Hürriyet çetesi’nin Türkiye nefreti
By Aisha Benghazi on Ara 21, 2008 in Basın günlüğü, Basın Özgürlüğü, Ergenekon Nedir?
Hürriyet bunu neden göze alıyor? (Alper Görmüş)
Ergenekon davasında hafta içinde çok önemli iki gelişme yaşandı: Veli Küçük’ün savunması ve Yargıtay’ın Danıştay saldırısı ile Ergenekon arasındaki bağa işaret eden yeni kararı… gazetesinin bu iki gelişmeyi nasıl haberleştirdiğini gördükten sonra (ve tabii önceki performansını da işin içine katarak), başlıkta ima ettiğim şeyin, sorduğum sorunun tamamen meşru olduğu konusunda hiçbir kuşkum kalmadı. Evet, ben artık açıkça, Hürriyet‘in Ergenekon performansının “haber tercihi”, “haber değerlendirme kıstasları” gibi gazetecilik terimleriyle yürütülecek bir tartışmanın konusu olmaktan çıktığı kanaatindeyim. Bir adım daha atayım: Bizzat bu performansın yürütücülerinin, “Biz kendi gazetecilik ölçülerimizle meseleyi böyle değerlendiriyoruz, haberlerimiz o nedenle farklı” savunmasının içinden çıkamayacaklarını bildiklerini, fakat başka çarelerinin olmadığı için bu yoldan yürümeye devam ettiklerini düşünüyorum.‘da Darbe Günlükleri’ni yayımlamıştık, birkaç gün sonra Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bunların “özel imalat” olduğunu yazdı köşesinde. Ben de kendisine cevaben, bir gazetecinin bu günlüklerin doğruluğunu sorgulamasının hakkı olduğunu, fakat o aşamada “gerçek” olma ihtimalini hesaba katmayan ve kafadan “sahte bunlar” diyen bir gazeteciliğin, ister istemez gazetecilik dışı kuşkuları davet edeceğini hatırlatmış, şöyle yazmıştım:
Hürriyet
Nokta
“Mahcup olma ihtimalinizin en azından teorik olarak var olduğu koşullarda ‘hüküm’ faslından konuşmak kadar tehlikeli bir şey yoktur! Ödünüzün kopması gerekir böyle durumlarda; ya tersi çıkarsa diye tir tir titremeniz gerekir. Bu, işin ‘erdem’ faslı… Bir de ‘akıl’ faslı var… Aklını devre dışına çıkarmamış birinin şöyle düşünmesi elvermez mi: Ben, nihayet bir ‘ihtimal’ olan bir şeyle ilgili olarak bu kadar kesin konuşursam, başkaları benim bunu neden göze aldığımı sormaz mı?”
Başlıkta dediğim gibi, gazetenin Ergenekon haberciliği konusunda da aynı soru geçerli bugün: Hürriyet bunu neden göze alıyor?, biliyorsunuz, uzun aylar boyunca “Ergenekon’a soğuk” gazeteler bloğunun Cumhuriyet‘le birlikte “en soğuk gazeteler” varyantını oluşturmuştu. Bu aylar boyunca sığınılan “Ortada iddianame bile yok” savunması, Hürriyet‘in “iddianame yazan gazete” şöhretiyle birlikte düşünüldüğünde pek komik kaçmıştı ama, gazete için yapacak bir şey yoktu; o nedenle bu mevzii hiçbir zaman terk etmedi.
Sorguda neyi “gördü”, neyi “görmedi”
Hürriyet
Sonra iddianame geldi, ardından da dava… Hürriyet artık “görüyordu” ama nasıl görüyordu? Yeri geldiğinde, birkaç kez değinmiştim bu “görme biçimi”ne, fakat dediğim gibi, hafta içinde ortaya çıkan iki büyük gelişme bu “görme biçimi”ni taçlandırdı ve her şeyi netleştirdi.
Veli Küçük’ün savunması ve çapraz sorgusuyla başlayalım…
Ergenekon konusunda Hürriyet çizgisinde haberleriyle öne çıkan Cumhuriyet, Yeniçağ, Sözcü, Tercüman gibi gazeteleri dışarıda bırakarak söylüyorum, Veli Küçük’ün çapraz sorgusu konusunda bütün gazeteler ortak nokta olarak, sanığın “soruların çoğuna cevap vermediği”ni ve aslında “hukuki bir savunma” yapmadığını öne çıkarmışlardı. Hepsini temsilen -ve durumu en çarpıcı, en veciz bir biçimde dile getiren- Radikal‘in manşetini aktarayım: “Veli Küçük sorguda sırtını döndü… KARAKUTU HÂLÂ CEVAP VERMİYOR… İsmi hep derin devletle anılan, Susurluk ve Ergenekon’un ‘karakutusu’ Küçük’ün sorulara yanıtı: Cevap vermiyorum!” (Habertürk muhabiri, Küçük’ün, kendisine sorulan 30 kadar sorudan sadece birkaçını cevapladığını söyledi ekranda.)‘teki neredeyse bir sayfaya yayılan “savunma ve çapraz sorgu” haberini okuyan okurların ise sanki Küçük’ün bütün soruları büyük bir açıklıkla cevapladığı zehabına kapılmaları işten bile değildi., gazetelerde yer alan ve Küçük’le ilgili kanaat oluşturmaya yarayacak pek çok soruya ve cevabına (ya da cevapsızlığına) da hiç yer vermemişti. Mesela: “Şener Eruygur’u tanır mısınız” sorusuna önce “tanımam” demiş, bunu yalanlayan notlarının hatırlatılması üzerine de ifadesini değiştirmişti. Mesela: Cumhuriyet gazetesi avukatlarının, “Madem param yok diyorsunuz, Cumhuriyet gazetesini satın almak üzere nasıl teklifte bulundunuz” sorusuna hiç cevap vermemeyi tercih etmişti.
Hürriyet
Hürriyet
Buna karşılık gazete, Veli Küçük’ün avukat kızı Zeynep Küçük’ün yaptığı savunmadaki, başka hiçbir gazetenin önemli bulup haberleştirmediği bir noktayı, “bulandırma amacıyla çorbaya atılmış küçük sinek” misali birinci sayfadan, ayrı başlığı olan bir haberle takdim etmişti okurlarına: “KAYITLARDAKİ KONUŞMA İDDİANAMEDE DEĞİŞTİ Mİ?.. Veli Küçük’ün avukatlığını üstlenen kızı Zeynep Küçük, yaptığı yazılı savunmada; müvekkilinin, Sami Hoştan’la telefon konuşmasında ‘Bakarız’ dediğinin, ancak savcı tarafından iddianameye kasten ‘Hallederiz’ diye yazıldığının belgelerini mahkemeye sundu.”
Haber bu, mesele de şu: Küçük, kendisine telefonda “bir işten 1,5 milyon dolar para kaybettiğini” anlatan Sami Hoştan’a “bakarız” demiş (iddianamenin ekindeki 436. klasör). Fakat bu ibare, iddianamede “hallederiz” şeklinde yer almış.‘e göre bu, birinci sayfalık bir habermiş ve nedense başka hiçbir gazete bunun önemini anlayamamış. Telefon konuşmasının metni bilerek saptırılmış olsa ve klasörde de “hallederiz” şeklinde yer alsaydı, anlardık. Fakat belli ki, klasörden iddianameye aktarılırken bir hata olmuş. Hangi savcı, sanık avukatlarının mutlaka farkına varacağı bir “çelişki”yi göz göre göre tutar orada? Hürriyet buradan, “Ergenekon fasa fiso” sadâsı üretmeye çalışıyor; koca gazetenin geldiği noktaya bakın!
Hürriyet
Gelelim, Yargıtay’ın oybirliğiyle aldığı Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi kararına… Bu gelişmenin önemini uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. Bu kararın önemine Hürriyet‘çileri de ikna edebilmek için, Deniz Baykal’ın, “Ergenekon’un avukatlığı” günlerinde (bile) Danıştay saldırısının kendisi için bir “turnusol kâğıdı” işlevi göreceğini anlattığı sözlerini yardıma çağıralım:
“Sağlam bir hukuki inceleme sonucunda bu, hukuki bir gerçek olarak ortaya çıkarsa herkesin buna saygı göstermesi lazımdır. Muazzam bir olaydır. Olabilir… Tarih içinde toplumda böyle olaylar görülmüştür. Provokasyon yapmak için hiç olmadık çevreler olmadık cinayetlerin sorumlusu olarak ortaya çıkarlar. Böyle bir durum varsa bu ciddidir.”
İşte şimdi Yargıtay’ın oybirliğiyle verdiği bir kararla, durumun ciddiyeti iyice ortaya çıkmış durumda. Peki, bu önemli gelişmeyi en küçük hacimle gören gazetemiz hangisi? Hürriyet.
Anlamakta hakikaten çok zorlanıyorum: Türkiye’nin en etkili gazetesi bunu neden göze alıyor? Amerikan dizisi tercümesiyle söylersem, bunun için “iyi bir nedeni”nin olması lâzım.
Lâzım da, nedir bu neden?
…Bu makale ilginizi çekti ise…
Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu? Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk… Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…