Gazze’den kendimize bakmak
By eg on Ara 30, 2008 in Filistin, Ortadoğu
Adorno “Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” derken, Auschwitz’de kurban olanların bugün cellat olduğunu görseydi ne hissederdi acaba? Ya Benjamin, Nazilerden kaçarken, yakalanacağını anlayınca intihar eden Benjamin? Öteki ile kurulacak ahlaki ilişki üzerine yazıp durmuş Levinas ne düşünürdü bugün Gazze’yi bombalayan soydaşlarını görseydi? Levinas’ın, İsrail’in 67’deki işgaline hiçbir karşıt şey söylemediğini, bu konuda tek kelime dahi yazmadığını biliyoruz gerçi; ama bugün bombalanan Gazze’de ölenleri canlı yayında görseydi, herhalde yeni bir “ötekilik” teorisi kurması gerekirdi.
Gazze, Auschwitz kurbanlarının torunları tarafından iki yıldır tam anlamıyla bir açık hava hapishanesi haline getirildi. Batı Şeria ve Gazze kırk yıldır işgal altında. İki yıldır susuz, elektriksiz, ilaçsız, yiyeceksiz bırakılan Gazze’nin çektiği acıları tüm dünya naklen izliyor. En büyük zalimlerin, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkacağını söyleyen Cioran’ın söylediklerini kanıtlar mahiyette, İsrail, fütursuzca, insafsızca zulümlerine devam ediyor. Bu zulümlere ses çıkaran, karşı çıkan tek bir ülkenin dahi olmaması insanı daha büyük bir isyana sürüklüyor. Aç kalanlara, ölmek üzere olanlara dahi kapısını açmayan Mısır, oradaki insanlar için kılını dahi kıpırdatmayan benim ülkem dahil dünya ülkeleri, zulme sessiz kalmanın ortak olmakla eşdeğer olacağını görecekleri bir yola giriyorlar hızla.
ZULÜM MEDENİYET OLURSA
Bugün, Hamas’ı bombalama bahanesiyle çocukların okullardan çıktığı saatte Gazze’yi kana bulayan, yüzlerce sivil kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olan İsrail’i düşününce asıl terörizmin devletlerin yaptığı olduğunu daha net anlıyorum. Terörü belirli kişi veya örgütlerin marifeti sayan ve bunun devletçe yapılanına göz yuman BM’yi düşünüyorum. Aynı BM, Bosna’da yüz binlerin ölümünü de böyle bir arlanmaz seyircilikle izlemişti. Türkiye’yi düşünüyorum, büyük ülkelerden onay almadan hiçbir şey yapamayan, İsrail’i doğru düzgün kınamaktan bile aciz ülkemi…
Zulüm, bugün, medeniyet kılığında kapımızı çalıyor. Susan Sontag Başkasının Acısına Bakmak adlı eserinde, savaşlarda acı çeken, ölen insanların görüntülerinin evimizin içine kadar gelmesinin adeta o görüntüleri sıradanlaştırdığını ve bizleri acılara karşı duyarsız yaptığını söyler. Öğle yemeği yerken göz attığım televizyonda parçalanmış cesetleri izlerken, ağzıma attığım lokmayı çiğnediğimi fark ediyorum. Birden boğazıma düğümleniyor lokmam. Demek ki zalim olmak bu kadar basit bir şey! Açlıktan kırılan insanları, tepesine bombalar yağan çocukları seyrederken oturup yemek yiyebilmek! Evimize giren ceset görüntüleri, yaralıların canlı yayında gösterilmesi vicdanları olan insanları da acılara karşı normalleştirip körleştiriyor demek ki!
Modernliğin insan ruhunu koyduğu hapishanenin, insan ruhuna ve vicdanına yaptığı en büyük kötülük, hiçbir acının, zulmün anormal kabul edilmeyeceği zalim bir normallik olmalı. Her an tepelerine inebilecek bombanın korkusuyla tir tir titreyen ilkokul öğrencilerini öylece izleyebiliyoruz. Kendi çocuğumuzu, sevdiklerimizi onlardan birisinin yerine koysak aklımızı oynatacağımız bir durumu, film izler gibi izleyebiliyoruz. Dünyanın sümülasyonlarının da simülasyonlarını bize sunan bir iletişim dünyasında, gerçekliğin kapımıza, vicdanımıza uğraması artık imkansız demek ki! Matrix’i seyreder gibi İsrail uçaklarının bombalamalarını izliyor, bir savaş filmi izler gibi canlı yayında ölümleri izlerken yemek yiyebiliyoruz.
“Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” diyen Adorno, Gazze’yi görseydi ne düşünürdü? Mazlum olanın zalimleşmesini görmek, onun için acıların en büyüğü mü olurdu, yoksa o da “normalleşip” siyasi konjonktürde “taraf”ını mı alırdı?
SIRADANLAŞAN DEVLET TERÖRÜ
Devletlerin yaptığı terörle, ABD’nin, İsrail’in, hatta kendi ülkelerimizin yaptıklarıyla, yüzleşip, lanetlemeyi, reddetmeyi ve ne pahasına olursa olsun mazlumun yanında olmayı beceremezsek bu zulümlerden hepimiz sorumluyuz demektir. İsrail’in yaptığına “orantısız güç kullanma” diyen ve stratejik açıklamalar yapan strateji uzmanlarına, diplomatik dil kullanmaya çalışan devlet ileri gelenlerine, bu ülkenin bir vatandaşı olarak soruyorum: Bir “şeye” terörist demeniz için o şey illa birkaç çapulcudan mı kurulu olmalıdır? İsrail terörist devlet olarak adlandırılmak için daha ne yapmalıdır? “Orantısız güç kullanmak” gibi vicdansız tanımlamalar, aynı zamanda kendinizin de benzer şeyleri yapabilmenize zemin hazırlamak değil midir? Silahsız insanların tepesine bomba yağdırmanın neresi orantısız güç kullanmak? Sivillerin yaşadığı bir bina, sadece Amerika ya da İsrail’de bombalanınca mı o eylem terör oluyor? Bu bombalamayı devletler yaparsa zulüm meşru hale mi geliyor?
Filistinli bir kadın yönetmenin Denizin Tuzu adlı bir filmini izlemiştim bir süre önce. Filmde Gazze’de doğup büyümüş, ama bir kez olsun Yafa’ya, denizi görmeye gidememiş bir gencin hikâyesi anlatılıyordu. Her hareketleri İsrail tarafından kontrol edilen, bir mahalleden başkasına geçmek için bile kontrol noktalarından geçmek zorunda kalan, aşağılamalara maruz kalan, büyükbabalarının evlerini görmek için bir saatlik yollara bile gidemeyen, denizin hemen yanında yaşadığı halde bir kez bile denizi göremeyen insanların ülkesi Filistin. Gazze, kocaman bir açıkhava hapishanesi. Yeni bir Auschwitz! 65 yıl önce Auschwitz’e izin vermiş dünya, bugün soykırım mağdurlarının yaptığı soykırıma seyirci kalıyor. İnsanlık besbelli ki hiçbir şey öğrenmiyor. Özellikle vicdanların parlak ışıkların arkasında hapis edildiği bir dünyada!
İnsanlığın son çırpınışlarını yaşadığı, vicdan gölünün kuruyup minicik birikintilere dönmeye başladığı bir dünyada yaşıyoruz. Böyle devam ederse o minik birikintiler de kaybolup hepten vicdansızlığın çölüne mahkûm olacağız. Son çırpınışları ile tekrar bir hayat ırmağı yaratmak için kendi canını bile verebilen Rachel Corrie gibi insanlar da var bereket. Kendi celladına gülümserken, başkasının celladına kendi kafasını uzatabilecek kadar yüce gönüllü insanlar!..
İnsanlık son nefesini veriyor Gazze’de. Eğer Gazze’yi kurtaramazsak, orada yiten sadece Filistinli insanlar değil, aynı zamanda bizim insanlığımız, vicdanımız olacak.
22 Yorum
Yazan:Sever IŞIK Tarih: Oca 3, 2009 | Reply
“Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” diyen Adorno, Gazze’yi görseydi ne düşünürdü? Mazlum olanın zalimleşmesini görmek, onun için acıların en büyüğü mü olurdu, yoksa o da “normalleşip” siyasi konjonktürde “taraf”ını mı alırdı?
Üzerinde durulmaya değer olan bu konunun cevabı hakkında hiç iyimser değilim.Mesela Adorno 67’ deki savaş hakkında (eleştiri babında) herhangi bir şey söylemiş mi?
Levinas etiğin temeli ise Öteki ile girilen yüz yüze ilişkide Öteki’nin Ben’i sorun haline getirmesi olarak belirlemiştir. Ki bu Avrupa’daki Yahudi tecrübenin felsefi teori olarak inşasıdır.
Leo Staraus’un siyasi-felsefi düşüncelerinin dini dayanakları ve bunların etkinlik alanı düşünüldüğünde bu modern filozofların İsrail’in yaptıklarını meşrulaştırması ile ilişkileri incelenmeye değer bir konudur.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 4, 2009 | Reply
ilkesiz deha diye bir kitap vardır. o kitapta bildiğimiz bir çok düşünürün ilkesiz tavırlarından örnekler vardır. sanırım siz haklısınız. adorno’nun bugün israil’i kınayabileceği yönünde bir emare görülmüyor. ancak konu bununla da bitmiyor, sorun çok daha global bir sorun. bence dünya sistemi, bu sistemi ayakta tutmaya çalışan liberal sistem iflas etti. liberalizmin, önce ekonomik krizle ekonomik olarak, israil’e , filistin’e ,müslümanlara , avrupa’daki “müslüman ve asyalı göçmenlere” vs. bakışındaki inanılmaz çifte standart ise siyasi olarak iflası ettiğini gösteriyor. dünya sistemi ve insanlık, uzun zamandır bir uçurumun kenarında debeleniyordu, şimdi ise o uçurumdan aşağıya düştü. düşerken tutunacak bir dal bulursa ne ala, bulamazsa düştüğü yerin dibinde parçalanacak!
Yazan:MeryemDemir Tarih: Oca 5, 2009 | Reply
Sayın Enver Gülşen, yazınızı okudum çok beğendim. Denizin Tuzu adlı filmi izlemek istiyorum acaba nereden bulabilirim bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?
Saygılarımla,
Yazan:mehmet ali Tarih: Oca 5, 2009 | Reply
Dikkat ederseniz, israil’deki barış gönüllüleri bile kayıp..
Sanki yoketmek onlar için sıradan ve kabul edilebilir, sürdürülebilir birşey..
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 5, 2009 | Reply
“bu denizin tuzu” filmini kısa bir süre önce bursa ipek yolu film festivalinde izledim. dvdsi henüz çıkmadı sanırım.filmin resmi web sitesi
http://www.philistinefilms.org/
belki yakında dvdsi çıkar ama türkiye’de ne zaman olur bilemiyorum.
Yazan:suzannur Tarih: Oca 5, 2009 | Reply
yazıp yazıp sildiğim bir mecburiyet Gazze’den kendime bakmak, çünkü bu bakışı tamamlayamadım. Yazdığım her kelimenin beni ikiyüzlüleştirdiğine yaklaştım, acıyı paylaşmanın acıyı yaşamadan mümkün olmadığının bilinci ve sanal dünyanın kırmızı lekelerini bir tıkla uzaklaştırırken korunanın kendim mi yoksa bunun bir kaçış mı yoksa modernitenin yarattığı ruhsuz-duygusuz, duyguötesi bir bireyi mi oldum sorgulamalarının ardından.
bir insan olarak daha çok acı çekmeli değil miydim bu yaşananlara, ne kadar acı benim vicdanımı susturur, en azından teskin ederdi?
ve her yorum silindi yazılmak isterken. bugün Kitapzaman’ı okurken, İlhan Atılgan’ın yazısını okudum tam da yazarın alıntıladığı alıntıyla(Adorno’nun) başlayan ve oradaki “Sahih acının sessizlikle bir ilişkisi vardır.”cümlelerine takılı kaldım ve yorumun başına oturdum, sessizliğimi bozarken aslında acımın sahih olmadığını kabullenmiş oldum, ve ötekine öteki kaldığımı algıladım.
bugün içimden tartışırken bu konuyu kendimle ve Kundera’ya kızarken(Çek Cumhuriyetine olan Rus istilasını eleştirirken, Filistin’i Yahudilere hediye olarak gören bakıştaki ötekileştirmeye), kendimi öteki olarak buldum.
Kısacası Gazze’den kendime hala bakıyorum ve bu bakışı tamamlayamadım. İşte burası…sessizlik.
Tamamlayamamak ve sessizliği erken bozmak…
Yazan:nilgün Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Suzannur, ‘modernitenin ruhsuz duygusuz birey yarattığı’ sizin sübjektif görüşünüzdür. Modernite duyguyu, doğa-üstünden bağımsız bir biçimde, insanda/insan olmakta aramıştır. Modernitenin yarattığı onca sanat eserinde hiç mi duyguyu algılayamadınız? Ben bir ateist olarak Gazze için sizin kadar acı duyuyorum ve oralarda ölen çoluk çocuk için vicdanım sızlıyor. Dindarlardan ricam, ahlak ve vicdan kavramlarının kendi tekellerinde olduğu yanılgısını üzerlerinden atabilmeleri için at gözlüklerini çıkarmaları ve at sineklerinin vızıltısına kulak vermeleridir.
Yazan:suzannur Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Sayın Nilgün,
Demek vicdani bir sorgulamadan kendi ateizminize bir yol buldunuz, size cevap verip, üstdil kullanıp modernite… konularına girip kavram tartışmaları yapmayacağım. Sizin benim kadar acı duymanız değil problem(benden daha çok acı çekiyor olabilirsiniz çünkü, nasıl ölçebilirim? sorun bu değil zaten), sorun benim ne kadar acı duyduğumun/duyamadığımın sorgulamasıydı.Sorun kendi ben’imin sorgulaması ve bitmemiş sorgulamasıydı, sebepleri netleşmemiş, modern çağın tüketim kültüründe sanal acı ve mutlulukların, duyarsızlaşmanın sorgulamasının bendeki etkilenimiydi(duyguötesi toplum kavramı ve modernite ilişkisine yönelik bu ifadeler dindarların değil, Avrupalı sosyologlardan Mestroviç ve Veblen’in)…
Ahlak ve vicdan benim tekelimde değil, (öyle olsa kendimi sorgulamazdım, sahi gerçekten yorumu okudunuz mu?)kendi vicdanımın ve ahlakımın sorgulamasıydı Gazze’den kendime bakarken sorgulamamamı bitirememiş olmak ve bu kavramlarda güdük kaldığımı hissetmiş olmaktı derdim. ne kadar uzağına düşmüş yazdıklarım, anlatmak istediklerimin.
Modernite derken ateizmi kastetmedim, ya da bir ateistin vicdansız olacağını, ne alaka?!
Sessizliğimi bozmamalıydım bu konuda. Hele ki yorumunuzdan sonra. Hatta bu tarz yorumları görünce (kel alaka yorumlar) insanı yazmak istemeyeceği şeyleri yazmaya zorluyorsunuz. Bunu bilinçli mi yapıyorsunuz, ya da yazmak için mi yazıyorsunuz, konuyu/metni alakasız yere getirip, bilinçaltı yansıtma yaparak bir suçlu aramak derdinde misiniz?!
Dindarım, vicdan ve ahlak benim tekelimde, sen ateistsin, ah seni vicdansız… bunları mı duymak istiyorsunuz!, kendiniz hakkındaki görüşleriniz bunlar mı, ya da başkalarının sizde görmek istediği? Tartşmayı buraya mı kaydırmak istiyorsunuz?! Bunun yukarıdaki yorumumla ne ilgisi var, bunun Gazze’yle ne ilgisi var?!!
Ah fırsat bulmuşken(yazısında modernite ve duyguötesi insan… demiş) şu dindar! bozuntusuna azıcık laf sokuşturayım derdinde misiniz, harika, devam edin…
Yazan:nilgün Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Suzannur: Tam tersine yorumunuzla çok ilgiliydi, çünkü modernitenin ruhsuz-duygusuz bir bireyi olmaktan sakındığınızı ima ediyordunuz. Ben de bunun kötü değil, iyi bir şey olabileceğini anlatmaya çalıştım. Yukarıda tekrar ‘Modern çağın tüketim kültüründe sanal acı ve mutluluklar..’ ifadesini kullanmışsınız. Her analizinizde moderniteyi aşağılama takıntınızdan kurtulduğunuzda ‘kel alaka yorumlar’ kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
bugün etyen mahçupyan
“Modernliğin ‘hoşgörüsü’ kendisine benzemeyenlere ilişmeme, bulaşmama; onların da kendisine ilişip bulaşmaması şeklindedir. Ama alışılmış olan kamusal alanın yeniden bölüşümü söz konusu olduğunda bu ‘hoşgörü ‘bir anda yerini otoriter zihniyetin dışlayıcılığına bırakır. ” diye yazmıştı. bu anlamda modernliğin bırakın hoşgörülü olmayı, ölüm makinaları çıkarmaya çok mahir olduğunu söyleyebiliriz.
ben de suzan hanıma katılıyorum. modernite dünyanın görüp görebileceği en büyük zulümlerin kozası olmuştur. bu yüzden liberalizme, bu yüzden modernitenin kozasından sıyrılamayan sol düşüncelere, bu yüzden modern muhafazakarlığa karşıyım.
nilgün hanım sizin vicdani bir tepki koymanız, modernliğinzden değil, Allah’ın siz isteseniz de istemeseniz de sizin kalbinize yerleştirdiği vicdanla ilgilidir. modernite henüz sizin vicdanızı öldürmeyi becerememiş demektir bu.
Yazan:nilgün Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Enver: Siz öyle sanın!
Yazan:nilgün Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Enver: Pardon, kısa cevabımla kabalık etmek istemedim. Ama karşınızdakinin hissiyatını, inancını, ve fikirlerini kendi pencerenizden bakarak değerlendiremezsiniz. Kişi modern yaşamın içinden gelmiyorsa, modern yaşamı benimsememişse, o yaşam biçiminin ilkeleri hakkında ne biliyor olabilir? Tanrı’ya değil de kendi kendine karşı sorumlu olabilmenin, ahlakı bu temele oturtabilmenin anlamını bilmeden hangi hakla küçümseyebilir? Yukarıda bahsettiğiniz ölüm makinalarını dinler de çıkardı. Moderniteyi suçladığınız bütün o otoriter zihniyet ve ahlaksızlıkların tarihte aynı biçimde dinlerde, din savaşlarında da olduğunu görüyoruz. Başka bir yorumumda da yazdım. Darwin’i biraz anlamaya çalışır ve onun bilgileri ışığında olayları değerlendirirseniz hayatta kalma mücadelesinin uzantıları olan savaşların hiçbir zaman tükenmeyeceğini anlamış olursunuz. Hayatımızın başına ve sonuna birer Asr-ı Saadet yerleştirerek bunun hayali içinde yaşamak devri geçmiştir. İnsan doğasının gerçekçi biçimde bilincine varıp, yeni politikalar üretilmesi zorunludur. Onu bunu eleştirip aşağılayarak bir yere varamıyoruz, çünkü bumerang etkisi yapıyor.
Yazan:Suat Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Nilgun hanim,
Bence kabalik etmemek icin degil, Enver beyin ve Suzannur hanimin soylediklerine yeterli cevap verebilmek icin tekrar yazdiniz. (Ama yine de verememissiniz, ayri.)
Eger gercekten kabaligi ya da sevdiginiz tabirle soylersem ‘modernligin ahlakini’ onemsiyor olsaydiniz, sitede teknik bir sorunun olmuş olabilecegini hic akliniza bile getirmeden buyuk bir onyargi ile iftira atarak, ‘aklin muhakeme gucu karsisinda dayanamayan dindarlar tanrisal ahlak anlayisi ile hile yapiyor’ demezdiniz. Ya derin bir onyargi ya da “silinecek olsa bastan niye yayinlansin ki” diye bile dusunemeyecek durumda olan bir muhakeme kapasitesi. Hangi durum olursa olsun, ‘aklin muhakeme gucu’ tabiri ancak derin bir tebessum aciyor yuzumde. 🙂
Yazan:nilgün Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Suat: Daha önce Falay rumuzu ile yazarken (Nilgün gerçek adım/e-mail adresimden anlaşılır)bu durum çok başıma gelmişti..bilginize..o günden bugüne ilerleme kaydetmişsiniz.. belki politika değişikliği olabilir..Mehmet Bey kendisine şahsen gönderdiğim bir maile cevaben materyalist felsefelerin sitede yer almasını istiyoruz demişti..gene de size dokunan yorumları cevapları ile birlikte yayınladığınızın farkında olmadığımı sanmayın..Bu sitenin tek taraflı bir görüşü benimsediği, yayınlanan makalelerden belli..felsefe tarihi sizin ve benim her iddiama karşı gelebilecek filozoflarla dolu..bizler yalnızca yorum kısmındayız..ama siz bu sitenin ‘öteki’nin görüşlerine de yer vermesini istiyorsanız bence o yönde de makaleler yayınlamalısınız..ama bu pek tabii ki site sahibinin tercihidir..
Yazan:ender güçlü Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Öncelikle gazzede yaşanan dramın sadece izleyicisi olup elden en azından kısa vadede birşey gelmemesi,çocukların kadınların hunharca katledilmesi birsürü fasafiso soykırım tartışmasının arasında soykırımın daniskasının naklen yayınlandığı bir süreci yaşamaktan kendi adıma utandığımı belirtmeliyim. Dini bireyin insayatifinden alıp,devletin mekanizmalarından biri haline getirdiğinizde,ve dünyevi bütün hırslarınızı elinizdeki kitap aracılığıyla tanrıya yüklediğinizde (örnek: vadedilmiş topraklar) israilin bugün geldiği noktayı net olarak açıklayabilirsiniz.İsrailin tezlerine kısa bir göz gezdirmek bile bugün katliam yaptığı topraklar üzerinde maddi hiç bir hak oluşmadığını görmemizi sağlar.Tabi durum artık öylesine bir hal aldıki bunların sorgulanması bir yana akan kanın 2 günlüğüne bile durdurulmasını sağlamak israilli yöneticilerin insafına kaldı.Hadi müslümanlar olarak kendimize bakalım.Koltuğuna yapışmış mahmud abbas halkının ahtapot bombaları altında bedenlerinin parçalanmasını ellerini ovuşturarak izliyor.Suudilerin tepkilerinin olup olmadığını bile bilmiyoruz,Mısır kendi sınırındaki kapının kontrölünü israilie bırakmış ilaç bile sokamıyor.Ahmedi Necat kayıplarda,gazı keselim,petrolü keselim vs. Ve bu toz duman arasında çaresizce bir oraya bir buraya koşturan Sn Erdoğan.Yaptığını iddia ettiği icraatları,tutumunu,tarzını hiçbir şekilde onaylamayıp eleştirsemde bu kara günlerde elinden geleni yapmaya çalışıyor.Başarması için,ve filistinliler için du edelim.
Yazan:Suat Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
@Nilgun
Yorumları robotlar onaylamıyor. Yorumu onaylayan kisi elbette dokunan kısımları hemen ardından yanıtlıyor. Zaten netteyken, siteye girmişken bunu yapmasından daha doğalk ne olabilir? Bundan bile birşeyler çıkartmaya çalışmak paranoyada sınır tanımamak demektir. Bu sinekten yağ çıkmaz, daha dolu şeylerle gelin.
Sitenin felsefesi yukarıda yazıyor. ‘Her düşünceye’ açık bir platform olduğumuzu söylemedik hiçbir zaman. Mesela her saçmalayanı yazar yapamayız, ya da faşistçe fikirlere sahip kişilerin ifrazatlarını yayınlayamayız.
Konuk yazar kısmından; altını doldurabileceğiniz argümanlarla kurulu, dilbilgisine riayet etmiş, faşizan düşünceler içermeyen bir yazı gönderip de yayınlanmadığı oldu mu?
Bence boş konuşuyorsunuz. Hem de fazlasıyla boş.
Yazan:nilgün Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Hiç faşizan yazı göndermedim. İlgi alanım dinler tarihidir. Yayınlanmayan ‘Falay’ rümuzlu yorumlarımın hepsi dinler tarihi açısından İslam’a dokunan, İslam’ı çürüten bilimsel ifadelerdi. Ama İslam’ı ön-kabul edinmiş bir siteye karşıt fikir yazıp bunların yayınlanmasını istemek benim hatamdı. Kendine güveniyorsan kendi siteni oluştur, istediğini yaz kardeşim! Bu açıdan haklısınız. Sizi çoktan çürütülmüş inançlarınızla başbaşa bırakırken düşüncenin gücünün yeniden yükselişe geçtiğini haber vermekle yetineyim. Haber kaynağını bulmayı da size bırakıyorum. Hoşça kalın!
Yazan:MY Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Nilgün Hanim,
Fasizan olsa, Islam’a, Hirstiyanliga ya da Derin Düsünce’nin editörlerine küfretseniz bile yazdiklariniz neticede birer fikir eseri, hak ettikleri oranda saygi gösterdik, hepsini okuduk. Ama neyin YAYINLANABiLiR ya da YAYINLANMAYA DEGER oduguna editörler karar veriyor. Yazilari da, yorumlari da seçiyoruz.
Derin Düsünce’yi kiymetli yapan seylerden biri de bu. Yoksa bütün haber ve yorumlari pespese yayinlayan OTOMATiK siteler var. Bizim sitemizin güzel yanlari bunlar:
1) Kaliteli Yorumculari,
2) Sadik ve sessiz okuyuculari,
3) Kaliteli yazarlari,
4) Seçici editoryal çizgisi.
Bu çizgi size uyarsa ne âlâ. Uymazsa yine ne âlâ.
dostlukla
Yazan:ORHUN AGIM Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
ÖNCELİKLE ENDER GÜÇLÜ ARKADAŞA TEŞEKKÜR EDERİM NE YAZIKKİ TARTIŞMAYA
GİRDİĞİ YAZAR!ATATÜRKLE İLGİLİ TARİHİ BİLGİDEN UZAK DONANIMSIZ
KENDİ KAOTİK YAPISINI Kİ UMARIM ÖYLEDİR ORTAYA KOYAN TARAFINI SEÇMEMİŞ
BİRİ.EĞER BELLİ BİR DÜŞÜNCENİN İDEOLOGU İSE ONLARDAN ŞU AN
ÜLKEMİZDE ÇOK VAR BU ÜLKE HİÇ BİR ZAMAN DEVRİMLERİ ÖNE ÇIKARMAK
İÇİN OSMANLIYI KÖTÜLEMEMİŞTİR OSMANLI KENDİ ÇÖKÜŞÜNÜN VE
ÇÜRÜMESİNİN BAŞ AKTÖRÜDÜR. ATATÜRKLE İLGİLİ DAYATMALAR OLDUĞUNU
SÖYLÜYORLAR BU DAYATMALAR MEZARINDA UYUYAN NAAŞI İÇİN DEĞİL ONUN BU
ÜLKENİN UFKUNU AÇTIĞI DÜŞÜNCELERİ İLKELERİ İÇİN AYRICA BİR NAAŞ
İÇİN SAYGI ANLAMINDA YAPILAN HERŞEY BİR RİTÜELDİR VE BU DAYATMA
İÇERMEZ KENDİ İÇİNDE VAR OLAN BİR DURUŞTUR.CENAZELERDEKİ
YEVİNLİĞİNİZİ BİRDE AYNADA DENEYİN.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
@nilgün,
Bireyin iç dünyasıyla hesaplaşma ediminin sizde neden bu denli agresif reflekslere yol açtığını doğrusu anlamış değilim.Kendimce bir kaç neden üzerinde durdum ama inanın hiç biri içine düştüğünüz komplekslerin tam karşılığı olamadı.
Gerçi özgür düşünceye ve bireyin kendi olma hakkına duyduğunuz tahammülsüzlüğe kendinizce geliştirdiğiniz argümanlarla bir savunma geliştirmişsiniz,ancak bu,içine düştüğünüz çelişkileri örtmeye ve etkisinde olduğunuz ideolojik bağnazlıktan size kurtarmaya yetmemiş.
Bir kere birer insan donanımı olan akıl ile vicdanın yanyana yürümesini talep etmek ile bir takım ideolojileri yaşam gerçekleriyle karıştırmak farklı şeylerdir.Modernitenin insanlığa kazandırdıkları(!)ve sunduğu getiriler kadar,birey ve toplumların kendine yabancılaşmasını de hızlandırdığını iddia edenler sizin sandığınız gibi sadece inançlı insanlar değil…Modern çağın filozof ve düşünürlerinden,kendilerini ateist,deist ya da agnostik olarak tanımlıyan farklı görüşlere sahip insanlara kadar bu konu konuşulup tartışılabiliyor.
Dolayısıyla değerlendirmelerinizde,sizinle aynı görüşte olmadığını düşündüğünüz kesimlerin fikir ve görüşlerini belirtme hakkının olmadığını ima eden bir tutarsızlığa savrulmuşsunuz.Bakın,Enver beye cevaben yazdığınız yorumda şöyle bir belirlemeniz var(kopyalayarak alıntılıyorum):”Ama karşınızdakinin hissiyatını, inancını, ve fikirlerini kendi pencerenizden bakarak değerlendiremezsiniz.”Amennah,size katılıyorum.Elbette başkasının duygu,düşünce,inanç ve tercih gibi kendi olma hakkına müdahale etmek,bunu kendi pencerimizden bakarak değerlendirmek sağlıklı bir bakış açısı olamaz.Ne var ki bu prensip ve kuralı çiğneyen sizsiniz,suçladığınız Suzannur hanım ve Enver bey değil.Suzannur hanım gayet haklı olarak modernitenin insan ruhunda yarattığı tahribatlara vurgu yapmış.Ayrıca bunu yaparken de işe kendisiyle başlayarak bir iç hesaplaşmaya girişmiş.Yani doğrudan bir ideoloji veya düşünceye atıfta bulunduğu yok.Kaldı ki bu bağlamda bir ideoloji,görüş veya inanç da sorgulanabilir.Fakat siz bunu kendi kafanızda kurduğunuz ideolojik kalıplara uydurarak başka yerlere çekmişsiniz.
Şimdi anlaşılmadıysa tekrar edeyim,Suzannur hanımın kendi vicdanıyla hesaplaşması mı başkalarının inanç ve hissiyatına müdahale etmek oluyor yoksa sizin koronuza uymayan her görüş ve düşünceye gösterdiğiniz tahammülsüzlük mü?Hangisi daha çok başkalarının sınırlarını ihlal etmek anlamına geliyor bir değerlendirin.
Yazan:mehmet ali Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
iyi de bu ‘Nilgün’ nerede duruyor, (ki saygı duyacağım..)ben anlamadım?Bağışlayın, bazen anlamayacak kadar, yorgun olailiyor,insan..
Yazan:eg Tarih: Eyl 14, 2009 | Reply
bu yazının altında bursa festivalinde izlediğim bir filistin filmini (salt of this sea—bu denizin tuzu)nasıl izleyebiliriz diye sorulmuştu. o dönem dvdsi yoktu bildiğm kadarıyla. bu akşam kanal24 tematik film kuşağında varmış bu film. en azından kendi topraklarında hapis olmak ne demek anlamak için bile izlenebilir…