24 Kasım Öğretmenler Bayramı : Bir 12 Eylül icadı!
By Konuk Yazar on Kas 24, 2008 in darbe, Devletçilik, Eğitim, Kemalizm
Doç.Dr. Bilal SAMBUR (Özgür Eğitim-Sen Eğitim Sekreteri)
Sahte ve dayatma bir hayatı yaşamaya zorlanmak, hepimizin en büyük trajedisi gözükmektedir. Neredeyse yaşadığımız hiçbir şey, özgürce belirlediğimiz ve onlarda kendimizden bir parça bulduğumuz şeyler olmaktan çok uzak gözükmektedirler. Yaşadığımız çoğu şeyin, emir-komuta zinciri içerisinde hayatımıza sokulduğu ve onları yapmamızın zorunluluk olarak dayatıldığı görülmektedir. Doğal ve normal bir hayat yerine, dışarıdan müdahaleler yoluyla şişirilen bir bohçaya benzeyen yapay bir hayatı yaşıyoruz.
İçi bomboş, fakat şişkin bir bohça gibi olan hayatımız, seksen beş yıldır yapılan müdahalelerle, sahici bir hayat olma niteliğini yitirmiştir.Bu yapay hayatta, sahte olmaktan başka bir niteliği olmayan illüzyonlar, gerçek ve yüce konumda bulunmaktadır. Yaşadığımız bu sahte ve yapay hayat, yaşadığımız sahte ve yapay dönemlerin ürünüdür. Elliye kadar devam eden Tek Parti diktatörlüğü, 61 darbesi, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi dönemler bize yapay bir hayatı miras olarak bırakmışlardır. Türkiye, bu yapay dönemlerle hiçbir şekilde hesaplaşamamış, bilakis bu dönemlerin anlayışlarını, ilkelerini ve uygulamalarını günümüzde normal uygulama ve kurumlar olarak sürdürmeye devam etmektedir.
12 Eylül militarizminin günümüze miras bıraktığı uygulamalardan biri de her yıl 24 Kasım günü kutlanan Öğretmenler Günü’dür. 12 Eylül askeri cuntası, Kemalist olduklarının göstergesi olarak ilk Cumhurbaşkanının ‘Halk Mektepleri Başöğretmeni’ unvanını kabul ettiği 24 Kasım gününü öğretmenler Günü olarak kutlatmaya başladılar. UNESCO’nun ise, 1994 Yılında 5 Ekim’i Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul ettiğini ayrıca hatırlatalım.Her Öğretmenler Günü’nde alışık olduğumuz klişeler tekrar edilmekte, öğretmenliğin en yüce meslek olduğuna, öğretmenlerin cehaletin karanlığına karşı bilimin ve aklın aydınlığını Anadolu’nun en ücra köşelerine götürdüğü vurgulanmakta, yarınlarımızın öğretmenlere emanet edildiği söylenmekte, eğitim ordusunun ülke için askeri ordudan daha önemli olduğu dile getirilmektedir. İllerde ‘yılın öğretmeni’ seçilen öğretmenler Ankara’ya getirilerek, Cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından kabul edilmektedirler. Bu arada, medya organlarında öğretmenlerin maddi koşullarının ne kadar kötü olduğuna dair haberler de yapılmaktadır.
Ebedi Şef ilan edilen Atatürk bile 24 Kasım’ı ‘Muallimler Günü’ olarak ilan etmemiş olmasına rağmen, 12 Eylül darbecileri bugünü ‘Öğretmenler Günü’ şeklinde kutlamayı zorunlu hale getirmişlerdir. 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlaması, militarist uydurma olmaktan başka hiçbir anlamı olmayan bir dayatmadır. 12 Eylül ürünü bu hurafeyi reddetmek, militarizmi bütünüyle reddetmenin doğal bir gereğidir.
Öğretmenler Günü’nde yapılan konuşmalar, resmi ideolojinin hep tekrar edilen söylemlerinden başka sahici eğitim adına hiçbir şeyi içermemektedir. Bu konuşmalarda, resmi ideolojinin bir toplumsal mühendislik projesi olduğu ve öğretmenlerin de bu toplumsal mühendislik projesini gerçekleştirecek işçiler daha doğrusu misyonerler olduğu şeklinde özetleyebileceğimiz ana fikir dile getirilmektedir. Başka bir ifadeyle sözde Öğretmenler Günü’nde, öğretmen asıl görevi olan eğitimcilikten çıkarılmakta, kendisine resmi ideolojinin mesajını ülkenin en ücra köşelerine kadar götürecek bir tür misyoner ve memur konumu verilmektedir. Sahici anlamda öğretmen, resmi ideolojinin misyoneri ya da memuru değildir. Resmi ideolojinin memuru ve eğitimcilik bir araya gelmesi mümkün olmayan olgulardır. Öğretmen, sürekli olarak kendisini keşfeden, öğrencilerine de kendilerini keşfetmeyi öğreten ve keşfettikleri potansiyellerini özgürce gerçekleştirmeyi farkettiren kişidir. Resmi ideoloji ise öğretmene, keşfetmeyi değil empoze etmeyi zorunlu tutmaktadır.
İnsanı dikkate almayan fakat onu tasarlayan bir doğaya sahip resmi ideolojinin kurguladığı öğretmen tipi de insani sıcaklıktan uzak gözükmektedir. 24 Kasım konuşmalarında öğretmen, bilimin ve aklın anahtarlarını elinde tutan bir yüce kudret, en üst insani fedakarlıklarda bulunan bir veli, doğru bilgiye sahip olmanın verdiği hakla insanlara öğretmeyi değil buyurmayı tercih eden insan üstü amir ve mağrur bir varlık olarak sunulmaktadır. Doğal insani özelliklerden soyutlanmış bu ideolojik öğretmen kurgusunun, eğitim açısından hiçbir anlam ve değeri yoktur. Bu ideolojik kurgunun aksine öğretmen, sıradan insan olarak kalan, fakat sürekli olarak kendisini geliştiren ve farklılaştıran, kendi bireysel evreninden diğer insanların evrenine geçmeyi bilen, diğer insanları kendi tecrübesinin bir parçası yapan, buyurma yerine konuşma ve dinleme olgunluğunda olan, insana dair hiçbir şeyi kendisine yabancı saymayan keşfedici mütevazi bir kişiliktir.
12 Eylül militarizmi sözde bir Öğretmenler Günü kutlaması icat etmesine rağmen, bilim ve akılla aydınlanmış nesiller yetiştirme konusunda resmi eğitim sisteminin başarılı olmadığı görülmektedir. ‘Fikri hür, vicdanı hür’ bir nesil yetiştirilemediği gibi, öğretmenlerin bizzat kendisinin de kaybedildiği görülmektedir. Öğretmen evlerinin oyun salonları bugün, okey ve tavla oynayan öğretmenlerle doludur. Resmi eğitim sisteminin standart kalıplarını tekrar etmek ve empoze etmek, öğretmenlik değildir. Böyle bir şey, ancak öğretmenliğin ölümü anlamına gelir. Sözde Öğretmenler Günü olarak kutlanan her 24 Kasım, öğretmenlik mesleğinin militer, otoriter ve totaliter müdahalelerle biraz daha bitirilmesini sembolize etmekten başka bir anlama maalesef sahip bulunmamaktadır.
3 Yorum
Yazan:Murat Aygen Tarih: Kas 25, 2008 | Reply
Öğretmenlerimiz ma’zurdurlar: mesela Şah-ı Merdan Mc.Arthur’un Japonya’da faşizmi nasıl kahrettiğinin, “mahv-u nabut” ettiğinin destanı ders kitaplarına yazıldı da, onlar mı okutmadılar? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Anadolu halkının hukuku, müktesebatı ayaklar altına alınarak kurulmuş bir suç odağı olduğu eytişimsel ve de Marx-bilimsel gerçeği ders kitaplarına yazıldı da, onlar mı okutmadılar? Bu kepazelikten münezzeh yegane devlet adamının İsmet İnönü olduğu yazıldı da, onlar mı okutmadılar? Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin; dönersem kahpeyim C.H.P yolunda bir azimetten. My heart is beating: C.H.P, C.H.P, C.H.P,..
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 27, 2008 | Reply
Neyimiz sahici ki?Ortalıkta hamaset nutuklarından,kutsal destanlardan geçilmiyor.Sanki böyle yaptıkça ülkeyi daha ileriye taşıyacak,memleketi kalkındıracağız.Fakat lafla peynir gemisi yürümüyor maalesef.Birileri uzayda yeni bir yaşamın projeleriyle uğraşırken biz ideolojik kavgalarla birbirimizi yemekle meşgulüz.
Ee,bu denli yapay bir atmosferin içinde öğretmenler ne yapsın?Öğretmenler de sonuçta hepimiz gibi insan ve elbette bir şekilde işleyen sisteme entegre olmak zorunda.Yani hepimiz gibi…Ne eksik ne fazla!
Yazan:Emre Tarih: Kas 24, 2009 | Reply
Yazının hiçbir bölümüne katılmam mümkün değil ama özellikle şu bölümü okurken gözlerim bozuldu hepten:
”İçi bomboş, fakat şişkin bir bohça gibi olan hayatımız, seksen beş yıldır yapılan müdahalelerle, sahici bir hayat olma niteliğini yitirmiştir.Bu yapay hayatta, sahte olmaktan başka bir niteliği olmayan illüzyonlar, gerçek ve yüce konumda bulunmaktadır.”
yazık…