Yaşamak İstiyorum (Ayn Rand)
By Konuk Yazar on Kas 10, 2008 in Kitap Sohbeti, Özgürlükler
Hasan Rua Demiroğlu
“Devlet dediğin şey nedir? Büyük bir kitlenin hesabına çalışan bir hizmetçi… Kitleyi rahat ettirmek için düşünülmüş bir kolaylık. Bu elektrik ya da su tesisatından farklı bir şey değil. İnsanlara musluk suyu için yaşamalarını söylemek komik olmaz mı?”
Ayn Rand, “Kira” isminde bir genç kızın Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında yaşadıklarını anlattığı ve adına “Yaşamak İstiyorum” koyduğu kitabının önsözünde “bu kitap yalnızca Sovyetler için değil, bütün kolektivist yapılar için yazılmıştır” yazmıştı. Hayatın, ekonominin, insanların nasıl besleneceğinin bile “bizim iyiliğimiz için” planlandığı bir ülkede hayatın ne kadar anlamsızlaştığı ve zorlaştığı, bu zorlaşan ve anlamsızlaşan hayat içerisinde insanların en temel hakları olan yaşamaktan ne kadar mahrum bırakıldıkları ve üstüne de bundan ne kadar nefret ettikkleri Kira’nın yaşamı üzerinden anlatılıyor.
Ayn Rand, St. Petersburg’da doğdu. Yahudi kökenli bir ailenin üç çocuğundan biriydi. 21 yaşındayken Amerika’ya geldi. Çocukluğundan bu yana felsefeye, sanata ve edebiyata ilgi duyuyordu. Daha yedi yaşındayken kısa oyunlar ve hikayecikler yazmaya başladı. Üniversiteye başladığı yıllarda Edmond Rostand, Friedrich Schiller ve Fyodor Dostoevsky ve Aristoteles ile tanıştı. Anti-sovyet fikirlerini bir günlükte tutmaya başladı. Rand, 21 yaşında akrabalarını ziyaret etmek için geldiği Amerika’dan bir daha asla geriye dönmedi. Ayn Rand, daha doğrusu Alissa Zinovievna Rosenbaum belki de Kira karakteriyle bu kitapta kendi hayatını anlatıyordu.
Kira; hedefleri olan, aykırılığı seven, Tanrı’ya inanmayan, devlete ve kolektivist bütün anlayışlara karşı olan bir kadındır. Babası “devrimden” önce gayet zengin bir iş adamıyken Bolşeviklerin tasfiye politikası yüzünden tüm malından olmuş ve uzak bir yere ailesiyle birlikte gitmek zorunda kalmıştır. Yeni rejim oturunca ve artık başka şans da kalmayınca Petrograd’a geri döner. Kitap bu şehrin ve bu şehre giden bir trenin betimlemeleriyle başlar. Asit-fenik kokan bir şehirdir artık Büyük Petro’nun şehri. Lenin’in ölümünden sonra bütün karşı çıkmalarına rağmen bütün Sovyet şehirleri gibi Lenin heykelleri ile doldurulmuş bir şehirdir Petrograd. Büyük Petro’nun neredeyse bataklık olan ve üzerinde sadece birkaç Barbar kabilenin yaşadığı yere kurarak “deli” lakabını hak ettiği şehir.. Petrograd..
Ülke her yönüyle Komunist Parti’nin “mülkiyetidir”. Ülkede insanların nasıl düşüneceğine, nasıl eğitim alacağına Sovyetler karar vermektedir. Muhalefetin en küçüğüne bile tahammül edemeyen ve bilimi, felsefeyi kendi idealojisini meşru bir zemine oturtma amacı için bir araç olarak kullanan bir devlettir Sovyetler. Hatta daha da ileriye giderek, Amerikan filmlerine “Komunist dublaj” yaparak, sanki Amerika’da da Komunizm yükselişteymiş, “emekçi halk” sömürülüyormuş ve insanlara sırf fakir oldukları için kötü davranılıyormuş gibi anlatılıyordu. Gazeteler, tiyatrolar, sinemalar, müzik çalışmaları tamamen Sovyetlerin elindeydi. Her kolektivist yapı gibi, yaşama dair olan her şey onlar için aslında idealoji için kullanılması gereken araçlardı. Hatta yeri geldiğinde insanın kendi hayatı bile bir araçtı..
Kira ise yaşamak istiyordu..
Kendi gibi “yaşamak isteyen” bir “yol arkadaşı” buldu bir süre sonra kendine.. Leo Kovalensky. Leo, devrime karşı çıkan bir ailenin çocuğu olduğundan hayatının bu faşist imparatorlukta düzgün gitmesi zaten mümkün olmuyordu. Kira ile tanışınca bu durum daha da şiddetlendi. İkisi de artık tek bir şey istiyordu: Avrupa’ya gitmek. Gitmek ve bu ellerinden gelse insanların göz rengini bile “onların iyilikleri adına” kendi karar verecek olan pis düşüncenin anavatanından kurtulmak.
Komunist devlet, “insanların ihtiyaçlarını karşılamak” gibi belirsiz bir taban üzerine inşa edilmişti. Her türlü kalitesizliğin adına “Sovyet” denmeye başlamıştı. Eğer bir kibrit bir türlü yanmıyorsa ona “Sovyet kibriti” deniyordu. Eğer kömür yeterince yanmıyorsa adı Sovyet kömürü oluyordu. Devlet henüz dile kemik takamamıştı, halkın ince espri zekasına bir engel koymayı başaramadı. Kira ve Leo, öncesinde onlara ait olan, ancak sonradan devletin “her aile için bir oda yeterlidir” kararıyla üç aileyle daha paylaşmak zorunda kaldıkları kötü bir evde yaşıyorlardı. Leo, çevirmenlik yapıyordu. Nefret ettiği kitapları çevirerek hayatını kazanıyordu.. Belli oranda yemek, kömür ve mum.. Sovyetlerde hayat buydu.
İhtiyaçlarımızı onlar karşılayacağı için, neye ihtiyaç duyacağımıza da onlar karar verecekti.
Leo Avrupa’ya kaçma hayalleri için bir plan yaptı ve Komunist bir partiliyle iş birliği yaparak erzak kaçakçılığına başladı. Komunist ekonomi çuvallayınca, devlet “yeni ekonomi siyaseti” adı altında küçük işyerlerine izin vermeye başlamıştı. Komunist Parti üyesi erzak treninden bazı kasaları kullanılamayacak halde olduğunu söylerek çalıyor ve Leo’ya ait olan yerde satıyorlardı. İşin içinde başka kişiler de vardı.
Kitap, bu karışık ve umutsuz hayatlardan umuda gitmek ve “yaşamak isteyen” bu iki gencin ve onlara sonradan eklenen sıkı Komunist Andrei’nin hayatlarını anlatıyor. Yaşamın yüceliğini, asla bir merkezi odak tarafından planlanmaması gerektiğini ve planlı ekonomilerin, kolektivist devletlerin halka düzgün bir yaşam sunamadıklarını kanıtlıyor.
“20. yüzyılda ne olmuştu?” diye soran herkesin tekrar tekrar okuması gereken bu kitap Türkiye’de Plato Yayıncılık’tan çıktı. Liberalizmin felsefi yanı olan objektivizmi anlamak ve iyi bir roman okumak için kesinlikle önerilebilinecek bu kitap Ayn Rand’ın ikinci eseridir ve 1936 yılında Amerika’da yayımlanmıştır. İngiltere’de de basımı yapılan kitap özellikle bu ülkede çok beğenilmiştir.
Kitapta sıkça tekrarlanan bir veda cümlesiyle bu kitabı size tavsiye ederim: “Ölmezseniz ve unutmazsanız” mutlaka okuyun.
8 Yorum
Yazan:Alper Akalin Tarih: Kas 13, 2008 | Reply
Ayn Rand’ı çok sevmezdim; çünkü romanlarında yansıtmasa da, felsefi eserlerinde çok vahşi bir kapitalizm tanımı çizer. hatta liberalizmi yeterli bulmayacak kadar bencil olan rand, kendisini liberal olarak tanımlayanlara bile kızardı.
ama sanırım hayatın kaynagı ve atlas silkindi romanları gibi bu roman da, kollektivist düşüncenin ne tür felaketlere yol açtığını çok çarpıcı ve realistik bir düzlemde ele alıyor.
bu konuda, plato yayınlarının yaptıgı ceviriler çin ne kadar tesekkur etsek az.
yazıyı yazan arkadaşı da kutluyorum. çok guzel bir tanıtıcı özet olmus. zaten yazıyı cok begendiimizden ve sitemizin ruhu ile birebir uydugundan, bizim sitede de yayınladık.
tesekkurler; kollektivizm karşıtı herkese.
Yazan:ESRA TEMİZKANOĞLU Tarih: Ara 4, 2008 | Reply
hayatımda okudugum ender eserlerden birtanesi.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 4, 2008 | Reply
Kitabı henüz okumadım.Yazıdan anlaşıldığı kadarıyla okumaya değer olsa gerek.
Ancak dikkatimi çeken bir nokta var:Kitaba konu olan hikaye ve kurgusal boyutundan yani edebi yönünden ziyada,siyasi ve ideolojik yanı daha çok irdelenmiş gibi geldi bana.
Tabii ki bizde olsun,dünya klasiklerinde olsun her romanda birey-toplum,birey-sistem ilişkisinin ve bunun yarattığı çelişki ve açmazların ana hikayede yer bulması kaçınılmazdır.Tabiatıyla burda garipsenecek pek bir durum da yok.
Sanırım bu kitap için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.Kısacası bireyin iç dünyasıyla,parçası olduğu toplumda karşılaştığı dış dünya arasındaki sıkışmışlık hali harmanlanarak bir olay örgüsü yaratılmış.Romanın da temel özelliği budur zaten.Ancak romanda hikaye yaratıcısı genellikle bir yönlendirmeden kaçar.Çünkü misyonu gereği,seçenek sunarak “dönüştürmek” yerine,varolan gerçekler üzerinden kurgular hikayesini… varolanın veya yaşanmış olanın adeta resmini çizer.Tabii bu her yazarın bu çizgiden şaşmayacağı anlamına gelmez.Örneğin bir Tolstoy ile Dostoyevski burada birbirinden ayrılır.Toltoy,Bolşevik devrimine duyduğu sempatiyi yapıtlarından esirgemez.Detansı,kusursuz bir edebi dile rağmen yine de”yeni”ye duyulan ilginin izleri vardır Tolstoyun romanında.Bunu okuruna yansıtır;her satırında yeniden dönüştürme,”yeni” olanı yüceltmeye varan bir gayret sezilir.Ve bu “yeni” gelmekte olan Sovyet Devriminden başka bir şey değildir.Oysa Dostoyevski çok daha derin sularda gezinir.Sistem kaygısı,ideoloji gibi taraklarda bezi yoktur.Dürbününü tamamen insanın en derinlerine,ruhsal kuytularına yöneltmiştir…Ordan bakar ve bunu resmeder en yalın en çıplak haliyle…okuruyla gerçek arasına girmez.Zaten onun için Dostoyevskinin roman karakterleri “kahraman” değiller;kahramansıdırlar,çelişkileri ve ruhsal buhranlarıyla “oldukları” gibidirler.
Neyse uzun oldu.Boyumdan büyük işlere karıştım,biliyorum.Asıl söylemek istediğim,bir edebiyat yapıtının sistemler arası farkının karşılaştırılmasından çok daha fazlasını içerdiklerini ve bunu hakettikleriydi.
Bırakınız diğer taraflarını siyasetçiler konuşsun demeye getiriyorum anlayacağınız.
Yazan:elif Tarih: Oca 16, 2009 | Reply
ayn rand’ın ben isimli hikayesini de okumanızı tavsiye ederim
Yazan:aslı Tarih: Nis 24, 2009 | Reply
Ben 11 yaşındayım ama bu kitabı yinede okumak istiyorum. Annemin odasındaki kitaplıktan okumak için kitap seçmeye gittiğimde ayağıma bir kitap düştü. Bir DE baktım ki bu kitap yaşamak istiyorum adlı romanmış. sevimdim ve birazda şaşırdım. hemen okumaya başladım . bitirmeme çok az kaldı. gerçekten büyük bir eser. bu eşsiz romanı herkesin okumasını tavsiye ederim…
Yazan:miranda Tarih: Ara 28, 2009 | Reply
Kitap gerçekten müthiş bir eser betimlemeler harika okuyucuya vermek istenen düşünce çok güzel okumanızı tavsiye ederim sıkılmazsınız
Yazan:şevval Tarih: Oca 10, 2012 | Reply
yaa acil bu kitabın özetini werir misiniz lütfenn.!
Yazan:şebnem Tarih: Oca 10, 2012 | Reply
Kira ve ailesi aristokrat bir Rus ailesidir.Sovyet ihtilali sırasında herşeyleri ellerinden alınır.Birçok sıkıntıyla yeni ve çok zor bir hayata başlarlar.Kira ihtilale karşı olan Leo’ya aşık olur.Kira mühendislik fakültesine yazılır.Sovyet parti üyelerinden Andrei Taganovda Kira’ya aşık olur.Kira ise Leo’nun hastalanması ve zor durumda olması nedeniyle onu kurtarmak için Andrei’nin metresi olur.Andrei’nin verdiği paralarla onu sanatoryuma gönderir.Kira ve ailesi hep bugünlerin biticeğine ve eski hayatlarına döneceklerine inanmaktadırlar.Bazı parti üyeleri Andreinin durumundan dolayı ona cephe alırlar. Sonuç hiçbiri için iyi değildir.Kazanan Sovyet Partidir.