanların geceli gündüzlü çalışmalarının, sonsuz fedakárlıkların, uykusuz gecelerin, harcanmış evliliklerin, kuşkuların, hayal kırıklıklarının, insanüstü sabır, azim ve çabaların eseridir.’ [Bakınız Yanlış Cumhuriyet: Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru]

Yanlış Cumhuriyet’i, sağolsunlar, İslami kesimden okurlar daha bir benimsediler. Bir sürü tebrik, teşekkür, övgü. Ama Batı-Doğu meselesine gelince hemen hepsinin kaşları çatılıyor. Batı’nın üstün olduğunu sen nasıl söylersin? Hani zulüm, hani kahır, hani emperyalizm? Hani mazlum Filistinliler? Hani yok edilen Kızılderililer? 1915 kıyımını yapan İttihatçılar bile Batı taklitçisi menfur bir çete değil miydi? Bak, Ermeniliğin ortaya çıktı işte. Batı bilimde teknikte alet edevatta üstün olabilir, ama manevi üstünlük tabii ki Doğu’dadır. Ki vaktiyle Ziya Gökalp de aynen öyle demişti.Mecbur, cevap vereceğim. Bir kere, özeleştiri. Bu kitap 1994’te yazıldığında anti-Batıcı düşünce bugünkü kadar yaygınlık kazanmamıştı. İdeolojik zemini bugünkü kadar kuvvetle belirlemeye başlamamıştı. Ya da başlamıştı da biz farkında değildik. Bugün yazsam belki gardımı biraz daha yüksek tutmam, mevcut ve muhtemel itirazlara karşı daha dikkatli akıl yürütmem gerekecekti. Çağ çabuk değişiyor. Dünyaya 2008’den baktığında Batı’nın halinin pek iç açıcı olmadığı da ayrı bir gerçek. Avrupa: geçmişinin anılarıyla ayakta duran bir huzurevi. Amerika: imparatorluğunu kaybetmenin telaşına düşmüş şaşkın bir dev. Bu çağda halá Batıperestlik yapmak geri kafalılık değilse nedir?

Avrupa huzurevi

 

(Gene de dikkat: insanlığın gidişine yön veren HER ŞEY halá Amerika’dan çıkıyor. Gugıl da öyle, emesen de öyle, cep telefonu da öyle, hip hop da öyle. Afrika’nın kör taşrasında genç kızlar bilgisayar başına oturup harıl harıl çet yapıyorlar, kendi gözümle gördüm.)

Sonra, aslında lüzumsuz bir açıklama, gene de söylemekte fayda var. Batı her şeyi yaratmış demek Batı’nın her şeyi iyidir demek değil. Alakası yok. Emperyalizmin safi şeytanlık olduğunu, hayır, düşünmüyorum; ama Batı emperyalizminin berbat yanlarını görmeyecek kadar kör de değilim.

Ahir zaman evliyalarıAyrıca Batı’nın yaratıcılığına hayran olmak, Batı’nın her şeyini sevmeyi gerektirmez. Bu mısraların yazarı, mesela, yaşlandığından bu yana Batı ülkelerini görmekten hiç zevk almaz oldu. Batı’nın kendini beğenmiş tertipliliğinden feci şekilde sıkılıyor. Hindistan’ın, Afrika’nın, Kürdistan’ın, Gürcistan’ın insanını daha sevimli, tapınaklarını daha gerçek, derme çatma lokantalarını daha lezzetli buluyor.

 

Bizim buralarda ‘Batılılaşma’ yahut daha kibar dilde ‘modernleşme’ denen nesnenin Batı’yla, Batı uygarlığıyla, Batı’yı ilginç ve güzel ve evet, ÜSTÜN kılan müthiş orijinallikle uzak yakın bir ilgisi olmadığını da söyleyeceğim. Almışlar Batı’dan ucuz işporta malı birkaç şapka, kravat, mayo, betonarme gecekondu, Adnan Saygun oratoryosu, televizyon dizisi, getirip alabildiğine çürük bir Şark despotluğuna giysi giydirmişler.

Yani ‘Batı dediğin Maslak’ın apartmanlarıyla Hürriyet’in magazin sayfalarıysa, batsın bu Batı’ diyenler dar anlamda haklı olabilir, ama kaziyeleri yanlış. Çünkü Batı o değil. O olsaydı ne Amerika’yı keşfedebilirlerdi, ne de cep telefonunu icat ederlerdi. Nitekim bizim ‘Batılılar’ da, Cumhuriyetimizin seksenbeşinci yılında, bırak cep telefonunu, bir cepken düğmesi bile icat edemediler. Kazara biri Nobel ödülü alacak oldu, onu da döve döve kümesten kovdular.Serde sözlükçülük var, o yüzden sözlükçü örneği vereceğim. James Murray adlı bir adam, başlangıçta mütevazı bir öğretmen. Oxford’da avuç kadar evinde kırkaltı sene oturmuş. Yetmişbeşbin kişiyle yazışmış. 1150 yılından o güne İngiliz dilinde herhangi bir yerde geçen her kelimeyi derlemiş. Her kelimenin ilk kez hangi yıl kullanıldığını aramış, zaman içinde hangi evrimi geçirdiğini izlemiş. Modern leksikografinin esaslarını keşfetmiş. Tarihin gelmiş geçmiş en muazzam sözlüğünü hazırlamış. Dörtyüzbin madde yazmış. Üç otuz para maaş almış.

 

Sonra kütüphane. British Library’de kırk milyon kitap var, üçer santimden 1200 kilometre eder. Üstelik bu kırk milyon kitap, dünyanın her yerinden gelen herkese bila ücret açık. Gürcistan’da 1848’de çıkan derginin şu nüshası lazım deyince adamın biri koşturup buluyor. Bizdeki en kabadayı kütüphanede kırkbin cilt varsa şaşarım. Oradaki memure de yün örgüsünden vaktini çaldın diye kötü kötü bakar.

Vaktiyle Bağdat’da kütüphane varmış, evet, Avrupa’dakilerden iyiymiş. Ama yediyüzelli sene önce yıkılmış. Yerine bir şey yapılmamış.

Burada söz konusu olan şey maddiyat filan değil manevi bir üstünlüktür. Bunu görmek lazım. Yapılmış ve yapılabilecek olanın dış sınırını zorlamışlar. Hayatları rahat olsun, kolay olsun diye değil, şan ve şeref için yapmışlar. Doğru olduğu için yapmışlar. İnandıkları için yapmışlar. Başka bir dilde söyleyelim, Allah rızası için yapmışlar. Eş dost, mahalle, medya ‘aklın mı yok, ne uğraşıyorsun’ dedikleri halde yapmışlar.

Gene de dönüyor!Kristof Kolomb’un Amerika’nın keşfi de maddi bir güç, organizasyon, finansman vb. sorunundan önce bir manevi serüvendir. Bunu da iyice anlamak lazım. Adamın biri çıkmış, bütün dünya ve bütün atalarımız ve büyüklerimiz aksini de söylese ben buna inanıyorum ve bu uğurda hayatımı, itibarımı, evimi, rahatımı feda ederim demiş. Bütün dünya haksızdır ben haklıyım diyebilmiş. Yapayalnız kalmayı göze almış. Nefes kesici bir manevi cüret!

 

Ha sonra ne olmuş? Káşifin peşinden gidenler Kızılderilileri kesmişler, falan filan. İşin özünü değiştirmez. İnsanlık alemi böyle bir şey. Bir öncü – peygamber – çıkar, yepyeni bir yol açar. Peşinden giden sıradan insanlar, sıradan insanların her zaman yaptıklarını yaparlar. Batı’nın sıradan adam rezervi de Doğu’nunkinden eksik değil. (Ayrıca Piri Reis bir halt keşfetmemiş. İspanyolun tekinin haritasını bulup çevirmiş, o kadar.)

Galileo Galilei diri diri yakılmaktan korkmuş, mahkeme önünde dünyanın döndüğü tezinden vaz geçmiş. Ama fısıldayarak da olsa ‘eppur si muove’ (gene de dönüyor) demekten geri durmamış. Çünkü aklın ve vicdanın kutsallığından bir dakika bile şüphe etmemiş. Aklın emrettiğine sonuna kadar inanacak manevi metanete sahipmiş.

Batı’nın derin sırrıBunun zıddı nedir? Şudur: ‘Prof. Dr. Feyzi Bingöl, üniversiteye başörtüyle girilmesi konusunda daha önce bir bildiriye imza atmasıyla ilgili olarak ise, o dönem yönetici olmadığını ve imza vermesinin kişisel görüşü olduğunu belirtti. Prof. Dr. Bingöl bu konuda şunları söyledi: ‘İnsanın bir kişisel görüşü vardır. Benim kişisel fikrime göre, yükseköğrenim alan bir kişinin bu hakkının elinden alınmaması gerekir. Ama idareci olduğunuz zaman kanun, mevzuat, yönetmelik, mahkeme kararları sizi bağlar.’’ (20 Eylül 2008, gazeteler).

 

Bu adam sıfat ve makamıyla kaim olan bir adamdır. Giysisinden ibarettir. Aklın ve vicdanın kutsallığına inancı yoktur.

Batı’da yok mu bunlardan? Tonla var. Ama öbür türlüsü de var. Doğu’da ise yüzyıllardan beri sadece Prof. Dr. Feyzi Bingöller var. Kazara başka türlüsü çıkacak olursa, bütün toplum sözbirliğiyle ve elbirliğiyle tepelemekten bir dakika geri durmazlar.

Batı nasıl becermiş bu işi? Şeytan diyor ki ‘Hıristiyan ahlákı’ de. ‘Sezar’ın hakkı Sezar’a, ama tanrının hakkı tanrıya’ diyen manevi özerklik ideali de. Ama doğru değil: bizim Rumlarla Ermeniler de Hıristiyandır, hem Batılılardan daha otantik Hıristiyandır, ama bizden bir tanecik Galileo çıkmamış. Başka bir şey olmalı.

Tek kelimeyle anlat deseniz, bireyin kutsanması derim. Batı’nın beşyüz sene önce icat ettiği, daha önce beş kıtada eşine rastlanmamış tuhaf fikir bu. Adam herkesin bildiğinin aksini söylüyor, atalarımızın ruhlarını muazzep ediyor, muteber Prof. Dr.’ların dediğine inanmıyor, vatana millete zararlıdır kesin, ama ne yapacaksın, saygı göstermek lazım diyen düşünce: bid’at sevgisi. Eline hayatta top, tüfek, kılıç almamış onbinlerce kişiyi kahraman ilan edip meydanlara heykellerini diktiren zihin iklimi.İşin bir de siyasi-hukuki yanı var, ki beşyüz yıldan daha eski, belki sekizyüz yıllık. Devletin her b.ka maydanoz olamayacağı, kamu otoritesinin dokunulmaz sınırları olduğu, kamu yararının tek elden belirlenemeyeceği, birtakım hak ve özgürlüklere tecavüze kimsenin gücü yetmeyeceği gerçeği, Avrupa’nın başına ta 1200’lerde, yani bizdekilerin ‘Ortaçağ karanlığı’ diye dalga geçtiği bir devirde dank etmiş. Sık sık tökezlese de, bugüne dek hayatiyetini korumuş. Eskiden adına tabii hukuk denirdi, şimdi ‘insan hakları’ diyorlar.Bizde valiliğin yan tarafında, çaycısı bile olmayan zavallı bir devlet dairesinin adıdır.

 

 

Batı zalimmiş, Batı adaletsizmiş, Batı bencilmiş, şöyleymiş böyleymiş, bunlar züğürt tesellisi. İnsanoğlu zalimdir. Gücü yeterse daha zalimdir. Batı zalim olduğu için güçlü değil, güçlü olduğu için daha rahat zulmedecek lükse sahip. Doğunun farkı daha az zalim olması değil, marjinal bazı alanlar dışında son 300-500 senedir Batıdan daha güçsüz olması. Gücün kadar zulmedersin.Amerikalılar Irak’ı yakmış: Sanki Türkler yirmibeş senedir Güneydoğu’da başka şey yapıyorlar. Ya da 1870’lerde Bulgaristan’da, 1840’larda Lazistan’da, 1820’lerde Yunanistan’da, 1770’lerde Podolya ile Ukrayna’da başka şey yaptılar. Kuzey Kıbrıs’ın Rumları da 1974’te Türklerin imajı bozulsun diye evlerini barklarını bırakıp kaçtılar. (1915’i hiç saymıyorum, malum onu Türkler yapmadı, Durkheim’le August Comte yaptı.)

Bizimki züğürt tesellisi

 

Ya zavallı Kızılderililer? İslam egemenliği altında adalet ve huzur içinde yaşayan Suryaniler, Mısır Hıristiyanları, yahut Anadolu Rumları veya Fas Yahudileri ya da Darfur yerlileri kadar şanslı değillerdi herhalde! Kara Afrika’da da Avrupalılar gelmeden önce Araplar zaten bin sene boyunca köle ticareti yapmıyordu da, mesleğin püf noktalarını beyaz adama onlar öğretmediler. İslam’ın adaletine, faziletine, vs. gelince hatırlatmak gerek ki İslam, Hıristiyanlarla (yahut Yahudilerle) kıyaslanamaz, elma ile armut olur. İslam belki Hıristiyanlıkla (yahut Yahudilikle) kıyaslanabilir. Hıristiyanlar filan da ancak Müslümanlarla kıyaslanabilir. Hangi tarafın bu kıyaslamadan avantajlı çıkacağından emin değilim.

Vicdan hangi kitapta yazar?Peki, bu düşmanlık neden? Babadan kalma gávur nefreti, evet. Batının küstah üstünlüğüne karşı bir ego koruma refleksi, evet. Bizde seksenbeş senedir ‘Batı’ diye dayatılan yavan çorbanın doğurduğu bulantı, evet. Ama bunları aşan başka bir şey daha var. Onu anlamaya çalışıyorum. Yüz yıldan beri aklın ve vicdanın sürekli olarak tekmelendiği bir memlekette, aklına ve vicdanına bir dayanak arayan insanlar -başka seçenek olmadığı veya bilmedikleri için- çareyi İslam dininde arıyorlar. ‘Kanun, mevzuat ve yönetmelikle’ dayatılan ve sahte bir Batı’yı tanık göstererek meşrulaştırılan zorbalık düzenine karşı ayakta durma gücünü, manevi direnci, 1400 küsur senedir değişmediği için çok sağlammış gibi görünen bir kaynaktan türetiyorlar. Buradan bakıldığında İslam’ın ‘dışında’ olan her şey ister istemez bir vicdansızlık alemi olarak görünecektir. Öyle görünmek zorundadır. Aklın ve vicdanın yegáne dayanağı 1400 küsur yıl önce zaptedilmiş olan vahiyse, o vahyi tanımayan akılsız ve vicdansızdır, değil mi? Bakınız Filistin, Irak, zavallı Kızılderililer. İşte, belli!

 

Akıl ve vicdanın dayanağını arayanları alkışlamak gerekiyor, evet. Böyle bir memlekette insanların bir şeylere dayanarak da olsa ayakta durması başlı başına bir mucizedir, bunu da kabul etmek lazım. Bugün başörtüsü vesaire için direnen insanlar, belki yarın daha evrensel bir zeminde ‘gene de dönüyor!’ deme gücünü bulurlar, kim bilir.

Evrensel bir zeminAma bu mantığın gelip vardığı yer sakattır. Çünkü akıl ve vicdan yalnız Doğu’da serpilmedi. Hatta orada hiç serpilmedi. Beşyüz seneden beri, vahyin semtine bile uğramadığı iklimlerde yeşerdi: gerçek bu. İslam düşüncesi bu gerçekle baş edebilir mi? Sınırları esnek ve geniş de olsa bir ümmetle kendini özdeşleştirmekten -dolayısıyla o ümmete ait olmayanı ötekileştirmekten- vazgeçip gerçek anlamda evrenselliğe açılabilir mi? MüslümanLARI aşıp mutlak olan üzerinde yoğunlaşabilir mi? Aşiret dayanışmasının ötesine geçebilir mi? Tarihin yükünü sırtından atabilir mi? Arayışlar olduğunu biliyorum evet. Ama ‘Müslümanlar’ derken buna vahiy sahibinin, ‘tarih’ derken buna 622 tarihinin de dahil olduğunu unutmamak lazım.

 

Avrupalıların 500 sene önce attığı müthiş adım tam buydu. Öbür dinler kadar taşralı bir dinden yola çıkıp, İNSANI keşfettiler. Bu topraklarda, 21. yüzyılda öyle bir adım atılabilir mi? Ben şahsen pek ihtimal veremiyorum. Ama gönül ister ki yanılmış olayım.

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:Sadık Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    Sayın Nişanyan kelimenin tam manasıyla görmek istediğini görüyor ve Batı’nın insana değer verdiğini iddia ediyor:
    Emperyalizm olgusunu üreten şey insancıllık mıdır?
    İnsanın içinde yaşadığı dünyayı daha fazla para kazanmak uğruna çevre sorunları ile karşı karşıya bırakmak insancıllık mıdır?
    Araçları insana hizmet eder durumdan çıkarıp,insanı araçlara hizmet eder duruma getirmek insanlık mıdır?
    Dünya savaşı çıkarıp milyonlarca insan öldürmek insancıllık mıdır?
    Kadını kadınlığından utanır hale getirmek insancıllık mıdır?
    Örnekleri çoğaltabiliriz.Ama sonuç olarak Batı’nın insanı nefsani arzularını karşılamaktan öte bir gayesi olduğunu kimse iddia edemez.
    Nefsani arzuları karşılamaktan öte bir değer tanımayan batılı anlayış,insana önce acı getiriyor.Sonra kendi getirdiği acıları çözmeye çalışıyor.
    Önce dünya savaşı çıkarıyor.Sonra barışın önemine dair ahkam geliştiriyor.
    Önce doğal dengeyi bozuyor.Sonra çevrenin önemini keşfediyor.vb.
    Ama Sayın Nişanyan’ın yaratıcılık olarak lanse ettiği çözümlerin hiç biri,ne kadar parlak görünürlerse görünsünler orataya çıkardıkları sorunları çözmeye yetmiyor.
    Tıpkı çevreciliğin Küresel ısınmayı önleyemediği,Birleşmiş Milletlerin Irak’ta yüzbinlerce insanın öldürülmesini önleyemediği gibi..
    Nacizane kanaatim batı gölge olmasın,çok şeye yeter!

  3. Yazan:muse Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    batı bitmiştir… gelecek doğudadır… bunu görebilen geleceği yaşayacak… göremeyen yok olup gidecek… tarih bilen bunu da bilir… o “cici” batıyı şimdi çok net görüyoruz… üstelik şunu kafamıza sokalım iyice… biz batılı denen şey değiliz… biz doğuluyuz arkadaş… ben doğulu olmakla gurur duyuyorum… üstelik sülale gerçek batılı!!! ama ben doğuluyum!!! doğuda yaşayıp batılı gibi davranmaya çalışan kişiler anca bu kadar “batılı!!!” olabiliyor işte…

    yineleyeyim, başkasını bilmem ama ben doğuluyum… afrikalıyım, güney amerikalıyım, arabım, çingeneyim, aborijinim, ANADOLULUYUM… çünkü dünya, insanlık, kültür, bilgelik ve gerçek uygarlık DOĞU denen yerde olmuştur her zaman… şuna doğu batı değil de “3. dünya” denen şey diyelim işte… koskoca dünya tarihinde, batı denen şey minicik bir noktadır!!!

  4. Yazan:muse Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    bakış açımız farklı imiş unutmuşum onu belirtmeyi!!! yazar sadece 1500 yılından sonrasını görebiliyor!!!!!!!!!

    ben MÖ 8000 yılı ve bugüne kadar geçen sonrasını görüyorum!!!

  5. Yazan:özlem Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    Bence meseleyi doğu-batı çatışması ekseninde ele almak hatalı. Son derece modernist ve oryantalist bir yaklaşım. Modernizmin tarihi bu tür sınıflamalar ile dolu. Batı aklın bilimin doğu duygunun ve hazzın dünyasıdır gibi. Bugün meseleyi batı doğu rekabeti şeklinde ele alan seküler zihniyet sahipleri de müslümanlarda aynı hatanın iki vechesini oluşturuyor. Mesele modernizm ile medeniyet arasındaki savaştır. medeniyet insanlık tarihinin bugüne değin kazandığı maddi manevi artıların tümüdür. ve bu belli bir topluma mal edilemez. Antik yunanda başlar, enduluse geçer, avrupa ronesansı ile devam eder.
    Oysa batı olarak eleştirdiğimiz şey bugün modernizmdir. Aklı mutlaklaştıran dini hayata dogma diyerek yaftalayıp zaptu rapt altına alan çevre felaketine yl açan ya da güce ve hazza tapan bir dünyayı oluşturan da modernizmdir. O yüzdendir ki avrupa iki dünya savaşı ile insanlığı yakar yıkar modern T.C köyleri yakar yıkar. Zuluüm modernizmle başlamamış ama en kullanışlı biçimde felsefesini ve sistemini modernizm ile oluşturmuştur.

  6. Yazan:blue Tarih: Eki 26, 2008 | Reply

    Doğu’nun medeniyete hiçbir katkısı olmadığını söylemek fazla kestirmeci bir yaklaşım olmuş. Günümüz medeniyeti, İslam’ın tevarüs ettirdiği Grek medeniyetine dayanır. Bize Batının icadı diye yutturulan icadların birçoğu da Doğu medeniyetinin eseridir. Bu konuda ODTÜ’de iki yıl Türk ve İslam Medeniyeti tarihi dersinde öğrendiklerim beni çok şaşırtmıştı. Çünkü, Doğu medeniyetinden aparılanların üzerine kendi isimlerini koyup yayınlanması ancak en düşük kelimeyle “intihal” olarak yorumlanabilir. Bu şekilde o kadar çok icad var ki anlatamam… Batı medeniyeti, doğunun yüzyıllardır biriktirdikleri hazıra konmuştur. Biz hala Newton’un başına elma düşmüş, o da yerçekimini bulmuş masallarıyla uyutuluyoruz. Newton’un başına düşen elma İbn Haldun’un Mukaddimesidir mesela.
    Sevan bey, Doğu’nun medeniyete tek bir katkısı dahi olmadığı belirtilmiş ama şurada 1001 katkıdan bahsediliyor. Objektif ve adil olmak adına en azından incelenmesi gerekir:
    http://www.1001inventions.com

  7. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 27, 2008 | Reply

    Bize Batının icadı diye yutturulan icadların birçoğu da Doğu medeniyetinin eseridir.

    Dünyayı “doğu” ve “batı”diye keskin sınırlarla ayırmayı her zaman çok saçma bulmuşumdur.
    Grek medeniyetinin temeli Antik Mısır, Yakın Doğu vb Hepsi birbirini etkilemiş, Hellenizm denilen olay yüzyıllar önce doğu ile batıyı sentezlemiş.
    “batı medeniyeti doğunun bulduklarında hazıra kondu” derseniz, hangi batı hangi doğunun bulduklarında hazıra kondu?
    Grek dünyasıyla kuzeyin “barbar” bulunan halkaları aynı batı mıydı misal?
    Yoksa onlar batının kendi içindeki doğusu muydu?

    Oryantalizmi besleyen bu yapay “doğu” ve “batı” ayrımları. Oysa ne demişler, doğuya çok fazla gidersen batıya ulaşırsın. tersi de olur tabi.

  8. Yazan:süleyman Tarih: Ara 8, 2008 | Reply

    yanlış! batı barbardır, batı üretmez yakar yıkar. araplar hac ibadetini turistlik olarak değerlandirir, ruslar nükleer silar ile insanlığa bir tehtid oluşturur, çin sahtekardır, tüm icatları istisnasız dandiktir. Sayın. Nişanyan, züğürt israiloğullarının köleleştirmesi ile şekillenmiş amerikalıların beyin miktarıdır.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Ağu 11, 2009: Ezber bozumu « Borsa & Ekonomi – Borsa-e.com
  3. Ara 3, 2009: Ezber bozumu

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin