Müslümanın afyonu: Yahudi nefreti – Bölüm III
By Mehmet Yılmaz on Oca 26, 2009 in Filistin, Müslümanın Afyonları
Düşünme korkusunun yeni adı: Hepimiz Filistinliyiz, Her yer Filistin !
60’lı senelerde Yunanistan ile Kıbrıs konusunda gerginlikler artmış, adada şiddet olayları başgöstermişti. O zamanlarda hem Rum hem de Türk kesiminde moda bir slogan vardı: “Ya Kıbrıs bizim olur ya da ölürüz!”. Ne Kıbrıs onların oldu ne de öldüler. Aradan yıllar geçti. Kıbrıs Barş Harekâtı yapıldı 1974’te. Adanın kuzeyi Türkiye’nin askerî kontrolüne geçti. Diplomatik zayıflık sebebiyle işgalci ülke durumuna düşen Türkiye’ye yıllar süren bir ambargo uygulandı. Dünyada hemen hiç bir ülke KKTC’yi tanımadı. Ne Kıbrıs bizim oldu ne de öldük.
Siz siz olun, yapamayacağınız seyler için yemin etmeyin. Doğru olmayan şeyleri sırf “sembolik” amaçla “acılara ortak olmak için” haykırmayın. Kendinize saygınızı kaybetmeyin.
Filistin’in acıları daha dün başlamış gibi haykırıyor şimdi fikir-fobik geçlerimiz: “Hepimiz Filistinliyiz, Her yer Filistin!” ; internette kanlı fotoğrafların üzerine yazıyorlar.
Bebek katliamı dışında Filistin’de olup bitenlerle ilgileniyorlar mı bunu haykıranlar? Meselâ El Fetih-Hamas kavgasında da çocukların öldüğünü, bu çocuklardan birinin adının Vatan olduğunu ve Filstin’de bunu konu alan bir tiyatro oynandığını duydular mı?
Biz Filistinli değiliz. Her yer Filistin değil. Öyle olsaydı Musul, Kerkük gibi Filistin’i de KURTARAMAYAN Kurtuluş Savaşı bir zafer olarak öğretilmezdi okullarımızda. “Filistin” kelimesi vatan ile eş anlamlı olurdu. Filistin’i kurtarmak için elbirliği ile mücadele verirdik. Filistin’in acıları 2008 aralık ayında başlamadı. Son 50 yıldır olanlara bir göz atın sadece. Bu 50 yılda biz maça gittik, TeleVole seyrettik. Üniversiteye gittik. Düğünlerde göbek attık. Cep telefonumuzu, otomobilimizi değiştirdik. İnsan vatanı işgal altında iken maça gider mi? Göbek atabilir mi düğünlerde? Cebindeki parayı vatanının kurtuluş mücadelesi dışında bir şeye harcayabilir mi?
Filistin’deki etnik temizlik sürüyor. Fikir-fobik insanlar her katliamda “ilk defa olmuş gibi” öfkeyle ayağa fırlıyorlar. Sonra bir daha hiç olmayacakmış gibi sakince yerlerine oturup günlük hayatlarına devam ediyorlar. Lübnanlı Amin Maalouf’un deyimiyle Herşeye üzülüyorlar ama hiç bir şeyle kalıcı olarak ilgilenmiyorlar. Dalal Bizri’nin Al-Hayat’ta geçen sene yazdığı güzel bir yazıyı çevirmiştik Türkçe’ye:
“[…] Yerleşmiş bir töreye gore İsrail’in saldırganlığına karşı Filistin ile dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Kendimizi böyle bulduk silahlı direniş ve İsrail’in orantısız güçle tepki verme girdabında. Filistinliler ne zaman bir İsrail şehrine roket atsalar İsrailliler abluka ve katliam uygulayarak kollektif “ceza” ile yanıt veriyor.
Arkasından biz töreye uyarak şaşırmış gibi yapıyoruz bu vahşet karşısında. Sanki ilk defa oluyormuş gibi. Sanki bu ordulaşmış devlet bütün askerî kapasitesi ile cevap vermeyecekmiş gibi. İstiyoruz ki İsrail aynı güçte ve aynı zayıf isabet kapasitesine sahip ilkel roketlerle karşılık versin.
Aptallığımız burada da bitmiyor. Zannediyoruz ki öfke gösterilerimiz, kınamalarımız yurtseverlik hislerimizin gücünü göstermeye yetecek. Katliam bitince her zamanki uyuşukluğumuza dönüyoruz bir daha ki “beklenmedik” saldırıyı beklemek için.
Gene töremize göre kelimelerimizi aynı listeden seçiyoruz: “İsrail şeytandır, Arap yöneticiler satılmıştır…” ve İsrail haritadan silinmediği sürece mücadelenin bitmeyeceğine yemin ederek bitiriyoruz.
Ama en sevdiğimiz slogan şu: “Filistin bizim esas davamızdır, gerisi teferruattır”. Oysa bu slogan gerçeği yansıtmaktan çok uzak. Filistin davası bizler için o kadar da “ESAS” değil. Bölgesel politik güçlerin birbirlerini zayıflatmak için kullandıkları bir araç haline geldi Filistin. […]” (Filistin artık Arapların esas davası değil)
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganlarıyla, “kanları yerde kalmayacak” nutuklarıyla yapılan terörle mücadele(!) 40 bin insanın ölümüne engel olamadı. Türkiye’deki PKK terörünü durdurmak için düşünmek, planlamak, planları eyleme dönüştürmek gerekiyor. Silahlı mücadeleyi asgarîye indirerek ekonomik, diplomatik, siyasî yollarla yavaş ama emin adımlarla ilerleniyor.
Bugün Müslümanların arasında Yahudilerde “şeytan geni” olduğunu iddia edecek kadar aklını kaybetmiş insanlar var. Peki ya “Naziler az bile yapmış, Hitler haklıymış” diyen, Nazi selamı veren islamî(!) örgütlere ne demeli? 2005 yılında Die Welt’te çıkan bir habere göre Hitler’in yazdığı KAVGAM adlı kitap Türkiye’de en çok satanlar arasındaydı ve 7 yıldır sürekli yükseliyordu.
Siyonistlerin hayal bile edemeyecekleri kadar güzel(!) fikirlerle onların kanlı davasına bilmeden hizmet eden bu Müslümanlar da bu gaflet uykusundan uyanacaklar birgün.
Adolf Hitler’in değil ALLAH’ın sözlerine yönelmek zannediyoruz herkes için daha hayırlı olacak. Çünkü ne normal akıla ne de İslâm’a yakışmayacak bu zırvalarla, sloganlarla yol katedilemeyeceğini anlamak için oldukça geç kalındı.
32 Yorum
Yazan:ç-z Tarih: Oca 26, 2009 | Reply
Uzakta olanı anlamak için yakına,yakında olup biteni anlayabilmek içinse uzaktan bakabilmek gerek..
Yazan:mehmet bahadır Tarih: Oca 26, 2009 | Reply
Çok öğretici, ibretlik bir yazı…
İnsanı, derin tefekkürlere ve derin düşüncelere daldırıyor.
Derdi büyük olanın, yazısı da büyük oluyor.
Tesekkürler Mehmet abi…
Yazan:özlem Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
Mehmet bey,
ben kendimi bildim bileli bu ülkede ve eminim dünyanın pek çok yerinde her yer Filistin Hepimiz Filistinliyiz ruhu ile yaşayan insanlar var. Gencecik insanlardı, Filistin diye diye yaşlandılar. Bizlerin her katliamda carlayıp sonra da uykuya yatmamız var olandır olması gereken değil. Toplum olarak fosur fosur sigara içmemiz sigara sağlığa zararlıdır sloganınını hükümsüz kılmaz. Evet Araplar, bizler ve dünya için Filistin çok da dert değildi ki bu hale geldi bu işler. ama bu aşamadan sonra bile birileri çıkıp artık benim için heryer Filistindir diyorsa iddialı bir slogan dahi olsa inanmak isterim. Bu ruhu canlı tutmaya çalışırım. Bu ruh canlı olduğu zaman bir şeyler düşünülebileceğine üretilebileceğine inanırım. Sonuçta Amin Maalouf cok sevdigim bir yazardır ama en güzel Filistin şiirlerini Mahmut Derviş yazmıştır. Amin Maalouf’un temsil ettiği ruhtan Filistin’e yarar bir şey çıkmaz.
Ama insan beşer şaşar bu gun soz verir yarın unutur. orasını bilemem.
Ve dönüp dolaşıp sanki hep aynı noktaya geliyoruz bu kız da niye mini etek giydi yahu!
Yahudiler de şeytan geni var diyen ya da Hitler haklıydı diyen insanlara bugune kadar rastlamadıysam da doğrudur mutlaka vardır ama eleştirdiğiniz slogan ile bu kadar basit bir zihniyeti aynı kefeye koymanız haksızlık.
Ayrica benim gördüğüm kadarı ile kavgam kitabının meraklısı sümüklü salakları pek Filistin davası içinde bulamazsınız. Onlar daha ziyade kürtleri de keselim,Arapları da keselim, Bozkurtlar dirilmedi mi daha diye yayın yapan sitelerde dolaşırlar:)
Son olarak İsrail Şeytandır demiyoruz, İsrail gayrimeşru bir devlettir diyoruz. Eleştirdiğiniz zihniyeti karikatürize etmek çok doğru değil.
Yazan:MY Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
“Son olarak İsrail Şeytandır demiyoruz, İsrail gayrimeşru bir devlettir diyoruz”(ÖZLEM)
Gayrimesru devlet ile mesru devlet arasindaki fark nedir? Mesela ABD mesru bir devlet midir?
Yazan:eg Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
kavgam kitabı hakkında küçük bir ek:
benim bir buçuk sene öncesine kadar çalıştığım türkiye’nin en “büyük” şirketlerinden birisinde kavgam’ı okuyan çok insan vardı. ama o insanları gözlemlediğimde, bu insanların müslüman hassasiyetleri olan kişiler olması bir yana, çok yoğun bir kemalizm ile malul olduklarını görebiliyordum. bence kavgam’dan hareketle müslümanlar hitlerin yanındalar yargısı doğru bir yargı değil. en azından benim gözlemlerimde kavgama değer atfeden ve filistin davasında hassas olan bir müslümana denk gelmedim.
sevgili mehmet,
açıkçası bu yazı dizisinin 3 yazısı da bana tatmin edici bir cevap vermekten çok uzaktı.
Yazan:eg Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
roni margulies bu tartışmalar sırasında yazdığı bir yazısında(ki ben de bir yazımda linkini vermiştim) meşru devletle meşru olmayan arasındaki çizgiyi çizmiş. büyük oradan onun tespitlerine katılıyor ve ben de mehmet’e karşı bir soru sormak istiyorum: peki israil devleti sence meşru bir devlet midir?
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
Mehmet beyin her satırına katılıyorum.Yazı, bana göre toplumsal gerçeklere ışık tutması yönünden oldukça derin psikoljik çözümlemeler içeriyor.Yapılması gereken de bu zaten.Olaylar karşısında verilen tepkiler sağlıklı bir analizden geçirilmeden,özeleştiri yapılmadan hiçbir sorun çözülemez.Sonuçlar üzerinden gelişen kontrolsüz ve geçici tepkiler asla olaylara yön vermemizi ve olası durumlar karşısında önleyici nitelikte dersler çıkarmamızı sağlamaz.Daha açık bir ifadeyle,olaylara yön vermek yerine olayların bizi sürüklediği bir duruma yol açarlar.
Bu bağlamda,yaşanan son İsrail katliamı,toplumsal reflekslerimizin nasıl kendiliğinden gelişen duygusal tepkiler üzerine kurulduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.Bu,elbette ilk deneyimimiz değil,saman alevi gibi parlayan ve sonra sönüp giden sayısız deneyim yaşadık.Körfez krizi ve akabinden gelen ABD nin Irak işgali,Apo’nun İtaly’ya sığındığı dönem ve son olarak Sınır Ötesi Harekatın arefesinde tepkilerin nasıl geliştiği,nasıl şekillendiği bir sır değil.ABD bayrağı ve Buş’un maketini yakmakla Irak savaşının önlenemeyeceğini hepimiz biliyorduk.Nitekim zaman bunu ziyadaesiyle öğretti.Gördük ki burnumuzun dibindeki komşu devlette kanlı saldırıları,bombalamaları ve yitip giden bir insanlığı tv.lerimizde canlı yayında izlemek dışında bir yaptırım gücümüz olmadı.Şimdi sıradan bir habermiş gibi toplu katliamları,parçalanan cesetleri seyrediyoruz.İtalyan ürünlerini çiğneyerek de bir sonuca varamadık.Perdenin gerisindeki uluslararası güç dengeleri belirleyici oldu ve bugün aynı noktadayız.Ve Sınır Ötesi Harekâtı,bilmemkaçınsı olan bu son operasyon ulusça bir infiale,savaş coşkusuna dönüştü…İlkokul çocuklarının ellerine bayraklar tutuşturarak”şehitler ölmez vatan bölünmez” dedik ama şehit cenazeleri daha sıklıkla gelmeye başladı.
Şimdi kimse kusura bakmasın ama,insanların gaza getirilerek daha büyük felaketlere doğru yol aldığımızı kimse inkar edemez.Ve bu tepkilerin kâh Ermeni,kâh Yahudi,kâh Kürt düşmanlığına dönüşmediğini kimseler iddia edemez.
Peki bu reflekslerin hiçbir olumlu sonuca,bir çözüme hizmet etmediğini acaba ne zaman anlayacağız?
Yazan:eg Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
vallahi hiç tepki vermemektense saman alevi gib de olsa vicdani bir tepki vermek yeğdir bence. kaldı ki saman alevi gibi tepki verdiği söylenen insanlar şu sıralar gazze için yardım topluyorlar. okul harçlığını, cep telefonu almak için topladığı parasını gazze’ye gönderen çocuklar var. herkes karınca kararınca yardımlara katılıyor. bunları “duygusal tapkiler” diye küçük görmek bence doğru bir tavır değil. kaldı ki önerilen nedir henüz bu konuda bir şey göremedim. ne öneriyorsunuz, hiç tepki vermeden sessiz sedasız hayatlarımıza devam mı edelim? nedir beklediğiniz;
“Şimdi kimse kusura bakmasın ama,insanların gaza getirilerek daha büyük felaketlere doğru yol aldığımızı kimse inkar edemez.Ve bu tepkilerin kâh Ermeni,kâh Yahudi,kâh Kürt düşmanlığına dönüşmediğini kimseler iddia edemez.”
diyosunuz. şimdi ben de size kusura bakmayın ama faraziye üzerinden insanların ağlamasını bile susturmak istemenizi pek doğru bir tavır bulmuyorum. mehmet’le çoğu konuda benzer düşüncelere sahibim ama maalesef filistin konusunda tamaman farklı düşünüyoruz.
Yazan:MY Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
“peki israil devleti sence meşru bir devlet midir?”(ENVER)
Dünya kime aittir? Önce kim gelmisti? Mesru devletler ve gayrimesru devletler hangileridir?
ABD kizilderilierle 100’den fazla anlasma imzalamis, hepsini de çignemis, dogrudan soykirim uygulamistir.
ABD kizilderilierden çaldigi topraklar üzerine kurulmus bir devlettir.
Kanada hem Eskimolardan hem de Kizilderililerden toprak çalarak kurulmustur.
Israil de Filistinlilerden çaldigi (fethettigi? / igal ettigi?) topraklar üzerine kuruldu.
Israil gibi Osmanli’dan çalinan topraklar üzerine kurulmus bir çok devlet var. Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Cezayir, Tunus… Bunlar MESRU devletler midir? Peki osmanli neden oralari fethetti? (/ isgal etti? O topraklari çaldi?)
Ispanya da Endülüslü Müslüman Araplardan çaldigi topraklar üzerinde kurulu. ama sahi Emeviler oraya niye gitmisti?
Tabi bunlari söylersek Kürtler ve Ermeniler de “kardesim dönün Orta Asya’ya, biz kimseyi davet etmemistik 1071’de ne isiniz vardi da geldiniz?” diyebilirler. TC devletinin de mesru olup olmadigi sorgulanir hale gelir.
Bence dünyada mesru devlet yoktur, güçlü devlet vardir. Israil güçlü bir devlettir. Askerî gücü sadece bir uzantidir. Diplomatik ve ekonomik gücü bütün Müslümanlarin gücünün toplamindan fazladir. Küçük Cihad ile Büyük Cihad arasindaki farki anlamadigimiz sürece bu böyle kalacaktir.
Bir devletin mesru olup olmamasi yanlis bir sorudur. Devlet kendi sinirlari içinde adaleti uygulayabilir. Ya herkese esit olarak ya da bir çogunlugu/azinligi kayirma biçiminde. Bireysel haklar mesru olabilir. Yasama hakki, mülkiyet, ibadet. Arkasindaki garantöre göre uygulanir ya da uygulanmaz. Kuzey Kibris’taki rumlarin mallari bu kategoriye girer.
ABD hukuk bakimindan gelismistir ama zenciler ve diger azinliklarin ciddi sorunlari vardir hala.
Gene de ABD’de size ait olmayan bir eve girip oturursaniz (genellikle) kanun (=polis, savci, vs..) gelip evsahibini korur. ABD bunu taahhüt etmistir. Bu KORUYUCU BiR GÜçTÜR aslinda; yani adalet, erdem, dürüstlük DEGILDIR söz konusu olan. “iyi” seylerin kurumsallasmis hali olan ABD DEVLETi bahsettigimiz. Yani bir GÜçTÜR neticede. insanlarin üzerinde bir GÜç sahibi olan DEVLET.
Oysa ABD gidip Irak’in petrolünü çalinca ya da Israil Filistinlilerin topraklarini çalinca buna karsi koyabilecek ULUSLARARASI BiR GÜç (=DÜNYA DEVLETi) yok. Yani adaleti tesis edecek, eskiyaya DUR diyecek bir güç yok.
Birlesmis Milletler görünüste bunun için kuruldu ama uygulamada hiç bir zaman ULUSLARARASI BiR ADALET OLMADI.
Mesela Etyopya’nin Italya tarafindan isgali gibi yüzlerce (?binlerce) örnek var. BM hep susmustur.
ULUSLAR ARASI ADALET(!) DiVANi veya benzeri mahkemeler birer MASKARALIK olarak kalacak tarihte:
1) Nazi subaylari yargilanirken 2ci Dünya savasini 4 yil uzatan Winston Churchill yargilanmadi. Neden?
2) Sirp kasaplar yargilanirken bu katliamlari mümkün kilan Avrupali bürokratlar yargilanmadi. Neden?
3) Saddam yargilanirken ona silah satan firmalarin ortaklari ve buna göz yuman abd-avrupali siyasetçiler yargilanmadi. Neden?
ULUSLARARASI iLiSKiLERDE MESRU – GAYRIMESRU KAVRAMI YOKTUR DA ONDAN.
NewYork’ta 1 ABD vatandasi ölürse polisin sorunu olabilir. Ama Halepçe’de 5000 Kürt zehirli gazla öldürülünce bu kimsenin derdi olmaz. Bombalar Alman yapimiydi, onlari atan uçaklar (Mirage modeli) Fransiz Dassault firmasinca satilmisti. Nerede mahkeme? Nerede adalet?
Israil’in yaptigi haksizliklar karsisinda artik HAKSIZLIK diye bagirmayi birakmak gerekiyor. çözüm istiyorsak sorulmasi gereken sorular:
1) Nasil daha güçlü olabiliriz?
2) Gerçek cephe(ler) hangileri (dinsel/ulusal/alternatif)?
3) Hedef nedir?
4) Yöntemler ne olmalidir?
Utanmadan, sikilmadan, komplekse ve öfkeye kapilmadan sunu da sorgulamak gerekir:
Hamas, hizbullah, FKÖ.. neden basarisiz oldular? Ve … bundan sonra nereye?
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
@eg,
Faraziyeler üzerine konuştuğumu hiç sanmıyorum.Ben Türkiyede yükselen yabancı düşmanlığının olası tehlikelerine vurgu yaptım.Ayrıca bu eleştirimi kimlere yönelttiğim de gayet açık.Bunu kendi yargılarınıza göre kategorize edip bir savunma geliştirmeniz oldukça ilginç.Gazze’ye maddi manevi destekte bulunanları kastetmediğimi anlatmak için çok mu özel bir dil gerekiyor anlamış değilim.
İkincisi,bana göre meseleyi bir vicdan yarışmasına dönüştürmek doğru değil.Siz o saman alevi şeklindeki tepkileri yeğlersiniz,ben de farklı düşünebilirim.Doğrusu:farklı fikir ve düşünceler üzerinden çözüme gidebilecek yolu hep beraber aramaktan geçiyor.Sanırım sizin de benim de yaptığımız bu.Ha,çözüm konusunda tatminkar bir alternati yokluğundan sözedbilir ve bu anlamda eleştiri de getirebilirsiniz,bunu anlarım.Fakat lütfen sizinle aynı görüşte olmayanları da olaya seyirci kalıyor muamelesi yapmaktan vazgeçin.Unutmayın ki bizler sadece fikirlerimizi belirtiyoruz ve hiçbirimiz zannedersem cepheden duyurmuyoruz fikirlerimizi.
Ve son olarak kimse kimseyi susturmuyor.Bunu da nereden çıkardınız?Siz,Mehmet beyle pek çok konuda benzer fikirlere sahipken elbette bu konuda fikir ayrılığına düşebilirsiniz.Farklı bakış açısı geliştirmeniz de elbette Mehmet beyi susturmak anlamına gelmez.Ancak izin verin,siz katılmıyorsunuz diye herkesin sizinle aynı fikirde olması da gerekmez.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
Hepimiz Filistinli mi olacağız, yoksa İsrail mi olduk?
İçim öfke dolu… Yazı adabını falan bir kenara bırakıp, sadece öfkemi boşaltmak istiyor canım bu günlerde…
Taş taş üstünde kalmayan Gazze’de yerde yatan ölü bebek bedenlerini gördükçe, annelerine, babalarına, kafes gibi bir Gazze’de bile olsa tozlu sokaklarda oyunlarına daha doyamadan ölecek çocukları düşündükçe, çaresizliğimi, çaresizliğimizi; Filistin halkıyla dayanışmak, İsrail’in terörünü lanetlemek için katıldığımız imza ve yardım kampanyalarının, sokaklarda ve meydanlarda telin haykırışlarımızın acziyetini gördükçe, koskoca bir yanan ateş ve enerji topuna dönüşmek ve yok olmak; yok olurken de yok etmek istiyorum insanın insana gazabını yaşatan o insan müsveddelerini…
Bir avuç toprak parçası üzerinde, açlık ve yoksulluk içinde kapana kısılmış gibi yaşayan -ne yaşaması!- sadece hayatta kalmak için direnen bir avuç insana, o masum çocuklara nasıl kalkan olunabilir? O insanlara bütün kibir ve güçleriyle vuranlar nasıl engellenir?
Engelliyemiyoruz! Ve öfke ve nefret kaplıyor içimizi…
Yazmak anlamsızlaşıyor; Yazmak ne kelime, konuşmak anlamını kaybediyor… Sadece nefretimizi haykırıyoruz… Ama istedikleri tam da bu… Çünkü “gel gel” yapıyorlar… Ölüme, ölümün diline çağırıyorlar bizi… Ve biz gidiyoruz onların çağırdığı felaket diline…
O şiddet dili bir anafor gibi içine çekiyor bizi, dünyayı dolaşıyor, sokaklarımıza, evlerimize, ta içlerimize siniyor… Kırılganlaşıyoruz, korkuyoruz ve o dilin esiri haline geliyoruz.
“İsrail ve Hamas arasında savaş”tan bahsediyorlar mesela Gazze’de… “Savaş mantığı”ndan, “savaş kuralları”ndan, İsrail ordusunun savaşa “üç saatlik” ara vermesinden bahsediliyor… Hangi savaş? Ne savaşı? Savaş değil ki bu! Dev gibi bir ordu, saldırıyor! Gerekçeler üretiyor; yıllardır ambargo altında hapishaneye çevirdiği bir toprak parçasında yaşayanları “ama önce onlar saldırdı; bana atılan füzelere karşı güvenliğimi sağlıyorum” diye suçluyor ve sadece saldırıyor ve kadın, çoluk, çocuk ayırdetmeden yokediyor…
Güç, kibir, kin ve nefret dili
Ve bu model, bu mantık, bu dil alınıp taşınıyor bizim buralara… Hem taşınıyor, hem de oradaki durumdan burada dibine kadar faydalanmak, buradaki nefretlere meze yapabilmek için işlev kazanıyor.
Birileri Gazze felaketinden vazife çıkarıp, ırkçı kinlerini boşaltmak için fırsat yakalamışlar. Eskişehir’de bir takım “sivil toplum örgütleri” Filistin’e saldıran İsrail’i protesto eylemlerinde hedef olarak araya Ermenileri, Yahudileri ve Ermenilerin acılarını paylaşan, suskunluk karşısında özür dileyen 26 bin insanı da sokuşturmuşlar. Bir kapının önünde durup, “Bu kapıdan Yahudiler ve Ermeniler giremez, köpeklere giriş serbesttir” yazılı pankart asmışlar. Ermenistan’da bazı işyerlerine “Türkler ve Köpekler Giremez” yazılarını asanları taklit ederek, düşman belledikleri ülkenin ırkçılarıyla aynı nefret gemisine binmişler. İsrail devletinin Filistinli ve Arap kanına duyduğu nefrette, onları maruz bıraktığı aşağılamada olduğu gibi…
Bu dil sayesinde, İsrail’e olan nefret Yahudilere yöneliyor. Antalya’da İsrail yıldız voleybol takımını protesto gösterisinde bazıları kendilerini kaybediyorlar; “Yahudileri bize teslim edin”, “Müslüman polis Yahudiyi koruma” sloganlarına kadar vardırıyorlar işi…
Her taraf silah dolu… Vatan topraklarını kazdıkça altından silah, bomba, mermi fışkırıyor… Vatanı birbirine düşürdükten sonra kullanmak üzere sakladıkları silahlar… Silaha tapıyor bu mantığın sahipleri… İsrail’de olduğu gibi… İsrailli çocuklara Lübnan’a fırlatacakları füzeleri “sevmeleri” için, o füzelerle fotoğraf çektirip, üzerlerine “Lübnanlı çocuklara mesaj” yazdıran mantıkta olduğu gibi… O süper güçlü, savaş makinası “kahraman Tsahal ordularıyla” gurur duymayı öğrettikleri gibi…
Sözde vatanseverler yaratıyor bu dil… Bir internet sitesinde parçalanmış PKK’lıların cesetlerini “İşte PKK leşleri” diyerek, adeta pornografik bir zevkle sunuyorlar bazı “vatanseverler”… Yarattığı ceset manzaralarından insan olarak zerre kadar rahatsız olmayan, ölüm makinası haline gelmiş, insanlığını kaybetmiş İsrail ordusunun katılığında olduğu gibi…
Bu dil sayesinde, kullandıkları her cümlede en az bir-iki tane Fransızca kelime kullanan, nezih ve seçkin yaşam tarzlarına, markalarına pek düşkün, gayet “Batılı”, okumuş yazmış bazıları da “vatan-millet” dendiği zaman mangalda kül bırakmıyorlar. Her ağızlarını açtıklarında şiddet, nefret, kin ve kibir dolu ırkçı söylemler kusup, tehditler savuruyorlar. Her türlü Ermeni-Yahudi-Kürt-başörtü düşmanlığını yapıp, aynı vatan toprağını tepe tepe kullanabilecekleri ve kirletebilecekleri bir çöplük gibi görüyorlar…
Bu mantığa bir kere düşüldüğü zaman, “Ülkemin savaş suçlarının parçası olmayacağım”, “Irkçı soygun politikasının parçası olmak istemiyorum” diyen İsrailli genç vicdani redçileri, İsrail’in her yerinde sokaklara dökülen, polisin toplu tutuklamalarına aldırmadan azgın İsrail polisine karşı direnen onbinlerce kadın erkek insanı görmek de mümkün olmuyor…
O kadar yalan ve dolan üzerine kurulmuş bir mantık ve dil ki bu… Bizim sözde vatanseverlerin “vatan haini” ilan etme mantıkları bile İsrail usülü… İsrail devletinin terör politikalarına alet olmak istemeyen vicdani redçiler de İsrail’in “vatan hainleri”… Onlar da Gazzeli çocukların öldürülmesini istemedikleri için “vatan haini” yaftasına maruz kalıyorlar. Ve bizimkiler onları görmek istemiyorlar.
Acımasızlık içinde araçsallaştırılan acılar
Bu mantığa girenler gördükleri acılar karşısında acı bile duymuyorlar; onlar sadece etraflarında gördükleri acıları kendi acımasızlıkları için araçsallaştırabilme gibi müthiş bir kabiliyet kazanmış durumdalar…
Bu körleştiren dilleri yüzünden, bu memleketin demokrat ve vicdan sahibi insanlarının bir kısmının imzaladığı “Ermeni vatandaşlarının acılarını paylaştıkları” bildiriyi ihanetle suçlayıp, “ama önce onlar bizi kesti, arkadan vurdu” dedikten sonra, “neden Filistin için bir şey yapmıyorsunuz!” diye bağırıyorlar… Ve Filistin’in acılarını paylaşan, bundan insanlık adına utanan, sokaklara taşan, eylemler yapan aynı vicdanlı insanları görmüyorlar; mantıklarını bozacağı için -tabii ki- görmek işlerine gelmiyor…
Bu memlekette, demokrasinin ve adaletin bir-iki adım atabilmesi, insan hayatının biraz olsun kıymet kazanabilmesi yönündeki faaliyetleri için bazı sivil toplum örgütlerinin AB’den aldıkları fonları duyduklarında, herkesi kendileri gibi kişisel nema peşinde zanneden sözde vatanseverler “ihanet! ihanet!” diye bağırıyorlar. Ancak bunlar, gene bu memleketin devletinin, hükümetinin gene aynı AB’den, ABD’den, İMF’den aldıkları kredi ve hibeleri; TSK’nın sınır ötesi operasyonlarını Amerikan radarlarıyla yaptığını, Konya ovasının bizim devletimizin izni altında İsrail uçaklarının eğitim sahası olduğunu görmezden geldiler. Terör örgütü Ergenekon’un “vatanseverleri” İsrail’den aldıkları silahlarla “vatanseverlik” yaptılar. Gazi mahallesini Gazze’ye çevirdiler… Daha önce 1 Mayıs 1977’yi, Maraş’ı, Güneydoğu’yu kana buladıkları gibi; arkalarında binlerce “faili meçhul” cinayet bıraktıkları, Mumcu’yu, Hablemitoğlu’nu, Kışlalı’yı öldürüp, Danıştay cinayetini işleyip, Cumhuriyet gazetesini bombalayıp, sonra da yarattıkları kurmaca “İslamcı failleri” gösterip bu memlekette habire düşman inşa ettikleri gibi…
Ergenekon davasında devletin içindeki pislikleri temizleme konusunda şimdiye kadar şahit olunmamış adımlar atılırken, toprağı kazdıkça silah fışkırırken, Baykal gibi İsrail mantığının temsilcileri, kaybettikleri meşruiyeti yeniden ele geçirmeye zemin hazırlamak üzere “rejim tehlikesi!” ve savaş çığlıkları atıyorlar…
Bugün hâlâ birileri ABD-İsrail gizli servis modellerinden devşirme bu Ergenekon terör örgütünün şimdiye kadar bu memlekete yaptığı koskoca tahribatı görmezden geliyorlar… Terör örgütü Ergenekon’un şimdiye kadar işlediği cinayetler bir yana, belki de en büyük ‘başarısı’ tam da burada: insanı insana düşman ettiler, şimdiye kadar her darbe öncesinde becerdikleri gibi iç savaş kışkırtıcılığı ve insanın insana duyduğu nefret ve kin tohumlarını serpilttiler.
ABD’nin ve İsrail’in başardığı şey bu… Bush’un kişiliğinde somutlanan “silah bendeyse, güç bendeyse benim şiddetim doğrudur! Haklılığımı kabul edeceksin!” mantığıyla ekilen ve beslenen bir nefret…
Sıfır vicdanlı İsrail devlet dilini aşmak
Kimse bana “İsrail başka bizim buradaki meseleler farklı” demesin… O çok değer verdiğimiz ‘sayılar’, bağlamlar farklı olsa da, bugün hem dünyada hem Türkiye’de ‘gücün ve şiddetin mantığı’ aynı… Her durumda bir grup insan daha zayıf ve bunlar ‘kötülük’ etiketini yemiş durumdalar… İsrail mantığını kullananlar ise hem daha güçlüler hem de hep haklı olduklarını dayatmak için her türlü araca sahipler…
Esas mesele bizim büzüğümüz yemediği için zayıftan yana olamayışımızda… Sayımızın ve silahlarımızın gücüne güvenerek haklı olduğumuza ve “en kahraman” olduğumuza sıfır vicdanla inanıyor olmamızda… Ve tabii ki o zayıfların durumuna düşmemek için, o “sefillerin” aşağılanmış durumlarına düşmemek ancak daha da sefilane maddi ve zihinsel konforumuzdan zerre taviz vermemek için, tehcir edilmemek için, cop, tank mermisi, işkence, füze vs. yememek için zalimin, celladın, katilin yanına geçmemizde… onun koltuklarının altına sığınıyor olmamızda… Bunu da her türlü sahtekarlığı saklamak için adeta sıradan bir araç haline gelen vatan, millet edebiyatının güvencelerine, dokunulmazlığına sığınarak yapmamızda…
İşte hem İsrail mantığına, İsrail’in katliamlarına, hem de bundan fırsat çıkartmaya çalışan ırkçı, milliyetçi, militarist söylemlere karşı inatla yazmaya, konuşmaya devam etmek ve Filistinliliği anlamak ve yaşamak gerekiyor. Nefretin tuzağına, kin kuyularına düşmemek için, direnmek ve umudu yaşatmak için, tüm insanların insanca yaşama hakkını savunmak, kulaklarını tıkayanlara mazlumun, altta kalanın, sömürülenlerin sesini duyurabilmek için ve özgürleşmek için konuşmak ve yazmak gerekiyor.
“Gücün” dokunulmazlık zırhını en azından kendi dünyalarımızda kaldırmak için yazma ve yeni bir dille konuşma özgürlüğümüzü yaşamaktan başka çare yok… Ve bu konuşma bütün nefret ve kin tacirlerine rağmen, her şeye rağmen, bu memlekette de yol alıyor… Şu geçtiğimiz birkaç haftalık zaman süresinde bile en azından ‘TRT Şeş’ vesilesiyle “Kürt realitesinin” tanınması az şey mi? Ya da insanların “acıya karşı isyan” için toplandıkları Saadet Partisi’nin Çağlayan mitinginde, İsrail buldozerlerine karşı Filistinlilerle birlikte direnirken öldürülen o gencecik ve vicdan sahibi Yahudi Rachel Corrie’ye sahip çıkan Numan Kurtulmuş’un İsrail mantığını yenmesi az şey mi?
Bunu becerebilirsek, bu adımları çoğaltabilirsek yani İsrail’i içimizde yenebilirsek, o zaman gücün politikasının sıkışmışlığından kurtulacağız. Esir alan mantığın ve onun dilinin kabuğunu kaldırmaya cesaret edebildiğimizde altından bütün sıradanlığıyla, mütavazı hikayeleriyle insan çıkacak…
Ferhat Kentel 12 Ocak 2009, Pazartesi
gazetem.net
Yazan:eg Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
aziz bey,
ben açıkçası eleştirinizi kimlere yönelttiğinizi hiç anlamadım. ben hala olmayan şeylerden faraziye yaptığınızı düşünüyor ve bunu da bir düşünce hakkı olarak söylemekte ısrar ediyorum.
konu elbette farklı anlayışlardaki iki görüşün tartışması. bu tartışmada birisi çıkıp “sizin yaptıklarınız boş iş ve bu yaptıklarınız yabancı düşmanlığını körüklüyor” derse, ben de vallahi kusura bakmayın ama olayın göbeğindeki acıya odaklanacağınıza olmayan birşey üzerinden hareket ederek bir faraziye yarattığınızı söyleyebilirim. çözüm önerileri olursa onlar üzerinden tartışılabilir, elbette, ama gazze için canını dişine takarak birşeyler yapmaya çalışan insanların yaptığını küçümseyerek(hatta onların yaptığını yahudi düşmanlığı olarak damgalayarak) bir ortak çözüm bulunabileceğini sanmıyorum.
Yazan:Kara Murat Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
İsrail’e devlet diyen kim ki?
Bundan ayrı olarak, Nasrallah’ın 2006 Zafer Konuşması’nda belirttiği gibi, siz Direniş’i içi boş bir hayal mi sanıyorsunuz?
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 27, 2009 | Reply
ben açıkçası eleştirinizi kimlere yönelttiğinizi hiç anlamadım.
Sorun da bu ya.Ben varolduğuna inandığım bir genel düşmanlık psikolojisine dikkat çekmeye çalışıyorum.Siz ise böyle bir eğilimin olmadığını iddia ediyorsunuz.Elbette böyle düşünebilirsiniz,bu sizin düşünce hakkınız.Ha,kim bunlar derseniz,zannedersem daha önceki yorumlarımda bunların kimler olduğunu belirttim.Siz de çevrenizde böyle birileri olmadığını söylediniz.Israr etmedim.Demekki ülkede ırkçı nefret,yabancı düşmanlığı falan yokmuş,ben hayal görerek faraziyeler üzerine konuşuyormuşum.Peki bunun nesini tartışalım,sizin yok dediğinize ben “hayır var”dersem bu kişisel bir kavgaya dönüşmek dışında anlamlı olabilir mi?
Yazan:özlem Tarih: Oca 28, 2009 | Reply
Evet İsrail Devleti gayrimeşru bir devlettir. İşgal ve zulum uzerine kurulmuş işgal ve zulum uzerine hayatını sürdürmektedir. Aynı şeyi Amerika ‘da yapmıştır.Başka topraklardan gelip eşi gözükmemiş zulumlerle bir soykırım yapmış ve bir devlet kurmuştur. Sanırım o yıllarda yaşasam bu zulme de karşı çıkar bu işgal ve katliamın durması için çalışırdım. Ama Kızılderililer bir avuç kaldı aradan yüzlerce yıl geçti zamanı geriye saramam. Filistinliler ise yaşıyor. Henuz yarım asır olmadı ki dünyanın dört bir tarafına dağılmış milyonlarca insan var ve açık bir cezaevine ve minicik adacıklar halinde bölünmüş alın size devlet denilen topraklara hapsedilmiş haldeler. İşgal ise sürüyor. Benim duygum mantığım diyor ki İsrail varolduğu sürece o topraklarda hiç bir Filistinliye huzur vermeyecek. Hiçbir uzlaşmaya yanaşmayacak. Şu anda israil parlamentosunda ve basınında tartışılan en ciddi konu Filistinlileri o topraklardan tamamı ile sürmeliyiz fikri. Daha dün gece ateşkesi bozup Han Yunus’a saldırdı ve 2 kişiyi öldürdüler. Ben aynı Roni Margulies gibi Gilad Atzmon gibi ve onlar gibi düşünen pek çok insan gibi isdrail devletinin yıkılması gerektiğini düşünüyorum. Gilad Atzmon a katılıyorum çalıntı topraklar üzerinde uzatmaları oynuyorlar.
Ama burada benim düşüncem önemli değil. O işgale uğramış evin sahiplerinin düşüncesi önemli. En önce söz hakkı ne işgalcinindir ne de benim gibi kenardan izleyenlerin. Biri evinizi çaldığında ilk önce hakkı iade etmelisiniz. Mutlak haklıyı haksızı belirlemelisiniz. Birader sen haklısın bu zorba adam sana zulmetti seni evinden kovdu diyerek hakkını teslim etmelisiniz. Sonra ama bu adamda çok şerli acaba onunla bir uzlaşma sağlamayı düşünür müsün arazinin bir kısmını verir misin sorusunu sormalıyız. Yoksa adam seni kesti dövdü kovdu ama bak sen de her gece evinin önüne geliyor camını taşlıyorsun o da sana ateş açıyor haklıdır bunu yaptığın sürece ateş açacak demek hakkaniyetli bir yol değil. Bizler evinden kovulan adamın haklarına sahip çıkıp bir çıkış yolu mu gösterdik ki o adamın evin camını taşlamasını eleştirme hakkını buluyoruz? Bu davayı en uzlaşmaz şekliyle yürüttüğü söylenen HAMAS saldırıdan önce 1967 sınırlarına razı olmuştu. Neden israil HAMAS ı muhatap almadı, konuşmaya dahi yanaşmadı?
Üzerinde düşünmeye değmez mi?
Yazan:Yağmur Alka Tarih: Oca 28, 2009 | Reply
Mehmet Bey yazıyı güzel yazmışsın ama bugüne kadar yazınlanların devamından ileri gitmiyor. çözüm üretmiyor sadece eleştiriyoruz (bakın şimdi ben de aynısını yapıyorum) elinle düzeltemiyorsan kalbinle buğz et diye tavsiye eden peygamberimizin sünneti üzere hepimiz kalbimizle buğz ediyoruz. Kabul edilirse (elimizle) yahudi ürünleri almıyorum buna dikkat etmeye çalışıyorum.
Sabır ve dua ile
Yazan:blue Tarih: Oca 28, 2009 | Reply
Yağmur hanım,
Aslında çözümü Mehmet bey üretiyor. Çözüm, boykot ve para yardımı olsaydı 60 yıldır işgal sürüyor olmazdı değil mi? Kalıcı çözümler istiyorsak, önce sorunları tespit etmeliyiz. Mehmet bey’in soruları yerinde:
Yazan:blue Tarih: Oca 28, 2009 | Reply
Sorunların tespiti ve alternatif bir çözüm olarak şu yazıyı okumanızı öneririm, bence tespitler doğru:
http://english.aljazeera.net/focus/war_on_gaza/2009/01/2009119102548942367.html
Yazan:durhat Tarih: Oca 28, 2009 | Reply
siteyi tesadüfen farkettim.çok düzeyli bir tartışma ortamı var.her görüşten fikirler var.mehmet yılmazın yazısını takdir ediyorum.akılcı ve çözüm üretici bir yaklaşımı var.teşekür ediyorum.
Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
İsrail devleti elbetteki gayri-meşrudur. Zira İsrail devletinin varoluşu Yahudi inancına da ters düşmektedir, Tevrat’a göre Mesih gelene kadar İsrail devletinin kurulması Yahudi inancına ters düşmektedir, esasen İsrail’i kabulenen Yahudiler gerçekte Yahudiliği aykırı hareket etmiş, bu anlamda Yahudilik inancından çıkmış Yahudilerdir. Kendi kutsal kitaplarına bu denli aykırı davranan bir inancın kendine saygısı ne kadar olabilir ki? İsrail yeryüzünden silinene kadar ORTADOĞU’ya huzur ve mutluluk haramdır.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
İsrail yeryüzünden silinene kadar ORTADOĞU’ya huzur ve mutluluk haramdır.(Ali Duman)
İsrail Devletinin sınır tanımayan barbar saldırırıları dikkate alındığında elbette anlaşılabilir bir tepkidir yukarıdaki cümle.Ancak bana göre insan haklarını savunan Ali bey gibi bir demokratın kullanacağı bir cümle olmamalıydı.Ne demek İsrail’in yeryüzünden silinmesi?Nasıl silinecek örneğin,bir soykırım düzenlenerek mi kökleri kazınacak?Değilse öngörülen “temizlik”nasıl gerçekleşecek?Öyle ya da böyle İsrail,o coğrafyada kurulmuş bir devlettir sonuçta.Devlet uygulamaları elbette tartışmaya açık ve insanlık dışıdır.Ancak unutulmamalıdır ki İsrail salt bir devletten ibaret değildir…O devlet çatısı altında yaşayan ve en az bizim kadar İsrail’in devlet yapısını benimsemeyen insanlar…çoluk çocuk, kadın ve yaşlılar,kısacası masum diyebileceğimiz bir kesim var.Peki bu temizlik projesine göre nereye yerleştirilecek bu insanlar?Geldikleri yerlere geri mi gönderilecekler,bugünkü İsrail devletinin bulunduğu coğrafyada başka bir ülkenin vatandaşlığına mı geçecekler,nasıl bir çözüm öngörülüyor?
Dolayısıyla İsrail Devletinin bu başına buyruk,kanlı ve kirli uygulamalarına nasıl son verilir,bu sınır tanımayan vahşet nasıl durdurulabilir?Bunun en etkili yol ve yöntemlerini bulmaya çalışmak ayrıdır,topyekün tüm yahudi halkını cezalandırmak anlamına gelen “temizlik”,”yer yüzünden silmek”gibi çözümler telaffuz etmek ayrıdır.
Böyle bir niyetle yazılmamış olsa bile bu tür beyanları doğru bulmuyorum.
Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
Sn. Aziz Yılmaz bey,
ömrümüz İsrail devletinin Filistin halkına uyguladığı ZULÜM ve KATLİAMLARA tanıklık etmekle geçti, bu zulum ve katliamların biteceğine dair umutlu olabilirsiniz, ancak ben maalesef öyle bir umudu taşımıyorum. Herkesin görüşüne saygım var, ancak İsrail’in var oluş gerekçesini ZULÜM VE KATLİAMLAR üzerine kurmuş olduğuna inanmaktayım, bir umut taşıyabilme inancım bizzatihi İsrail politikaları sayesinde sona ermiştir. İsrail devleti var olduğu sürece ZULÜM VE KATLİAMLALARINA devam edeceği aşikardır.
3 Kızını kaybetmiş babanın çığlığı, tüm ailesini yitirmiş her yanı yanık içerisinde ailesinin mezarı başında ağıt yakan kadının çıklıkları gerçektir ve insaniyet namına canımızı yakmaktadır. Ölenler, bombalar, fosfor bombaları, yaralılar, feryatlar gerçektir ve bu acı gerçekler umutlu olmaya imkan tanımamaktadır.
Tanıklığını yapmış ve insan olmaktan utandığım bu zulum ve katliamlara çocuklarımın ve hatta torunlarımın da benim gibi tanıklık yapmalarına gönlüm razı olmuyor. Katliamlar üzerinden milli bilinç oluşturmaya çalışan Israil devleti suni bir devlet yapılanmasıdır. Filistin topraklarının %90 ını işgal ettiği ve Filistin halkını %10’a sıkıştırdığı halde bu denli saldırganlığına devam edebiliyor olması sizde nasıl bir umut yaratabiliyor?
Almanya’dan bile daha güçlü bir hava kuvvetlerine sahip oluşu, bölge ve dünya barışı için ne kadar tehlikeli olduğunu göstermiyor mu? Tam da insan haklarına saygımdan ve barışçıl oluşumdan dolayı Israil devletinin fesh edilmesine inanmaktayım. Hem bir temizlik projesini de nereden çıkartıyorsunuz. Nasıl kurulduysa o şekilde sonlandırılması mümkündür.
Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
Ayrıca,
İsrail sizce bir devlet midir? Devletten daha çok ASKERİ ÜSSÜ andıran dünya yüzünde bu tipte başka bir devlet var mıdır?
TOPYEKÜN ASKERİ ÜS YAPILANMASINDA BİR DEVLET OLAMAYACAĞI için ve bu statüsünü koruduğu sürece bu devletin varlığına karşıyım.
FANATİK MİLLİYETÇİ İSRAİL vatandaşları için TOPYEKÜN BİR ASKERİ ÜS olan bu ülke, iyi niyetli barışçıl Israil vatandaşları için ise bir ASKERİ HAPİSHANE OLMAK DURUMUNDADIR. Bunun aksine ikna edebilecekseniz ben ikna olmaya açığım.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
Adil bey,
Benden neyin aksini iddia etmemi istiyorsunuz?Ben İsrail demokratik bir devlet mi dedim,demem mümkün mü?Bakın,İsrail devletinin barbarlığını,vahşetini,sınır tanımayan insanlık dışı uygulamalarını altını ısrarla çizen belirlemeler var.Sizce bu ne ifade ediyor?Rica ederim,lütfen meseleyi İsrailin terör suçlarını onaylıyormuşum gibi bir düzleme çekmeyin.
Yorumlarınızdan eşitlikçi,özgürlükçü ve tüm evensel değerleri onurluca savunan kararlı bir tutum intibası yaratıyorsunuz.Size dair yargılarım şimdi de değişmiş değil.Ben,aynı dünya görüşü ve insanlık ahlakını benimsemiş sizin gibi bir dostla çekinmeden tartışma gereği duydum.Kurduğunuz cümle bana göre doğru değil.Ayrıca hadi ben yanlış değerlendirdim,cümleniz yukarıda duruyor.Ben de sordum:İsrail devleti yeryüzünden nasıl silinir diye.Soruma cevap vermemişsiniz,elbette vermek zorunda da değilsiniz.Ama kusura bakmayın ben hâla İsrail’in yeryüzünden nasıl silinebileceğine mantığım ermiyor.Mesela bu İsrail nüfusunun tamamı mı asker?Geriye kalan(tabii sizce böyle bir nüfus varsa)böyle bir harekattan sonra akibetleri ne olacak,sınırdışı mı dilecekler?Sadece “geldikleri gibi gitsinler”demişsiniz.Peki daha önce neredeydiler sizce?Hırıstiyanlardan ve müslümanlardan önce de bu topraklarda yaşamıyorlar mıydı?Yoksa tarihin akışına göre bazı toplulukların hakkı zaman aşımına uğrayıp zayii mi olmalı?
Sonuç olarak sizinle bunları paylaşmak,tartışmak istedim.İstemiyorsanız derhal son veririm,düşüncelerinize de saygı duyarım.Yok tartışalım diyorsanız,bence yöntem daha nesnel gerçekler üzerine oturtulmalı.
Saygıyla.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
Ali bey,
Bir önceki yorumumda isminizi yanlış telaffuz etmişim,sizden özür diliyorum.Zannedersem -üslüp benzerliğinizden olsa gerek-yazıları sitede yayımlanan sn.Adil Yapar’la karıştırmış olmalıyım,tekrar özür.
Saygılarımla.
Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
Sn. Aziz Bey,
sevhen yazmış olduğunuzu anlamış olduğum isim yanlışlığı için özüre gerek yoktu, zira önemli olan iyi niyetin ve samimiyetin varlığıdır, nezaketiniz için ayrıca teşekkür ederim.
Asıl konumuza dönersek belki çok fazla özenle kurmadığım cümleler nedeniyle, işin öz’ünün farklı yerlere götürülmesinin bize bir katkı sunmayacağını düşünmekteyim. Siz de bende insan hakları, barış ve demokrasi konusunda ne kadar duyarlı olduğumuzun farkındayız.
Bu konuda üzerinde durmakta olduğum en önemli şey; İsrail’in normal bir ülke olmadığıdır,(başta askerlik sistemi ve askere alma koşulları olmak üzere normal olmadığını belgeleyecek çok sayıda argumanlar mevcuttur) siz normalleşen bir İsrail’den yanasınız, ben ise bunu mümkün görmeyenlerdenim. İsrail’in normalleşmeme ısrarının kendine özgü nedenleri olduğuna inanmaktayım. Hatta bir gün bir dünya savaşı çıkacak ise buna kuvvetle muhtemel İsrail’in sebep olacağına ihtimal verenlerdenim. Zira İsrail ve İran’ı bu konuda çok futursuz bulmaktayım ve ne yazıkki her ikisi de nükleer silaha sahipler.
Konunun çok uzatılmasının hiç kimseye bir katkısı olmayacağından hareketle bu noktada bitirirken, benim de umudum; aynen benim gibi sizin de içinizde beslediğiniz ve savunduğunuz iyi niyetli, barışçıl umutların gerçek olmasından yanadır. Taşımakta olduğunuz umutları sonuna kadar savunanlardanım, ayrıştığımız nokta; UMUDUN GERÇEKLEŞMESİNE İNANIP İNAMMAMAYA İLİŞKİNDİR.
Ne yazik ki İsrail, taşımakta olduğum umutların hiç bir yerinde olumlu bir obje olarak yer almamaktadır. Bu konuda tarihin beni yanıltmasını en az sizin kadar isterdim.
saygılarımla.
Yazan:ç-z Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
Sn.Ali Duman,
“Konunun çok uzatılmasının hiç kimseye bir katkısı olmayacağından hareketle bu noktada bitirirken,..”demişsiniz fakat ilk yorumlarınızdan itibaren okununca konunun “uzatılmasının” bir katkısı olduğu fark edilebiliyor;
“…bir umut taşıyabilme inancım bizzatihi İsrail politikaları sayesinde sona ermiştir.”
“… benim de umudum; … barışçıl umutların gerçek olmasından yanadır.”
Aziz bey’e ayrıldığınız tek noktanın “UMUDUN GERÇEKLEŞMESİNE İNANIP İNAMMAMAYA İLİŞKİNDİR.”demişsiniz fakat ayrıldığınız tek noktanın bu değil gibi görünüyor.
Barış da tam dediğiniz gibi “onun gerçekleşmesine inanıp inanmamakla ilişkilidir”.Eğer karşınızdaki ile barış yapabilme imkanlarını;
İsrail normal bir ülke değildir,
Almanya’dan bile daha güçlü bir hava kuvvetlerine sahip oluşu, bölge ve dünya barışı için ne kadar tehlikeli olduğunu gösterir,
İsrail bir devlet değil bir ASKERİ ÜStür,
İsrail devleti var olduğu sürece ZULÜM VE KATLİAMLALARINA devam edeceği aşikardır.
Hatta bir gün bir dünya savaşı çıkacak ise buna kuvvetle muhtemel İsrail’in sebep olacağına ihtimal verenlerdenim.
gibi gerekçelerle yok sayıyor ve “İsrail yeryüzünden silinene kadar ORTADOĞU’ya huzur ve mutluluk haramdır.”diyorsanız,fesh edilmesini istediğiniz İsrail’in şu an izlemiş olduğu yoldan gidenlerden farklı düşünmüyorsunuz demektir.Sizin gibi düşünen bir “karşı grup” varken,“kendileri için bile hapishane durumuna gelmiş olan iyi niyetli,barışçıl İsrail vatandaşları” kiminle barış yapabilirler?
“Israil devletinin fesh edilmesine inanmaktayım. Hem bir temizlik projesini de nereden çıkartıyorsunuz. Nasıl kurulduysa o şekilde sonlandırılması mümkündür.”
*Nasıl kuruldu?
Yahudi insanların “varlığı” ile.Bu “var olma hali” nasıl sonlandırılmalı sizce?
Bugüne kadar sürdürülen savaşın şiddetini de körükleyen bu “var olma kaygısı” değil mi zaten?
İnsan yakınında duran bir balarısını kendisini sokabileceği ihtimalini düşünerek öldürmek ister!
“..siz normalleşen bir İsrail’den yanasınız, ben ise bunu mümkün görmeyenlerdenim. İsrail’in normalleşmeme ısrarının kendine özgü nedenleri olduğuna inanmaktayım.”
Nedir bu “kendine özgü” nedenler?
Almanya’dan bile güçlü hava kuvvetlerine sahip oluşu mu,yoksa nükleer silahlarının olması mı?
Dünyanın en güçlü ve büyük ordularından birine sahip olmakla halkının övündüğü,bütçesinden savunmaya,sağlık ve eğitimden daha fazla pay ayıran… iyi bildiğiniz bir ülke dediğimde cümlenin sonuna ekleyeceğiniz devletin adı ne olurdu?
TOPYEKÜN ASKERİ ÜS YAPILANMASINDA BİR DEVLET OLAMAYACAĞI için ve bu statüsünü koruduğu sürece bu devletin varlığına karşıyım.
Devletleri yıkarak,silerek,kısaca yok ederek böyle bir yapılanmayı önlemek mümkün değildir.(meşru devlete giden kestirme yol!)Ancak ve ancak onun içinde yaşayan iyi niyetli,barışçıl insanların varlığı ile mümkündür.Onları da silinip süpürülmesi gerekenlere dahil ettiğinizde barış elde edilmiş olmaz.
Ölenler, bombalar, fosfor bombaları, yaralılar, feryatlar gerçektir ve bu acı gerçekler umutlu olmaya imkan tanımamaktadır.
Tüm bunları var eden barış umudunun olmaması değil mi ?
Barışa taşıyacak bir antlaşma ihtimali olduğunda “ateşkes” ilan edilmiyor mu?Ve bence tüm yazdığınız o acı geçekler nedeniyle insanlar itham ettiklerinin izledikleri yoldan farklı bir çözüm üretmek ve desteklemekle yükümlüler.
Barışçıl çözüme inanılmadığı sürece “barış” nasıl mümkün olabilir?Sadece barış yanlısı olmak yeterli midir?Barışı var edecek gerekçeleri de aynen onu var etmeyeceğini inandığınız gerekçeler gibi göz önünde tutumak,değerlendirmek gerekmez mi?
* İsrail’in var oluş gerekçesini ZULÜM VE KATLİAMLAR üzerine kurmuş olduğuna inanmaktayım demişsiniz.Sizce “İsrail’in normalleşmeme ısrarının” sebebi bu mudur?
Bu durumda “iyi niyetli İsrail vatandaşları” sadece birer istisna olarak mı kabul etmeliyiz?
Yada en iyisi barışı unutalım gitsin;”sahip oldukları” ile güçlü olanlar kazacağına ve barış yanlılarının elinde de umut dahil ”hiç” bir şey olmadığına göre!
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
Ali bey,
Sizi gayet iyi anlıyorum.İnanın aynı kaygıları ben de duyuyorum.Elbette kolay değil.Maalesef dünyamız haydutlar tarafından yönetiliyor…Tüm insanlığın geleceğine,umutlarına ipotek koymuşlar ve insanlığı tehdit ediyorlar.Bir yandan her türlü nüklüer silahı,teknolojiyi elinde tutan süper güç ABD ve bu süper terör gücünün Ortadoğudaki karakolu konumundaki militarist-faşist İsrail devleti,diğer yandan sözümona bu güçlere kafa tutan terör örgütleri ve bunlardan aşağı kalmayan İran,Irak vs.gibi diğer ürkütücü devletler.Elbette böylesi bir dünya insanlık için güven verici değil.
Dolayısıyla sizin benim ve bizim konumuzda olan dünyanın büyük bir çoğunluğu bu endişeyi taşıyor.Çabamız elbette savaş ve şiddetin olmadığı;barış,özgürlük,eşitlik ve adaletin hüküm sürdüğü daha yaşanılır bir dünya tesis etmek.Gayretimiz bunun için;böyle bir dünya umuduyla tartışıyoruz,bunun için mücadele ediyoruz…değiştirmeye ve dönüştürmeye çabalıyoruz,umud ediyoruz,ütopyasını kuruyoruz.
İşte tartışmamızın odak noktası da burada başlıyor.Zira bunu başaracak bir projemiz yok,ya da en azından bunu henüz keşfetmiş değiliz.Çoğunlukla kendimize zarar veriyoruz,kaybedini biz oluyoruz…Yani ezilen uluslar,emeği sömürülen emekçi halklar,hakları gaspedilen mazlumlar kaybediyor.Bu başaşağı tarihi,bu makus talihi yenelim diyorum.Bugüne kadar denediklerimizden bir sonuç alamadıysak yeni açılımlar,yeni çözümler üretelim diyorum.
Sonuç itibariyle aynı şeyleri talep ediyoruz.Ve aynı zamanda aynı şeyleri de söylüyoruz.Fakat bizi kuşatan dünyamızın acı ve katı gerçekleri bir duvar gibi önümüzde duruyor.Tercihimiz değilse de bize böyle dayatılmış,kurallarını kabul ettirmiş.Elbette buna sessiz kalmayacağız,kayıtsız olmayacağız.Ama ne bir ABD yi,ne de İsrail’i tamamen silmenin bir yolu yok.Yapabileceğimiz bir şey varsa o da şu an onların lehine esen rüzgarın yönünü değiştirmek…Yani onların sahip olduğu güce ulaşmak,gelişmek,ilerlemek ve bunu tam da varolan kirli düzene karşı çıkmak için,barış için,adalet için daha çok demokrasi için yapmak.İşte ben bunun için umutluyum.Bunu başarabiliriz.Onların şer için kullandığı gücü,bizler,demokrasiden yana olan insanlar dünya barışının tesisi için kullanabiliriz.
En derin sevgi ve saygılarımla.
Yazan:ABDULKERİM Tarih: Nis 1, 2009 | Reply
bençe , güzel bir yazı bunu bütün arkilere yollarım belki sulaganım şu:”HEPİMİZ FİLİSTİNLİYİZ,HER YER FİLİSTİN”BİR TANE DAHA:”KAHROLSUN İSRAİL KAYROLSUN GEVURLAR!!!!!
Yazan:Mehmet Tarih: Kas 3, 2010 | Reply
Sayın yazar,biraz yanılgıdasınız.Kalbî olarak düşünüyorum da;dini gerekliliklerimi yerine getirmemekle birlikte,toplumda dinle ilgisi olmayan biri olarak bile tanımlanabilirim ama Mevzu bahis Mescid-i Aksa olduğunda ilk cephedekilerin öleceğini bile bile gözümü kırpmam,orda yer alırım.Bu Yahudilerin ikinci iktidarıdır ve Ağacı taşı dile getiren zulmüne yaklaşıyor,yakındır gargat ağaçlarına sığınacakları dem.
Yazan:Rıdvan Işık Tarih: Kas 3, 2010 | Reply
Araplarda bu iki yüzlülük,Batıda bu çifte standart,Yahudi ve Filistinlarde bu karşılıklı kin,komşularda bu duyarsızlık oldu mu bu iş çözülmez….Herkes kendi çıkar kavgasını yapıyorrrrrrr.Selamen cemilan
Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Kas 3, 2010 | Reply
Öfkeyle kalkan zararla oturur. Acılar acıları getirir. İslam dünyasındaki bu galeyan kültürü bitmiyor. Sağlıklı düşünen, sorunları diplomatik yollarla çözmeye çalışan kişiler ise ”vatan haini, omurgasız” gibi yaftalandı hep. Akıllı olmak bir suç bu ülkede. İlla şuursuz, bağıra çağıra mücadele edeceksin herşeyle, illa öleceksin. Ölmesek olmaz mı? Vatan üzerinde yaşayan insanlar olmayınca ne anlam ifade eder? İşte bu noktada ortadoğu ülkelerinde insana verilen değerin düşüklüğü ortaya çıkıyor. Üzerinde yaşayacak millet olmadıktan sonra vatanın ne kıymeti var? Tabi ki hayatta kalmalıyım ki, vatanın benim için bir anlamı olsun…