Film Gösterimi – 1984 (George Orwell)
By Editorden on Oca 6, 2009 in Demokrasi, Duyuru, Özgürlükler
9 Ocak 2009 Cuma, 19.00-23.00
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984), George Orwell tarafından kaleme alınmış , gerçek hayattan esinlendiği hayali kişi ve sistemlere karşı yazılmış politik bir roman. Hikayesi hayal ürünü kötü bir bir dünyada geçer. Anti-Ütopya romanlarının ünlülerindendir. Özellikle kitapta tanımlanan Big Brother (Büyük Ağabey) kavramı günümüzde de sıklıkla kullanılıyor.
Roman’ın 1984 yılında beyaz perdeye uyarlandığı versiyonunun yönetmenliğini Michael Radford yaptı. Başrollerini John Hurt, Richard Burton ve Suzanna Hamilton paylaşmıştı.
Film, Avusturalya’yı esir almış totaliter diktatör rejimin kanatları altında yaşamını sürdürmeye çalışan Winston Smith’in hikayesini anlatıyor. Totaliter bir merkezi tek Parti’nin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama ile halkının ve kendi hayatının manipüle edilmesine seyirci kalmak istemeyen Smith’in, çevresindekileri özgürlük yolunda savaşmaya ikna edebilmesi hiç de kolay olmuyor.
Film, gösterime girdikten sonra aynı yıl, Evenings Standard gazetesi tarafından Yılın en iyi filmi ödülüne layık görüldü.
Eminiz ki, filmi izlerken, sanki günümüzdeki Türkiye’ye atıf yapılıyor sanacak ve filmde geçen olaylarla, günlük hayatta karşılaştığımız vakalar arasındaki benzerliğin boyutuna şaşırıp kalacaksınız.
Yer: Frederich Neumann Toplantı Salonu
Cumhuriyet Cad No: 6 / 13 Elmadag Istanbul
Iletisim: 3hiletisim@gmail.com Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
05355626521
10 Yorum
Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
orwell’in efsanevi romanının mainstream sinemanın unsurları fazlaca kullanılan bir uyarlamasıdır bu film. romanla paralel bir öyküsü var; ama tıpkı daha fazla izlenmeyi sağlayacak unsurların – gereksiz ve yersiz – kullanımının(mesela yoğun ve konu içinde o kadar gerekli olmadığını düşündüğüm çıplaklık gibi) filmi sıradanlaştırdığını söyleyebilirim. orwell’in romanda yarattığı o kasvetli ortamın, filmde yeterince verilebildiğini düşünümoyurm. tabii michael radford bir orson welles değil(orson welles kafka’nın ‘dava’sını uyarladığı aynı adlı filminde kafkaesk ortamı inanılmaz başarılı bir şekilde yaratabilmişti. )ama yine de izlenmesi gereken bir film 1984
Yazan:suzannur Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
İzlediğim bir film. İzleyecek olanların özellikle fare-kafes bölümüne odaklanmalarını ve bir insanın en büyük korkusuyla yüzleşirken neleri feda ettiğini görmelerini isterim. Burası spolier mi oldu 🙂
mutlaka izleyin.
Yazan:Levent Cetin Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Suzannur hanim; evet spoiler yapmissiniz 🙂
Orwell’in anlatimi hostur, akicidir. Bu kitabi Yevgeni Zamyatin’in “Biz” adli kitabindan esinlendigi, hatta “kopyaladigini” soyleyenler vardir. Ama “Animal Farm”i yazabilecek duzeyde bir yazari da bu kadar kolay asagi cekmek cok dogru degil tabii.
Once kitabini okuyup sonra filmini izledigim az sayida yapittan biridir 1984. O sayede kitaplari daima filmlerden ustun tutmusumdur. Cunku filmde yonetmenin hayal gucuyle sinirlisinizdir, ama yazarin sizin imgeleminize verdigi yansima cok daha buyuk olabilir.
Yine de filmi izledigimde John Hurt’un Irlandali suratini gorunce hayalimdekine ne kadar yakin oldugunu gorunce sasirmistim. Oyuncular cok iyi secimdi cidden.
Bir yari felsefe yapiti olarak 1984’un gercek hayatla baglari oldugu bir hakikat. Yazildigi yillari goz onune alirsak, ozellikle Zamyatin’in Biz’i yazilirken, agir Rus Komunizmi’nin insanlari nasil bir dunyaya ittigini gozlemlemek mumkun. Peslerine KGB ajani takilan dusunurler, yazarlar, sanatcilar baska nasil urunler verebilirlerdi ki? Nasil bir gelecek ongorebilirlerdi o yillardan?
Kapitalizm diger sistemler gibi basit tanimlanabilir bir yapida degil. Cunku evrimlesme ozelligi var. Her sistem cagdisi kalabilse de kapitalizm cagin seklini alip kendini yeniliyor ve yeni degerler ediniyor. Diger sistemler kendilerini artik kapitalizme gore tanimliyor veya onu yok edemeyeceklerini anlayip onu icsellestirmeye calisiyorlar. Bu bence bir cesit “guce boyun egme”dir.
Insanlarin tek bir yerden kontrol edilme istegi, “buyuk birader” algisi hep vardi ve sanirim ilerde de olacak. Guclenen iletisim aginin bizim kontrolumuzde olmayan yanlarinin oldugunu bilmek bile bizim “buyuk birader” algimizi guclendiriyor. Dinlenen cep telefonlari, gittikce buyuyen “trost” haline gelen firmalar, televizyonla kitlelerin birer koyun surusu haline getirilmesi aslinda buyuk birader’in her seyi kontrol etmesinden cok kapitalizmin tikir tikir isledigini goster miyor mu?
Bence insanlarin sirtina bir kurma zemberegi koymaktansa, yuzlerine sirita sirita istedigini yaptirabilen bir sistemin daha guclu bir kontrole ihtiyaci yok. Cunku her daim istedigini yaptirabiliyor.
Bir “sistem” var mutlak, ki bu 1984’de de ongorulmus. O sistemin disinda kalmak oldukca zor, belki de imkansiz. En azindan disinda kalmayi bile konusabilidigimiz icin sansliyiz diye dusunuyorum.
Peki siz icinde misiniz, yoksa disinda mi?
Yazan:suzannur Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Sayın Levent,
Tanpınar;
Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında…diyor. ve sistem sorunuzda da aklıma ilk bu şiir geliyor. Bir sistemin ne kadar dışında kalabilir insan? Onun karşısında/dışındayken dahi kendini ona göre konumlandırarak birincilliği bu konumlandırdığı/dışında kalmayı istediği sisteme yüklemiyor muyuz? İstemli oryantalizm gibi.
Konuşabildiğimiz için şanslıyız evet, Winston Smith gibi bir mecburiyeti de yaşayabilirdik ki(bazılarımız yaşadı), daha önce bu ülkede yaşananlar aslında çok da uzağımızda değil. Birey olarak, sistemin dışında kalmak (ve dışında kalınan bu alanda yeni bir sistem oluşturmak; her zaman sistem vardır, adı redd-i sistem olsa dahi) adına Smithlik yaptığım dönemleri düşündüğümde, sonuna kadar gidilseydi(canım daha çok yakılsaydı), acaba sistemin dışında kalabilir miydim sorusuna cevap veremem, ya da bir prototip olur muydum sorusuna ya da şu an ne kadar sistemin dışındayım sorusuna. Tam bir kırılma değilse de eğilmeler yaşadığımı itiraf edeyim 🙂 acı hayatın sahte domates soslu arabesk ilanı 🙂
Sistemin içinde miyim, evet. Dışında mıyım, evet. Mümkünse, birey olmayı ön planda tutan, komün hareketlerden uzak duran, özgürlük dediğimiz konvansiyonel kavramı kendimce savunan, düşünceye önem veren, sistemin içinde ama sistemin savunusunu yapmayan, eleştiren ama aktivistliğe uzak bir yerdeyim. Bir bütünün içinde ama ne tam olarak o, ne de diğeri. Anarşistlikle prototiplik arasında bir yerde yani ama haydi eller havayacı da değil 🙂
Bu arada ben komünizm olsun, kapitalizm olsun, bu sistemlerin dayattığı ahlaktan/yapıdan öte, insanların dayattığı ahlakın/yapının bu sistemleri doğurduğuna inanıyorum. Yumurta mı tavuk, tavuk mu yumurtadan hesabına girmeden, çünkü sonrasında oluşan feedback ile olay döngüselleşiyor ve etkilenim çift taraflı oluyor, şunu da ifade edeyim, sistemleri kuran ve yıkan; ona değer atfeden ve geliştirip değiştiren insandır. Reddi sistem de bir sistemdir ki, kimine göre reddi sistem sistem, kimine göre de sistem reddi sistemdir. Şimdi sorunuzun reddi sistemden mi yoksa sistemden mi kaynaklı olduğunu bilebilmem için sizin aynı soruya cevap vermeniz lazım ki, evet biliyorum uzattım:)
ne yapayım çok zor bir soru bu…
Yazan:3H Hareketi Tarih: Oca 6, 2009 | Reply
Arkadaşlar;
Filmi izlemiş de olsanız, filmi tartışmaya da bekleriz. Bu seviyedeki politik-sanat eleştirileri mumla arıyoruz.
İletisim icin cep numarasını kullanmaktan çekinmeyiniz. Toplantı salonuna ulaşım çok kolay.
(Taksim Divan Otelinin hemen arkası).
Hepinizi bekliyoruz
Yazan:amarat Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Evet yer oldukça kolay gene de Bulmakta zorluk çeken arkadaşlar Divan otelinin şişliye giden tarafında bulunup ilgili telefon numarasını ararlarsa film başlamış olsa dahi gelip sizi almaktan mutluluk duyarız.
Yazan:TT Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Kitabı okumayanların filmi anlaması çok zor…
Kitabı okuyanların da filme tahammül etmesi çok zor…:)
Yazan:Levent Cetin Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
TT bravo! Mukemmel bir ozet…
Yazan:Levent Cetin Tarih: Oca 7, 2009 | Reply
Suzannur Hanim,
Tanpinar fizigin meshur “unified theory” sini yakalamis baska bir acidan. Evren’in aslinda tek bir butun oldugunu, onu parcalar halinde incelesek de o parcalarin ayri ayri oluslar olmadigini da soyluyor fizik.
Sistemle ilgili soylediklerinize katiliyorum, her zaman bir sistem vardir. Turkce’de system – the system gibi bir ayrim olmadigi icin yazilarda bu tur farkli anlasilmalar olabiliyor. Cogunlugun sistemi, azinlik sistemleri ve hepsini iceren bir ultimate system’den bahsetmek de mumkun. Ultimate System’in yerine inandiginiz seye gore, dogayi, Allah’i, evreni koymak mumkun sanirim…
Genel durusunuza da oldukca yakin bir yerim oldugunu soyleyebilirim.
Yazan:esin Tarih: Ara 6, 2009 | Reply
“1984…” Bu şekliyle söylendiğinde ilk bakışta sadece bir tarihten ibaretmiş gibi duruyor. Ancak, George Orwell’ in başyapıtı olan bu kitabı okuduktan sonra, aklınıza gelen şeylere inanmakta zorluk çekiyorsunuz. En başta bu kitabı okuduktan sonra insanın aklından ister istemez: “eğer böyle bir durum başımıza gelmiş olsaydı ne yapardık?” diye bir soru geçmiyor değil. Buharlaştırılmak, Büyük Birader, Düşünce Polisi gibi kitabın belli başlı yapıtaşları ya da başka bir deyişle eserin belki de bel kemiğini oluşturan bu kavramlar, kitapta ki şekliyle insanı dehşete düşürüyor. Kitap, kusursuzca işleyen ancak, baştan sona kusur ve yanlışlarla dolu olan bir yönetim anlayışının içinde Winston Smith’in etrafında ki olaylara ve onun yaşadıklarını merkeze alarak, yukarıda bahsi geçen sistemi en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır. Burada anlatılan sistem belki çoğumuza tanıdık gelen bir isimle adlandırılabilir. Otoriter ancak içinde sosyalist düzeni de andıran bir yapısı olan bu sistem, George Orwell’in kaleminde bambaşka bir anlam kazanmaktadır. Kitapla ilgili bu genel bilgileri verdikten sonra, kitapta anlatılmak istenenler ve verilmek istenen mesaj; günümüz hükümetinin siyasi görüşü çerçevesinde, medya, toplum yapısı, amaçlanan ve oluşturulmak istenen toplumsal yapının ne olduğu konusunda görüşler “1984” adlı yapıtın ışığında açıklanmaya çalışılacaktır