1982 Anayasası ile Darbe Devam ediyor
By Konuk Yazar on Eki 24, 2008 in Anayasa Mahkemesi, darbe, Özgürlükler
Yazar: Av.Mücteba Kılıç / Genç Siviller
12 Eylül 1980 sabahı saat 03:59’da Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koydu. Ve bu askeri rejim 3 yıl süreyle (12 Eylül 1980-6 Aralık 1983) devam etti.
27 Mayıs 1960 Darbesi daha çok orta rütbeli subayların eseriydi. 12 Eylül 1980 darbesi ise emir ve komuta zinciri içinde yukarıdan aşağı ve askeri hiyerarşi çerçevesinde cereyan etmişti.
Darbeyi yapan üst düzey komutanlar Milli Güvenlik Konseyi adını aldı ve bu ad altında anayasa yapılana dek yasama (kanun yapma) görevini üstlendi. Yasamayla hızını alamayan darbeci komutanlar bir çok yürütme işlemini de yerine getirdi. Milli Güvenlik Konseyi, Genel Kurmay Başkanı, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlarıyla Jandarma Genel Komutanlarından oluşan beş kişilik bir kuruldu.
Askeri darbe, nasıl oluyorsa TSK İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama görevinin bir gereği olarak sunuldu ve yapılan darbe bu gerekçeyle meşrulaştırılmak istendi. Somut gerekçelere göre; devletin varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik saldırılar yoğunluk kazanmış, irticai fikirlerle sapık ideolojilerin devlet kuruluşlarını, işçi örgütlertini ve partileri etki altına alarak ülkeyi bir iç savaş eşiğine getirmiş olmaları, buna karşılık devlet organları ile anayasal kuruluşların işleyişini kaybetmesi, kurumlar arasındaki çatışmalar, hükümetlerin partizanca tutumları vb.
“Bayrak harekatı” adı verilen müdahalenin amacı, ülkenin bütünlüğünü ve devlet otoritesini, “kanun nizam ve hakimiyetini sağlamak”, demokratik düzenin işlemesine engel olan nedenleri ortadan kaldırmak şeklinde açıklanmıştı.
İlk olarak parlamento ve hükümet feshedildi. Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırıldı, temel hak ve özgürlükler askıya alındı, bütün yurtta sıkı yönetim uygulamasına geçildi, daha sonra da Emekli Oramiral Bülend Ulusu başbakan atandı ve yeni hükümet oluşturuldu.
1980 müdahalesini doğuran nedenler arasında, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi karşısında duyulan hazımsızlıkların da payı vardır. 1980 öncesinde askeri hiyerarşisinin üst kademeleri ile sivil sağ siyaset çevreleri 1961 Anayasasının getirmiş olduğu özgürlükçü ve sosyal ortamdan rahatsızdılar. Programa alınmış olan yeni anayasa arayışlarında, bu konudaki tedirginlikler çok belirgindi.(1)
12 Eylül Askeri Rejimi üç alt döneme ayrılabilir: Askeri Darbe ve Danışma Meclisinin toplanması (12 Eylül 1980 – 23 Ekim 1981), Danışma Meclisinin toplanması ile yeni anayasanın halk oylamasıyla kabulü (23 Ekim 1981 – 7 Kasım 1982), halk oylaması ile yeni TBMM Başkanlık Divanının oluştuğu tarih arasında (7 Kasım 1982 – 6 Aralık 1983) geçen alt dönemler.(2)
Askeri rejim geçici ve ototriter karakterine rağmen (Beş kişilik MGK) hukuki bir yapılanmaya girerek MGK Yasama Görevleri İç Tüzüğü ve Anayasa Düzeni Hakkında Kanun çıkardı.
Milli Güvenlik Konseyi yasama ve yürütme yetkilerini fiilen üstlendikten sonra kendi bakanlar kurulunu oluşturmaya karar vermişti. (20.9.1980) Bülend Ulusu Hükümeti programını okuduktan sonra beş kişilik konseyden oybirliğiyle güvenoyu almış oldu. (30.9.1980)
MGK yalnız yasama yetkisini değil, anayasada değişiklik yapma yetkisini de kendisine vermiştir. Üstelik bu değişiklikler bildiri ve kararlarla da yapılabilecektir.
MGK bir de kendisi hakkında kanun çıkartarak yasal zeminin üzerine iyice oturmuştur.
UYGULAMA
Darbeci beş komutan, basitleştirdikleri yasama/kanun yapma usulü sayesinde TBMM açılana kadar 626 Kanun ve çok sayıda Kanun Hükmünde Kararname çıkardı. Bu kanunlar; asayiş, suç ve ceza, ceza yargılaması, yargı organı, sıkı yönetim, kamu düzeni ve güvenlik, askeri personelin özlük işleri, askeri konular, TRT, MİT, MGK, YÖK, olağanüstü hal, insan hakları vb. konularındadır. Daha sonra 82 anayasasının geçici 15.maddesi bütün bu hukuk tanımaz işlem ve eylemleri anayasa yargısı dışında bırakacaktır.
1964’ten beri normal dönemlerde (1971-1973 askeri rejim dönemi dışında) yerine getirilmeyen ölüm cezaları yeniden uygulandı. Yargısız infazlar ve işkence iddiaları yoğunlaştı. Gözaltı süreleri 90 güne kadar çıkarıldı. Bir dönem 3 yıldan az hapis cezalarına temyiz yolu kapatıldı. Yargı kararı olmadan sıkı yönetim komutanları kararıyla ” bir daha kamu hizmetinde çalıştırılmamak üzere” ve yargı yoluna başvuru yolu da kapatılarak görevden alınan kişi sayısı 10 bini buldu. “Vatandaşlığın kaybettirilmesi” yolu açıldı. Basın kendisine sansür uyguladı. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile dernek ve sendika özgürlükleri askıya alındı. Grevler yasaklandı. Anayasa Mahkemesi sadece Yücen Divan olarak, Danıştay da yetkileri daratılmış olarak varlıklarını sürdürdüler.
Demirel ve Ecevit zorunlu ikametlerinden evlerine dönerken, Türkeş ve Erbakan’ın hakkında tutuklama kararı alınmış ve kamu davaları açılmıştı.
Memleketin muhtaç olduğu huzur ortamının bozulduğu kanısına ulaşan Darbeci 5 Komutanın oluşturduğu MGK 2 Haziran 1981’de 52 nolu bir karar aldı:
- Ülkeyi 12 Eylül 1980 ortamına getiren kişileri eleştirmek veya övmek şeklindeki beyan ve toplantılar devam etmektedir.
- Bunların önlenmesi amacıyla her türlü siyasal parti faaliyeti ,siyasal çekişmelerin sürdürülmesi, eski siyasetçilerin beyan ve yorumda bulunmaları yasaktır.
16 Ekim 1981 tarihinde de Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun yayınlanarak bütün siyasi partiler feshedildi ve malları gasp edilip hazineye devredildi.
ANAYASA ÇALIŞMALARI
Kenan Evren’in 23 Ekim 1981 tarihinde Danışma Meclisini Açış konuşmasına göre; yeni bir anayasal yapılanmaya gidilmeli, milli birlik ve devlet otoritesi güçlendirilmeli, yürütme daha rahat çalışır hale getirilmeli, Cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam olmaktan çıkarılmalı, yargının idareyi “kösteklemesine” son verilmeli, miting ve gösteriler sınırlanmalı, komünizm ve antilaik akımlar önlenmeli, özgürlüklerin kötüye kullanılmasının önüne geçilmeliydi.
12 Eylül müdahalesine götüren koşullara değinilirken, milli güvenlik kavramının genişlemesine ve anayasacılık anlayışının jeo-stratejik karaktere bürünmesine işaret edilmişti. Nitekim bu bağlamda, “bin yıllık Türk Devletini ortadan kaldırmak isteyen dış güçler” temasını sürekli işleyen K. Evren, anaysacılık anlayışını da şöyle ortaya koyuyordu: “Biz kendi özelliklerimize, şartlarımıza uygun ve stratejik konumumuzu düşünerek bir anayasa yapmak durumundayız. Batılı anayasalara uymak zorunda değiliz.” (3)
Evren, Anayasa Mahkemesi üyelerinin önünde yaptığı konuşmada da şöyle demiştir: “Anayasa Mahkemesinin (önüne gelen) sorunları öncelikle Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, Cumhuriyetin ve milli egemenliğin üstünlüğü ve milli güvenliğin idamesi açısından ele alması, bilahare iktisadi, siyasi, sosyal yönlerini düşünmesi (…) sorumluluk ve görevinin gereğidir.(4)
Milli Güvenlik Konseyinin ülkeyi yeniden yapılandırma tasarısının en önemli ayağı anayasanın yenilenmesiydi. On ay kadar sonra, Kurucu Meclis Hakkında Kanun çıkarıldı. (5) Meclisin görevi esas olarak yeni anayasayı yapmak ve bu arada yasama görevini de yerine getirmekti.
Kurucu Meclis iki kanattan oluşuyordu: Milli Güvenlik Konseyi (MGK) ve Danışma Meclisi (DM), ancak bunlar arasında eşitlik değil, ast-üst ilişkisi geçerliydi. DM üyeleri sadece birer danışmandı. DM’nin hazırladığı anayasa taslağına son ve kesin şekli MGK verecek, bundan sonra metin halk oylamasına sunulacaktı.
Darbeden 10 ay kadar sonra oluşan Kurucu Meclisin Anayasayı kabulü 13 ayı aldı. DM üyeleri seçimle değil atamayla belirlendi. DM 160 üyeden oluşmaktaydı. Bunların 120’si valilerin önerecekleri her üyelik için üçer aday arasından, 40 üye de doğrudan doğruya MGK tarafından seçilip atandı. DM üyelerinin ilk genel seçimde bir partiden aday gösterilmeleri yasaktı.
DM’nin açılışına bir hafta kala bütün partiler feshedildi. K.Evren 30 Ekim 1982 tarihli konuşmasında, “Biz partilerin gücüyle değil, milletin gücüyle Anayasayı geçirmek istiyoruz” diyordu.
DM ilk toplantısını 23 Ekim 1981’de yaptı. Yasa gereği üyelerin hepsi, MGK tarafından seçilen 3 kişi dışında, yüksek öğrenimliydi. Devlet memurluğundan gelenlerin oranı %50’nin üzerinde, asker kökenlilerinki %20 kadardı. Üyelerin %70’i de elli yaşın üzerindeydi. (6)
Anayasa taslağı hazırlama görevi DM’ye, kesinleştirme yetkisi MGK’ya aitti. Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki DM Anayasa Komisyonu, çeşitli kurum ve kuruluşlardan anayasa konusundaki görüşlerini istedi. Ancak gelen raporlarda antiliberal eğilimler hakimdi. Anayasa Komisyonu ile DM Genel Kurulu ve Milli Güvenlik Konseyi, antiliberal, antidemokratik ve antisosyal önerilerden oluşan bir mönü çeşitliliğine sahipti. (7)
1982 Anayasasının biçimsel kaynakları arasında Milli Güvenlik Konseyi çıkışlı yasalar önemli yer tutar. Normalde anayasalar yasaları doğurur ve belirlerken, burada tersine bir durum vardır. Yeni anayasanın yapımından önce MGK tarafından çıkartılan çok sayıda önemli yasa 1982 Anayasasını belirlemiş, onun hükümlerini oluşturmuştur. Böylece MGK yasaları anayasalaştırılmış bulunmaktadır. Devlet Denetleme Kurulu, Yök, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdari Yargılama Usulü Kanunları ile devlet başkanının denetleme ve atama yetkilerini genişleten yasalar bunlara örnektir. 1402 sayılı Sıkı Yönetim Kanununda yapılan önemli değişiklikler de kısmen sonradan anayasa kuralına dönüşüvermiştir. Bunun da tipik örneği, sıkı yönetim komutanlarının başbakana bağlı ve onun koordinasyonu altında çalışıyor olmaktan çıkarılıp, Genelkurmay Başkanlığına bağlanmalarına ilişkin düzenlemedir. (8)
Asıl anayasa taslağının ise başından beri MGK’nın elinde olduğu anlaşılmaktadır. K.Evren anılarında şöyle diyor: “Danışma Meclisi henüz anayasayı ele almadan Genel Sekreterlikte (Konsey) anayasa taslağı aşağı yukarı hazır durumda idi.” (9)
Kenen Evren Danışma Meclisini açış konuşmasında yeni anayasanın ancak şu sınırlar içinde hazırlanabileceğini belirtmişti: Devletin güçlendirilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimindeki tıkanıklıkların giderilmesi ve bu makamın bir protokol yeri olmaktan çıkarılması, yargının idareyi kösteklememesi, miting ve gösterilerin sınırlanması, komünist ve antilaik akımların önlenmesi vb. (23.10.1981)
Siyasilerin ve Sivil Toplum Kuruluşlarının tavır koymaları hiç istenmiyordu. Bu nedenle, anayasa tartışmaları da dar bir çembere alındı. Milli Güvenlik Konseyi, 65 sayılı kararı ile görüş açıklamarını şu sınırlar içinde serbest tuttu:
- Feshedilen partilerin genel başkanları, genel başkan yardımcıları, genel sekreteri ile genel yönetim kurulu üyeleri dışında kalan üyeleri, Anayasa Komisyonunun isteği üzerine anayasaya ilişkin kişisel görüşlerini açıklayabilirler.
- Anayasa Komisyonunun talebi üzerine anayasa konusuyla doğrudan ilgili kurum ve kuruluşlar görüşlerini iletebilirler.
- Bunların dışında kalan ve her türlü siyasal faaliyette bulunmaları yasaklanmış olan dernekler, tüzel kişiler ve topluluklar bu konuda görüş açıklayamazlar. Bunların mensuplarının kişisel görüş açıklamaları bu yasağın dışındadır.(10)
Danışma Meclisi genel kurulundaki tartışmalar sonunda bazı değişiklikler de yapıldıktan sonra, anayasa tasarısı 120 kabul, 7 ret, 12 çekimser oyla benimsendi., 17 kişi de oylamaya katılmamıştı. (23.9.1982) Değişikliklere şu örnekler verilebilir: Uluslararası hukukun egemenlik yetkisini sınırlayabilmesi, hak kaybı ile ilgili hükümleirn ayıklanması, zorunlu din derslerinin eklenmesi.
Tasarı metnini önce kendi uzmanlık komisyonlarına inceleten ve zaten başından beri kendi anayasa tasarısını oluşturmuş olan Milli Güvenlik Konseyi, çalışmalarını gizli olarak yürüttü. Tutanaklar hala yayınlanmamıştır. Kısa sürede bu faaliyetini tamamlayan Konsey, anayasa tasarısını kesinleştirip kamuya açıkladı. (19.10.1982) Tabiki Konseyin en büyük marifeti geçici 15.maddeydi. Buna göre, 12 Eylül 1980’den yeni TBMM Başkanlık Divanı oluşana kadarki süre içinde yapılan yasalar ile KHK’ler anayasa yargısına tabi olmayacaktı. Konsey bu yetkiyi son güne kadar kullanacak (6 Aralık 1983), bütün temel yasaları yapacak ve yargı denetimi dışında bırakacaktı.
Anayasa tasarısının milletin oyuna sunma işini düzenleyen metin, Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun’dur.(11) Burada iki hüküm özellikle dikkat çekicidir. Birincisi, 70 sayılı karar çerçevesinde anayasa tasarısının açıklanması ve tanıtılmasının serbest olması, eleştirilmesine ise izin verilmemesidir (md.5). İkincisi, oy kullanmayanların beş yıl süreyle seçme ve seçilme haklarından yoksun bırakılmalarıdır (md.12). Bu sonuncu düzenleme, sandık başına gitmeme suretiyle sessiz direniş ya da protesto eylemlerinin önünü kesmek içindi.
Anayasa tasarısının tartışılmasını kısıtlayan ve eleştriyi yasaklayan bir başka düzenleme 71 nolu kararla getirildi.(12) Kararda “Anayasa tasarısı (…) çok geniş ölçüde serbest ve demokratik biçimde eleştirilmiştir. Dendikten sonra şu kayıt getirilmekteydi: “Parlementer demokratik rejime sağlıklı ve güvenli bir biçimde süratle geçebilmeyi sağlamak amacıyla düzenlenmiş olan Anayasanın geçici maddeleri ile Devlet Başkanının Radyo-Televizyonda ve yurt gezilerinde yapacakları Anayasa tanıtma konuşmaları hiçbir surette eleştirilemez ve bunlara yazılı veya sözlü herhangi bir beyanda bulunulamaz”.
Anayasanın geçici 1.maddesine göre, halkoylamasından olumlu sonuç çıktığında, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren Cumhurbaşkanı sıfatını kazanmış olacaktı. 7 Kasım 1982 günü yapılan halkoylamasında Anayasa geçerli oyların %91,37’sini alarak kabul edilmiş, Evren de Cumhurbaşkanı sıfatını elde etmiş oldu.(13)
Kabul oyu kullanan 17.215.559 kişi, ret oyu kullanan 1.626.431 kişi vardı.
Kaynakça:
(1) B.Tanör, N.Yüzbaşıoğlu 1982 Anaysasına göre Türk Anayasa Hukuku
(2) C.Eroğul, Anatüzeye Giriş
(3) Org. K.Evrenin Söylev ve Demeçleri
(4) Org. K.Evrenin Söylev ve Demeçleri
(5) RG.30.6.10981-17386
(6) A.Soydan, Danışma Meclisinin Üye Kompozisyonu
(7) B.Tanör, Danışma Meclisine Sunulan Anayasa Raporlarında Antiliberal Eğilimler
(8) F.Sağlam, 12 Eylül Yasaları, Cumhuriyet, 9-13 Kasım 1987 Yazı dizisi
(9) K.Evren, Anılar
(10) Karar No: 65, Kt. 12.12.1982 (RG. 13.2.1982-17604)
(11) RG. 25.9.1982-17823
(12) RG. 21.10.1982-17845
(13) RG.9.11.1982-17863
1 Yorum
Yazan:SOSYAL DEMOKRAT Tarih: Eki 25, 2008 | Reply
Dünyanın hiçbir ülkesinde seçimlerden 1. çıkan parti, kafasına göre anayasa değişikliği yapmaz. Anayasalar zırt pırt değişmez. Bunlar devlet kurulurken yapılır veya ciddi ekonomik ve siyasi krizlerden sonra yapılır. Bunları da toplumun gerçek temsilcisi olan üyelerden oluşan “Kurucu Meclis”ler yapar. Ayrıca anayasalar şu veya bu partinin siyasi programı değildir, olamaz. Anayasalar “milli mutabakat” metnidir. Değişik siyasi programları olan partiler gider gelir, kapanır, yenisi kurulur. Anayasa ise partilerden bağımsız olarak toplumsal kabul gören genel ilkeleri içerir.
Benim görüşüme göre AKP’nin iki amacı var. Birisi laikliği zedelemek ve şeriatçıların önünü açacak bir metin hazırlamak. İkincisi emperyalizmin taleplerine uygun olarak, milli egemenlik kavramını iğdiş etmek ve egemenliği tamamen emperyalistlere devretmek ve kamunun yapması zorunlu ekonomik, hatta sosyal faaliyetleri özel sektöre devretmenin önündeki engelleri kaldırmak. Şu anda mesela bazı madenleri özelleştiremiyorlar. Çünkü 82 anayasası engel. Bazı madenlerin devletçe işletilmesi zorunlu. Bu değişikliğikleri yapıp, her türlü yeraltı ve yerüstü kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekecekler. Bor madenlerini de, petrol ve doğalgaz sahalarını da, Karadenizin altındaki hidrojeni de, gölleri, akarsuları da. Emperyalizmin uşakları milletin önüne türbanı atmış, onu uyutuyorlar, ABD ve AB’deki ağababaları da ellerini oğuşturarak manzarayı izliyor.
Saygılar,