RSS Feed for This Post

Bize ‘din’den bahset

İhsan Eliaçık

Gündelik hayatta çok sık rastladığımız “Din ayrı dünya ayrı”, “Dini bu işlere bulaştırma”, “Yine mi dini konular?”, “Hoca camide” veya “Dünyaya çok daldık, biraz da dinden bahset” gibi serzenişlerle kendini ele veren bilinçaltımızdaki “din anlayışının”, bizim coğrafyalarda, iki bin senedir değişmeyen bir algılamaya dayandığını düşünmekteyim.

Dinden bahsetmeyi, yaşayan hayattan ayrı bir buud (boyut) olarak algılayan, ruhlardan, ölülerden, atalardan, türbelerden, ayinlerden, ritüellerden bahsetmeyi dinden bahsetmek olarak anlayan Uzak Asya’nın Şaman dinleri…

İş tâ buralara kadar gidiyor.

Bakın nasıl…

***

Eskiden Gök Tengri vardı şimdi yukarıda Allah…

Eskiden şaman vardı şimdi şehy, hoca, dede, baba, pir…

Eskiden ulular vardı şimdi kutuplar…

Eskiden hacetleriyle gömülü kabirler vardı şimdi hacet kapısı türbeler…

Eskiden kurban ayini vardı şimdi kurban bayramı…

Eskiden uğursuz domuz yılı vardı şimdi domuz yemek haram…

Eskiden ruh çağırma vardı şimdi ruhuna fatiha…

Eskiden kutsal geceler vardı şimdi kandil geceleri…

***

Kanaatimce Türklerin Kuzey Avrasya dinleri (Şamanizm) formunda algıladıkları “din anlayışı” iki bin yıldır hiç değişmedi. Bu nedenle Türkiye’de “Şaman-İslam sentezi” var. Dini hayat Şaman-İslam sentezinin birbirine karışmış görüntü ve ritüellerinden oluşuyor. Yani Türkler iki bin sene önce Şamanizm’i nasıl anlıyorsa bugün İslam’ı da öyle anlıyor. Orhun ırmağı kenarlarında din nasıl algılanıyorsa Dicle, Fırat, Gediz, Tuna boylarında da öyle. Ortaasyada bakış neyse Anadolu’da da öyle…

Dinin dipten akan esas formunda bir değişiklik yok. Sadece üstteki isim, etiket, figürler, şekiller ve semboller değişmiş.

***

Bu forma göre din dediğiniz bir takım ayin ve ritüellerden ibarettir; dün kurban ayini bugün namaz…

Din dediğiniz bir meslektir ve mensuplarınca icra edilir; dün şaman bugün şehy, baba, dede, hoca…

Din dediğiniz esasında öbür dünya ile ilgilidir; dün ölmüşler çağırılırdı bugün ölmüşlere okunur, din bu bağı kurar…

Din dediğiniz esasında moralle ilgilidir; askeri ölüme hazırlamaya ve cepheye sürmeye yarar. Dün Altay dağlarına bugün Cudi’ye…

Din dediğinizin yeri esasında tapınaktır; dün şaman çadırında bugün camide…

***

Bu nedenle “Türkiye’de çoğunluğun dini sorunları var” dendiğinde şu denmek istenir; namaz kılamıyor, başını örtemiyor, Kur’an okuyamıyor, dini tahsil yapamıyor…

Buna aynı din formatında şöyle cevap verilir: “Camiler açık, beş vakit ezan okunuyor, hacca gidiliyor, binlerce türbe ziyaret ediliyor, kandil gecelerinde mevlitler okunuyor, daha ne?”

Yani bu ülkede “dini sorun” namazla, camiyle, başörtüsüyle, Kur’an kurslarıyla, imam hatiplerle, mevlitlerle, türbelerle, musalla taşlarıyla ilgili bir sorundur.

Öyle ya din daha başka nedir ki?

Dinden bahsetmek bunlardan bahsetmektir.

Şaman-İslam sentezine göre din bunlardan ibaret.

İşin ilginç olanı Türkiye ikliminin neredeyse tamamı dini böyle anlıyor.

***

Peki, bir ülkede dinimsi bir şeyin değil de; gerçekten “İslam’ın” var olduğunu nereden anlayacağız?

Ne olursa oraya “İslam’ın ruhu” damardan girmiş demektir?

Hangi göstergelere bakacağız?

Var olan anlayışa göre namaz kılanların sayısı artıyorsa….

Örtülü kadınlar çoğalıyorsa…

Camilerin sayısı artıyorsa…

Şehirlerden gürül gürül ezan sesleri geliyorsa…

Her yandan Kur’an sesleri yükseliyorsa…

Orada “din” var demektir, daha ne?

Veya…

Hırsızlık yapanların eli kesiliyorsa…

Zina edenler taşlanıyorsa…

Kadınlar kara çarşaflara bürünüyorsa…

Mirasta kadına bir erkeğe iki pay veriliyorsa…

Şahitlikte iki kadın bir erkeğe denk görülüyorsa…

Dört eşliler her geçen gün artıyorsa…

Oraya “şeriat” gelmiş demektir, daha ne?

***

Birisi “nusuku” diğeri haddleri” dinin göstergesi olarak görüyor.

Nusuk yani namaz, ezan, oruc, hac, kurban, cenaze…

Hadd yani el kesme, sopa vurma, ikiye bir pay…

Halbuki bunların her biri birer araçtır. Amaç can, mal, ırz ve namus güvenliğinin sağlanmasıdır. Nusuklar manevi, haddler de maddi araç…

Amaç ne? Tevhid ve adalet!

Şeâir-i İslam bu, din bu!

***

Demek ki bir ülkede İslam’ın var olup olmadığını anlamak için, Allah’tan başkasına tanrılar gibi davranılıp davranılmadığına ve “suç oranlarına” bakacağız. Bu ikisine tevhid ve adaletin gerçekleşmesi diyoruz. Eğer bir toplumda bu ikisi cidden ete kemiğe bürünmüşse İslam oraya damardan girmiş demektir.

Bugün Türkiye cezaevlerinde (İran, Suud-i Arabistan ve Amerika da oranlar pek farklı değil) 95 bin tutuklu ve hükümlü var. Bunların büyük çoğunluğu üç temel suçtan yatıyor; can, mal, ırz ve namus güvenliğini ihlal…

Bunlar Kur’an’da “hukuku’l-ibad” (insan hakları) kapsamında değerlendirilen ve haklarında ceza (hadd) öngörülen yegane üç temel suç…

Bunlar almış başını gidiyor fakat günde beş vakit ezan okunuyor, camiler dolup taşıyor, kandil gecelere akın var ve türbelerde mahşeri kalabalıklar toplanıyor! (Türkiye örneği).

Ne işe yarar?

Veya bunlar almış başını gidiyor siz hala el kesiyor, sopa vuruyor, mirası ikiye bir pay ediyor, iki kadını bir erkeğe denk görüyorsunuz! (İran, Suud-i Arabistan örneği).

Ne işe yarar?

İslam insanlara sırf ayin yaptırmak veya ceza çektirmek için değil; insanoğlunun asil arayışlarına yoldaş olmak ve toplumun sahici yaralarını sarmak için geldi!

Bu nedenle “dini sorun” hayatla ilgili her sorundur. Hayat, acısıyla tatlısıyla yaşanıyorken dinde yaşanıyor demektir. Çünkü din hayatın ta kendisidir.

Dini böyle almazsanız örneğin “adalet” meselesini dini bir sorun olarak göremezsiniz.

“Gelir dağılımındaki eşitsizliğin” dinle alakasını kuramazsınız.

“Tuzla’da ölen işçilerle” dini gurupların hiç birisi ilgilenmez.

Çünkü “dinden bahsetmek” bunları içermez. O ayrı bir şeydir.

Oysa bu din “diri diri gömülen kız çocuklarının” feryad-u figanı olarak doğmamış mıydı?

Gömülen çocuklar dinin en baş meselesi olamamış mıydı?

Dini sorun demek esasında bu ve benzeri “hayata dair” sorunlar demek değil miydi?

***

Görülüyor ki Türkiye’de “din” denince akla gelenin kökten bir dönüşüme ihtiyacı var. Bir zihniyet devrimine ihtiyaç olduğu apaçık ortada.

Çünkü “Koşup gelerek Uzak Asya’dan/ Bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanan” bu iklimin dipten akan din algısı iki bin senedir hiç değişmedi. Uzak Asya’da nasılsa Akdeniz’e uzandığında da aynı…

Hun İmparatorluğu’nda Şamanizm neye tekabül ediyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nde de Müslümanlık ona tekabül ediyor.

Bugün Türkiye’de dine “nusuk” (ezan, namaz, hac, oruç, kurban, bayram, kandil, cenaze) çerçevesinin dışına çıkmayacak şekilde bir rol biçilmiş durumda. Bütün din bundan ibaret sayılıyor. Bu rol, Ortaasya yıllarında Şamanizme biçilen rolün figür ve ritüel değişikliğine uğramış haliyle hemen aynısı.

Öte yandan dini, haddlerin (el kesme, recm, sopa, kısas, miras ve şahitlikte ikiye bir, çok eşlilik vs.) uygulanmasından ibaret “Arap karakterinde” görenler var. Onlara göre de bunlar İslam’ın “ahkamı” olup bunlarsız İslam asla olamaz.

Halbuki İslam’ın olmazsa olmazları mihverinde “Cenâb-ı Hakk” adının olmasından da anlaşılacağı gibi gerçek, hak, adalet, doğruluk, dürüstlük, ahlak, iyilik, güzellik, söz, vefa, sadakat vb. hikmetli hükümler (evrensel değerler) dir. Bunlar dinin direkleri olup esasında “ahkâm” bunlardır. “Allah’ın hükümleriyle hükmetmek”, bu ahkamı yani insanı kötülüklere karşı “gem‘in azı dişlerine geçerek atı tutması” gibi tutan ve böylece onu yönlendiren, yücelten ‘hikmet/hukm’leri hayata geçirmekten başka bir şey değildir.

‘Nusuk’lar, hikmetli hükümleri (evrensel değerleri) boyuna yeniden üretmenin manevi araçları, ‘hadd’ler de onları koruyup kollamanın maddi araçlarıdır. Manevi araçlar dinin direği olmamakla birlikte değişmezler. Oysa hadler hem dinin direği değildirler hem de zamana ve mekana göre uygulamada yenilenebilirler. Böylece gerçek hayat dininin kalbi, yaşamın temposu ile birlikte atar. Onu tapınak dinlerinden ayıran en önemli fark buradadır…

***

Bu nedenle Halil Cibran’ın “Ermiş” kitabındaki şu muhteşem aneknotu “Bize dinden bahset” diyen çocuklarınıza anlatın;

Bilge kişi ölmeden hemen önce halkını geniş bir meydanda toplar. Gerçekleri son bir kez hepsinin huzurunda dile getirir. Halkla arasında nefis bir diyalog kurulur.

Halktan biri öne çıkarak “bize” der “sevgiden söz et”

Bilge anlatır, anlatır, anlatır…

Bir diğeri “bize aşktan, evlilikten söz et” der, anlatır…

Bunu “alışveriş hakkında ne dersin?” diyen biri izler, anlatır…

“Çocuklardan bahset” derler, anlatır…

“Eğitimden bahset” derler, anlatır…

“Çiftçilikten bahset” derler, anlatır…

“Alınterinden, emekten ve adaletten” bahset derler, anlatır…

Ve daha günlük hayatın türlü sorunlarından söz etmesi istenir. Bilge hepsi hakkında hikmetli sözler söyler, anlatır, anlatır, anlatır…

Konuşmasının sonuna doğru birisi “Bize ‘din’den bahset” deyince Bilge şöyle cevap verir;

“Bahsettim ya, dinlemedin mi?”

Ve devam eder: “Siz zamanınızı, bunlar Allah’ın saatleridir, bunlar bizim saatlerimizdir diye ayırabilir misiniz? Öyleyse din, yaşadığımız hayat ve tüm davranışlarımızdır. Her an Allah huzurunda olduğunun bilincinde, öylesine titiz, doğruyu gözeterek temiz bir hayat yaşamaktan daha güzel bir din olur mu?”

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? 

 Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok.  Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Reddiye Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    Özgür düşünce, açık fikirlilik, eleştiriye açıklık vesaire… Bu sitenin hararetle savunduğu ilkeler bunlar değil mi?

    Şöyle güzel bir İslam eleştirisi okusak bu sitede fena olmaz mıydı? Gerçi siz evrim teorisine bile tahammül edemiyorsunuz pardon…

    İslam dini “by definition” iyi bişey olarak kabul edilmiş ve sorulmuş hayata neden uygulanmasın?

    Heykel, resim, müziğin yasak olduğu bir din en basitinden. Bi de hayata uygulamak…

    “Allah” korusun…

    Ayrıca son bir not: Gerçekten de şamanist özellikler sergiliyor türk toplumunun dini yaşamı. İyi de hani orta asyadan üç beş kişi geldiydi buraya, biz ondan bundan karma katma bi millettik?

    Göktürkler kovalasın sizi emi

  3. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eki 25, 2008 | Reply

    Dini düşüncemiz ve din algımız ciddi hastalıklarla malul. Ve bu hastalıklar neredeyse tüm İslam dünyasında mevcut. Dini kavrayışımızı, yazıda eleştiri konusu edildiği şekilde, çarpıtan ve yüzeysizleştiren Şamanizm benzeri “gayr-i makul” kadim kültürler –örneğin hermetizm üzerine bina edilmiş felsefi/dini akideler- dini aklımızı, “dini makul”u felç ediyor. Bu ruhtan uzak şekli din kavrayışı hurafelerle sarmalanarak pratiğimizde yer etmekte haliyle din aslı itibari ile hayatımıza dokunamamaktadır.

  4. Yazan:hilal hava Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    din hayatın nizamıdır , hayat dinin nizamı değil .bu noktadaki ayrımı iyi yapar ve dini kuran ve sünnet eksenli yaşarsak din hayatımızın bütün noktalarını en güzel şekilde
    dizayn eder.örneğin zekat müessesesini hakkıyla oturta bilseydik bugun yardım dernekelrşne ne hacet kalacaktı her belde kendi fakirnden mükellef olacaktı zengin fakir dayanışması sağlanacak toplum kamplara ayrılmayacaktı ama islamiyeti hakkıyla kavrayabilip hükümlerini hayatımıza nakşedebilsek

  5. Yazan:Reddiye Tarih: Eki 30, 2008 | Reply

    Din hayatın nizamıysa hanımefendi rica etsem söyler misiniz dine dayalı bir yönetimde biz dinsizler için hüküm nedir?

  6. Yazan:rukıye Tarih: Eki 30, 2008 | Reply

    Gercekten toplumlar dını eskı alıskanlıklarıyla yasıyor.Iran´ın ıslamı kabul edısı hz.Omer ıle, sıı olması Safavıler´le baslar.Ama Iran´dakı ıslamı yasantıda zerdustlugun ızlerını gorursunuz.Ramazan ve kurban bayramı tatıllerının bır gun olup nevruzda 2-3 hafta tatıl yapıyor olmaları da bu sebeple olsa gerek.Kurban bayramı sabahı tatıl fıkrıyle rahat rahat kahvaltı yaparken ıngılızce kursumun tatıl olmadıgını ogrenınce cok sasırmıstım,malum ıslam ulkesı ya…Cuma gunlerı resmı tatıldır burda ama cuma namazı mezheplerıne gore farz degıl.Isteyen kılar,sadece uc vakıt ezan duyarsınız.Cemaatle namaz kıldıkları vakıtler(ezanın okunması ıle baslar ve yaklasık yarım saattır) harıc mescıtler kılıtlenır,sabahtan aksama acık degıldır.Dısarıda ogle namazını kılmak ıcın acık mescıt bulamadıgımda sok olmustum.Burası ıslam ulkesı ya…Sıraz´da yasıyorum,koklu Iranlı´ların oldugu gercek fars halkının ıcınde ve onlardan duydugum sey once Iranlı´yız sonra musluman sozu.Halbukı ıslamıyet mıllet esaslı degıldır.Iran´da ıslamı hayata baktıgımda eskı kulturlerını goruyorum, kendı kulturlerıyle ıslamı yasadıklarını ve zerdustluge meyıllı ınsanları…

  7. Yazan:hilal hava Tarih: Kas 4, 2008 | Reply

    islamıyet hiç bir zaman ehli küfre karşı kötü muamele yapmamıştır onları içinde hoşgörü ve sevgiyle barındırmıştır bunun örneklerini islam tarihinde ve osnmanlı tarıhinde görmek mümkündür halk kendi tercihleriyle toplumda yaşamışlardır sizinde onlardan bir farkınız olmayacak rahat ve müreffeh bir tpolumda hoşgörü eksenli yaşayacaksdınız bize yapılanların hiç birisini size yapmayacaktık dinizin emri nedeniyle

  8. Yazan:kazım Tarih: Eki 11, 2009 | Reply

    selamun aleyküm
    özgürlük güzel şey.din elbette yaşamın kendisi.
    din ve hayat aynı kudretin elinde yogrulmuş
    fıtrat dini güzel bir ifade
    fakat islamın bu dogal hayatı korumak için
    rot balans ayarları gerçekten önemli
    islami gelenek ve ahkam bu anlamda önemli
    eger islami gelenek ve ahkamı hedefle olan baglarını koparırsak ortaya muglak soyut bir hukuk ve din çıkmazmı.Tekrar düşünelim

  9. Yazan:anonim Tarih: Kas 6, 2009 | Reply

    Reddiye hanım şuanda kendisi gibi yaşayan ve kendisi gibi düşünen insanlar gibi İslam nizamında kendisinin hükmünü sormuş ve yanıtını çok güzel almış kafasında herhalde idam taşlanma v.s vardı:) peki islami olmayan düzende özgürlükçü tabirini verdiğimiz olan düzende İSTEDİĞİ dini özgürce yaşamak isteyenler için hüküm ne? Kısıtlama baskı aşşalanma ve devletin yaptırım gücü olan job MU ? 🙂

  10. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 19, 2009 | Reply

    islamiyeti Ehli sünnet alimlerinden öğrenmeyince ne kadar çok çala kalem yazı yorum ortaya çıkıyor
    Bu yazı genel itibari ile ve neticesinde hoş bir yazı ancak biz niye hep başkalarının yaptıklarına bakıyoruz
    islamiyetin emrettiklerine bakalım öğrenip uygulayalım etrafımızada örnek olalım dilden çok HAL ile öğretelim velhasıl herkes evinin önünü süpürürse şehir temiz olur
    Bütün müslümanlara allah sevgisi,korkusu ve hesap günün kalbine nakşettirebilirsek hayatımız o zaman islam ahlakı haline gelecek
    ama o kadar engel var mazimizden islamiyeti yaşaakdan o kadar koparılmışozki malum kötülükde çabuk yayılır ahirzaman alametleri
    işte o zaman gemisini kurtaran kaptan
    bir şeyin hepsi ele geçmiyorsada hepsinide kaçırmamlıdır buyuruyor islam alimleri
    sözlerin büüyüğü büyüklerin(ehli sünnet alimlerinnin)sözleridir
    bakalım ihsan bey bu yoruma ne diyecek tabi ekrem beyde

  11. Yazan:İsmail Tarih: May 4, 2012 | Reply

    “Manevi araçlar dinin direği olmamakla birlikte değişmezler.”
    burda bi hata var. Dinin direğidir. ki degişmezler. İnşallah yazımdaki hatadır bu.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin