RSS Feed for This Post

Ölmedi, hastaneden alıp yine infaz ettik

NEDEN? ABDÜLKADİR AYGAN
Türkiye, Kürt meselesini demokrasiyle çözmemek için direnirken korkunç olaylar yaşandı. Devlet, en azından devletin bir bölümü, hukukun dışına savruldu. Yasa tanımazlık, zamanla ‘rutin’ bir davranış biçimine dönüştü. Rahatça adam öldürmeye, haraç almaya, işkence yapmaya başladılar. Hesabını kimse sormadı. Devlet görevlileri uyuşturucuya alışır gibi alıştı yasasızlığa. Hatta neredeyse, yasasızlık devlet olmanın bir ölçüsü gibi gözüktü onlara. Şimdi devlet, yeniden kendini düzeltmeye çalışıyor ve zorlanıyor. Üstü örtülen olayların üstü açılıyor. Altından korkunç şeyler çıkıyor. Bir zamanlar cinayetlere, işkencelere, haraçlara tanık olmuş olan itirafçı Abdülkadir Aygan da o dönemi iyi bilenlerden. Aygan, bildiklerini anlatıyor şimdi. Onun cinayet işlemesine ses çıkarmayan medya, Aygan cinayetleri anlatmaya başlayınca ona “alçak” diyor. Bu konuşmada, Türkiye’nin, özellikle Güneydoğu’nun neler yaşadığını, devletin ne hale geldiğini, güç hesaplarını ve hesaplaşmalarını, kaç insanın JİTEM hücrelerinde boğdurulduğunu, yollarda kurşuna dizildiğini, tarlalarda yakıldığını, okuyacaksınız.

* * *

1. BÖLÜM

Kaç yıl PKK’da kaldınız?

1975 yılından 1985’e kadar on yıl kaldım. PKK’yla ilişkim Adana Meslek Lisesi’nde öğrenciyken başladı ve 1977’de okulu bıraktıktan sonra da devam etti.

Dağa mı gittiniz?

Ben Türkiye’de dağa gitmedim. Kuzey Irak denilen Güney Kürdistan’da üç yıl bütün PKK kamplarında kaldım. Kuryelik ve kılavuzluk yapıyordum. PKK’nın liderlerinden Duran Kalkan’la kampların sorumluları arasındaki önemli yazışmaları, pusulaları getirip götürüyordum. Köylerden kamplara erzak taşıyordum. Bir grubu bir kamptan diğerine götürüyordum. 1984’teki Şemdinli Eruh baskınında Mahzun Korkmaz kampındaki grubu ben Türkiye sınırına götürdüm. İçeri girdiler ve baskını yaptılar.

PKK’nın ilk baskını bu. Peki, sonra JİTEM’e (Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele) nasıl katıldınız?

1985’te PKK’dan ayrıldım. Örgüt içi infazlardan bunalmıştım. Bardağı son taşıran damla da bir mezraya yapılması planlanan baskın oldu. Mezrada canlı hiç kimse bırakılmayacaktı. Ben baskınının keşfini yapıyordum. Baskından bir gün önce PKK’dan firar ettim ve o mezraya baskını haber verdim. Köylüler beni gerilla kıyafetiyle silahlı görünce karakola haber vermişler. Köye askerî helikopter geldi ve beni teslim aldı.

PKK’dan neden ayrıldığınızı daha sonra soracağım. Örgüt içi infazlarından bunaldığınızı söylediğiniz PKK daha sonra sizi gelip bulmadı mı, sizi cezalandırmaya çalışmadı mı? PKK’yı ihbar etmişsiniz.

Ben PKK’yı deşifre ettim. Siirt’te sorguda 50 gün kaldım ve 17 sayfalık ifade yazdım. Ankara’da yukarıdakiler, “bu adam örgütte bu kadar kalmış. Bu kadar uzun mazisi var. On yedi sayfalık ifade olmaz” demişler. Sorgu amiri “ifadeni geniş yaz” dedi. 130 sayfaya yakın ifade yazdım. Ben 1977’de Nizip’te PKK’nın askerî kanat sorumlusuydum…

O dönemde altı ülkücü genci öldürmüşsünüz. O cinayetleri yazdınız mı?

Hayır, Nizip’te faşist dediğimiz kesime karşı işlediğim cinayetlerimi yazmadım. Yurtdışında kaldığım PKK kamplarını, tanıdığım PKK militanlarını yazdım. Bize ekmek veren köylüleri de yazmadım. Benden önce yakalanan üst düzey yöneticilerden Sabri Ok’un ifadesini bana gösterdiler sorguda. O her şeyi açıklamış zaten. Sabri Ok daha sonra PKK’nın cezaevi sorumlusu oldu. Onlara göre sonradan özeleştiri yaptı. Oysa anlattıkları bir itirafçının anlattıklarından farklı değildi. Benden farkı, o dilekçe verip itirafçılık için başvurmadı. Ben başvurdum, Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım. Diyarbakır Cezaevi’ne konuldum.

Diyarbakır Cezaevi’nde kendinizi PKK’lılardan nasıl korudunuz peki?

İtirafçılar koğuşuna gittim. Kendiliğinden teslim olan ve itiraf edenleri cezaevinde ayrı bir koğuşta tutuyorlar. PKK’lıların içine bırakmıyorlar. Bu yüzden içerisi tehlikeli değil. Dışarısı tehlikeli.

Sonra JİTEM’e nasıl katıldınız?

Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım ve on beş yıllık cezanın üçte birini yattım. 1990’da tahliye oldum. Tahliye olur olmaz beni askere aldılar. Çünkü Kıbrıs’ta askerlik yaparken Güney Kıbrıs Rum kesimine firar etmiştim ben. Askerliğimi tamamlamam için beni Kars’taki tankçı birliğine gönderdiler. Bir gün taburdaki bir asker bana, “Seni Albay Arif Doğan telefonla aradı. Tekrar arayacak” dedi.

Arif Doğan dediğiniz komutan, evinde ve ofisinde bomba ve silahlar ele geçirilen, Ergenekon davasının tutuklu olarak yargılanan en önde gelen isimlerinden değil mi?

Evet. Ben o güne dek Arif Doğan’ı tanımıyordum. Halen de hiç yüz yüze gelmedim. Sadece telefonda konuştum. Diyarbakır’da JİTEM’in grup komutanıydı. Kendisi sonra beni tekrar aradı. Cem Ersever’in de yanında olduğunu ve beni kendisine onun tavsiye ettiğini söyledi. Binbaşı Cem Ersever’le daha önce Siirt Alayı’nda sorgudayken karşılaşmıştım. Onunla sohbet etmiştik. PKK konusunda kendisini yetiştirmiş biriydi.

Kaç yıl çalıştınız JİTEM’de?

Dokuz yıl çalıştım. 1990 yılıydı… Sanki benim iyiliğimi düşünüyormuş gibi, bana, “evladım seni Kars’a vermişler. Senin ailen Osmaniye’de. İstiyorsan seni Diyarbakır’a yanımıza aldırabiliriz. Burası ailene daha yakın. Jandarma’da askerliğini yaparsın” dedi. Ben de “olur” dedim. O zaman JİTEM’in adı henüz ortada yok. “Yol masrafını karşılayacağız. Ankara’dan da emir çıkartacağız. Gerekli işlemleri yapıp seni Diyarbakır’a aldıracağız” dedi.

Bir komutanın size bu özel ilgisini nasıl yorumladınız?

Cem Ersever beni yanına aldırmak istiyor, benim tecrübelerimden faydalanmak istiyor, diye düşündüm. Beni önce Kars’tan Silvan’daki er eğitim alayına sevk ettiler. Oraya başka itirafçılar da getirildi. Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka… Sonra da bizi Diyarbakır JİTEM’e gönderdiler. Biz oranın JİTEM olduğunu bilmiyorduk. Biz, Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı’nın emrinde askerlik yapacağız diye biliyorduk. Beş, altı kişiydik… Özel konumumuzdan, örgüt tecrübemizden ötürü bizi sivil olarak giydireceklerini tahmin ediyorduk ama…

O sırada Diyarbakır’da JİTEM komutanı kimdi? Arif Doğan mı?

Hayır, Arif Doğan gitmişti, yerine Cem Ersever JİTEM Grup Komutanı olmuştu. Yardımcısı da Aytekin Özen’di. Gittiğimiz yerin JİTEM olduğunu bize Cem Ersever açıkladı. “Burası JİTEM. Burada benim emrimde olacaksınız. Sivil giyineceksiniz ve istihbarat toplarken, operasyona giderken kendinizi korumanız için üzerinizde tabanca olacak” dedi. Düşünün, diğer askerlerde G3 tüfek var, bizde üzerimize zimmetli tabanca.

Kaç yıl çalıştınız JİTEM’de?

Askerken 1990’da başladım. Askerlik bittikten sonra JİTEM’in sivil memuru oldum. JİTEM’de 1999’a kadar çalıştım. Bizi ilk başta terör danışmanı, uzmanı sıfatıyla almayı düşünüyorlardı. Sonra uzman çavuş yapalım dediler. Sonra işi sivil memurluğa çevirdiler.

Anlamadım…

Bizi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na soktular. Bizi resmen devlet memuru yaptılar. Kadromuz istihbarat elemanı olarak gözüküyordu. Yani postanede çalışan memur hangi kanuna tâbiyse biz de ona tâbiydik ve askeriyede çalışan sivil memurlardık artık biz. Bordromuz, keseneklerimiz, tazminatlarımız, emeklilik hakkımız vardı. Bir astsubay, bir JİTEM komutanı nasıl maaş alıyorsa biz de öyle alıyorduk. Mesela internetten Emekli Sandığı’nda Aziz Turan ismine baktım ben… On beş yıl daha çalışırsam emekli olabiliyorum ben.

Sizin adınız Aziz Turan olarak değiştirilmiş ve Abdülkadir Aygan kayıtlarda şehit olarak gösterilmiş, öyle mi?

Evet. Geçmişteki bütün sabıkalarımız da silindi.

JİTEM’de çalıştığınız dokuz yılda kaç eyleme katıldınız?

Onlara eylem değil, ‘operasyon’ diyorlar. Mesela suçlu birini tespit ettiniz. Güvenlik kuvvetleri aslında ne yapar? Bu kişiyi savcının emriyle yakalar ve savcı onu suç deliliyle birlikte mahkemeye çıkarır. Kişi suçuna göre cezaevine girer ya da girmez. Ama JİTEM’in operasyonları öyle değildi. Yerel ajanları ve halktan muhbirleri vardı. PKK’ya erzak verenler ya da onunla ilişkide olanlar, yardım edenler JİTEM’e bildiriliyordu. JİTEM de işi yapıyordu.

JİTEM dilinde ‘iş yaptık’ demek ne demek? Öldürmek mi demek?

İşi yapmak demek, ‘yasadışı yollardan bir insanı alıp, JİTEM’e götürüp sorgulayıp sonra da infaz etmek, ölüsünü sağa sola atmak, yakmak ya da gömmek’ demek. Olayın büyüklüğüne, öldürülen kişinin isminin önemine göre, JİTEM komutanı bu bilgiyi Jandarma Asayiş Komutanlığı’na, Komutanlık da Olağanüstü Hal Valiliği’ne bildiriyor ya da bildirmiyordu.

Siz JİTEM’de çalıştığınız sürede kaç kişiyi alıp öldürdünüz? Yani faili meçhul cinayet işlediniz?

Kaç tane böyle olaya tanık oldunuz diye sorarsanız bana… 30 civarında olaya tanık oldum. Her JİTEM grup komutanı aynı değildi. Bazısı böyle işler yaptırıyor bazısı yaptırmıyordu. Sadece istihbarat toplama, rapor yazdırma, muhbir ve ajan ağını örgütleme işlerini yaptırıyordu. Ayrıca benim JİTEM’de bir sürü işim vardı.

Ne gibi?

Bizim komutanların Barzani ve Talabani’yle yaptıkları toplantılarda tercümanlık yaptım. Bir dönem PKK’yla çatışırken yaralanan peşmergeleri GATA’da tedavi olmaları için sınırdan alıp havaalanına götürdüm. Yakalanan evrakları Türkçeye çevirdim. Şifreleri çözdüm. Bu yüzden ben yapılan her JİTEM operasyonunda yer almadım. Ama bildiklerimle ve duyduklarımla şunu iddia ediyorum. Bölgedeki faili meçhul olayların yüzde 80’ini JİTEM yaptı.

Bölgede 18-20 bin faili meçhul cinayetten söz ediliyor.

Bence o abartılı bir sayı.

Sizce JİTEM tarafından kaç kişi öldürüldü?

Ben Diyarbakır bölgesini tahmin edebilirim. Elazığ, Van, Mardin, Batman… Oralarda da JİTEM var. Diyarbakır’da benim görev yaptığım on yıl içinde gerçekleşen infazların sayısı 600-700 olabilir… Bu rakam tahmin ama…

JİTEM elemanı olarak adam öldürdünüz mü?

Ben bu soruya cevap vermek istemiyorum.

Sizin JİTEM’de çalıştığınız dönem en fazla faili meçhul cinayetin yaşandığı dönem. Kaç cinayete tanık oldunuz?

Evet, o dönem en çok cinayetin olduğu dönem… Faili meçhuller 1993’te başladı ve 1997’deki Susurluk olayına kadar devam etti. Özellikle o dört yılda cinayetler çok yoğundu.

O sırada Diyarbakır JİTEM Komutanı kimdi?

JİTEM Grup Komutanı Abdülkerim Kırca’ydı. Diyarbakır JİTEM timinin başında da Zahit Engin vardı. Ben o dönemde 30 kadar eyleme bizzat tanık oldum. Ama içinde yer almadığım, bizzat şahit olmadığım, onlarla birlikte katılmadığım yüzlerce eylem ve faili meçhul cinayet var o dönemde. Bizim grubun yaptığı 30-40 kadardı. Bir de Zahit Engin’in emrindeki Diyarbakır timinin yaptıkları var.

JİTEM eylemlerinin hepsi ölümle mi sonuçlandı?

Hepsi ölümle sonuçlandı. Hatta size ilginç bir olay anlatayım. PKK’lı olduğu söylenen İhsan Haran isimli bir genç vardı. Ailesi boşaltılan Lice köylerinden Diyarbakır’a göçmüştü. Şehitlik semtinde oturuyordu. O genç JİTEM’e alınıp sorgulandı. Sonra da Silvan tarafına götürüldü, bir arazide kafasına kurşun sıkılıp bırakıldı. Fakat sonra komutan Abdülkerim Kırca’dan duydum. Meğer o genç kafasına sıkılan kurşunla ölmemiş. Sadece şok geçirmiş. Batman’a kadar yürüyüp hastaneye gitmiş. Yaşadığı olayı anlatmış. İşte bu olay Batman timine haber veriliyor, o da Diyarbakır JİTEM’e bildiriyor.

Evet…

Kırca’yı telefonla arıyorlar ve “komutanım böyle bir durum var” diyorlar. O da “Tamam onu hemen sizin time alın, bekletin. Biz geliyoruz” diyor. Bana bunu Kırca kendisi anlattı.

Niye bir komutan size bunu anlatıyor?

İlk infazı yapanları beceriksizlikle suçladı. “Bizim beceriksizler öldürememişler. Adam kalkmış şehre, hastaneye gitmiş. Tekrar gittik, aldık ve işini tamamladık” dedi. Abdülkerim Kırca yanına personelini alarak hemen Batman’a gidiyor ve o genç tekrar araziye götürülüp infaz ediliyor. JİTEM’in eline düşen sağ bırakılmıyor.

Bu gencin öldürülmesine siz tanık oldunuz mu?

İlk infaza tanık oldum. Kemal Ümlük, uzman çavuş Yüksel Uğur vardı. Bir toprak yığınının arkasına götürüp vurdular. Geceydi. Hangisinin vurduğunu görmedim. Gencin sorgusu JİTEM’de yapıldı sonra arabaya konulup araziye götürüldü

O genç niye öldürüldü?

PKK’lı diye… Bu Diyarbakır bölgesinde PKK’yla ilgili bilgileri genellikle itirafçı Serpil Toprak veriyordu. O da JİTEM’de sivil memur olarak çalışıyordu. Mesela Mehmet Salim Dönen isimli Silvanlı genci ve amcasını JİTEM’e aldıran da o kızdı. Onları askerî hastanede görüyor. Çocuk askere gitmek için askerlik muayenesini yaptırıyor. Amcasıyla birlikte gelmiş. Serpil bunu gelip bana söyledi. “Komutanı arayıp haber verelim” dedi. Kırca o sırada Dicle Üniversitesi’nde dişini yaptırıyordu. Aradık. “Gereğini yapın, alın. Ben geliyorum” dedi. Toros arabayla askerî hastaneye gittik ve gençle amcasını aldık, JİTEM’e getirdik. Komutan Kırca dişçiden geldi ve işin sorgulama safhası başladı.

Nasıl öldürüldüler?

Amcasının hiç alakası yoktu ama yarın bir gün ifade verir diye onu da aldık, getirdik. Amca, yeğen JİTEM’de boğularak öldürüldüler. Silvan yoluna atıldılar.

Onları komutan Abdülkerim Kırca mı boğdu?

Hayır, o talimat verdi. Boğdurdu. Zaten komutan işkenceli sorgu yapıldıktan sonra bazen işkence odasında kalıyordu. Bazen de kendi odasına gidip içkisini içiyordu. Bu cinayetler hep gece mesaisinde işleniyordu. İşkenceler mesai saatinden sonra akşamları yapılıyordu. Sıradan askerler koğuşlarına gittikten sonra… Çünkü JİTEM’de gündüzleri çaycılık, postacılık yapan askerler vardı. Kırca emir erini bile gönderiyordu. Ayrıca çevrede askerî birlik ve diğer kurumlar vardı. İşkence seslerinin duyulması istenmiyordu. İşkence akşam diğer personel gidince, mesaiden sonra başlıyordu.

İşkence ve infazlar için JİTEM’de kaç kişi gece mesaiye kalıyordu?

İşin durumuna göre dört, beş kişi kalıyordu.

Kaç kişi tarafından, neyle boğuluyordu bu insanlar?

Boğma teliyle… Elektrik kablosuyla… Bazen sağlam bir televizyon kablosuyla. Duruma göre iki, üç kişi boğuyordu. İşkence bir, iki gece sürüyordu. Hemen öldürülmüyordu. Hatta ifadesi alınmadan ölmesin diye sadece bir dilim ekmek veriliyordu.

Peki, amcasıyla öldürülen, askere gitmeye hazırlanan genç PKK’dan ayrılmamış mı?

Askere gideceğine göre ayrılmış. Çünkü bir PKK’lı askere gitmez. Hele grup sorumluluğu yapmış birisiyse… Ama PKK’dan ayrılsa da JİTEM tarafından öldürülüyor. Mesela o Servet Aslan diye bir üniversiteli genç vardı. Fatma isimli bir de Mersinli kız arkadaşı vardı. Kızın hakkında hiçbir suçlama yoktu. Hiç ilgisi yoktu. Bizim gibi sivil memur olan itirafçı Serpil’in ifadesi üzerine bu iki üniversiteli genç Diyarbakır’ın merkezinde el ele gezerken alındılar. Üstelik çocuk dağa falan gitmemiş. Kaldı ki yanında kız arkadaşı da var.

Bu ne anlama geliyor?

Birbirlerine âşık olmuşlar. Normal bir hayat yaşıyorlar. PKK’lı militan Diyarbakır’ın merkezinde kız arkadaşıyla el ele gezemez. Çocuk PKK’lı olmadığını ağlaya ağlaya söylediyse de…

Onlar da mı öldürüldü?

Evet, onlar da öldürüldü… Mehmet Çapur isimli bir başçavuş vardı. Kırca emir verdi. Gençleri Sivas yönüne götürüp, orada öldürüp yol kenarına atmışlar. Bu iki genç iki gün sorgulandılar, işkence gördüler. Abdülkerim Kırca o kıza kendisi işkence yaptı.

İtirafçı Serpil Toprak nerede şimdi?

Erzurum’a tayin edilmişti. Orada hem memuriyet yapmış hem de yarıda bıraktığı yüksek hemşirelik okuluna devam etmiş. JİTEM onun tekrar okula kaydını yaptırmış. Orada bir öğretim görevlisiyle evlendiğini duyduk.

Bu insanları şehir dışına öldürmeye götürürken arabanın bagajına mı koyuyorsunuz?

Bazılarını arkada oturan iki personel arasına alıyor ve normal bir yolcuymuş gibi götürüyorlardı. Bazılarının üstüne ise hastaymış gibi bir mont örtülüyordu.

Kaç kilometre uzağa götürülüp öldürülüyorlardı?

Mesela İdris Yıldırım Silopi’den alındı 150 kilometre uzaktaki Elazığ’a götürüldü. Çünkü onu yakalayan JİTEM elemanı Silopi’de oturuyordu. Kendisinden şüphelenileceğini düşünüyordu. JİTEM muhbirini korumak için onu uzak bir bölgede öldürdü. Kimliği tanınmasın diye cesedi de yaktı.

Siz JİTEM’de kimlerle çalıştınız?

1990’da iki yıl kadar Cem Ersever ve yardımcısı Aytekin Özen’le çalıştım. Bunlar gitti yerlerine Cahit Aydın ve yardımcısı Nurettin Ata geldi. Daha sonra da Abdülkerim Kırca geldi. En uzun onunla çalıştım. Normalde her komutan iki yıllığına gelir ama o üç, dört yıl kaldı. Bir ara Ali Yıldız, Cemal Temizöz’le de çalıştım.

Siz sadece Abdülkerim Kırca’nın yaptıklarına mı tanık oldunuz? Diğerleri neler yaptılar?

En çok cinayet komutan Kırca döneminde oldu. Cem Ersever zamanında da oldu ama o kadar değil. Mesela onlardan sonraki komutan Ali Yıldız politik davranıyordu. İtirafçıların yanında “şu kişiyi alın” demiyordu. Normal istihbarat faaliyeti yapıyormuş gibi davranıyordu. Ama kendi emrindeki Zahit Engin’in başında olduğu Diyarbakır JİTEM timi durmadan JİTEM’e adam alıp, sorgulayıp öldürüyordu. Biz bunlara gözümüzle kulağımızla da şahit oluyorduk. Adamlar hücrelerde haykırıyordu. O insanlar da sonradan yok oluyordu. Binanın arkasında bir çöp bidonu vardı. Şehmuz Çavuş’u ya da timden başka birini orada insanların özel eşyalarını, elbise, ayakkabılarını yakarken görüyorduk.

KAYNAK: Neşe Düzel (TARAF)

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 29, 2009 | Reply

    Valla medya ahlakına kefil değilim ama bana göre bu adam daha fazlasını hakketmiş.Olayların kronolojisine bakıldığında durum gayet iyi anlaşılıyor.Önce PKK saflarına katılıyor,adam öldürüyor,cinayet işliyor,bu başarıları(!)üst düzey sorumluluğuyla ödüllendiriliyor falan.Bu birinci perde.Sonra (her ne olduysa)kahramanımız,kendisinden gökten vahi gelmişçesine pişmanlıklara gark olaraktan radikal kararlar alıyor.Burayı da anladık diyelim.Sonuçta etten kemikten insan,büyük konuşmamak gerekir,insanoğlu doğası gereği karmaşık bir varlık,hayatta kalma içgüdüsü insana pekçok şey yaptırabilir.Muhtemeldir ki yaşam kaygısıyla saf değiştmiş olabilir.Peki ya ikinci perde?Adam bu kez aynı sorumluluk(!) bilinci ve duygusuyla ve son derece gönüllü,iştahlı bir biçimde başka bir cinayet şebekesinde görev alıyor.Yine adam öldürüyor,yine cinayet işlemeye devam ediyor.Ve son perde!Bu denli kirli ve sefil bir yaşamı tercih etmişken şimdi de pişkince günah çıkarıyor.Peki biz hangi sözüne inanalım bu adamın?Ve bu ahlaksız kişiliğin karşılığı olabilecek sıfat,tanım nasıl olmalı?

    Ha denebilir ki,adam bütün yaptıklarından derin üzüntü duyarak vicdanıyla hesaplaşıyor.Fakat bana göre bu denli kaypak ve her fırsatta saf değiştirmeye meyilli böylesi bir kişilik bozukluğuna sahip bir insanın,tıpkı kirli geçmişine güven olmadığı gibi şimdi söylediklerinin de bir kıymeti harbiyesi yok.Yani bugün böyle söyler,yarın çok daha farklı şeyler söylemeyeceğinin bir garantisi yok.

    Ancak elbette bu,o bölgede karanlık olayların,faili meçhul cinayetlerin işlenmediği anlamı gelmez.Olayların aydınlatılması için de her türlü bilgi,belge ve kayıt incelemeye değer tabii.Bu da yetkili savcıların görev ve sorumluluğunda olan bir şey.Eğer gerçekten her türlü suçtan arındırılmış temiz,şeffaf ve adil bir devlet inşa edilmek isteniyorsa sonuna kadar işin üzerine gidilir ve bu şaibeli ilişkiler de tarihe gömülmüş olur.Yeter ki daha demokratik ve şeffaf bir Türkiye umut ve beklentisi toplumun tüm kesimlerince işselleşsin ve bu konuda etkili bir kamuoyu oluşturulsun.

  3. Yazan:Yunus Emre YÜCE Tarih: Oca 29, 2009 | Reply

    Okurken korktum, utandım, şaşırdım.

    Zat-ı muhteremin pkk dan ayrılışı pkk’nın Türkiye’de etkinliğe başladığı yıllar. Kişinin yaptığının yanlış olduğunu veya korktuğunu belki de gerçekten yaşam standartının düşük olduğu gerekçeleriyle saf değiştirdiğini düşünebilirim.

    Fakat ardından geçmiş olduğu saf da diğerinden hiç farkı olmayan bir yapı. ilk başlarda doğru şey yaptığını düşünerek başladı olarak kabul ediyorum. zaten bu aşamadan sonra görev değiştirme şansı yok. pkk ya tekrar geçse “mıhlarlar”. jitem’e madik atmaya kalksa gene “mıhlarlar”. Medya ya ötse herkes “mıhlar”. dönüşü yok sanırım.

    Şu anda bunları anlatmasının umut verici olduğunu düşünüyorum. galiba biraz arındık.

  4. Yazan:eg Tarih: Oca 29, 2009 | Reply

    taraf gazetesi 4 gündür bu röportajı veriyor. söylenen şeyler gerçekten ürkütücü. doğruluk payı elbette söylediği bilgilerin doğru olup olmadığı test edilerek bilinebilir. ancak benim kişisel kanaatim bu söylenenlerin çok büyük oranda doğru olduğu yönünde. aslında delillerine vakıf olmasak da bilmediğimiz, duymadığımız şeyler değildi bunlar.

  5. Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 30, 2009 | Reply

    Pandora’nın kutusu henüz yeni açıldı, ortaya saçılanlar kutudakilerin çok az kısmıdır, her gün yeni başka şeyler de çıkacaktır. (sakın fazla şaşırmayın ve hazırlıklı olun)
    29 yıldır kök salarak kurumsallaşan 12 Eylül zihniyetinin geldiği nokta itibariyle şöyle bir sonuca varmıştım; (ne yazık ki ortaya çıkanlar tespitimin doğruluğunu kanıtlamaktadır)

    Türkiye; Ordusu olan devlet değildir, DEVLETİ OLAN ORDU’dur.

    Türkiye; Derin devleti olan devlet değildir, DEVLETİ OLAN DERİN DEVLET’tir.

    (derin devleti olan bir devleti savunduğum sonucu çıkarılmasın, bu bir durum tespitidir)

    Tarihsel bir dönüm noktasındayız, bu dönüm noktasındaki sınav doğru verilirse, Türkiye NORMALLEŞME yolunda ciddi adımlar atabilir, demokratik bir devlet yapılanmasına kavuşabilir, bu yalnız ve yalnız Türkiye halklarının iradesine ve demokrasiye sahiplenmesiyle ilgili bir durumdur.

    Özellikle güçsüz hükümetlerin/ koalisyonların olduğu dönemlerde ülke yönetimine tamamen derin devlet felsefesi hakim olmuştur. Zira bu pis işlerin en yoğun yaşandığı dönemlere bakarsanız çok güçsüz ve koalisyon hükümetlerinin olduğunu göreceksiniz. Esasında tekmili birden derin devlet organizasyonunun AKP düşmanlığı öznel bir durumdur, zira onlar yapıları gereği kontrol edemeyecekleri tüm güçlü yapılanmalara ve güçlü hükümetlere düşmandırlar. Zira AKP düşmanlığı da, AKP oylarının %47’ye ulaşmasından sonra hız kazanmıştır.
    1989’da Türkiye genelinde yerel seçimlerde birinci çıkan ve oyunu ciddi oranda artıran SHP, derin devlet organizasyonuna destek vermediği için yine bu organizasyon tarafından (başta İstanbul ve İSKİ yolsuzluğu abartılarak) çökertilmiş, kendi oluşumlarına sonsuz destek sunan CHP yeniden açılmak suretiyel Baykal’a teslim edilmiştir. (Hikmet abi ve Altan abi formüllerini sizce kimler icat etmiş olabilir) Bay Baykal’ın Ergenekon avukatlığı nedensiz değildir.

    Avrupa tarzı sosyaldemokrat siyaseti oluşturmada ciddi başarılar sağlayan SHP, haksız bir şekilde siyaset sahnesi dışına atılmış ve ülke siyaseti Sosyaldemokrat temsilden yoksun bırakılmıştır.

  6. Yazan:eg Tarih: Oca 30, 2009 | Reply

    “29 yıldır kök salarak kurumsallaşan 12 Eylül zihniyetinin geldiği nokta itibariyle şöyle bir sonuca varmıştım; (ne yazık ki ortaya çıkanlar tespitimin doğruluğunu kanıtlamaktadır)”

    ali bey, sorun 29 yıldır kök salan 12 eylül zihniyeti değil, 100 yıldır kök salmış bir zihniyettir kanımca. bütün suçu 12 ylül zihniyetine atarsak, 12 martları, 27 mayısları, 1940ların türkiyesini 30ları, ermenileri süren ittihatçı zihniyeti, osmanlıyı ne idüğü belirsiz maceralara sürkleyen jöntürkleri anlayamayız. 12 eylül bu zihniyetin küçücük bir türevidir hepsi o.

  7. Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 30, 2009 | Reply

    Sn.eg,

    tamamen aynı fikirdeyim ve bunun 100 yıllık bir derinliğinin olduğunun farkındayım ve başka yazılarda yaptığım yorumlarda bunu görebilirsiniz.
    Ancak burada faklı olan şudur; cümledeki anlam itibariyle bizzat yaşamış ve şahit olduğumu dönemden bahsetmek gayesiyle cümle böyle kurulmuş ve 12 eylül ile sınırlı tutmulmuştur. (tarihe şahitlik açısından) mesele bundan ibarettir. (100 yıllık tarihin, bir kabus olduğu aklı selimlerin malumdur zaten)

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin