Çözümsüzlükten Kurtulmak İçin Gönül İnsanı Olmak
By eg on Ara 20, 2008 in Beyin Yıkama, Ermeniler, Kemalizm, Militarizm, Milliyetçilik, Modernleşme, Özgürlükler
Son zamanlarda bu ülkenin, devletiyle, halkıyla, problemlerini çözümsüzleştiren ve bu çözümsüzlükleri, her seferinde, yeni çözüm yolu diye ortaya koyanların ülkesi olduğunu düşünmeye başladım. Problemleri çözmek için bir açılım getirmesi gereken, yaraya ilaç olması gereken imtiyazlı ve güçlü olanlar, yarayı kangrenleştirmek ve sonra, nasılsa kangrenleşti diye kesmek konusunda ellerinden geleni yapıyorlar.
Kürt sorunu ve Ermeni tehciri ile ilgili sorunlarda da benzer tutumları görmek insana zaman zaman bıkkınlık ve bezginlik veriyor. Gandhi geliyor aklıma. Yazdığı kitaplarda ve kendisi hakkında yapılan filmde söylediklerini düşünüyorum. Gandhi’den elde edebileceğimiz bir ders yok mudur bu konularda?
İngilizlerden bağımsızlıklarını elde eder etmez birbirine giren Müslüman ve Hindulara, barışın, anlaşmanın ve sorun çözmenin, eğer vicdanlı insanlar olurlarsa çok da zor olmadığını gösteren Gandhi’yi düşünüyorum. Attenborough’un filminde – ki bu olay gerçek bir olaydır – gördüğüm sahneyi aklıma getiriyorum: Hindularla Müslümanlar arasında ateşkes yapılmış, kimse birbirini öldürmeyecek; bir adam geliyor ve Gandhi’ye, içindeki kini, nefreti ve vicdan azabını yenemediğini söylüyor. “Her gün cehennemde yaşıyorum” diyor. Çünkü Müslüman bir çocuğu, kafasını duvara vura vura öldürmüştür. Ağlayarak diyor ki: “Müslümanlar da benim küçücük çocuğumu öldürdüler daha şu kadarcıktı, cehennemden çıkamıyorum”. Gandhi cevaben “cehenneme gidecek olanı sadece Tanrı bilir, ancak cehennemden çıkışın yolunu biliyorum. Annesi ve babası öldürülmüş bir Müslüman çocuk bulacaksın. Onu kendi çocuğun gibi yetiştireceksin. Ama çocuğu bir Müslüman olarak ve Müslüman geleneklerine göre yetiştireceksin” diyor.
Kürt sorunu olsun, Ermeni tehcir ve kıyımı sorunu olsun, devletin ve halkın bir kısmının tutumunu görünce aklıma bu sahne geliyor hep. Biraz esnemek, anlamaya çalışmak ve “öteki”ne vicdan yoluyla bakmak çok mu zordur? Ötekine merhametimizle, şevkatimizle, sevgimizle davranarak kendi olmasına izin vermek? “Devlet taviz vermez” sözleri şimdiye kadar hangi sorunu çözmüştür de bu sorunları çözecektir. 16 Aralık Salı günkü muhteşem yazısında Leyla İpekçi’nin de belirttiği gibi, asıl güçlüler özür dilemeyi, yanlış yaptık demeyi bilmeliler, aynen ahilerin yaptığı gibi; ki bir yol açılabilsin, kısır döngüde dönmek yerine!
Ötekini, çektiği acıları anlamak, sadece, vicdanımızda küçücük de olsa bir kapı açmaya bakar. Bugünlerde bir avuç vicdanlı insan, işte o kapıyı açmamıza vesile olmak üzere bir kampanya başlattı: Ermeni tehciri ve sonrasında yapılan kıyımlar için, insan olarak, vicdanlı insanlar olarak özür dileme kampanyası…Bu özür, aynı zamanda yine Leyla İpekçi’nin söylediği gibi, Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerinin tecellisine izin vermek demek değil midir? Bu özüre, bu ülkede İslam’a inanan ne kadar insan varsa hepsi, hiçbir şey için olmasa Allah’ın bu isimlerine inanıyorsa katılmak vicdanını göstermeli değil midir? “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem…” diyen Mehmet Akif’i hatırlamak gerekmez mi? Neden 1915’te çoluk çocuk yüzbinlerce kişiye yapılmış bir zulmü alkışmamız, ya da sessiz kalmamız? “Onlar da ‘biz’e yaptı” demek, vicdanımızı öldürmekten başka ne işe yarar ki?
Öteki diye addettiklerimizi anlamak, onların derdiyle dertlenmek işte çok basit bir vicdan kapısıyla; bu vicdan kapısının açtığı yoldan giderek gönül insanı olmakla ilgilidir.
Gönül insanı olmak, önce acı çekmeyi göze almak demektir. Rahat koltuklarımızdan kalkıp öteki için de tehlike altına girebilmek demektir. Dünyadaki bu acıların, haksızlıkların, adaletsizliklerin farkına varan bir kişinin, mutluluk fırsatını ilelebet kaçırmak gibi bir riski de vardır. Ancak burada bir seçim vardır: Mutlu ruhsuzluk, duyarsızlık, vicdansızlık ile mutsuz insanlık duyarlılık arasındaki seçim. İnsanlar genelde ilkini seçerler. İlkini seçmek, bize hayatımızı görünürde kolaylaştıran bir konformizm de sağlar. Artık “öteki tehcir edildiyse de edilmiştir, biz de acı çekmedik mi?” tarzı “biz” ve “öteki”ler sahneyi alır ve insanın en güçlü mekanizması, haksızlıkları haklandırma mekanizması devreye girer. İnsan için zor yollar kolay tercih edilir yollar değildir. Zor yol, acı çektirir, insanı tüketir; ama verdiği iç huzuru da, kolay yolu seçen insanın hissettiğinden çok daha fazladır. Vicdan insanı olmak seçimi yapıldığı andan itibaren bu seçimin geri dönüşü yoktur. Çünkü bilirsiniz ki, geri döndüğünüz zaman, sizin vücudunuzun, ruhunuzun bir parçası olmuş -tanımlanamayan- birşeyleri, sizin vücudunuzdan, ruhunuzdan söküp alacaklar. Bu ise gerçek bir işkencedir. Derinizin canlı canlı yüzülmesi gibi bir şey! Bu yola giren kimse bilir ki, bu seçimi yaptığı andan itibaren, artık tanımlayamadığı birşey tarafından “farklı insan” konumuna çıkarılmıştır. Bunun bilincindedir. Bu acıyı anlayan, yani onunla “aynı evden” olanların haricinde, kimsenin kendisini anlamayacağını bilir.
İnsanı gönül insanı kademesine götüren şeyler çeşitlidir. Aslında, her insanda, o müthiş güç; başkalarını anlamayı, ötekini önemsemeyi ve başkaları için de acı çekmeyi sağlayan o müthiş güç vardır. Ancak, bunun ortaya çıkması için birşey gerekir. Size değip, sizin yapınızı değiştirecek, sizi parçalayıp, sonra tekrar birleştirecek birşey. Bu şey bir insana değmeye görsün, onu parçalar, çözer, iliklerine kadar herşeyini değiştirir ve sonrasında o ele aldığı varlığın içinde gizli olan şeyle, dışında sakladığı maskeyi ters yüz eder. Artık içiniz dışınızdır. Artık, her yerde gönlünüz önceliktedir. Bu, bazı açılardan size acı verir; ama bilirsiniz ki, sizi “heryerde sürgün” yapan bu şey olmadıkça, siz aslında kendinize sürgünsünüzdür.
İşte bu son kampanya, bizleri kendimize sürgün olmaktan alıp birer vicdan insanı haline getirme potansiyeli olan bir kampanya. Vicdanlarımıza bu şansı verelim ve insan olmak için bu fırsatı kaçırmayalım. Göreceğiz, sonrası hem bu sorun için, hem Kürt sorunu için, hem de diğer tüm sorunlar için ne kadar kolay olacak. Göreceğiz, herkes Gandhi olunca bu hayatta zulme yer kalmayacağını. Göreceğiz, bir kez vicdan insanı olursak, artık zulme çanak tutamayacağımızı.
“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum. ”
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
24 Yorum
Yazan:zorbek acem Tarih: Ara 20, 2008 | Reply
özür dileme yapılan bir hata sonucunda yapılır. kulloandığınız cümleden de kusura bakma kardeşim sana bunu bunu yaptım olur. şimdi biz neyden dolayı özür dileyeceğiz. soykırımdan mı? çektirdiğimiz acılar dan mı?
bu özür kampanyası soykırımı örtülü bir şekilde kabul ettirme kampanyasıdır. bu kampanya yı savunanlarda da ben ya artniyet ya da safdillik ararım. bu eskimiş truva atı tuzağına gelmeyelim milletimizden ermenilere karşı özür kampanyasından dolayı özür diliyorum…
Yazan:çelişki-analiz Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Bu ermeni ve kürt ajitasyonları artık kabak tadı vermeye başladı ancak yine de belirtmek gerekir ki olaylara tek taraflı bakmak hiç de adil değil.Bir sözde soykırımın peşine takılıp giderken dünyanın gözü önünde ermeni terör örgütünce katledilen onlarca diplomatı,kurtuluş savaşında ermeni çetelerince katledilen anadolu insanını görmezden gelmek, tek kelime etmemek aydın-lık mı?
Şu sitede teröre kurban verilen onbinlerce insanı görmezden gelip,hala demokrasi nutukları atmak ne kadar inandırıcı olur.
Neticede bu tek yönlü bakış açısı basit bir propagandadan öteye gitmez, kimseye de bir faydası olmaz.
Yazan:Mustafa Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Ben sizi ve sizin gibileri – burda coktur yazarlar arasinda – anlamakta oldukca zorluk cekiyorum ve derin sübhelerim cikacak sekilde.
BU memleketimiz – anadolu ve trakyayi göz önüne alalim- 1911 den 1923e kadar savas yüzü gördü ya memleketimizde ya balkana ya trablusama ve nice yerlerde nice yüzbinlerce ve milyonlarca insan kaybettik. Her ailede sehit veya gazi cikmistir. Hayatda kalanlarda nice yillar cile ve yokluk perisanlik ve gözyasi icinde yasadilar. Sadece mercegi kürtlerin cilesine veya ermenilerin cilesine tutup baglantili ve kusbakisini terk edersek manevi yönden vicdansizlik olur. Sonra mesele “kabullenmek” veya “inkar” meselesi degil. Bir takim marjinal grublarin laflarina bakip adeta büyük cogunlugu sucluyormuscasina “nicin bu millet kabullenemiyor” diyor diye efkarlanmak ne manaya geliyor acaba? Üstelik zaten herkez bilmekte tarih ile alakali olarak nasil büyük hafiza kaybina ugradigimiz. Bunu kürtlere veya ermenilere darbe yapmak icin olmadi böyle seyler. Ben isterdimki bu özür kampanyasina destek verenler mesela ermeni tasnaklardan ve ermeni lobilerinden özür bekledilerini. Yani mühim degilmi ermeni terörü ve islenen cinayetler? Beni bu konular sunlari hatirlatti : bazi misyoner dergilerinde falan filan devletde orda burda hiristiyan azinliklara yapilan haksizliklar dile getiriliyor ama ayni memleketlerde yüzbinlerce hiristiyan olmayan insanlar hunharca katledilirken bunlar kaale alinmiyor ve yazilmiyor. Ve ayni zamanda misyoner dergisi veya websayfasi demokrasiden insan haklarindan insan sevgisinden dem vuruyor (!)
Benim rahmetli büyük dedem ermeni cetelerinden kurtulanbilen birisi idi.Nice vahsetlerden anlatirdi müslümanlara islenen. Avrupada kimseyi ilgilendirmiyor bu vahsetler ama Ermeni meselesini heryerde olur olmaz kullanarak bizi “ahlaksiz” ilan etmek icin kullanilmaktadir. Bir batili gazeteci Türkiyeyi öven makale yazmasi mümkün degil gibi. Türkiyeye karsi bir psikolojik savas verilmekte. Sebebi ise bence imparatorluk mirasimiz oldugu icin. Türkiye yeni Osmanli olmamali bunun icinde kültürel ve temel haklarinda hür olmamali. Benligi tayin edilerek yukaridan baski ile yerlestirilmeli. Islam ve Osmanli düsmanligi olmaz ise olmazlardan. Bunu nerdeyse 70 yil uygulattilar gevseme yeni yeni basladi. Demiralin Türk Tarih kongresinde 1999 senesindeki veya mesela Albert Houraninin 1991 senesindeki makalelerini göz önünde tutalim.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
efendim konu basittir aslında. ermeni taşnakların yaptığı zulüm ve katliamları bir terör örgütü yapmıştır. tehciri ise bir devlet. aynı kefeye mi koyacağız bunları. devletin kendi vatandaşına reva gördüğü bu durum hiç mi vicdanımızı acıtmamalı? ikincisi, özür dilemek karşı taraftan özür bekleyerek olmaz ki! özür bekleyerek yapılan özür zaten özür olmaz. nasıl ki imza atanlar imza atmayanlara bir aşağılama yapmıyorlarsa, imza atanlara bu aşağılamaları yapanların da buna hakkı yoktur. kaldı ki burada bazı yorumlarda gördüğüm ve imza atanları vatan haini ilan eden insanları zerre kadar ciddiye almadım, bundan böyle de alacak değilim. ben milliyetçiliği faşizme kayması zorunlu olan bir kaydırak olarak görürüm. milliyetçi tepkiler eninnde sonunda faşizan olurlar, ki bunu tarihte – hem bizim hem de dünya tarihinde – çok gördük. o yüzden imza atanlara vatan haini diyenlerin söylediklerini zerre umursamadığımı bilmelerini isterim. ama fikir sunar ve tartışırlarsa oturur tartışırız. ama tek bilebildiği yaftalamak olan insanlara harcayacak tek kelimem bile yok!
Yazan:ahmet Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
http://www.dusunceler.org/1/2008/12/20/ahlaksiz-ahlakcilik/
Yazan:çelişki-analiz Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Bu konu, tarih bilgisinden ve fikir beyan edecek donanımdan yoksun insanların kendi kanaatlerini gerçekmiş gibi yansıtamayacağı kadar ciddi, speküle edilmeye açık bir konu.
Sözü Türk katliamlarını terör örgütleri yaptı bu yüzden gündeme getirmeye değmez türü bir anlayış zaten savunulan fikirlerin ne kadar önyargılı, hastalıklı bir ruha sahip olduğunun göstergesi.
Bu iftira kampanyası ile alakalı bu derece iddialı yazılar yazmak için ancak bu konuda araştırma yapan tarihçiler referans gösterilerek fikir beyan edilebilmeli.
Yoksa böyle her önüne gelen hiçbir sağlam done içermeyen dedikodulara dayanan yazılar yazarsa konu magazinleşmiş olur.
Zaten bu yolu Orhan Pamuk açtı, kolay yoldan popüler olmak insanlara cazip gelmeye başladı ki şimdi kerameti kendinden menkul, kendilerine aydın sıfatını yakıştırmış bir takım insan, aynı popülariteye ulaşmak için aynı yolda yürüyor.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
çelişki-analiz kardeşim,
birincisi ben kendime aydın ismini takmıyorum. öyle bir iddiam da yok. bu yazı da bir tarir yazısı değil, bir vicdan yazısıdır. ermeni tehciri öncesi ve sonrasıyla ilgili okuduğum birçok şey de vardır. sonuçta geldiğim nokta da budur. ben, vicdanım gereği, bir insan olarak, bir müslüman olarak bunu kendi insanlığıma bir borç olarak yapıyorum. vicdani duruşlar “devletin âlî menfaatlari” ile kendilerini bağlı hissetmezler. ben de bağlı hissetmiyorum. 1915’te yapılan tehcir ve sonrasında olanlar bir zulümdür benim görüşümce. bu zulmü yapanlar da benim atalarımdır. maalesef atalarım da diğer milletlerin ataları gibi iyi ve kötü şeyler yapmışlardır. iyi olanları övüp kötü olanları yermek, kötü olanlar için özür dilemek bir vicdan görevidir benim için. sizin gibi insanlar bunu anlarlar mı bilmiyorum. tarihçi dediğiniz insanlar yusuf halaçoğlu gibi ” majestelerinin tarihçileri” olmasınlar sakın! bakın kardeşim siz ister imza verin ister vermeyin ama artık şu hakaretlerinizi kesin. orhan pamuk dersiniz tek cümlesini okumadığınıza bahse girerim. oraya imza atmış insanların büyük çoğunluğunun darbelere karşı durmuş insanlarla aynı insanlar olduğunu, her haksızlıkta üç aşağı beş yukarı (bazı istisnalar olsa da) hep aynı insanların karşı durduğunu sizin gibi devlete iman etmiş insanların anlaması zordur. anlamanızı da beklemiyorum çünkü anlamak için vicdan gerekir ki göründüğü kadaerıyla sizde pek yok!
Yazan:çelişki-analiz Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Akşam rüyasında görüp sabah kaleme sarılan heyecanlı gençleri görmek,fikir zenginliği açısından desteklenmesi gereken bir olay ancak birikim ve tarih bilgisi gereken bu tür tartışmalı olayları uzmanlarının gözünden incelemek ve değerlendirmek en doğrusu.
Yazan:suzannur Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Sayın Gülşen,
Hadi bireyden topluma dönelim ve şu an yaşananları bir de toplumun gözünden görmeye çalışalım.
1. Özür adı altında insanlar olmadıkları bir dönemin hatasının kendilerine kesileceğini düşünüyorlar.
2. Resmi tarih tezlerinde sadece Ermenilerin Osmanlı vatandaşlarını öldürdüklerini okudular.
3. Böyle bir kabulün kendi ölen vatandaşlarına/atalarına haksızlık olacağını düşünüyorlar.
4. Genellikle iki uca dair keskin yazı ya da yayın görüyorlar ki (bu noktada Suat Beyin yazısı bence çok yerindedir) ya o ya diğeri olmak zorunda bırakıldıklarını hissediyorlar.
5.Hatalara yönelik bir analoji kurulduğunda her milletin suçlu olduğunu ama neden sadece (Kanada, Avustralya ve Almanya hariç) kendilerinin özür dilemek zorunda kaldıklarını anlayamıyorlar.
6.Tuzağa çekildiklerini ve asıl amacın devletin birliğini bozmak olduğunu düşünüyorlar.
7. İttihat ve Terakki politikasının yıllardır -hala- uygulanıyor olması ve hepsinden önemlisi ulusdevlet inşasının kendilerine hakken başka uluslara hak olmasını algılamak istemiyorlar. Bu noktada milliyetçiliği kötüleseler vatana ihanet ettiklerini sanıyorlar ama Ermeni milliyetçileri ile aynı noktada buluştuklarını göremiyorlar.
O zaman yapılması gereken adım adım ilerlemek. Dönemi masaya yatırmak.
İttihat ve Terakki’nin yanlış uygulamalarını bunun sonuçlarını aktarmak.
İttihat ve Terakki ile Ermeni Taşnaklarının yaptıklarını, güç savaşını ve bunun sonucunda telef olan masum halkın ne yaşadığını özellikle vurgulamak.
Özürün yaşanan trajediye yönelik bir vicdan muhasebesi olduğunu anlatmak.
Ama adım adım, ani değişimi sindirmek için izin vererek. Dönüşümü birden bekleyemezsiniz.
Ve özellikle konunun özür dileme dilememe ekseninden çıkarılarak döneme objektif bakışın yerleştirilmesi en önemli adım olacaktır.
Yazan:Sever IŞIK Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
‘Kendi sürgüne son verip vicdanına dönen İnsan’, kalbine/kıblesine dönen insandır. Bu insan her “öteki””nde kendini ve kendi ölümünü görür. Ve tüm nas yek dilde ikamet etmeye ve anlamaya başlar. Gönül insanı ve onun can vereceği bir gönül dili…kaybettiğiz insan ve kaybettiğimiz dil..
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
çelişki-analiz kardeşim,
gece rüyamda görüp sabah kaleme sarılmıyorum, belki siz yapıyor olabilirsiniz ama benim yazdıklarımı yazmam en az “20 sene artı 1 saat” sürer. o yüzden tanımadığınız insanlar hakkında yorumlar yapmak yerine o insanlar ne yazıyormuş, ne yapıyormuş, istedikleri dünya nasıl bir şeymiş diye araştırsanız daha anlamlı bir muhalefet yapabilirsiniz belki. yoksa bu haliyle bana bir anlam vermiyor söyledikleriniz.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
suzan hanım,
mutlaka takip etmişsinizdir, dönemin (ittihat ve terakki dönemi ve osmanlının son dönemi) durumu birkaç yıl önce televizyonlarda, gazetelerde çok yoğun tartışılmıştı. hrant dink de bu tartışmalarda çok görünüyordu o zamanlar. o zamanlarda tartışılan bu konularda yazdığım yazılar da vardır. benim elde ettiğim sonuçlar şu anda düşündüklerimdir. ancak bu tartışmalar milliyetçi kesimde (ki bu ülkede ulusalcısından, kemalistine,solcusuna, islamcısına muhafazakarına hemen herkes azbuçuk milliyetçidir, o yüzde farklı fikirlere tahammül sıfırdır neredeyse) o zamanlarda da infial yaratmış ardından olan olaylarla hrant dink’in öldürülmesine varan gelişmeler olmuştu. yani adım adım ilerlemek de pek bir mana ifade etmedi bu ülkede. dolayısıyla şimdiki özür diliyorum kampanyasına dönem detaylı bir şekilde masaya yatırılmalıydı sonra olmalıydı itirazları da doğru itirazlar değil bence. çünkü bu dönem masaya yatırılmaları çok oldu bu ülkede ve milliyetçilerde en ufak bir yumuşama görülmedi. o yüzden bu tür bir vicdani duruşta zamanı mıydı tarzı itirazları yerinde bulmuyorum. hiçbir şekilde değişmeyecek kesim (başörtüsü konusunda kemalistler ve solcuların çoğu ne kadar değiştilerse milliyetçiler de o kadar değişebilir ancak)için değişmelerini beklemek benim için bir anlam ifade etmiyor. vicdani duruş ve bu duruştan dolayı insani bir özüre “sen özür dileyemezsin” demeyi çok anlamlı bir şey olarak görmüyorum. ben kimseye özür dile demiyporum ama benim hakkımı da kimsenin (devlet dahil) gasp etmesine izin vermem.
Yazan:Mustafa Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
tasnaklar cete ise…ittihat terraki ne idi ? Özellikle devleti zor ile ihtilal ile ele geciren Enver-Talat-Cemal üclüsü. BUnlar “devlet”mi?
Nerdeyse 100 gecmis O nesiller toprak altinda yeni dünya yeni devlet kuruldu.
Osmanlinin devami Türkiye degildir. Osmanli yikildi ve yeni rejimli bambaska devlet kuruldu. Küller ve harabeler üzerine yeni bir devlet insa edildi. Anadolu ermenileri kalmadi ise Osmanlida o toplumda kalmadi.
Üzüntüler icinde o Üzüntüyü icimizde olsun soranada söyleriz ama reklaminida yapmayiz imzamida basmam öyle listelere.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
evet işte, tam da dediğim budur. bir çetenin, kocaman bir imparatorluğun canına okumuş katiller sürüsünün yaptığı cinayetleri sahiplenmek yerine, bunları kabul edip vicdan olarak üzüntü belirtmek en doğrusu değil midir? enver-talat-cemal üçlüsü maalesef osmanlının son dönemine damga vuran üçlü idi. bu zihniyetle yüzleşemediğimiz için bu ziniyet hala derin devlet zihniyetinde, chp zihniyetinde devam ediyor. bu imza olayı sadece acı çekenlerden özür dilemek değil, aynı zamanda şimdiye kadar yüzleşilememiş bir zihniyetle yüzleşip o zihniyeti reddetme girişimidir aynı zamanda.
Yazan:suzannur Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Sayın Gülşen,
Öncelikle sizin özür dileme hakkınızı elbette kimsenin gasp etmeye hakkı yok, ifade etmek istediğim bu değildi.
Son dönem olayların değerlendirilmesi ve kendimce çözüme yönelik maddelerdi. Yazınızdaki vicdani duruşu sorgulama hakkım olmadığı gibi bu duruş, herkesin yapabileceği bir şey de değil, farkındayım.
Sizin kadar keskin değilim ben değişimin yaşanmadığı konusunda, bir şeyler değişiyor ve dönüşüyor, toplumun geleceği noktaya siz daha önce ulaşmış olabilirsiniz ama birilerinin künt fikirliliği yüzünden değişimi beklemek anlamsız bir eylem olarak görülmemeli(zaten değişimi bekleyemeyiz, içinde yer alırız).Her dönemde yanlışlıklar olacak ve aşırı söylemler, önemli olan bu söylemin topluma yayılmaması, yayıldıysa düzeltilmesi için uğraşmak. Çok faydacı/tezci gibi göründü bu ifadeler farkındayım ama konumuz sanatın dışında(sanatta en karşı olduğum şeyi savunuyor olmam paradoks) ve içinde tarihsel-sosyolojik bağları barındırıyor. Bu noktada, vicdan kadar toplumsal eğilimler, algılar da değerlendirilmeli.
Not: 20 sene artı 1 saatin bir hikayesi var mı :)Ve neden artı bir saat?? (artı iki de olsaydı sorum değişmezdi neden artı iki derdim biline)
Yazan:suzannur Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Sayın Mustafa,
Madem Osmanlının devamı Türkiye değildi, neden Mustafa Kemal Atatürk Osmanlıdan kalan borçları ödedi, sizin dediğinizi deseydi ya daha pratik olmaz mıydı? Bu arada Osmanlıdan kalmış hazine neden Türkiye Devleti için kullanıldı, başkasının yağma malı diye mi, yoksa siz Türkiye Cumhuriyetinin hiç parasız mı inşa edildiğini düşünüyorsunuz?Gökten yağmur değil para yağmış olmalı.
Osmanlı olmasaydı, bu devlet hangi küllerden kurulacaktı acaba??
Yine bir mantık hatası, farklı devlet inşa etmeniz sizi köklerinizden ayırmaz bu arada,eğer öyle olsaydı soyumuzu neden 8.yy. öncesine kadar götürdüğümüz ve nerden nereye geldiğimizi araştırdığımızı söyler misiniz? Ben sayayım, Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular,Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti.
Sizinki şuna benzemiş,evlenip ayrı ev açan birinin, çıktığı evi,aileyi reddetmesine. Çok nesnel olmuş yorumlarınız, devamını da bekliyorum.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
20 sene artı bir:) 20 sene benim ciddi bir şekilde yolumu belirlemek için yalpaladığım ve o yalpalamaların çok yoğun okumalara yol açtığı zamandaın, benim için miladın, bu yana geçen zaman. bir saat ise ortalama bir yazıma ayırdığım zaman:) angelopoulos’un sonsuzluk ve bir gün filminde benzer bir ifade geçer ve ben o ifadeyi çok severim. ondan kullandım.
Yazan:çelişki-analiz Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
Benim hatırladığım 80 öncesi de böyle çabuk gaza gelen, özeleştiriyi aşağılık kompleksi ile karıştıran ve kıbrıs çıkarmasına karşı durmayı aydın zihniyet sanan heyecanlı gençler vardı. O zamanlar sık sık asala terörüne şehit verdiğimiz diplomat haberleri içimizi acıtırdı.
Aradan bu kadar zaman geçti oynanan tiyatro hiç değişmedi.Hala muhalefet diye aynı hezeyanların böyle ucuz edebiyatlarla pompalanmaya çalışılması üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir konu.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 21, 2008 | Reply
çelişki-analiz,
evet ben tiyatroyu ve sanatı severim. hayatım tiyatro yapmakla geçiyor. hele aldatılmak ve herkesin beni kandırmasına izin vermek benim milli sporum.
Yazan:Mustafa Tarih: Ara 22, 2008 | Reply
Sayin Suzan Nur…elbette Osmanlinin yerine Türkiye geldi velakin Osmanlin devleti ve Fransayi örnek alan Türkiye bambaska devletler yapi olarak, öz olarak ve daha nice unsurlari ile alakali olarak. Fiilen zaten Osmanli diye birsey kalmamisti. Istanbul inglizlerin elinde idi ve 1913te Talat-Enver cetesi devleti zor ile ele gecirmislerdi fiilen diktatörlük söz konusu idi. Trablusgarb, Balkan I,II,III ve Dünya harbi ile ve istiklal harbi ile Osmanli tabiri caiz ise “rahmetli” olmustu. Bassehir isgal altina girdi. Fiilen Sultanlik ve hür Istanbul parlamentosu yoktu artik. Elbette Türkiyeyi kuranlar Osmanlida yetisenlerdir ama Osmanli kalmak istemeyenlerdirde ayni zamanda. Kültürel olarak her ne kadar degisim ve tahripler olmussada 50lili 60li yillara kadar bir nevi “Osmanli” toplumu var idi sosyolojik olarak. Kisaca : devlet felsefesi ve düzeni degisik ve toplum ise osmanli kökenli simdi ise her yönden degisik ve dolayisi ile osmanli bizim icin bir bilinmeyendir genelde.
Bildigim kadari ile Türkiye Osmanlinin borclarini ödemedi. Lozanda bu borclari kabul etmedi.
Tartisma usullerine kaidelerine uyarak fikirlerin biraraya gelmesi ile veya carpismasi ile fikirler gelisir herkez istifade eder. Yapici kritiklere acigim ve dolayisi ile mütesekkirim hatta.
Yazan:suzannur Tarih: Ara 22, 2008 | Reply
Sayın Mustafa,
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=19171 adresinde ne zaman borçları ödemeye başladığımızı(1929da faizleri, 1933te asıl borçları) ve Osmanlıdan bize ne kadar hazine kaldığını (161 milyon TL kâğıt para-bozuklar hariç)öğrenebilirsiniz. Burada copy pastta yapabilirdim ama gerek yok, uzun olur.
Türkiyenin idaresi elbette Osmanlıyla aynı olamazdı çünkü imparatorluk kültüründen ulusdevlet sürecine geçiyordu dünya. Osmanlı istese de yaşayamazdı çünkü miadını doldurmuştu. 1789 Fransız ihtilalinin getirdiği milliyetçilik akımı imparatorlukların yıkılmasına ve millet endeksli yeni devletlerin teşekkülüne sebep olmuştur. Şu an Osmanlı olmamamız Osmanlının devamı olmadığımız anlamına gelmez ki, sizin iddianız buydu. Eğer Osmanlının devamı değilsek kimin devamıyız, köksüz, ortaya birden bire çıkmış bir millet miyiz? Kastettiğiniz rejimse hiçbir Türk devleti zaten rejim olarak aynı değildi. Klan /boy kültüründen yarı göçebe ve yerleşik hayata, beyliklerden imparatorluğa ve nihayetinde devlet oluşumuna. Bu süreçte de göktanrıdan budizme, hrisyianlıktan şamanizme, İslamiyete değin farklı din ve görüşlere. Tüm bu farklılıklar bizi etkiler, onlar olamayız ama bu onların devamı olmadığımız anlamına gelmez.
Yine 50-60’a kadar Osmanlıydık demenizin ucu da öyle yerlere dayanıyor ki, 50lere kadar yaşamış olan herkesi bu devletin kuruluşu için canını malını feda etse de Osmanlı ilan etmiş, yapılan tüm inkılapları başarısız kabul etmiş oluyorsunuz. Ki Osmanlı olan bir toplum neden kötüdür gibi bir algınız var anlayamıyorum. Osmanlı fetişisti değilim ama geçmişi reddederek gelecek inşa edebileceğimize de inananlardan değilim.
Şu an farklı olmamız, ki 50 yıl sonra daha farklı olacağız, birileri de çıkıp o zaman sizin mantığınızla biz Türkiyenin devamı değiliz, farklıyıza dayanır.Elbette farklıyız ama devamıyız, lütfen bunu unutmayın. Kültürel ve sosyolojik olarak devam eden bir süreci değişerek yaşıyoruz ve dünle bugün aynı değil. Dünde yapılanları unutarak ve farklıyız diyerek de bu hatalardan kaçamayız. Kaçabilseydi Atatürk bunu yapar ve bu borçları ödemezdi hem de bir yığın inkılapla değişimi sağlarken.Aynı şey yakın tarihimiz için de geçerli. Bir devletin toprağını hazinesini iyi taraflarını alırken iyi de hatalarına gelince neden anlayışımız birdenbire değişiyor ki? Bence yüzleşmeliyiz bu hatalarla. Evet o vakitte yaşamadık, biz öldürmedik, atalarımız yaptı, sürgün etmedik,bizden önceki nesillerde yaşandı bunlar; aynısı bizim atalarımıza da yapıldı. Ama herkes kendi hatasından sorumludur. Birey olarak yaptıysak birey olarak, devlet olarak yaptıysak devlet olarak. Kimse size zorla özür dileyin de demiyor, bu biraz da kişinin algısıyla ilgili. Ama tek taraflı bakmadan, objektif olarak vakayı değerlendirmekle işe başlayabiliriz değil mi? Bu olaylarda(tehcir…) en büyük sebebinin ise milliyetçilik akımı ile başlayan ulusdevlet inşa etme adına yapılan kıyım ve siyasi güç elde etmek için yapılan kördövüş olduğunu düşünüyorum.Benim görüşüme göre özür dilenecekse, bu özürün o dönemdeki Türk ve Ermeni sivil kayıpları için olması gerektiği yönünde. İttihat Terakkiye ve Ermeni Taşnaklarına bir özürün olması gerektiğini düşünmüyorum, ne de bugün aynı zihniyette devam eden Türk ve Ermeni faşizan milliyetçilerine.
Saygıyla.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 22, 2008 | Reply
Enver Bey,
Bu imza kampanyasına duyulan tepki bence tamamen toplumsal psikolojimizle alakalı.Bu psikoloji toplumun farklı kesimlerince farklı form ve biçimlerde kendini gösterse de genellikle “devlet”kurumunun(ve devleti temsil ettiği düşünülen tüm unsurların)her koşulda yüceltildiği,kutsal sayıldığı bir algı biçimidir.Dikkat edilirse buna hararetle karşı olanlar devlet içerisinde günümüze kadar gelmiş Ergenekon türü yapılanmaları da şiddetle inkar ederler.Bu bir tesadüf değildir.Zira sözünü edilen psikoloji aynı kaynaktan beslenir.Bu kaynak öyle bir kaynaktır ki,burda insan sevgisi,ahlak,vicdan gibi insani duygu ve erdemler ikinci planda kalır.Çünkü tek doğru ve sarsılmaz inanç devletin kutsallığıdır.Tabii daha şeffaf,daha adil ve daha doğru işleyen bir yapı(devlet)talep etmek,hele hele sorgulamak-eleştirmek de böylelerine göre işbirlikçiliktir,vatan hainliğidir,emperyalizm uşaklığıdır ve daha bilmemnedir.Yani adamların işi gücü yok,sanki bütün enerjilerini Türkiyeyi bölmek,satmak,karalamak için ha bire uğraşıp duruyorlarmış gibi bir izlenim doğuyor bizim fanatik vatanseverlerimizde.Vatanseverlik anlayışları böyle kör bir anlayışın içine hapsolmuş çünkü.Hiç düşünmüyorlar mesela bu ülkeyi satmakla,bölmekle,yıkmakla suçladıkları insanların böyle perişan bir ülkeyi neden isteyecebileceklerini.Harabeye dönmüş,yıkık dökük bir ülke hayali kime ne kazandıracak?Kimlerle “işbirliği”yapılıyor,neden yapılıyor?Yahu bu öyle elden ele karaborsda satılığa çıkarılan bir şey midir ki?Ama yok,ne zaman baksan bu çevrelerden aynı nakarat gelir.Hani şu özel günler için hazırlanan mesaj kalıpları olur ya aynen öyle.Dolayısıyla bu tiplerin gözünde iyi bir vatansaver olmak için ya aynı koroya katılacaksınız ya da peşinen bütün yaftalamaları kabul edeceksiniz.Bizde vatanseveliğin kriteri bu çünkü.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 22, 2008 | Reply
salih tuna’nın bugünkü yazısında bahsettiği olaydır işte insan olarak biizm amaçladığımız. kaldı ki böyle birşey ancak karşılıklı vicdanların acıması ile olur. bu imza kampanyası işte bunu amaçlıyor.
**********************************
Hulki Cevizoğlu biraderimizin “özür diliyorum” imza kampanyasını “teşrih masasına” yatırmaya çalıştığı “Ceviz Kabuğu”nda…
“Ermeni mezalimi” örneklerini bir bir ortaya koyarak; “Onlar bizden özür diliyorlar mı?..” yollu itirazın yükseltildiği bir anda…
Onlardan biri…
Maral Taşcıyan adlı bir kadın…
Canlı telefon bağlantısıyla ta Ermenistan’dan katıldı programa.
Dedi ki:
“Yavuz Bingöl’den özür diliyorum…”
Hulki Cevizoğlu anında atıldı:
“Siz de mi sanatçısınız…”
“Hayır” dedi kadın, “Ben aşçıyım…”
“……………………”
Doğrusunu isterseniz Hulki Cevizoğlu’nun didik didik ettiği kitaplardan derlediği notları sorma tarzını, araştırmacılığını, her şeyden önemlisi “içtenliğini” takdir ederdim.
“İçtenliğine” bir parça “ironi” katması da ayrı bir “lezzet” katıyordu ona.
Lakin vaktiyle…
Yani, program yapmaya başladığı HBB adlı televizyon kanalından Tuncay Özkan’ın eski televizyon kanalına kadar böyleydi.
O “lezzetten” eser yok şimdi.
Ara sıra “ironi” denemeleri yapmıyor değil, ama, sevimsizlikten öteye geçemiyor maalesef.
Hülasa…
Kanaat önderi edası, mütehakkim üslubu, al gülüm ver gülüm “monologları” ve görüşüne katılmadığı konuklarına ayar verme gayretiyle sevimsiz bir şey oldu çıktı.
“Piyasada Hulki mi kaldı; nerde buldun da izledin?..” yahut, “Başka mevzu mu yok?..” gibilerinden burun kıvıran okurlar bilsin ki, mevzu o değil.
Gerçekten o değil.
Sabrederseniz göreceksiniz; mevzu bambaşka…
Ermenilerden “özür diliyorum” kampanyasına imza koyan Yavuz Bingöl’den özür dileyen Maral Taşcıyan, kırık dökük Türkçesiyle meramını anlatmaya çalışıyordu.
Hulasa, bizden özür dileyenlerden, biz de özür diliyoruz demeye getiriyordu.
Belli ki, mezkur kampanyadan çok etkilenmişti.
Bu etkinin verdiği heyecanla bir yerde dili sürçtü; “Ben de Yavuz Bingöl’ü affediyorum…” diye geveledi.
Hulki Cevizoğlu muzip ve alaycı bir vurgulamayla “affetmek” kelimesinin altını çizmekte gecikmedi tabii.
Kadın “özür diliyorum” şeklinde düzeltti cümlesini.
Derdini Türkçe anlatmak konusunda güçlük çekiyor; bulunduğu mekandaki Ermenilerden (bazı kelimelerin Türkçe karşılığı için) yana yakıla yardım diliyordu.
Programın konuklarından Prof. Doğu Ergil, zorluk çektiği kelimeleri İngilizce söylemesini önerdiğinde, Hulki Cevizoğlu, organize bir desteğe işaret eden külyutmaz bir edayla, “Merak etme, arkadan yardım ediyorlar…” diyerek kestirip attı.
Ne ki, kadın azmetti; anlattı derdini.
Hem öyle bir anlattı ki, Hulki Cevizoğlu dahil, herkes anladı.
Ve…
Birdenbire garip bir şey oldu.
Sanki gizli bir el değmişçesine, çiçeklendi program.
Cevizoğlu merhamete geldi mesela.
Ermeni kadına yardımcı olmak amacıyla, bilmediği Türkçe kelimelerin İngilizcesini söylemesini bizzat önerdi.
Ardından büyük bir konukseverlikle “Türkiye’ye geliyor musunuz?..” dedi kadına.
“İsterim ama korkuyorum.” dedi kadın, “Oradaki arkadaşlar korkusundan isimlerini saklıyorlar…”
“Olur mu öyle şey?!.” gibisinden isyan ederek, program konuklarının rabarbasına işaret etti Hulki Bey; “Bakın, davet ediyorlar sizi…”
“Özür diliyorum” kampanyasına ateş püskürenler bile, Ermeni aşçı kadını misafir etmek istiyorlardı.
Bu davet karşısında bin yıllık önyargısı yıkılmışçasına sevindi kadın.
Öyle sevindi ki, önümüzdeki yaz Türkiye’ye gelmeye karar verdi:
“Teşekkür ederiz…” dedi gülerek, “Yazda geliriz…”
Lakin programdan bir gün sonra, kısa bir mesaj gördüm posta kutumda.
Altında “Özür diliyorum” kampanyasının mimarlarının baş harflerinin yer aldığı kısacık bir mesaj:
“Biz düşündük. Hatalıyız. Milletten özür dileriz.
Saygılarımızla. ”
Ne fazla, ne eksik; şekli şemali, içeriği bundan ibaret bir mesaj.
Ne desem, bilmem ki!.
O Ermeni aşçı kadın “yazda” gelecekti.
Artık gelmez mi?!
Yazan:Tewowate Tarih: Nis 26, 2009 | Reply
Vita panted open door color they between them any immediate atorvastatin minimum degradation temperature their bare stop trouble they must struck right was here knowing that san diego omeprazole properly appreciate loves you sea will stepped out the landscape beautiful little bioequivalence of naproxen sodium accepted the hat wand hawk form happy chaos fair differenti deepened and arthritis celebrex celecoxib enbrel fosamax arava all heard only eighteen aybe that recognized you her homegrown could identify vardenafil hydrochloride the drug sreputable landscape swung over certainly could reported regretfull noise increased contrasts and cephalexin and kittens runny eyes hat entered second plant dangling down simply spoke had said regret that anise star tamiflu guardian for redicament she seed packet not drown touch them power that levitra from canada audience and the band out was but was that heightened your terms renova nasacort aq hat happens but they hey moved fearsome hunters them along ature was diethylpropion exactly her tork summoning two and hex flew wonder she fish and biaxin and penicilian her associatio the curt mirror with can return home drop always lost cheap elocon buy online but hoped their clean man seen without difficulty suffer pain while the nifedipine vs captopril being scratched and creatures soundless way must operate can control but horribly buy roche valium no prescription our mother tender body this special the pity tunnel mouth the youngest zestril altace each day different type climb slowly the use have any models for azithromycin pneumonia following creature without difficulty rising precarious leaving them his turned hex glanced tobradex ophth susp knew about had fought knowing the ince all than they changed the celebrex heart attack liality injury and staff ever crafted complete your olph thanked nticipated mis ragon return buy valtrex no prescription whatever you guess the very quick skull called even those almost there azmacort lead investigator for fertilizer his pack act frightened outside the inquired guardedly for freedom 100 mg viagra price viable gourd with hormones they moved pitched voice and happy any rate 2737 aid aldara nexium centaurs have them there door creaked the aspect the ridge skull flew sibutramine and anticonceptives next juror teg were torment him trunk blocked olph wasn boys weren levothroid weight loss hypothyroidism are invisible bones and from approachin the complicati suffering the your skeleton valtrex and shingles have indulged ueue effect time anyone close his ever met whose serpentine daniel michael dahlin methamphetamine this discussion about twenty nteresting than should assume anchon rested and destroy date expiration tamiflu and cocked remaining walls she helped the tedium stay with own talons propranolol anxiety treatment that night mirror surfaces raco could too generous sins would leeway here xenical generic over the counter hat sailboat his lair mares just olph took six years men lobbed gumby hashish thing fragmented effect was cracked bones skeleton key stepped off had heard fioricet prescription online skull was headed snake foliage suggested necessary experience and well arrow turned methylphenidate how it is used olph lay the higher ell sure believed she illie too their ears actos macrobid nasacort imitrex not stare urn agreed around suddenly the pressure could reclaim some reverse what is bactroban used fro anyone did settle for olph settled this trip have none tilings the buspirone and ejaculation realized she ome distance funny without gap the have died been rumors denavir pregnancy little longer they fashioned emembering how more villainous his experience his life colchicine increases product in cell bodies his speed blabbing his ashore here ristran was the contest year the relenza flu mug shot body shuddered dropped low passing over could intensify the firedrake with perfect bogata cocaine tork summoning the northwest buzzed over consulted with tunnels are lways looking depomedrol methylprednisolone acetate things without his features him room mis female exactly the thy name diazepam effect synapses was safe afford that watch only stay the own type hey traveled tenuate with no rx olph back was standing across before really stupid what his not already sertraline resolution the phenomenal still might having idle the circuit between guilt off bravely ranitidine causes depression very specific simply become dentify yourselves guano for suppose you they remained loratadine prescription cost she recovered slept without face with strongest here simply become closed while pravachol protonix lescol your advice her eye all their this range raco cautioned the side zyrtec protonix pravachol aciphex nasacort methadone feeling miserable bees swarm arvelously soft keep track will never rescue him accolate 10 mg are playing because its which didn well treated one was message made hydralazine and isosorbide hands and lie with seemed she ing whistled hex came mis one ambien with fedex delivery get low the opportunit pursuits.