Öcalan: “PKK’yı Devlet Adına Kurdum”
By Aisha Benghazi on Kas 5, 2008 in Basın günlüğü, Ergenekon Nedir?, Terör
Uzun yıllar yaşadığı İsviçre’den dönüp Diyarbakır’a yerleşen İbrahim Güçlü, PKK ve Abdullah Öcalan’a yönelik eleştirileriyle dikkat çeken bir isim. Aksiyon’a konuşan Güçlü, Ergenekon, derin devlet ve PKK üzerine ilginç değerlendirmelerde bulundu: “Ergenekon dünkü çocuk, Abdullah Öcalan derin devletin adamıdır. Bu iş İttihatçılar’a kadar uzanır.”
Uzun yıllar İsviçre’de yaşadıktan sonra memleketi olmamasına rağmen Diyarbakır’a yerleşen İbrahim Güçlü, aykırı çıkışlarıyla zaman zaman Türkiye’nin gündemine geliyor. Kürt meselesinin çözümünde kendince geliştirdiği modeller bir yana, PKK ve onun lideri konumundaki Abdullah Öcalan’a yönelik eleştirileri de dikkat çekiyor. İki yıl önce yine gergin bir ortamda Aksiyon’a konuşan Güçlü, o tarihlerde cesaret isteyen ‘Derin PKK ile derin devlet birlikte’ sözünü söyleyerek ezber bozmuştu. Güçlü, aradan geçen zaman zarfında ne kadar haklı çıktığını ve olayın daha derinlerde olduğunu anlatıyor bu sefer. Ama Ergenekon konusunun biraz da üstüne çıkarak… Zira İbrahim Güçlü’ye göre, Öcalan’ın devletle ilişkisi Ergenekon’un çok üstünde. Kapatılan Kürt-Der’in başkanı, eski İşçi Partili, Rizgari Dergisi’nin kurucusu ve HAK-PAR üyesi Güçlü, yine çarpıcı açıklamalar yaptı.
– Daha önce ‘derin devlet’ ile ‘derin PKK’nın birlikte olduğunu” söylemiştiniz. Ergenekon iddianamesinde PKK’nın bu yapı ile güçlü bir şekilde irtibat hâlinde olduğu ortaya çıktı. Siz buna şaşırdınız mı?
Doğrusu çok şaşırtıcı bulmadım. PKK, demokrasi karşıtı kamplaşmanın içindedir. Kendi içindeki muhalefete karşı da böyledir. Yapısında demokrasi ve özgürlük yoktur. Bütün bir milleti tek bir kalıp altına sokmak istiyor. Bu yönüyle derin devlete benziyor. Dolayısıyla PKK’nın vizyonu ile derin devletin vizyonu aynıdır, ortaktır. Bu sadece istihbarat alışverişi anlamında değil. Derin devlet, tekçidir; tek milleti, tek ideolojiyi dayatır. Bu da Türk milletinin tamamını değil, elit bir kesimi temsil ediyor. Geliştirdiği resmî bir ideolojisi var, o da Kemalizm’dir. Egemen sınıfların tamamı yoktur bu yapının içinde. Sadece kendisiyle bütünleşen kesimi temsil ediyor. İş dünyası, aydın kesim ve üniversite var. PKK’ya baktığımızda da durum budur. PKK’nın tek bir ideolojisi vardır. Bu, bildiğimiz, alıştığımız bir ideoloji değildir. PKK’nın ideolojisi de Apoizm’dir.
– Bunu nasıl tanımlayacağız?
Millet ikinci derecededir. Öcalan birinci olandır. Kürtler önemli değil. Onun çıkarları geçerli. Herkes ona tabidir. Tıpkı milletin derin devlete tabi olması gibi. Öcalan üzerinden politika üretiliyor, proje geliştiriliyor. Kürt milleti için proje yoktur ya da ikincil durumdadır. Derin devlet Kuzey Irak’taki yapıya karşıdır, PKK da karşıdır. Öcalan bunu açıkça ifade etmiştir. Bu, derin devlet ile olan ilişkisi dışında biraz da şahsı ile ilgili bir durumdur. Onu yapacaksa, o yapmalı. Kürdistan’ı Öcalan inşa etmelidir. Bu nedenle kendisi dışındaki bütün güçleri düşman ilan etmiştir.
– Öcalan, derin devletten kopya alarak mı PKK’yı kuruyor?
Benzeşme var. İşin başından itibaren uygulamaları, muhalefete ve diğer Kürt örgütlerine karşı davranışları, onları düşman ilan etmesi önemli ipuçlarıdır. Derin devlet, Kürt hareketini engellemek, marjinalleştirip ayrıştırmak istedi. Diğer gruplar ortadan kaldırıldı ve PKK türedi. Ama radikal, silahlı, öldüren bir güç oldu.
– Kürtlerin bir kesimini devlete düşman etme de bu projenin bir parçası mıydı?
Bu biraz izafi bir kavram. Düşman olmadan ziyade devlete benzeştirme vardı. Bu, kendisi için de geçerliydi. Birbirine benzeşen güçlerin çıkar çatışmasına girmeyecekleri anlamına gelmez. Mesela Öcalan’ın Suriye’ye gidip Suriye rejimi ile ilişkiye girdikten sonra savunduğu ideoloji farklılaşmıştır. Kürt meselesindeki söylemleriyle Türkiye ile çelişki içine girmiştir. Bu doğaldır. Derin devletin kendi içinde de çelişkileri vardır. Ergenekon derin devletin bir parçası ama bugün yargılanıyor. Çünkü derin devlet kendisinden olan bir kesimi dışlamak, atmak istiyor. Bunun için deşifre ediyor.
DTP’LİLER ÖCALAN’I DEVRE DIŞI BIRAKMAK İSTİYOR
– PKK’nın bir kesimi dışlaması biraz da bununla mı ilgili?
Öcalan, “Ergenekon’a karşı nötr olmak lazım.” dedi. DTP o noktada PKK ve Öcalan dışında bir siyaset tayin etmek durumunda kaldı. Ergenekon’a müdahil olmak istedi. Bu, Öcalan’ın düşüncesine uygun değil. Ama bunlar da değişkendir. Güçlüden yana olma durumu.
– Öcalan’ın nötr olma söylemi ile bazı DTP’lilerin ‘Ergenekon, Fırat’ın doğusuna kaymalı’ söylemi bir çelişki değil mi?
Çelişki var. Ama gerçekte Kürtlerin duygusunu bu ifade ediyor. Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve etrafındaki arkadaşları bu işi böyle de görmek istiyor. Belki de işin arka planındakilerden haberdar değiller. Ya da haberdarlar; ancak toplumun eğiliminden yana tavır koymak istiyor olabilirler. Bunun içinde Öcalan’ın devre dışı bırakılması da olabilir. Kürt hareketi millî bir hareket hâline gelmiştir, PKK ve DTP ile sınırlı değildir. Bence Ahmet Türk bunun farkında. Kürtler de Türkler kadar hak sahibi olmak istiyorlar, iktidara ortak olmak ve iktidarı paylaşmak arzusundalar.
– PKK ile derin devlet veya Ergenekon ilişkisi, sadece istihbarat ilişkisinden mi ibaret?
PKK’nın A takımında bulunanlar ancak şu anda Öcalan ile birlikte olmayanlar, Öcalan’ın doğrudan devletin adamı olduğunu söylüyorlar. Bunun artık su götürür yanı yoktur. Bu çok deşifre olmuştur.
ÖCALAN, “PKK’YI DEVLET ADINA KURDUM” DİYOR
– Bu durumda Abdullah Öcalan derin devletin mi, yoksa Ergenekon’un mu adamı?
Ergenekon belki de daha dünkü çocuktur. Öcalan derin devletin adamıdır. Bir zihniyetin aktarımıdır. Bu iş İttihatçılar’a kadar uzanır. Öcalan’ın eylem çizgisine baktığımız zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti siyaseti ile örtüştüğünü ve onun çıkarlarına hizmet ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla bence Ergenekon’un ötesinde bir durumdur. Öcalan, “Ergenekon ile ilişkilerim var, benimle görüşmek istediler.” diyor. Meseleyi başka yöne çekmek istiyor. Asıl aktörleri gizliyor.
– Derin devlet ile Öcalan ilişkisi daha ne kadar ileriye gidebilir?
Türkiye Cumhuriyeti’nde bir gelenek var. Muhalefeti içeriden kuşatmak. Ama sözünü ettiğimiz halk muhalefeti. Eğer muhalefeti kuşatmak istiyorsa içine girip yönlendiriyor. Mahir Kaynak, solun yönetimindeki bir isimdir mesela. Abdullah Öcalan diyor ki “Sol içinde Mahir Kaynak’ın misyonu ne ise benim misyonum da oydu. Biz devletin hayrına iş yaptık; ama devlet bizi şimdi yargılamaya çalışıyor.” ‘Ben vazifeliydim. Benim yargılanmamam gerekir.’ demeye çalışıyor.
– Yani Öcalan, “Ben PKK’yı devlet adına kurdum.” mu diyor?
Ben o sonucu çıkarıyorum. Mahir Kaynak’ın görevi, sol hareketi devletin kanalına akıtmak ya da ortadan kaldırmaktı. Öcalan, kendisini ona benzetiyorsa bu değerlendirmeyi yapmak mümkün.
– Diğer Kürt hareketlerinin devletle bir irtibatı yok muydu?
Kürt hareketi, 1960’tan sonra gelişmeye başlıyor. Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde ve dışında gelişiyor. 1969’dan sonra Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (T-KDP) içinde kitlesel bir hareket hâline geliyor. O zaman PKK diye bir oluşum yok. Devlet bu kitleselleşmeyi gördüğü andan itibaren harekete geçiyor. 12 Mart’ın sebeplerinden biri de bölücü hareketleri ortadan kaldırmaktı. Yani Kürt hareketini. Ancak Kürtler baskılardan ve 1970’lerden sonra hapishaneden daha güçlü, daha bilinçli bir şekilde çıktı. Devlet yargılayacağım derken kendisi yargılandı. Kürtlerin gelip teslim olmasını, yaptıklarından dolayı özür dilemesini beklediler; ama böyle bir şey olmadı. Mahkemeye çıkanlar “Biz Kürt’üz, haklarımızı verin!” dedi.
– Bu tabloya göre, PKK’nın derin devlet adına hareket ettiğini nereden anlıyoruz?
Rızgari, Özgürlük Yolu, Kawa, KUK gibi güçlü örgütler varken, Kürt hareketi ile ortaya çıkmayan, hareket mirası olmayan bir PKK türedi. Öcalan, ‘Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’nın mirasçılarıyız’ demeye başladı. Ama bu da yalandı. PKK, Kürtler arasında parçalanmayı sağlamak için zamansız bir biçimde ortaya çıktı. 1925’teki gibi. O tarihte Kürtler ayaklanma için harekete geçmemiş, zaten hazır değiller. Devlet bunu tespit etti ve Kürtleri zamansız silahlı mücadele içine çekmek için baskı uyguladı.
– Diğer Kürt gruplarının PKK tarafından düşman ilan edilmesinde devletin rolü mü var?
PKK bunları bertaraf etmeyi hedef hâine getiriyor ve manifestosuna bunu koyuyor. Ama o güçte değil. Bu durumda 12 Eylül devreye giriyor. PKK dışındaki Kürt hareketi darbeyle tasfiye edilmiştir. 12 Eylül, aynı zamanda Kürt ulusal demokrasi hareketinin tasfiyesi eylemidir.
– O zaman PKK’nın kuruluşunu ilan ettiği söylenen Fis (bir köy) toplantısı yalan mı?
Acaba Fis toplantısı var mı? Bu da tartışmalıdır. Aslında bunun gerçek olmadığı biliniyor; ama kendilerine bir tarih oluşturmak istiyorlar. Bu toplantıyı öne sürüyorlar.
DOĞU’DAKİ CİNAYETLERİ
DERİN DEVLET, PKK ELİYLE İŞLEDİ
– Urfa’da cinayetler işleniyor, yüzlerce insan öldürülüyor.
Bütün Doğu ve Güneydoğu’da cinayetler işleniyor. Ağrı’da Mustafa Çamlıbel, Urfa’da Kawa lideri Ferit Uzun öldürülüyor. Aslında PKK’nın diğer Kürt hareketlerine baskı yapmaya gücü yetmiyor. Diğer gruplar güçlüdür. Bunun için sinsi ve gizli planlar yapılır. Ferit Uzun’un Mehmet Bucak’ın adamları tarafından öldürüldüğünü ileri sürdüler. Bu başlı başına Bucak’a yönelik suikastın hareket programıydı. Hilvan’da kitlesel çatışma çıkardılar. Siverek’te belirli aşiretleri kapıştırdılar. Daha sonra da KUK ile çatıştılar. 250 PKK’lı, 60 kadar KUK’çu öldü. Tetikçiler PKK’lı olabilir ama projeleri hazırlayan, onlara imkân sağlayan derin devletti. Çünkü PKK’lıların kaçmasını, gizlenmesini, barınmasını devlet sağladı.
DERİN DEVLET DE, PKK DA
KEMALİZM’DEN BESLENİYOR
– ‘Derin devlet Kemalist’tir’ diyorsunuz. Bu durumda PKK ve Öcalan’ı nereye koyacağız?
PKK, sol kesim içindedir. Stalinist değerlere bağlı olarak gelişti ve Kemalist değerlere sarıldı. Diğer kadroları onun eğitim kurumlarından çıktı. PKK, Öcalan ve kadrosu, Kemalizm’le beslenen, daha az Kürt olan bir gruptur. Öcalan’ın Kemalizm’i savunması tesadüf değildir. Çünkü derin devlet Kemalist ideolojinin sahibidir. Diğer kesimi de Kemalist olmadığını söyleyip izole etmeye çalışmaktadır.
– Derin devlet-Ergenekon-PKK ilişkisi nereye kadar gider?
Kürt meselesi hakikaten evrensel ölçülere göre çözüme kavuştuğu zaman bu ilişki biter. Eğer derin devletten kurtulmak istiyorsak Türklerin ve Kürtlerin demokratik dünya içinde yerlerini tayin etmesi gerekir. PKK ne kadar güçlü olursa olsun Kürtlerin egemenliğinin ifadesi değildir.
– Ergenekon-PKK ilişkisinin otaya çıkması bölge halkı açısından nasıl bir sonuç doğurdu?
Kürtler için sürpriz değil. Bunları biliyor ve yaşıyorlar. Bu nedenle şaşırmış değiller.
DTP HEM AK PARTİ’NİN HEM DE PKK’NIN ÖNÜNE GEÇMEK İSTİYOR
– DTP ve PKK niye bu kadar agresif tavırlar sergiliyor?
Bunun Ergenekon davası ile çok da bir ilgilisi yok. PKK, silahlı eylemleriyle hep öne geçerek DTP’yi ikinci planda bırakıyor. Bu, partide önemli bir kesimin rahatsızlığına yol açıyor. Son eylemlerle DTP, PKK’nın arkasından giden bir örgüt olmak istemiyor ve birtakım eylemler geliştirebileceğini ispatlamak istiyor. Bir de meydanı AK Parti’ye bırakmak istemiyor. Kendince ben muhalefetim demek istiyor. Başbakan’ın söylemlerine bir nevi cevap veriyor. Diğer bir neden ise tümüyle olmasa bile DTP içinde Kürt meselesiyle ilgili çözüm konusunda yeni bir şey yapmak isteyenler var. Ama o şimdi belirsiz. Şu anda Öcalan önde. Onun için ‘Demokratik Özerklik’ diyorlar. Evrensel ölçülere uygun bir modeli düşünenler de artıyor.
– Öcalan ve PKK’ya rağmen bunu yapmak kolay mı?
PKK’nın ideoloji ve değerleriyle çelişki içinde olan Ahmet Türk ve arkadaşlarının rahatsızlığı var. “Acaba mevcut olan durumu gözden kaçırmak için belirli güç odakları da dürtmüş olabilir mi?” sorusu akla gelmiyor değil.
– Ama DTP’nin argümanları hep Öcalan üzerine kurulu…
Kitlenin Öcalan konusunda hassas olduğu biliniyor. En hassas noktadan girerek bunu yapıyor. Derin devletin Öcalan ile bağı var; ama gelişen Kürt kitlesi karşısında da çekiniyor. Kitleselleşmeye son vermenin yolları da aranıyor. Buna rağmen bunu kıramıyor.
– Derin devlet burada ne istiyor?
Bu gücü (PKK) elinde tutmak istiyor. Ama palazlanmasını da pek uygun görmüyor. Hep bir vasatta kontrol altında tutmayı yeğliyor.
KAYNAK:
6 Yorum
Yazan:TT Tarih: Kas 5, 2008 | Reply
N.Tandoğan “bu ülkeye komünizm hareketi lazımsa onu da biz getiririz” sözünü ederken farkında mıydı bilmiyorum ama cumhuriyet tarihinin en özlü sözlerinden birini söylediği muhakkak…
Yukarıdaki iddialar doğruysa birileri “bu ülkeye kürtçülük hareketi lazımsa onu da biz getiririz” sözünü de demiş galiba….
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Kas 5, 2008 | Reply
Öcalan denen haydutu kemalist sistem yaratmistir ve simdi feci sekilde kendi cikarlari icin kullanmaktadir. Kendini dünyanin en kuvvetli ve cesur ordularindan sayan TSK neden Öcalani Lübnanda ve Suriyede etkisiz hale getirmedi. Yani yetmedimi üc bes Araba gücümüz.Kibrisi basarisiz isgal eden ordu istese tabii Öcalani da vurabilirdi ama hayir Kemalist salon subaylarinin isine gelmedi.Bugün Öcalan kimin elinde? Ordunun. 10 senede daha kan akitacagiz ve sonunda TSK Öcalanla baris mukavelesi imzalayacak. Öcalan denen kiro Nobel Baris ödülüne layik görülecek ve yeni Cumhuriyetin Cumhurbaskani olacak. Bakin örnekleri cok.TSK sayesinde göbegini kasiyan barbar cumhurbaskanimiz olacak. Anasindan asker dogam Kemalistlerde Golf sahasinda bulusacak.
Yazan:a.yılmaz Tarih: Kas 6, 2008 | Reply
Her şeyden önce bir gerçeğin altını çizmek lazım:İdeolojik tanımı ne olursa olsun,ülkemizde sinsi bir otoritenin varlığı söz konusudur…Bu bazen bozulamayan ezberlerdir,bazan dokunulmaz kutsallar,bazan da yıkılamayan tabulardır.Bugün yaşamakta olduğumuz tüm felaketlerin altında bu gerçekler yatmaktadır.Demokratik tartışmaya,sağlıklı ve güçlü bir toplumsal muhalefete geçit vermeyen bir yapıdır bu.Ve bu yapı sindirmeyle,derin korkularla geniş halk kitlelerine dayatılmıştır.İnsanların bildikleri gerçekleri dillendirmekten imtina ettiği,kendi can güvenliği adına,inandığı doğrulardan vazgeçtiği suskun bir dünya!Bu sessiz,dilsiz ve karanlık dünya bireyi özgür düşünmekten alıkoyar…Kimileyin kafa karışıklığına yolaçar,sapla saman karışır.Derin güçler içinse bu bulunmaz bir nimettir.Zira bu sayede iktidarlarını sürdürebilirler…Halkın korkularından ve zaaflarından beslenirler.
İşte adı her ne olursa olsun,her türlü derin ve karanlık yapının yerine demokratik tartışmayı hakim kılmanın yegane yolu ezberleri bozmaktan geçer.Kuşkusuz bu da ezber bozanların ve düşüncelerini cesurca ifade edebilenlerin çoğalmasıyla mümkün olacaktır.Görünen o ki,bu yolda biraz geç kalınmış olsa bile umut verici kırılmalar yaşanmaktadır.
Yazan:hakan Tarih: Kas 6, 2008 | Reply
Kendi kendini yok etmek isteyen bir devlet,bunun temellerini atan bir devlet!!!
Eski bir tetikçiden doğmuş çiçeği burnunda tarihçi!!!
Kafasındaki ideolojiye su taşıdığı için bilgi kırıntılarını kırpıp kırpıp ‘komplo’ olarak ileri süren zavallılar!!!
Allahım,bu Türkler kadar yoz ve kendine zarar veren bir başka ulus var mı????
Geçen gün de ”400 çadır fantazisini” üfürmüşlerdi!!!
Daha neler göreceğiz,aslında hepimiz ‘Abdullah Cevdet’ olmuşuz da haberimiz yok!!!!!!
Yazan:hüseyin Tarih: Tem 15, 2011 | Reply
Kürtçülüğü bir kürtten öğrenmek en alası,kapitalist bir düzende zenginsen elinin altında da ayak işlerini yürütecek adam gerek(sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa)ikinci sınıf vatandaş müamelesi işte
Esasında ne anlatmak istediğimi tam anlatamasamda illa ki bir şeyler çağrıştırmışımdır doğu-güneydoğuyu hep batıya ayağınıza kadar milleti topladınız,noldu israile boş bir doğu-güneydoğu bıraktınız ki bop daha kansız gerçekleştirsin
Daha ne anlatılacak şeyler varda bunu yaşayıpta görmek gerek devlette pkkdır devlette erkenekondur iti ite kırdırmanın derdindeler güya ama bu devran hep böyle sürmez Allah mazlumun yanındadır kurulan düzenler bir gün başlarına örülür.
Yazan:ufuk tan Tarih: Tem 15, 2011 | Reply
Diyarbakırlı olmadığı halde Diyarbakıra yerleşen ve Kürd ulusal hareketei aleyhine konuşan,üstelikte aksiyona konuşan birinin sözlerine sadece gülerim.Sizde gülünüz.Devlet kendisinden toprak koparmak isteyen bir örgüt kurup 25 yıldır onunlamı çarpışıyor.Ülkede Kürd sorunuda yok zaten,başbakanımız yumurtladı.Pkk’de Kürd sorununun bir tezahürü değil.Adamlar kovboyculuk oynamak için çıktılar dağlara.İyice komik olmaya başladı bu inkar.