RSS Feed for This Post

Her Fırsatta Siyonizm

“Her Fırsatta Antisemitizm” adlı bildirinin yazarlarından Ayşe Günaysu, hem bildiriyi anlatmayı, hem de benim daha önce yazmış olduğum yazı dolayımında bildiriyi eleştirenlere cevap vermeyi amaçlamış. Ayşe Günaysu’nun yazısından hareketle antisemitizmin, ırkçılığın ne olduğu ve bu bağlamda düşünce özgürlüğünün sınırlarını ele almayı amaçlıyorum.

 
Ayşe Günaysu, bildiriyi, İsrail’i eleştirenlerin tepesinde demoklesin kılıcı olarak adlandıran benim gibi insanlara “…Türkiye’de hiçbir zaman insanları bu konuda dikkatli olmaya “aman antisemitik bir dil kullanıyor olmayayım” tedirginliğine sevkedecek bir iklim olmadığını görmemek, bilmemek nasıl mümkün olabilirdi?” diyerek, bu benzetmeyi yapanların yanlış bir benzetme yaptığını imâ etmektedir. Peki durum böyle midir gerçekten?

Belki sokaklara çıkan halk yığınları için böyle bir bildiri demoklesin kılıcı işlevi görmeyecektir. Çünkü çoğunun bu bildiriden haberi olduğunu bile zannetmiyorum. Haberi olanların da zaten dikkate almayacaklarını düşünüyorum. Ancak, yazan çizen insanlar için “antisemitist” tabiri hiç de azımsanmayacak bir tehdit oluşturuyor. Büyük basının haberlerinde ve bir takım İsrail lobisi faaliyetlerde, basının adeta cadı avı gibi takip edilip, anti-siyonist olan yazıların bile anti-semitist olarak damgalandığına defahatle şahit olmuşuzdur. Aslında bu bildiriyi yazanlar, gerçekten antisemitist olanların bu bildiriyi zerre kadar umursamayacaklarını biliyorlar. Ancak bildirinin, basının vicdanî tutum alan yazar çizerleri tarafından yapılan sert İsrail eleştirilerini susturmak yönünde bir niyeti olduğuna şüphem yok!

Roni Margulies son günlerde yazdığı bir yazısında kendisine yöneltilen suçlamadan şöyle bahsediyor: “Bunu bir de Siyonistler böyle düşünür. Şöyle bir mesaj aldım örneğin: “Sizin yazdıklarınız İsrail’i eleştirdiğiniz için değil, Yahudi olduğunuz halde İsrail’i reddettiğiniz için, bir ‘ilginçlik’ olarak dikkati çekiyor. Ve de siz, böyle ‘egzantrik’ olmaktan galiba zevk alıyorsunuz ve egonuzu tatmin ediyorsunuz”. Ve şöyle: “Yahudilerin ne uzak ne de yakın tarihi hakkında fikir sahibi olmadığınız, düşüncelerinizi İsrail’e düşman kaynaklardan alıntılarla oluşturduğunuz hemen belli oluyor. Senelerdir öğrenmek de istemiyorsunuz”. Bunlar kibar olanlar. Bana “Hamas orospusu”, “embesil serseri” ve “İslamo-Nazi” sıfatlarıyla hitap eden mesajları alıntılamamak daha doğru olur. Hepsinin hemfikir olduğu konu, benim “self-hater” (kendi kendinden nefret eden) olduğum.”

Basit bir mantıkla bile, İsrail eleştirilerini antisemitizm diye adlandıran bildiri yazarlarının, aslında yoğun bir “Siyonizm” ile malul olduklarını anlamak olası. Roni Margulies’e getirilen eleştirinin “Yahudi olduğunuz halde…” diye başlaması bunu gösteriyor bence.

“Sol muhalif çevrelerin büyük bir bölümü… safını Hamas’tan yana belirliyor, Hamas’ın yanında yer alıyor. Filistin’in Hamas’tan ibaret olmadığının, Hamas’ın Filistin’deki siyasi güçlerden yalnızca biri olduğunun, hem de faşizan bir siyasi güç olduğunun üzeri örtülmüş oluyor. İnsan sormadan edemiyor: Sol’un Hamas’la paylaştığı nedir? Kadınları recmeden, eşcinselleri katleden, çocukları ‘en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider’ diye yetiştiren, kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan Hamas’la ne gibi ortak değerlere sahipler? Antisemitizme karşı bildiri buna dikkat çekmek üzere yazıldı.”

Yukarıdaki alıntı tam anlamıyla bildirinin amacını deşifre eden bir mahiyette. İsrail’in 1200 Filistinliyi çoluk çocuk dinlemeden öldürdüğü, Gazze’yi yakıp yıktığı, aç susuz bıraktığı ortamda, bildiri yazarlarının mazlumun kimliği ile ilgilendiklerini gösteren acı bir örnek! Filistinli madem Hamas’a oy verdi, alın işte Hamas’ın kimliği. Hamas İslamcı, Hamas gerici, Hamas vahşi. Yani, eğer birilerinin hakkını savunuyorsak, mazlumun kimliğine bakmalıyız. O kimlik “bizimle” ortak bir kimlik değilse, o kimliği ifşa edip ölümleri haklandırmalıyız öyle mi? Antisemitizme karşı bildiri, sadece bu paragrafla bile niyetini ifşa ediyor bence.

Metaforları antisemitizme çıkan yollar olarak damgalayan bu yazarlara “tersten” bir örnek vererek konuyu açmak istiyorum.

Sevgili Hrant Dink, “Türklüğe hakaretten” 301’den yargılandı ve ceza aldı. Tam tersini kasteden bir metaforun, tam anlamıyla (büyük ihtimal kastî) yanlış anlaşılmasından dolayı! Eğer ifadeye yasak getirmeye ve ceza alması için yargı sopası göstermeye başlarsanız, en ufak benzetmelerin dahi yargı konusu olacağını hesaplamalıyız bence. Bildiri yazarları Hrant Dink’in yargılanmasının karşısında iken, başkalarını, İsrail eleştirilerinde kullandığı metaforlar dolayısıyla antisemitizm ile suçlayıp yargılanmalarını nasıl isteyebiliyorlar? Yoksa ifade özgürlüğü sadece yakın gördüğümüz insanlar için mi geçerlidir? Bu insanların Hrant Dink’i anladığı düşünülebilir mi gerçekten?

Bildiri yazarlarının çifte-standardına Ayşe Günaysu’nun yazısında da görülen bir örnek vermek istiyorum. Ayşe Günaysu, gerek daha önce yazdığı yazılarda gerekse de bu yazısında İslam dinini aşağılamak için bırakın metaforları açık kelimeler kullanabiliyor. “İslamî terör”, “İslamî vahşet” tanımlamaları bildiri yazarlarının çok sık kullandıkları tanımlamalar aslında. Bu tanımlamaları son derece rahat kullanabilen yazarların, bunun “tersinin” yanına dahi yaklaşmayacak, metaforik ifadeleri bile anti-semitist, ırkçı diye yaftalamaları aslında kendileri ile açık çelişkilerini gösteriyor.

Kendilerini “insan hakları aktivisti” diye tanımlayan bildiri yazarları gibi insan hakları tasavvurunu “batı ajentesi olmaktan alan” çoğu kişiye göre, Danimarka’da yayımlanan, Hz. Muhammed’i, Müslümanları ve İslam dinini çok açık şekilde aşağılayan karikatürler “ifade özgürlüğüne” giriyor. Demek ki konu İslam dini olunca insan hakları aktivistleri insan hakkını falan unutup mahut bir İslamofobiye kapılıyor.

Holokost kurbanlarının cellata dönüştüğünü “metaforik” olarak söylemek bile yazara göre antisemitizm demektir. Holokost, dünyanın gördüğü en büyük kıyımdır. Kendisine insan diyen herkesin acı duyması ve lanetlemesi gereken bir büyük zulümdür. İsrail devleti bir ırk devleti olduğu için Yahudi kimliği ile ve dolayısıyla Yahudi tarihi ve dini ile bağını kendisi kurar. Dolayısıyla İsrail vatandaşlarının da tarihinde derin bir yara olan Holokost’un bir metafor olarak kullanılması, böyle bir acıyı yaşamış insanların bu acıyı başkalarına yaşatmasını tekrar tekrar düşünmesi için yapılmış bir hatırlatmadır. Acı çekenin “ötekinin” acısından herkesten fazla anlaması gerekliliğini hatırlatan vicdanî bir çağrıdır bu. Taraf’ın “Rab’bin sana bunu emretmiş olamaz” başlığı da bununla ilgilidir. İsrail’in kendisini “bağlı” ve “ilişkili” gördüğü kavramlarla ilişkisini hatırlatarak yaptığı zulmü bitirmesine zemin hazırlamak.  
 
“Savaş bahane edilerek, bizzat savaşın vahşeti yerine İsrail ve kolay bir geçişle Yahudiler şeytanlaştırılıyor.”

Günaysu, yukarıdaki cümlelerle de kendisini ifşa ediyor aslında. İsrail’in açık zulmünü aynen bildiride olduğu gibi “savaş” olarak tanımlamaya devam etmek, aslında zulme suç ortağı bulma telaşının sonucudur. İsrail, 60 yıldır yaptığı zulümlerle terörist bir devlet olduğunu ispatlamıştır. Dolayısıyla İsrail eleştirisi doğrudan bir geçişle Yahudileri hedef almaz, tam olarak İsrail’i eleştirir. İsrail’in “şeytanlaştırılması” antisemitizm olarak görülecekse de varsın görülsün. Zaten İsrail’e “Yahudilerin kurduğu tek devlet” diyerek, adeta İsrail’in zulümlerine, katliamlarına Yahudi tarihinden dolayı bir imtiyaz isteyen bildiri yazarları İsrail eleştirisinden antisemitizme geçişi kendileri yapıyorlar. Bu da açık bir siyonizmdir!

 
Gazze konusunda yazdığım iki yazıya gelen eleştirilerde Türkiye ile İsrail arasında bir ilişki kurulup, “Türkiye’nin tarihindeki kara sayfalara işaret etmeyip İsrail’i eleştiren” kişilerin çifte standardından bahsediliyor çoğunluk. Aynen yazıda Ayşe Günaysu’nun söylediği gibi. Ancak burada kurulan illiyet bağının anlamsızlığını açıklamak gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bütün devletler gibi büyük zulümler, büyük acılar da vardır. Ancak İsrail demek; 1918’den 1948’e İngiltere desteğinde çok sistemli göçlerle Filistin’de Yahudi göçmen sayısının artırılması ( 30 yılda 10 kattan fazla); Filistinlilerin evlerinden, terör yöntemleri ile çıkarılıp sürülmesi; BM kararıyla 1948’de Filistinlilerin yaşadığı yerlerin %60’ına yakınının İsrail devletine verilerek bir devlet kurulması; bundan sonraki 60 yılda sistemli şekilde terör yöntemleri ile Filistinlilere yaşayacak bir toprak parçası dahi bırakılmaması demektir. Yani İsrail en baştan beri gayri-meşru bir devlettir ve bu devlet, meşruiyetini terörle kurmakta sakınca görmemektedir. Dolayısıyla İsrail ile bir başka devletin karşılaştırılması ya cehalet ya da açık bir Siyonist propoganda demektir. Kaldı ki Hamas, 1967 sınırlarına dönülürse barışı kabul ettiğini beyan ettiği halde bir türlü çekilmeyen, tam tersi her gün yeni yerleşim yerleri açarak, Gazze’yi aç susuz bırakarak, Batı Şeria’nın mahalleleri arasına bile yüksek duvarlar örerek barışı imkansız hale getiren İsrail’dir.

Yazar yazısının sonunda “Yoksa “el insaf, sen de bizi ne yerine koyuyorsun” mu diyorsunuz? Gerçekten soruyorum” diyor ya, ben de yazara “el insaf siz bizi aptal mı sanıyorsunuz?” diyorum.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Nun Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Aklınıza, elinize, kalbinize sağlık. İşte budur..

  3. Yazan:kacakkova Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    hem savas karsitlarinin metnine hem de günaysu’nun aciklamasina yönelik getirdiginiz itirazlara ve elestirilere katiliyorum.yalnizca bildirinin ve günaysunu’nun aciklamalarindaki antisemitizm uyarisinin ve dile getirilen kayginin da ayni zamanda dogru oldugu düsüncesiyle ayriliyorum. saniyorum su siralar ayristirmalar ve ayrimlar konusunda israrci olmak bir zorunluluk.uyari dgoruysa sorun nedir denmeyecektir umarim: sorun burada ve daha önceki yazinizda belirtilenlerdir.antisemitizme karsi olmanin tam da bu sirada efendim israildi, siyonizmdi diye gözardi edilmesini beklemek, antisemitizm tehlikesinin anlamini ve tam da bu sürecte alacagi bicimleri anlamamak olur.antisemitizm türkiye’de bir bakima gizli kalmis ayrimcilik ve yabanci düsmanliklarindan biridir. bunun tam da bu sürec dedigimiz zamanda nasil palazlandigini görmemek basit bir yanilma bicimi olmayacaktir.vahsete karsi olmak, baska bir vahsetin kaynaginda yer alan zihniyetle aramizda sinir cekmeyi ihlal etmeye gerekce olamaz. bu nedenle antisemitizmin bir damga gibi kullanilmasina karsi durmanin, ayni zamanda, antisemitizmin sadece bundan ibaret olmadigini özel olarak belirginlestirmekle ve antisemitizmin aldigi/alacagi her bicime karsi belirgin bir sinir cekmekle tamamlanmasi gerektigi kanisindayim.tabi bunun icin öncelikle ortada bir antisemitizm sorunu oldugunu görmek gerekiyor.ben sahsen bu tartismanin bir “düsünce özgürlügü” meselesi oldugunu düsünmüyorum.dikkat edilirse bu sirada seslerini duyurmaya calisan farkli düsünceler de siyonizm diye rahatlikla damgalanabilmektedir.size de, “her firsatta antisemitizm” diyen düsünce ile, “her firsatta siyonizm” diyen düsünce fazlasiyla birbirini taklit ediyormus gibi gelmiyor mu?dolayisiyla söylediklerinize katildigimi belirtirken, kesin bir sekilde,antisemitizm konusunda,hem “biz de öyle sey olmaz” diyenlerden ve hem de “evet, ama bu simdilik ihlal edilebilir bir sorun“dur diyenlerden kesin bir sekilde ayrilmak gerektigini de belirtecegim.

  4. Yazan:blue Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Bence antisemitizm eleştirileri bu kadar canımızı sıkmamalı. Bunu sigorta olarak düşünmek lazım. Evet, holokost, tarihte eşi benzeri görülmemiş büyük bir katliamdır. İnsanlar, antisemitizmden çok çekmişler, bu hassasiyeti normal karşılamak lazım. Evet sigortanın fazını çok düşük tutmuşlar ama bu sizin özgür bir şekilde yazmanıza engel olmuyor. Antisemitizm yaftası hoş değil ama “antisemitik” şeklinde yaftalanmak da o kadar korkutucu bir şey gibi gelmiyor bana.
    Bence siyonizmi sonuna kadar eleştirebilirsiniz; İsrail’in yaptıklarını da Nazilerin yaptıklarıyla özdeşleştirebilirsiniz. Okuyucunuz sizi anlıyor. Antisemitizmle mücadele derneğinin anlamasını bu kadar sorun etmemek lazım.

  5. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Filistin halki Israil teröründen kacmak istedi ama Müslüman Misir Devleti sinirlarini acmadi.
    Misir Devletinin davranisi Israil Teröründen daha beter. Yahudi ve Siyonizm düsmanligi yapmakla Filistinlilerin sorunlari cözülmez.Filistinlilerin Arab kardesleri ve Iran Gaza Sorununu kendi cikarlari icin kullanmakta.Genclere tas attirmakla ve beceriksiz roket atmakla hak kazanilmaz. Filistinliler hakli olduklari halde siddet kullandullari icin zor duruma düsüyorlar.

  6. Yazan:kacakkova Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    roni margulies’in bahsi gecen yazisinin tamamini simdi okuyabildim….o yazi, tam da yukarda belirtmeye calistigim noktalari gözardi etmeden kaleme alinmis…islamci kesimlerin kendisine gösterdikleri ilgiyi degerlendirirken bu kesim özellikle nerede yanildiklarini göstermesi dikkat cekici….hem savas karsitlarinin metnine hem de günaysu’nun aciklamalarina getirdigi itirazlarda da antisemitizmi önemsizlestirmemesi, aksine antisemitizme dikkat cekerken sakinilmasi gereken noktalari belirginlestirmesi de ayrica dikkat cekici….bildiriyi neden imzalamayacagina dair isaret ettigi iki nokta, gecen sürede antisemtik söylemlerin güclendigini de hesaba katarsak, özellikle antisemitizme karsi gösterilmesi gereken reflekslerin hangi politik noktalara dikkat etmesi gerektigini belirginlestiriyor…zor ama bu noktada israr etmek gerektigini düsünüyorum….

  7. Yazan:Tarik Tarih: Mar 4, 2009 | Reply

    Kendilerini “insan hakları aktivisti” diye tanımlayan bildiri yazarları gibi insan hakları tasavvurunu “batı ajentesi olmaktan alan” çoğu kişiye göre,

    Türkçe’de “ajente” diye bir sözcük yok. İma etmek için sözcüğü mundar edeceğinize yekten “batı ajanları” diye yazsaydınız keşke. İnsan hakları tasavurumuza da “batı ajentesi” olduğumuz için sahip değiliz. Hrant Dink’in adının “sevgili” ibaresiyle geçmesi de böylesi faşizan bir yazı için ayrıca ironik olmuş. Rahmetliye de aynen öyle küfrederlerdi. Ben önce yazının ne dediğine değil karşısındakini nasıl konumlandırdığına bakarım. “Batı ajenteleri”, “kendini ifşa eden,zulme kılıf bulma telaşı” vs hiçbir kıyım-katliam size Türkiyeli aydınları bu şekilde “şeytanlaştırma” hakkı vermez.

    Maazallah elinize “sopa” geçse naparsınız bu kendini ifşa eden “batı ajentesi” yazarları insan endişelenmiyor değil. O dediğiniz batının zorlamasıyla bu ülkede birazcık nefes alıyor oluşumuzda ayrı bir garabet.

    Derin Düşünce’de rastladığım ilk faşizan köşe yazısıdır.

    Doğrusu, ben sadece “kemalistlere” atış serbest sanıyordum. Ama görüyorum ki konu yahudiler olunca değme milliyetçiye taş çıkartacak pejoratif lugat paralanabiliyor kolaylıkla.

  8. Yazan:eg Tarih: Mar 4, 2009 | Reply

    tarık bey,
    fazla söze hacet yok…
    okuduğunu anlamayan bir insanla çok işim olmaz. sadece şunu söyleyeyim: faşist arıyorsanız aynaya bakın bence!

  9. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Mar 4, 2009 | Reply

    Tarık bey,

    Ajente=acente=agent. Ajan da Türkçe kökenli bir kelime değil sonuçta. “Pejoratif”in Türkçe kökenli olmadığı gibi.
    Ayrıca “mundar” değil; doğrusu “murdar”dır onun.
    Yorumun sonundaki “Oluşumuzda”‘da, “da” ayrı yazılır. Dahi anlamında kullanmışsınız çünkü…
    Bir de lugat değil, lügat olacak.
    Lügat bir isim ver bana halimden,
    Herkesin bildiği dilden bir isim,
    Eski esvaplarım tutun elimden,
    Aynalar söyleyin bana ben kimim?…

    Yazıları tepeden bakan bir üslupla damgalamak yerine, katılmadığımız noktaları tartışırsak çok daha verimli olur zannediyorum.

    Gökte yıldız ararken nice turfa müneccim,
    Görmez reh güzarındaki kuyuyu…

    Selamlar,

  10. Yazan:eg Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    bir son haber:
    *****
    İsrail’in Gazze’ye gerçekleştirdiği Dökme Kurşun operasyonuna katılan askerler, saldırılar sırasında Yahudi hahamların kendilerine “Yahudi olmayan kişilere karşı dini bir savaş yürüttüklerini söylediklerini” açıkladı.

    Dün bazı İsrail askerlerinin sivilleri nasıl öldürdüğüne dair itiraflarına yer veren İsrail’in Haaretz gazetesi, bugün de bir komutanın sözlerini aktardı.

    Gazeteye Ram kod adıyla açıklamalarda bulunan İsrailli bir ordu komutanı, kendileriyle konuşan hahamlar için “Mesajları çok açıktı: Bizler Yahudi halkıyız, buraya bir mucizeyle geldik. Tanrı bizi buraya geri getirdi. Biz de şimdi bizim kutsal toprakları fethimize müdahale eden Yahudi olmayanlara karşı savaşmalıyız.” ifadelerini kullandı.

    Sol eğilimli olarak bilinen Haaretz gazetesi, bazı askerlerin dün de İsrail ordusunu zor durumda bırakan açıklamalarını yayınlamıştı. Gazetede yer alan açıklamalar, 13 Şubat’ta Gazze deneyimlerini paylaşmak üzere bir araya gelen ordu mensuplarının toplantısından sızdırılmış. Bazı emekli ve eski askerler, bu toplantıda sivilleri nasıl öldürdüklerini ve Filistinlilere karşı duyulan derin küçümsemenin ordu saflarına nasıl hakim olduğunu anlatmışlardı.

    Gazetenin bugünkü hafta sonu ekinde yer alan açıklamasında Ram kod adlı asker, 22 günlük operasyonun “hemen hemen dini bir misyon havasında” olduğunu dile getiriyor. Birliğindeki dindar bir çavuşun kendilerini toplayarak, askerlerine savaşa girecekler için dua ettirdiğini anlatan Ram, “İçerdeyken de bize Zebur’la dolu risaleler, tonlarca Zebur gönderdiler. Bir hafta boyunca içinde bulunduğum evin bir odasını gönderdikleri Zebur’la doldurabilirdik.” diyor.

    Subay Ram, Eğitim Birliği’nin gönderdikleri ile ordu hahamların gönderdikleri arasında büyük bir fark olduğunu anlatıyor. Eğitim birliğinin gönderdiği kitapçıklarda 1948’den bu yana Gazze’de yürütülen savaşların anlatıldığını kaydeden Ram, ancak hahamların askerlere ilettikleri mesajın ise “operasyonun dini bir savaş olduğu hissi olduğunu” belirtiyor.

    Ram’ın Givat Tugayı’ndan Aviv adlı bir bölük komutanı ise askerlere zırhlı araçlarla kapıları kırma ve içerdekileri öldürme emri verilmesi hakkındaki endişelerini söylüyor. Saldırı sırasında ise emirlerin değiştirildiğini ve ilerleyen askerlere önlerindeki halka kaçmak için 5 dakikaları olduğunu duyurmak için bir megafon kullanma talimatı verildiğini söylüyor.

    Aviv, askerlerine bunu tebliğ ettiği sırada ise “çok rahatsızlık verici bir an yaşadığını” anlatıyor. Anlattığına göre Aviv, emri askerlere ilettiğinde askerlerden biri emre karşı çıkarak “İçerdeki herkes bir terörist, bu bilinen bir gerçekdemiş. Ardından da bu askerin arkadaşları “İçerde olan herkesi öldürmeliyiz. Evet, Gazze’de yaşayan herkes bir teröristtir” diye eklemiş. Aviv, askerlerin medya tarafından kafalarının içinde doldurulan her şeyi söylediklerini dile getiriyor.

    Filistin İnsan Hakları Merkezi, saldırıda ölenlerin sayısının bin 417 olarak açıklamış ve bunlardan 926’sının sivil olduğunu belirtmişti.

    İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ise Haaretz’in dün yayınladığı asker itiraflarının ardından yaptığı açıklamada “İsrail ordusunun dünyadaki en ahlaki ordu olduğunu” söylemişti. İsrail ordusu da askeri savcının soruşturma başlattığını duyurmuştu.

    Ancak Moşe adlı bir askere göre savaş meydanında yürütülen soruşturmalar çok ciddiye alınmıyor. Ona göre savcıların tutumu şu şekilde özetlenebilir: “Bunu söylemek hoş değil ama; kimse takmıyor. Biz bunu soruşturmuyoruz. Bunlar savaş sırasında olan şeyler.”

  11. Yazan:Ahmet Ali Şain Tarih: Oca 1, 2010 | Reply

    Her şeyden önce bir gerçeği ifade etmeden geçemeyeceğim.. bu günkü israil devleti “Buna devlet bile diyemeyiz” Küresel Terör Devleti kendisini aklamak için anti semitizm yaftasına sığınırken Gazze de yaptığı insanlık dışı katliamı ve tarihinde ordusu olan hiç bir devlete karşı savaşıp zafet kazanamış olmanın ezikliğini masum insanları katlederek göstermektedir…
    Ayrıca israil ordu sunun ahlaklı bir ordu olduğunu söyleye genelkurmay “başkatil” ine bir sorum olacak; Sayın başkatil; Siz ve askerleriniz ahlaklı bir orduya sahip olduğunuzu kundaktaki bebeklerin vücuduna sapladığını kalaşnikof mermilerinin sayısı ile ıspat edeceksiniz.. Hiç merakınız olmasın Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi olmasa bile yer yüzündeki en büyük adalet divanında hepinizle tek tek yüzleşeceğiz.. İşte o zaman sizi koruyacak Bir ABD, BM. ve NATO olmayacak.. O güne kadar sabredin unutmayın ki: N

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 25, 2009: Serbest Yazarlar » Yurttan

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin