ben de ilk defa gurur duydum. faşist israil’in cumhurbaşkanı diğer kişilerden 2 kattan fazla konuşup, cevap hakkı verilmeyince tayyip erdogan cok agir konustu. soylediklerinin tamamen arkasındayım. zalimin karşısında olan bir tutum kim yapmış olursa olsun benden destek alır. diplomatik krizleri dile getirecek olan diplomatları zerre kadar umursamıyorum. ben bu ulkenin oy veren bir vatandaşı olarak benim içimden geçenleri dile getirmekten korkmayan bir başbakanı görmekten gurur duydum. “diplomatik dil” teranelerini okuyacak olan ezik ve aşağılık kompleksi sahibi zihniyetin “akılcı” yorumlarını tiksindirici bulduğumu söylemeliyim.
Ailecek izliyorduk ve ah dolar yükselir mi malum medya ne der cart curt derken hepimizdeki ortak fikir şuydu: Rahatlama hissi ve sevinç.
Türkiye olarak Filistin için hissettiklerimizi söyleyecek ve vicdanımızı dillendirecek birine ihtiyacımız vardı.
Erdoğan’a vereceğim oyumu. Diplomatik olarak yaptığı tam da doğru olmasa da, bazen bir şeyleri ifade edebilmek için diplomasi yeterli olmuyor. Filistin mevzuu da böyle. Peres bir anda sanki onlar öldürülüyor da tek suçlu Hamas gibi bir hava estirince dedim ki işte bu diplomasi. Evet, bu noktada birinin çıkıp diplomasinin oyununu bozması lazımdı, çünkü ölen insanlar yalancıktan ölmedi Filistin’de.
Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına teşekkür ediyorum.
Kanimca Erdogan Filistin meselesini çözmeyi kafaya koydu. Ömrünün geri kalan kisminda da bu isle ugrasacak. Bu aksam da kararliligini gösterdi. her seye ragmen “diplomatik” bir hamle yine de. Ama Israil’in Türkiye’den görmeye alisik olmadigi bir tavir.
Kelimelerini seçerek kullandi. Gerçekten öfkelenmek degil öfkeli görünmek önemli, çocuk terbiye eder gibi 🙂
Tabi bizim sömürge medyasi tersini söyleyecek, yutmayin derim.
Sözler füzelerden daha kuvvetli, “batili” ama ayni zamanda Müslüman olmanin avantajini iyi kullandi basbakan. Tavrini uygarca gösterdi, tehdit etmeden hakaret vb ihtiyaç duymadan.
Batililarin anlayacagi dilde konustu, kendinden emin, saygili ama direk.
Mesaj verdi (son 4 yildir yaptiklari ve söyledikleriyle) : “Ya Israil olarak sonsuza kadar korku içinde yasarsiniz ya da adam gibi barisin yollarini ararsiniz. Baris istiyorsaniz biz buradayiz ama belanizi ariyorsaniz onu da bulursunuz.”
Israil durdurulamazsa nükleer bir savasa gidebiliriz. Bu sebeple sadece dis politika degil Türkiye’nin TEMEL GÜVENLiK çikarlarini da koruyan bir tavirdi, gerçek bir sah mat!
İsrail konusunda; Başbakan başta AVRUPA olmak üzere tüm dünyaya insanlık dersi vermeye devam ediyor. Demokrasinin beşiği Avrupa’nın sessiz kalmak suretiyle İsrail zulmüne verdiği örtülü desteği Avrupa’nın kalbinde deşifre ettiği için Başbakanı kutlamak gerekir.
İşin en keyifli yanı ise ulusalcı/patronunun gazetecisi sınıfından yılların gazetecisi M.A.Birand’ın ters köşe oluşuydu, neredeyse tüm dünyanın Başbakanı desteklediği noktada tüm insafsızlığı ile Başbakanı eleştirerek, S. Perez’in “kendi çıkarları açısından çok tutarlı konuştuğunu” yorumlaması Başbakan’a karşı merkezi olarak başlatılan HASMANE TUTUMUN da ispatı gibiydi, M.A.Birand, Peres’i haklı buluşunun hemen akabinde Peres’in, Başbakanı arayarak ÖZÜR DİLEDİĞİ flaş haber olarak geçildi, o kısa süre içinde fırsat bu fırsat kılıçlarını kınından çıkararak Başbakan’a saldıraya geçen o zavallı ulusalcı gazeteci ve yorumcuların ters köşe oluşu görülmeye değerdi.
Ergenekon zihniyetinin her an zuhur ediyor olması artık kapak tadı verdi, müsebbipleri farkındalar mı bilemiyorum. (zira Başbakan’a karşı her fırsatta takınılan hasmane tutum bir Ergenekon zihniyetidir)
“Türk’ün Türkten başka dostu yokmuş” uydurmasından, “Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yokmuş” gerçeğini yaşamaya başladık, bu durum süratle teşhir edilmelidir.
Zira Ergenekon zihniyetinde olmanın bir bedeli olmalı ve bu zihniyeti taşıyanlara bu bedel ödettirilmelidir.
ÖNEMLİ AÇIKLAMA :
Ergenekon zihniyetinin tehlikeli boyutlarda olması, Türk halkının meşru iktidarının anti-demokratik yollar ile devrilme tehlikeleri taşımasının bir sonucu olarak, demokratlığın bir gereği olarak önceliğin meşru iktidarı ve meşru parlemontoyu savunmak olması nedeniyle ve böylesi hassas bir dönem içerisinde AKP MUHALİFLİĞİMİN ikincil bir olgu haline geldiğini paylaşmak gereğini hissetmekteyim.
her ne kadar başbakanın agresif bir tavır sergilediği düşünülse de bence erdoğan ortadoğuda barışın çatışırak değil diplamatik uzlaşmayla çözümlenmesi isteyenlerin baş aktörü durumundadı..Çünkü, hamas’ı merkeze çekelim diyen erdoğandır, hamas’ın hamisi olan iran’ın çatışmacı politikalarına barışçı bir alternatif olarak sadece türkiye’nin batılı ve demokratik bir ülke olarak ortadoğuda güç kazandığı çok açıktır…radikal ve anti demokratik arap yönetimlerinin ortadoğuya barış getirmediği on yıllardır biliniyor…türkiye hem batılı, hem demokratik, hem de bir islam ülkesi olarak ortadoğuda barışın güçlü bir umudu haline gelmektedir..
Hadi ya arkadaşlar,elim ayağaım kırık bana yazdırmayın.Başka site olsa umurumda olmaz yorumlarınız,ancak bu siteyi önemsiyorum…Sizlerin hangi onur ve değerden söz etiğinizi anlamıyorum(veya anlamak istemiyorum)Editör arkadaşımızdan tutunda yazar arkadaşların(bir kısmı)bizlere kamera şakasımı yapıyor.Fosfor bombalarının yağdığı yerde çocuk cesetleri değil,parçalanmış et parçaları kefenlendi.duyarlı olan her insan kendi payına o kefene kendinden bir parça sardı.Ağzımı bozmayın diyecem şimdi,fakat görüyorumki başbakan benden önce ağzını kasımpaşa ağzıyla bozmuş zaten.Bu ne cidiyetsizlik,be ne şarlatanlık.”Bu devletle başlıyan hiç bir öneriyi ve eleştiriyi ciddiye almıyanlar” nerdesiniz.Başbakanın kasımpaşa ağzıyla,kendini onure eden insanlar yazık size.Bir katliamın karşısında alınacak bir devlet tavrı slogan vari bir şovla(hatta slogan bile değil, kabadayı tavrı diyelim buna)böylemi alınır.Güldürmeyin beni.Hadi şu yoruma biraz cidiyetsizlik katayım;İsrail konsoloslukları ülkeyi terketsin,askeri ve ekonomik ilişkiler dondurulsun,ortak askeri tatbikatlar durdurulsun vb. vb.. hadi bakalım yiyorsa…,içiniz acıdıysa alın tavrınızı…,fosfor bombalarıyla parçalanan çocuklar!!!! size kimse acımadı….
Sitemizi önemsediginiz için tesekkürler. Karsi oldugunuz seyleri daha hos bir uslupta ifade edebilirseniz tartisalim, Israil’e karsi ne yapilabilir, Basbakan iyi mi yapti, yoksa hata miydi? …
Sevgili MY,üslubumu aştığımın farkındayım sayın başbakana gösterilen hoşgörünün 100/1 i kadar banada düşer diye ucunu kaçırdım belki…Başbakan iyimi yaptı,hatamı?Bu nedir, bir devlet politakasının tavrımı?zulme karşı bir vicdanın sesimi?Nedir bu?İnsanlar orda parçalanırken bir ülkenin başbakanı ile birlikte ulusun büyük bir çoğunluğu bunu nefretle kınıyormu,kınıyor.Siz bir zahmet elinizdeki devlet organları ve yetkilerini bu rahatsızlıktan doğan bir anlayışla düzenler ve tavır geliştirirsiniz.Bunun diplomasi ve siyasi üslubu sizin duyduğunuz rahatsızlığın ölçüsüne göre değişir.Bu tavır yerinde ve haklı bir tavır olarak benimsenir ve desteklenir vede yaptırım gücü vardır.Zulümü eden karşısında,zulümün durması için baskı yaparsınız(bunun bir çok yöntemi vardır)Sevgili MY,siz hiç israile ekonomik,askeri,siyasi ilşkileri bozabilecek bir tavır gördünüzmü.Göremezsiniz çünkü öyle bir tavır alınmadı.Sadece slogan atıldı vede hakkını yamiyelim bir iki sonuçsuz diplomasi atağı.Yapmayın sayın Erdoğanın duyarlılığı bu kadardı ve devlet olarak bu kadarını yaptı.Sonrası ne kasımpaşa dayılığı buna siz tavırmı diyorsunuz,sayın MY?
Ben hakikaten tartismak istersiniz diye umut etmistim. Kismet degilmis. Üslup da önemli ama daha da önemlisi ciddi fikirler öne süreceginizi ummustum.
son bir kez sansimi denemek istiyorum, yine ayni tarzda gider ve düsünmeyi redeeder, sloganlarla devam ederseniz benden yanit beklemeyin.
Meselâ yaptirim olarak istedikleriniz nedir?
1) Bütün diplomatik iliskileri dondurmak?
2) Sadece askerî iliskileri durdurmak?
3) Sadece ekonomik yaptirim?
Türkiye hangi ürün ve hizmetlerde yeri doldurulamaz, rakipsiz bir ülkedir?
Bütün yaptirimlari bir anda uygulamak Türkiye’yi Iran gibi “düsman ülke” konumuna getirmez mi? Bu konumdaki bir Türkiye filistinlilere nasil yardim edebilir? iran gibi füze vb tehdidi yaparak?
Sizce bunlarin içinde Israil’i pozisyon degistirmeye itebilecek olanlar hangisidir?
a) Maksimum saldirgan bir tavir,
b) Barisi ödüllendiren, saldirganligi cezalandiran,
c) Ne olursa olsun Israil yanlisi?
Israil’e 1 milyon dolar zarar vermek için Türkiye’nin ne kadar bir zarara katlanmasi gerekir? Türkiye Israil ile ekonomik bir savasa girerse kim kazanir?
Türkiye sert yaptirimlarla geçici bir basari elde etse dahi Israil sonunda herseyin ilacini, ikamesini bulmaz mi? Bu “düsmanca tavir” ve yaptirimlar Bati ile Israil’in daha da iyi kenetlenmesini saglamaz mi?
Bütün bunlar Filistinlilere barisi götürmeye engel olmaz mi?
Israil’i ve ABD’yi bölerek baris yanlisi aydinlari, siyasi partileri, STKlari Türkiye’nin yanina çekmek daha akillica bir strateji olabilir mi?
Sn.Hasan Yavuz, Bir katliamın karşısında alınacak bir devlet tavrı slogan vari bir şovla(hatta slogan bile değil, kabadayı tavrı diyelim buna)böylemi alınır.Güldürmeyin beni.
Yazdıklarınızdan sonra,gülmenizin olsa olsa kırık el ve ayağınızın yada o kefene sarılmış kendinizden et parçası nedeniyle acı bir tebessüm olabileceğini düşünmemek elde değil.
İsrail konsoloslukları ülkeyi terketsin,
askeri ve ekonomik ilişkiler dondurulsun,
ortak askeri tatbikatlar durdurulsun vb. vb..
Tüm bu önerilerinizden hangisi Davos’daki bu tavrın yarattığı yankıyı yaratırdı?
Bu yankı ne işe yarar diye sorarsanız eğer cevap için kırık el ile klavye başına geçip bu yorumu yazarak oluşturmak istediğiniz “yankı” gayretiniz üzerine düşünün lütfen derim.
Hangisi iki ülke arasında daha etkin bir pozisyon almak için daha fazla yarar sağlar?
a)Durdurulan ticari,askeri,politik ilişkiler + tehdit,
b)Tüm dünyaya saldırılarını bir çeşit nefsi müdafa gibi pazarlayan bir satıcının “satacak malı” olmadığını dünyanın gözü önünde ifşa etmek,
İlişkilerinizi dondurduğunuzda bunun bir yaptırım olarak etki edebileceğine inanıyorsanız, tüm dünyanın gözleri önünde söylediklerinizin de aynı ölçüde etkili olabileceğine inaniyor olmanız gerekmez mi?
Nasıl vicdan aranan “insani” bir yaklaşımla fosfor bombaları ile ölen çocukların acılarının paylaşılıp, “tepki” gösterilmesi bekleniyorsa,aynı şekilde insanların bu “iç acıtan” tavra karşı Davos çıkışını “acıyı azaltan panzehir” gibi umut duyarak,bir çeşit “rahatlama” duygusu ile değerlendirip,tebrik ediyor olması “insani” bir yaklaşım olarak değerlendirilemez mi?
Sokaklarda bu zulmü protesto edip,Devletin “insani” tavrını arttırmasını talep edenlerin şimdi tebrik ederken gösterdikleri bu tavır,attıkları sloganlar neden show olsun?
Acıların gerçek sahibi olan Gazze’deki insanların bu tavırdan duydukları “memnunnuniyeti” nasıl değerlendirdiğinizi bilmek isterdim!Onlara da “güldürmeyin beni” diyebilir misiniz?
Sizlerin hangi onur ve değerden söz etiğinizi anlamıyorum(veya anlamak istemiyorum) demişsiniz umarım bir parça da olsa anlamanıza(anlamak isterseniz tabii) yardımcı olabilmişimdir.
Not:Ciddiyetsizlik katma gayretinizi ciddiye almak elbette benim gafletim.
Sanirim bu fotografi duzeltmeniz gerekecek cunku “ozur” dilemedigi ancak telefon ederek iliskilerin surmesinden yana olduklarini soyledigi belirtildi.
Sadece bu meselede bile “ozur diledi” ile “telefon etti” arasindaki diplomatik farki anlayamayanlar Tayyip Erdogan’in tavrini da dogal karsilayabilirler. Lakin, Israil’in attigi her bombada bizim de vergilerimizin oldugunu dusunmeyenlere ne demeli?
Biz degil miyiz insansiz hava aracini alan, F serisi savas ucaklarimizin modernizasyonu icin onlarlarla calisan! Bunlara odenen paralar degil mi Filistinli cocuklarin baslarina yagan o “teknoljik” bombalarin finansoru olanlar!
Tayyip Erdogan’in tavri ne yazik ki icten gelmiyor; keske Ofer’e de boyle davranabilseydi, keske 4 Temmuz 2003’te de boyle konusabilseydi… Ama bunlarin hicbiri olmadi ve olmamasi da sasirtmadi beni. Cunku kendisinin; Turkiye’nin dunya siyasetinde onemli bir rol ustlenmesi ve ulke cikarlarinin her seyin onunde tutulmasi konusunda devlet terbiyesi sahibi bir basbakan gibi davranmadigini hergun bir kez daha -uzulerek- goruyorum.
Su anda Tayyip Erdogan, surec icerisinde George Galloway’in Filistin’i savudugunun %10’u kadar bile savunmamistir ama onun, belki de, 1.000 kati kadar ilgi goruyor.
9 kadin bir ayda bir çocuk dogurabilir mi? herseyin bir zamani var. Ergenekon’u baslatmamis bir TC israil’e ne diyebilirdi 2003’te?
ecevit’in Israil’e çikistigi zamanlari hatirlamak lazim. PKK ile mücadelenin tavan yaptigi yillar, israilliler “git önce arka bahçeni süpür” dediler adama.
Zaten TSK’nin boyundurugunda sömürge valiligi yaparken kimse Türkiye’nin çikarlarini savunamaz disarida.
Darbeci subaylar tasfiye olacak, ergenekon vb hallolacak, ancak ondan sonra.
300 yillik atalet uykusundan bir gecede uyanilmaz. Ya sabir, ya sabir 🙂
“300 yillik atalet uykusundan bir gecede uyanilmaz. Ya sabir, ya sabir :)”
Ben de ona yakin bir seyler diyorum ya! Yalniz buradaki mesele atalet falan degil; mesele “cikar” catismasi.
Tayyip Erdogan’in su andaki tavrini “uyanma belirtisi” olarak almadigimi da eklemeliyim. Uyanmak icin once uyumak lazim. Oysa Tayyip Erdogan uyutuyor. Umarim yiginlar uyanir da o zaman bu “atalet duygusu” meselesi anlamli hale gelir.
2003 yilini da -sanirim- yanlis anladiniz. Temmuz’un 4’u Suleymaniye’deki cuval gecirme olayina tekabul ediyor, bizler icin. ABD icin ise Kurtulus Gunu, her yil oldugu gibi.
Bakin, siz bile unutmussunuz Tayyip Erdogan’in o zamanki tavrini.
Erdoğanfobisi insanlara ne taklalar attırıyor akıl alır gibi değil yavu. Vallahi hayret. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyemiyor ıkınılıyor sıkınılıyor, baska seylere baglanmaya baskaca gerekceler bulunmaya bin dereden su getirilmeye calisiliyor.
Neyse. Haşmet Babaoğlu’nun bir yazısı:
Davos’a bakmak: Samimiyet testi!
Davos’ta olup biteni izlerken… İlk tepki olarak şu sözler dudaklarımdan döküldü: “Ohh! Nihayet!..”
Evet, nihayet birisi kalkıp dünyanın gözü önünde üzerindeki politikacı kılığını sıyırıp atmış ve içinden geldiği gibi; en doğal tavrıyla konuşmuştu…
O birisi, bizim Başbakan’dı.
Ne diplomatik nezaketin bizi yıllardır bıktıran sahtelikleri ne politikanın dolambaçlı anlatım yolları…
Peres’in muhataplarını küçümseyen yaklaşımı ve oturumun moderatörünün saygısız tutumu karşısında Başbakan düşüncelerini en sert biçimde dile getirmiş, sözü kesilmek istendiğinde de çekip gitmişti.
Bunları izlemenin yarattığı ferahlık duygusunu bilmeyene anlatmak zor.
Ama aradan bir saat geçtikten sonra…
İçimi dolduran heyecan ve hoşnutluğa daha mesafeli yaklaşmam gerektiğini düşünmeye başladım.
Acaba Başbakan’ın tavrı problemli miydi?
Sıradan insanlar, uzman tartışmacılar, gazeteciler tartışırken böyle isyan edip çekip gidebilirdi…
Ya başbakanlar?
Tam bunları aklımdan geçirirken…
Gecenin bir vakti çeşitli tv kanallarını dolaşmaya ve oralarda sıcağı sıcağına başbakanı eleştiren yorumcuları dinlemeye başladım.
Yorumların zavallılığı ve hesapçılığı inanılacak gibi değildi.
Hele bir kanalda uluslararası ilişkiler uzmanı diye bildiğimiz bir yorumcu vardı ki, zamanında Kıbrıs konusunda esip gürleme talimleri yapardı. Bakanlık bile yapmış ve pek milliyetçi geçinmişti.
Şimdiyse alaycı bir tavırla ve hiç sıkılmadan lafı “Erdoğan Peres’ten özür dilesin” noktasına götürmekteydi.
İşin ilginci o sırada Peres arayıp Erdoğan’dan özür dilemekteydi.
Onları dinledikçe…
Onların küçük hesapları ve zavallılıklarına tanık olunca…
Kalkıp Erdoğan’ın Davos konuşmasındaki eksik ve gediklerden, tavrındaki yanlışlardan söz açmanın anlamsızlığını kavradım.
Bir de CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in “Davos ve medeni dünya Erdoğan için bitmiştir” demesi vardı ki!..
O an mümkün olsa da, “medeni dünya” denilen her neyse, bir çöp torbasına koyup kapı önüne bıraksam istedim!
Gelelim gazeteci, politikacı veya dış politika uzmanı olmayan insanlara…
Erdoğan bunu yaptı diye kuşkuyla yaklaşan, burun kıvıran tanıdıklarım var. Onları anlıyorum.
Adım gibi eminim ki, uluslararası bir tartışma platformunda Obama benzer biçimde davransaydı mesela…
Bayılırlardı…
Obama’yı yere göğe koyamazlardı.
Sahte politikaların sona erdiğini, dünyanın yeni bir yola girdiğini iddia ederlerdi.
Bu tanıdıklarım hem saf insanlar hem de pek okumuş yazmışlar…
Ama dünyada olup bitenler ve kendi dilleri, dinleri, milletleri konusunda hiç samimi değiller!
Sadece buradaki eleştirilere değil genel anlamda medyada dile getirilen eleştirilere de yönelik olarak birşeyler yazacağım.
İsrail’in kendisinden fazla onu önemli zanneden şaşkınlar var. Bu güruh 1 Mart tezkeresinde de yandık Allah demişti.. İsrail’in Türkiye’ye bizim ona olan ihtiyacımızdan daha fazla ihtiyacı var. Hangi coğrafyada yaşadığını İsrail korkusu ile yaşayanlar unutabilir ama İsrail unutmaz. Perez’in telaşlı özrü bunu gösteriyor.
Evet, bazı şaşkınlar kendi basiretsizliklerini 50 yıl önce kurulmuş bir devletin olağanüstü korkunçluğundan korkmakla altedeceklerini sanılar. Fransa cumhurbaşkanı 1980 yılında Çin imparatoruna “Fransız Devrimi için ne düşünüyorsunuz, dünyaya etkisi vs ” demiş. O da “hele üstünden biraz zaman geçsin.” demiş.. 50 yıl önce gaz odalarından kurtulanlar bugün dünyayı yönetiminde çok etkin ise değişim için epey potansiyeli var demek ki dünyanın. Beceriksizler ve basiretsizler gölge etmesin, başka ihsan istemez.
Deniyor ki işte diplomatik dil kullanılmalıydı “Başbakan rahatsızlığı için katılmayacak” denebilirdi kem küm.. Bu mu ağır tepki? Yabancı basını bi gezin de ağır tepkinin ve Perez’în telaşlı özrünün yankılarını görün. Ne dünyadan haberleri var ne kendi ülkelerinin öneminden. Bu kadar aşağılık kompleksli vatandaş tipi de dünyada başka yoktur herhal. (G Böyle düşünenlere gece yatarken dikkat edin İsrail ham yapmasın diyorum.)
Olay ilk gerçekleştiğinde salya sümük “yok piyasa çökecek, yok İsrail ham yapacak, yok ABD kulağımızı çekecek, öldük bittik mahvolduk” diye ağlayanlar vardı. Aynı grup bunlar olmayınca madalya iadesi işbirliği feshi gibi şeylere döndüler bu kez. Yahu bunlar değil miyidi diplomatik dil kullanılsaydı diyen? Erdoğan ne yapsa tam tersini savunacaklar? Bunların ipiyle kuyuya inilir mi, devlet yönetilir mi? Elçiyi çekmek, madalya iade etmek nedir bunlar ya? Kim bunları önemser, İran mıyız biz, Chavez gibi komedi vesilesi karikatür mü olacağız? Erdoğan, dünyanın gözü önünde “siz öldürmesini iyi bilirsiniz, haydut devletsiniz” dedi. Zulmu göze soktu, yalan söylüyorsunuz dedi. Bundan daha büyük tepki olur mu? Hem asgari düzeyde ülke ve bölge menfaatin için ilişkide bulunacaksın hem de zulme karşı sessiz kalmayacak vicdanların sesi olacaksın. İlişkini de devam ettirerek barışa katkıda bulunacaksın. İlişki olmadan barışa nasıl katkı yapabilirsin? Türkiye’nin yaptığı budur. Muhalefet edeceğiz diye ne menem mantıksızlıklara giriliyor?
Kanaatimce bu muhalif dostlar en çok Perez’in özrüne şaşaladılar. İstiyorlardi ki, İsrail de rest çeksin, ortalık karışsın, piyasa çöksün ABD nota versin vs. Ama yeter ki Erdoğan/AKP zor durumda kalsın. Türkiye mühim değil, Filistin’deki zulm hele, hiç mühim değil. Bir yangın sırasında kendi yumurtasını pişirmeye kalkacak kadar gözü dönmüş bir zihniyet bu. Ama kahretsin ki Perez özür diledi, Erdoğan’in tepkisi/resti daha bir anlam kazandı deel mi? Canınızı sıkan bu. Derdiniz ne Türkiye ne de Filistin..
Aynı zihniyet hem bu kötü niyetinden hem de dünyayı ve Türkiyeyi okuma kabiliyetsziliği yüzünden her seçimde eşekten düşmüşe dönüyor, sonra da “Allah kahretsin gene Tayyip’e verdi oyları göbeğini kaşıyan adamlar” diye kendini avutuyor. Sonra da Taksim’de bıraksan Eminönüne inemeyecek sigorta müfetişi ile belediye başkanlığı yarışına girmeye kalkıyor. İstanbul İstanbul olalı bu muhalif zihindekilerin elinden çektiği zulm gibi zulm görmüş müydü acaba? 1994’den önecisi hatırlayan yok sanki.
Bu zihniyetin gözünde Başbakan ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın farketmez. Bu arkadaşlar için önemli olan Erdoğan’ın bir şekilde kötü duruma düşmesi. Nasıl olursa olsun, yeter ki olsun. Düşmeyince de kısa devre yapıyorlar böyle işte. Olanların ülkeye zararı varmış, yararı varmış, Filistine faydası olacakmış hiç önemli değil. Realist bir tavır elbette, normal şartlarda seçim kazanamayacaklarına ikna olan akıllılar, nadirattan da olsa çıkıyor aralarından.
Erdoğan’ın bu yaptığını seçimle ilişkilerinderenlere de Erdoğan’ın Davos’ta yeni bir şey söylemediğini, aynı sözleri hatta daha ağırlarını İsrail saldırıları başladığından beri dillendirdiğini hatırlatırım. Davos’ta sadece tekrar etti ve Perez’in gözünün içine bakarak söyledi, fark bu. Moderatör kısmı da işin bonusu oldu.Türkiye dışişleri Ahmet Davutoğlu’nun kontrolüne girdiğinden beri dış siyasetimiz değişmiştir, ülkemiz bölgede lider ülke konumunun gereğini yapmaktadır. Bunun seçimle falan alakası yok ama seçim sonuçlarına etki edceği için yeminli AKP düşmanlarınca rahatsızlık duyulması son derece normal.
“Perez özür dilemedi, üzgünüm dedi” diyenlere de diplomatik dilden nasipsizlikleri için üzülüyorum. Diplomatik dilde üzgünüm demek hatta hemen tartışma akabinde aramak, iletişime geçmek de özür anlamındadır. Buradaki özür iki insan arasındaki kırgınlığı giderme amaçlı özür değildir, diplmatik özürdür, bu da ülkeler arasındaki menfaat temeline dayanan ilşkilerin devamının hangi ülke için daha önemli olduğunu gösterir ki, Perez’in hemen araması da İsrail’in Türkiye ‘ye olan ihtiyacını deklare ettiğini göstermiştir. İsrail açığa düştü, Türkiye’ye olan muhtaçlığını fazlasıyla belli etti. Bunun dış politikaya ve Ortadoğu’daki dengelere Türkiye lehine etkisinin olmayacağını ancak yemninli AKP düşmanları görmez, zararı yok, dünya gördü artık.
Türkiye ortadoğu barışı için olmazsa olmaz bir ülke artık. Bunu oradaki zulmün bitmesi için kullanmak da basiretli yöneticilere kalıyor.
Biliyoruz ki İsrail, Ortadoğu’da emperyalizmin ileri karakoludur. Yıllardır Filistin halkına karşı yaptığı saldırı ve işlediği savaş suçları herkesçe bilinmektedir. Müslüman Arap ülkeleri emperyalizmin kucağındadır. Bugün İran dışında ABD ve AB ile sorunu olan bir İslam ve Arap ülkesi yoktur. Hiçbiri de İsrail’e karşı çıkmamaktadır. Mısır, sınırından Gazze’ye geçmek isteyen “Sınır Tanımayan Doktorlar” grubunun geçişe izin vermemiştir. Hal böyle iken neyi konuşacağız burada? Başbakan’ın Davos’ta yaptığı şey ucuz kahramanlıktır! Hem Telekom’u Lübnanlı Yahudi dostu Hariri’ye peşkeş çek, hem önemli ve stratejik limanları İsrailli Sami Ofer’e ucuza kapattır, hem de Gazze’yi bombalayan İsrailli savaş pilotlarının kendi hava sahanda eğitilmelerine olanak sağla. Sonra da ben İsrail’e rest çektim! Hadi canım sen deeee. Bunlar ucuz kahramanlıklar. TBMM’nde CHP bir önerge verdi, İsrail’i kınayalım diye. Ne oldu peki? AKP oyları ile reddedildi. Kimi kandırıyorsunuz? En büyük destekçileri Yahudiler değil mi bunların? Bay Kissinger, bay Pinto ve daha niceleri? Baktılar ki, Kılıçdaroğlu İstanbul’da işleri zora sokuyor, bu içi boş şov tertip edildi. Amaç nedir peki? Tabii ki, İstanbul’da kilit parti konumundaki Saadet Partisi tabanına oynamak. Gece yarısı şovları falan. Ne yapacaksın şimdi? Yahudi lobisi, sözde “Ermeni Soykırım Yasası” ve “Kıbrıs” konusunda kapılarını çaldığında yüzüne bakmayacak. Gerçi bu iktidarın bunlardan bir rahatsızlığı yok, orası ayrı da. PKK ile mücadelede elin ayağın olan insansız keşif uçağı Heroonları vermezlerse ne yapacaksın? Gerçi onların PKK terörü sorunu da yok. Varsa, yoksa Ergenekon sorunları var. Başbakan adeta Hamas lideri gibi davranıyor? Avrupa Birliği’nin terör listesinde 10. sıradaki Hamas’a sahip çıkarsan, 15. sıradaki PKK ile nasıl mücadele edeceksin diye sorarlar adama? Korku ve çıkar, siz nelere kadirsiniz?
Huyumuzdur dolduruşa gelmek,
Huyumuzdur abartmak, şişirmek, yağ çekmek…
Nedense bu tip olaylar hep seçim öncesi olur! nedense kahramanlar, kahramanca sözleri hep seçimden önce söyler. aynı adam bir seçim öncesi AB fatihi olmuştu ve Ankara belediyesinin yağ çeken başkanı tarafından törenle karşılanmıştı. Aynı adam yine bir seçim öncesi şiir okuyup, özgürlük kahramanı omuş hapse girmişti. sonra “Kürt reailitesini (Ne demekse?) tanımıştı Diyarbakır’da….
Bu numaraları ben yemem! Siz de yemeyin!
Bu adam kahramansa, ABD’ye kafa tutsun,AB komiserlerini, değerlerimizi aşağılayan AB saçmalıklarına kafa tutsun, IMF’yi NATO’yu kovalasın, ABD üslerini kapatsın. İşçileri kapı dışarı eden kriz simsarı patronlardan hesap sorsun, Türk askerinin kafasına çuval geçiren generali tutuklatsın.
Benim SEÇİM ÖNCESİ; GÖSTERMEİK KAHRAMANLIKLARA KARNIM TOK!
TÜRK MİLLETİ ÖNCE ADAM SEÇMEYİ; ADAM GİBİ ADAM SEÇMEYİ; YOBAZ OYUNLARINA KANMAMAYI; GERÇELERİ GÖRMEYİ VE ŞU YALAKACA SLOGANLARI BIRAKSIN!
İşte Filistin orada!
Hemen sınırlarımızın dibinde!
Ankara’dan, İstanbul’dan ahkam keseceğinize, alın silahı koşun. Hem de bit başkasını beklemeden! Böylesi saçma sapan destek edebiyatlarına boş vererek! Cami önlerinde bağırıp nefes tüketeceğinize koşun yardıma!
Filistin orada!
Çok Abartıldı bu olay;
Lafla gemi yürümüyor, Başbakan bir nebze çok iyi etti, tebkisini orada koydu, Fakat çok yanlış yaptı, Bir ülkenin Başbakanı oradaki Modülatöre omuz dirsek teması çok yanlış ve o taviz verilmemeliydi, Sadece orda Perese değil, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine ve Arap birleşik Emirleri olan vatandaşada sert çıkmalı idi, Orada üç önemli insan vardı, Biri Katil olan Israil, diler İştirakcileri, Başbakan alkışlayanlara dönüp sizlerde suç işliyorsunuz demesi acaba bunlara iyi bir ders oldumu yoksa orda söylenen le mi kalacak bunu çok merak ediyorum , Hala Filistinde katlıyamlar devam ediyor. değişen ne oldu çok merak ediyorum. Lafla bir şey olmuyor. Neden türkiye bunu fırsat bilip Israli durdurma eylemine de girmiyor, işte bir lafla cümle ile dünyayaı arkasına alan türkiye isterse bu sıcak savaşıda durdurabilir. Ama bunlar laf politikası, icraatlere bakın. Yiğidi öldür hakkını yeme diye bir ata sözümüz var, Başbakan bir yiğitlik yapmıştır. Cesaretini Türkiye adına iyi bir şekilde ortaya koymuş ve sergilemiştir. Liderler böyle olmalı Yumruğunu vurduğunda görüldüğü gibi bütün ülke arkasında durumayı bilir. Yanlız bırakılmaz . Saygılar
Selam size,
Biz üç beş kuruş yardım etmekle ve mitinklerde iki sologan atmakla rahatlıyoruz. Rahatsız olan, gözüne uyku girmeyen; hayatını ortaya koyanları görüyoruz. Hiç olmazsa onun yanında yer alarak; “mazlumların sesi” olanların yalnız olmadıklarını gösterelim zalimlere.
Bir de inançlı dürüst insanların seslerini dünyaya duyuracak kadar yükseklere çıkmak için tırmanmaları gerektiğine inanıyorum. Hiçbirimiz bulunduğumuz yeri yeterli görmeyecek şekilde gayret edelim. Çocuklarımızı bu şuurla yetiştirelim. Çok kimse bulunduğu şehirde bağırdı,konuştu, yazdı. Ama sesleri il sınırlarının ötesinde duyulmadı.
İşimiz çok. Akıllı, ferasetli, planlı ve birlik içinde çalışmamız gerekiyor… Selamlarımla… Adil Akkoyunlu
Bende basbakani destekliyorum ilk kez hakinda dusundugum tum kotu seyler bir anda gitti hicbir basbakan bole birseye cesaret edemedi unutmayin gercekten basbakanimiz iyi bir osmanli tokati atti dunyaya israil ozur dileyecek tabi sikiysa gozu yiyorsa girsin bizimlede catismaya ancak gucu filistine yeter ne yazikki cok gucsuz bir ulke dun aksam ordaki filistindeki turkiye mitingini izledim eger bu ateskes olmasaydi turkiye bize asker gonderirdi diyorlar ben bole olacagini sanmiyorum ama eger turkiye askerini bir gonderirse israil diye biseyde kalmaz zaten kucuk bir ulke basbakani ilk kez bu kadr onayliyorum gogsumuzu kabartti oy verseydim simdi eger kesin ona verirdim yalamaklik yapmadi korkmadi iste turklerin cesaretinide gostermis oldu bir dahada cesaret edemesinler
Vurun abaliya!
Keske imkanimiz olsa da bir cay icip su meseleleri konusabilsek; sizi anlamama, en azindan beni neden anlamadiginizi anlamama yardimci olsaniz.
Yabancı basını bi gezin de ağır tepkinin ve Perez’în telaşlı özrünün yankılarını görün. Ne dünyadan haberleri var ne kendi ülkelerinin öneminden
Gezdik efendim, gezmez miyiz; hem de olaydan hemen sonra gezdik!
New-York Times’in ana sayfasinda yoktu. “Dunya” basligina girdigimizde ustten 6 ya da 7. haber olarak verilmisti kisa bir yaziyla. O bolumun ana haberi Irak’taki secimdi. (Simdi bakarsaniz en asagilarda bir yerde yenilenmis haliyle duruyor ayni haber).
Guardian ise soyle demis: “Such sympathies have prompted suggestions that Erdogan’s rhetoric has been mainly for domestic political consumption and aimed at wooing voters at forthcoming municipal elections in March”
…ve eklemisler: “There are also fears that the pro-Israel lobby in the US will back moves to recognise the massacres of Armenians by Ottoman forces in the first world war as genocide, a move Turkey vehemently opposes.A world economic forum spokesman said Peres spoke with Erdogan on the phone after the debate and expressed his respect for Turkey.”
Israil ve Turkiye basini ise malumunuz; Almanya ve Fransa icin ise -ne yazik ki- yabanci dil eksikligimden dolayi en onemli gazetelerindekiler hakkinda bilgi veremiyorum.
Simdi siz eger buna “yanki” diyorsaniz bir daha dusunun derim.
Ne demissiniz baska:
Türkiye dışişleri Ahmet Davutoğlu’nun kontrolüne girdiğinden beri dış siyasetimiz değişmiştir, ülkemiz bölgede lider ülke konumunun gereğini yapmaktadır
Siz oyle diyorsunuz da ayni kisinin gecen persembe Misir – Israil gorusmesi oncesi, Turk Buyukelci’nin “Bes dakika bile olsa…” seklindeki ricasina ragmen Israilli yetkililer ile gorusemedigine ne demeli? (Haaretz’ten alinti.)
Son olarak soyle demissiniz:
“Perez özür dilemedi, üzgünüm dedi” diyenlere de diplomatik dilden nasipsizlikleri için üzülüyorum. Diplomatik dilde üzgünüm demek hatta hemen tartışma akabinde aramak, iletişime geçmek de özür anlamındadır.
Yapmayin Allah askina; biz ozrun de uzgun olmanin da anlamini biliriz. Muavenet vuruldugu zaman da uzgundu ABD’liler; 4 Temmuz’da da. Diplomaside ozur ile uzgun olmanin farkini gormek isterseniz Japonya’da ABD’li bir askerin Japon bir taksiciyi oldurdukten sonra ABD’lilerin baslarini onune egip diledikleri ozre bakin.
Uluslararasi iliskiler ile ilgili gucum oldugunca okuyorum. Okuduklarimdan ve dunya basindan takip ettiklerimden gordugum kadariyla da bu olay, dunyada, unutulup gidecek ama Turkiye’de etkisi, en azindan secimler bitene kadar surecek; Tayyip Erdogan da bunu insanlari azarlama kredisi olarak kullanabildigince kullanacak.
Genel kaniniza gelince: Benim Turkiye Cumhuriyeti’nin basbakani zor durumda kalsin diye bir dusuncem olamaz! Ben de bu ulkenin vatandasiyim; ben de bu ulkenin pasaportu ile dolasiyorum; ben de dunyanin bin turlu sapik Turkiye dusmanlarina karsi ulkemin onurunu korumaya calisiyorum. Hal boyle iken kim ulkesinin baska ulkeler karsisinda zor durumda olmasini ister. Tayyip Erdogan bugun var, yarin yok! Mesele bir ulke siyaseti belirleme meselesi; devlet terbiyesi meselesi; ahlak meselesi. Gerisi teferruat…
Oncelikle Basbakanin bu sahane cikisini destekliyor ve alkisliyorum.
Israil’i ve ABD’yi bölerek baris yanlisi aydinlari, siyasi partileri ve dunya kamuoyunu akilci bir siyasetle Türkiye’nin yanina çekmeyi onemli bir strateji olarak goruyorum…
Ayrica dunya barisina hizmet etmek icin diyalog bir baska stratejimiz olabilir.. Dinler arasi, milletler arasi ve her ne kadar diyalog varsa hepsi etkin bir sekilde sabirla denenmeli.
Sanirim bu mesele israile yaptirim uygulamakla cozulecek bir olay degil. Israili, her yonuyle caresiz biraktiracak maddi ve manevi yaptirim gucumuzun (diger islam devletleri dahil), su an icin mevcut olmadigini dusunuyorum.
Zira dunya cografyasinda genel manada islami bir uyanis soz konusu olsa da, bu uyanis ve bilinclilik “birliksiz bir bilinclilik” olarak goze carpmaktadir.
Birlik dogmayinca kuvvet de dogmuyor malesef.
Islam dunyasinda, Osmanlı’dan bu yana herhangi bir uzun ömürlü birlik tesis etmek mümkün olmadı. Bu durum Islam dunyasi icin en buyuk zayiflik.
Mesele sadece bununla da kisitli degil. Askeri ve ekonomik guc olarakta Islam dunyasi cok gerilerde. Adeta dunya klasmaninda ikinci ligde oynuyoruz desem abartmis olmam.
Zira sitede yayinlanan muslumanlarin ic hastaliklari konulu makalede gercekler apacik ortada.
Cozum icin birlikteli, ekonomik bir kalkinma hamleleri gerekecek belki de.
Tabii bunlar Sevgili Mehmet Yilmaz Beyin deyisiyle, bir gecede olacak seyler degil. Uzun soluklu mucadeleler ve gayretlerimiz sonucu, Allahin rahmeti tecelli edecek, biz gormesek bile basimizdaki musibetler belki de bu sekilde ortadan kalkacaktir.
1) Bütün diplomatik iliskileri dondurmak?
2) Sadece askerî iliskileri durdurmak?
3) Sadece ekonomik yaptirim?
ilk başlarda bende başbakanın kısmen tribünlere oynadığını düşünüyordum,ilişkileri askıya almadığından dolayı.ancak,bazı şeyler için sansasyon ve insanı ağzıyla dövmen daha etkili ve sonuç alıcı olabiliyor.ben de kendi hayatımda böyle bir yöntem uygularım bazen.her zaman değil,bazen.
burada asıl amaç istediğiniz sonucu alabilmektir.başbakanın davosta böyle bir hareketi planlı olarak yapıtıgını düşünmüyorum.ancak bu davranışı dünya kamuoyunda iyi ses getirdi.
klasik olacak şöylece geniş açıdan bakarsak,yaklaşan seçimlerde dahil olmak üzere her şey çok mükemmel oldu.kazara olmuş olabilir,insanlıkla oturup,türkiye ve hükümet lehine çok fazla artıyla kalkıldı.
Ben ilk seyrettiğimde başbakan iyi yaptı, hadlerini bildirdi diyemeyenlerdenim. Hatta eyvah dedim, çünkü öfkeyle çıktığında basın açıklaması yapılmayabilir ve gösterdiği tepki aleyhine dönebilirdi. Ancak daha sonra Tayyip Erdoğan’ın bu tür durumları genelde lehine çevirebildiğini düşündüm, yani bu kadar hiddetli bir tepki verdiğine göre güvendiği bir şey olabilirdi. Daha sonraki gelişmeler de böyle olduğunu gösterdi bence. Yine de böyle bir hareketi bütünüyle doğru bulmuyorum, çünkü farklı karakterde bir lider fevkalade zararlı çıkabilirdi bu durumdan.
başbakanımızın bu davranışını desteklemeyende israillidir bence.en güzelini ve doğru olanını yaptı TÜRKİYE’nin kimseye boyun eymeyeceğini gösterdi.eğer TÜRK sek başbakanımızın arkasından gitmeliyiz.şuna adım gibi eminim başka bir parti olsaydı orda boyun eyecekti çünkü avrupa birliği hastalığı var hepsinde.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Bence hemen Ergenekon Davasına dahil edilip tutuklanmalı. İçeride yeterince Milliyetçi, Ulusalcı, Sendikacı, asker var. Nasıl olsa sonra bir suç bulunur diyeceğim ama suçu zaten sabittir.
Ergenekon savcılarını görece davet ediyorum.
…Ne oldu? Tayyip Erdoğan, bütün dünyanın gözleriyle gördüğü bir hakikati bütün dünyanın gözleri önünde söyledi. Ve bunu Batılının dilinde söyledi. İşi, hâşâ Müslümanlığa, Müslüman kardeşliğine getirmedi. Hakikati söylemeye, insanlıkla, insanlık değerleriyle başlayıp yine insanlık değerleriyle bitirdi. Kullandığı dilin grameri Batılı bir vicdanın grameriydi.
Bu dil de, umarız, merkez medyamızın İslam korkusu adlı kimyasal silahını belki bu sefer etkisiz kılar.
“Şah hep aynı şah, vezir hep aynı vezir, yıl ha 1071 ha 2071 ne değişir” tarzı dış siyaset analizi yapanların bu konuda ne diyeceği belli. Türkiye’nin uluslararası ‘arena’daki prestiji sarsıldı vesaire vesaire diyecekler. Boşuna bu ‘arena yorumcularına’ kafa patlatmayın. Süslü ‘güç cümleleri’ arkasına gizlenmiş sözlerinin özü, gariptir ama, piyonsan piyonluğunu bil, demeye gelir. Onlar siyaset deyince, siyasi analiz deyince, ‘devlet’ anlarlar. Daha hiçbir analizlerinde insanla gözgöze bile gelmediler….
…….. Hisse 1. Ben, bundan önce, bir Türk başbakanının sözlerinin Avrupa kamuoyu vicdanını harekete geçirmek bir yana, ırgaladığını bile görmedim, duymadım. Demek ki ‘insanca’ konuşulursa, insanlar dinleyebiliyormuş. Bu bir ilk.
…….
Gökhan Özgün – 31.01.2009
Bu da Ahmet Altan’ın “Diplomasi” başlıklı yazısından;
…Erdoğan’ın son çıkışının ona içerde ve dışarıda önemli bir prestij sağlayacağını düşünüyorum doğrusu.
Ama Türkiye’nin “kalıcı” bir ağırlık ve saygıdeğerlik için “insan hakları” konusunda tutarlı bir davranış sergilemek zorunda olduğu da açık.
Umarım, Erdoğan “dünyada haksızlığa karşı çıkan lider” imajını sevmiştir ve Türkiye’nin de dünyanın bir parçası olduğunu hatırlayıp bu ülkedeki haksızlıklara ve cinayetlere de aynı dirayetle karşı çıkar.
Eğer bunu becerebilirse, işte o zaman bütün dünyada hiçbir “kuşkuya” yer bırakmadan “ciddi bir lider” olarak selamlanır.
Evet,Erdoğan’ın “insan” olduğunu unutmamış bir devlet adamı olarak gereken cevabı verdiği muhakkak.Bunun üzerinden uluslararası ilişkilerde “kazanılmış/kaybedilmiş(!) olduğuna inanılan onur,prestij,avantaj,menfaat gibi Türkiye açısından değerlendirilmeler yapılırken gerçekte bu tavrın yaşam hakları zulumle ellerinden alınan Filistinliler için olduğunun hatırdan çıkarılmaması gerekir.
Müslümanlığa işaret etmeden de Müslümanlığın nasıl olması gerektiği,prestij kaygısı gütmeden onurlu davranmanın ne olduğu,devlet adamı olunsa dahi “devletlerin” insanlar ve onların barış içinde yaşayabilmeleri için var olması gerektiğinin olabilecek en güzel örneklerinden birine şahit olduk.
Bugün İsrail,”devlet” olmanın en temel kuralı olarak insanlar ile göz göze gelmeden onları “düşman” ilan edip yok etmeyi düşünerek hareket eden “devlet adamlığı” zihniyetiyle hareket ediyor.İsrail’in bu saldırılarını bir çeşit”seçim” yatırımı gibi büyük bir “doğallıkla” izah etmeye çalışanlar gerçekte “şiddete dayalı güç” amigoluğu yapıyorlar.
Bugün başbakanın Davos’taki çıkışını benzer zihniyetle bir seçim yatırımı olarak görenlere sormak gerek;kazanmak için barış hedefleyen biri kazanmak için savaşıp,öldürmeyi planlayan bir zihniyete sahip birine yeğ değil midir?
Onur,devlet denen kurumlara,hele hele bir problemle yüz yüze gelindiğinde ölelim öldürelim naraları ile sokaklara dökülen,vatan deyince sadece kanla sulanmış toprak anlayan insanlara değil,sesleri çığırtkan kalabalığın içinde kaybolsa bile daima barıştan yana tavır koyup,ses etmekten yılmayan insanlara aittir.
İSRAİL VE YAPTIKLARI ELBETTE SAVUNULACAK DURUMDA DEĞİL AMA TÜRKİYE Yİ HAMAS ‘ IN MÜTTEFİKİ DURUMUNA SOKMAK HİÇ AMA HİÇ BİŞEY KAZANDIRMADIĞI GİBİ GÜNDEN GÜNE ARAP OLDUĞUMUZ ŞU SÜREÇTE ULUSLARARASI ARENADA İSLAMCI-AMERİKAN ETİKETİMİZİ RTE DAHA DA DESTEKLEMİŞTİR.
Sn.Hasan Yavuz’un ifade tarzı ve ironik yaklaşımının devamını diliyorum. Cevap anlamında birşeyler yazmak istemeyen olabilir fakat şahsım adına ince espri anlayışına teşekkür ederim.
Sn.Başbakan hangi niyetle ve hangi ruh hali ile yaparsa yapsın sonuçta ortada olan gerçek için teşekkürü haketmiştir. Bu teşekkürlerin içinin doldurulması meselesi için ise Sn.Numan Kurtulmuş’un sunduğu öneri paketi dikkate değer bir atılım olabilir kendisi için. Kıblesi Kabe olanların yıllarca ruhlarında newyork’a secdelerinin ürünü değilmiydi kapitalizm? Buyrun ne oldu…? Aynı şekilde de terörist israil’in balonunu patlatmıştır Sn.Başbakan. Umarız bu çıkışın gerekliliklerini de yerine getirirde bu balonun yarası kapanmaz.
Fırsat buldukca okuduğum yorumlarda birşeye çok dikkat ettim ki günler geçtikce hayretler içinde kalmaktayım. Benmi atladım yoksa kimsenin dikkatinimi çekmedi ya da bilinçli bir şekilde bu olay örtbasmı ediliyor anlayabilmiş değilim.Katılımcı arkadaşlar böyle bir tesbite rastlamışlarsa lütfen bilgilendirsenler…
Sn.Başbakan çıkışını yaparken çok büyük bir açık vermiştir.Aslında bu açık skandalın daniskasıdır. Eleştiri yaparken olayı absürd biçimde ”danışıklı dövüş olabilir” teorisine getirmeye çalışan bazılarının yanılgısının tesbitidir de aynı zamanda şu cümle;
”Ülkenizde başbakanlık yapmış iki kişinin bana önemli lafları vardır.Tankların üzerinde filistine girerken kendimi bir başka mutlu hissediyorum diyen başbakanlarınız olmuştur”
Sn.Başbakan’a soruyorum… Bırakın başbakanlık yapmış birisini, normal bir vatandaşın bu kelamı yapabilmesi için bile karşısındaki insanla çok samimi bir ortamda olması ve onu kendisine çok yakın görmesi gerekir. Bu samimi ortam esnasında bu cümleleri duyan Sn.Başbakan acaba ne karşılık vermiştir? Üstelik bu hitap bir değil iki başbakan tarafından kendisine söylenmiştir… Birincisinde ne cevap vermiştir, ikincisinde ne cevap vermiştir?
Vicdanımızın sesi olan seçilmiş başbakanımızın o ortam esnasındaki tavrını şahsen çok merak ediyorum.Acaba orada da kükremişmidir?
Hükümet, AKP ve Başbakan’a karşı düşmanlık zokasını yedi kat göbeklerine kadar yutmuş olanların, her konudan bir saldırı malzemesi çıkarabilme uzmanlıklarını şapka çıkarmak gerekir.
Bırakalım, “ZOKAYI YUTANLAR KARDEŞLİĞİ” kendi yarattığı komplo teorileri içinde boğula dursun.
Biz, Türk dış politikasını EFENDİ ULUS-KÖLE ULUS düzleminde yürüten çok bi eğitimli diplomat monşerlerin sultanlığından kurtarılmış olmasının keyfini sürelim.
Bu eğitimli monşerlerin 80 yılldır yürüttüğü efendi ulus-köle ulus düzlemindeki dış politika yüzünden imparatorluk mirascısı Türkiye’nin bir Ürdün kadar saygınlığı ol(a)madı.
İnsanın içinden BU KADAR CAHİLLİK ANCAK TAHSİLLE MÜMKÜN OLABİLİRMİŞ demek geliyor tabiki eğitimli ve diplomat dili bilen!!!MONŞER’lere hitaben.
Şems “ilmi hayra yormayacaksan, cahil kalmak evladır” derken bunları mı kast etti acaba.
Ancak Başbakan elbette kürt sorununu, alevi sorununu, türban sorununu, ahtapot gibi ülkeyi saran kökleri derinlerdeki “organize işler konseyi”nin vurucu gücü Ergenekon’u hallettiği anda dış politikada daha dik durabilecektir, zira ansızın bir gün bunu biri yüzüne vurursa, altında kalır, söyleyecek sözü olmaz bunu da hatırlatmakta fayda var derim.
(Ayrıca halen darbecilerini yargıla(ya)mayan ülke Başbakanı’nın pek dikkate alınacağı da söylenemez)
sayın ç-z,sizden çok iyi bir diplomat veya siyasetçi çıkar,olmadı prıfosyenel danışman olursunuz.baktınız hak ve özgürlükler için halkınızın bir talebimi var,hemen sesini kısarsınız,olmadı sorgu odalarına yollayın,oda olmadı ensesine bir kurşun sıklır olur biter.burda vicdanmı sızladı işin kolayı var canım,filistin için timsah gözyaşları dökülür,siz siz insan öldürmeyi bilirsinizz denir.sizin yaşadığınız ülkede,hiç insan öldürülmedimi?ve hala ölmüyormu?bu ülkenin başbakanın önce ülkesindeki cinayetlerin önüne geçmesi lazım.ama çok pardon milli menfatleriniz sanırım buna engel…..
Bu sabah”Türkiye İsrail’e karşı ne yapmalı?”başlıklı bir E-Posta aldım.DD ile tanışmam da böyle başlamıştı.”Türkiye faşist olur mu?”şeklindeki soruya yanıt vereyim derken sitenin müdavimi oldum çıktım.Pişman değilim,buna vesile olmuş her kimse kendisine minnet borcuyum.Zaman zaman tartışmalar sertleşerek tansiyonlar biraz yükselse de DD ile tanışmış olmayı kendi açımdan bir şans olarak görüyorum.Zira daha önce de belirttiğim gibi bu site benim için bir hayat mektebi,bir akademi oldu.Her görüşten insanın fikrini özgürce ifade etmesi,çoğulculcu anlayışın zamanla demokratik tartışma kültürnene dönüşmesi gerçekten çok sevindirici.
Evet,çok değerli insanların fikirlerinden esinlendim,sıcak ve dostça sohbet etme imkanım oldu…Yeni yeni dostlar edindim.Eleştirdim,eleştirildim.Eminim üzdüğüm insanlar olmuştur,biliyorum…Benim de üzüldüğüm zamanlar oldu.Fakat hepsi güzeldi;acı ve tatlı yanlarıyla,buruklukları ve şaşkınlıklarıyla altından hep insan çıktı.Yani olması gerektiği gibi;bize dair,bizi temsil eden,bizi tarif eden olağanüstü güzelliği ve sıcaklığıyla…
Şimdi de, paylaşmanın verdiği o coşku ve heyecanı tıpkı o günkü sıcaklığıyla hissediyorum.Heyecanlıyım,duygu doluyum…zihnimde boşalmayı bekleyen o kadar çok sözüm var ki.Hangi birinden başlayacağımı bilemiyorum…sözcükler itiş tepiş, dışarı çıkmayı bekliyor adeta.
Ama bir sesizlik beliriveriyor yanıbaşımda.Sanki beni engelleyen gizli ve bilinmez bir güçle kuşatılmışım.Elim bir türlü varmıyor klavyeye…Sözler anlamını mı yitiriyor ne?Bilemiyorum,içimden gelmiyor bir türlü.Yine de hiçbir ayrıntıyı atlamaksızın hepsini okuyorum yazılanların.Aramızda sessiz bir anlaşma yaptığım değerli dostlarımı okuyorum.Tatlı bir tebessüm yerleşiyor yüzüme.Anlamaya çalışıyorum onları,ve kendime dair anlamlar buluyorum.Bazan “onlar da beni anlıyordur”diye teselliye sığınıyorum.Sonra anladıklarından emin olmanın huzuruyla bir empati gelişiyor.
İşte böyle.Yorucu bir günün ardından nefes aldığım yer yine burası oluyor,burada soluklanmaya çalışıyorum.Burası benim sıcak evim ve hepinizi çok seviyorum.
Ben de sizi çok seviyorum, anlasilmaktan bahsetmissiniz, son zamanlarda yazdiginiz yorumlarin dilini çok daha akici buluyorum.
Acaba sizi daha iyi tanimaya mi basladim yoksa siz kendinizi daha da iyi mi anlatiyorsunuz?
Belki de ikisi birden.
DD’nin kurulus yildönümü yaklasiyor, 3cü yasimiza girecegiz subatta. ögrenmek ve paylasmak konusunda söylediklerinize aynen katiliyorum. Insanlarin kendi köselerinde kitap okuyup 3-5 dostla tartismalari iyi tabi ama DD gibi bir ortamda degisik ülke ve sehirlerde yasayan, degisik mesleklerden insanlarla beraberiz her an.
Mesela ABD’den ya da Avustralya’dan yazan dostlar var. Yorum onaylarken saat farklarindan da görüyorum cografi olarak ne kadar uzakta oldugumuzu. Bizim yatakta oldugumuz saatlerde onlar “su anda isyerimde…” diye basliyorlar yazmaya 🙂 Ottawa’da karlarin içinde bir binadan internete giriyor, w-w-w… d-e-r-i-n-d-u-s-u-n-c-e – . -o-r-g yaziyor, Trabzon, Samsun, Hatay, Tokyo, Tahran, Istanbul, Ankara… bir ekranda bulusuyor 😀
Bir sehre, kasabaya, gelir grubuna, cemaate ya da meslekî camiaya zihnen “hapsolmus” insanlar dolu bu kocaman dünyada. Hepimiz biraz öyleyiz.
DD bu görünmez duvarlarin önyargiyla mühürlü kapilarini açmak için güzel bir anahtar oldu herkes için, yazarlar da dahil.
simdi ilginç bir kitap okurken “hah bundan bahseden bir yazi yazayim” diye düsünüyorum, Enver’in sinema yazilari, Sever’in felsefe denemeleri, Nurhayat’in ezber bozan kadin konulu yazilari… Hangi birinden bahsetsek?
Ama bir yön var ki beni en çok o mutlu eden seylerden biri su: Batman’dan, Sirnak’tan, Van’dan, Oslo’dan, Berlin’den Kürtler yaziyorlar, “biz” diyorlar “kendimizi yanliz saniyorduk, barisçi bir çözüme olan umudumuzu yitirmistik, DD’den herkese bahsediyoruz simdi!”
Türk-Kürt kavgasi çikarmak isteyenlerin karsisinda duran bir çok aydin ve STK var. Onlarin arasinda yer almak bizim için hem bir hak hem de bir ödevdi, bunu yerine getirebilmis olmaktan çok mutluyum kendi adima.
“altindan hep insan çikiyor” diyorsunuz, öyle gerçekten, insani odak alabildigimiz anda bütün sorunlarin çaresi neredeyse kendiliginden çikiyor ortaya.
Benden ne çıkıp çıkmayacağı konusunda kafa yormuş kırık elinizle de cevap yazmışsınız,bu zahmetler için teşekkürler.Keşke enerjinizi bunun yerine MY.nin size yönelttiği sorular için harcamış olsaydınız.
Böylelikle “sizin” burada “dayılık” yapmak dışında söyleyecek bir şeylerinizin olduğuna kanaat getirebilmiş olurdum.
MY’nin size yönelttiği sorular;
1. Meselâ yaptirim olarak istedikleriniz nedir?
1) Bütün diplomatik iliskileri dondurmak?
2) Sadece askerî iliskileri durdurmak?
3) Sadece ekonomik yaptirim?
Türkiye hangi ürün ve hizmetlerde yeri doldurulamaz, rakipsiz bir ülkedir?
Bütün yaptirimlari bir anda uygulamak Türkiye’yi Iran gibi “düsman ülke” konumuna getirmez mi?
Bu konumdaki bir Türkiye filistinlilere nasil yardim edebilir? iran gibi füze vb tehdidi yaparak?
Sizce bunlarin içinde Israil’i pozisyon degistirmeye itebilecek olanlar hangisidir?
a) Maksimum saldirgan bir tavir,
b) Barisi ödüllendiren, saldirganligi cezalandiran,
c) Ne olursa olsun Israil yanlisi?
Israil’e 1 milyon dolar zarar vermek için Türkiye’nin ne kadar bir zarara katlanmasi gerekir?
Türkiye Israil ile ekonomik bir savasa girerse kim kazanir?
Türkiye sert yaptirimlarla geçici bir basari elde etse dahi Israil sonunda herseyin ilacini, ikamesini bulmaz mi?
Bu “düsmanca tavir” ve yaptirimlar Bati ile Israil’in daha da iyi kenetlenmesini saglamaz mi?
Bütün bunlar Filistinlilere barisi götürmeye engel olmaz mi?
Israil’i ve ABD’yi bölerek baris yanlisi aydinlari, siyasi partileri, STKlari Türkiye’nin yanina çekmek daha akillica bir strateji olabilir mi?
SİZ bir zahmet elinizdeki devlet organları ve yetkilerini bu rahatsızlıktan doğan bir anlayışla düzenler ve tavır geliştirirsiniz.Bunun diplomasi ve siyasi üslubu sizin duyduğunuz rahatsızlığın ölçüsüne göre değişir.Bu tavır yerinde ve haklı bir tavır olarak benimsenir ve desteklenir vede yaptırım gücü vardır.Zulümü eden karşısında,zulümün durması için baskı yaparsınız.(Hasan Yavuz)
Şimdi ben size soruyorum;yukarıda çözüm mercii olarak gördüğünüz ve hitap ettiğiniz “SİZ” ile aşağıda yazmış olduklarınızın faili olarak gördüğünüz “SİZ” aynı kişiler mi?Onları birbirinden “farklı” kılan nedir?
baktınız hak ve özgürlükler için halkınızın bir talebimi var,hemen sesini kısarsınız,olmadı sorgu odalarına yollayın,oda olmadı ensesine bir kurşun sıklır olur biter.burda vicdanmı sızladı işin kolayı var canım,filistin için timsah gözyaşları dökülür,siz siz insan öldürmeyi bilirsinizz denir.sizin yaşadığınız ülkede,hiç insan öldürülmedimi?ve hala ölmüyormu?bu ülkenin başbakanın önce ülkesindeki cinayetlerin önüne geçmesi lazım.ama çok pardon milli menfatleriniz sanırım buna engel…..
Timsah gözyaşları olmadığına inanacağınız “duyulan rahatsızlığın” muadili olabilecek yaptırım/baskı sizce ne olabilir yada olmalıdır?Sizin beklentiniz “öldürmekle” itham ettiklerinizin tavırlarına benzer bir tavırla hareket edilmesi olabilir mi?
Eğer öyleyse,“Bunun diplomasi ve siyasi üslubu sizin duyduğunuz rahatsızlığın ölçüsüne(“parçalanmış et parçalarına” sebep olan zulümden duyulan rahatsızlık nasıl ölçülebilir?) göre değişir” derken kastettiğiniz zulümden duyulan rahatsızlığın doğru orantılı telafi edici,muadili olabilecek baskı ve yaptırım nedir ve “ölçüsü” ne olmalıdır?
Cevaplarınız lütfen,gerçekte söylenmek istenilenin etrafında dolaşılırken atılan sloganlar olmasın.Belki o zaman gözyaşı döken timsahları doğru teşhis edebiliriz.
Not:“bu ülkenin başbakanın ÖNCE ülkesindeki cinayetlerin önüne geçmesi lazım” cümlenizde vurgu yaptığım “ÖNCE”ye istinaden,son yorumumda alıntıladığım Ahmet Altan’a ait olan yazıyı okumanızı salık veririm.
ahmet altan’ın diplomasi başlıklı yazısı açıkçası beni fazlasıyla irkilten bir yazı oldu. ama ahmet altan bunu hep yapıyor. bu ahmet altan gibi liberallerin hoşlarına gitmeyen kişilerin haklarıyla ilgili tutum alma şekli maalesef. o yazı, eğer gazze hakkında 35 gün tek kelime etmemiş birisinden çıkmamış ya da gazze yanarken değil de ortada hiçbirşey yokken yzılmış bir yazı oslaydı şüphesiz demokrat bir yazı derdim. ama maalesef bugünkü şartlarda bunu düşünemiyorum. o yazı oldukça kötü bir yazıydı. yazıdan verilen alıntıyla doğru bir yazı olduğu düşünülebilir ama öncesi sonrası ve bütünlüğüyle tek kelime ile mide bulandırıcı bir yazıdır o yazı….
Seçmece yapıp yorumumun sadece birkaç yerine değinmişişsiniz. Tamamına cevap beklerdim olmamış. Bu bakımdan ben de kısa keseceğim.
New-York Times’in ana sayfasinda yoktu.
Tabii ya ne kadar da önemli bir hakem değil mi NYT.. Ayarı yiyen siyonist lobi ile bir ilşkisi olmasın sakın?
Yabancı basın deyince aklınıza hemen New-York Times’ın ve Guardian’ın geleceğini tahmin etmeliydim. Tüm dünyayı Batı’dan ibaret sanmak gafleti de apayrı bir inceleme konusu. Merkeziniz Batı olduğu için olacak herhalde. Yabancı basın deyince bunun hangi alanları kapsadığını iyi düşünün derim.
Bu Ermeni meselesi korkusu da nelere kadirmiş neler yaptırtıyormuş Türkiye’ye anlamak mümkün değil. Sırf lobi Turkiye’ye bu konuda destek vermez diye koca ulke Ortdogudaki yeni politikasını mi değiştirecek? Ve goreceksiniz, eğer Obama faktörü çok etkin olmazsa tasarının reddi için yine destek verecekler. Ayrıca Türkiye-Ermeni yakınlaşması birkaç yıla kadar bunu da önemsizleştirecek. Belki de öyle bir tasarının geçmesi, ilişkilerin düzelmesi için milat bile olabilir. Tarihsel olaylar bu tip, ülke parlamentolarında “vardır/yoktur” demekle var ya da yok olmaz, ve bu anlamıyla kabulu/reddi zaten başlıbaşına saçmadır ve siyasi sopalardır ama sonuçta vicdanen bu topraklarda bir zamanlar Ermenilerin başına birşeylerin geldiği gerçeği de ortada duruyor, hatırlatırım.
Guardian İsrail saldırılarını da İsrail’in kendi seçimlerine malzeme olarak görmüştü ama sonuçta çocuklar öldü. Buna tepki göstermek her vicdanlı insanın görevidir. Bazı olayların sonucu kendiliğinden iç politikaya yarayabilir, ama bu oluyor, kamuoyu vicdanı ile siyaetçinin vicdanı örtüşüyor diye insanı tepkiyi bu sonuç için formule edilmiş bir eylem olarak lanse edemezsiniz; bir insanı haksız yere ahlaksızlıkla suçlamak daha ağır bir ahlaksızlıktır. Erdoğan’ın düşünceleri sır değildi ve ilk kez söylemedi. Aynı şeyleri bir aydır söylüyordu zaten. Sonucunun iç siyasete DE yarıyor olması samimiolmadığını hele bunu iç siyaset için yaptığını göstermez. İnsanların vicdani tepkilerini sulandırmayın. Ayıp.
Ayrıca Batı basını da dahil konu hemen her yerde tüm detaylarıyla işlendi. Ezici çoğunlukla Erdoğan haklı görüldü, desteklendi, vicdanların sesi olduğu ifade edildi. Büyük çoğunlukta yukarıdaki gibi bir suçlamadan ve Ermeni tasarısı tehdidinden ari idi ve tam aksine Türkiye’nın varlığına önemine ve değişen dış politikasına vurgu yapmışlardı. Yani tam aksi yöndeki alıntılarla da burayı doldurmak mümkün. (Sizin gibi korkuyla bakan düşünce sahiplerinin İsrail’in yumuşatıcı tavrına rağmen hala titrek bir vaziyette kalmalarını anlamak mümkün değil. İsrail’in bu tavrını neden sorgulamıyor, niçin bize, bizim ona ihtiyacımızdan daha fazla ihtiyacı olduğunu bile düşünemiyorsunuz? Ve bu sebepten bu tamirat ile uğraştığını? Bu alttan alma sırasında bile böyle sinip korkuyla bekleyenler İsrail sert tepki gösterseydi ne yapardı çok merak ediyorum. Galiba ülkenin anahtarlarını götürüp teslim eder, “biz ettik siz etmeyin” derdi, yanılıyor muyum? Çünkü ahval aynen bunu gösteriyor.)
Daha ciddi argümanlar alalım bir zahmet.
ayni kisinin gecen persembe Misir – Israil gorusmesi oncesi, Turk Buyukelci’nin “Bes dakika bile olsa…” seklindeki ricasina ragmen Israilli yetkililer ile gorusemedigine
Doğruluğu yanlışlığı bir yana, nedir bu? Son 5 yıla karşılık 5 dakika kıyası mı? Ona bakarsanız İsrail dışişleri bakanı Livni’yi de, Babacan reddetti, üstelik Türkiye’ye gelmek istemişti? Ne oldu şimdi, bu daha üst düzey ret için ne dersiniz? (Belki de Davutoğlu’nun reddi buna misileme idi, çünkü daha önce olmuştu bizim Livni’nin reddetmemiz?) Böyle örneklerle dış politika analizi mi olur kuzum?
Hem, geçen perşembeden bu yana ne değişti de Peres’den Ankara büyükelçisine, Barak’tan Olmert’e kadar hepsi ağızbirliği etmişcesine alttan alıyorlar? Buna dair de bir komplo teoriniz var mı? Kendinizi yerlerde sürünen paspas addedebilirsiniz ama bunu ülke adına yapmayın lütfen, kişiselleşmiş olarak kalsın.
Genel kaniniza gelince: Benim Turkiye Cumhuriyeti’nin basbakani zor durumda kalsin diye bir dusuncem olamaz!
İki şık var. Ya bunu istiyorsunuz ya da gölgesinden bile korkan, ya İsrail ham yaparsa diye kara kara düşünen bir basiretsizsiniz. Bence her ikisi de. Çünkü eleştiri için ver(eme)diğiniz örnekler de bunu gösteriyor kanımca. Yoksa, yapılan katliam ve sergilenen pişkinlik yetmezmiş gibi zulme tepki gösteren bu ülkenin başbakanına dönerek, ağzından köpükler çıkartarak parmağını sallayarak bağıra bağıra konuşan bir zulm abidesine ağzının payının verilmesi sizi neden rahatsız etsin ki?
Eminim ki sizin gibi düşünenler, Başbakan Davos’ta moderatör tarafından susturulmaya razı gelse Perez’in ağzının payını veremese, “ne biçim TC Başbakanı, hepimizi rezil etti” diye saldıracaklardı bu kez. Onun için böyle sahte tutumları tek kalemde geçiyoruz. Dediğim gibi, daha sağlam gerekçelerle geliniz lütfen, eleştirmiş olmak için eleştirmek çok sığ kalıyıor.
Şu ülkenin son 6-7 yılda, dış politikada; AB, Ermenistan, Ortadoğu ilişkileri ve o coğrafyadaki prestiji ve soyunduğu liderliği, İran-Suriye dengesi, Kıbrıs açılımı, İsrail-Arap konusundaki hakimiyeti gibi konularda; iç politikada ekonomik gelişme, eksik gedik de olsa demokratikleşme, Kürt meselesi konusundaki açılımlar, darbeci artıklarını temizlemede gelinen nokta gibi konularda aldığı mesafeyi görmemek için ya kör ya da “yeminli AKP düşmanı” olmak gerekir. Üstelik AKP bunları 2 (ya da 3) darebe teşebbüsü, bir muhtıra, bir 367 hokkabazlığı, %47 oy almasına rağmen kapatılmaya kalkılması, 7-8 suikat planı gibi demokratik(!) savaşları atlatarak, Gökhan Özgün’ün deyişi ile “iç siyasette sırat köprüsünde yürürken” yapmış. Erdoğan’ı gerek kendi sitemde gerekse burada zaman zaman çok sert biçimde eleştirmişimdir ama yiğidin hakkını da vermek gerek.
Bugün ABD ve İsrail de dahil AB ve tüm dünya Ortadoğu’da Türkiye’siz/Türkiye’ye rağmen birşey yapılamayacağının farkında. Siz de farkında olun ve ülkenizin değerini kendi kendinize düşürmeyin.
Ps: Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Görüyorum ki dış politika, dengeler ve Türkiye’nin bölgede ifade ettiği anlam konusunda hiçbir bilginiz yok.
Ben Tayyip Erdoğan’a oy vermiş bir insan değilim. Başbakanın bu davranışı nedeniyle de vermem gerektiği inancında değilim. Ancak Davos’taki tavrını yürekten destekliyorum. Bunu da yazdığım yazılarımda vurguladım. Bu arad spor yazarı olduğumun da altını çizeyim. Spor medyasının bir mensubu olmama karşın, son yazımda bunu dile getirdim. İşin doğrusu da, aklıselim her insan gibi, son dönemde oluşan manzaraya kayıtsız kalmak olanaklı değildi. Tarihi gelişimine bakıldığında, farklı şeyler söylenmesi mümkün olan bir konuda gelinen nokta tam bir insanlık vahşeti. Bu vahşet karşısında da bir tavır sergilenmeli kuşkusuz. Ayrıca başbakanın verdiği tepkinin altında yatan, ‘Türkiye Başbakanı’nın bir kabile reisi muamelesi görmesi altnedeninin de doğruluğuna inananlardanım. Üslubunun tartışılması normal. Ancak, ‘Kavgada yumruk sayılmaz’ deyimini de unutmamak gerek.
Sözün özü; Bence tarihih tozlu yaprakları arasında kalmaya mahkum, lakin siyasi arenada bir literatür olacak bu davranışın, beklenenin ötesinde çok önemli boyutta bir gizli saygınlık oluşturduğu kanısındayım…
Davos’taki ‘drama’dan sonra bunun iç politikada izdüşümünün kendi siyasi hesaplarını bozacak olanların ‘skandal’ nitelemesini yapmasının anlaşılmayacak bir yanı yok. Tayyip Erdoğan’ı, bir de Davos performansı üzerinden eleştirenlere diyecek bir söz de yok.
Tayyip Erdoğan’ın ‘’monşerler’ diye ima ettiklerine ve ‘monşerist’ düşünce okuluna mensup olanlara ise anlatılacak şeyler var. Bunlar, dünyayı ‘statik’ görmekten kendilerini alıkoyamadıkları için ve Türk dış politikasının geleneksel ‘statükocu’ çizgisine bağlı kalmalarından ötürü telaşlandılar ve yanlış yorumlar yapıyorlar.
İsrail bunu unutmaz. Amerika, içindeki Yahudi (ya da daha doğru bir deyimle İsrail) lobisinin etkisiyle bunun faturasını çıkartır. Tayyip Erdoğan’ın ‘siyasi bekası’ bile bundan etkilenebilir. Türkiye dünyada sıkıntıya girer.
Beş aşağı beş yukarı, kaygılar ve eleştirilerin odaklandığı noktalar bunlar.
Dünyanın büyük bir değişim dinamiği üzerinde hareket ettiği ve dünyanın en bunalımlı coğrafyası olan Ortadoğu’nun da bundan nasibini alacağını düşünüyorsak, söz konusu kaygılar ve eleştirilerin sağlam verilere dayanmadığını söylemeliyiz.
***
Türkiye ile İsrail arasındaki çok yakın ilişkiler ve bunun Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki olumlu etkisi, 1990’lı yıllara dayanıyor. İlişkilerin gelişmesinin objektif şartlarını Soğuk Savaş’ın sona ermesi, bunun Ortadoğu’ya Madrid Barış Konferansı ile (1991) yansıması ve Filistinlilerle Oslo Barış Süreci’nin (1993) başlaması oluşturmuştu.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin canlanmasında ipin ucu kaçırıldı. Özellikle 28 Şubat sürecinde İsrail’e fazlasıyla angaje olundu. İsrail’le pek sıkı fıkı askeri bağlantılar kuruldu.
Kendi payıma, koskoca Osmanlı mirasını devralan Türkiye gibi bir ülkenin, Ortadoğu siyaset sahnesine küçük bir devletin, İsrail’in ‘yedek gücü’ olarak ilave edilmesinin yanlış olacağını defalarca vurgulamıştım. Bazıları İsrail’de olmak üzere, Türkiye-İsrail ilişkileri üzerinde katıldığım sayısız konferansta, İsrail’in ilişkilerin teminatı olarak Türkiye’de ‘askeri kurum’a bel bağlamalarının, Türkiye’deki demokratikleşme ve sivilleşme sürecini göz ardı etmelerinin yanlış olduğunu, bu davranışlarının bir ‘bumerang’ olarak kendilerine olumsuz biçimde geri döneceğini ve vuracağını defalarca söyledim.
Gazze’de giriştikleri vahşi saldırı ve Davos’taki drama üzerinden vurdu.
Şimdi kendi paylarına gayet akıllıca biçimde, ‘zarar tamiri’ne giriştiler. İsrail, bölgede hem İran’ı ‘bir numaralı düşman’ görüp, hem de bölgede Arap-olmayan diğer büyük güç olan Türkiye’yi karşısına almayı göze alabilir mi?
İsrail’i Türkiye’den daha güçlü zannedenler, Davos tablosundan Türkiye hesabına korkuya kapılabilirler ama varoluşsal dürtülere sahip İsrail, Türkiye’yi yitirme korkusuyla alttan alıyor. Zira, biliyor ki, İsrail Türkiye’den güçlü değil.
Türkiye daha güçlü. Üstelik, Davos ertesinde ‘Arap sokağı’nda, bir başka deyimle ‘Arap
halkları’ nezdinde Tayyip Erdoğan ve Türkiye bayraklaşmış isim ve kavramlar olarak Ortadoğu’da daha da güçlenmiştir.
Arap rejimleri öylesine zayıf, Arap liderleri Hüsnü Mübarek’ten başlayarak- öyle etkisizleşmiştir ki, Türkiye, İsrail’in taraf olduğu sorunlarda ‘kolaylaştırıcı-arabulucu’ gibi ikinci sınıf rollerden çıkıp, bir ‘bölge gücü’ konumuna kendiliğinden gelmiştir.
Üstelik, İran gibi İsrail’in yok edilmesini savunan bir bölge gücü de değil Türkiye. AB katılımı yolunda, NATO üyesi bir ülke. İsrail’e Gazze saldırısı üzerine Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta takındığı tutumun ‘meşruiyeti’ ve İsrail’i ‘silahlandıracak’ özelliği de burada zaten.
Ayrıca, Oslo Barış Süreci çoktan öldü. Türkiye’nin parametreleri ona göre belirlenmiş olan İsrail ile ilişkilerinin aynı şekilde kalması da dolayısıyla gerekmez.
***
Peki ya Amerika? Ya oradaki Yahudi-İsrail lobisi etkisi?
Büyük değişim dinamiğinin asıl vurduğu ülke Amerika. Barack Obama’nın seçimini nasıl anlamalıyız? Barack Obama’nın ilk iş olarak Ortadoğu’ya el atmasını ve üstelik İsrail’in ve ABD’deki en ateşli yandaşlarının birinci tercihi olmayan İrlanda-Lübnan kökenli George Mitchell’i özel temsilci olarak atamasını nasıl değerlendirmeliyiz.
George Mitchell, Türkiye’nin dahil olmadığı klasik-geleneksel-konvansiyonel istasyonlara uğrayacağı Ortadoğu turunda. Bu tur, Davos öncesi parametrelere göre hazırlanmıştı. Davos sonrasında bu turun sonuçlarının hiçbir şey getirmeyeceğini hem kendisi hem Obama fazla vakit geçmeden anlayabilir, anlamalıdırlar.
Mitchell’ın görüşeceği liderler, kendi ülkelerinde zemin kaybetmiş, bölgedeki siyasi meşruiyetleri tartışmalı, üzerinde anlaştıkları ‘çözüm’ü sahada yürürlüğe sokacak güçleri olmayan aktörler. ‘Arap sokağı’ dönüp Türkiye’nin ve Tayyip Erdoğan’ın ‘onay belgesi’ne bakacak.
Bundan böyle Türkiye’nin dahil olmadığı bir ‘büyük Ortadoğu dizaynı’ yürümez. George Mitchell, mutlaka Türkiye’ye gelecektir. Hatta o bile yetmez. En yakın vadede, Barack Obama, Tayyip Erdoğan ile görüşmek zorundadır.
Erdoğan, Davos’taki konuşmasında “Sayın Obama’dan benim beklentim, isteğim o sessiz yığınların sesi olmasını bekliyorum, kimsesizlerin kimi olmasını bekliyorum” dedi ve Rice ile Livni’nin imzaladığı mutabakat çerçevesinin yetmeyeceğini, bunun yeniden ele alınması gerektiğini söyledi. Doğru söyledi.
Tayyip Erdoğan, Obama’dan olmasını istediğini kendisi gerçekleştirmiş durumda. Obama ile birlikte yürüyeceği bir yol var.
Yeter ki, Davos sonrasında kendiliğinden kazandığı rolün idrakinde olsun ve Türk-Amerikan ilişkilerini Ermeni soykırım tasarısı-PKK’ya karşı işbirliği ‘geleneksel hapishanesi’nin sınırları içinde tutuklamasın.
Ortadoğu, Amerika’nın bölgedeki müttefikleri arasında sadece İsrail ve itibarsız Arap
rejimleriyle ile kafa kafaya vererek dizayn edebileceği bir alan olmaktan çıkmıştır.
Türkiye’siz yeni Ortadoğu dizaynı olamaz.
***
İsrail’in Gazze saldırısıyla güçlendiğini değil, güç yitirdiğini görmeliyiz. Bir kez daha o 22 günlük Gazze saldırısı gibi bir işe kalkışabilirler mi? Askeri gücünün uygulamaya konacağı sınır o kadardır ve üstelik bu kolay yerine gelmeyecek bir ‘moral güç’ yitirilmesine de neden olmuştur.
İsrail’in ‘dokunulmazlığı’ bozulmuştur. Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı bugüne dek görülmedik ve yapılmadık biçimde, İsrail’in bu durumunu ortaya koyması ve yani ‘Kral çıplak’ demiş olmasıdır.
İsrail’in ABD’de de dokunulmazlığı eskisi gibi değil. Amerikan akademik dünyasının saygın isimlerinden John J. Mearsheimer ile Stephen M. Walt’ın ‘The Israeli Lobby and US Foreign Policy’ (İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası) adlı eleştirel ve anıtsal kitabı 2007’de yayınlandı. Birkaç yıl önce buna kimse cesaret edemezdi. Gazze’den sonra Obama döneminde bu gibi çıkışların ardı gelecek.
Ayrıca ‘Ortadoğu Dörtlüsü’nün Özel Temsilcisi, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in de Hamas dahil tüm unsurlarla çözüm için görüşülmesinden yana olduğu, bu arada Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin de aynı eğilimi taşıdığı ortada. BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon bile bugüne dek hiçbir BM Genel Sekreteri’nin ortaya koymadığı ağır eleştirileri İsrail’e yöneltti. Gazze katliamı, Avrupa’da da İsrail etkisini zayıflattı.
Yani, Tayyip Erdoğan’ın tavrı dünyanın değişim dinamiklerine ters yönde, yokuş yukarı bir çıkış değil; tersine gelişen uluslararası trendle uyumlu ve onunla aynı yönde ve onun önünde yer alan nitelikte.
Yeter ki, Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin AB ufkunu, asıl olarak Batı sistemi içinde yer aldığını unutmadan elinde birdenbire girişmiş kartları iyi oynayabilsin.
Yeter ki, birilerinin Türkiye’yi son 10 yıldır İsrail’in kuyruğuna taktığı gibi, Hamas’ın kuyruğuna takmak gibi bir hataya düşmesin. Yeter ki, bölgedeki tüm aktörlerin Türkiye’nin kapısını çalmaya kendisini mecbur hissedeceği bir mevkide durabilsin.
İnsanoğlu, tecrübelerine dayanarak hemen hemen her konuda kurallar belirlemiş.
Birbirimizle ilişkilerimizde bile “nezaket” dediğimiz kurallar var.
Diplomasinin, siyasetin, liderlerin birbiriyle konuşmasının kuralları bilinir.
Düzeni bu kurallar belirler.
Bunlar da kolay kolay değişmez.
Ama bazen, gerçek bir lider, iyi bir “zamanlamayla” bu kuralları esnetir hatta kırar ve değiştirir.
Başbakan Erdoğan, bir panele katılan devlet yöneticilerinin uyması gereken kurallara uymadı.
Çok sert konuştu, panel yöneticisinin kolunu tutup indirdi ve Ortadoğu’nun en saygıdeğer liderlerinden biri olan Peres’in şaşırtıcı biçimde benimsediği yüksek tondan konuşmaya daha yukardan ve daha suçlayıcı bir üslupla cevap verdi.
Bence zamanlaması mükemmeldi. Vicdan sahibi herkesin, çaresiz gözüken Gazze’deki Filistinliler için duyduğu ortak tepkiyi yeryüzü arenasında, unutulması mümkün olmayan bir biçimde dile getirdi.
Herkes dönüp Erdoğan’a baktı.
Erdoğan’ın “diplomasi bilmediği”, “Kasımpaşalı” olduğu, “kuralları çiğnediği” söylendi.
Bence bazen diplomasi bilmemek, Kasımpaşalı olmak, kuralları çiğnemek de “iyi bir diplomasi” olabilir.
Erdoğan, Ortadoğu’nun saygısını kazandı.
Uluslararası arenalarda bir daha Erdoğan’la karşılaşacak olanlar “saygı sınırlarını” asla zorlamamaları gerektiğini bilecekler.
Bu, bizim gibi sık sık “ezilen” bir toplumun da kendine güvenini sağlamlaştıracak bir gelişme.
Batılılar da, Erdoğan’ın bu çıkışını biraz “incelmişlikten yoksun” bulsalar da, bundan sonra onun Müslüman dünyadaki popülaritesini nasıl değerlendirebileceklerini düşüneceklerdir.
Erdoğan, dünyanın “ilgiyle izlenmeye” değer liderleri arasına girdi bu çıkışıyla.
Bunu, “risklerini göze alarak”, ezilen, öldürülen insanlar için yapmış olması da ona duyulan saygıyı artırdı.
Davranışı genellikle “cesur” ve “haklı” bulundu.
Bunlar, bence bu işin olumlu yanları.
Ama bunun bir de başka bir yanı var.
“Ezilenlere” sonuçlarına razı olarak, kuralları yıkarak sahip çıkacak biri, bu davranışı kendi politikasında ve hayatında “sistematik” bir hale getirmezse, bugün “alkışlanan” bir davranış yarın “alay konusuna” dönüşebilir.
Bu tür davranışları sahiplenecek bir lider için “hakkaniyet” önemli bir ölçüdür.
Sadece, belli bir ırktan ve belli bir dinden olanlara sahip çıkarsanız, bu, sizi lider değil, bir “militan” yapar sonunda.
Kazandığınız saygıyı kaybedersiniz.
Bir zaman sonra sözünüze aldırmazlar. Türkiye, neredeyse bütünüyle Erdoğan’ın davranışını alkışladı ve beğendi.
Belli ki bu ülke yeryüzünde sözü geçen güçlü bir lidere sahip olmak istiyor.
Bir imparatorluğu kaybedip dünyanın “gelişmemişleri” arasına düşen bir ülke için bu çok anlaşılabilir bir özlem.
Ama bu ülke, öyle bir lider istiyorsa, o liderin “haksızlığa” uğrayan herkese de sahip çıkmasını desteklemek ve alkışlamak zorunda.
Öldürülen Filistinli çocuklara sahip çıkmak sadece bir lider olarak değil, vicdan sahibi bir insan olarak da Erdoğan’ın görevi.
Üstelik kabul edelim ki bu “görev” ona yakışıyor.
“Kasımpaşalı” diye dalga geçtikleri “sahiciliği” çok etkileyici oluyor.
Ama aynı “vicdan”, marketlere konulan bombalarla, sivil yerleşim merkezlerine atılan roketlerle öldürülen masum Yahudi çocukları için de acı duymayı gerektiriyor.
Çocuğun Filistinlisi, Yahudisi olmaz çünkü.
Erdoğan, her dinden ve her ırktan çocuğa sahip çıkacak mı?
Güneydoğu’da polislerin panzerle ezdiği, sokaklarda kolunu büküp sakatladığı Kürt çocuklara da sahip çıkacak mı?
Darfur’da köyleri basılıp kılıçtan geçirilen çocuklara da sahip çıkacak mı?
Faili meçhul cinayetlerin kurbanlarına da sahip çıkacak mı?
Davos’ta, Filistinli çocuklara öyle sahip çıkarken dünyadan yükselebilecek tepkileri göğüslemeyi göze aldı.
Türkiye’de “haksızlıklara” uğrayanlara sahip çıktığında bu ülkenin içinden gelecek tepkileri de göğüslemeyi göze alacak mı?
Aktütün’de öldürülen erlere de sahip çıkacak mı?
Polis merkezlerinde işkenceye uğrayanlara da sahip çıkacak mı?
Doğrusu, bunları yapabilmesini çok istiyorum.
Bu ülkede başbakanların uyması gerektiği söylenen o “esir alıcı” kurallara karşı çıkabilsin istiyorum.
Hrant Dink’in cenazesine katılacak cesareti de gösterememesi, Aktütün’de generallerden yana tavır alması, Davos’ta Filistinli çocuklar için o kararlılığı gösteren adama pek yakışmıyor çünkü. Ama şunu unutmayın…
Erdoğan’ın bunları yapabilmesi için desteğe ihtiyacı var.
Neticede o bir politikacı.
Davos’ta o çıkışı yaparken Türkiye’de ve dünyada bulacağı desteği biliyordu.
Peki, ona Davos’taki davranışı için alkış tutanlar, Erdoğan Kürt çocuklarını, Yahudi çocuklarını, işkenceye uğrayanları korumak için ayağa kalktığında ona destek olacaklar mı?
Yoksa bugün Erdoğan’a verilen destek ikiyüzlü, hakkaniyetten uzak bir destek mi?
Sadece İsraillilere kızdığında mı destekleyeceksiniz onu yoksa haksızlığa uğrayan herkesi koruyabilmesi için onun arkasında duracak hatta onu böyle davranmaya zorlayacak mısınız?
Güçlü, haklı ve saygıdeğer bir lider istiyorsunuz, amenna…
Ama böyle bir lider yaratabilmek için de güçlü, haklı ve saygıdeğer bir halk olmak gerekiyor, bunu da unutmayın bence.
“Ortada hiçbir şey yokken” demekle neye dikkat çekmek istediğiniz pek net anlaşılmıyor;27.12 de başlayan İsrail’in Dökme Kurşun adlı saldırılarından önce Filistinde her şeyin “hiçbir şey” seviyesinde süt liman olduğu mu yoksa bizlerin kendi sorunlarımızla gündem patlatıp onun içinde Filistin dahil dünyanın geri kalanında “hiçbir şey “ olmadığını sandığımız unutkanlık halimiz mi?
NOT:Bildiğim kadarı ile Altan 18.12.08 ve 20.01.09 arası hiç yazı yazmadı.
İnsanoğlu, tecrübelerine dayanarak hemen hemen her konuda kurallar belirlemiş.
Birbirimizle ilişkilerimizde bile “nezaket” dediğimiz kurallar var.
Diplomasinin, siyasetin, liderlerin birbiriyle konuşmasının kuralları bilinir.
Düzeni bu kurallar belirler.
Bunlar da kolay kolay değişmez.
Ama bazen, gerçek bir lider, iyi bir “zamanlamayla” bu kuralları esnetir hatta kırar ve değiştirir.
Başbakan Erdoğan, bir panele katılan devlet yöneticilerinin uyması gereken kurallara uymadı.
Çok sert konuştu, panel yöneticisinin kolunu tutup indirdi ve Ortadoğu’nun en saygıdeğer liderlerinden biri olan Peres’in şaşırtıcı biçimde benimsediği yüksek tondan konuşmaya daha yukardan ve daha suçlayıcı bir üslupla cevap verdi.
Bence zamanlaması mükemmeldi. Vicdan sahibi herkesin, çaresiz gözüken Gazze’deki Filistinliler için duyduğu ortak tepkiyi yeryüzü arenasında, unutulması mümkün olmayan bir biçimde dile getirdi.
Herkes dönüp Erdoğan’a baktı.
Erdoğan’ın “diplomasi bilmediği”, “Kasımpaşalı” olduğu, “kuralları çiğnediği” söylendi.
Bence bazen diplomasi bilmemek, Kasımpaşalı olmak, kuralları çiğnemek de “iyi bir diplomasi” olabilir.
Erdoğan, Ortadoğu’nun saygısını kazandı.
Uluslararası arenalarda bir daha Erdoğan’la karşılaşacak olanlar “saygı sınırlarını” asla zorlamamaları gerektiğini bilecekler.
Bu, bizim gibi sık sık “ezilen” bir toplumun da kendine güvenini sağlamlaştıracak bir gelişme.
Batılılar da, Erdoğan’ın bu çıkışını biraz “incelmişlikten yoksun” bulsalar da, bundan sonra onun Müslüman dünyadaki popülaritesini nasıl değerlendirebileceklerini düşüneceklerdir.
Erdoğan, dünyanın “ilgiyle izlenmeye” değer liderleri arasına girdi bu çıkışıyla.
Bunu, “risklerini göze alarak”, ezilen, öldürülen insanlar için yapmış olması da ona duyulan saygıyı artırdı.
Davranışı genellikle “cesur” ve “haklı” bulundu.
Bunlar, bence bu işin olumlu yanları.
Ama bunun bir de başka bir yanı var.
“Ezilenlere” sonuçlarına razı olarak, kuralları yıkarak sahip çıkacak biri, bu davranışı kendi politikasında ve hayatında “sistematik” bir hale getirmezse, bugün “alkışlanan” bir davranış yarın “alay konusuna” dönüşebilir.
Bu tür davranışları sahiplenecek bir lider için “hakkaniyet” önemli bir ölçüdür.
Sadece, belli bir ırktan ve belli bir dinden olanlara sahip çıkarsanız, bu, sizi lider değil, bir “militan” yapar sonunda.
Kazandığınız saygıyı kaybedersiniz.
Bir zaman sonra sözünüze aldırmazlar. Türkiye, neredeyse bütünüyle Erdoğan’ın davranışını alkışladı ve beğendi.
Belli ki bu ülke yeryüzünde sözü geçen güçlü bir lidere sahip olmak istiyor.
Bir imparatorluğu kaybedip dünyanın “gelişmemişleri” arasına düşen bir ülke için bu çok anlaşılabilir bir özlem.
Ama bu ülke, öyle bir lider istiyorsa, o liderin “haksızlığa” uğrayan herkese de sahip çıkmasını desteklemek ve alkışlamak zorunda.
Öldürülen Filistinli çocuklara sahip çıkmak sadece bir lider olarak değil, vicdan sahibi bir insan olarak da Erdoğan’ın görevi.
Üstelik kabul edelim ki bu “görev” ona yakışıyor.
“Kasımpaşalı” diye dalga geçtikleri “sahiciliği” çok etkileyici oluyor.
Ama aynı “vicdan”, marketlere konulan bombalarla, sivil yerleşim merkezlerine atılan roketlerle öldürülen masum Yahudi çocukları için de acı duymayı gerektiriyor.
Çocuğun Filistinlisi, Yahudisi olmaz çünkü.
Erdoğan, her dinden ve her ırktan çocuğa sahip çıkacak mı?
Güneydoğu’da polislerin panzerle ezdiği, sokaklarda kolunu büküp sakatladığı Kürt çocuklara da sahip çıkacak mı?
Darfur’da köyleri basılıp kılıçtan geçirilen çocuklara da sahip çıkacak mı?
Faili meçhul cinayetlerin kurbanlarına da sahip çıkacak mı?
Davos’ta, Filistinli çocuklara öyle sahip çıkarken dünyadan yükselebilecek tepkileri göğüslemeyi göze aldı.
Türkiye’de “haksızlıklara” uğrayanlara sahip çıktığında bu ülkenin içinden gelecek tepkileri de göğüslemeyi göze alacak mı?
Aktütün’de öldürülen erlere de sahip çıkacak mı?
Polis merkezlerinde işkenceye uğrayanlara da sahip çıkacak mı?
Doğrusu, bunları yapabilmesini çok istiyorum.
Bu ülkede başbakanların uyması gerektiği söylenen o “esir alıcı” kurallara karşı çıkabilsin istiyorum.
Hrant Dink’in cenazesine katılacak cesareti de gösterememesi, Aktütün’de generallerden yana tavır alması, Davos’ta Filistinli çocuklar için o kararlılığı gösteren adama pek yakışmıyor çünkü. Ama şunu unutmayın…
Erdoğan’ın bunları yapabilmesi için desteğe ihtiyacı var.
Neticede o bir politikacı.
Davos’ta o çıkışı yaparken Türkiye’de ve dünyada bulacağı desteği biliyordu.
Peki, ona Davos’taki davranışı için alkış tutanlar, Erdoğan Kürt çocuklarını, Yahudi çocuklarını, işkenceye uğrayanları korumak için ayağa kalktığında ona destek olacaklar mı?
Yoksa bugün Erdoğan’a verilen destek ikiyüzlü, hakkaniyetten uzak bir destek mi?
Sadece İsraillilere kızdığında mı destekleyeceksiniz onu yoksa haksızlığa uğrayan herkesi koruyabilmesi için onun arkasında duracak hatta onu böyle davranmaya zorlayacak mısınız?
Güçlü, haklı ve saygıdeğer bir lider istiyorsunuz, amenna…
Ama böyle bir lider yaratabilmek için de güçlü, haklı ve saygıdeğer bir halk olmak gerekiyor, bunu da unutmayın bence.
“Ortada hiçbir şey yokken” demekle neye dikkat çekmek istediğiniz pek net anlaşılmıyor;27.12 de başlayan İsrail’in Dökme Kurşun adlı saldırılarından önce Filistinde her şeyin “hiçbir şey” seviyesinde süt liman olduğu mu yoksa bizlerin kendi sorunlarımızla gündem patlatıp,Filistin dahil dünyanın geri kalanında “hiçbir şey “ olmadığını sandığımız unutkanlık halimiz mi?
NOT:Bildiğim kadarı ile(yazıları zaman zaman o gazetede yayınlanan biri olarak sizin de çok biyi bildiğiniz üzere)Altan 18.12.08 ve 20.01.09 arası hiç yazı yazmadı.
Duygularıma ortak oluğunuz için teşekkür ediyorum.Buna ihtiyacım vardı.Kürtçede gerçek dostluklar için kullanılan bir deyim var:”İnsan,yarasını ancak gerçek dosta gösterir”.Siz ve DD ailesi benim için o kadim dostlardansınız.Zaman zaman duygulanmam inanın bundandır.
Enver bey,
Mide kramplarınızın nedenini anlatabilecek oldukça etkili bir ifade gücüne sahipsiniz ama bu kez nedense bunu izah etmekten imtina ediyorsunuz,neden?
Her iki yazısında da benim çekincem olan bir iki nokta var.Bunlardan biri Sn. Hasan Bulut’un da işaret ettiği zulüm ve haksızlıklarda “önce-sonra” sıralamasının yapılmaya kalkışılıyor olması,diğeri de Filistin’deki zulme karşı durup,etkin bir çözüm üretilip durdurulmaya çalışılırken gerçekleşmiş ve adına “Davos çıkışı” denmiş bir tepkinin her çeşit kilidi açabilecek bir “maymuncuk”muş gibi her türlü elde kullanılabilir hale gelip anlamını yitiriyor,ehemmiyetini ve en önemlisi işlevini yitiriyor olması.
Daha önce de işaret etmeye çalıştığım şey bu “çıkışın” Filistin’de yaşanan zulm için olduğunun akıldan çıkarılmamasıydı.Bu olayın, salt prestij,grur,onur,Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü,liderlik vasıfları,… vb sebeplerle değerlendirilip herkesin kendince pay çıkarmaya çalışıyor olması Filistin gerçeğini gölgelediği ve üzerinden (farkında olarak yada olmayarak) nemalanmaya çalışıldığı için üzüntü verici.
Filistin sorunun çözümü için bu olayın yarattığı etkiden barışçıl çözüm için sağlayacağı tüm avantajlardan sonuna kadar yararlanılmalıdır.
Sn.Bulut ve Altan’ın işaret ettiği gibi Filistin gerçeği “önce kendi evinin temizliği” bittikten sonra bir kenarda sırasının gelmesini beklemesi gereken bir mesele gibi düşünülemez.Eğer Davos çıkışı etki etmesi beklenen durgun denize atılmış bir taş ise yarattığı dalganın sadece “Filistin” sorununu gidermek üzere kullanılmasını beklemek/talep etmek karşı çıkılan “öce-sonra” sıralamasına riayet etmek demek olur.Bu dalganın büyüyerek her yere etki edebilmesi için “öz”ünün mümkün olduğunca altının çizilerek desteklenmesi sürekli hatırlatmasının yapılması gerekir.Haksızlık karşısında “insani tavır ve tepkilerin” öncelik sıralaması olamayacağı gibi kapsamı da daraltılamaz.
Altan’ın her iki yazısında da benim özellikle dikkat çekmeye çalıştığım bu çıkışın öz itibariyle “insani” olduğunun “gaflete” düşülmeye olananak vermeden hatırlatılmasının yapılıyor olmasıdır.Ki Gökhan Özgün bunu çok iyi ifade etmiş; Hakikati söylemeye, insanlıkla, insanlık değerleriyle başlayıp yine insanlık değerleriyle bitirdi.
Ve eğer bu Davos çıkışı bir çeşit kendini beğenmişliğe sebep olacak sarhoşluk hali ile kuşatılmamıza karşı uyanık tutma çalışan bir yaklaşım olduğu için sizde mide kramplarına sebep oluyorsa bu yazıyı bir de şu açıdan değerlendirmeye gayret edin lütfen; Onlar siyaset deyince, siyasi analiz deyince, ‘devlet’ anlarlar. Daha hiçbir analizlerinde insanla gözgöze bile gelmediler.(G.Özgün)
İnsani tavırlara,prespektüsünde sadece mide bulantısı rahatsızlıklarında kullanılmalıdır şeklinde bakmayın lütfen.
Devlet’e sürekli olarak “insanla göz göze gelmek zorunda(G.Ö)”olduğunun hatırlatılmasının yapılması gerekir,bunun öncesi yada sonrası olamaz,olmamalıdır da.
Not:Bunu muhalefet eden bir yazı gibi değil sizin mide bulantınızın nedenlerini anlamaya çalışan birinin gayreti olarak değerlendirin lütfen.
@çz
sizin yazdıklarınıza itiraz olsun diye yazmadım onu. sadece ahet altan nezdinde bir takım liberallerin tutumunda gördüğüm iki yüzlülüğü – hazır size örnek vermişken – söyleyeyim dedim. bu konuda tarf’ta yayımlanma niyetiyle (gerçi zannetmiyorum ahmet altan’ı çok sert eleştren bir yazımı yayımlayacaklarını ama yazmazsam da kendimi kötü hissedeceğim) bir yazı yazacağım. o zaman ne demek istediğimi daha detaylı paylaşırım.
tekrar söyleyeyim: ahmet altan ile ilgili söylediklerim sizinyazdıklarınız bağlamında dğeildi. çoğunluk sizin yazdıklarınızla aynı düşünüyorum ayrıca….
Çok uzun konuşarak laf salatası yapmanın bir anlamı yok.Benve Türkiye İsrail ile aradaki tüm ekonomik bağları ve alışverişi kesmeli.Çünkü sevgili barış yanlısı kardeşlerim İsraille yaptığımız her ekonomik alış veriş Filistindeki kardeşlerimize silah olarak çocukların üzerine atılan BOMBA olara geri dönmektedir….. YAN ARTIK TÜRKİYE UYAN HÜKÜMET
bu ırkçı siyonist yahudiler 1920’lerden beri hep öldürüyorlar ve ne yazık ki hep öldürüldükleri yalanını dünyaya yutturuyorlar!!!
bu gün filistin ve israil diye bilinen topraklarda 1920’lerin başında 30 bin yahudi 300 bin müslüman ve 30 binden çok fazla hiristiyan yaşıyordu.
ingilizlerin osmanlıyı yok etme politikalarının bir parçası olarak bu topraklara avrupadan ve diğer coğrafyalardan yahudiler organize olarak getirildiler. ve terörist eylemlerle milyonları katlettiler ama hep kendileri öldürülmüş gibi dünyaya yalanlarını yutturdular. filistin ve israil diye bilinen coğrafyada bu gün müslümanlar nüfus olarak çok daha fazla olmalarına rağmen acık hava hapishenesi gibi çevresi ırkçı yahudilerce kapatılmış küçücük batı şeria ve gazze’de her gün siyonistlerce öldürülerek yaşam savaşı veriyorlar. ama yine bütün dünya filistinlilerin yahudileri öldürdüğü yalanını yiyorlar, hatta israil yalanına inanan bazı fetoşlar masum yahudilere! göz yaşı döküyorlar.
artık bir osmalı ses! gerçeği yani öldürmeyi iyi bilenin ırkçı israil devleti olduğunu en tepedeki siyonistin yüzüne dünyanın davos penceresinden haykırıyor: ey israil! öldürmeyeceksin (tevrat)! yaşamak istiyorsan! bana (YÜCE TÜRK MİLLETİ’ne)! dünyadaki herkese saygı duyacaksın! herkesin yaşamına özen göstereceksin!
Laik Turkiye cumhuriyetinin politikasi ne zamandir terorist Araplar’i, Iran’i desteklemek oldu? Israil’i devamli kiskirtan Hamas denen gericiler teskilati degil mi? Filistin halkinin basina coreklenen Hamas, yillardir batinin, Amerika’nin, Israil’in destegi ile hemen kurulabilecek hur bir Filistin devletini tedhisle, saldirganlikla onlemiyor mu? Bu bakimlardan, sayin Erdogan’in sahsi inanclarini Turkiye’nin resmi politikasi haline getirmesi tamami ile yanlistir. Ve diplomasi bilmeyisi, asiri asabiyeti ile aslinda Davos’da Turkiye’nin aleyhine cok acemice ve hatali bir davranisda bulunmustur.
Israil’in saldırılarına başladığı ilk günlerde, Türk halkının güven erozyonunda tavan yaptırdığı merkez medya; alçak ve sinsi bir tavırla (ve İsrail’e örtülü destek sunarak) “İsrail Filistin halkını değil terörist HAMAS’ı vuruyor” mealinden alçakça yayınlar yaptıklarına sahit olduk.
Seçimle gelmiş olan, HAMAS’ı kimler terörist yapmış, kim HAMAS’ı terörist ilan etmiş ?
O habercilikteki doğruluğu patronlarının çıkarlarıyla ilişkili olarak nevi şahsına münhasır bir hal alan merkez medyanın; Ergenekon’dan itibaren çok yüksek dozda sözde Anti-Emperyalist/Anti-Amerikancı kesilen ikiyüzlü satılmış kalemşörleri bu noktada her nedense birden bire Amerikancı ve İsrail yanlısı olma iki yüzlülüğünü göstermiş oldular. Anti-Emperyalist olan HAMAS’ı düşman ve terörist ilan ettiler. Zira her gün pervane olabilme yeteneklerine ve iki yüzsüzlüklerine aşinayız, ne varki hızlı değişen dünyada sahtekarlık ve ikiyüzlülük rekoruna doğru ışık hızıyla koşmakta olduklarını da esefle izlemekteyiz.
Ayrıca her gün duvara toslamışlıkları yetmezmiş gibi çok yakında yine toslayacaklar, zira Türk halkına pişkin ve utanmaz bir şekilde terörist olarak sundukları HAMAS’ın muhatap alınmasına ve barış görüşmelerinde masaya HAMAS’ın da oturmasına yönelik görüşler artmaya başlamıştır. (En son İngiltere bu görüşü savunmuştur.) Ulusalcılığın bağnaz kalemşörleri, bilmem farkında mısınız? yalanlarınız ve ikiyüzlülüğünüzde boğulmakta olduğunuzun.
mehmet selahattinoglu beyin yorumları aslında bu ülkede bir takım insanlarda vicdan denen şeyin ne kadar da kimlik endeksli olduğunu göstermesi bakımından manidar. aslında bu yorumu ilk etapta “kemalist laikpersetlerin yorumu” diye bir kenara atmak kolay. ama iş böyle değil. bu ülkede demokrat diye bildiğimiz, insan haklarını en cesur şeklilde savunduklarına şahit olduğumuz bir takım insanlardan da bu kadar hoyratça olmasa da aynı şeyleri duydum. bu ülkede dmeokrasi yolunda kol kola girdiğim insanların büyük çoğunluğunun konu “müslümanların hakları veya ezilmesi” olduğunda nasıl doktor jeykıl mss. hyde oyunu oynadıklarını net olarak görünce açıkçası demokrasiden de vicdandan da insanlıktan da umudumu kesiyorum. YAZIKKKKK
Başbakan’a düşmanlık zokasını yutmuş biri olarak karışık simitimi(tavsiye ederim çok leziz,arpa,çavdar,kepek karışımı undan yapılıyor)yerken birden Milan Kundera’nın bir kitabının adı geliverdi aklıma. Kitabın adını duyduğum zaman (kitabı almadım)”acaba böyle bir şey gerçekten mümkünmü” demiştim kendi kendime.”Varolmanın dayanılmaz hafifliği”
İnsan oğlu yaratıldığından beri hata ve günahlardan uzak olamamıştır. Bu asi oluşun yüklediği vicdanı ağırlığın buhranından kurtulmak içinse tövbenin haricinde kendi geliştirdiği rahatlama yöntemleri icat etmiştir.Bu yöntemlerin kabulünü sağlamak için tev’ile yönelmiş, nice nice tekamüllerden sonra da at izi ile it izi birbirine karışır hale gelmiştir.
Muhaliflerin obstrüksiyonu karşısında tev’ile yer kalmadığı zaman ise sergilenecek duruş ya saldırı olmalı ya da gündem daha sivri bir konu ile değiştirilmelidir.
Bir önceki sorduğum soruları geri alıyorum Sn.Başbakanım.
“Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret verdi.” (ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz)
Ben aynı zamanda Paul beyin adınada size teşekkür ediyorum(!).
”ABD’nin ırak’ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zaiyatla,ülkelerine mümkün olan en az zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız.”
Bu duanız içinde size teşekkür ediyorum(!)
Ağzının payını verdiğiniz Şimon Peres ve yandaşlarına daha önceki söyledikleriniz içinde (Onları da yazarsam şimdi zokadan başka şeyler yemekle de itham olunabilirim) teşekkür ediyorum(!).
Velhasıl kelam Sn.Başbakanım yıllar önce olabilirliği mümkünmü değilmi diye düşündüğüm ve mümkün olmadığına kanaat getirdiğim bir cümlenin olabilirliğini bana ispat ettiğiniz için de size teşekkür ederim.
Varolmanın hafifliği gerçektende dayanılmazmış.Öyle bir dayanılmazlık ki sonunda insan gerçekten dayanamayıp patlıyor.
Terörist=Arap
Arap=Hamas
Hamas=Gerici
Gerici=Erdoğan,laik T.C’nin “resmi politikasını” kendi şahsi inançları ile değiştiren,diplomasi bilmeyen,aşırı asabi,Davos’ta Türkiye aleyhine çok acemice ve hatalı davranan Laik T.C vatandaşlarının seçimle işbaşına getirdiği başbakan.
Tüm bu tespitlerinizden sonra,ona ve partisine oy vermiş olanların terörist Araplar olduğu sonucuna mı varmalıyız?Peki o halde siz kimsiniz Sn.Selahattinoğlu ve bu tespitler de bir çeşit “saldırganlık” değil mi?
T.C devletinin başına çöreklenerek,tutturdukları “resmi politika”(bu şahsi inanç sayılmaz tabii öyle değil mi?) söylemiyle darbe,o olmadı kapatma davası gibi türlü alavere ile insanları neredeyse soluk alma hürriyetinden bile mahrum etmek isteyen “teşkilatlanmış resmi politika” savunucuları ilerici mi oluyorlar bu durumda?
Siz ancak resmi ideoloji ipinin elverdiği ölçüde ilerici olabiliyorsunuz bu nedenle de sizi geçenleri sırtlarından teşhis etmeye kalkışmaklasınız.
Madem ki kitabını alamadınız o halde
“Varolmanın dayanılmaz hafifliği” filmini izlemenizi tavsiye edebilirim, mutlaka dvd’si piyasada satılıyordur.
Ancak kanaatimce siz bu “AKP/hükümet düşmanlığı” zokasını yutabilme şerefine nail olanlardan değilsiniz, zira bunun hakkını verebilmek için derlediğiniz eleştiri demedinin en başına BOP’u koymuş olmalıydınız, olmadı Melekut hanım, olmadı, BOP’suz bir zoka yutma kardeşliği olacak şey mi? kendinizi zokayı yutanlar safına koyarak haksızlık yapmayınız.
Ayrıca bu zokayı yutma haline AKP’ye muhalefet etme durumları dahil değildir, muhalefet etme hali demokrasinin bir gereği ve sonucudur.
Zokayı yutma hali; meşru yollardan iktidara gelmiş hükümeti, gayri-meşru yollar ve anti-demokratik yöntemler ile alaşağı etme ve buna destek verme durumudur. (Ergenekon zihniyeti külliyen bu duruma dahildir)
Şayet birgün ülkemizin normalleşmesini sağlar ve gelişkin demokrasi ortamı yaratabilirsek (hiç gereği yokken meşru hükümetleri ve seçilmiş parlemontoyu savunma durumunda kalmaz isek) meşru iktidarları (her kim olursa olsun, zira tüm iktidarlara karşı (“muhafaza etme” özelliklerinden dolayı) uzlaşmazlığım vardır) sizden çok daha fazla eleştireceğimden ve bunu memnuniyetle yapacağımdan hiç şüpheniz olmasın (hali hazırdı mevcut hükümet için kürt, alevi, demokrasi, türban konularında eleştiri hakkımı fazlasıyla kullanmaktayım-ilgili yazılarda-)
Baskın Oran’ın “Bizi AKP’ye muhtaç edenler utansın” sözüne ekleme yapıyorum,
-bizi AKP’ye muhtaç edenlerle, hiç gereği yokken, darbeciliğe karşı mücadele ediyor olmamıza sebep olan şer güçler utansın.
(tabi tabi darbe tehdidi yok bu ülkede asla darbe falan olmadı da, kısacık hayatımıza 3 darbeyi sığdıranlarda hiç olmadı, tamamen hayal mahsulü ve birer kabustu olanlar)
Oncelikle bir konuda ”anlasalim”. Beni, benim yazdiklarimdan taniyin ve beni sorup ogrenmediginiz hicbir seyle itham etmeyin. ”Yabanci basina gelince akliniza…” ya da ” Kendinizi yerlerde sürünen paspas addedebilirsiniz…” gibi hakarete varan sozlerinizi bir kenara koyun ve ahlakli bir birey olarak diyalogumuzu surdurun lutfen. Sahsima hakaret ederseniz nasil iletisim kurabiliriz? Ben de size benzer seyler soylersem bunun sonu ”kahve sohbeti”nden oteye gider mi?
Simdi ”secmece” yapmadan, ”pasa gonlunuz”e gore her soylediginize cevap vereyim:
1.
Yabancı basın deyince aklınıza hemen New-York Times’ın ve Guardian’ın geleceğini tahmin etmeliydim. Tüm dünyayı Batı’dan ibaret sanmak gafleti de apayrı bir inceleme konusu. Merkeziniz Batı olduğu için olacak herhalde. Yabancı basın deyince bunun hangi alanları kapsadığını iyi düşünün derim.
Tum dunyayi Bati’dan ibaret sanan Tayyip Erdogan yonetimidir. Bu sebepledir ki Ankara’da o buyuk ”AB Fatihi” karsilamasi yapilmistir. Sormadiniz ama beni daha yakindan tanimaniz icin biraz bilgi vereyim, belki hakaretlerinizi tekrar dusunmek erdemini gosterirsiniz:
Benim anladigim dunya Bati’dan ibaret degildir. Bati’nin zulmunu de iyi bilirim! Banglades’te aylardir suren sIkIntlari ve Seyh Hasena’nin kazandigi secimle ABD’ye nasil baskaldirdigini da, o musluman cografyada kendilerinden beklenmeyen bir basariyi gosteren genclere ”Young Turk” denildigini de iyi bilirim. Dunyayi 25 AB ulkesinden ibaret sanan zihniyet yuzunden son 5 senede ismarlama yasalar cikarttigimizi da iyi biliyorum. Ekonomik acidan ulke ekonomisine zarar veren Gumruk Birligi’nden cikmadigimizi da biliyorum. Cunku ben degil sizin savundugunuz zihniyet 25 ulkeye kendini kabul ettirmek icin yillardir ulke onurundan taviz veriyor.
2.
…. Tarihsel olaylar bu tip, ülke parlamentolarında “vardır/yoktur” demekle var ya da yok olmaz, ve bu anlamıyla kabulu/reddi zaten başlıbaşına saçmadır ve siyasi sopalardır ama sonuçta vicdanen bu topraklarda bir zamanlar Ermenilerin başına birşeylerin geldiği gerçeği de ortada duruyor, hatırlatırım.
Ben size bu konu ile ilgili olarak ne soyledim? Guardian’nin son paragrafini, o ”yabanci” basinin bu konunun olasi sebep ve sonuclari ile ilgili yorumunu verdim. Ama artik siz beni o hangi ”siz”lerle karistirdiysaniz, verip veristirmissiniz. Ermeni meselesi farkli bir konu oldugu icin devam etmiyorum.
3.
…. bir insanı haksız yere ahlaksızlıkla suçlamak daha ağır bir ahlaksızlıktır. Erdoğan’ın düşünceleri sır değildi ve ilk kez söylemedi. Aynı şeyleri bir aydır söylüyordu zaten. Sonucunun iç siyasete DE yarıyor olması samimiolmadığını hele bunu iç siyaset için yaptığını göstermez. İnsanların vicdani tepkilerini sulandırmayın. Ayıp.
Ulkesine doner donmez kalkip ”Bunlar Istanbul’u bile yonetemez…” diye konusan birisi bunu bilincli olarak secimlere alet ediyor demektir.
Ayrica, ben mi sulandirdim? Ne yazmisim? Tek bir satir var mi Tayyip Erdogan’in bunu ic siyaset icin ”ozellikle” yaptigini belirten? Yok! Sadece sunu yazmisim: ” Tayyip Erdogan da bunu insanlari azarlama kredisi olarak kullanabildigince kullanacak.” ve hala ayni dusunuyorum.
Bu kadar zor mudur insanlardan ahlak beklemek? Gazze saldirisina baskaldiran, bu sebeple sabahin erken saatlerinde secmenleri tarafindan ovulen bir basbakan akabinde rakip partinin adayina laf soyluyor ve bunu da yine ayni ”kulhanbeyi” tavriyla dile getiriyorsa burada ahlakin ne oldugundan konusmamiz gerekir. Saygi nedir, uslup nedir? Bunlar muhim meselelerdir. Birisine hakaret etmeden de hatali oldugunu, yanlis yaptigini soyleyebilirsiniz; yeter ki bu terbiyeyi almis olun.
4.
…Sizin gibi korkuyla bakan düşünce sahiplerinin İsrail’in yumuşatıcı tavrına rağmen hala titrek bir vaziyette kalmalarını anlamak mümkün değil. İsrail’in bu tavrını neden sorgulamıyor, niçin bize, bizim ona ihtiyacımızdan daha fazla ihtiyacı olduğunu bile düşünemiyorsunuz? Ve bu sebepten bu tamirat ile uğraştığını? Bu alttan alma sırasında bile böyle sinip korkuyla bekleyenler İsrail sert tepki gösterseydi ne yapardı çok merak ediyorum. Galiba ülkenin anahtarlarını götürüp teslim eder, “biz ettik siz etmeyin” derdi, yanılıyor muyum? Çünkü ahval aynen bunu gösteriyor.
Allah allah! Siz bir kaliba sokmussunuz beni, kiziyorsunuz da kiziyorsunuz. Hangi titrek vaziyet? Insanin kendi ahlakini sorgulamasi, ahlaksizlarla ayni dili konusmak istememesi midir titreklik?
5.
…Böyle örneklerle dış politika analizi mi olur kuzum?
Olmaz! Haklisiniz.
6.
Hem, geçen perşembeden bu yana ne değişti de Peres’den Ankara büyükelçisine, Barak’tan Olmert’e kadar hepsi ağızbirliği etmişcesine alttan alıyorlar? Buna dair de bir komplo teoriniz var mı? Kendinizi yerlerde sürünen paspas addedebilirsiniz ama bunu ülke adına yapmayın lütfen, kişiselleşmiş olarak kalsın.
Yine hakaret! Siz bunu uslup haline getirmissiniz sanirim, farkinda bile degilsiniz insanlara neler soylediginizin.
Benim hicbir konuda ”komplo” teorim olmadi. Ekonomisi zayif olan her ulkenin olacagi kadar bagimli bir ulkede, son yillarda yapilan ”bence” yanlis seylerin sonuclarindan yola cikarak gordugum tablodan bahsettim.
7.
İki şık var. Ya bunu istiyorsunuz ya da gölgesinden bile korkan, ya İsrail ham yaparsa diye kara kara düşünen bir basiretsizsiniz. Bence her ikisi de. Çünkü eleştiri için ver(eme)diğiniz örnekler de bunu gösteriyor kanımca. Yoksa, yapılan katliam ve sergilenen pişkinlik yetmezmiş gibi zulme tepki gösteren bu ülkenin başbakanına dönerek, ağzından köpükler çıkartarak parmağını sallayarak bağıra bağıra konuşan bir zulm abidesine ağzının payının verilmesi sizi neden rahatsız etsin ki?
Hakaret, hakaret, hakaret. Yazinizdan hakaret iceren yerleri kesip alsak, herhalde yarisindan cogu gitmis olur. Bunu yapmadan yazamaz misiniz? Her kelimenizden bir tanesi hakaret mi olmali?
Konusmanin tamamini izledim; agzindan cikan kopukleri de gordum. Yanlis yapan, ahlaki sinirlari asan Nobel Baris Odulu sahibi birisinin dustugu acizligi de gordum. Ama ahlaktan yoksun bir ”moderator” ile el-kol diyaloguna giren birisinin de Turkiye Cumhuriyeti’ni temsilde yetersiz kaldigini dusunuyorum.
8.
Şu ülkenin son 6-7 yılda, dış politikada; AB, Ermenistan, Ortadoğu ilişkileri ve o coğrafyadaki prestiji ve soyunduğu liderliği…
Burasi basli basina saatlerce sohbete karsilik geliyor; konu dagilmasin diye atliyorum. Umarim buna da ”hakaret ile” karsilik vermezsiniz.
9.
Bugün ABD ve İsrail de dahil AB ve tüm dünya Ortadoğu’da Türkiye’siz/Türkiye’ye rağmen birşey yapılamayacağının farkında. Siz de farkında olun ve ülkenizin değerini kendi kendinize düşürmeyin.
Ben de farkindayim efendim. O yuzden zaten AB Fatihi sloganlari atildigi zaman, bazilari (lutfen dikkat edin; ”siz” demedim) keyiflenirken ben bunun yanlis oldugunu, ulke onurundan taviz verildigini savunuyordum.
10.
Ps: Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Görüyorum ki dış politika, dengeler ve Türkiye’nin bölgede ifade ettiği anlam konusunda hiçbir bilginiz yok.
Tavsiyeniz icin tesekkurler. Kendisinin sadece ”alternative paradigms” isimli kitabini okumustum. Acizane tavsiyem siz de Kamran Inan’in Dis Politika kitabini, eger okumadiysaniz, okuyunuz. Eski baskisi ile Timas’tan cikan yeni baskisi arasinda bir fark var mi bilemiyorum. Bendeki baski eskisi.
—
Simdi, her paragrafiniza ”pasa gonulunuz” icin cevap vermeye, elimden geldigince fikirlerimi aciklamaya calistim. Sanirim bu noktada birbirimizi biraz daha iyi anlayabiliriz. Lakin nedir bu beni, kim olduklarini bilmedigim ”siz” kalibinin icine sokma gayretiniz? Kimdir bu ”siz”ler? Ne tur muzik dinlerler? Bayram nedir bilirler mi? Hangi partiye oy verirler? Hangi gazeteleri okurlar? Cuma namazindan haberdar midirlar? Hangi sosyal cevrelere sahiptirler?
Lutfen insanlari kaliba sokmaya; tanimadiginiz insanlara hakaret dolu sozler soylemeye bir son verin.
Tayyip Erdogan ile ilgili dusuncelerim iki noktadan hareketle temellenmistir; cunku kendisini yakindan tanimiyorum ve herhangi bir sekilde de onun bulundugu bir organizasyonda calismadim. Eskilerin dedigi gibi ”aynasi istir kisinin”; ne yaptigina bakarim. Burada da kiyaslayabilecegim iki donemi vardir: belediye baskanligi oncesi ve sonrasi. Kendisinin maddi durumundan; cocuklarinin egitim hayatlari ve calistigi yerlere kadar nasil geldiklerini dusundugunuzde, akademi dunyasini ve belediyeciligi bilen, islerin icinde olmus insanlarin rahatlikla anlayabilecegi gibi mevkisini sahsi cikarlari icin kullanmadan mumkun olamayacak seylerdir. Tayyip Erdogan ile ilgili dusuncelerim boyle.
Basbakan Tayyip Erdogan ile ilgili dusuncelerimi de zaten bircok yerde yazdim; tekrar etmemin bir anlami yok.
Eger hakaret etmeyecekseniz seve seve sohbet ederiz, hatta e-posta adresime bile yazabilirsiniz. Ama eger hakaretlerinize devam edecekseniz bu diyalogu monolog olarak surdurmekte ozgursunuz.
Öncelikle çok teşekkürler… konu güzel yazılan yorumlar karınca kararınca güzel ama çözüm önerileri çok yavan gibi geliyor bana. Neden diyecek olursanız; siyonistler başlangıcını bilmem ama uzun yıllar boyunca planlarını yapmışlar çalışmışlar ve ideallerini sinsice gerçekleştiriyorlar. Dünyanın bir ucunda siyonistler ve diğer ucunda diğerleri(kendisinden olmayanlar)çocukluk yıllarında bile kendi çapında hizmet yapan arkadaşlarımız ellerimize kağıt parçalarını tutuştururlardı. Ne yazardı bu kağıtlarda, satranç oyunundaki taşların toplamı 32 eder işte bu 32 farza tekabul eder, işte okey taşlarının toplamı şudur oda şu kadar peygamberi temsil eder siz halisane vakit geçirmek isterken dini değerlerle oynuyorsunuz.. Yahudiler içki, kumar, uyuşturucu vb silahlarla beyinlerimizi uyuşturup maddi manevi değerlerimizi parçalıyorlar farkında değiliz diye serzenişte bulunulurdu. İşte neresinden alırsanız neresinden olaylara bakarsanız bakın kötülüklerin ve musibetin başlama noktasında hep onları görürüz acizhane… Evet onlar hiçbirzaman boş durmadılar vede durmuyorlar, biz napıyoruz Mcdonelds lardaki hamburgerin ne kadar lezzetli olduğunu, Coca Cola(La Mekke La Muhammed)’nın ne kadar kaliteli olduğunu, Ariel, Omo, Alo, kosla vb temizlik malzemelerin ne kadar kalite olduğunu, akılı kelden yakıtını Shell den alın, BP den alın diye malının kalitesinden bahsetmiyormuyuz. İşte evlerimizin içine ve güncel yaşantımızda et tırnak ilişkisi gibi kullandığımız siyonist mallarından başlamalıyız, işe bence. Önce bu finansörleri müslüman olarak beynimizden sonra evimizden sonrada topraklarımızdan atmalıyız, ha burda devlet maddi manevi eğitimini yardımını vererek işin içine girer bizde değirmenin suyunu kesip kuruturuz Biiznillah. Evet onlar boş durmadı, biz uyuduk onlar çalıştı, bize din inkılabı yaptırdılar kendileri sımsıkı sarıldılar, oyunu yazdılar bizi figüran yapıp oynattılar, onlar seyrettiler işte dediler sakın dininizden taviz vermeyin bakın bunlar gibi olur parçalanırsınız dediler, Biz uyurken onlar Ekonomilerini geliştirdiler… Bakın işte herşey ortada olaylara neresinden bakarsanız bakın İslam toprakları dağılmış, parçalanmış peşmurde bir vaziyette, önce fikri kavrama sonra lider ve sonrası Yönetim…
Sizi tanımıyorum, şahsınıza da hakaret etmedim bunun için bir sebebim yok. Ben sadece fikirlere ve ifade ettiği anlamlara yönelik olarak anolojilerde bulundum. “Basiretsizlik” (paspas da aynı) derken sizi değil dillendirdiğiniz düşüncenin dar ufukluluğunu, ahlak derken Erdoğan hakkındaki -konu bağlamındaki- muhalif söylemdeki argümanların kendi ahlaki kıstaslarıma göre yerleştiği kalıptan sözettim. Burada fikirleri konuşuyoruz, hiçkimse birbirini tam olarak tanımıyor. Üslubum sert olabilir, kişisel almanıza gerek yok yine de incittiysem kusura bakmayın.
Yorumunuzu okudum. Önceki cevabımdaki rahatsız olduğunuz kelimeleri dilediğiniz gibi değiştirip tekrar aynı eksende yazdığımı farzedebilirsiniz. Çünkü herhangi bir cevap göremedim yazdıklarınızda.
Batı basını/Dış basın, Ermeni meselesi vb hususları durduk yere dile getirmedim. Hatırlayacak olursanız bana ilk kez cevap verirken NYT ve Guardian’dan bazı örnekler vermiştiniz. Ben de burada geçen konular ile alakalı düşüncelerimi söyledim. O örnekleri -benim yorumuma cevap diye- verdiğinize göre örneklerdeki gibi düşündüğünüzü ve benzeri kaygıları taşıdığınızı farzetmem şaşırtıcı olmamalı.
AB projesi Erdoğan’la başlamadı. Gümrük Birliği de öyle. Gümrük birliği konusunda bizim açımızdan olumsuz bazı yönler olduğu doğru ancak bir bütün olarak AB projesi konusunda çok farklı düşüncelere sahibiz anladığım kadarı ile. (Üzerinize afiyet ben biraz liberalim de.) Konu bu olmadığı için geçiyorum.
Erdoğan’ın geçmişini kuyumcu titizliği ile deşmekte özgürsünüz elbette. Siz kişisel düşüncenizi, belirtmişsiniz, ben de belirteyim. Erdoğan çok uzun süredir siyasetin içinde. Bildiğim kadarı ile belediye başkanlığı döneminden önce İstanbul İl Başkanlığı yaptı. Gözlemlerimden, bugün taşradaki sıradan bir parti bir il başkanlığı için bile belli oranda zenginlik gerektiğini biliyorum. Erdoğan’ın geçmişinin, İstanbul’un anadolu yakasının tamamının dağıtım ağına sahip bir toptancı olduğunu biliyoruz. Dolayısı ile maddi açıdan bir geçmişi var. Bu sebeple Erdoğan ya da başka herhangi bir siyasetçi için “….. mumkun olamayacak seylerdir.” demek hakkaniyetli olmaz. Bu tip suçlamalar ağır suçlamalardır ve kesin kanıtlar ister. Vicdanlı duruş bunu gerektirir. Erdoğan hata yapmaz, kişisel çıkar için mevkisini kullanmaz demiyorum. Her insan yapabilir. Hem “yapmıştır, olabilir” demek başka, vehimlerle kesin kanaatler serdetmek suretiyle insanları karalamak çok başka şeyler. Baykal için de B.Ersoy birşeyler söylemişti, 12 Eylül döneminde aldığı rüşvet vb gibi. Yıllardır yazı yazarım, Baykal hakkındaki bu iddiları hiçbir tartışmada gündeme getirmedim mesela. Bana göre bu tür şeyler kesin bir ispatı olmadığı için spekülasyon olarak kalmaya mahkum şeylerdir ve bunlar üzerine argüman bina etmek yanlıştır. Çamur at izi kalsın şeklinde bir atasözümüz var, hatırlatırım.
Böyle vehim ve spekülasyonlar, kişisel yaşam ile alakalı ayrıntılar yerine daha somut şeylerle ilgilenmek gerek. Neyse.
Her paragrafa cevap verdim demişsiniz ama bir tanesini atlamışsınız sanırım. Bir örnek daha vermiştiniz, Davutoğlu’nun reddi ile alakalı. Buna da cevap vermiştim Livni’nin reddini örnek göstererek. Buna birşey dememişsiniz. Hayır, cevap beklediğimden değil, gözümden kaçtığını sanmayınız diye söylüyorum. Önemseme sebebim ise şuydu: Tüm argümanınız iki alıntıya ve koca 5 yılı 5 dakikalık bir anlık tepkiye sığdırma çabasına/acemiliğine/yetersizliğine (darılacaksınız diye kelime bulmakta zorlanıyorum, anlayın) dayanıyordu çünkü.
Oncelikle:
Cevap vermedigimi dusundugunuz yere cevap verdim. Besinci sIk bunun icindi. “Haklisiniz” dedim; hakli olmanizi soylemem bile tatmin etmiyorsa sizi?..
>>Üslubum sert olabilir, kişisel almanıza gerek yok yine de incittiysem kusura bakmayın.
Kisisel alinmama gerek olmaz olur mu? Her sozunuzde “siz” diyerek hakaret yagdirmissiniz. Dedim ya; uslup olmus sizde bu, yazidaki kelimelerin anlamlarinin farkinda degilsiniz.
Anladigim, diyalog degil hakaret ve gurultu dolu sohbetleri seven bir yapiniz oldugu.
>>Üzerinize afiyet ben biraz liberalim de
Olun efendim, her sey olabilirsiniz. Iktisat’tan anliyorsaniz “Ticari Birlikler” bahsi; anlamiyorsaniz da Abdullah Gul’un zamaninda referans verdigi Erol Manisali’nin, konuyla ilgili kitaplari Gumruk Birligi konusunda fazlasiyla bilgi verecektir. Neyse, hem “dagitmayalim” diyor hem de konuyu kendim dagitiyorum. Cemiyetin etkisi… (AB konusunda ise fikirlerinizi bilmiyorum ama bahsettiginiz yazilarinizi nerede yazdiginizi belirtebilirseniz, o konulardaki fikirlerinizi de okumaktan keyif duyarim)
>>>Tüm argümanınız iki alıntıya ve koca 5 yılı 5 dakikalık bir anlık tepkiye sığdırma çabasına/acemiliğine/yetersizliğine (darılacaksınız diye kelime bulmakta zorlanıyorum, anlayın) dayanıyordu çünkü.
Darilmam efendim, darilmam. Siz hakaret etmeyin, baska ihsan istemem.
Koca 5 yili da birlikte okuruz Allah omur verdikce; yeter ki “alfabemiz” efendilik olsun!
DEĞERLİ ARKADAŞLAR HEMEN HEMEN TÜM YORUMLARI OKUDUM FAKAT ŞUNU SORMAK İSTERİM KAÇIMIZ ACABA KURANI KERİMİ MEALİ İLE BERABER OKUDUK..! MEALİNİ OKUMADIĞIMIZ KURAN VE SÜNNET DEĞERLERİNİ NE KADAR BİLİYORUZ…! BEN İMAM-HATİP MEZUNUYM BUNU YAZMAMIN SEBEBİ AYRICALIKLI BİR İNSAN OLMAMDAN DOLAYI DEĞİL BİRAZ SONRA YORUMDA ANLAYACAĞINIZI UMUYORUM BAŞBAKANIN TEPKİSİ ÖNCE ŞU HADİSİ HATIRLATMAK İSTERİM BİR KÖTÜLÜĞÜ GÖRDÜĞÜN AN ONU ÖNCE ELİNLE,OAN GÜCÜN YETMEZSE DİLİNLE,ONADA GÜCÜN YETMEZSE ,KALBİNLE BUĞZ ET BU İMANIN EN ZAYIF OLANIDIR BEN BU HADİSTEN ŞUNU ANLIYORUM KÖTÜLÜK OLDUĞU AN HEMEN ELİNLE DÜZELT VE ALLAHIN YARDIMINI İSTE O HEMEN GELECEK BUNA ŞÜPHE YOK AMA KÖTÜLÜK YANİ O ÖLDÜRÜLEN İNSANLARDAN SONRA GİDİP HAVA ATMA DEMEK MANASINDA AÇIK VE NET ÖLEN ÖLMÜŞ MEZARA GÖMÜLMÜŞ SEN KALKSAN NE YAZAR KALKMASAN NE YAZAR BAZI AKP Lİ ARKADAŞLARA ZAMAN ZAMAN ŞUNU SORUYORUM YA BAŞBAKAN NEDEN ABD YE HİÇ BİŞEY DEMİYO ONLARDA ŞUNU HEP SÖYLERLER YA O SÜPER GÜÇ AMAN ABİ NE YAPIYON OLURMU EEE PEKİ İSRAİLE NASIL OLDUDA TEPKİ VERDİ ACABA SİZLERİN DERİN DÜŞÜNCELERİNİZE BIRAKIYORUM….BAKIN BİZLER TÜRK MİLLETİ OLARAK ÇOK DUYGUSAL İNSANLARIZ HAVAYI VE CİVAYI ÇOK SEVERİZ AMA SOMUT ŞEYLERDEN PEK HOŞLANMAYIZ BAŞIMIZA BOMBA YAĞACAK DİYE BU DANIŞIKLI DÖVÜŞLERE BENİM KARNIM TOK BU NE KURANDA VAR VE NEDE SÜNNETTE BİRDE ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM ŞU BİZİM MEDENİYYET BULUŞMACILARI DİNLER ARASI DİALOG NERELERE KAYBOLDULAR YA HANİ DİALOG NEREDE ÖLEN ÇOCUKLAR İÇİN HİÇ SES SEDA YOK NE OLDU GÖREN VARSA BANA HABER VERSİN LÜTFEN ARKADAŞLAR LÜTFEN BAKIN CEHENNEME GİTMEK ARTIK ÇOK KOLAYLAŞTI BEN UYARIYORUM SAYGILARIMLA….
bizim dedelerimizi kesen karnında altın arayanlar filistinlilerdi. ingiliz lavrens’e güvenenlerde onlardı. ingilize güvenerek bizi sattılar. ingilizde onları israil li kardeşlerine sattı. tabiki sivillere yapılanı kınıyor ve israil den nefret ediyorum.
ama şu gerçekki bize araptan dost olmaz sadece başa dert olur.
niye hamas el fetih i devre dışı bıraktı? önce kendi aralarında birlik olmayı öğrensinler.
Olun efendim, her sey olabilirsiniz. Iktisat’tan anliyorsaniz
Eh, anlarım biraz, 5 sene kadar lisans eğitimi almazsan kız vermezler dediler:), oturduğum yere en yakın okul Dokuz Eylül İktisattı, orayı bitirdim mecburen.
“İncirlik Üssü”, “Konya Ovası” emperyalizmin yuvası olarak kalmayacak.
Natoya sermayenin çıkarları için halkımızın çocuklarını (Kore,Afganistan,Lübnan,Irak…) pazarlayanlardan hesap soralım.
Tek çözüm Filistin ve Yahudi halklarının İsrail devletine her türlü emperyalist unsura ve onların Ortadoğu’daki yerli işbirlikçilerine karşı (Mısır, Türkiye, S.Arabistan, Kuveyt, B.A.E. …)mücadele etmektir.
Yıllar varki ne televizyon ne de film izliyorum. (insanlık aurasını etkileme ve yönlendirmeye yönelik senaryoları olanları tavsiye üzerine.Sanırım 15 yıldan bu yana toplam 15 film) Ama yinede tavsiyenize teşekkür ederim.
Arif olan anlar vecibesi gereğince,buradaki arkadaşların idrak kapasitesinin yüksekliğinden hem kelime tasarrufu yapıyorum hemde olayı uzatıp meseleyi dağıtmamaya çalışıyorum.Yoksa eleştiri demetine eklenecek şeyleri yazmaya kalkarsak sanırım başlığı açan katılımcının anlatmak istediğini sabote etmiş oluruz.Fırsatı geldiğinde bende sazan gibi (malum zoka tabiri balıklar için kullanılıyor) eleştiriye balıklama daldığımdan tabiri üzerime alındım. Mamafih kendime haksızlık yaptığımı söyleyerek beni rahatlatmış(!) olacaktınız ki bu kategoriye girmemin hakkını verebilmek için BOP’u yazmamı şart koşmuşsunuz.Dolayısıyla bu durumda ”hakkını verememenin” kompleksini, yıllarca kendini sazan sanan bir hamsinin ruh haliyle ödüyordum az daha. (serde karadenizlilik var) Sonra ki paragrafınızdan, boş yere alındığımı anladım.
Meseleyi demokrasi denen kaygan bir zeminde ele alırsak sanırım bu işin içinden çıkamayız.Zira benim anlayışıma göre demokrasinin yeryüzünde henüz bir tanımı yapılabilmiş değildir.Her ne kadar anlam itibari ile bir şeyler gevelensede uygulama itibari ile gün geçtikçe çelişen durumlar neticesinde, tanımlanması daha da zorlaşmaktadır. Dolayısıyla değişimler neticesi her zaman yoruma muhtaç bir durum alan bu deyimin gerekliliklerinin ne olduğu benim kafamı karıştırmaktadır. Bu sistemde muhalif olmak bile çoğu kez muhalif olunanın işine yaramaktan öteye gidemiyor.Hele bizim ülkemizde ki demokrasi ve onun en önemli silahı olan laiklik kavramı ile meselelere bakmaya inanın benim gözüm kesmiyor.
İsrail’de parlementoya ilişkin temel yasanın 7/a maddesinde:
1.İsrail devletinin yahudi halkının devleti olduğunu inkar eden partiler;
2.İsrail devletinin DEMOKRATİK karakterini inkar eden partiler;
3.Irk ayrımını kışkırtan partiler
olmak üzere 1985 yılında seçime katılacak partilerin niteliklerini kısıtlayıcı yeni hükümler getirilmiştir.Yani bugünkü israil de kendisini ”demokratik karakterde” bir devlet olarak tanımlıyor.Ama bu demokratik devletin(!), devlet hükmünü almasından dolayı, işlediği terör ve insanlık suçu, kendisini ”demokratik” olarak adlandıran diğer umum devletler tarafından da demokrasinin gereği olarak görülüp alkışlanabiliyor.Yani yaşam hakkı ve bağımsızlık için öldürmeyi bilmek terör,demokrasi adına öldürmeyi bilmek ise kutsal bir mücadele oluyor dünyamız demokrasi anlayışında. Üstelik bu ”bilme”nin öğreti yerlerinden en ünlüsü yine laik ve demokratik bir sistemle idare olunan bizim ülkemizde Konya’da yapılıyor ve yürütmenin başı halkın çoğunluğunun istememesine rağmen bu suçu (neye göre suç olarak tanımlayacağız şimdi bunu o da ayrı bir mesele) durdurmuyor.
Öyle ise buyrun ben demokrasinin tanımını naçizane yapıyorum;
Demokrasi yunanca (asıl itibari ile) ”Çıplak Kısrak” demektir.(Çoban sülonun ne kadar demokrat olduğunu burdan anlayabiliriz) Bu kısrağa üç şey ile binersiniz;
1.Para
2.İltimas
3.Delikli Temas(yani silah)
Paranız varsa demokrasinin gereklilikleri sizi haklı çıkaracaktır.Eşiniz,dostunuz,dayınız varsa bu gereklilikler yine size çalışacaktır.Silahını varsa ve güçlü iseniz yine siz haklı ve demokratsınız.
– Demokratım! Öyleyse haklıyım!
Ama asıl anlamı bu değil sadece uygulanışında yanlışlıklar var ve bu yanlışlıklar demokrasinin aslının iyi bir şey olmadığını göstermez safsatasını bu saatten sonra inanın kimse yemez. Merhum Zİya Paşa ; ”Ayinesi iştir kişinin,lafa bakılmaz” diye çok güzel bir laf etmiş.Hem bu mantaliteye sonuna kadar destek vereceksin,hem dostluklar yapacaksın, sonra bu desteğin vicdani yükünü taşıyamayınca patlayacaksın…
Yesin oni nenesi!
not: melekut müstearından Bn. olduğumu nasıl çıkardınız merakımı muciptir?
Kuzey Irak’da Türk ordusunun başına çuval geçirilirken Recep Tayyip Erdoğan başbakan değilmiydi?
Şimdi Arap’dan çok Arapçı kesiliyor Bir yığın arap Ülkesi sessiz kalırken beyefendi Gazze’nin avukatlığına soyunuyor.
Beyefendi önce kendi kafasına geçirilen çuvalı çıkarsın.
Yorumların çoğu antisemitizm kokuyor. Hamasın öldürdüğü masum İsrailli sivillerden bahseden neredeyse yok. Hamasın bir terör örgütü olduğu görmezden geliniyor. Erdoğanın ülkemizi bir terör örgütünün savunucusu konumuna getirdiği görmezden geliniyor. Siz durmadan attığınız füzelerle, canlı bombalarla birilerinin çocuklarını, kadınlarını katledersiniz o birileri de bir gün size benzer acıları misliyle yaşatmaz mı? Mesele bu kadar basit. Ayrıca Filistindeki insanların savunuculuğuna soyunan Tayyip Erdoğan kendi ülkesindeki Kürtlere İsrailin yaptıklarındna daha fazlasını uygulamıyor mu. 17.000 faili mechulun faillerinin çıkması için ne yapıyor. Ergenekon operasyonunu ona mı mal ediyorsunuz. Şemdinli olaylarından sorumlu bir astsubayı yargılayamayan bir hükümetin Ergenekon operasyonunu yaptığını söylemek akıl sefilliğinden başka bir şey değildir. Bu operasyonu bizzat MGK gerçekleştiriyor. Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapacağız deyip Diyarbakırı kana bulayan bu Hükümet değil mi? Hakkari’de faşistlerin sloganını haykıran Ya Sev ya terket diyen bu başbakan değil mi? Ben derin düşünce yorumcularının biraz daha insaflı ve gerçekçi olmalarını isterdim.
NEDEN YA NEDEN BU OTURUMU BUTUN KANALLAR CANLI YAYINLADI MESUT YILMAZDAN TUTUN TURGUN OZALA KADAR HERKEZ GITTI ORAYA NEDEN HICBIR KANAL YAYINLAMADIDA TAYIB BEYIN BU OTURUMUNU ONCEDEN CANLI YAYINLA VERDILER TELEVIZYONLAR BIRSEYLERMI BILIYORDU ACIBA. ? VE SORUYORUM SAYIN BASBAKAN NE KONUSTUN ISRAIL BASBAKINIYLA 5.5 SAAT ACIKLA BIZ DUYGUSAL HALKIMIZA VE GORUSMENIN ARDINDAN NEDEN FILISTINE SALDIRI OLDU NEDEN SAYIN BASBAKANIM NEDEN. DURMAK YOK YOLA DEVAM ARKAMIZA BAKMADAN ILERLIYORSUNUZ… :))
Bazı arkadaşlar başbakanın bu çıkışıyla grur duyduğunu yazmışlar. Valla ben gurur falan duymadım. Çünkü başbakan bu çıkışını kendi ülkesi ve halkı için değil başka bir ülke için yapmıştır. Kendi ülkesindeki problemlerin çözümü için başka ülkelerden yardım isteyen bir başbakanın başka bir ülkenin problemi için başkasına kafa tutması bana mantıklı gelmiyor. Konya hava sahasını İsraile eğitim sahası olarak veren bir başbakanın Filistini kayırmaya hakkı olabilir mi? Filistinin bombalandığı gün İsrail ile 170 milyon dolarlık silah anlaşması yapan bir başnbakanın Filistini kayırmaya ne hakkı var. Üstelik bu başbakan Yahudi kuruluşundan Üstün Cesaret Ödülü alan ilk ve tek müaslüman liderse!
S.A. sy. başbakanın davostaki tavrının tamamen dürüst ve samimi olduğuna tam kani olabilmem için, oradaki tavrının muhatabını bizzat yahudi perez e olmasını beklerdim, oradaki tavrının pıroğram yöneticisine karşı olduğunu söylemesi ,beni biraz kuşkulandırdı, türkiyeye dönüşündeki açıklamalarıda kuşkularımı artırdı, zira tepkisinin israilliler, veya yahudi halkına karşı olmadığını söylemesi beni baya kızdırdı, sanki filistinlileri mazlumları hatta hayvanlarını dahi katledenler, yahudiler deyilmi de onlara karşı tepkili deyil yani?? ayrıca samimiyetini henüz kanıtlamış dahi sayılmaz bence, ne zamanki yahudiyle devlet olarak ilişkilerini asgariye indirir ve onlara ve ortadoğunun geleceyi için müsliman komşularımızla dostluk ve güç birliyi ve dayanışmayı gerçekleştirir, içteki yahudi yandaşlarını tam kontrol altına alır,ve bu yolda gerekli cesur adımları atar, seçim meydanlarındaki vaadlerini gerçekleştirir ancak öylece onun samimiyetine inanır ve kendisini tam destekle desteklerim, bu meselenin kapsamı oldukça geniş olması dolayısıyle daha fazla meselenin derinlerine dalmayı doğru bulmuyor olmamdan ötürü gayet kısa ve öz,ve az konuşmayı tercih ettiyimide bilgilerinize arz ederek tüm okurlarımdan anlayışlar rica ediyorum ALLAHcc. a emanetler ediyorum tüm şehid filistin mazlularına ALLAH cc. dan rahmet niyazediyorum. ve bu meselede uyulması gereken hukukun islam hukuku olması kesin kanaatim ve inancımdır,diyorum ancak yürekler o zaman teselli bulur inş. s.a.v.r.v.b.
Ben bir Azeri Turku olarak, Kardesh Turkiyeyi kendi ulkem gibi severim.
Buyuk Ataturkun yolunu sever ve ona karsi olanlari ise Turke ve Turkculuye karsi bilirim
Sokaklardaki halkin hissiyatlari devleti ve ulkeni yonetmemeli.
Devlet bashkani ulkenin chikarlarini birinci tutarak davranmalidir. Turkiye Hamasi desteklemesi ile chok kayiblara vardi. Neden?
1- bir kere butun Yahudileri kendi uzerine dushman yapti.
2- Bati dunyasinda arkadashlarini azaltdi
3- Ortadogudaki barish prosesindeki rolunu tam kayib etdi.
4- Arab halklarini bilmiyorum amma Arab devletlerinin chogunu Turkiyeden uzaklashdirdi
5- Dunyada en geri kalmish ve dunyanin nefret etdiyi IRANi desteklemekle Turkiyenin imagina zarar verdi
Erdoganin butun ishleri Turk Ordusunu alcahalamakdir ve Erdoganin politikasi uzun vadede Turkiyeyi parchaliyar ve mahv edecek.
İsterseniz bize düşman olan yahudilerin bu olay olmadan önceki düşmanlıklarına bir de diplomatik açıdan bakalım isterseniz;
Olmert başbakanı ziyaret ettikten sonra israil filistini vuruyor. Bunun üzerine hem içerdeki hem dışardaki kamuoyunda olmert’in Tayyip Erdoğan’a bunu haber vermek için geldiği izlenimi doğdu ve büyük tepki aldı. İsrailin planlarına göre dünya kamuoyuna verilecek mesajda buydu. ”Türkiye’de bizim haklılığımızı onayladı, saldırıdan önce haberdar edildi.” Zira yıllardır anlaşılmaz bir şekilde göbekbağımız olduğuna inandırıldığımız israil, T.C Hükümetinin zıttı bir açıklama yapabileceğine ihtimal vermiyordu. Verse bile köleleri olan malum iletişim grupları tarafından bu olay halka kendi istedikleri bir şekilde aktarılacak, devlet içinde kümelenmiş odaklar tarafından israilin attığı bu fitne gündem değiştirilerek kafalara sokulmak istenen haliyle bırakılacaktı.
Sn.Başbakan bu tuzaktan sert bir söylemle sıyrıldı. ”Bu saygısıylığı kabul etmemiz mümkün değildir” diyerek olaydan haberdar olmadığını açıkladı. İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Yahudilerce kutsal olan Hanuka (Işıklar) bayramının son günü gerçekleştirilen katliamın aslında 18 haziranda planlanıp onaylandığını ortaya koydu. Yani Olmertin 22 aralıkta gelipte barış görüşmeleri safsatasını yaptığı günden aylar önce saldırı kararı alınmıştı. Başbakanın bu sert çıkışını beklemeyen israil bu imajından geri adım atmak zorunda kaldı. Ama fısıltı gazetesi aracılığıyla alttan şu yayınlatılmaya başladı. ”Aslında Tayyip beyi haberdar ettik ama iç politika gereği bu söylemleri mecburiyetten ediyor.” Oysa durum gerçekten vahimdi ve sn.başbakan olanlardan büyük rahatsızlık duymuş, atılmak istenen bu fitnenin önünü tam anlamıyla kesebilmiş değildi. Dolayısıyla söylemlerini daha da sertleştirince israille tırmanan gerilimin bizim hariciyedeki monşerlerce davosta yumuşatılacağı yönünde yorumlar yayılmaya başlandı. Oysa münafıklık dini üzerine kurulan israil, monşerleri bu yönde kullanırken başka hesaplar içindeydi. Bu fitnenin son darbesi davos’ta vurulmalıydı.
Herkesin bir hesabı olduğu muhakkaktı ve Kasımpaşalı bir başbakan keleği bir kere yerdi. Ona göre hazırlıklar yapılmış ama tuzağın nereden geleceği tam olarak bilinemiyordu.. Derken herşey yolunda giderken buraya çok dikkat edelim; Toplantının bitmesine yarım saat kala peres söz aldı ve malum olduğu üzere son darbeyi bir çocuk azarlarcasına indirmeye kalktı.Çünkü plana göre en son konuşan kendisi olacak, Erdoğan yediği laflarla kalacak, 22 aralıkta tam başarılı olamayan oyun daha acı bir şekilde bitirilmiş olacaktı. Peres’in konuşması biter bitmez moderatör toplantının bittiğini söylemeye başlarken olayı kavrayan Erdoğan’da filim kopmuştu. Dikkat ederseniz elindeki notlarda yahudi devletinin haydut bir devlet olduğundan bahseden yahudi bir bilimadamının alıntıları ve tevrattan ayetler vardı. O zamana kadar bunlar okunmamış, ama düşman oyununu son ana kadar saklayınca, Erdoğan’da uzatmaları devreye sokarak oyuna dahil olmuştu.
Sonuç olarak;
Hem bizim, hem israilin tarihinde ilk defa israil uluslararası bir arenada bu şekilde çiziliyordu. Sn.Başbakan sadece onları çizmekle kalmamış, özellikle ortadoğuda satılmış arap liderlerinide çizmiştir. Aslında bu zulme alkış tutan tüm şahsiyetsizleri çizmiştir.Bundan sonra ne mi olacak…? Hiç merak etmeyin kardeşim… Hem arap alemi hem israil bize her türlü indirecektir emin olabilirsiniz. Yeterki sn.Başbakan geri adım atmasın ve söylemlerinin gerekliliklerini yerine getirip arkasında dursun.Bekleyelim ve görelim…
ne yapacaksa ilk önce ülkemize yapmalı milletine böyle zulmeden devletler görülmemiştir bu krizde bazı gerçekleri insanlara unutturmıya çalışıyorlar tabiki gazzeye üzülüyoruz ama önce can sonra canan diye bir ata sözüvar dünya ülkelerinin büyükleri bu kırizden tüm halkı yararlansın diye temel ihtiyaç maddelerinden ve vergilerden indirim yaparken bizde projeli kredi verileceği söyleniyor bakkalın prejesimi olur çalışanın prejesimi olur kırediler yandaşlara doğal gaza % 80 zam yapmış %17 geri çekmiş benzin 150 dolardan 49 dolara düşmüş fakat 3 kusurdan 2 kusura düşmüş allaha revamıdır bu ve benim şirketim hergün zarara gidiyor sonu ne olacak nakit paramız bitinceye kadar devam sonra kapatacağız un akıtan vergiden taviz vermem diyor bakalım sonra kimden alacaklar
FKO lideri Y. Arafat, yakın donemde de, rakiplerine karsi basari kazanmak icin, Israillilerle gizli anlasmalar yapmisti.
Yine Hamas da, FKO’ye karsi ustunluk saglamak ve iktidar olmak icin Israilliler ile
gizli anlasmalar yapmisti.Dunya basınında, terorle ilgili tartismalarda bunlar yazilip ciziliyor.
Siyaset platformlarinda kimin ne soyledigi biraz onemli olsa da, gercekte nelerin olup bittigi, ilgili kamuoyu ve halklar tarafindan onyillarca bilinemedigi icin, yorum yapmak, onerilerde bulunmak, kimse kusura bakmasin abesle istigal oluyor.Bu onemli ve kronik mesele, bir cok elit veya siradan insanlar arasinda hic kimsenin yeterli ve ciddi bilgisi
dahilinde olmadigi icin, secmen davranislarini kolayca etkileyecek (yorumlanabilecek)
cikislari, siyaset bilimi ve kitle psikolojisi uzmanlarinin degerlendirmesi de onem kazaniyor. Herkesin malumudur,ulkemizde de, secimlerde, kimlerin partiye ne kadar destek verdigi kamuoyuna aciklanmiyor. Secmen olarak,
uzun vadeli politik goruslere ve gercek islere
gore degil, anlik polemiklere gore oy veriyoruz.
bizde okadar kolayki ölüm%1 bir ihtimale yaşıyoruz gençlerimiz kimi dağda,kimi ceza evilerinde işkenceyle,kimi kışlada,kimi doğalgazda ölüyor birer,birer öyle basitki bize göre ölümler normal,sıradan olmuş.kendi ülkemizin barışını,işkencesini bırakıp çok duyarlılık göstererek israille filistinin barışı için çabalar orda ölenler için toplum ayağa kalkar benim ilkemin gençleri bukadar deyersizmi aynı duyarlılığı kendi kardeşlerin için göster af istiyoruzyunanistan yanı başında af verdi bir çocuk öldü millet ayağa kaktı bizim çocuklarımızn hiçmi kıymeti yok aff istiyoruz önce kendi ülkende barışı sağla çözüme kavuştur,slahları bırak.benim ülkemde kan dökülmüyormu?ceza evlerinde,işkencelerle ölüm yokmku?ceza evi yapma iş yeri kur af istiyoruz biri bizi duysun af istiyoruz artık kan dökülmesin gençlerimiz ölmesin afffffffffff
sen kendi ülkeni,kendi vatandaşını,kendi kendi evlatlarını düşünmessen kim düşünür?çocuklarımızı düşün ceza evi önünde büyüyor çocuklarımız çektiğimiz sıkıntılardan dolayı her şeye kin,nefret ve öfkeyle büyüyorlar gün gelip bu çocuklar büyüdüğünde başka ellerde bu ülkeye namlu olup dönmezmi? kin nefret.nefret kusmazmı?önce kendi çocukarını düşün bu çocuklar bizim,bu çocuklar bizim başkasının deyil bizim afffffffffffffffffffffffff çözüm bu başka ülkenin çözümünü deyil önce kendi ülkene demokrasi,kişisel hak ve özgürlüğü getir,100 bini geçmiş mahkum sayısı çözüm olarak ceza evi yapma zindanları boşalt bu çocuklar bizm afffffffffff kendi ülkene adaleti,barışı,kardeşli,özgürlüğü getirdiğin zaman,işte ozaman ben seni ayakta alkışlarım
Erdoganin yapdiginda bir kahramanlik yoktur, bu dogal gorunmelidir. Araplar altmis yil Israil ile ugrasandan sonra, barisa hazir olublar. Indi ise Turkiye kendi sorunlari birakibda Filistinle ugrasmali olacakmi? Turk ulusu dugusal bir ulus oldugu gercek bir olgudur. Bugun isalam adi ile Araplari kurtarmak isteyecek, yarin da Araplar tarihte oldugu gibi bizi arkadan vuracak! Kendimize dusunelim, kendi sorunlarimizi gormemezlikden gelib de yapay sorunlarla vurasmayalim. Turkun Turkden baska dostu olmaz!
Ilavedir: Ne garip sanki musluman icin
dunyanin ve kendinin butun sorunlari bitti, dunyanin tek sorunu, Israil oluverdi. Konu Israil mi, hangi yahudiler, yoksa hani Kuranda surekli elestirilen cok cirkin seyleri yapmis bir “yahudilik” turu mu?
Eger sikayet sadece Israil devleti ise, acil tavsiyem:
Bir kagida “kahrolsun israil devleti”
,yazip,katlayip, bir bardak suya koyup, gunde 3 kere ac karnina icelim…
Herkeze öncelikle selamlarımı sunarım….Ve selamlarımı sunduğum bu kitleyi küçük bir zaman gezisi ile geçmişe götürmek isterim..Çünkü bu gün neler olabileceği geçmişteki olaylar ile direkt bağlantılıdır bence…Sayın başbakanımızın ilk seçime girdiği dönemlerde reklam ve tanıtımlarında kullandığı renk ağırlıklı olarak neydi?Şimdi diyeceksiniz ki rengin bu gün olanlarla alakası ne diye…Ama çok var…Evet aranızda hatırlayanların turuncu dediğini duyar gibiyim..Evet TURUNCU…Tıpkı bizden sonra seçim dönemleri geçiren Gürcistan ve Ukrayna gibi..George Saros diye bir adam vardı o zamanlar(şu an halen daha vardır sanırsam)Bu adam bizim seçimlerimizde Türkiyede Gürcistan seçimlerinde orda Ukrayna seçim sürecindede Ukraynada kamp kurmuş kazanan başkanların seçim kampanyası için kesenin ağzını açmış bir insan.Peki ne için?Tabiki kendi adamlarını iktidara geçirip ortadoğuya ve ve orta asyaya açılan bir kapı oluşturmak..Peki kimin için?Amerika için mi?Kısmen eve ama asıl Amerikayıda parmağında oynatan diğer bir güç olan küresel sermaye için..Şimdi konuyu fazla dağıtmadan hemen bir komplo teoriside ben üreteyim..Ve diyeyim ki bu üç ülke küresel sermayenin taşaronluğunu yapmak zorunda..İsrailde bu küresel sermaye klübünde en çok üyesi bulunan bir ülke olduğuna göre Türkiye İsraile karşı hiç bir yaptırım uygulayamaz çünkü uygulatmazlar…Gelelim Başbakanımızın Davos çıkışına…Canlı yayındaki bir oturum esnasında insani bir tepki ve Türk genetiklerinin tetiklediği bir patlama olarak algılıyorum.Yani İsrail karşıtı olarak görüp görebileceğimiz en büyük kafa tutma bu kadardı.)Ne yazıkki..Uygulamada birşeyler olacağını hiç zannetmiyorum…Yoksa sevgili George Saros abimiz ve arkasındaki muazzam ekonomik güce sahip patronlar ne der bize…
Yazınızda doğrular kadar eksikliklerde var. Şahsen evrene bakışım kur’an ile olduğundan bu mutlak gerçeklikle yazınıza katkıda bulunacağım.
İsrailin Allah’ın kahhar eli olduğu meselesine açıklık getirmek istiyorum. Evet ”Zalim Allah’ın kılıcıdır” kaziyesi vardır. Ama burdaki ”EL” tabirine açıklık getirmek gerekir. Kahhar ismi şerifi, Rab’imizin isimlerinden bir isim olup, yeryüzünde bu ismin veya buna benzer sıfatların tecelliyatını görürüz. Dolayısıyla cümlenizi şöyle düzeltmek doğrudur kanaatindeyim;
İsrail, kahhar tecelliyatını deruhte eden bir seçenektedir.
Fakat bu kelamın devamıda vardır ki; Allah intikamını zalim eliyle alır, sonra zalimdende intikamını alır!
Allah heryerde kelamı ise ibare darlığındandır. Bu akıl mertebesi ile ”mekansız”lık kavramını algılayamayacağımızdan kullanılan bir tabirdir. Bu heryerde oluş, aşağı-yukarı,ön-arka,sağ-sol,ileri-geri,iç-dış olarak heryerde oluş değildir. Allah’ın bu vahşeti dilemesi meselesine gelince;
İslam inancında İmanın Şartları olan amentüde geçen ”..Hayrihi ve şerrihi minellahi teala..’
ibaresi çeviri itibari ile şu anlamı verir. ”hayırda şerde Allah’tandır” Buna böyle baktığınızda evet yeryüzünde şerr ve hayır Allah’tandır. O zaman İsrailin şer oluşunda suçu nedir ve bizim ona karşı gelmemiz ne anlam taşır? Madem böyle olmasını Allah dilemiştir öyleyse bu dilemeye karşı çıkışta ayrı bir suç teşkil etmekte değilmidir?
Oysa bu amentü ibaresindeki ”MİNellahi” yani ”Allah’DAN” tabirindeki ”MİN” takısı arapçada ”DEN-DAN” anlamına gelmektedir. Fakat arapçada ”AN” takısıda ”DEN-DAN” anlamı verir. Öyleyse neden burada ”MİNellahi” denmiştir de ”ANillahi” denmemiştir? İşte ince mesele buradadır. Çünkü ”MİN” takısı ”Şu sebeple, şu anlam itibari ile Allah’dan” anlamı verir. Yani Hayırlar Allah’ın fazlından, şerler ise kulun talep etmesi halinde ”YARATMA CİHETİYLE” Allah’dan anlamını verir. Dolayısıyla kuldaki talep ile Allah bu kötü fiili yaratır ama onu işlemesini kuluna emretmez.
Bize düşen burada kötülüğü tercih eden bu oluşuma, misli ile karşı gelmektir. Zira o zaman Rabb’imizin diğer sıfat ve isimlerinin tecelliyatıda bizler eliyle gerçekleşmiş olacaktır.
Hakk’ın şerleri hayır eylemesine aracı olan kullarından olmak dileğiyle…
İsrail’e karşı yapılacak çok şey var ama Bu iktidarla olamaz. 1938 den bu yana gelmiş geçmiş hiç bir iktidarın anlayışı İsrail’e bir yaptırım uygulayamaz.
Ancak İsrailden alınacak dersle var tabii.
Örnek;
– Bir Devlet Kırmızı çizgi nasıl çeker?
-Kırmızı çizgi Nasıl Korunur?
Yıllardır İsrail’e karşı hiç bir ciddi atılım yapmadan, bir tek çaydırıcı silah üretmeden Araplar ve tabii Filistinliler, İsrail’in;
” bir Yahudi için 10 filistinli öldürürüm!” kırmızı çizgisine karşı her ailenin kalkan 10 çocuk sahibi olarak İsrail ordusu’na karşı sürmesini nasıl yorumlamak gerekir bilmiyorum. Çocuklar ölmesin; acımasız bir savaşta kalkan olarak kullanılmasın.
Kerkük’te, Kıbrıs’ta ,Ege’ de Kırmızı Çizgisi’ne askerinin kafasına çuval geçirilmesi sonucu son verenler’in alacakları çok ders var İsrail’den!!
Okumak Efsanesi: Kitap Neden Kutsal bir Ugrasidir?
Bizim toplumda eskiden beri bir cok akli basinda insani bayiltan “okuma” telkinleri, okuma efsanesi “okuma” kutsallastirmasi surup gider. Kitap okumak da kitap okumak! En buyuk erdem oldu! Milletin birinci vazifesi!
Vatandaslarimiz da, okuma denince, derhal “esas durusa” gecer! Kesenin agzini acar! Yerdeki gazete parcalarini bile alip opup alnina koyup, itina ile bir duvar kovuguna sokusturan coktur Anadolu’da, buyuk kentlerde bile!
Bence Türkiye ve diğer dünya ülkeleri ve onların halkları dünyamızda sürmekte olan savaş ve jenosidlere karşı ahlaki ve vijdani olarak ne yapmaları gerekiyorsa aynısını Filistin ve İsrail için de yapmalıdırlar.
Türk milleti o kelimelerin hangi amaçla söylendiğini bir gün anlar inşallah.
orada laf söylemek bir anlam ifade etmiyor israile çanak tutulmasın yeter.
Arkadaşlar öncelikle ALLAH’ın selamı üzerinize olsun.
Tv ve gazetelerden az çok takip ettiğim kadarı ile Türkiye israile karşı ne yapmalı ? sorusundan önce Müslümanlar ve Türkiye mevcut durumda ne yapmamalı? sorusunun cevabını bulmalı.Ben kendimce tesbitlerimi sıralayıp duyarlı kardeşleriminde bu tesbitlere kendi gözlüklerinden birşeyler katmasını temenni ediyorum.
1:İsrail dediğin 3.500 000 yahudi.
Müslümanlar 1.5 milyar Her fert sorumluluğunun farkına varsa ve israile 1 bardak su dökse israili sel alır(kasıt siyonizm).Kaldı ki her müslüman fert bu bardağı gözyaşları ile doldurabilirler.Kendilerinin zayıf oldukları vehmine kapılmamalılar.
2:”Bizler israile muhtacız israil ile dostluğumuz kırılırsa şeklinde ” düşünen müslümanlar ve türkler var.Bu korku ancak zillettir.! Bazı odaklar bu şekilde yayınlar ve propagandalar ile bu korkuyu besliyorlar.
İsrail hiç bir dünya devleti ile dost olmaz;olamaz…Çünkü kendilerini üstün ırk kendilerinin dışındakileri ise aşağı ırk pozisyonunda görüyor ve bunada iman ediyor.
Bu anlayış ile kendilerini bizzat kendileri yalnızlığa sürüklemişlerdir.Yani bizim israile ihtiyacımız olmadığı gibi aksine israilin bize ihtiyacı var.Bunun farkında olarak önceliklerimizi belirlemeli ve bu propaganda-ların etkisinde kalmamak lazım.
3:İnsanlar kendi yapabileceklerinin farkında değiller.Yönetimler bu gücün açığa çıkmasını istemezler.Siyonist israil de basın yayım ve görsel medya aracılığı ile bu durumu kendi lehine beslemektedir.Siyonist israil birleşmiş milletleri etkisi altında tutuyor,Amerikayı ve Avrupayı etkisi altında tutuyor şöyle etkili silah gücü, şöyle etkili ekonomisi, şöyle etkili şunu bunu var kabilinden,
propagandalardan Türklerin ve İslam aleminin etkilenmemesi lazım.
4:Korkak insan, kendinden korkak olandan daha cesurdur.İslam alemi ve Türklerin, korkaklık zilletine düşmemesi lazım.
5:Sözün özü Türklerin ve müslümanların siyer kitaplarında anlatılan mücadeleleri romantik bir göz ile görmeyi bırakıp Allah resulu nün gösterdiği perdeden görmek ve emr olunduğumuz gibi dosdoğru olup aslımıza dönmemiz lazım
Bütün dünyada islam coğrafyaları bu hassasiyetlerimiz elimizden bir şekilde alındığı için kan ağlamakta
Müslümanlar ve Türk kardeşlerim bizi biz yapan değerlere sarılarak bu durumdan alnımızın akı ile çıkabiliriz.
selam ve dua ile
Tayyib beyin çıkışını ve duruşunu çok beğendim.olması gerekeni,olması gerektiği zamanda yaptı.özlemimizdi bunlar bizim.biz tarihin hiç bir döneminde sömürge olmadık kimsenin boyunduruğu altına girmedik.bizi başkalarıyla karıştırmasın katil israil.şimdi eleştirenler var efendim olmasa idi.yok şöyle dese idi falan filan bi sürü estek köstek laflar.şunu demek istiyorum bizim halkımızın bu laflara karnı tok.beylerimiz kendileri orda olsalardı ve tayyib beyin karşılaştığı durumla karşılaşmış olsalardı acaba naparlardı çok merak ediydrum.öyle bir gün sonra şöyle demeliydi demesi kolay.o anı yaşamak ve o tepkiyi orda koymak tır mertlik.tayyib bey bunu yaptı.helal olsun.yürekli adam.
ya arkadaşlar tamam saygımız var bütün dinlere ama unutmayın yahudiler bizi insan yerine bile koymuyor.bakın felsefelerine.onlardan başka hiç kimsenin yaşama hakkı yok.onlar bu dünyanın efendisi ve diğerleri onlara hizmet etmek zorunda.uzatmaya gerek yok.benim tavsiyem köprü meselis dayı meselesi ama.her şey bi tarafa lütfen çocuklarınızı okutun allah aşkına bi devlet memuru olsun yeter demeyin ya lütfen.okusun motorcu olsun.elektronikçi olsun.tıp alanında okusun yüksek lisans yapsın.biz bu yahudileri ancam böyle yenebiliriz.allaha emanet olun.
israil ortadoğuda bir zehir hükmündedir kime bulaşırsa kendisi gibi zehirliyor bozuyor türkiye ise yeni bir prof. dr. unvanını almış yani gelişmelerini tamamlamış bu zehire karşı anti-zehir olacak ve zehir gibi olan israili ortadan kaldıracak ilerde….
o zaman ortadoğu da sorun kalkar güzel bir birliktelik ortaya çıkacak bunu ileride hepimiz Türkiyenin önderliğinde göreceğiz ALLAH’ın izni ile???????
Politik ilişkileri tamamen kesmek hiçbir ülke için doğru olamaz. Diyalog kapısı her zaman için açık bırakılmalıdır. Aksi takdirde pozitif manevra alanınızı kendi ellerinizle daraltmış olursunuz.
Ancak Türkiye-İsrail ilişkilerinde askeri yakınlaşma gereksiz yere şişirilmiştir. Bunda elbette TSK’deki İsrail muhibbi generallerin rolü büyüktür. Her yönüyle Türkiye’nin aleyhine işleyen bu ilişkilerin asgari seviyeye indirilmesi Türkiye’nin çıkarınadır ve bu acilen gerçekleştirilmelidir.
Ülkemizde sorunları çözemememizin en büyük nedenlerinden biri, anlatmaya, anlamaya çalışmamak ve dinlememektir.
Yâda gerçek niyeti gizleyerek konuların etrafında dolaşarak insanları yanıltmaya çalışmaktır sanırım.
Mevlana’nın dediği gibi
” Siz ne kadar söylerseniz söyleyin, ne kadar anlatırsanız anlatın, Karşınızdakinin anladığı kadarsınız”…
Bu zinciri bir parça olsun kırabilmek adına, bir okurumla yaptığım söyleşiyi paylaşmak istiyorum sizlerle…
(Okurumun adı Y.H harfleri ile simgelenmiştir.)
Y.H
Milli hükümet ne demek?
N.Ş
Milletin çıkarlarını her alanda. Her koşulda ön planda tutan, Milleti bir bütün olarak algılayan, halk kitleri arasında ayrım yapmayan, Millet olma bilincini benimseyen bir hükümettir.
Y.H
Devletçi ne demek?
NŞ.
Milletin çıkarlarını korurken, dengeleri de korumak adına, devletin anayasasına ve kanunlarında sahip çıkan. Milleti buna göre yönlendiren. Kendi ideolojilerini yaymak adına, devletin kurallarını çiğnemeye insanları teşvik etmeyen bir anlayıştır.
Y.H
ATATÜRK ün çizgisi ülkemizi dünyanın lider ülkeleri arasına sokmaktır.
N.Ş
Bu güne kadar sizden duyduğum en anlamlı ve gerçek söz… O halde yok Malezya, yok ispanya modeli aramak yerine Atatürk’ün ne yaptığına bakmak gerek…
Y.H
Demagojiyle devlet yönetilmez.
N.Ş
Valla bugüne kadar birçok devlet, Yunanistan ve ABD, AB başta olmak üzere, birçok ülke işi lâfebeliği ile götürüyor, AKP nin yaptığı gibi…
Y.H
Boş lafla peynir gemisi yürümez
N.Ş
Lafların içini doldurmak, Milet aç gezerken her ay cebine 16000 YT atıp. Yine de çocuklarını bursla okutanların işidir. Bunun için maaş ödüyor Milet dişinden tırnağından keserek.
Y.H
Biraz dünya dengelerini takip edin.
N.Ş
ÇOOK iyi takip ediyoruz dengeleri. Bunu görmeyen; hala AB kapılarını taviz vererek, onun bunu… Yalayarak alabileceğini sananlardır…
Y.H
Çözüm nedir?
AB ye girmeyelim. Zaten hainleri destekliyorlar.
N.Ş
AB ye ne yaparsak yapalım bizi almayacaklar. Bakın olanlara. Hiç kimseye dayatmadıkları istemedikleri şeyleri bizim yapmamızı istiyorlar. Hangi AB ülkesi vakıflar yasası çıkardı da mallarımızı geri verdi.
AB ye üye ülkelerin hangisinde azınlık hakları verildi. Keşke Avrupa’da yaşayan Türklerin federasyon başkanlarını anlattıklarını dinleyebilseydiniz.
Şuna kesinlikle inanıyorum ki:
Ne yaparsanız yapın isterseniz Türkiye’nin yarısını verin, nitekim yarısını sattınız. Diğer yarısını da vakıflar yasası ile alırlar. Ankara kadar bir yere de hepimiz sığar idare ederiz…
Bu güne kadar ilişkilerimizde hiçbir devletin kendi çıkarlarından fedakârlık yaparak anlaşmaya çalıştığını gördünüz mü?
Kıbrıs: Yunanistan AB ye girerken sorun değildi: Güney Kıbrıs’ta girerken sorun değildi. Ne Bosna. Ne Sırbistan ne Kosova. Hiçbiri o ülkelerin AB ye girişi için sorun değildi.
İş bize gelince hepsi sorun oldu.
AB ile üye olmak istiyorsak
Önce gümrük birliği anlaşmalarımızı gözden geçirelim, en azından bunu hissettirelim. Tek yolun AB olmadığını başka çözümlerde olduğunu hissettirelim. Kıbrıs Tu kaka ise neden Yunanistan ille de istiyor sorgulayalım.
Y.H
TÜRKLERİ yakmaya başladılar. Düşmanımız.
N.Ş
Aslanın hastalığını hissettiğinde çakalların sesi yüksek çıkar.
Y.H
ABD ile işbirliği yapmayalım. Düşman ilan edip saldıralım.
N.Ş
Hayır, ABD ye düşman olmayalım
Ama yanlışlarının da yanında olmayacağımızı, BOP projesi kapsamında topraklarımızın bölünmesine kabul etmeyeceğimizi, açıkça belirtelim… Bizi sömürerek kullanarak tek taraflı tavizler vererek dost müttefik kalınamayacağını anlatalım. PKK nın varlığını biliyordu. Destekledi eğitti üstümüze saldı. Şimdide bunu karşılığında yardımcı oluyormuş görünerek aslında PKK militanların çoktan Ermenistan’a geçirdi. Bunu bildiğimizi hissettirelim. Hemen karşılığında Afganistan ve olası İran harekâtında asker desteği isteyeceğini bilelim. Bunun sadece bir oyun olduğunu çok iyi kavrayalım. Bildiğimizi de hissettirelim.
İnsanı ve sinsi olmayan art niyetsiz ilişkilerimizi sürdürelim.
Y.H
IRAĞI ilhak edelim.
N.Ş
Irak’ı almak gibi bir niyetimiz hiç olmadı… Sizin varsa bilmem. İsteğimiz ırak’ın üniter yapısının bozulmaması, eskiden olduğu gibi bütün halkların, insanı koşullarla ünitem devlet içinde yer almasıdır. Biz Kerkük de özel imtiyazlar verilmesini değil. Ünitem yapı içinde diğerleri ile aynı koşulda yaşamasını istiyoruz. Halkların kardeşliğine inanıyoruz. Kendi ülkemizde olmasını istemediğimiz bir şayi başka devletler içinde istemeyiz. Ama bize yapılanı da görmezden gelmek onursuzluğunu yaşamak istemeyiz.
Y.H
KIBRIS zaten bizim toprağımız geri alalım.
NŞ
Kıbrıs bizim toprağımız değil… Peki, Yunanistan’ın toprağımı.?
Onlar neden Helenizm istiyorlar.
Garantörlük hakkımızı kullanarak orada katledilen Türkleri kurtarmak için gittik. Defalarca kıbrıs’ta federasyon dâhil her şey denendi. Ama hepsi Rumların Türkleri katletmesi ile sonuçlandı. Helenizm rüyasının farkındayız bunu dünyaya anlatalım. 40 yıllık KKTC nin tanıması için gereğini yapalım. Rumların âli Cengiz oyunları ve Bizans entrikaları ile Kıbrıs’ı ele geçirmek istiyorlar.
Y.H
Suriye İran Rusya zaten peç KAKA yi destekleyen ülkelerdi keşke onlara da savaş açsaydık.
Gerçi mecburen vazgeçtiler desteklemekten.
Ermeni hainleri zaten belli… İki günde ezer geçeriz. Azeri kardeşlerimizle topraklarımızı birleştiririz.
N.Ş
Böyle bir niyetimiz yok.
Türkiye güçlü olduğunda çakalların sesi kesilir. Bilirsiniz aslanın ihtiyarladığını hastalandığını anladıklarında etrafını çakallar sarar. İşte bu ulumalarda bunun sonucudur. Eğer güçlü ağırlığı olan. Güçlü bir dış politika üreten ülke olsaldık zaten bu sorunları yaşamazdık. Hayır, söylediğiniz ülkelerle de savaşmayalım. Haklı davalarımızı savunmak için güçlü lobiler oluşturalım onlara finansman sağlayalım. Bu konularla ilgili kurultaylar oluşturalım. Hükümet temsilcisinin de yer aldığı sivil lobiler ve kurullar oluşturalım üyeleri gerçekten konusunda bilgili kişilerden oluşsun ve bu konularda aktif ve planlı olarak çalışsınlar.
Birer ortak noktada iyi ilişkiler içinde olurken, taviz vermeden, müttefik alanlarımız geliştirelim.
Y.H
İsrail zaten çıbanbaşı, Filistinli kardeşlerimize yaptıkları zulüm ortada.
N.Ş
Hayır… İsrail’le düşman olmamız gerekmiyor.
Ama söz düştüğünde, Filistin’e yaptıklarının yanlış olduğunu söylemekte de bir beis görmüyorum. Bir ülke ile iyi ilişkiler içinde olmayı onların her yaptıklarını onaylamak anlamı taşımadığını düşünüyorum.
Y.H
Bunları yaparken Çinliler bizi destekler. Komşuda oluruz.
N.Ş
Kimsenin toprağında gözümüz yok. Sadece kendi haklarımızı korumayı bilmek ve tavizler verilerek hiçbir şey kazanılmayacağını iyi anlamak ve anlatmak gerek.
Ayrıca Çinlilerle iyi ilişkiler içinde olmamızda bir sakınca yok Hatta Kore ve Japonya ile de.
Y.H
Dünyanın geri kalanına da HÖYT deriz.
N.Ş
Hayır, neden hot diyelim. Asıl onlarla daha yakın iletişimler kuralım yeni alanlar ülkeler dostluklar geliştirelim Türk birliğini oluşturalım dünyadaki Türklerle çok yakın ilişkiler içinde olalım bu konu ile de kurullar oluşturalım sadece hükümet üyelerinin değil. Halktan ve konusunda bilgili insanlardan kurullar oluşturalım, bilgi strateji üretelim. İnsanlar yetiştirelim.
Beğenmediğiniz bu hükümet sayesinde KKTC birçok ülkede tanındı. Rumların gerçek yüzünü ab ülkeleri de gördü.
Daha önce uygulanan politika değiştirildi. Bunu bilmeniz lazım.
N.Ş
Hadı… Pardon hangi ülke tanıdı. Neden hala AB ilerleme raporunda Kıbrıs var.
Y.H
AB yi kullanan Rumların oyunu bozuldu. Bu oyunu bilmiyor musunuz?
N.Ş
Hangi oyun bozuldu… Federasyon için BM ye gidiliyor… Emin olun hala su altından saman yürütüyorlar. Yunan bu oyundan asla vazgeçmeyeceği gibi. 12 mil karasu atağında hazır olun. Keşke her şey dediğiniz gibi olsaydı.
Y.H
Bulunduğumuz coğrafyada herkesin hesabı vardır.
DEVLETİN DIŞ POLİTİKASI DENGELERİ ÇOK İYİ KULLANARAK YÜRÜTÜLÜR.
M.K. ATATÜRK ÜN UYGULADIĞI VE İSMET İNÖNÜNÜN UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKA BUNA DAYANIR.
DÜNYA DENGELERİNİ ÇOK İYİ KULLANDILAR.
1.VE 2. DÜNYA SAVAŞININ YAŞANDIĞI BİR DÜNYADA.
Günümüzde de dengeler yeniden kuruluyor.
Farkındaysanız.
Bu dengeler kurulurken safımızı çok iyi seçmemiz gerekir.
Dengeler oturuncaya kadar bu durum böyle devam eder.
Sonuca bakacağız.
N.Ş
Türkiye yalakalık yaptıkça çok hevesli göründükçe ve bütün tavizlere açık olduğunu hissettirdikçe, Ekonomisini dışa bağımlılıktan kurtaramadıkça, Hiçbir şey değişmez. Herkes yerini alır Türkiye’de oranın yâda burarın sömürge si müstemlekesi olarak yaşamaya devam eder.
Kendine yakışan bağımsız onurlu bir ülke olamaz.
Ebetteki sıkı bir devlet politikası gerekiyor, ama bunu yapabilmek içinde el atının üstünde olmamak gerekiyor.
Not: almanlar Ruslara saldırdığında ismet paşa yatağından uyandırılıp haber verilmiş.
İsmet paşa katıla niçin gülmüş.
İşte bize gerekli olan akıllıca yaklaşım politikası…
Kesinlikle katılıyorum…
Eğer hükümetler her yönü ile halkına güven duyuracak bir yaklaşım ve niyet içinde olduklarını hissettirseler, inandırsalar, her şeyi halkın bilmesine basına yansımasında gerek yoktur. Devlet ve hükümet kendi işine bakar. Gerektiğinde büyük projelere bilim adamlarının da katılımı sağlanarak hükümete yardımcı olmaları sağlanır.
Halkta güven ve huzur içinde kendi işi gücü ile meşgul olur, yaşamını nasıl daha güzelleştirebilirimin derdinde olur.
Ancak; şimdi olduğu gibi… Halkın büyük çoğunluğu hükümetin yaklaşım, Politika ve yaptıklarına güven duyamıyorsa. Hükümet bu güveni sağlayamamışsa diken üstündedir olanı biteni endişelerle izler, kendini, vatanını tehlikede hisseder.
Tıpkı günümüzde olduğu gibi…
Y.H
Sağ olun N.Ş Hanım çok bilgilendim.
Bu yazıyı arşivime alıcağım.
Bu yazdıklarınıza itiraz edebilecek bir vatan evladı var mı? Yoktur.
Amacımız aynıdır.
Ülkemizi dünyanın lider ülkelerinden biri yapmaktır.
Bunun yolu bellidir.
Sayın Y.H teşekkür ederim
Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, başını dolamış türbanlara, gezenlerinde bu gerçekleri anlaması, dinlemesi ve kavraması dileği ile.
Sayın kadir çelik ‘in davosla ilgili oturumunda, konunun özünü kaçırdığını düşünüyorum.
Zira Sayın başbakanın ve türkiyenin tepkisi, israilin hamasla savaşması değil,
bu savaşta israilin orantısız güç kullanması,
sivillere ve çocuklara yönelik saldırıları ve yasak silahlar kullanmasıydı.
Özetle konunun insani boyutu ön plandaydı..
Bu her fırsatta dile getirildi. bu olayı siyasi boyuta taşımak konunun özünü atlamak anlamı taşır.
Sayın başbakanın orada türkiye Başbakanına yapılan hakaretkar davranışlara tepkisi doğaldır..
VE haklı bir tepkiydi..
Durmak yok, yola devamsa….
SAYIN BAŞBAKANIN;Davosta gösterdiği aynı dik duruşu, KKTC, ermeni sözde soykırımı, PKK, hocalı, karabağ katliamları konusunda da bekliyoruz..
İlave olarak eğer ergenekonu temiz bir toplum adına yapıyorsa; denizfeneri, yimpaş, kumbassan, ve fetullah terör örgütününde yargıya intikal ettirilmesini, mecliste haklarında dosyalar bulunan ancak dokunulmazlık zırhı ile korunan millet vekillerinin, hatta adalet bakanı tarafından yargılanma izni verilmeyen kişilerin de, tarafsiz yargı tarafından yargılanmasını bekliyoruz.
Ergenekon kapsamında..!!! içeri alınan ve içeriden ölüsü çıkanların akibetlerinin de ve neden böyle olduğunun da araştırılmasını ve halka konu hakkında gerçeği yansıtan bilgiler verilmesini bekliyoruz.
Yapılan açıklamaları kesinlikle inandırıcı bulmuyoruz.
Bu açıklamalar tıpkı Sönmezin tecavüz ettiğ 14 yaşındaki kız çocuğu ile ilgili olarak adli tıbbın verdiği uyduruk raporlara benziyor..
Yine bu güne kadar işlenen falil mechul cinayetlerden Abdi ipekçiden başlayarak. Uğur Mumcu, Muammer aksoy, Hablemitoğlu , Eşref Bitlis paşa, Gaffar Okkan cinayetlerininde açıklanmasını ve yeniden yargıya intikalini bekliyoruz.
PKK nın intikamını almak ve kürt/ılımlı islam dayanışması adına komutanları tutuklayanlar ,(benim kişisel düşüncem budur)bu cinayetleri de açıklamalıdırlar.
Tıpkı Tuncay günayi devlet televizyonlarından konuşturdukları gibi Nurettin Veren’in ifadelerinide yayınlamalarını bekliyoruz.
Yaşanan olay tümüyle bir Hollywood senaryosudur. Sayın Başvekil ve ekibinin Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde kalması, Amerika, AB ve özellikle Ortodoks dünyasının hayrınadır. Sekiz haçlı seferi, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ile alınamayanların ‘özelleştirme’ balonları ile ele geçirilmesini göremeyenler, Millet olma vasfını kaybettiğimiz gün uyanacaklardır.
Bu kısa pembe dizi Sayın Başvekili önümüzdeki yerel seçimlerde daha güçlü hale getirmek amacıyla Türk Halkını kandırmak için kurgulanmıştır. Esas oğlan sıfatıyla Sayın Erdoğan, Sayın Perez ve moderatör rollerinin hakkını vermişler ve hedef kitle olan Türk Milletini layık-ı veçhile inandırmayı başarmışlardır.
Sözün Özü: Dünya üzerinde hiçbir ülkede sergilenmeyen oyun sözde bu Milletin mensubu(!) gibi boyanan insanlar eliyle sahnelenmektedir. Ya uyanırsınız sarı saçlı babasız çocuklarınız olmadan ya da yabancı postalıyla uyandırılırsınız! Irak da olduğu gibi…(!)
Turkiye’yi temsil eden ust duzey yoneticiler siradan insanlarin fevri tavri ile davranamaz. Yerinde kalip soz sirasi geldiginde yeterince soz verilmedigi icin yanit vermeyebilirdi, sizi protesto ediyorum diyebilirdi ya da ne uygunsa! ama cikip gitmesi yok bir daha katilmayacagim gibi laflar etmesi asla bir devlet adamina yakismaz, hakliyken haksiz duruma duser, ki dustu bile.
Ya bıraksınlar bu tiyatroyu, kimi kandırıyorlar…
Davos, ekonominin konuşulduğu bir platformdur. Bizin başbakanımız oraya hazırlıklı gitmiş besbelli. Perez de kasıtlı olarak böyle bir şova izin verdiğini düşünüyorum.
Herkes şunu bilmelidir ki ortadoğuda ABD ve İsrail lider ülke olarak karşısında İran’ı değil bizi görmek ister. Bu sebeple de böyle bir tiyatro oynanmıştır.
Ortadoğu’da Türkiye’ye bir görev biçilmiştir bunun bu hükümetle veya başka bir hükümetle ilgisi yoktur Ali de gelse Veli de bu yol belli olmuştur artık.
Türkiye cumhuriyeti güçlüdür. Bizler var oldukça da ilelebet payidar olacaktır.
Ancak;
Bizler çabuk unutan, acıları ve yaşanmış kötü anıları sıkça gündeme getiren yâda kin tutan bir millet değiliz.
Sevgi dolu yüreğimizle görünmeyenden çok görünenlere itibar etmekteyiz.
Ancak gelişen süreçte muhatap olduğumuz millet yâda devletlerin, bizim kadar iyi niyetli olmadığını ve haklı olduğumuz konularda bile her türlü entrikaya başvurarak, gerçekleri çarpıtarak bizleri zor durumda sokmak yâda dünya kamuoyuna kötü tanıtma, parçalama bölme politikalarına devam etmektedirler.
Geçmişte yapılan hataları tekrarlamamak, gerekli önlemleri alarak, Üzerimize oynanan oyunlardan daha az zararla kurtulmak, yâda hiç zarar görmemek adına ne yapmak gerek, neler oldu, neler olabilir..!!
Naçizane bunları düşünürken sizlerle de paylaşıyorum.
Bu bağlamda; geçmişten günümüze Türkiye üzerine oynan oyunları ve arkasında yatan nedenleri bir kez daha hatırlamak ve iyi analiz etmek gerektiğini düşünüyorum;
Ne dersiniz hatırlayalım mı birlikte;
En yakın tarih.. Yer orta doğu:
Birileri çıkarlarına uygun, senaryoyu yazdı, rolleri biçti, oyuncular sahaya çıktı, oyunlarını oynadı, pislenen sahaları süpürecek birileri gerek. Ve tamda bu noktada birileri bizi hatırladı hemen.
‘’Tavşana kaç, tazıya tut ‘’ oyunu bunun adı.
Yer Afganistan, saraybosna Ürdün/İsrail, ,ırak… Hep aynı şey.
Sanırım çok iyi anladınız ne demek istediğimi.
Tarihten günümüze Türkiye yâda Osmanlı üzerine çeşitli yıpratma bölme parçalama oyunları oynanmıştır. Türkiye’yi kendi çıkarlar uğruna kullanılmaya çalışılmış, ancak Türkiye’nin haklı olduğu davalarda bile yalnız bırakılmaktan hatta cezalandırılma girişimlerinden de geri kalınmamıştır.
Yaşanan bozguncu Olaylar ve yöntemler incelendiğinde uygulanan stratejilerdeki benzerlikler hemen göze çarpmaktadır.
Önce zayıf ve kullanılabilir noktaları belirlenmekte, sonra Kiliselerle birlikte ‘’Başarıya giden her yol mubahtır’’ düşüncesi ile çıkarları doğrultusunda bu noktaların üzerinde hassasça çalışılmaktadır.
Amaç hedef ülkeyi parçalamak bölmek ve belirledikleri çıkarlarına ulaşmaktır.
!9.YY Avrupa’nın ve Trakya’nın Osmanlı egemenliğinde olduğu yıllar ve. Merkezden yönetim güçleşmiş, çeşitli nedenlerle Osmanlı gerileme emareleri göstermektedir.
Yer Trakya Ülkeleri. Bulgaristan vs. ve Yunanistan.
Özgürlük ve devlet kurma hakları verileceği vaatleri ile kiliselerin de yardımıyla kışkırtmalar sonucu isyanlar başlıyor.
Arkadaki isimler İngiltere ve Rusya.
Yunan isyanı İngiltere kamuoyunda haçlı seferi olarak propaganda edilmiş, İngilizlerde haçlılık ruhunun uyanmasına zemin hazırlamıştır. Her yönüyle desteklenmiş ve kurtuluş savaşı yıllarında taraf olmadığı halde, ingiltere’nin amaçları uğruna savaşa itilmiştir.
Yer Arabistan ve yemen:
O bölgeler Osmanlı egemenliğinde ve Hindistan yolu üzerinde, Hindistan zenginlik demekti ve bu yollara egemen olmaları gerekiyordu.
İngiltere Aden’de Aran şeyhlerini para ile kandırarak Aden Liman Şehrine yerleşti. Daha sonra bu verimli toprakları ele geçirmek için her çareye başvurdu. “Bu amaçla Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, Onları aldatıp bağımsızlıktan söz edip, fakat her şeyden evvel, kendi Adalarının çıkarlarını göz önünde tutarak çalıştılar.
İşte ünlü Yemen isyanları bu sebeple başlamıştı.
Arkadaki isim İngiltere.
1882’de Mısır’a yerleştiler. Basra Körfezine yerleşmek uğrunda da 1870–1900 yılları arasında buradaki Kuveyt, Maskat, Katar, Bahreyn Şeyhlikleri ile Osmanlı Devleti aleyhine olarak himaye anlaşmaları imzaladılar.
Dünya Harbine gelindiğinde İngiltere, Hindistan yolunun en uç noktalarına sahip olmuştu.
Daha sonra Filistin, Suriye, Irak, Arabistan kalmıştı vilayetler ki 20. asrın başında Petrol ve sömürgelerin yolu olması dolayısıyla İngiltere’nin iştahını daha da artırmıştı.
O dönemlerde bu kutsal yerlerde huzur ve güvenlik vardı. İslamcın en gözde yerleriydi.
Bu dönemde Suriye’de Misyoner Okulları ve Mason Locaları Türk Düşmanlığını aşılamaya devam ederken. Para dağıtmak dâhil yapılabilecek her türlü aleyhte propoganda yapıldı. Bu beldelerde ki Arap Milliyetçiliği körüklediler. I. Dünya Savaşı Süresince Arapların, kendilerine yardım etmeleri halinde Arabistan’a Bağımsızlık vaad ettiler.
(Ne kadar tanıdık manzara değil mi)
İşte bu devrede İngilizlerin ünlü casusu Lawrens’i görevlendirdiler. İngiliz casusu Lawrens Suriye ve Medine arasındaki isyancı Arap kuvvetlerinin komutanı olarak başına geçti. Hertürlü imkân sağlanarak. Müslüman’ı, Müslüman Araplara kırdırarak, Yahudilerle birlikte kudüsü ele geçirdiler.
Böylece de Müslümanlar ve Araplar elleri ile orta doğuda kurulacak İsrail devletinin temellerin atmış oldular.
Lawrens hatıralarında’’ Ben Arapları Türklerden öyle ayırdım ki, İngiliz orduları bir seyahat yürüyüşü yaptılar. Arapları birleştirerek yani Türklere isyan ettirmekle İngiltere’ye bir sömürge kazandırdım. Diyecektir.
İngiliz Başbakanı W. Churchıll Lawrens’in İngiltere’ye hizmetleri konusunda şunları söylemiştir:
“Devrinizin en büyük adamlarından biri… Bizi petrol’e ve Osmanlı imparatorluğunun mirasına eriştiren O dur”
İlk isyan eden ve Şerif Hüseyin Arabistan kıralı olacağını umarken, Hicaz kıralı olmakla yetinmek zorunda kalacaktır. İngilizler buraları terk ederken de kendilerine uşaklık edecek şeyh ve kralları bırakmayı ihmal etmediler.
Daha sonra Şerif Hüseyin’in oğlu Emir faysal
:” Müslüman dünya’sının önüne çıkamayacağım. Kendilerinden Osmanlı Halifelerine karşı savaşmalarını, fedakârlık yapmalarını istedim. Oysa şimdi görüyorum ki; amaçlarına hizmet ettiğimiz Avrupa Devletleri, Arap Ülkelerini bölüyorlar.” diye gerçeği anlamanın pişmanlığını dile getirecekti.
İngilizlere göbekten bağlı olan Arap şeyhleri Türklere karşı yaptıkları ihanetleri başlarına musallat olan Yahudilerin zulümleriyle, zaman Avrupa Devletlerinin Askeri siyasi müdahaleleriyle ödemekteler.
Ne yazık ki; Lübnan da ve Filistin de Müslümanlara yapılan zulümlere de ses çıkaramamakta sadece izlemekle yetinmektedirler.
İngilizlerin Türkiye üzerine tezgâhladıkları oyunlar hala devam etmektedir.
Osmanlı Devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesine maruz kalınca, Dış güçlerle desteklenen ve kışkırtılan, ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni Kiliseleri’nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş, yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır. Yıllarca bir arada barış içinde yaşamış insanların arasına nifak tohumları ekilmiş ve tarih iki tarafa da büyük açılar veren sahnelere şahit olmuştur.
Böylece Ermeniler, Ruslar ve İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmış ve İngiltere’nin elinde Rus yayılmacılığına karşı bir ileri karakol vazifesi görmüşlerdir.
İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı Devleti’ni yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır. Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da işte bu politikanın propaganda ürünüdür!
O günden bu yana, dünya kamuoyunda bu konuda sergilenenleri F. Dixon Johnsun Aşağıdaki sözlerle özetleyecektir.
“Bu top yekûn katliam hikâyelerinin çıkarılmasının, nihai hesaplaşmada, Türkiye’nin zararına olarak, İngiliz Hükümeti tarafından yönlendirildiğini tekrar etmekte tereddüt etmiyoruz.”
Özellikle Lozan’dan sonra Kürtleri, Asurî kabilelerini ve Arapları sürekli olarak Türkiye aleyhine tahrik etmiştir.
Musul meselesi de yine İngiltere’nin politikaları nedeniyle uzun zaman çözülememiştir.
1918’li yıllardan beri izlemiş olan çirkin politikalar hala devam etmektedir.
Dün yemende, Arabistan da Araplara, Ermenilere uyguladığı politikaları bu günde Kürt kardeşlerimiz üzerinde oynamaktadır
Kuzey Irak çevresinde Kürt, Türk, Arap unsurlarla birlikte yaşayan Nesturiler Ağa Petrol önderliğinde İngiliz Himayesi altında bağımsız bir devlet kurma sevdasıyla isyan ettirmişlerdir.
Şeyh Sait İsyanı’nın arkasında, İstanbul’da bulunan Kürt Komiteleri, İngiltere’nin mandası altında bağımsız bir Kürt devleti kurmayı plânlamaktaydı.
İngiltere; himayesi altında bir Kürdistan Devleti kurulmasını, bölgenin petrol yönünden taşıdığı önem nedeniyle istiyordu.
Bu amaçla bölgeyi ellerinde bulundurabilmek için Kürtleri, Türklere, Araplara hatta İran’a karşı kullanabileceklerdi.
Babalar ve oğullarının oluşturduğu BOP projesinin ayakları yavaş, yavaş ve yerine oturmakta ve milletlere rolleri dağıtılmaktadır.
Türkiye bu Projede kendisine verilecek rolü çok iyi analiz etmeli ve
Bizim deyimimizle bari bu kez.
‘’Yaş Tahtaya basmamalıdır.’’
Başka ülkelerin topraklarında yaşayan milletleri kışkırtırken, kendi topraklarında yaşayan İskoçya ve İrlanda aynı hoş görüyü gösterememiş, özgürlük tanımayı yıllarca kabul edememiştir.
Ne derler
‘’ Ele verir talkımı, Kendi yutar salkımı.’’
İsrail’e karşı bir şey yapmasına pek de gerek yok. Yapması gerekenler var ve bence bunlar şu şekilde ifade edilebilirler:
1. Kuran’ın müteşabih ayetlerine çağdaş yorumlar getirerek oldukça önemli uluslarası organizasyonlarda hakim olan üst düzey “judaic” etkileri nötrleştirmek, islam sofizminin üstün yönlerini bu organizasyonlarda vurgulamak.
2.Ayosofyada dilenip, Sultanahmet Camii’nde sadaka vermek çabasından kurtulmak. Özellikle Ayasofya’da dilenmemek için kendi kaynaklarına sahip çıkıp onları ve ileri ölçüde katma değer ekleyerek tüm Dünya’nın hizmetine bizzat sunmak.
Bunlar nasıl yapılabilir konusunu bu aşamada irdelemek istemiyorum. Bağışlayınız. Ancak ilgi olursa daha ayrıntılı olarak yazarım.
Sayin Basbakanin Davos ta gosterdigi tutum tarafli tarafsiz herkesin takdirini kazanmistir. Haber Turk TV lerinde yer alir almaz yabanci TV lerde konunun nasil aktarildigini gormek icin CNN, BBC ve EURONEWS kanallrindaki haber programlarini izledim. Hepsi birbiriyle anlasmis gibi Erdogan in tepkisini Munazara masasindan kacan bir okul ogrencisi davranisina indirgediler. Oturumu yoneten kisiye ofkelenip tepkisini Peres e gostererek sinirli bir sekilde Davos u terketti seklinde lanse ettiler. Arap Dunyasi disinda kalan hicbir yayin organi Erdogan in ne soyledigini belirtmedi. Basbakan in tepkisi hepimiz icin bir gurur vesilesi oldu belki ancak, masaya yumrugumuzu vuracak kadar gururlu isek daha once neden geregini yerine getirmedik. Dolayisiyla sesimiz Edirne den oteye gecmedi. Arap Dunyasi nin sevincli bir tepki gosterdigine bakmayin, yuzumuzu Avrupa ya sirtimizi Araplara donerken dikkatli olalim. Sirtimizdan bizleri vurarken din kardesi degiller miydi. Simdi ise ustelik Batinin parasiyla beslenen bir guce sahipler. Sadece sirtimizdan vurmakla kalmayip, pohpohlayarak bizi atese atarlar. En zaindan Avrupa bu konuda durust, bizleri iclerine almayacaklarini acikca ilan ettiler ve hic bir zaman gucumuzu iclerine sindiremeyeceklerini defalarca gosterdiler.
davos krizinden 15 gün önce yazdığım makalemi sizlerle paylaşacağım. davosla ilgili düşüncelerim; ilk dydğmda herkes gibi mutlu oldum. ‘helal sana başbakanım’dedim. bu ilk refleks olarak gayet doğaldı… siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz derken adam öldürmeleri için pilotlarını konya da eğitmek çelişkiyi barındırır. çelişkinin olduğu yerde gerçeklerden söz etmek gaflet ve delalettir. siyasi olarak evangelist ve siyonist mekanizmalara kesintisiz hizmet verirken, şimdilerde kafa tutmak manidar değildir. birilerinin milli çıkarlarına bizim milli çıkarlarımız heba edilirken ŞİMDİ bu tavır bana samimi gelmemektedir. çelişkiler burya sığmayacak kadar çoktur. size makalemden bir kesintiyi naklederek ayrılıyorum:
GAZZE
Filistin-tarihin ona bahşettiği alın yazısı diyelim- önce Arap, Hitit, Mısır’ın hâkimiyetine girmiş akabinde Hz. Musa yönetiminde İsrailoğulları bu toraklara yerleşmiştir. Hz. Davut ve Hz. Süleyman yönetimlerine sahne olan bu bölge sürekli işgaller ve sürgünler yaşamış İ.Ö. 64 yıllarında da Roma egemenliği başlamıştır. 395’de Bizanslıların hâkimiyetine giren Filistin 637 yıllarını takiben tümüyle İslam hâkimiyetine girmiştir. Sırasıyla: Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Selçuklular dönemlerini yaşayan Filistin 1516’da ise Osmanlı toprağı olmuştur. 400 yıllık Osmanlı hâkimiyetinde varlığını sürdüren Filistin, Yahudilerin geçmişe yönelik hayallerini her zaman süslemiştir.
Değişik ülkelerde dağınık şekilde yaşayan Yahudiler 1896’ da aslen gazeteci olan Theodor Herzl`in önderliğinde bir araya gelerek Filistin’de devlet kurma çalışmalarını başlatmışlardır. Avrupa’da fonlar kurularak dev bütçeler oluşturulmuş, edinilen bu paralarla Filistin’de ki Araplardan büyük toprak parçaları alınmıştır. Theodor Herzl, 19 Mayıs 1901 tarihinde II. Abdulhamid’e bir teklif götürmüştür. Bu teklif: “Avrupa borsasını ellerinde tutan Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu`nun bütün borçlarını ödemesi karşılığında Filistin`de bir yurt verilmesine yöneliktir.” Akabinde gizlilik ilkesine bağlı kalınacağının taahhüdünü vermişlerdir. Ancak bu teklif II. Abdulhamid tarafından kabul görmemiştir. Meşrutiyetle azınlıklara verilen haklardan en çok Yahudiler yararlanmayı bilmişlerdir. Hedeflerine adım adım ilerlemiş, daha büyük toprak parçalarıyla oradaki nüfus oranlarını gittikçe artırmışlardır.
Bu gün Türkiye’de ki toprak ve banka satışları ve vakıflar yasasıyla getirilen azınlıkların hakları meselelerine, tarihin sayfalarında dolaşırken başımızda dolaşan tehlikelerine tanık olmaktayız. Haklar; sahnelenen oyunla lehte ve aleyhte nasıl kullanılıyor ve başımıza ne çoraplar örülüyor! Şimdilerin Türkiye’sin de Avrupa Amerika eliyle verdikleri rüşvetin yardımlaşma adı altında nasıl bağış listesini oluşturduklarını görüyoruz. En çok bağışı(!) alan TESEV ve ENSAR gibi kimliği Türk-İslam (!) olan derneklerin bu rüşvetleri bağış, yardım adı altında neden ve neye hizmet karşılığında aldıklarının irdelemek ve denetlemek zorundayız. Dün Yahudiler adına oluşturulan fonlar bu gün kimler adına oluşturuluyor? Şimdilerde, Filistin’e yardım kampanyaları başlatıldı. Bosna-Hersek savaşında Müslümanlara yardım adı altında toplanan trilyonların Mercümek davasıyla kayboluşunu hatırlayın. Deniz Feneri davasından sonra darbe yiyen para toplama mekanizması bu gün bu insanlık için hassas olan davada başka bir çehreyle meydana çıkmış olabilir. Müslümanların dikkat etmeleri, uyanık olmaları ve bu ülkeyi cumhuriyetin değerleriyle birlikte benimseyip sevmeleri gerekmektedir. Filistinlilerin başına gelenlerin bizim başımıza gelme ihtimalindeki tehlikelerine değinmek için bu konuyu detaylandırma gereği duydum.
İsrail bizlere günlerdir ekranlar vasıtasıyla savaşın nasıl bir çirkef olduğunu tekrar tekrar gösterirken, belleklerimize inmektedir. Filistin halkı; iç ve dış savaşına hala devam eden ırak halkından daha mı şanssız yoksa şanslı mı? Bu iki ülke insanları sürekli işgal kaderini ortaklaşa paylaşmaktadır. Ekranlardan; başbakanımız, sivil toplum kuruluşlarımız zulüme uğrayanların-gerçekten, samimiyet ekseninde- sesi olabiliyor mu? Türk halkının yüreğine dokunan sahneler, ateşli konuşmalar… Peki, ya.. peşmergelerin ve Amerikan askerlerinin silahlarıyla binlerce Iraklı Türkmen’in cesetlerinden sanki bihaber olan siyasetçime, sivil toplum kuruluşlarıma, televizyon ekranlarıma ne demeli? Ve milletim günlerdir Gazze’den canlı yayın izlerken Filistin halkıyla birlikte ağlıyor, sokaklara dökülerek tepkisini dile getiriyor. Lübnan’ı hatırlayalım. Sayın başbakanımızın söylemlerini, Müslüman ülkeler arası güya tepkisel trafiği…Meclisten çıkan teskereyle Türk askeri gitti, Lübnan’da kavga bitti(!) Ne oldu sihirli bir el mi dokundu(!)?
Filistin halkının kurtarılmasında kendimizi birincil vazifeli addediyoruz. (kendimizi çok kurtarmışız ya… Kelin ilacı olsa…diyesim geliyor.) hatta Bosna Hersek’te de olduğu gibi bazı heyecanlı gençlerimiz Filistin de savaşmak üzere yollara düşmüş durumda. Barışı istemek kadar insani bir duygunun neresini didikleyebilirsiniz ki. Didiklediğinizde insan olmaktan ya da insan görüntüsü çizememekten korkarsınız. Sırf bu yüzden asıl olanı konuşmak bazen aylarca insanı düşündürebiliyor.
Elli yedi adet adı Müslüman(!) olan ülke var. Tamı tamamına bağımsız olanı sorarsanız, İran diyorum. Ve yüzde otuzlarıyla bağımsız kalabilmiş Türkiye. Bir buçuk dahi etmeyen Müslüman iki ülkenin siyasileri ve etkiledikleri kitleler. Ne kadar bağımsız düşünüp ve ne kadar o bağımsızlık ekseninde tepkilerini dile getirebilirler. Türkiye’deki siyasilerin, medyanın ve kitlelerin tepkisi de bu bağlamda düşünülmelidir. Ülkenin iktisadının yüzde yetmişini sat, sonrasında ise İsrail’e, Amerika’ya, Avrupa’ya kafa tut. Buna ancak saflar inanır.
Karadenizli Fadime amcasın kızıyla anlaşır ‘bu gün ben yarın sen sevdiklerimize kaçacağız’ diye. Aynı gün olursa ailede kıyamet daha kuvvetli kopacağından akıllarınca böyle bir tedbir almışlar. Sözleştikleri gibi Ayşe kaçmış. Fadime’nin annesi içeri hışımla dalmış:
-Paçi duydin mi? Emicen kızi O, b..k yiyenin Ayşe’si kaçmış. Uyy… deyip küfürlerle birlikte figan edip dizlerine vuruyormuş. Fadime elinin altında hamur: ‘O kuus yarın gece bizim evde kopacak’ derken sessiz kelamına gülümsüyor, hamurunu daha bir aşkla yoğuruyormuş. Yaşadığımız bu küresel çağın gereği Filistin halkı ile birlikte- ki kendileri bu sonu topraklarını İsraillilere satarak hazırlamışlardır- Avrasya da ikame eden tüm ülkelerin halkları, bu kafayla giderlerse istisnasız aynı kuusu yaşayacaklardır. Buna binaen BOB projesi ekseninde nice milyonların figanına şahit olacağımızın sinyallerini gözlemlemekteyiz.
Filistin’de iki örgüt: Hamas ve El Fetih. Ülke bütünlüğü yerine kendi iktidarlarının kavgasında ayrışarak, millet olma sağduyusunu gösteremiyorlar. Bölünmüşlük; egemenliğin sonu, yıkımın başlangıcıdır. Flitsin kendi liderini bulamadıkça- ki tarih asla bulamayacaklarını göstermiştir. Kölelik ve yönetilmek genlerine kadar işlemiştir – figanlarına alacakları yardım ancak başka bir sömürünün bu sefer yumuşak başlı görüntü çizen ejderhanın koluna teslim olmaktır. Tıpkı Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için İngilizlere dün sığındıkları gibi… Ejderhanın bu gün ki kolu ise maalesef özgürlüklerin, adaletin, zulme karşı duruşun, egemenliğin timsali Türkiye’dir. Afganistan, Lübnan, Irak, Bosna hersek veee şimdilik sırada Filistin…! Siyonist ve Evangelist politikalarına hizmet götürmek, yine bu ülkelerin sömürerek fakirleştirdikleri avamın hışmından korumak, kollamak üzere tarihi Türk misyonuyla birlikte TSK kullanılacaktır.
Daha sırada çok İslami ve Türk kimliği ile varlığını sürdüren ülkeler var. Bu hamur çok su kaldırır dostlar. Türk askerinin işi bundan sonra daha da zorlaşacaktır. Hele şimdi gündeme oturmuş kalkması ise görünen o ki bir ‘kabul’ meselesiyle son bulacak; TSK’ni kurum olarak kirletme, yıpratma, parçalama, korkutma, sindirme operasyonu var… Akabinde bu yaratılan ‘pisliğin ucu bize de dokunacak’ korkusuyla teslimiyet bayrağını çekmesi beklenen komutanlar! Amerika’nın Avrasya politikası gereği, Türk askerinin ‘küresel jandarma’ teklifini TSK eyer kabul ederse, işte o zaman yüzde otuzluk bağımsızlığımızda ortadan kalkacaktır. Bu yüzdendir ki biz mi Filistin’e Filistin mi bize muhtaç sorusuyla muallâktayım!
Davos Toplantısını Tayyip istemişti.Hepsi Tayyip için orada oldular.Güzel bir oyun segilendi”Şiddet ve Sevgi Birarada” oyunun adı.İnşallah sevgi kazanır barış olur.İnsanlara şiddet değil sevmek yaraşır.
Uluslararsi bir gazeteci olarak bende DAVOS olayini takip edebildigim kadar gerek yabanci basindan gereksede ic basindan netice hep ayni.
Yani Türkiye nin kendinden baska dostunun olmadigini bir defa daha tescillenmis olarak görüyoruz. O olayin yasanma aninda dahi Arab biriligi baskaninin EMIR MUSA nin tavri da bizim kine adapte olmasindan ben cok gurur duyardim.Bizim verdigimiz tepkiye uyup oda oradan ayrilmasi geremezmiydi? Tabiki onu görmedik, görmedigimiz gibi Araba camiasindan, bizim basinimizin bazilarindan geldigi gibi,cok gecikmis ve pasif tepkiler geldi. Bende kendi kendime sordum”Biz neyin mücadelesini veriyoruz” dieye? Ama derhal anladim ki biz Insanliga karsi islenen sucun tepkisni verdigimizi. Zaten Ejdadimiz da Viyana kapilarina, kiliselerin insanlara yaptiklari insanlik sucu isleyenlere tepki icin gelmemislermiydi? Elbetteki biz Türkler dünyaya DAVOS tada Gürcistana nasil baktiysak Filistine de öyle,Taliban a nasil baktiysak,USA da din adina islenen meshep istismari altinda öldürülen insanlarada öyle bakariz. Simdi Türkiye ne yapacak:Bana göre su anda Dünya Sermaaye pesinde, Ortadogunun baska bir ifade ile Arab devletlerindede sermaye var ve hem su andaki tesbitlere göre sadece USA da 25 Trilyon USD yatmaktadir. Bunun %30 son Ekonomik krizde kayboldu. Biz bütün sartlari zorlayip buralardan bu sermayeyi Türkiye ye cekmemiz cok önmeli oldugu gibi bundan sonrada siyasi acidan da elbette Islam ülkeleriyle rehberlik gösterip Bu ülkelerin gerek Askeri gerekse sivil sanayilerne ortak hitap edilebilinir. Bir Airbus,Boing,Tanklar,Uzay ws ile uzun ve kisa vadelei calismalar yapilir diye düsünüyorum. Öbür yandanda böyle Aggressiv ufak olupda simaran ISRAIL gibi devletciklerede bir DUR sen kimsin nesin denebilecek karakterde kendiliginden olmus olur. Sermaye kimdeyse o kuvvetlidir.Dünya nüfusunun 1/3 Müslüman ülkelerinden yüzdeyüz destek alcagimizdan da hic kimsenin kuskusu olmasin. Esas itibari ile mesele cesur ve onurlu olmaktir. Bunun yanida tabiki Avrupa Ortak Pazar oyununu oynamaya devam etmeliyiz.Biz bunlari yaparken Avrupadan asla kopmamaliyiz dieye düsünüyorum.
Saygilarimi sunarim
1. 1 Şubat tarihli yazımı, yazınızı oku(ya)madan yazmıştım (sanırım, yazınız henüz yayımlanmamıştı tesadüf bu ya yazılarımız peş peşe yayımlandı) Esas ilginç olan ise okumadığım yazınıza cevap yazabiliyor olmam da saklı 🙂 (münecim miyim? neyim? bende şaşırdım) Şaka bir yana söz konusu yazım, -sonraki yazımdan da- anlamış olduğunuz üzre size cevap değil, genel bir yazı idi.
2. İnce nükteli, birikimli, eleştirel ve fikirsel yazılarınızı beğeni ile okuyorum. (Genel hatları ile fikirlerinize katılmakta olduğumu da söyleyebilirim)
3. (Belkide) bende takıntı haline alan konu; günlük hayatta çok yoğunluklu yaşamakta olduğum(uz), “sokakta ayağı kayıp düşenin bile, bu durumdan bir AKP karşıtı eleştiri çıkarabilme” psikolojik halidir. Bu durumun sağlıklı bir toplumsal düşünce yapısına işaret etmediğini düşünmekteyim. Daha ötesi bu durumu PSİKOLOJİK HARP uygulamalarının sonucu yaratılan TOPLUMSAL BİLİNÇ oluşturma siyasetinin tezahürü olarak görmekteyim. (1952 yılında kurulan Özel Harp Dairesi’nden beri ülkemiz ne yazıkki toplum mühendisliği uygulamalarının en yoğun yapıldığı ülkelerden biri haline gelmiştir)
Bu “siyaset(sizlik)” hali özünde tam da Ergenekon zihniyeti ile örtüşerek, tehlikeli bir siyasetin argumanı haline gelmektedir. En nihayetinde bu durum demokratikleşme yolunda atılan ve/veya atılacak olan adımlara zarar vermektedir.
Zira; Türk halkının seçimlerine saygı duymamanın bedelini bu ülkede çeşitli defalarca çok ağır bir şekilde ödenmek zorunda kalındı, aynı filmi bir kez daha görmek istemiyorum, küçük bir mutlu azınlık dışında (siyaseti askere, ekonomisini de imf’ye havale etmiş mutlu ve küçük bir azınlıktan söz ediyorum) isteyenlerin de olduğunu sanmıyorum. AKP ile bir fikir bağım olmamasına rağmen meşru olmayan her türlü yöntemlere karşı, meşru hükümete ve parlemantoya destek vermeyi insanlık görevi adedenlerdenim.
4. İnsanlık derya ise, insan hayatı deryada bir damla. Malumları olduğu üzre demokrasi mücadelesi de iğne ile kuyu kazmak gibi zor ve uzun bir yolculuktur ve sabırlı bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Bu uğurda Amaç; bizden önceki kuşakların bize devrettiğini “bir arpa boyu” bile olsa daha ileriye taşıyabilmektir.
Demokrasi için karamsarlık yerine umutlu olmaya ihtiyacımız olduğunu düşünmekteyim.
not: melekut müstearından Bn. olduğunuzu çıkarmış olmam tamamen alicenaplığımdan kaynaklanan bir algılama durumudur. (Melek’lerin sadece bn. olabildiği kültürün yarattığı bir algı yanılgısı)
Bay veya bayan olmaktan ziyade fikirlerin(izin) önemli olduğunun farkındayız, önemli olan da bu değil midir?
İsraile karşı bir şey yapmak demek emperyalizme karşı bir şey yapmak demektir. Önce biz,Türkiye Cumhuriyeti;bizzat Atatürk’ün Mazlum milletlerin uyanışı, yada uyandırılışı olarak nitelendirdiği Atatürkçülükten vaz geçerek,vaz geçmek şöyledursun ödün vererek, yeniden mazlum milletleşmemeliyiz. Tam tersine Atatürkçülüğü, aydınlanmayı, çağın önüne geçme ülküsünü mazlum milletlere ihraç etmeliyiz, enjekte etmeliyiz.Bu takdirde mazlum miiletler uyanır, özellikle petrol kaynaklarına sahip Arap alemi uyanır,Emperyalizme karşı koyabilecek güç oluşturur. Bu güç İsraile, diğer gibi onlarla eşit olarak yaşamayı kabul ettirebilir. Yoksa danışıklı kuru kabadayılık gösterileri ile İsrail’e daha doğrusu emperyalizme karşı bir şey yapmış olamayız. İçten saygı sunuyorum.
1)İsrail’in insanlığa karşı yaptığı kirin, İslam Alem’ini umursamadan yaptığı katliamların karşısında duran Sn.Başbakan’ımızı bu konuda çok güzel çok anlamlı bir harekette bulunduğunu düşünüyorum.Olayın ekonomizi nasıl etkiler boyutuna girmeden önce bence önemli olan bir siyasal boyutuna bakmak lazım.Bundan önce hiçbir Türkiye Hükümet’inin yapamadığı bu duruşu ilk kez bir dünya zirvesinde Başbakan’ımız gerçekleştirdi.Adeta Türk olmakla gurur duydum o konuşmaları duyunca,ayrıca bazı arkadaşlarımız Başbakan’ımızı desteklemekle birlikte bunun diplomatik bir tavır olmadığını düşünüyor fikirlerine saygım var ama bence adaletsizliğin olduğu o zirvede bir başbakan olmanız rağmen l kol harktlerinde bulunmaı bir moderatörün veyahut sözünü kesmesi, Peres’in bağırarak konuşması süre adaletsizliğini göz önünde bulundurunca adamlar kurmuş tezgahı ve Filistin meselesinde en büyük diplomatik engel olan Türkiye’yi yolundan çekmek için her şey hazır ve Başbakan’ımızın da burda yapabiliceği en etkili diplomatik harekettir Davos’u terketmek.70-80 senedir orda katliam yapan ve kendi topraklarını koruyamaya çalışan insanları terörist olarak dünyaya tanıtan İsrail’i, adeta dokunulmazlık çemberindeymiş gibi hiçbir zirvede kimenin laf söyleyemediği aleyhine hiçbir zaman karar alınamayan İsrail’in karşısında duran Sn.Başbakan’ımızı tebrik ediyorum.Oy kullanma hakkım olsa kesin ona verirdim.
Bay Erdogan, Basbakanlik koltugunu dolduramamistir, bugune kadar gelen hic bir basbakanin dolduramadigi gibi.
Israili uluslararasi platformlarda elestirmek guzel is, ama arkasi bos gelirse neye yarar. Eger Bu yaz yapilacak Hava Kuvvetleri egitim faaliyetine katilamayacaklari simdiden belirtilmezse ne ise yarar bagirip cagirmak. Ne ise yarar, Siz oldurmeyi iyi bilirsiniz demek, ikili anlasmalari kamuoyuna acip, askiya almadan, suclamak, ne ise yarar, Kiziltepe kursuna dizilen Ugurun mahkemesini habire erteleyerek,, olen cocuklar uzerinden politika yapmak, ne ise yarar…
Bravo Bay Erdogan a, Peres e anladigi dilden konustu, ancak, memlekete gelince deve kusu gibi topraga sokmasin kellesini, eger Ugurun, Diyarbakirda yargilanmayi bekleyen cocuklarin, gecen Newrozda ettigi laflarini bir daha dusunmezse ve kendi halkindan ozur dilemezse ne ise yaracak, deve kusu olmak….
80 Yıldır resmi ve/veya gayri-resmi ağızlarca söylenmiş yalanların en büyüklerinden biri Atatürk’ün önderliğinde yapılmış olan “milli mücadele”nin “Anti-emparyalist” bir savaş olduğudur.
Bu çarpıtma, 1960’dan sonra Doğan Avcıoğlu tarafından yapılmış, sosyalist ve devrimci bir niteliğe sahip olmadığı halde, kendini böyle tanımlayan ve asıl işlevi sosyalist mücadeleyi sekteye uğratmak olan Milli(yetçi) Demokratik Devrimci (MDD)’lerin ideolojilerinin temel ekseni olmuştur. Bu çarpıtmanın bir sonucu olarak siyasi anlamda “milliyetçi”, iktisadi anlamda “liberal” düşüncelere sahip olan Atatürk, “devrimci” addedilmek suretiyle hem tarih hem de tarihi bir kişilik çarpıtılmıştır.
Milli Mücadele’nin emperyal güçlere karşı yapılıyor olması, mücadelenin anti-emperyalist karakterli olduğu anlamını taşımaz. Öznel duruma bakmak gerekir, öznel durum işgalçiliktir, düşmanın emperyalist oluşu öznel değil nesnel bir durumdur.
Şöyle örneklersek, işgalci(ler) sosyalist olsaydı (misal SSCB) işgalci güç(ler) emperyalist değil diye kurtuluş mücadelesi yapılmayacak mıydı? İşgalcilerin niteliğine bakarak savaşılmaz, işgalçiye karşı, “işgalci”liğinden dolayı savaşılır. Yani işgalcinin tek bir niteliği vardır o da “işgalci oluşudur”.
Asıl mücadele işgalci Yunanistan’a karşı yapılmıştır. Yayılmacı politikası nedeniyle emperyalist karakterler taşıyan Osmanlı Devletine karşı kurtuluş mücadelesi vererek, bağımsızlığını kazanmış olan “Yunanistan” ın emperyalist bir karakter taşıdığını söylememiz mümkün değildir.
Lozan Antlaşması’nın zafer olarak addedilmesi bir doğmaya işaret etmekten başka nasıl ifade edebilir ki? Üniversite bitirmiş biri olarak öğrencilik hayatımın hiç bir karesinde Lozan’ın tartışıldığına şahit olmadım, Lozan; resmi ideoloji tarafından tartışmasız/doğmatik bir şekilde “zafer” olarak addedilmiştir. İşgalci olduğu ve yenildiği halde, Yunanistan’ın savaş tazminatı bile ödememiş olması nasıl zafer sayılabilmektedir. Madalyonun öbür yüzünden baktığımızda, Lozan; bir imparatorluk mirasının yağmalanmasının antlaşması olduğunu da söylememiz mümkündür. Bu antlaşmadan sonra imparatorluk mirascısı olan ülkemiz neredeyse yarı müstemleke ülke durumuna düşürülmüş ve dış politikası efendi ulus-köle ulus düzleminde sürdürülmüştür. (Ürdün kadar bir dış prestijimizin olmaması tesadüfi midir?, Lozan ile yenik ülke sayılmamızın bir sonucu mudur?)
Pek tabiki; Lozan’ı zafer olarak addedebilirsiniz de, ancak bu durumda Türk halkının neredeyse 80 yıldır cevabını aradığı birçok sorudan biri olan “petrolumuzu niye çıkaramamıyoruz” sorusunun cevabını da vermek durumundasınız.
Cevabını bulamadıysanız, elbetteki Lozan’ın gizli maddelerinin öğrenme zamanımızın çoktan geçmiş olmasındandır. (bilgi çağında; Youtube yasaklamak bu veya benzeri çarpıtmaların ortaya dökülmesini engellemeye yeter mi acaba?)
Evet haklısınız bende mazlum ülkelerin uyandırılması fikrinize aynen katılıyorum, ancak “doğru kabul edilen” ile “hakikatın” bütünleştirilmesinden başlanmasının, sap ile samanı birbirinden ayırmanın daha öncelikli ve hayati olduğunu düşünmekteyim.
Zira nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiç bir rüzgarın faydasının olamayacağı gibi, yönünü yanlış seçenin de yanlış limana gideceği malumunuzdur.
Not:Sn. Editör, konum(uz) yazınızdaki konunun dışında oldu, hoşgörünüze sığınıyorum.
Naçizane katkı:
Türkiye sadece Ortadaoğu’da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de ve tabii öncelikle kendi içinde, insan haklarına saygı ve barış çerçevesinde uluslararası kamuoyu oluşturmalıdır. Hamas’ı seçilmiş bir güç olarak demokratik olmaya zorlamalı, İsrail’i El Fetih_Hamas ikilemi dışında kalmaya zorlamalıdır. Erdoğan haklı çıkışında daha incelikli ve dengeli bir dille dünya kamuoyuna seslenmelidir. Devlet başkanlarına anlatılamayan halklara anlatılsa ve uluslararası yargı için baskı oluşturulsa sanırım orantısız güç kullanımı için önemli bir adım atılmış olur. İsraille ilişkileri dondurmak ne gerçekçidir ne çözüm getirir. Hamas için desteğin koşulsuz değil mutlaka koşullu olması şart. Ve içerde anti-semitik söylemleri kaşıyan hertürlü çıkış yargı yoluna götürülmelidir. Arap Dünyası’nda liderliğe oynamaktansa vicdan oluşturucu politikaları zorlamak şu an önceliklidir bana göre. Bu sorunu kendi içimizde kavgaya çevirmektense, filistin’de insani yardım bekleyen insanların trajedisine öncelik tanıyan bir yaklaşım içinde olmak hepimiz için vicdani ve etik sorumluluktur. O yüzden bu tür tartışma ortamlarını “hadi canım”cı yaklaşımlarla bulandırmak ve hınç çıkarmak yerine, hükümeti zorlayıcı bir sivil inisiyatif oluşturmanın aracı yapmalıyız.
peres in erdoğandan özür dilediğini yazmışsınız ama pardon ne zaman özür diledi:))))))))) ben kaçırmışım. madem sert bir çıkış yapıldıda gerekli adımlar niye atılmadıda;tartısmadan sonra hemen peres aranıp benim lafım sana değildi denildi.yaşasın yerel seçimler:)))))))))))))))))yerel seçimler oldugu sürece kendi kandırmacalarımıza biraz daha güleriz:)))))))))))))))))))
tüm islam alemi pkk terörü için türkiyeye nasıl yardımda bulundu binlerce türk kürt vatandaşlarımız öldü tüm dünya bakmaktan başka hiç birşey yapmadı şimdide bu kiritik dönemde işsizlik sorunu varken kendi vatandaşlarımız zor durumdayken kim ne yaptı hiç bunu düşünen varmı. filistin zor bir dönem geçiriyorsa biz ne yapabiliriz 15 20 senedir binlerce şehit verdik kim ne yaptı. uzun lafın kısası camiye lazım olan mescide haramdır.
Bircok insan, iyi yapti, dik durdu, ilk defa biri cevap verdi vs. diyor ama bu düsünce, bir bakima da kompleks sahibi oldugumuzu gosteriyor. Böyle sloganvari seylerle mutlu olacak kadar hasretmisiz gibi bir görüntü cikiyor ortaya.
Bu durum güclü devlet oldugumuzu degil, aksine gücsüzlügümüzü gösteriyor. Zira güclü devletler slogan vari hamasi nutuklarla degil, icraat ile sonuc alirlar.
hem icraat yapip hem de konusulsa bir dereceye kadar olumlu görülebilir ama sadece lafla da peynir gemisi yürümüyor.
Bakacagiz ve görecegiz.
Bir zamanlar da bir baska basbakan 1 koyup 3 aliyordu. Ne oldu?
Doğrusu her ne düşünerek yapmış olursa olsun, başbakanın yaptığı hareket hoşuma gitti. Türkiye küçük bir ülke değildir ve benim temsilcilerimin başkalarının önünde eğilmesini kabul edemem. Bununla beraber… Ülke olarak her yıl 50 milyar dolarında cari açık veriyoruz. “Ümüğümüzü sıkarlarsa anlaşamayız” dedikleri IMF ile anlaşabilmenin çarelerini arıyoruz ve maalesef buna mecburuz. Diğer taraftan haklı ya da haksız nedenlerle vatandaşlarımız bir kaç parçaya bölünmüş durumda. Beni başbakanın İsrail’e olan tutumu, insan olmamın dışında, bir Türk olarak fazla ilgilendirmiyor.( İsrail’in ne olduğunu ve hedeflerini gayet iyi biliyorum) Önceliğim dış ve iç borçlarımızın ödenmesi ve ne sebeple olursa olsun parçalanmamıza yol açabilecek bölünmelerin önlenmesidir. O zaman başta İsrail olmak üzere tüm dış düşmanlarımızla rahatça mücadele edebiliriz. Son olarak “Teşbihte hata olmaz” deyip ( Yanlış anlaşılmasın ) dış politikada dikkat edilmesi gereken bir kuralı deyimlerle ifade edeceğim.
” Havlayan köpek ısırmaz ”
” Isıracak köpek dişlerini göstermez ”
Bir kere daha tekrar ediyorum; yalnızca mecazi anlamlarını düşünün. ( Kesinlikle hakaret amaçlı değildir. )
Bazı arkadaşların Mustafa Kemal Atatürk’e ve ordumuza dil uzattıklarını okudum. Osmanlı İmparatorluğunun yokolma döneminde kimlerin neler yaptıklarını; gözlerinin feri sönmüş bir millete kurtuluş ruhunun nasıl verilebileceğini; bu savaşın kimler tarafından engellenmeye çalışıldığını iyi bilmek gerekir. Ve düşünmemiz gereken ilk şey eğer Atatürk inandığında canını feda eden Türk milletine önderlik etmeseydi, bu gün ne ben, ne de sizler bu yazıları yazamazdık. Ve lütfen arkadaşlarım ordumuza dil uzatmayalım. Her kurum gibi içerisinde bazı kötü niyetlileri barındırabilir ama; ordumuz bizden ayrı bir şey değildir ki. Ordu zaman zaman politikacıların aşırıya kaçtığı yerde devreye giriyor. Ama iyi, ama kötü ince ayar yapıp bırakıyor; diktatör olup başımızda kalmıyor. Orduya laf atmayı bırakıp, ülkemizi doğru dürüst yönetebilecek siyasetçileri bulabilmenin yollarını arıyalım. Ve ne olursa olsun birlik olalım. Burada yazdıklarımdan ötürü bana kızanlar olabilecektir. Sizden ricam düşüncelerimi düzgün bir şekilde eleştirmenizdir. Çünkü ayırımcılığın ana nedeni tahammülsüzlüktür. Benim ülkemin ise daha fazla ayırımcılığa tahammülü kalmamıştır.
Saygılarımla…
Ordu’ya biat etme, orduyu her türlü eleştirinin dışında tutma anlayışının, “kutsal devlet” anlayışının bir asır geride kalmış olması nedeniyle hükmü kalmamıştır.
Demokrasi, her kurumun eleştirilmesi hakkını doğurmaktadır, zira eleştiri yüceltir, çürümeyi engeller, eleştiriye tahammül edemeyenin -devlet dahi olsa- yıkıldığına tanık olmaktayız.
Kışla ve ordu evi duvarlarında yazılı olan “Orduya sadakat, şerefimizdir” anlayışı bu çağda doğru bir anlayış mıdır? asıl sadakat halka olan sadakattır. Halk mı orduya, ordu mu halka sadakat göstermelidir. Ordu kimin için vardır? ve kimin parasıyla vardır? halka sadakat göstermesi ve onun güvenliğini sağlaması gereken kurum, halkın tepesinde ondan sadakat beklemekte, maalesef ki bu kafa 1930’larda, Hitler ve Musolini dönemlerinde kaldı.
Zira TSK halen o dönemleri yaşamakta olduğundan Askeri Ceza Kanunu, Musolini’nin kanunun kopyası olarak devam etmektedir. Zira mahkeme edilmeden hapis cezası verilebilen tek kanun Askeri Ceza Kanunu’dur.
Ordusuz bir ülke olamayacağı için orduyu eleştirenler aslında onun anayasaya ve yasalara saygılı, demokratik bir ülke kaide ve kuralları içine çekilmesini istemektedirler, bu da çok haklı ve doğru bir taleptir.
Bu ülkedeki EN BÜYÜK HORTUMLAMA VE YOLSUZLUK olayı ne yazıkki 28 ŞUBAT süreci içerisinde yaşanmıştır. 21 Bankanın içi boşaltılmış ve halkın cebinden 100milyardolar çalınmıştır. Ülke iflas ettirilmiş, cebimizdeki her 100liranın 78lirası dış borç haline dönüştürülmüştür. Bu çok organize bir olaydır, bugün deniz feneri ile yatıp kalkan merkez medya ne yazıkki bu TARİHİ HORTUMLAMA olayı üzerinde hiç durmamıştır. Zira bu hortumcuların kimler olduğu da bellidir, o süreçten bu yana kimlerin sermayelerini 10’lara katladığına iyi bakmak gerekir, birkaç eli sopalı aczmedinin, fadime şahin’in kalkancı’nın başrolde olduğu bir film izledik, bu filmi izletenlerde bu soygunda en büyük parsayı götürenler oldular.
Sizin eleştiriden muaf tutmuş olduğunuz ordu ve generaller bu resmin neresindeydiler bir düşünün bakalım.
Sevgili Turk kardeslerim bundan iki yil once sayin basbakabAmirka yuniversitesinden ( yehudimasoni- Davut Boynuzu- odulunu kabul etmezseydi .ki bugune kadar dunyada hic bir islama verilmimistir.
Onlarde bugun ona karsi boyle ucuz tekliflerde bulunmazlardilar…..
Maalesef diyoruz ….Bizimkiler .once isbirligi ediyorlar sonra gergin durumlarda kendilerini milletin onunde iyi gosteriyorlar .
Isterseniz konu ile ilgili yazimizi size dergimizden butunluguyle aktara biliriz…
Aresimizin gizlenmesine gerek yok ben kerkukten yaziyorum Mail adresimiz ise turkmendilidergi@yahoo.com
Olması gerekiyordu bazı yorumcular olumsuz düşünse de geçmişte M.Kemal ATATÜRK’ün masaya vurduğu günleri ne kadar çabuk unuttu.şimdiye kadar sustuk da ne oldu sessizlik kabullenmek demektir.
Ülkemizin masaya vuracak liderlere ihtiyacı vardı biz kendi kendimize yeteriz bundan sonraki tehditlere boyun eğmez isek yani geri dönüş yapmassak kazanan biz olacağız israil şunu bilmeli TC boyun eğmez diğer sömürgeci oldukları ülkelere benzemez Ülke İnsanları gerekirse aç kalır ama boyun eğmez düşüncesini beynine işlemeli.
Tekrar ediyorum Başbakan R.Tayyip ERDOĞAN yapılması gerekeni yaptı.
hatta yorumcunun biri eğer şahsi olarak tepki koysaydı falan diye zırvaladı ama oraya Başbakan olarak gitti şahsi meselesi için değil TC Ülkesinin Başbakanı olarak gitti tebrikler Erdoğan Arkandayız.
Adalet felsefesi, hurriyet felsefesi mi daha oncelikli, derhal silaha sarilmak mi? Bin yildir İslam dunyasi ne alemde?
Silah ve teknoloji (uzay endustrisi dahil) uretmek demek hic alakasi olmayan milyonlarca caisaninve her gun cesit cesit vergi verenlerin, ureterek calisarak stamaya cabalayarak zorlukla gecinenlerin devlete odedigi paralarini 3-5 mutesebbisin “sisirilmesi” icin “haksiz gelir transferi” yapmak midir?
Savunma onemlidir, cesitli, organize bicimleri ama ekonomiyi ayaga kaldirir mi? yada ayakta tutar mi? bati dunyasinin silah teknolojisi cok gelimis ama krizde hepsi cuvalladi?
Sia doktrini, Cefir’cilik ve Kabbala hakkinda ne biliyoruz? Hamas Sia’nin desteginde degil mi?
Istikrali refah ve gelismenin de ortamini sunan
Adalet felsefesi, hurriyet felsefesi mi daha oncelikli, derhal silaha sarilmak mi? Bin yildir İslam dunyasi ne alemde?
Ulusal uretim demek, patenti alinarak, ulke icinde, demode ve pahali mamul uretmek midir?
Iran teknolojisi kimlere, hangi ulkelere ve hangi transferlere dayaniyor?
Ulusal gelisme ve “guc” demek, silah ve teknoloji (uzay endustrisi dahil) uretmek demek mi, hic alakasi olmayan milyonlarca “emegiyle calisanin” ve her gun cesit cesit vergi verenlerin, ureterek calisarak uurn satmaya cabalayarak zorlukla gecinenlerin devlete odedigi paralarini, 3-5 mutesebbisin “sisirilmesi” icin “haksiz gelir transferi” yapmak midir? onyillardir trilyonlaca dolar borc oduyoruz.
Savunma onemlidir,herkesin de mesru savunma haklari vardir, ama cesitli, organize bicimleri ama ekonomiyi ayaga kaldirir mi? Yada ayakta tutar mi? bati dunyasinin silah teknolojisi cok gelismis, ama krizde hepsi cuvalladi?
selam ile
Sayin Basbakanin Davos toplantisindaki davranisini yurekten tebrik ederim. Bravo demek lazim bugune kadar kimsenin cesaret edemedigi bir davranisi sergilemistir. Herseye bas egen ve herseye evet degen insanlar kisiliksin insanlardir “HAYIR” demek ve “TEPKI” gostermek kisilik sahibi kimselere mahsustur. Bu da Sn.Basbakanin kisilik sahibi oldugunu gosterir. Onu yurekten bir kez daha tebrik ederim.
bence savaş acmalı kardeşim şimdi savaş acsın koşa koşa birlige giderim ne bu ya biz turk uz kimse karşımızda duramaz bence başbakanımız tek bir suzuyle isragili ezer gecer bizden butun dunya korkuyor biz osmanlı torunlarıyız
Eşek sağlam kazığa bağlı!..
Hafızalarımızı kısaca tazeleyelim… Hamas Lideri Şeyh Ahmed Yasin 22 Mart 2004’te İsrail tarafından roketle öldürüldü.
Başbakan Erdoğan bu olay üzerine çıkıp, ‘İsrail, devlet terörü yapıyor’ dedi.
Sonrasında ABD Büyükelçisi Edelman’a haftalarca randevu vermediği ortaya çıktı(!)
ABD ve İsrail medyası Erdoğan’ı yerden yere vurdu.
Ahmet Davutoğlu’na sürmanşetten giydirenler gene bugünkü ‘merkez’ medya oldu.
O tarihlerde gerginlik had safhadaydı.
PKK terörü azdı ve Erdoğan ABD’ye gitmek istedi.
Ama sözüm ona kapılar kapandı.
Milliyet’in Washington Temsilcisi Yasemin Çongar ve ABD diplomasi koridorlarını çok iyi bilen Cengiz Çandar çok açık bir şekilde gerginliğin arka planını ve ne gerektiğini yazdılar.
‘Washington’un anahtarı Kudüs’te…’
Başbakan Erdoğan Kudüs’e gitti…
Ariel Şaron’un evindeki ‘tarihi’ buluşmada ben de vardım.
O toplantının bir bölümünde içeride sadece Şaron, Erdoğan ve İsrail’in Ankara Büyükelçiliği’nden bir diplomat kaldı.
Dışarı çıktıklarında sözü ilk Şaron aldı ve ‘Erdoğan müthiş bir devlet adamı. Çok enteresan şeyler duydum kendisinden…’ dedi.
Başbakan ne dedi?
‘Biz arabuluculuk için yaratılmışız.’
Peki sonra ne oldu?
Halid Meşal Ankara’ya geldi…
Gene, kıyamet(!) koptu…
Kime göre? Medyaya göre…
Gerçekte ne oldu?
Türkiye bölgede etkin(!) bir güç oldu.
Köprünün altından çok sular aktı.
Başbakan şimdi, kimilerine göre, Şimon Peres’in kafasına sembolik bir ayakkabı fırlatmış…
Batı medyasının en etkili yayın organlarında çok ağır yazılar çıkmaya başladı.
‘Bunun faturasını keserler…’ diyorlar.
Ben de diyorum ki, ‘Başbakan pragmatik’.
İsrail ve ABD ne kadar pragmatikse o kadar pragmatik.
2005’te kriz çıktı. Ne oldu?
İncirlik’in süresi uzadı. İsrail’le ve ABD ile milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları imzalandı.
Dün grup toplantısında Davos’la ilgili bir araba laf etti Erdoğan… Sonra bıyık altından gülerek asıl mesajı verdi…
‘Biz eşeği sağlam kazığa bağladık… Siz merak etmeyin.’
Bu cümlede ‘eşek’ kim, ‘kazık’ neresi anladınız mı?
Bi şeycik olmaz…
Olursa… ‘eşek’le ‘kazık’ yer değiştirmiş demektir…
serdar akinan 04/02/09 tarihli yazısı
konuyu biraz dağıtan bir yazı ama faydalı.tşk
sayın katılımcılar hepinizin düşünce tarzınızda ve sunuş şeklinde haklılık payı mutlaka var bu tartısma ve fıkır paylasımı ortamında tum metınlerı okuma fırsatım olmadı ancak tartısma konusunu tayyip in davos cıkısı ve duruşu ile ilgili olduğunu anlaadığım bu ortamda (tayiip diyorum çünkü o bizden biri)bizim seçtiğimiz başbakanımız olarak dunya siyasetinde kendine özgü tavırları ile ve kendine özgü misillemeleri ile zaman zamana guru duyduğum zaman zaman sa nasıl bukadar dayandı dıye hayrete düştüğüm bas bakanımızın davos cıkısı ve buna ben zer lisan’ı hal ile yaptığı cıkışları için belki biraz bahane bulup eleştiriyoruz ama hiç olmazsa soylerken neden soylediğini bilen herkelime arasında eeeee , eeee demeden akıcı bır dil ile anlatmak istediklerini anlatan ve söylediklerinin arkasında diğerleri gibi kıvırıp durmayan biri.davostaki çikışı ve davranışı için ise israilli baskanın konusması karşısında ise iyiki kasım paşalı değilmiş dedirtecek tavrına, (olsaydı acaba nasıl davranırdı diye düşüneniniz yokmu hiç ) başka türlü davranamazdı herhalde
Bir kişi,devlet veya örgüt hakkında karar vermek için önce onun anladığı dili çok iyi analiz etmek ve onun diliyle konuşmak gerek.PKK da olduğu gibi.İsanın dahi kat,l, olan,dünyada kendinden başka hiçbir millet tanımayan.[Amerikayı çıkarı için kullanıyor) İsrailin tek anladığı dil kendi gibi komplo ve terör estirmek.Aynen onler gibi lobilerle Amerika ve israilin arasını açarak,Amerikalılara yahudi lobileri tarafından nasıl kullanıldıklarını,Türk milletinin neden Amerikaya güvenmediğini,sonunda İsrailin çamurunun Amerikaya fatura edileceğini anlatıp Amerikanın çağdaş ve demokratik kararlarla yahudi prangasından kurtarmak gerek.Bu her milletin ilk hedefi olmalı basın ve yayın bu uğurda seferber olarak,Amerikan kamu oyu bilinçlendirilmelidir.Yoksa ne yaparsanız yapın sonuç hüsrandır.Amerika korumasından çıkan israil kendiliğinden hizaya gelir.Selam
tum yorum yazan arkadaslara tesekkurlerımı sunrım sizleri dinlemek yorum yapmak guzel iyiki varsınız hepınızden Allah razı olsun basbakanımızın dovostakı cıkısını son derece guzel bu cıkıs amerıka ve avrupaya aslında turkıye eskı turkıye olmayacak izlenımı verdı hanı basbakan olamdan oncekı konusmaları yazıları varya onları bir hatırlayalım ulkemızde hemen hersey olcak diye birsey yok zamanla herseyın duzeleceğine inanıyorum ve bazı seylerı acık konusamıyoruz sizler nedemek ıstedığimi bilirsınız eskı avrupai amerıkai demokrası dedıklerı zıhnıyetler bir bir gidiyor şimdi kendi kulturumuzun kendi gelenek gorenek orf adetlerımıze gore yenı kurallar ciziliyor yenı polıtıka yolları acılıyor desteğim sonsuz basbakanımıza herseyden once avrupadakı ve israildekı demokrasıyı ıyı kavramamız lazım değilki olsun demokrası onlarınkı insanlık dısı ıncıl ve tevradı bı okuyalım bızım lkemıze butun orta doğu ulkelerının ıhtıyacı var avrupanında amerıka ıtınınde af buyrun abdulhamıt sultanı hatırlayalım mektuplarını hatırlayalım tesekurler
Türkie siyasi partileri israile olan tavırlarını, Filistin halkına kariı tutumlarını politik emel veya siyasi rant olarak Halaka sunmak ve politik bir rant aracı olarak sunmamalıdırlar.
Bunun yanısıra Sadece politikacıların söylemlerinden kurtarıb Anadolu Halkının Filistin halkıyla bağlar kurulmalıdır. bu bağlar Acıda ve kederde birbirlerini tanımaları ve birbirlerinden halde haberdar olmaları sağlanmalıdır. (Yardım eli Derneğinin ve İhh nın başlattığı tarda Kardeş aile buna bir misaldir). Bu durum Devlet tarafından gerçekleştirilerek tavırlarla imkan sunulmalıdır. Her Flistinli Ailein Türkiyede Bir kardş Eş ailesi/bireyi olması için çaba sarf edilmelidir.
Filistinde her yıkılan bir tulanın aynı zamanda da Türkiyede de Bir tuğla yıkıldığıın bilici ortaya konulmalıdır.
İsrail devletine yapılacak tutumsa; TC Devletinin İş anlaşmaları boykot edilmeli, Yapılan ticari ve askeri işler, askıya alınmalıdır. israil büyük elçiliği kapatılmalı veya gözetim altına alınmalıdır.
Yıllar sonra ilk kez bir basbakanımızla gurur duydum.Hele Bulent Ecevıt´ın onurumuzu ayaklar altına alan avrupa iliskilerinden sonra.Gercekten sayın basbakanımızı tebrik ediyorum.İslam medenıyetının son varisi olan bizlere yakısır bır tavırdı.Hem islam hem de ınsanlık adına iyi bir ders verdi Tayyib Bey.Ve bir kez daha bizim yerimizin neresi oldugu,onların(yahudi ve hristiyanlar) asla onlar gibi olmadıkca bizleri iclerine almayacakları gercegi sergilendi.
Darfur katliamı zanlısını ağırlanırken, “one minute, siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” denecek değildi tabi, hele pek sayın cumhurbaşkanıyla aynı mekanda keyifle yiyip içerken.
Seçim zamanı, iyi planlanmış bir propaganda taktiği olduğunu düşünüyorum, bütünüyle böyle gelişmiştir diyemem ama “mazlum hakların sesi olmuş devlet adamı” imajı, kendi ülkesindeki krizdeki mazlum ve mağdurları bir müddet oyalayacaktır.
“ceddin deden, ceddin baban, abdülhamit sultan, vay göğsumuz kabardı maşallah”vari duygular hissedenleri anlıyorum fakat İsrail uçaklarının Türkiye’de eğitim uçuşları düzenlediği gerçeğini değiştirmiyor sanırım.
Asıl güç, olayları kendi fikrine göre yönlendirbilen güçtür, Türkiye’nin İsraile tavır alması beni o kadar memnun ederdi ki, bunun keyfini anlatamam. Türkiye’nin Faşist bir devletle mücadele etmesi dünyaya örnek olması gerçekten göğsümü kabartırdı.
Ama ne yazık ki, Efeminelikle kaldı olay, İsterdim ki, İsrail asıllı Firmalar Türkiye’den hemen uzaklaştırılsın, bir daha anlaşma yapılmasın, isterdim ki, İsrail ile askeri anlaşmalar askıya alınsın, İsterdim ki, Bölge ülkeleriyle bir tutum izlensin, gereken cevap topluca verilsin.
Ama olay Müslüman Arap Dünyasında, Müslüman Türk Dünyasında Türkiyenin bunda bende varım ben idare ederim serzenişleri. Bugün Eleştirilen Mısır ve Suriye’nin İsrail ile kanlı savaşlar yaptığını unutmayın, Bu Ülkeler olmadan yapılacak bir çözümün çok da sağlıklı olmayacağını her kez görebilir.
Hissi davranışların her zaman geri dönüşü ağır olur, aslolan akli davranışlardır. Ne yazık ki millet olarak hissi ve efemine davranışlara bayılıyoruz.
Umarım sayın başbakanımız, asıl yumruğunu israil masasına iktisadi ve ekonomik olaylarda vurabilsin.
sayın pek çok değerli kardeşlerimiz daosta ki başbakanımızın tavrını destekliyormusunuz sanırım herkes destekledi hatta avrupa siyasetinde onde gelen adamların coğuda…başbakanımızın tavrı doğrumu doğru.ülke menfaatleri için elbette kimse sessiz kalmaz.israil haddini çoktan aşmıştır.1948 de israil devletinin kurulduğu zaman ilkin bağimsızlığını tanıyan turkiye olduğunu biliyormuydunuz ve bugun yapmış olduğu katliamlar veinsani dışı muameleler suç değilmi türkiyenin israili uyarması temel hakkıdır.israil türkiyeyi ermeni soykırımıyla suçlaması ne kadar saygısızlık ve ne kadar buyuk bir rezillik değilmi helel olsun başbakanımıza.başbakanımıza taş atan muhalefet utansın.
ardadaşlar israile karşı ne yapmaliyız?boykot lütfen.carrefour.loreal.nestle.mark-spencer.buitoni.vonderbra.cocacola.bali.leggs.libbys.boss.fanta.danone.calvin klein.biotherm.sky.cnn.saralee.villagers.expo.intel.hema.apex.kitkat…bazıları bu ürünleri kullanmıyalım lutfen.turk şirketlerinin ürettiği ürünleri kullanalım.israilin işleddiği suçlarda parmağımız olmasın.herkese teşekkurler.
Kendi meclisinde İsraili kınamayı redden bir parti lideri çıkmış Perse hava atıyor Türk halkıda yiyiyor daha ne diyelim . Din ticareti bitti şimdide kan ticareti başlıyor.
DAVOS hadisesi birçok kişi gibi benide rahatlattı. İlk anlarda tam bir TÜRK edasıyla, yakışır bir şekilde hareketle davranan Sayın başbakanımızı taktir etmemek mümkün değil. Ama ben bu konuya çok temkinli yaklaşıyorum. Belkide bu Yahudilerin çok kurnaz olduklarını düşünerek hata yapıyor olabilirim ama. Sonradan gelişen olaylar ve seçim arefesinde bu olayın gerçekleşmesi beni çok düşündürüyor.Acabalar hep beynimin bir köşesini meşkul ediyor. Ya bu bir tezgahsa diye. Tabi bunu söyleyince hemen beni şucusun bucusun tabi böyle söyliyeceksin diye eleştirenler olacaktır. Fakat ben hiçte şucu bucu değilim. Ama görünen köy klavuz istemez. Daha kapıdan çıkmadan Sayın Başbakanımızın olayı yumuşatmaya çalışması ve tepkim sadece moderatoredir demesi benim kafamı kurcalayan en büyük etkendir.Neden aynı tutumuna devam etmemiştir? Acaba dışarı çıkınca birisi ona birşeylerimi hatırlattı gibi sorular devamlı kafamı kurcalıyor. ve günümüzdeki Tavizler ve uygulanmak istenen Obama istekleri. Hala ermeni soykırımı diye dayatanlarada taviz üstüne taviz verilmek isteniyor. Çıksın biriside yeter be ne soykırımı bunlar köylerimizdeki yaşlı ve çocukları canlı canlı toprağa gömenler değilmiydi. bu bir iç savaş değilmiydi bunlar kalleşce fırsatçılık yapan hainler değilmiydi. Bunların cezasını vermek için batıdanmı icazet alacaktık savaştığımız ülkelerdenmi? yaşlılarımız hala o zamanlar yaşadıklarını anlatırlar annelerinden ve babalarından duydukları kadar. Bu kadar zulum yapılırken nerdeydiler. Şimdide aynı zulumler yine batılılar tarafından desteklenerek devam etmiyormu? Neyse ben asıl konu üzerine şununla bağlamak istiyorum bence Davos bir tezgahtı birilerini kullanmak için puan kazandırıldı ve düşündükleride oldu. Sağlık huzur ve BARIŞ dolu günlerin çok olmasını diliyorum. SAYGILARIMLA.
146 Yorum
Yazan:eg Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
ben de ilk defa gurur duydum. faşist israil’in cumhurbaşkanı diğer kişilerden 2 kattan fazla konuşup, cevap hakkı verilmeyince tayyip erdogan cok agir konustu. soylediklerinin tamamen arkasındayım. zalimin karşısında olan bir tutum kim yapmış olursa olsun benden destek alır. diplomatik krizleri dile getirecek olan diplomatları zerre kadar umursamıyorum. ben bu ulkenin oy veren bir vatandaşı olarak benim içimden geçenleri dile getirmekten korkmayan bir başbakanı görmekten gurur duydum. “diplomatik dil” teranelerini okuyacak olan ezik ve aşağılık kompleksi sahibi zihniyetin “akılcı” yorumlarını tiksindirici bulduğumu söylemeliyim.
Yazan:suzannur Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
Ailecek izliyorduk ve ah dolar yükselir mi malum medya ne der cart curt derken hepimizdeki ortak fikir şuydu: Rahatlama hissi ve sevinç.
Türkiye olarak Filistin için hissettiklerimizi söyleyecek ve vicdanımızı dillendirecek birine ihtiyacımız vardı.
Erdoğan’a vereceğim oyumu. Diplomatik olarak yaptığı tam da doğru olmasa da, bazen bir şeyleri ifade edebilmek için diplomasi yeterli olmuyor. Filistin mevzuu da böyle. Peres bir anda sanki onlar öldürülüyor da tek suçlu Hamas gibi bir hava estirince dedim ki işte bu diplomasi. Evet, bu noktada birinin çıkıp diplomasinin oyununu bozması lazımdı, çünkü ölen insanlar yalancıktan ölmedi Filistin’de.
Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına teşekkür ediyorum.
Yazan:MY Tarih: Oca 29, 2009 | Reply
Kanimca Erdogan Filistin meselesini çözmeyi kafaya koydu. Ömrünün geri kalan kisminda da bu isle ugrasacak. Bu aksam da kararliligini gösterdi. her seye ragmen “diplomatik” bir hamle yine de. Ama Israil’in Türkiye’den görmeye alisik olmadigi bir tavir.
Kelimelerini seçerek kullandi. Gerçekten öfkelenmek degil öfkeli görünmek önemli, çocuk terbiye eder gibi 🙂
Tabi bizim sömürge medyasi tersini söyleyecek, yutmayin derim.
Sözler füzelerden daha kuvvetli, “batili” ama ayni zamanda Müslüman olmanin avantajini iyi kullandi basbakan. Tavrini uygarca gösterdi, tehdit etmeden hakaret vb ihtiyaç duymadan.
Batililarin anlayacagi dilde konustu, kendinden emin, saygili ama direk.
Mesaj verdi (son 4 yildir yaptiklari ve söyledikleriyle) : “Ya Israil olarak sonsuza kadar korku içinde yasarsiniz ya da adam gibi barisin yollarini ararsiniz. Baris istiyorsaniz biz buradayiz ama belanizi ariyorsaniz onu da bulursunuz.”
Israil durdurulamazsa nükleer bir savasa gidebiliriz. Bu sebeple sadece dis politika degil Türkiye’nin TEMEL GÜVENLiK çikarlarini da koruyan bir tavirdi, gerçek bir sah mat!
Hakikaten tebrikler Sayin Basbakan.
Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
İsrail konusunda; Başbakan başta AVRUPA olmak üzere tüm dünyaya insanlık dersi vermeye devam ediyor. Demokrasinin beşiği Avrupa’nın sessiz kalmak suretiyle İsrail zulmüne verdiği örtülü desteği Avrupa’nın kalbinde deşifre ettiği için Başbakanı kutlamak gerekir.
İşin en keyifli yanı ise ulusalcı/patronunun gazetecisi sınıfından yılların gazetecisi M.A.Birand’ın ters köşe oluşuydu, neredeyse tüm dünyanın Başbakanı desteklediği noktada tüm insafsızlığı ile Başbakanı eleştirerek, S. Perez’in “kendi çıkarları açısından çok tutarlı konuştuğunu” yorumlaması Başbakan’a karşı merkezi olarak başlatılan HASMANE TUTUMUN da ispatı gibiydi, M.A.Birand, Peres’i haklı buluşunun hemen akabinde Peres’in, Başbakanı arayarak ÖZÜR DİLEDİĞİ flaş haber olarak geçildi, o kısa süre içinde fırsat bu fırsat kılıçlarını kınından çıkararak Başbakan’a saldıraya geçen o zavallı ulusalcı gazeteci ve yorumcuların ters köşe oluşu görülmeye değerdi.
Ergenekon zihniyetinin her an zuhur ediyor olması artık kapak tadı verdi, müsebbipleri farkındalar mı bilemiyorum. (zira Başbakan’a karşı her fırsatta takınılan hasmane tutum bir Ergenekon zihniyetidir)
“Türk’ün Türkten başka dostu yokmuş” uydurmasından, “Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yokmuş” gerçeğini yaşamaya başladık, bu durum süratle teşhir edilmelidir.
Zira Ergenekon zihniyetinde olmanın bir bedeli olmalı ve bu zihniyeti taşıyanlara bu bedel ödettirilmelidir.
ÖNEMLİ AÇIKLAMA :
Ergenekon zihniyetinin tehlikeli boyutlarda olması, Türk halkının meşru iktidarının anti-demokratik yollar ile devrilme tehlikeleri taşımasının bir sonucu olarak, demokratlığın bir gereği olarak önceliğin meşru iktidarı ve meşru parlemontoyu savunmak olması nedeniyle ve böylesi hassas bir dönem içerisinde AKP MUHALİFLİĞİMİN ikincil bir olgu haline geldiğini paylaşmak gereğini hissetmekteyim.
Yazan:aliriza kaptan Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
her ne kadar başbakanın agresif bir tavır sergilediği düşünülse de bence erdoğan ortadoğuda barışın çatışırak değil diplamatik uzlaşmayla çözümlenmesi isteyenlerin baş aktörü durumundadı..Çünkü, hamas’ı merkeze çekelim diyen erdoğandır, hamas’ın hamisi olan iran’ın çatışmacı politikalarına barışçı bir alternatif olarak sadece türkiye’nin batılı ve demokratik bir ülke olarak ortadoğuda güç kazandığı çok açıktır…radikal ve anti demokratik arap yönetimlerinin ortadoğuya barış getirmediği on yıllardır biliniyor…türkiye hem batılı, hem demokratik, hem de bir islam ülkesi olarak ortadoğuda barışın güçlü bir umudu haline gelmektedir..
Yazan:Hasan Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
Tebrikler sayın başbakanım..
Yazan:Levent Cetin Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
Sadece nasil onurlu olunabilecegini ogrenseler basbakandan o da yeter. Egitim sart! 🙂
Yazan:Hasan Yavuz Tarih: Oca 30, 2009 | Reply
Hadi ya arkadaşlar,elim ayağaım kırık bana yazdırmayın.Başka site olsa umurumda olmaz yorumlarınız,ancak bu siteyi önemsiyorum…Sizlerin hangi onur ve değerden söz etiğinizi anlamıyorum(veya anlamak istemiyorum)Editör arkadaşımızdan tutunda yazar arkadaşların(bir kısmı)bizlere kamera şakasımı yapıyor.Fosfor bombalarının yağdığı yerde çocuk cesetleri değil,parçalanmış et parçaları kefenlendi.duyarlı olan her insan kendi payına o kefene kendinden bir parça sardı.Ağzımı bozmayın diyecem şimdi,fakat görüyorumki başbakan benden önce ağzını kasımpaşa ağzıyla bozmuş zaten.Bu ne cidiyetsizlik,be ne şarlatanlık.”Bu devletle başlıyan hiç bir öneriyi ve eleştiriyi ciddiye almıyanlar” nerdesiniz.Başbakanın kasımpaşa ağzıyla,kendini onure eden insanlar yazık size.Bir katliamın karşısında alınacak bir devlet tavrı slogan vari bir şovla(hatta slogan bile değil, kabadayı tavrı diyelim buna)böylemi alınır.Güldürmeyin beni.Hadi şu yoruma biraz cidiyetsizlik katayım;İsrail konsoloslukları ülkeyi terketsin,askeri ve ekonomik ilişkiler dondurulsun,ortak askeri tatbikatlar durdurulsun vb. vb.. hadi bakalım yiyorsa…,içiniz acıdıysa alın tavrınızı…,fosfor bombalarıyla parçalanan çocuklar!!!! size kimse acımadı….
Yazan:MY Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
“[…]ancak bu siteyi önemsiyorum” (HASAN YAVUZ)
Hasan Bey,
Sitemizi önemsediginiz için tesekkürler. Karsi oldugunuz seyleri daha hos bir uslupta ifade edebilirseniz tartisalim, Israil’e karsi ne yapilabilir, Basbakan iyi mi yapti, yoksa hata miydi? …
Saygilarimla
Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
istesen,bu kadar “mükemmel” olamazdı.Allah, başbakanımıza yardım etti.teşekkür etmek az gelir.
Yazan:Hasan Yavuz Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Sevgili MY,üslubumu aştığımın farkındayım sayın başbakana gösterilen hoşgörünün 100/1 i kadar banada düşer diye ucunu kaçırdım belki…Başbakan iyimi yaptı,hatamı?Bu nedir, bir devlet politakasının tavrımı?zulme karşı bir vicdanın sesimi?Nedir bu?İnsanlar orda parçalanırken bir ülkenin başbakanı ile birlikte ulusun büyük bir çoğunluğu bunu nefretle kınıyormu,kınıyor.Siz bir zahmet elinizdeki devlet organları ve yetkilerini bu rahatsızlıktan doğan bir anlayışla düzenler ve tavır geliştirirsiniz.Bunun diplomasi ve siyasi üslubu sizin duyduğunuz rahatsızlığın ölçüsüne göre değişir.Bu tavır yerinde ve haklı bir tavır olarak benimsenir ve desteklenir vede yaptırım gücü vardır.Zulümü eden karşısında,zulümün durması için baskı yaparsınız(bunun bir çok yöntemi vardır)Sevgili MY,siz hiç israile ekonomik,askeri,siyasi ilşkileri bozabilecek bir tavır gördünüzmü.Göremezsiniz çünkü öyle bir tavır alınmadı.Sadece slogan atıldı vede hakkını yamiyelim bir iki sonuçsuz diplomasi atağı.Yapmayın sayın Erdoğanın duyarlılığı bu kadardı ve devlet olarak bu kadarını yaptı.Sonrası ne kasımpaşa dayılığı buna siz tavırmı diyorsunuz,sayın MY?
Yazan:MY Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
@Hasan Yavuz,
Ben hakikaten tartismak istersiniz diye umut etmistim. Kismet degilmis. Üslup da önemli ama daha da önemlisi ciddi fikirler öne süreceginizi ummustum.
son bir kez sansimi denemek istiyorum, yine ayni tarzda gider ve düsünmeyi redeeder, sloganlarla devam ederseniz benden yanit beklemeyin.
Meselâ yaptirim olarak istedikleriniz nedir?
1) Bütün diplomatik iliskileri dondurmak?
2) Sadece askerî iliskileri durdurmak?
3) Sadece ekonomik yaptirim?
Türkiye hangi ürün ve hizmetlerde yeri doldurulamaz, rakipsiz bir ülkedir?
Bütün yaptirimlari bir anda uygulamak Türkiye’yi Iran gibi “düsman ülke” konumuna getirmez mi? Bu konumdaki bir Türkiye filistinlilere nasil yardim edebilir? iran gibi füze vb tehdidi yaparak?
Sizce bunlarin içinde Israil’i pozisyon degistirmeye itebilecek olanlar hangisidir?
a) Maksimum saldirgan bir tavir,
b) Barisi ödüllendiren, saldirganligi cezalandiran,
c) Ne olursa olsun Israil yanlisi?
Israil’e 1 milyon dolar zarar vermek için Türkiye’nin ne kadar bir zarara katlanmasi gerekir? Türkiye Israil ile ekonomik bir savasa girerse kim kazanir?
Türkiye sert yaptirimlarla geçici bir basari elde etse dahi Israil sonunda herseyin ilacini, ikamesini bulmaz mi? Bu “düsmanca tavir” ve yaptirimlar Bati ile Israil’in daha da iyi kenetlenmesini saglamaz mi?
Bütün bunlar Filistinlilere barisi götürmeye engel olmaz mi?
Israil’i ve ABD’yi bölerek baris yanlisi aydinlari, siyasi partileri, STKlari Türkiye’nin yanina çekmek daha akillica bir strateji olabilir mi?
Yazan:ç-z Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Sn.Hasan Yavuz,
Bir katliamın karşısında alınacak bir devlet tavrı slogan vari bir şovla(hatta slogan bile değil, kabadayı tavrı diyelim buna)böylemi alınır.Güldürmeyin beni.
Yazdıklarınızdan sonra,gülmenizin olsa olsa kırık el ve ayağınızın yada o kefene sarılmış kendinizden et parçası nedeniyle acı bir tebessüm olabileceğini düşünmemek elde değil.
İsrail konsoloslukları ülkeyi terketsin,
askeri ve ekonomik ilişkiler dondurulsun,
ortak askeri tatbikatlar durdurulsun vb. vb..
Tüm bu önerilerinizden hangisi Davos’daki bu tavrın yarattığı yankıyı yaratırdı?
Bu yankı ne işe yarar diye sorarsanız eğer cevap için kırık el ile klavye başına geçip bu yorumu yazarak oluşturmak istediğiniz “yankı” gayretiniz üzerine düşünün lütfen derim.
Hangisi iki ülke arasında daha etkin bir pozisyon almak için daha fazla yarar sağlar?
a)Durdurulan ticari,askeri,politik ilişkiler + tehdit,
b)Tüm dünyaya saldırılarını bir çeşit nefsi müdafa gibi pazarlayan bir satıcının “satacak malı” olmadığını dünyanın gözü önünde ifşa etmek,
İlişkilerinizi dondurduğunuzda bunun bir yaptırım olarak etki edebileceğine inanıyorsanız, tüm dünyanın gözleri önünde söylediklerinizin de aynı ölçüde etkili olabileceğine inaniyor olmanız gerekmez mi?
Nasıl vicdan aranan “insani” bir yaklaşımla fosfor bombaları ile ölen çocukların acılarının paylaşılıp, “tepki” gösterilmesi bekleniyorsa,aynı şekilde insanların bu “iç acıtan” tavra karşı Davos çıkışını “acıyı azaltan panzehir” gibi umut duyarak,bir çeşit “rahatlama” duygusu ile değerlendirip,tebrik ediyor olması “insani” bir yaklaşım olarak değerlendirilemez mi?
Sokaklarda bu zulmü protesto edip,Devletin “insani” tavrını arttırmasını talep edenlerin şimdi tebrik ederken gösterdikleri bu tavır,attıkları sloganlar neden show olsun?
Acıların gerçek sahibi olan Gazze’deki insanların bu tavırdan duydukları “memnunnuniyeti” nasıl değerlendirdiğinizi bilmek isterdim!Onlara da “güldürmeyin beni” diyebilir misiniz?
Sizlerin hangi onur ve değerden söz etiğinizi anlamıyorum(veya anlamak istemiyorum) demişsiniz umarım bir parça da olsa anlamanıza(anlamak isterseniz tabii) yardımcı olabilmişimdir.
Not:Ciddiyetsizlik katma gayretinizi ciddiye almak elbette benim gafletim.
Yazan:herackles Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Sanirim bu fotografi duzeltmeniz gerekecek cunku “ozur” dilemedigi ancak telefon ederek iliskilerin surmesinden yana olduklarini soyledigi belirtildi.
Sadece bu meselede bile “ozur diledi” ile “telefon etti” arasindaki diplomatik farki anlayamayanlar Tayyip Erdogan’in tavrini da dogal karsilayabilirler. Lakin, Israil’in attigi her bombada bizim de vergilerimizin oldugunu dusunmeyenlere ne demeli?
Biz degil miyiz insansiz hava aracini alan, F serisi savas ucaklarimizin modernizasyonu icin onlarlarla calisan! Bunlara odenen paralar degil mi Filistinli cocuklarin baslarina yagan o “teknoljik” bombalarin finansoru olanlar!
Tayyip Erdogan’in tavri ne yazik ki icten gelmiyor; keske Ofer’e de boyle davranabilseydi, keske 4 Temmuz 2003’te de boyle konusabilseydi… Ama bunlarin hicbiri olmadi ve olmamasi da sasirtmadi beni. Cunku kendisinin; Turkiye’nin dunya siyasetinde onemli bir rol ustlenmesi ve ulke cikarlarinin her seyin onunde tutulmasi konusunda devlet terbiyesi sahibi bir basbakan gibi davranmadigini hergun bir kez daha -uzulerek- goruyorum.
Su anda Tayyip Erdogan, surec icerisinde George Galloway’in Filistin’i savudugunun %10’u kadar bile savunmamistir ama onun, belki de, 1.000 kati kadar ilgi goruyor.
Insanlarin gozunu boyamak iste bu kadar kolay…
Israil’in yaptigi mi? Allah cezalarini versin!
Yazan:MY Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
@Herakles,
9 kadin bir ayda bir çocuk dogurabilir mi? herseyin bir zamani var. Ergenekon’u baslatmamis bir TC israil’e ne diyebilirdi 2003’te?
ecevit’in Israil’e çikistigi zamanlari hatirlamak lazim. PKK ile mücadelenin tavan yaptigi yillar, israilliler “git önce arka bahçeni süpür” dediler adama.
Zaten TSK’nin boyundurugunda sömürge valiligi yaparken kimse Türkiye’nin çikarlarini savunamaz disarida.
Darbeci subaylar tasfiye olacak, ergenekon vb hallolacak, ancak ondan sonra.
300 yillik atalet uykusundan bir gecede uyanilmaz. Ya sabir, ya sabir 🙂
Yazan:herackles Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Sayin MY:
“300 yillik atalet uykusundan bir gecede uyanilmaz. Ya sabir, ya sabir :)”
Ben de ona yakin bir seyler diyorum ya! Yalniz buradaki mesele atalet falan degil; mesele “cikar” catismasi.
Tayyip Erdogan’in su andaki tavrini “uyanma belirtisi” olarak almadigimi da eklemeliyim. Uyanmak icin once uyumak lazim. Oysa Tayyip Erdogan uyutuyor. Umarim yiginlar uyanir da o zaman bu “atalet duygusu” meselesi anlamli hale gelir.
2003 yilini da -sanirim- yanlis anladiniz. Temmuz’un 4’u Suleymaniye’deki cuval gecirme olayina tekabul ediyor, bizler icin. ABD icin ise Kurtulus Gunu, her yil oldugu gibi.
Bakin, siz bile unutmussunuz Tayyip Erdogan’in o zamanki tavrini.
Sevgiler,
Yazan:Nun Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Erdoğanfobisi insanlara ne taklalar attırıyor akıl alır gibi değil yavu. Vallahi hayret. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyemiyor ıkınılıyor sıkınılıyor, baska seylere baglanmaya baskaca gerekceler bulunmaya bin dereden su getirilmeye calisiliyor.
Neyse. Haşmet Babaoğlu’nun bir yazısı:
Davos’a bakmak: Samimiyet testi!
Davos’ta olup biteni izlerken… İlk tepki olarak şu sözler dudaklarımdan döküldü: “Ohh! Nihayet!..”
Evet, nihayet birisi kalkıp dünyanın gözü önünde üzerindeki politikacı kılığını sıyırıp atmış ve içinden geldiği gibi; en doğal tavrıyla konuşmuştu…
O birisi, bizim Başbakan’dı.
Ne diplomatik nezaketin bizi yıllardır bıktıran sahtelikleri ne politikanın dolambaçlı anlatım yolları…
Peres’in muhataplarını küçümseyen yaklaşımı ve oturumun moderatörünün saygısız tutumu karşısında Başbakan düşüncelerini en sert biçimde dile getirmiş, sözü kesilmek istendiğinde de çekip gitmişti.
Bunları izlemenin yarattığı ferahlık duygusunu bilmeyene anlatmak zor.
Ama aradan bir saat geçtikten sonra…
İçimi dolduran heyecan ve hoşnutluğa daha mesafeli yaklaşmam gerektiğini düşünmeye başladım.
Acaba Başbakan’ın tavrı problemli miydi?
Sıradan insanlar, uzman tartışmacılar, gazeteciler tartışırken böyle isyan edip çekip gidebilirdi…
Ya başbakanlar?
Tam bunları aklımdan geçirirken…
Gecenin bir vakti çeşitli tv kanallarını dolaşmaya ve oralarda sıcağı sıcağına başbakanı eleştiren yorumcuları dinlemeye başladım.
Yorumların zavallılığı ve hesapçılığı inanılacak gibi değildi.
Hele bir kanalda uluslararası ilişkiler uzmanı diye bildiğimiz bir yorumcu vardı ki, zamanında Kıbrıs konusunda esip gürleme talimleri yapardı. Bakanlık bile yapmış ve pek milliyetçi geçinmişti.
Şimdiyse alaycı bir tavırla ve hiç sıkılmadan lafı “Erdoğan Peres’ten özür dilesin” noktasına götürmekteydi.
İşin ilginci o sırada Peres arayıp Erdoğan’dan özür dilemekteydi.
Onları dinledikçe…
Onların küçük hesapları ve zavallılıklarına tanık olunca…
Kalkıp Erdoğan’ın Davos konuşmasındaki eksik ve gediklerden, tavrındaki yanlışlardan söz açmanın anlamsızlığını kavradım.
Bir de CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in “Davos ve medeni dünya Erdoğan için bitmiştir” demesi vardı ki!..
O an mümkün olsa da, “medeni dünya” denilen her neyse, bir çöp torbasına koyup kapı önüne bıraksam istedim!
Gelelim gazeteci, politikacı veya dış politika uzmanı olmayan insanlara…
Erdoğan bunu yaptı diye kuşkuyla yaklaşan, burun kıvıran tanıdıklarım var. Onları anlıyorum.
Adım gibi eminim ki, uluslararası bir tartışma platformunda Obama benzer biçimde davransaydı mesela…
Bayılırlardı…
Obama’yı yere göğe koyamazlardı.
Sahte politikaların sona erdiğini, dünyanın yeni bir yola girdiğini iddia ederlerdi.
Bu tanıdıklarım hem saf insanlar hem de pek okumuş yazmışlar…
Ama dünyada olup bitenler ve kendi dilleri, dinleri, milletleri konusunda hiç samimi değiller!
Gerçek bu kadar yalın!
Yazan:Nun Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Sadece buradaki eleştirilere değil genel anlamda medyada dile getirilen eleştirilere de yönelik olarak birşeyler yazacağım.
İsrail’in kendisinden fazla onu önemli zanneden şaşkınlar var. Bu güruh 1 Mart tezkeresinde de yandık Allah demişti.. İsrail’in Türkiye’ye bizim ona olan ihtiyacımızdan daha fazla ihtiyacı var. Hangi coğrafyada yaşadığını İsrail korkusu ile yaşayanlar unutabilir ama İsrail unutmaz. Perez’in telaşlı özrü bunu gösteriyor.
Evet, bazı şaşkınlar kendi basiretsizliklerini 50 yıl önce kurulmuş bir devletin olağanüstü korkunçluğundan korkmakla altedeceklerini sanılar. Fransa cumhurbaşkanı 1980 yılında Çin imparatoruna “Fransız Devrimi için ne düşünüyorsunuz, dünyaya etkisi vs ” demiş. O da “hele üstünden biraz zaman geçsin.” demiş.. 50 yıl önce gaz odalarından kurtulanlar bugün dünyayı yönetiminde çok etkin ise değişim için epey potansiyeli var demek ki dünyanın. Beceriksizler ve basiretsizler gölge etmesin, başka ihsan istemez.
Deniyor ki işte diplomatik dil kullanılmalıydı “Başbakan rahatsızlığı için katılmayacak” denebilirdi kem küm.. Bu mu ağır tepki? Yabancı basını bi gezin de ağır tepkinin ve Perez’în telaşlı özrünün yankılarını görün. Ne dünyadan haberleri var ne kendi ülkelerinin öneminden. Bu kadar aşağılık kompleksli vatandaş tipi de dünyada başka yoktur herhal. (G Böyle düşünenlere gece yatarken dikkat edin İsrail ham yapmasın diyorum.)
Olay ilk gerçekleştiğinde salya sümük “yok piyasa çökecek, yok İsrail ham yapacak, yok ABD kulağımızı çekecek, öldük bittik mahvolduk” diye ağlayanlar vardı. Aynı grup bunlar olmayınca madalya iadesi işbirliği feshi gibi şeylere döndüler bu kez. Yahu bunlar değil miyidi diplomatik dil kullanılsaydı diyen? Erdoğan ne yapsa tam tersini savunacaklar? Bunların ipiyle kuyuya inilir mi, devlet yönetilir mi? Elçiyi çekmek, madalya iade etmek nedir bunlar ya? Kim bunları önemser, İran mıyız biz, Chavez gibi komedi vesilesi karikatür mü olacağız? Erdoğan, dünyanın gözü önünde “siz öldürmesini iyi bilirsiniz, haydut devletsiniz” dedi. Zulmu göze soktu, yalan söylüyorsunuz dedi. Bundan daha büyük tepki olur mu? Hem asgari düzeyde ülke ve bölge menfaatin için ilişkide bulunacaksın hem de zulme karşı sessiz kalmayacak vicdanların sesi olacaksın. İlişkini de devam ettirerek barışa katkıda bulunacaksın. İlişki olmadan barışa nasıl katkı yapabilirsin? Türkiye’nin yaptığı budur. Muhalefet edeceğiz diye ne menem mantıksızlıklara giriliyor?
Kanaatimce bu muhalif dostlar en çok Perez’in özrüne şaşaladılar. İstiyorlardi ki, İsrail de rest çeksin, ortalık karışsın, piyasa çöksün ABD nota versin vs. Ama yeter ki Erdoğan/AKP zor durumda kalsın. Türkiye mühim değil, Filistin’deki zulm hele, hiç mühim değil. Bir yangın sırasında kendi yumurtasını pişirmeye kalkacak kadar gözü dönmüş bir zihniyet bu. Ama kahretsin ki Perez özür diledi, Erdoğan’in tepkisi/resti daha bir anlam kazandı deel mi? Canınızı sıkan bu. Derdiniz ne Türkiye ne de Filistin..
Aynı zihniyet hem bu kötü niyetinden hem de dünyayı ve Türkiyeyi okuma kabiliyetsziliği yüzünden her seçimde eşekten düşmüşe dönüyor, sonra da “Allah kahretsin gene Tayyip’e verdi oyları göbeğini kaşıyan adamlar” diye kendini avutuyor. Sonra da Taksim’de bıraksan Eminönüne inemeyecek sigorta müfetişi ile belediye başkanlığı yarışına girmeye kalkıyor. İstanbul İstanbul olalı bu muhalif zihindekilerin elinden çektiği zulm gibi zulm görmüş müydü acaba? 1994’den önecisi hatırlayan yok sanki.
Bu zihniyetin gözünde Başbakan ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın farketmez. Bu arkadaşlar için önemli olan Erdoğan’ın bir şekilde kötü duruma düşmesi. Nasıl olursa olsun, yeter ki olsun. Düşmeyince de kısa devre yapıyorlar böyle işte. Olanların ülkeye zararı varmış, yararı varmış, Filistine faydası olacakmış hiç önemli değil. Realist bir tavır elbette, normal şartlarda seçim kazanamayacaklarına ikna olan akıllılar, nadirattan da olsa çıkıyor aralarından.
Erdoğan’ın bu yaptığını seçimle ilişkilerinderenlere de Erdoğan’ın Davos’ta yeni bir şey söylemediğini, aynı sözleri hatta daha ağırlarını İsrail saldırıları başladığından beri dillendirdiğini hatırlatırım. Davos’ta sadece tekrar etti ve Perez’in gözünün içine bakarak söyledi, fark bu. Moderatör kısmı da işin bonusu oldu.Türkiye dışişleri Ahmet Davutoğlu’nun kontrolüne girdiğinden beri dış siyasetimiz değişmiştir, ülkemiz bölgede lider ülke konumunun gereğini yapmaktadır. Bunun seçimle falan alakası yok ama seçim sonuçlarına etki edceği için yeminli AKP düşmanlarınca rahatsızlık duyulması son derece normal.
“Perez özür dilemedi, üzgünüm dedi” diyenlere de diplomatik dilden nasipsizlikleri için üzülüyorum. Diplomatik dilde üzgünüm demek hatta hemen tartışma akabinde aramak, iletişime geçmek de özür anlamındadır. Buradaki özür iki insan arasındaki kırgınlığı giderme amaçlı özür değildir, diplmatik özürdür, bu da ülkeler arasındaki menfaat temeline dayanan ilşkilerin devamının hangi ülke için daha önemli olduğunu gösterir ki, Perez’in hemen araması da İsrail’in Türkiye ‘ye olan ihtiyacını deklare ettiğini göstermiştir. İsrail açığa düştü, Türkiye’ye olan muhtaçlığını fazlasıyla belli etti. Bunun dış politikaya ve Ortadoğu’daki dengelere Türkiye lehine etkisinin olmayacağını ancak yemninli AKP düşmanları görmez, zararı yok, dünya gördü artık.
Türkiye ortadoğu barışı için olmazsa olmaz bir ülke artık. Bunu oradaki zulmün bitmesi için kullanmak da basiretli yöneticilere kalıyor.
Yazan:Metehan Metehanoğlu Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Biliyoruz ki İsrail, Ortadoğu’da emperyalizmin ileri karakoludur. Yıllardır Filistin halkına karşı yaptığı saldırı ve işlediği savaş suçları herkesçe bilinmektedir. Müslüman Arap ülkeleri emperyalizmin kucağındadır. Bugün İran dışında ABD ve AB ile sorunu olan bir İslam ve Arap ülkesi yoktur. Hiçbiri de İsrail’e karşı çıkmamaktadır. Mısır, sınırından Gazze’ye geçmek isteyen “Sınır Tanımayan Doktorlar” grubunun geçişe izin vermemiştir. Hal böyle iken neyi konuşacağız burada? Başbakan’ın Davos’ta yaptığı şey ucuz kahramanlıktır! Hem Telekom’u Lübnanlı Yahudi dostu Hariri’ye peşkeş çek, hem önemli ve stratejik limanları İsrailli Sami Ofer’e ucuza kapattır, hem de Gazze’yi bombalayan İsrailli savaş pilotlarının kendi hava sahanda eğitilmelerine olanak sağla. Sonra da ben İsrail’e rest çektim! Hadi canım sen deeee. Bunlar ucuz kahramanlıklar. TBMM’nde CHP bir önerge verdi, İsrail’i kınayalım diye. Ne oldu peki? AKP oyları ile reddedildi. Kimi kandırıyorsunuz? En büyük destekçileri Yahudiler değil mi bunların? Bay Kissinger, bay Pinto ve daha niceleri? Baktılar ki, Kılıçdaroğlu İstanbul’da işleri zora sokuyor, bu içi boş şov tertip edildi. Amaç nedir peki? Tabii ki, İstanbul’da kilit parti konumundaki Saadet Partisi tabanına oynamak. Gece yarısı şovları falan. Ne yapacaksın şimdi? Yahudi lobisi, sözde “Ermeni Soykırım Yasası” ve “Kıbrıs” konusunda kapılarını çaldığında yüzüne bakmayacak. Gerçi bu iktidarın bunlardan bir rahatsızlığı yok, orası ayrı da. PKK ile mücadelede elin ayağın olan insansız keşif uçağı Heroonları vermezlerse ne yapacaksın? Gerçi onların PKK terörü sorunu da yok. Varsa, yoksa Ergenekon sorunları var. Başbakan adeta Hamas lideri gibi davranıyor? Avrupa Birliği’nin terör listesinde 10. sıradaki Hamas’a sahip çıkarsan, 15. sıradaki PKK ile nasıl mücadele edeceksin diye sorarlar adama? Korku ve çıkar, siz nelere kadirsiniz?
Yazan:tahsin Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
ilk olarak konyada eğitim gören israil uçaklarının sözleşmesini iptal etmek .
israil uçakları konyada uçuş eğitimi yapıyor bakınz: http://www.bilgegenc.com/index.php?ind=news&op=news_show_single&ide=12
Yazan:Ahmet Takaz Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Huyumuzdur dolduruşa gelmek,
Huyumuzdur abartmak, şişirmek, yağ çekmek…
Nedense bu tip olaylar hep seçim öncesi olur! nedense kahramanlar, kahramanca sözleri hep seçimden önce söyler. aynı adam bir seçim öncesi AB fatihi olmuştu ve Ankara belediyesinin yağ çeken başkanı tarafından törenle karşılanmıştı. Aynı adam yine bir seçim öncesi şiir okuyup, özgürlük kahramanı omuş hapse girmişti. sonra “Kürt reailitesini (Ne demekse?) tanımıştı Diyarbakır’da….
Bu numaraları ben yemem! Siz de yemeyin!
Bu adam kahramansa, ABD’ye kafa tutsun,AB komiserlerini, değerlerimizi aşağılayan AB saçmalıklarına kafa tutsun, IMF’yi NATO’yu kovalasın, ABD üslerini kapatsın. İşçileri kapı dışarı eden kriz simsarı patronlardan hesap sorsun, Türk askerinin kafasına çuval geçiren generali tutuklatsın.
Benim SEÇİM ÖNCESİ; GÖSTERMEİK KAHRAMANLIKLARA KARNIM TOK!
TÜRK MİLLETİ ÖNCE ADAM SEÇMEYİ; ADAM GİBİ ADAM SEÇMEYİ; YOBAZ OYUNLARINA KANMAMAYI; GERÇELERİ GÖRMEYİ VE ŞU YALAKACA SLOGANLARI BIRAKSIN!
İşte Filistin orada!
Hemen sınırlarımızın dibinde!
Ankara’dan, İstanbul’dan ahkam keseceğinize, alın silahı koşun. Hem de bit başkasını beklemeden! Böylesi saçma sapan destek edebiyatlarına boş vererek! Cami önlerinde bağırıp nefes tüketeceğinize koşun yardıma!
Filistin orada!
Yazan:ALİ YILDIRIM Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Çok Abartıldı bu olay;
Lafla gemi yürümüyor, Başbakan bir nebze çok iyi etti, tebkisini orada koydu, Fakat çok yanlış yaptı, Bir ülkenin Başbakanı oradaki Modülatöre omuz dirsek teması çok yanlış ve o taviz verilmemeliydi, Sadece orda Perese değil, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine ve Arap birleşik Emirleri olan vatandaşada sert çıkmalı idi, Orada üç önemli insan vardı, Biri Katil olan Israil, diler İştirakcileri, Başbakan alkışlayanlara dönüp sizlerde suç işliyorsunuz demesi acaba bunlara iyi bir ders oldumu yoksa orda söylenen le mi kalacak bunu çok merak ediyorum , Hala Filistinde katlıyamlar devam ediyor. değişen ne oldu çok merak ediyorum. Lafla bir şey olmuyor. Neden türkiye bunu fırsat bilip Israli durdurma eylemine de girmiyor, işte bir lafla cümle ile dünyayaı arkasına alan türkiye isterse bu sıcak savaşıda durdurabilir. Ama bunlar laf politikası, icraatlere bakın. Yiğidi öldür hakkını yeme diye bir ata sözümüz var, Başbakan bir yiğitlik yapmıştır. Cesaretini Türkiye adına iyi bir şekilde ortaya koymuş ve sergilemiştir. Liderler böyle olmalı Yumruğunu vurduğunda görüldüğü gibi bütün ülke arkasında durumayı bilir. Yanlız bırakılmaz . Saygılar
Yazan:Adil Akkoyunlu Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Selam size,
Biz üç beş kuruş yardım etmekle ve mitinklerde iki sologan atmakla rahatlıyoruz. Rahatsız olan, gözüne uyku girmeyen; hayatını ortaya koyanları görüyoruz. Hiç olmazsa onun yanında yer alarak; “mazlumların sesi” olanların yalnız olmadıklarını gösterelim zalimlere.
Bir de inançlı dürüst insanların seslerini dünyaya duyuracak kadar yükseklere çıkmak için tırmanmaları gerektiğine inanıyorum. Hiçbirimiz bulunduğumuz yeri yeterli görmeyecek şekilde gayret edelim. Çocuklarımızı bu şuurla yetiştirelim. Çok kimse bulunduğu şehirde bağırdı,konuştu, yazdı. Ama sesleri il sınırlarının ötesinde duyulmadı.
İşimiz çok. Akıllı, ferasetli, planlı ve birlik içinde çalışmamız gerekiyor… Selamlarımla… Adil Akkoyunlu
Yazan:AYSENUR Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Bende basbakani destekliyorum ilk kez hakinda dusundugum tum kotu seyler bir anda gitti hicbir basbakan bole birseye cesaret edemedi unutmayin gercekten basbakanimiz iyi bir osmanli tokati atti dunyaya israil ozur dileyecek tabi sikiysa gozu yiyorsa girsin bizimlede catismaya ancak gucu filistine yeter ne yazikki cok gucsuz bir ulke dun aksam ordaki filistindeki turkiye mitingini izledim eger bu ateskes olmasaydi turkiye bize asker gonderirdi diyorlar ben bole olacagini sanmiyorum ama eger turkiye askerini bir gonderirse israil diye biseyde kalmaz zaten kucuk bir ulke basbakani ilk kez bu kadr onayliyorum gogsumuzu kabartti oy verseydim simdi eger kesin ona verirdim yalamaklik yapmadi korkmadi iste turklerin cesaretinide gostermis oldu bir dahada cesaret edemesinler
Yazan:herackles Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Sn. Nun,
Vurun abaliya!
Keske imkanimiz olsa da bir cay icip su meseleleri konusabilsek; sizi anlamama, en azindan beni neden anlamadiginizi anlamama yardimci olsaniz.
Gezdik efendim, gezmez miyiz; hem de olaydan hemen sonra gezdik!
New-York Times’in ana sayfasinda yoktu. “Dunya” basligina girdigimizde ustten 6 ya da 7. haber olarak verilmisti kisa bir yaziyla. O bolumun ana haberi Irak’taki secimdi. (Simdi bakarsaniz en asagilarda bir yerde yenilenmis haliyle duruyor ayni haber).
Guardian ise soyle demis: “Such sympathies have prompted suggestions that Erdogan’s rhetoric has been mainly for domestic political consumption and aimed at wooing voters at forthcoming municipal elections in March”
…ve eklemisler: “There are also fears that the pro-Israel lobby in the US will back moves to recognise the massacres of Armenians by Ottoman forces in the first world war as genocide, a move Turkey vehemently opposes.A world economic forum spokesman said Peres spoke with Erdogan on the phone after the debate and expressed his respect for Turkey.”
Israil ve Turkiye basini ise malumunuz; Almanya ve Fransa icin ise -ne yazik ki- yabanci dil eksikligimden dolayi en onemli gazetelerindekiler hakkinda bilgi veremiyorum.
Simdi siz eger buna “yanki” diyorsaniz bir daha dusunun derim.
Ne demissiniz baska:
Siz oyle diyorsunuz da ayni kisinin gecen persembe Misir – Israil gorusmesi oncesi, Turk Buyukelci’nin “Bes dakika bile olsa…” seklindeki ricasina ragmen Israilli yetkililer ile gorusemedigine ne demeli? (Haaretz’ten alinti.)
Son olarak soyle demissiniz:
Yapmayin Allah askina; biz ozrun de uzgun olmanin da anlamini biliriz. Muavenet vuruldugu zaman da uzgundu ABD’liler; 4 Temmuz’da da. Diplomaside ozur ile uzgun olmanin farkini gormek isterseniz Japonya’da ABD’li bir askerin Japon bir taksiciyi oldurdukten sonra ABD’lilerin baslarini onune egip diledikleri ozre bakin.
Uluslararasi iliskiler ile ilgili gucum oldugunca okuyorum. Okuduklarimdan ve dunya basindan takip ettiklerimden gordugum kadariyla da bu olay, dunyada, unutulup gidecek ama Turkiye’de etkisi, en azindan secimler bitene kadar surecek; Tayyip Erdogan da bunu insanlari azarlama kredisi olarak kullanabildigince kullanacak.
Genel kaniniza gelince: Benim Turkiye Cumhuriyeti’nin basbakani zor durumda kalsin diye bir dusuncem olamaz! Ben de bu ulkenin vatandasiyim; ben de bu ulkenin pasaportu ile dolasiyorum; ben de dunyanin bin turlu sapik Turkiye dusmanlarina karsi ulkemin onurunu korumaya calisiyorum. Hal boyle iken kim ulkesinin baska ulkeler karsisinda zor durumda olmasini ister. Tayyip Erdogan bugun var, yarin yok! Mesele bir ulke siyaseti belirleme meselesi; devlet terbiyesi meselesi; ahlak meselesi. Gerisi teferruat…
Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Oncelikle Basbakanin bu sahane cikisini destekliyor ve alkisliyorum.
Israil’i ve ABD’yi bölerek baris yanlisi aydinlari, siyasi partileri ve dunya kamuoyunu akilci bir siyasetle Türkiye’nin yanina çekmeyi onemli bir strateji olarak goruyorum…
Ayrica dunya barisina hizmet etmek icin diyalog bir baska stratejimiz olabilir.. Dinler arasi, milletler arasi ve her ne kadar diyalog varsa hepsi etkin bir sekilde sabirla denenmeli.
Sanirim bu mesele israile yaptirim uygulamakla cozulecek bir olay degil. Israili, her yonuyle caresiz biraktiracak maddi ve manevi yaptirim gucumuzun (diger islam devletleri dahil), su an icin mevcut olmadigini dusunuyorum.
Zira dunya cografyasinda genel manada islami bir uyanis soz konusu olsa da, bu uyanis ve bilinclilik “birliksiz bir bilinclilik” olarak goze carpmaktadir.
Birlik dogmayinca kuvvet de dogmuyor malesef.
Islam dunyasinda, Osmanlı’dan bu yana herhangi bir uzun ömürlü birlik tesis etmek mümkün olmadı. Bu durum Islam dunyasi icin en buyuk zayiflik.
Mesele sadece bununla da kisitli degil. Askeri ve ekonomik guc olarakta Islam dunyasi cok gerilerde. Adeta dunya klasmaninda ikinci ligde oynuyoruz desem abartmis olmam.
Zira sitede yayinlanan muslumanlarin ic hastaliklari konulu makalede gercekler apacik ortada.
Cozum icin birlikteli, ekonomik bir kalkinma hamleleri gerekecek belki de.
Tabii bunlar Sevgili Mehmet Yilmaz Beyin deyisiyle, bir gecede olacak seyler degil. Uzun soluklu mucadeleler ve gayretlerimiz sonucu, Allahin rahmeti tecelli edecek, biz gormesek bile basimizdaki musibetler belki de bu sekilde ortadan kalkacaktir.
En dogrusunu Allah bilir.
Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
1) Bütün diplomatik iliskileri dondurmak?
2) Sadece askerî iliskileri durdurmak?
3) Sadece ekonomik yaptirim?
ilk başlarda bende başbakanın kısmen tribünlere oynadığını düşünüyordum,ilişkileri askıya almadığından dolayı.ancak,bazı şeyler için sansasyon ve insanı ağzıyla dövmen daha etkili ve sonuç alıcı olabiliyor.ben de kendi hayatımda böyle bir yöntem uygularım bazen.her zaman değil,bazen.
burada asıl amaç istediğiniz sonucu alabilmektir.başbakanın davosta böyle bir hareketi planlı olarak yapıtıgını düşünmüyorum.ancak bu davranışı dünya kamuoyunda iyi ses getirdi.
klasik olacak şöylece geniş açıdan bakarsak,yaklaşan seçimlerde dahil olmak üzere her şey çok mükemmel oldu.kazara olmuş olabilir,insanlıkla oturup,türkiye ve hükümet lehine çok fazla artıyla kalkıldı.
Yazan:şeyma akın Tarih: Oca 31, 2009 | Reply
Ben ilk seyrettiğimde başbakan iyi yaptı, hadlerini bildirdi diyemeyenlerdenim. Hatta eyvah dedim, çünkü öfkeyle çıktığında basın açıklaması yapılmayabilir ve gösterdiği tepki aleyhine dönebilirdi. Ancak daha sonra Tayyip Erdoğan’ın bu tür durumları genelde lehine çevirebildiğini düşündüm, yani bu kadar hiddetli bir tepki verdiğine göre güvendiği bir şey olabilirdi. Daha sonraki gelişmeler de böyle olduğunu gösterdi bence. Yine de böyle bir hareketi bütünüyle doğru bulmuyorum, çünkü farklı karakterde bir lider fevkalade zararlı çıkabilirdi bu durumdan.
Yazan:aydın Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
başbakanımızın bu davranışını desteklemeyende israillidir bence.en güzelini ve doğru olanını yaptı TÜRKİYE’nin kimseye boyun eymeyeceğini gösterdi.eğer TÜRK sek başbakanımızın arkasından gitmeliyiz.şuna adım gibi eminim başka bir parti olsaydı orda boyun eyecekti çünkü avrupa birliği hastalığı var hepsinde.
Yazan:Altayli Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Bence hemen Ergenekon Davasına dahil edilip tutuklanmalı. İçeride yeterince Milliyetçi, Ulusalcı, Sendikacı, asker var. Nasıl olsa sonra bir suç bulunur diyeceğim ama suçu zaten sabittir.
Ergenekon savcılarını görece davet ediyorum.
Yazan:ç-z Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Gökhan Özgün’ün “Davos’tan Hisse” başlıklı yazısından;
http://www.taraf.com.tr/makale/3810.htm
Bu da Ahmet Altan’ın “Diplomasi” başlıklı yazısından;
http://www.taraf.com.tr/makale/3798.htm
Evet,Erdoğan’ın “insan” olduğunu unutmamış bir devlet adamı olarak gereken cevabı verdiği muhakkak.Bunun üzerinden uluslararası ilişkilerde “kazanılmış/kaybedilmiş(!) olduğuna inanılan onur,prestij,avantaj,menfaat gibi Türkiye açısından değerlendirilmeler yapılırken gerçekte bu tavrın yaşam hakları zulumle ellerinden alınan Filistinliler için olduğunun hatırdan çıkarılmaması gerekir.
Müslümanlığa işaret etmeden de Müslümanlığın nasıl olması gerektiği,prestij kaygısı gütmeden onurlu davranmanın ne olduğu,devlet adamı olunsa dahi “devletlerin” insanlar ve onların barış içinde yaşayabilmeleri için var olması gerektiğinin olabilecek en güzel örneklerinden birine şahit olduk.
Bugün İsrail,”devlet” olmanın en temel kuralı olarak insanlar ile göz göze gelmeden onları “düşman” ilan edip yok etmeyi düşünerek hareket eden “devlet adamlığı” zihniyetiyle hareket ediyor.İsrail’in bu saldırılarını bir çeşit”seçim” yatırımı gibi büyük bir “doğallıkla” izah etmeye çalışanlar gerçekte “şiddete dayalı güç” amigoluğu yapıyorlar.
Bugün başbakanın Davos’taki çıkışını benzer zihniyetle bir seçim yatırımı olarak görenlere sormak gerek;kazanmak için barış hedefleyen biri kazanmak için savaşıp,öldürmeyi planlayan bir zihniyete sahip birine yeğ değil midir?
Onur,devlet denen kurumlara,hele hele bir problemle yüz yüze gelindiğinde ölelim öldürelim naraları ile sokaklara dökülen,vatan deyince sadece kanla sulanmış toprak anlayan insanlara değil,sesleri çığırtkan kalabalığın içinde kaybolsa bile daima barıştan yana tavır koyup,ses etmekten yılmayan insanlara aittir.
Yazan:aytunç Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
İSRAİL VE YAPTIKLARI ELBETTE SAVUNULACAK DURUMDA DEĞİL AMA TÜRKİYE Yİ HAMAS ‘ IN MÜTTEFİKİ DURUMUNA SOKMAK HİÇ AMA HİÇ BİŞEY KAZANDIRMADIĞI GİBİ GÜNDEN GÜNE ARAP OLDUĞUMUZ ŞU SÜREÇTE ULUSLARARASI ARENADA İSLAMCI-AMERİKAN ETİKETİMİZİ RTE DAHA DA DESTEKLEMİŞTİR.
Yazan:melekut Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Sn.Hasan Yavuz’un ifade tarzı ve ironik yaklaşımının devamını diliyorum. Cevap anlamında birşeyler yazmak istemeyen olabilir fakat şahsım adına ince espri anlayışına teşekkür ederim.
Sn.Başbakan hangi niyetle ve hangi ruh hali ile yaparsa yapsın sonuçta ortada olan gerçek için teşekkürü haketmiştir. Bu teşekkürlerin içinin doldurulması meselesi için ise Sn.Numan Kurtulmuş’un sunduğu öneri paketi dikkate değer bir atılım olabilir kendisi için. Kıblesi Kabe olanların yıllarca ruhlarında newyork’a secdelerinin ürünü değilmiydi kapitalizm? Buyrun ne oldu…? Aynı şekilde de terörist israil’in balonunu patlatmıştır Sn.Başbakan. Umarız bu çıkışın gerekliliklerini de yerine getirirde bu balonun yarası kapanmaz.
Fırsat buldukca okuduğum yorumlarda birşeye çok dikkat ettim ki günler geçtikce hayretler içinde kalmaktayım. Benmi atladım yoksa kimsenin dikkatinimi çekmedi ya da bilinçli bir şekilde bu olay örtbasmı ediliyor anlayabilmiş değilim.Katılımcı arkadaşlar böyle bir tesbite rastlamışlarsa lütfen bilgilendirsenler…
Sn.Başbakan çıkışını yaparken çok büyük bir açık vermiştir.Aslında bu açık skandalın daniskasıdır. Eleştiri yaparken olayı absürd biçimde ”danışıklı dövüş olabilir” teorisine getirmeye çalışan bazılarının yanılgısının tesbitidir de aynı zamanda şu cümle;
”Ülkenizde başbakanlık yapmış iki kişinin bana önemli lafları vardır.Tankların üzerinde filistine girerken kendimi bir başka mutlu hissediyorum diyen başbakanlarınız olmuştur”
Sn.Başbakan’a soruyorum… Bırakın başbakanlık yapmış birisini, normal bir vatandaşın bu kelamı yapabilmesi için bile karşısındaki insanla çok samimi bir ortamda olması ve onu kendisine çok yakın görmesi gerekir. Bu samimi ortam esnasında bu cümleleri duyan Sn.Başbakan acaba ne karşılık vermiştir? Üstelik bu hitap bir değil iki başbakan tarafından kendisine söylenmiştir… Birincisinde ne cevap vermiştir, ikincisinde ne cevap vermiştir?
Vicdanımızın sesi olan seçilmiş başbakanımızın o ortam esnasındaki tavrını şahsen çok merak ediyorum.Acaba orada da kükremişmidir?
Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Hükümet, AKP ve Başbakan’a karşı düşmanlık zokasını yedi kat göbeklerine kadar yutmuş olanların, her konudan bir saldırı malzemesi çıkarabilme uzmanlıklarını şapka çıkarmak gerekir.
Bırakalım, “ZOKAYI YUTANLAR KARDEŞLİĞİ” kendi yarattığı komplo teorileri içinde boğula dursun.
Biz, Türk dış politikasını EFENDİ ULUS-KÖLE ULUS düzleminde yürüten çok bi eğitimli diplomat monşerlerin sultanlığından kurtarılmış olmasının keyfini sürelim.
Bu eğitimli monşerlerin 80 yılldır yürüttüğü efendi ulus-köle ulus düzlemindeki dış politika yüzünden imparatorluk mirascısı Türkiye’nin bir Ürdün kadar saygınlığı ol(a)madı.
İnsanın içinden BU KADAR CAHİLLİK ANCAK TAHSİLLE MÜMKÜN OLABİLİRMİŞ demek geliyor tabiki eğitimli ve diplomat dili bilen!!!MONŞER’lere hitaben.
Şems “ilmi hayra yormayacaksan, cahil kalmak evladır” derken bunları mı kast etti acaba.
Ancak Başbakan elbette kürt sorununu, alevi sorununu, türban sorununu, ahtapot gibi ülkeyi saran kökleri derinlerdeki “organize işler konseyi”nin vurucu gücü Ergenekon’u hallettiği anda dış politikada daha dik durabilecektir, zira ansızın bir gün bunu biri yüzüne vurursa, altında kalır, söyleyecek sözü olmaz bunu da hatırlatmakta fayda var derim.
(Ayrıca halen darbecilerini yargıla(ya)mayan ülke Başbakanı’nın pek dikkate alınacağı da söylenemez)
Yazan:Hasan Yavuz Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
sayın ç-z,sizden çok iyi bir diplomat veya siyasetçi çıkar,olmadı prıfosyenel danışman olursunuz.baktınız hak ve özgürlükler için halkınızın bir talebimi var,hemen sesini kısarsınız,olmadı sorgu odalarına yollayın,oda olmadı ensesine bir kurşun sıklır olur biter.burda vicdanmı sızladı işin kolayı var canım,filistin için timsah gözyaşları dökülür,siz siz insan öldürmeyi bilirsinizz denir.sizin yaşadığınız ülkede,hiç insan öldürülmedimi?ve hala ölmüyormu?bu ülkenin başbakanın önce ülkesindeki cinayetlerin önüne geçmesi lazım.ama çok pardon milli menfatleriniz sanırım buna engel…..
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Bu sabah”Türkiye İsrail’e karşı ne yapmalı?”başlıklı bir E-Posta aldım.DD ile tanışmam da böyle başlamıştı.”Türkiye faşist olur mu?”şeklindeki soruya yanıt vereyim derken sitenin müdavimi oldum çıktım.Pişman değilim,buna vesile olmuş her kimse kendisine minnet borcuyum.Zaman zaman tartışmalar sertleşerek tansiyonlar biraz yükselse de DD ile tanışmış olmayı kendi açımdan bir şans olarak görüyorum.Zira daha önce de belirttiğim gibi bu site benim için bir hayat mektebi,bir akademi oldu.Her görüşten insanın fikrini özgürce ifade etmesi,çoğulculcu anlayışın zamanla demokratik tartışma kültürnene dönüşmesi gerçekten çok sevindirici.
Evet,çok değerli insanların fikirlerinden esinlendim,sıcak ve dostça sohbet etme imkanım oldu…Yeni yeni dostlar edindim.Eleştirdim,eleştirildim.Eminim üzdüğüm insanlar olmuştur,biliyorum…Benim de üzüldüğüm zamanlar oldu.Fakat hepsi güzeldi;acı ve tatlı yanlarıyla,buruklukları ve şaşkınlıklarıyla altından hep insan çıktı.Yani olması gerektiği gibi;bize dair,bizi temsil eden,bizi tarif eden olağanüstü güzelliği ve sıcaklığıyla…
Şimdi de, paylaşmanın verdiği o coşku ve heyecanı tıpkı o günkü sıcaklığıyla hissediyorum.Heyecanlıyım,duygu doluyum…zihnimde boşalmayı bekleyen o kadar çok sözüm var ki.Hangi birinden başlayacağımı bilemiyorum…sözcükler itiş tepiş, dışarı çıkmayı bekliyor adeta.
Ama bir sesizlik beliriveriyor yanıbaşımda.Sanki beni engelleyen gizli ve bilinmez bir güçle kuşatılmışım.Elim bir türlü varmıyor klavyeye…Sözler anlamını mı yitiriyor ne?Bilemiyorum,içimden gelmiyor bir türlü.Yine de hiçbir ayrıntıyı atlamaksızın hepsini okuyorum yazılanların.Aramızda sessiz bir anlaşma yaptığım değerli dostlarımı okuyorum.Tatlı bir tebessüm yerleşiyor yüzüme.Anlamaya çalışıyorum onları,ve kendime dair anlamlar buluyorum.Bazan “onlar da beni anlıyordur”diye teselliye sığınıyorum.Sonra anladıklarından emin olmanın huzuruyla bir empati gelişiyor.
İşte böyle.Yorucu bir günün ardından nefes aldığım yer yine burası oluyor,burada soluklanmaya çalışıyorum.Burası benim sıcak evim ve hepinizi çok seviyorum.
Yazan:MY Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Selamlar Aziz Bey,
Yorumunuzu onaylarken tepkisiz kalamazdim 🙂
Ben de sizi çok seviyorum, anlasilmaktan bahsetmissiniz, son zamanlarda yazdiginiz yorumlarin dilini çok daha akici buluyorum.
Acaba sizi daha iyi tanimaya mi basladim yoksa siz kendinizi daha da iyi mi anlatiyorsunuz?
Belki de ikisi birden.
DD’nin kurulus yildönümü yaklasiyor, 3cü yasimiza girecegiz subatta. ögrenmek ve paylasmak konusunda söylediklerinize aynen katiliyorum. Insanlarin kendi köselerinde kitap okuyup 3-5 dostla tartismalari iyi tabi ama DD gibi bir ortamda degisik ülke ve sehirlerde yasayan, degisik mesleklerden insanlarla beraberiz her an.
Mesela ABD’den ya da Avustralya’dan yazan dostlar var. Yorum onaylarken saat farklarindan da görüyorum cografi olarak ne kadar uzakta oldugumuzu. Bizim yatakta oldugumuz saatlerde onlar “su anda isyerimde…” diye basliyorlar yazmaya 🙂 Ottawa’da karlarin içinde bir binadan internete giriyor, w-w-w… d-e-r-i-n-d-u-s-u-n-c-e – . -o-r-g yaziyor, Trabzon, Samsun, Hatay, Tokyo, Tahran, Istanbul, Ankara… bir ekranda bulusuyor 😀
Bir sehre, kasabaya, gelir grubuna, cemaate ya da meslekî camiaya zihnen “hapsolmus” insanlar dolu bu kocaman dünyada. Hepimiz biraz öyleyiz.
DD bu görünmez duvarlarin önyargiyla mühürlü kapilarini açmak için güzel bir anahtar oldu herkes için, yazarlar da dahil.
simdi ilginç bir kitap okurken “hah bundan bahseden bir yazi yazayim” diye düsünüyorum, Enver’in sinema yazilari, Sever’in felsefe denemeleri, Nurhayat’in ezber bozan kadin konulu yazilari… Hangi birinden bahsetsek?
Ama bir yön var ki beni en çok o mutlu eden seylerden biri su: Batman’dan, Sirnak’tan, Van’dan, Oslo’dan, Berlin’den Kürtler yaziyorlar, “biz” diyorlar “kendimizi yanliz saniyorduk, barisçi bir çözüme olan umudumuzu yitirmistik, DD’den herkese bahsediyoruz simdi!”
Türk-Kürt kavgasi çikarmak isteyenlerin karsisinda duran bir çok aydin ve STK var. Onlarin arasinda yer almak bizim için hem bir hak hem de bir ödevdi, bunu yerine getirebilmis olmaktan çok mutluyum kendi adima.
“altindan hep insan çikiyor” diyorsunuz, öyle gerçekten, insani odak alabildigimiz anda bütün sorunlarin çaresi neredeyse kendiliginden çikiyor ortaya.
yeniden sohbet etmek umuduyla
Yazan:ç-z Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Sn.Hasan Yavuz,
Benden ne çıkıp çıkmayacağı konusunda kafa yormuş kırık elinizle de cevap yazmışsınız,bu zahmetler için teşekkürler.Keşke enerjinizi bunun yerine MY.nin size yönelttiği sorular için harcamış olsaydınız.
Böylelikle “sizin” burada “dayılık” yapmak dışında söyleyecek bir şeylerinizin olduğuna kanaat getirebilmiş olurdum.
MY’nin size yönelttiği sorular;
SİZ bir zahmet elinizdeki devlet organları ve yetkilerini bu rahatsızlıktan doğan bir anlayışla düzenler ve tavır geliştirirsiniz.Bunun diplomasi ve siyasi üslubu sizin duyduğunuz rahatsızlığın ölçüsüne göre değişir.Bu tavır yerinde ve haklı bir tavır olarak benimsenir ve desteklenir vede yaptırım gücü vardır.Zulümü eden karşısında,zulümün durması için baskı yaparsınız.(Hasan Yavuz)
Şimdi ben size soruyorum;yukarıda çözüm mercii olarak gördüğünüz ve hitap ettiğiniz “SİZ” ile aşağıda yazmış olduklarınızın faili olarak gördüğünüz “SİZ” aynı kişiler mi?Onları birbirinden “farklı” kılan nedir?
baktınız hak ve özgürlükler için halkınızın bir talebimi var,hemen sesini kısarsınız,olmadı sorgu odalarına yollayın,oda olmadı ensesine bir kurşun sıklır olur biter.burda vicdanmı sızladı işin kolayı var canım,filistin için timsah gözyaşları dökülür,siz siz insan öldürmeyi bilirsinizz denir.sizin yaşadığınız ülkede,hiç insan öldürülmedimi?ve hala ölmüyormu?bu ülkenin başbakanın önce ülkesindeki cinayetlerin önüne geçmesi lazım.ama çok pardon milli menfatleriniz sanırım buna engel…..
Timsah gözyaşları olmadığına inanacağınız “duyulan rahatsızlığın” muadili olabilecek yaptırım/baskı sizce ne olabilir yada olmalıdır?Sizin beklentiniz “öldürmekle” itham ettiklerinizin tavırlarına benzer bir tavırla hareket edilmesi olabilir mi?
Eğer öyleyse,“Bunun diplomasi ve siyasi üslubu sizin duyduğunuz rahatsızlığın ölçüsüne(“parçalanmış et parçalarına” sebep olan zulümden duyulan rahatsızlık nasıl ölçülebilir?) göre değişir” derken kastettiğiniz zulümden duyulan rahatsızlığın doğru orantılı telafi edici,muadili olabilecek baskı ve yaptırım nedir ve “ölçüsü” ne olmalıdır?
Cevaplarınız lütfen,gerçekte söylenmek istenilenin etrafında dolaşılırken atılan sloganlar olmasın.Belki o zaman gözyaşı döken timsahları doğru teşhis edebiliriz.
Not:“bu ülkenin başbakanın ÖNCE ülkesindeki cinayetlerin önüne geçmesi lazım” cümlenizde vurgu yaptığım “ÖNCE”ye istinaden,son yorumumda alıntıladığım Ahmet Altan’a ait olan yazıyı okumanızı salık veririm.
Yazan:eg Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
ahmet altan’ın diplomasi başlıklı yazısı açıkçası beni fazlasıyla irkilten bir yazı oldu. ama ahmet altan bunu hep yapıyor. bu ahmet altan gibi liberallerin hoşlarına gitmeyen kişilerin haklarıyla ilgili tutum alma şekli maalesef. o yazı, eğer gazze hakkında 35 gün tek kelime etmemiş birisinden çıkmamış ya da gazze yanarken değil de ortada hiçbirşey yokken yzılmış bir yazı oslaydı şüphesiz demokrat bir yazı derdim. ama maalesef bugünkü şartlarda bunu düşünemiyorum. o yazı oldukça kötü bir yazıydı. yazıdan verilen alıntıyla doğru bir yazı olduğu düşünülebilir ama öncesi sonrası ve bütünlüğüyle tek kelime ile mide bulandırıcı bir yazıdır o yazı….
Yazan:Nun Tarih: Şub 1, 2009 | Reply
Herackles,
Seçmece yapıp yorumumun sadece birkaç yerine değinmişişsiniz. Tamamına cevap beklerdim olmamış. Bu bakımdan ben de kısa keseceğim.
Tabii ya ne kadar da önemli bir hakem değil mi NYT.. Ayarı yiyen siyonist lobi ile bir ilşkisi olmasın sakın?
Yabancı basın deyince aklınıza hemen New-York Times’ın ve Guardian’ın geleceğini tahmin etmeliydim. Tüm dünyayı Batı’dan ibaret sanmak gafleti de apayrı bir inceleme konusu. Merkeziniz Batı olduğu için olacak herhalde. Yabancı basın deyince bunun hangi alanları kapsadığını iyi düşünün derim.
Bu Ermeni meselesi korkusu da nelere kadirmiş neler yaptırtıyormuş Türkiye’ye anlamak mümkün değil. Sırf lobi Turkiye’ye bu konuda destek vermez diye koca ulke Ortdogudaki yeni politikasını mi değiştirecek? Ve goreceksiniz, eğer Obama faktörü çok etkin olmazsa tasarının reddi için yine destek verecekler. Ayrıca Türkiye-Ermeni yakınlaşması birkaç yıla kadar bunu da önemsizleştirecek. Belki de öyle bir tasarının geçmesi, ilişkilerin düzelmesi için milat bile olabilir. Tarihsel olaylar bu tip, ülke parlamentolarında “vardır/yoktur” demekle var ya da yok olmaz, ve bu anlamıyla kabulu/reddi zaten başlıbaşına saçmadır ve siyasi sopalardır ama sonuçta vicdanen bu topraklarda bir zamanlar Ermenilerin başına birşeylerin geldiği gerçeği de ortada duruyor, hatırlatırım.
Guardian İsrail saldırılarını da İsrail’in kendi seçimlerine malzeme olarak görmüştü ama sonuçta çocuklar öldü. Buna tepki göstermek her vicdanlı insanın görevidir. Bazı olayların sonucu kendiliğinden iç politikaya yarayabilir, ama bu oluyor, kamuoyu vicdanı ile siyaetçinin vicdanı örtüşüyor diye insanı tepkiyi bu sonuç için formule edilmiş bir eylem olarak lanse edemezsiniz; bir insanı haksız yere ahlaksızlıkla suçlamak daha ağır bir ahlaksızlıktır. Erdoğan’ın düşünceleri sır değildi ve ilk kez söylemedi. Aynı şeyleri bir aydır söylüyordu zaten. Sonucunun iç siyasete DE yarıyor olması samimiolmadığını hele bunu iç siyaset için yaptığını göstermez. İnsanların vicdani tepkilerini sulandırmayın. Ayıp.
Ayrıca Batı basını da dahil konu hemen her yerde tüm detaylarıyla işlendi. Ezici çoğunlukla Erdoğan haklı görüldü, desteklendi, vicdanların sesi olduğu ifade edildi. Büyük çoğunlukta yukarıdaki gibi bir suçlamadan ve Ermeni tasarısı tehdidinden ari idi ve tam aksine Türkiye’nın varlığına önemine ve değişen dış politikasına vurgu yapmışlardı. Yani tam aksi yöndeki alıntılarla da burayı doldurmak mümkün. (Sizin gibi korkuyla bakan düşünce sahiplerinin İsrail’in yumuşatıcı tavrına rağmen hala titrek bir vaziyette kalmalarını anlamak mümkün değil. İsrail’in bu tavrını neden sorgulamıyor, niçin bize, bizim ona ihtiyacımızdan daha fazla ihtiyacı olduğunu bile düşünemiyorsunuz? Ve bu sebepten bu tamirat ile uğraştığını? Bu alttan alma sırasında bile böyle sinip korkuyla bekleyenler İsrail sert tepki gösterseydi ne yapardı çok merak ediyorum. Galiba ülkenin anahtarlarını götürüp teslim eder, “biz ettik siz etmeyin” derdi, yanılıyor muyum? Çünkü ahval aynen bunu gösteriyor.)
Daha ciddi argümanlar alalım bir zahmet.
Doğruluğu yanlışlığı bir yana, nedir bu? Son 5 yıla karşılık 5 dakika kıyası mı? Ona bakarsanız İsrail dışişleri bakanı Livni’yi de, Babacan reddetti, üstelik Türkiye’ye gelmek istemişti? Ne oldu şimdi, bu daha üst düzey ret için ne dersiniz? (Belki de Davutoğlu’nun reddi buna misileme idi, çünkü daha önce olmuştu bizim Livni’nin reddetmemiz?) Böyle örneklerle dış politika analizi mi olur kuzum?
Hem, geçen perşembeden bu yana ne değişti de Peres’den Ankara büyükelçisine, Barak’tan Olmert’e kadar hepsi ağızbirliği etmişcesine alttan alıyorlar? Buna dair de bir komplo teoriniz var mı? Kendinizi yerlerde sürünen paspas addedebilirsiniz ama bunu ülke adına yapmayın lütfen, kişiselleşmiş olarak kalsın.
İki şık var. Ya bunu istiyorsunuz ya da gölgesinden bile korkan, ya İsrail ham yaparsa diye kara kara düşünen bir basiretsizsiniz. Bence her ikisi de. Çünkü eleştiri için ver(eme)diğiniz örnekler de bunu gösteriyor kanımca. Yoksa, yapılan katliam ve sergilenen pişkinlik yetmezmiş gibi zulme tepki gösteren bu ülkenin başbakanına dönerek, ağzından köpükler çıkartarak parmağını sallayarak bağıra bağıra konuşan bir zulm abidesine ağzının payının verilmesi sizi neden rahatsız etsin ki?
Eminim ki sizin gibi düşünenler, Başbakan Davos’ta moderatör tarafından susturulmaya razı gelse Perez’in ağzının payını veremese, “ne biçim TC Başbakanı, hepimizi rezil etti” diye saldıracaklardı bu kez. Onun için böyle sahte tutumları tek kalemde geçiyoruz. Dediğim gibi, daha sağlam gerekçelerle geliniz lütfen, eleştirmiş olmak için eleştirmek çok sığ kalıyıor.
Şu ülkenin son 6-7 yılda, dış politikada; AB, Ermenistan, Ortadoğu ilişkileri ve o coğrafyadaki prestiji ve soyunduğu liderliği, İran-Suriye dengesi, Kıbrıs açılımı, İsrail-Arap konusundaki hakimiyeti gibi konularda; iç politikada ekonomik gelişme, eksik gedik de olsa demokratikleşme, Kürt meselesi konusundaki açılımlar, darbeci artıklarını temizlemede gelinen nokta gibi konularda aldığı mesafeyi görmemek için ya kör ya da “yeminli AKP düşmanı” olmak gerekir. Üstelik AKP bunları 2 (ya da 3) darebe teşebbüsü, bir muhtıra, bir 367 hokkabazlığı, %47 oy almasına rağmen kapatılmaya kalkılması, 7-8 suikat planı gibi demokratik(!) savaşları atlatarak, Gökhan Özgün’ün deyişi ile “iç siyasette sırat köprüsünde yürürken” yapmış. Erdoğan’ı gerek kendi sitemde gerekse burada zaman zaman çok sert biçimde eleştirmişimdir ama yiğidin hakkını da vermek gerek.
Bugün ABD ve İsrail de dahil AB ve tüm dünya Ortadoğu’da Türkiye’siz/Türkiye’ye rağmen birşey yapılamayacağının farkında. Siz de farkında olun ve ülkenizin değerini kendi kendinize düşürmeyin.
Ps: Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Görüyorum ki dış politika, dengeler ve Türkiye’nin bölgede ifade ettiği anlam konusunda hiçbir bilginiz yok.
Yazan:Erden AKTOĞU Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Ben Tayyip Erdoğan’a oy vermiş bir insan değilim. Başbakanın bu davranışı nedeniyle de vermem gerektiği inancında değilim. Ancak Davos’taki tavrını yürekten destekliyorum. Bunu da yazdığım yazılarımda vurguladım. Bu arad spor yazarı olduğumun da altını çizeyim. Spor medyasının bir mensubu olmama karşın, son yazımda bunu dile getirdim. İşin doğrusu da, aklıselim her insan gibi, son dönemde oluşan manzaraya kayıtsız kalmak olanaklı değildi. Tarihi gelişimine bakıldığında, farklı şeyler söylenmesi mümkün olan bir konuda gelinen nokta tam bir insanlık vahşeti. Bu vahşet karşısında da bir tavır sergilenmeli kuşkusuz. Ayrıca başbakanın verdiği tepkinin altında yatan, ‘Türkiye Başbakanı’nın bir kabile reisi muamelesi görmesi altnedeninin de doğruluğuna inananlardanım. Üslubunun tartışılması normal. Ancak, ‘Kavgada yumruk sayılmaz’ deyimini de unutmamak gerek.
Sözün özü; Bence tarihih tozlu yaprakları arasında kalmaya mahkum, lakin siyasi arenada bir literatür olacak bu davranışın, beklenenin ötesinde çok önemli boyutta bir gizli saygınlık oluşturduğu kanısındayım…
Yazan:duman Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
İsrail Korkaklarına:
Cengiz Çandar/Radikal
Yeter ki, Tayyip Erdoğan…
Davos’taki ‘drama’dan sonra bunun iç politikada izdüşümünün kendi siyasi hesaplarını bozacak olanların ‘skandal’ nitelemesini yapmasının anlaşılmayacak bir yanı yok. Tayyip Erdoğan’ı, bir de Davos performansı üzerinden eleştirenlere diyecek bir söz de yok.
Tayyip Erdoğan’ın ‘’monşerler’ diye ima ettiklerine ve ‘monşerist’ düşünce okuluna mensup olanlara ise anlatılacak şeyler var. Bunlar, dünyayı ‘statik’ görmekten kendilerini alıkoyamadıkları için ve Türk dış politikasının geleneksel ‘statükocu’ çizgisine bağlı kalmalarından ötürü telaşlandılar ve yanlış yorumlar yapıyorlar.
İsrail bunu unutmaz. Amerika, içindeki Yahudi (ya da daha doğru bir deyimle İsrail) lobisinin etkisiyle bunun faturasını çıkartır. Tayyip Erdoğan’ın ‘siyasi bekası’ bile bundan etkilenebilir. Türkiye dünyada sıkıntıya girer.
Beş aşağı beş yukarı, kaygılar ve eleştirilerin odaklandığı noktalar bunlar.
Dünyanın büyük bir değişim dinamiği üzerinde hareket ettiği ve dünyanın en bunalımlı coğrafyası olan Ortadoğu’nun da bundan nasibini alacağını düşünüyorsak, söz konusu kaygılar ve eleştirilerin sağlam verilere dayanmadığını söylemeliyiz.
***
Türkiye ile İsrail arasındaki çok yakın ilişkiler ve bunun Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki olumlu etkisi, 1990’lı yıllara dayanıyor. İlişkilerin gelişmesinin objektif şartlarını Soğuk Savaş’ın sona ermesi, bunun Ortadoğu’ya Madrid Barış Konferansı ile (1991) yansıması ve Filistinlilerle Oslo Barış Süreci’nin (1993) başlaması oluşturmuştu.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin canlanmasında ipin ucu kaçırıldı. Özellikle 28 Şubat sürecinde İsrail’e fazlasıyla angaje olundu. İsrail’le pek sıkı fıkı askeri bağlantılar kuruldu.
Kendi payıma, koskoca Osmanlı mirasını devralan Türkiye gibi bir ülkenin, Ortadoğu siyaset sahnesine küçük bir devletin, İsrail’in ‘yedek gücü’ olarak ilave edilmesinin yanlış olacağını defalarca vurgulamıştım. Bazıları İsrail’de olmak üzere, Türkiye-İsrail ilişkileri üzerinde katıldığım sayısız konferansta, İsrail’in ilişkilerin teminatı olarak Türkiye’de ‘askeri kurum’a bel bağlamalarının, Türkiye’deki demokratikleşme ve sivilleşme sürecini göz ardı etmelerinin yanlış olduğunu, bu davranışlarının bir ‘bumerang’ olarak kendilerine olumsuz biçimde geri döneceğini ve vuracağını defalarca söyledim.
Gazze’de giriştikleri vahşi saldırı ve Davos’taki drama üzerinden vurdu.
Şimdi kendi paylarına gayet akıllıca biçimde, ‘zarar tamiri’ne giriştiler. İsrail, bölgede hem İran’ı ‘bir numaralı düşman’ görüp, hem de bölgede Arap-olmayan diğer büyük güç olan Türkiye’yi karşısına almayı göze alabilir mi?
İsrail’i Türkiye’den daha güçlü zannedenler, Davos tablosundan Türkiye hesabına korkuya kapılabilirler ama varoluşsal dürtülere sahip İsrail, Türkiye’yi yitirme korkusuyla alttan alıyor. Zira, biliyor ki, İsrail Türkiye’den güçlü değil.
Türkiye daha güçlü. Üstelik, Davos ertesinde ‘Arap sokağı’nda, bir başka deyimle ‘Arap
halkları’ nezdinde Tayyip Erdoğan ve Türkiye bayraklaşmış isim ve kavramlar olarak Ortadoğu’da daha da güçlenmiştir.
Arap rejimleri öylesine zayıf, Arap liderleri Hüsnü Mübarek’ten başlayarak- öyle etkisizleşmiştir ki, Türkiye, İsrail’in taraf olduğu sorunlarda ‘kolaylaştırıcı-arabulucu’ gibi ikinci sınıf rollerden çıkıp, bir ‘bölge gücü’ konumuna kendiliğinden gelmiştir.
Üstelik, İran gibi İsrail’in yok edilmesini savunan bir bölge gücü de değil Türkiye. AB katılımı yolunda, NATO üyesi bir ülke. İsrail’e Gazze saldırısı üzerine Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta takındığı tutumun ‘meşruiyeti’ ve İsrail’i ‘silahlandıracak’ özelliği de burada zaten.
Ayrıca, Oslo Barış Süreci çoktan öldü. Türkiye’nin parametreleri ona göre belirlenmiş olan İsrail ile ilişkilerinin aynı şekilde kalması da dolayısıyla gerekmez.
***
Peki ya Amerika? Ya oradaki Yahudi-İsrail lobisi etkisi?
Büyük değişim dinamiğinin asıl vurduğu ülke Amerika. Barack Obama’nın seçimini nasıl anlamalıyız? Barack Obama’nın ilk iş olarak Ortadoğu’ya el atmasını ve üstelik İsrail’in ve ABD’deki en ateşli yandaşlarının birinci tercihi olmayan İrlanda-Lübnan kökenli George Mitchell’i özel temsilci olarak atamasını nasıl değerlendirmeliyiz.
George Mitchell, Türkiye’nin dahil olmadığı klasik-geleneksel-konvansiyonel istasyonlara uğrayacağı Ortadoğu turunda. Bu tur, Davos öncesi parametrelere göre hazırlanmıştı. Davos sonrasında bu turun sonuçlarının hiçbir şey getirmeyeceğini hem kendisi hem Obama fazla vakit geçmeden anlayabilir, anlamalıdırlar.
Mitchell’ın görüşeceği liderler, kendi ülkelerinde zemin kaybetmiş, bölgedeki siyasi meşruiyetleri tartışmalı, üzerinde anlaştıkları ‘çözüm’ü sahada yürürlüğe sokacak güçleri olmayan aktörler. ‘Arap sokağı’ dönüp Türkiye’nin ve Tayyip Erdoğan’ın ‘onay belgesi’ne bakacak.
Bundan böyle Türkiye’nin dahil olmadığı bir ‘büyük Ortadoğu dizaynı’ yürümez. George Mitchell, mutlaka Türkiye’ye gelecektir. Hatta o bile yetmez. En yakın vadede, Barack Obama, Tayyip Erdoğan ile görüşmek zorundadır.
Erdoğan, Davos’taki konuşmasında “Sayın Obama’dan benim beklentim, isteğim o sessiz yığınların sesi olmasını bekliyorum, kimsesizlerin kimi olmasını bekliyorum” dedi ve Rice ile Livni’nin imzaladığı mutabakat çerçevesinin yetmeyeceğini, bunun yeniden ele alınması gerektiğini söyledi. Doğru söyledi.
Tayyip Erdoğan, Obama’dan olmasını istediğini kendisi gerçekleştirmiş durumda. Obama ile birlikte yürüyeceği bir yol var.
Yeter ki, Davos sonrasında kendiliğinden kazandığı rolün idrakinde olsun ve Türk-Amerikan ilişkilerini Ermeni soykırım tasarısı-PKK’ya karşı işbirliği ‘geleneksel hapishanesi’nin sınırları içinde tutuklamasın.
Ortadoğu, Amerika’nın bölgedeki müttefikleri arasında sadece İsrail ve itibarsız Arap
rejimleriyle ile kafa kafaya vererek dizayn edebileceği bir alan olmaktan çıkmıştır.
Türkiye’siz yeni Ortadoğu dizaynı olamaz.
***
İsrail’in Gazze saldırısıyla güçlendiğini değil, güç yitirdiğini görmeliyiz. Bir kez daha o 22 günlük Gazze saldırısı gibi bir işe kalkışabilirler mi? Askeri gücünün uygulamaya konacağı sınır o kadardır ve üstelik bu kolay yerine gelmeyecek bir ‘moral güç’ yitirilmesine de neden olmuştur.
İsrail’in ‘dokunulmazlığı’ bozulmuştur. Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı bugüne dek görülmedik ve yapılmadık biçimde, İsrail’in bu durumunu ortaya koyması ve yani ‘Kral çıplak’ demiş olmasıdır.
İsrail’in ABD’de de dokunulmazlığı eskisi gibi değil. Amerikan akademik dünyasının saygın isimlerinden John J. Mearsheimer ile Stephen M. Walt’ın ‘The Israeli Lobby and US Foreign Policy’ (İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası) adlı eleştirel ve anıtsal kitabı 2007’de yayınlandı. Birkaç yıl önce buna kimse cesaret edemezdi. Gazze’den sonra Obama döneminde bu gibi çıkışların ardı gelecek.
Ayrıca ‘Ortadoğu Dörtlüsü’nün Özel Temsilcisi, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in de Hamas dahil tüm unsurlarla çözüm için görüşülmesinden yana olduğu, bu arada Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin de aynı eğilimi taşıdığı ortada. BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon bile bugüne dek hiçbir BM Genel Sekreteri’nin ortaya koymadığı ağır eleştirileri İsrail’e yöneltti. Gazze katliamı, Avrupa’da da İsrail etkisini zayıflattı.
Yani, Tayyip Erdoğan’ın tavrı dünyanın değişim dinamiklerine ters yönde, yokuş yukarı bir çıkış değil; tersine gelişen uluslararası trendle uyumlu ve onunla aynı yönde ve onun önünde yer alan nitelikte.
Yeter ki, Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin AB ufkunu, asıl olarak Batı sistemi içinde yer aldığını unutmadan elinde birdenbire girişmiş kartları iyi oynayabilsin.
Yeter ki, birilerinin Türkiye’yi son 10 yıldır İsrail’in kuyruğuna taktığı gibi, Hamas’ın kuyruğuna takmak gibi bir hataya düşmesin. Yeter ki, bölgedeki tüm aktörlerin Türkiye’nin kapısını çalmaya kendisini mecbur hissedeceği bir mevkide durabilsin.
Yazan:ç-z Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Sn.EG
Sanırım Altan’ın dünkü yazısı mide bulantınızı hafiflebilir.
Bu yazılara da göz atmak isteyebilirsiniz belki!
Kolaycılığın bedeli
http://www.taraf.com.tr/makale/3158.htm
Ve savaş
http://www.taraf.com.tr/makale/1505.htm
insanlık
http://www.taraf.com.tr/makale/1516.htm
“Ortada hiçbir şey yokken” demekle neye dikkat çekmek istediğiniz pek net anlaşılmıyor;27.12 de başlayan İsrail’in Dökme Kurşun adlı saldırılarından önce Filistinde her şeyin “hiçbir şey” seviyesinde süt liman olduğu mu yoksa bizlerin kendi sorunlarımızla gündem patlatıp onun içinde Filistin dahil dünyanın geri kalanında “hiçbir şey “ olmadığını sandığımız unutkanlık halimiz mi?
NOT:Bildiğim kadarı ile Altan 18.12.08 ve 20.01.09 arası hiç yazı yazmadı.
Yazan:ç-z Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Sn.EG
Sanırım Altan’ın dünkü yazısı mide bulantınızı hafiflebilir.
Bu yazılara da göz atmak isteyebilirsiniz belki!
“Ortada hiçbir şey yokken” demekle neye dikkat çekmek istediğiniz pek net anlaşılmıyor;27.12 de başlayan İsrail’in Dökme Kurşun adlı saldırılarından önce Filistinde her şeyin “hiçbir şey” seviyesinde süt liman olduğu mu yoksa bizlerin kendi sorunlarımızla gündem patlatıp,Filistin dahil dünyanın geri kalanında “hiçbir şey “ olmadığını sandığımız unutkanlık halimiz mi?
NOT:Bildiğim kadarı ile(yazıları zaman zaman o gazetede yayınlanan biri olarak sizin de çok biyi bildiğiniz üzere)Altan 18.12.08 ve 20.01.09 arası hiç yazı yazmadı.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Mehmet bey,
Duygularıma ortak oluğunuz için teşekkür ediyorum.Buna ihtiyacım vardı.Kürtçede gerçek dostluklar için kullanılan bir deyim var:”İnsan,yarasını ancak gerçek dosta gösterir”.Siz ve DD ailesi benim için o kadim dostlardansınız.Zaman zaman duygulanmam inanın bundandır.
Sevgi ve selamlar…
Yazan:eg Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
@çz
ben ahmet altan’ı 20 yıldır takip ederim. maalesef son yazısı mide bulantımı hafifletmek değil, bir tür mide krampına çevirdi…
Yazan:ç-z Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Enver bey,
Mide kramplarınızın nedenini anlatabilecek oldukça etkili bir ifade gücüne sahipsiniz ama bu kez nedense bunu izah etmekten imtina ediyorsunuz,neden?
Her iki yazısında da benim çekincem olan bir iki nokta var.Bunlardan biri Sn. Hasan Bulut’un da işaret ettiği zulüm ve haksızlıklarda “önce-sonra” sıralamasının yapılmaya kalkışılıyor olması,diğeri de Filistin’deki zulme karşı durup,etkin bir çözüm üretilip durdurulmaya çalışılırken gerçekleşmiş ve adına “Davos çıkışı” denmiş bir tepkinin her çeşit kilidi açabilecek bir “maymuncuk”muş gibi her türlü elde kullanılabilir hale gelip anlamını yitiriyor,ehemmiyetini ve en önemlisi işlevini yitiriyor olması.
Daha önce de işaret etmeye çalıştığım şey bu “çıkışın” Filistin’de yaşanan zulm için olduğunun akıldan çıkarılmamasıydı.Bu olayın, salt prestij,grur,onur,Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü,liderlik vasıfları,… vb sebeplerle değerlendirilip herkesin kendince pay çıkarmaya çalışıyor olması Filistin gerçeğini gölgelediği ve üzerinden (farkında olarak yada olmayarak) nemalanmaya çalışıldığı için üzüntü verici.
Filistin sorunun çözümü için bu olayın yarattığı etkiden barışçıl çözüm için sağlayacağı tüm avantajlardan sonuna kadar yararlanılmalıdır.
Sn.Bulut ve Altan’ın işaret ettiği gibi Filistin gerçeği “önce kendi evinin temizliği” bittikten sonra bir kenarda sırasının gelmesini beklemesi gereken bir mesele gibi düşünülemez.Eğer Davos çıkışı etki etmesi beklenen durgun denize atılmış bir taş ise yarattığı dalganın sadece “Filistin” sorununu gidermek üzere kullanılmasını beklemek/talep etmek karşı çıkılan “öce-sonra” sıralamasına riayet etmek demek olur.Bu dalganın büyüyerek her yere etki edebilmesi için “öz”ünün mümkün olduğunca altının çizilerek desteklenmesi sürekli hatırlatmasının yapılması gerekir.Haksızlık karşısında “insani tavır ve tepkilerin” öncelik sıralaması olamayacağı gibi kapsamı da daraltılamaz.
Altan’ın her iki yazısında da benim özellikle dikkat çekmeye çalıştığım bu çıkışın öz itibariyle “insani” olduğunun “gaflete” düşülmeye olananak vermeden hatırlatılmasının yapılıyor olmasıdır.Ki Gökhan Özgün bunu çok iyi ifade etmiş; Hakikati söylemeye, insanlıkla, insanlık değerleriyle başlayıp yine insanlık değerleriyle bitirdi.
Ve eğer bu Davos çıkışı bir çeşit kendini beğenmişliğe sebep olacak sarhoşluk hali ile kuşatılmamıza karşı uyanık tutma çalışan bir yaklaşım olduğu için sizde mide kramplarına sebep oluyorsa bu yazıyı bir de şu açıdan değerlendirmeye gayret edin lütfen;
Onlar siyaset deyince, siyasi analiz deyince, ‘devlet’ anlarlar. Daha hiçbir analizlerinde insanla gözgöze bile gelmediler.(G.Özgün)
İnsani tavırlara,prespektüsünde sadece mide bulantısı rahatsızlıklarında kullanılmalıdır şeklinde bakmayın lütfen.
Devlet’e sürekli olarak “insanla göz göze gelmek zorunda(G.Ö)”olduğunun hatırlatılmasının yapılması gerekir,bunun öncesi yada sonrası olamaz,olmamalıdır da.
Not:Bunu muhalefet eden bir yazı gibi değil sizin mide bulantınızın nedenlerini anlamaya çalışan birinin gayreti olarak değerlendirin lütfen.
Yazan:eg Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
@çz
sizin yazdıklarınıza itiraz olsun diye yazmadım onu. sadece ahet altan nezdinde bir takım liberallerin tutumunda gördüğüm iki yüzlülüğü – hazır size örnek vermişken – söyleyeyim dedim. bu konuda tarf’ta yayımlanma niyetiyle (gerçi zannetmiyorum ahmet altan’ı çok sert eleştren bir yazımı yayımlayacaklarını ama yazmazsam da kendimi kötü hissedeceğim) bir yazı yazacağım. o zaman ne demek istediğimi daha detaylı paylaşırım.
tekrar söyleyeyim: ahmet altan ile ilgili söylediklerim sizinyazdıklarınız bağlamında dğeildi. çoğunluk sizin yazdıklarınızla aynı düşünüyorum ayrıca….
Yazan:birsen yaşar Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Çok uzun konuşarak laf salatası yapmanın bir anlamı yok.Benve Türkiye İsrail ile aradaki tüm ekonomik bağları ve alışverişi kesmeli.Çünkü sevgili barış yanlısı kardeşlerim İsraille yaptığımız her ekonomik alış veriş Filistindeki kardeşlerimize silah olarak çocukların üzerine atılan BOMBA olara geri dönmektedir….. YAN ARTIK TÜRKİYE UYAN HÜKÜMET
Yazan:mustafa yeşilyurt Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
selamlar
bu ırkçı siyonist yahudiler 1920’lerden beri hep öldürüyorlar ve ne yazık ki hep öldürüldükleri yalanını dünyaya yutturuyorlar!!!
bu gün filistin ve israil diye bilinen topraklarda 1920’lerin başında 30 bin yahudi 300 bin müslüman ve 30 binden çok fazla hiristiyan yaşıyordu.
ingilizlerin osmanlıyı yok etme politikalarının bir parçası olarak bu topraklara avrupadan ve diğer coğrafyalardan yahudiler organize olarak getirildiler. ve terörist eylemlerle milyonları katlettiler ama hep kendileri öldürülmüş gibi dünyaya yalanlarını yutturdular. filistin ve israil diye bilinen coğrafyada bu gün müslümanlar nüfus olarak çok daha fazla olmalarına rağmen acık hava hapishenesi gibi çevresi ırkçı yahudilerce kapatılmış küçücük batı şeria ve gazze’de her gün siyonistlerce öldürülerek yaşam savaşı veriyorlar. ama yine bütün dünya filistinlilerin yahudileri öldürdüğü yalanını yiyorlar, hatta israil yalanına inanan bazı fetoşlar masum yahudilere! göz yaşı döküyorlar.
artık bir osmalı ses! gerçeği yani öldürmeyi iyi bilenin ırkçı israil devleti olduğunu en tepedeki siyonistin yüzüne dünyanın davos penceresinden haykırıyor: ey israil! öldürmeyeceksin (tevrat)! yaşamak istiyorsan! bana (YÜCE TÜRK MİLLETİ’ne)! dünyadaki herkese saygı duyacaksın! herkesin yaşamına özen göstereceksin!
SAYGILARIMLA
Yazan:Mehmet Selahattinoglu Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Laik Turkiye cumhuriyetinin politikasi ne zamandir terorist Araplar’i, Iran’i desteklemek oldu? Israil’i devamli kiskirtan Hamas denen gericiler teskilati degil mi? Filistin halkinin basina coreklenen Hamas, yillardir batinin, Amerika’nin, Israil’in destegi ile hemen kurulabilecek hur bir Filistin devletini tedhisle, saldirganlikla onlemiyor mu? Bu bakimlardan, sayin Erdogan’in sahsi inanclarini Turkiye’nin resmi politikasi haline getirmesi tamami ile yanlistir. Ve diplomasi bilmeyisi, asiri asabiyeti ile aslinda Davos’da Turkiye’nin aleyhine cok acemice ve hatali bir davranisda bulunmustur.
Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Israil’in saldırılarına başladığı ilk günlerde, Türk halkının güven erozyonunda tavan yaptırdığı merkez medya; alçak ve sinsi bir tavırla (ve İsrail’e örtülü destek sunarak) “İsrail Filistin halkını değil terörist HAMAS’ı vuruyor” mealinden alçakça yayınlar yaptıklarına sahit olduk.
Seçimle gelmiş olan, HAMAS’ı kimler terörist yapmış, kim HAMAS’ı terörist ilan etmiş ?
O habercilikteki doğruluğu patronlarının çıkarlarıyla ilişkili olarak nevi şahsına münhasır bir hal alan merkez medyanın; Ergenekon’dan itibaren çok yüksek dozda sözde Anti-Emperyalist/Anti-Amerikancı kesilen ikiyüzlü satılmış kalemşörleri bu noktada her nedense birden bire Amerikancı ve İsrail yanlısı olma iki yüzlülüğünü göstermiş oldular. Anti-Emperyalist olan HAMAS’ı düşman ve terörist ilan ettiler. Zira her gün pervane olabilme yeteneklerine ve iki yüzsüzlüklerine aşinayız, ne varki hızlı değişen dünyada sahtekarlık ve ikiyüzlülük rekoruna doğru ışık hızıyla koşmakta olduklarını da esefle izlemekteyiz.
Ayrıca her gün duvara toslamışlıkları yetmezmiş gibi çok yakında yine toslayacaklar, zira Türk halkına pişkin ve utanmaz bir şekilde terörist olarak sundukları HAMAS’ın muhatap alınmasına ve barış görüşmelerinde masaya HAMAS’ın da oturmasına yönelik görüşler artmaya başlamıştır. (En son İngiltere bu görüşü savunmuştur.) Ulusalcılığın bağnaz kalemşörleri, bilmem farkında mısınız? yalanlarınız ve ikiyüzlülüğünüzde boğulmakta olduğunuzun.
Yazan:eg Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
mehmet selahattinoglu beyin yorumları aslında bu ülkede bir takım insanlarda vicdan denen şeyin ne kadar da kimlik endeksli olduğunu göstermesi bakımından manidar. aslında bu yorumu ilk etapta “kemalist laikpersetlerin yorumu” diye bir kenara atmak kolay. ama iş böyle değil. bu ülkede demokrat diye bildiğimiz, insan haklarını en cesur şeklilde savunduklarına şahit olduğumuz bir takım insanlardan da bu kadar hoyratça olmasa da aynı şeyleri duydum. bu ülkede dmeokrasi yolunda kol kola girdiğim insanların büyük çoğunluğunun konu “müslümanların hakları veya ezilmesi” olduğunda nasıl doktor jeykıl mss. hyde oyunu oynadıklarını net olarak görünce açıkçası demokrasiden de vicdandan da insanlıktan da umudumu kesiyorum. YAZIKKKKK
Yazan:melekut Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Başbakan’a düşmanlık zokasını yutmuş biri olarak karışık simitimi(tavsiye ederim çok leziz,arpa,çavdar,kepek karışımı undan yapılıyor)yerken birden Milan Kundera’nın bir kitabının adı geliverdi aklıma. Kitabın adını duyduğum zaman (kitabı almadım)”acaba böyle bir şey gerçekten mümkünmü” demiştim kendi kendime.”Varolmanın dayanılmaz hafifliği”
İnsan oğlu yaratıldığından beri hata ve günahlardan uzak olamamıştır. Bu asi oluşun yüklediği vicdanı ağırlığın buhranından kurtulmak içinse tövbenin haricinde kendi geliştirdiği rahatlama yöntemleri icat etmiştir.Bu yöntemlerin kabulünü sağlamak için tev’ile yönelmiş, nice nice tekamüllerden sonra da at izi ile it izi birbirine karışır hale gelmiştir.
Muhaliflerin obstrüksiyonu karşısında tev’ile yer kalmadığı zaman ise sergilenecek duruş ya saldırı olmalı ya da gündem daha sivri bir konu ile değiştirilmelidir.
Bir önceki sorduğum soruları geri alıyorum Sn.Başbakanım.
“Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret verdi.” (ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz)
Ben aynı zamanda Paul beyin adınada size teşekkür ediyorum(!).
”ABD’nin ırak’ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zaiyatla,ülkelerine mümkün olan en az zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız.”
Bu duanız içinde size teşekkür ediyorum(!)
Ağzının payını verdiğiniz Şimon Peres ve yandaşlarına daha önceki söyledikleriniz içinde (Onları da yazarsam şimdi zokadan başka şeyler yemekle de itham olunabilirim) teşekkür ediyorum(!).
Velhasıl kelam Sn.Başbakanım yıllar önce olabilirliği mümkünmü değilmi diye düşündüğüm ve mümkün olmadığına kanaat getirdiğim bir cümlenin olabilirliğini bana ispat ettiğiniz için de size teşekkür ederim.
Varolmanın hafifliği gerçektende dayanılmazmış.Öyle bir dayanılmazlık ki sonunda insan gerçekten dayanamayıp patlıyor.
Yazan:ç-z Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Tüm bu tespitlerinizden sonra,ona ve partisine oy vermiş olanların terörist Araplar olduğu sonucuna mı varmalıyız?Peki o halde siz kimsiniz Sn.Selahattinoğlu ve bu tespitler de bir çeşit “saldırganlık” değil mi?
T.C devletinin başına çöreklenerek,tutturdukları “resmi politika”(bu şahsi inanç sayılmaz tabii öyle değil mi?) söylemiyle darbe,o olmadı kapatma davası gibi türlü alavere ile insanları neredeyse soluk alma hürriyetinden bile mahrum etmek isteyen “teşkilatlanmış resmi politika” savunucuları ilerici mi oluyorlar bu durumda?
Siz ancak resmi ideoloji ipinin elverdiği ölçüde ilerici olabiliyorsunuz bu nedenle de sizi geçenleri sırtlarından teşhis etmeye kalkışmaklasınız.
Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Sn. Melekut
Madem ki kitabını alamadınız o halde
“Varolmanın dayanılmaz hafifliği” filmini izlemenizi tavsiye edebilirim, mutlaka dvd’si piyasada satılıyordur.
Ancak kanaatimce siz bu “AKP/hükümet düşmanlığı” zokasını yutabilme şerefine nail olanlardan değilsiniz, zira bunun hakkını verebilmek için derlediğiniz eleştiri demedinin en başına BOP’u koymuş olmalıydınız, olmadı Melekut hanım, olmadı, BOP’suz bir zoka yutma kardeşliği olacak şey mi? kendinizi zokayı yutanlar safına koyarak haksızlık yapmayınız.
Ayrıca bu zokayı yutma haline AKP’ye muhalefet etme durumları dahil değildir, muhalefet etme hali demokrasinin bir gereği ve sonucudur.
Zokayı yutma hali; meşru yollardan iktidara gelmiş hükümeti, gayri-meşru yollar ve anti-demokratik yöntemler ile alaşağı etme ve buna destek verme durumudur. (Ergenekon zihniyeti külliyen bu duruma dahildir)
Şayet birgün ülkemizin normalleşmesini sağlar ve gelişkin demokrasi ortamı yaratabilirsek (hiç gereği yokken meşru hükümetleri ve seçilmiş parlemontoyu savunma durumunda kalmaz isek) meşru iktidarları (her kim olursa olsun, zira tüm iktidarlara karşı (“muhafaza etme” özelliklerinden dolayı) uzlaşmazlığım vardır) sizden çok daha fazla eleştireceğimden ve bunu memnuniyetle yapacağımdan hiç şüpheniz olmasın (hali hazırdı mevcut hükümet için kürt, alevi, demokrasi, türban konularında eleştiri hakkımı fazlasıyla kullanmaktayım-ilgili yazılarda-)
Baskın Oran’ın “Bizi AKP’ye muhtaç edenler utansın” sözüne ekleme yapıyorum,
-bizi AKP’ye muhtaç edenlerle, hiç gereği yokken, darbeciliğe karşı mücadele ediyor olmamıza sebep olan şer güçler utansın.
(tabi tabi darbe tehdidi yok bu ülkede asla darbe falan olmadı da, kısacık hayatımıza 3 darbeyi sığdıranlarda hiç olmadı, tamamen hayal mahsulü ve birer kabustu olanlar)
Yazan:herackles Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Sn. Nun,
Oncelikle bir konuda ”anlasalim”. Beni, benim yazdiklarimdan taniyin ve beni sorup ogrenmediginiz hicbir seyle itham etmeyin. ”Yabanci basina gelince akliniza…” ya da ” Kendinizi yerlerde sürünen paspas addedebilirsiniz…” gibi hakarete varan sozlerinizi bir kenara koyun ve ahlakli bir birey olarak diyalogumuzu surdurun lutfen. Sahsima hakaret ederseniz nasil iletisim kurabiliriz? Ben de size benzer seyler soylersem bunun sonu ”kahve sohbeti”nden oteye gider mi?
Simdi ”secmece” yapmadan, ”pasa gonlunuz”e gore her soylediginize cevap vereyim:
1.
Tum dunyayi Bati’dan ibaret sanan Tayyip Erdogan yonetimidir. Bu sebepledir ki Ankara’da o buyuk ”AB Fatihi” karsilamasi yapilmistir. Sormadiniz ama beni daha yakindan tanimaniz icin biraz bilgi vereyim, belki hakaretlerinizi tekrar dusunmek erdemini gosterirsiniz:
Benim anladigim dunya Bati’dan ibaret degildir. Bati’nin zulmunu de iyi bilirim! Banglades’te aylardir suren sIkIntlari ve Seyh Hasena’nin kazandigi secimle ABD’ye nasil baskaldirdigini da, o musluman cografyada kendilerinden beklenmeyen bir basariyi gosteren genclere ”Young Turk” denildigini de iyi bilirim. Dunyayi 25 AB ulkesinden ibaret sanan zihniyet yuzunden son 5 senede ismarlama yasalar cikarttigimizi da iyi biliyorum. Ekonomik acidan ulke ekonomisine zarar veren Gumruk Birligi’nden cikmadigimizi da biliyorum. Cunku ben degil sizin savundugunuz zihniyet 25 ulkeye kendini kabul ettirmek icin yillardir ulke onurundan taviz veriyor.
2.
Ben size bu konu ile ilgili olarak ne soyledim? Guardian’nin son paragrafini, o ”yabanci” basinin bu konunun olasi sebep ve sonuclari ile ilgili yorumunu verdim. Ama artik siz beni o hangi ”siz”lerle karistirdiysaniz, verip veristirmissiniz. Ermeni meselesi farkli bir konu oldugu icin devam etmiyorum.
3.
Ulkesine doner donmez kalkip ”Bunlar Istanbul’u bile yonetemez…” diye konusan birisi bunu bilincli olarak secimlere alet ediyor demektir.
Ayrica, ben mi sulandirdim? Ne yazmisim? Tek bir satir var mi Tayyip Erdogan’in bunu ic siyaset icin ”ozellikle” yaptigini belirten? Yok! Sadece sunu yazmisim: ” Tayyip Erdogan da bunu insanlari azarlama kredisi olarak kullanabildigince kullanacak.” ve hala ayni dusunuyorum.
Bu kadar zor mudur insanlardan ahlak beklemek? Gazze saldirisina baskaldiran, bu sebeple sabahin erken saatlerinde secmenleri tarafindan ovulen bir basbakan akabinde rakip partinin adayina laf soyluyor ve bunu da yine ayni ”kulhanbeyi” tavriyla dile getiriyorsa burada ahlakin ne oldugundan konusmamiz gerekir. Saygi nedir, uslup nedir? Bunlar muhim meselelerdir. Birisine hakaret etmeden de hatali oldugunu, yanlis yaptigini soyleyebilirsiniz; yeter ki bu terbiyeyi almis olun.
4.
Allah allah! Siz bir kaliba sokmussunuz beni, kiziyorsunuz da kiziyorsunuz. Hangi titrek vaziyet? Insanin kendi ahlakini sorgulamasi, ahlaksizlarla ayni dili konusmak istememesi midir titreklik?
5.
Olmaz! Haklisiniz.
6.
Yine hakaret! Siz bunu uslup haline getirmissiniz sanirim, farkinda bile degilsiniz insanlara neler soylediginizin.
Benim hicbir konuda ”komplo” teorim olmadi. Ekonomisi zayif olan her ulkenin olacagi kadar bagimli bir ulkede, son yillarda yapilan ”bence” yanlis seylerin sonuclarindan yola cikarak gordugum tablodan bahsettim.
7.
Hakaret, hakaret, hakaret. Yazinizdan hakaret iceren yerleri kesip alsak, herhalde yarisindan cogu gitmis olur. Bunu yapmadan yazamaz misiniz? Her kelimenizden bir tanesi hakaret mi olmali?
Konusmanin tamamini izledim; agzindan cikan kopukleri de gordum. Yanlis yapan, ahlaki sinirlari asan Nobel Baris Odulu sahibi birisinin dustugu acizligi de gordum. Ama ahlaktan yoksun bir ”moderator” ile el-kol diyaloguna giren birisinin de Turkiye Cumhuriyeti’ni temsilde yetersiz kaldigini dusunuyorum.
8.
Burasi basli basina saatlerce sohbete karsilik geliyor; konu dagilmasin diye atliyorum. Umarim buna da ”hakaret ile” karsilik vermezsiniz.
9.
Ben de farkindayim efendim. O yuzden zaten AB Fatihi sloganlari atildigi zaman, bazilari (lutfen dikkat edin; ”siz” demedim) keyiflenirken ben bunun yanlis oldugunu, ulke onurundan taviz verildigini savunuyordum.
10.
Tavsiyeniz icin tesekkurler. Kendisinin sadece ”alternative paradigms” isimli kitabini okumustum. Acizane tavsiyem siz de Kamran Inan’in Dis Politika kitabini, eger okumadiysaniz, okuyunuz. Eski baskisi ile Timas’tan cikan yeni baskisi arasinda bir fark var mi bilemiyorum. Bendeki baski eskisi.
—
Simdi, her paragrafiniza ”pasa gonulunuz” icin cevap vermeye, elimden geldigince fikirlerimi aciklamaya calistim. Sanirim bu noktada birbirimizi biraz daha iyi anlayabiliriz. Lakin nedir bu beni, kim olduklarini bilmedigim ”siz” kalibinin icine sokma gayretiniz? Kimdir bu ”siz”ler? Ne tur muzik dinlerler? Bayram nedir bilirler mi? Hangi partiye oy verirler? Hangi gazeteleri okurlar? Cuma namazindan haberdar midirlar? Hangi sosyal cevrelere sahiptirler?
Lutfen insanlari kaliba sokmaya; tanimadiginiz insanlara hakaret dolu sozler soylemeye bir son verin.
Tayyip Erdogan ile ilgili dusuncelerim iki noktadan hareketle temellenmistir; cunku kendisini yakindan tanimiyorum ve herhangi bir sekilde de onun bulundugu bir organizasyonda calismadim. Eskilerin dedigi gibi ”aynasi istir kisinin”; ne yaptigina bakarim. Burada da kiyaslayabilecegim iki donemi vardir: belediye baskanligi oncesi ve sonrasi. Kendisinin maddi durumundan; cocuklarinin egitim hayatlari ve calistigi yerlere kadar nasil geldiklerini dusundugunuzde, akademi dunyasini ve belediyeciligi bilen, islerin icinde olmus insanlarin rahatlikla anlayabilecegi gibi mevkisini sahsi cikarlari icin kullanmadan mumkun olamayacak seylerdir. Tayyip Erdogan ile ilgili dusuncelerim boyle.
Basbakan Tayyip Erdogan ile ilgili dusuncelerimi de zaten bircok yerde yazdim; tekrar etmemin bir anlami yok.
Eger hakaret etmeyecekseniz seve seve sohbet ederiz, hatta e-posta adresime bile yazabilirsiniz. Ama eger hakaretlerinize devam edecekseniz bu diyalogu monolog olarak surdurmekte ozgursunuz.
Sevgiler,
Yazan:tekcelik11 Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Öncelikle çok teşekkürler… konu güzel yazılan yorumlar karınca kararınca güzel ama çözüm önerileri çok yavan gibi geliyor bana. Neden diyecek olursanız; siyonistler başlangıcını bilmem ama uzun yıllar boyunca planlarını yapmışlar çalışmışlar ve ideallerini sinsice gerçekleştiriyorlar. Dünyanın bir ucunda siyonistler ve diğer ucunda diğerleri(kendisinden olmayanlar)çocukluk yıllarında bile kendi çapında hizmet yapan arkadaşlarımız ellerimize kağıt parçalarını tutuştururlardı. Ne yazardı bu kağıtlarda, satranç oyunundaki taşların toplamı 32 eder işte bu 32 farza tekabul eder, işte okey taşlarının toplamı şudur oda şu kadar peygamberi temsil eder siz halisane vakit geçirmek isterken dini değerlerle oynuyorsunuz.. Yahudiler içki, kumar, uyuşturucu vb silahlarla beyinlerimizi uyuşturup maddi manevi değerlerimizi parçalıyorlar farkında değiliz diye serzenişte bulunulurdu. İşte neresinden alırsanız neresinden olaylara bakarsanız bakın kötülüklerin ve musibetin başlama noktasında hep onları görürüz acizhane… Evet onlar hiçbirzaman boş durmadılar vede durmuyorlar, biz napıyoruz Mcdonelds lardaki hamburgerin ne kadar lezzetli olduğunu, Coca Cola(La Mekke La Muhammed)’nın ne kadar kaliteli olduğunu, Ariel, Omo, Alo, kosla vb temizlik malzemelerin ne kadar kalite olduğunu, akılı kelden yakıtını Shell den alın, BP den alın diye malının kalitesinden bahsetmiyormuyuz. İşte evlerimizin içine ve güncel yaşantımızda et tırnak ilişkisi gibi kullandığımız siyonist mallarından başlamalıyız, işe bence. Önce bu finansörleri müslüman olarak beynimizden sonra evimizden sonrada topraklarımızdan atmalıyız, ha burda devlet maddi manevi eğitimini yardımını vererek işin içine girer bizde değirmenin suyunu kesip kuruturuz Biiznillah. Evet onlar boş durmadı, biz uyuduk onlar çalıştı, bize din inkılabı yaptırdılar kendileri sımsıkı sarıldılar, oyunu yazdılar bizi figüran yapıp oynattılar, onlar seyrettiler işte dediler sakın dininizden taviz vermeyin bakın bunlar gibi olur parçalanırsınız dediler, Biz uyurken onlar Ekonomilerini geliştirdiler… Bakın işte herşey ortada olaylara neresinden bakarsanız bakın İslam toprakları dağılmış, parçalanmış peşmurde bir vaziyette, önce fikri kavrama sonra lider ve sonrası Yönetim…
Yazan:Nun Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Herackles,
Sizi tanımıyorum, şahsınıza da hakaret etmedim bunun için bir sebebim yok. Ben sadece fikirlere ve ifade ettiği anlamlara yönelik olarak anolojilerde bulundum. “Basiretsizlik” (paspas da aynı) derken sizi değil dillendirdiğiniz düşüncenin dar ufukluluğunu, ahlak derken Erdoğan hakkındaki -konu bağlamındaki- muhalif söylemdeki argümanların kendi ahlaki kıstaslarıma göre yerleştiği kalıptan sözettim. Burada fikirleri konuşuyoruz, hiçkimse birbirini tam olarak tanımıyor. Üslubum sert olabilir, kişisel almanıza gerek yok yine de incittiysem kusura bakmayın.
Yorumunuzu okudum. Önceki cevabımdaki rahatsız olduğunuz kelimeleri dilediğiniz gibi değiştirip tekrar aynı eksende yazdığımı farzedebilirsiniz. Çünkü herhangi bir cevap göremedim yazdıklarınızda.
Batı basını/Dış basın, Ermeni meselesi vb hususları durduk yere dile getirmedim. Hatırlayacak olursanız bana ilk kez cevap verirken NYT ve Guardian’dan bazı örnekler vermiştiniz. Ben de burada geçen konular ile alakalı düşüncelerimi söyledim. O örnekleri -benim yorumuma cevap diye- verdiğinize göre örneklerdeki gibi düşündüğünüzü ve benzeri kaygıları taşıdığınızı farzetmem şaşırtıcı olmamalı.
AB projesi Erdoğan’la başlamadı. Gümrük Birliği de öyle. Gümrük birliği konusunda bizim açımızdan olumsuz bazı yönler olduğu doğru ancak bir bütün olarak AB projesi konusunda çok farklı düşüncelere sahibiz anladığım kadarı ile. (Üzerinize afiyet ben biraz liberalim de.) Konu bu olmadığı için geçiyorum.
Erdoğan’ın geçmişini kuyumcu titizliği ile deşmekte özgürsünüz elbette. Siz kişisel düşüncenizi, belirtmişsiniz, ben de belirteyim. Erdoğan çok uzun süredir siyasetin içinde. Bildiğim kadarı ile belediye başkanlığı döneminden önce İstanbul İl Başkanlığı yaptı. Gözlemlerimden, bugün taşradaki sıradan bir parti bir il başkanlığı için bile belli oranda zenginlik gerektiğini biliyorum. Erdoğan’ın geçmişinin, İstanbul’un anadolu yakasının tamamının dağıtım ağına sahip bir toptancı olduğunu biliyoruz. Dolayısı ile maddi açıdan bir geçmişi var. Bu sebeple Erdoğan ya da başka herhangi bir siyasetçi için “….. mumkun olamayacak seylerdir.” demek hakkaniyetli olmaz. Bu tip suçlamalar ağır suçlamalardır ve kesin kanıtlar ister. Vicdanlı duruş bunu gerektirir. Erdoğan hata yapmaz, kişisel çıkar için mevkisini kullanmaz demiyorum. Her insan yapabilir. Hem “yapmıştır, olabilir” demek başka, vehimlerle kesin kanaatler serdetmek suretiyle insanları karalamak çok başka şeyler. Baykal için de B.Ersoy birşeyler söylemişti, 12 Eylül döneminde aldığı rüşvet vb gibi. Yıllardır yazı yazarım, Baykal hakkındaki bu iddiları hiçbir tartışmada gündeme getirmedim mesela. Bana göre bu tür şeyler kesin bir ispatı olmadığı için spekülasyon olarak kalmaya mahkum şeylerdir ve bunlar üzerine argüman bina etmek yanlıştır. Çamur at izi kalsın şeklinde bir atasözümüz var, hatırlatırım.
Böyle vehim ve spekülasyonlar, kişisel yaşam ile alakalı ayrıntılar yerine daha somut şeylerle ilgilenmek gerek. Neyse.
Her paragrafa cevap verdim demişsiniz ama bir tanesini atlamışsınız sanırım. Bir örnek daha vermiştiniz, Davutoğlu’nun reddi ile alakalı. Buna da cevap vermiştim Livni’nin reddini örnek göstererek. Buna birşey dememişsiniz. Hayır, cevap beklediğimden değil, gözümden kaçtığını sanmayınız diye söylüyorum. Önemseme sebebim ise şuydu: Tüm argümanınız iki alıntıya ve koca 5 yılı 5 dakikalık bir anlık tepkiye sığdırma çabasına/acemiliğine/yetersizliğine (darılacaksınız diye kelime bulmakta zorlanıyorum, anlayın) dayanıyordu çünkü.
Selamlar.
Yazan:herackles Tarih: Şub 2, 2009 | Reply
Sn. Suat Bey (Nun),
Sanirim isminiz Suat, yanlissa duzeltin lutfen (Mustafa Akyol’un yazisina birakilan yorumlardan ogrendim)
Oncelikle:
Cevap vermedigimi dusundugunuz yere cevap verdim. Besinci sIk bunun icindi. “Haklisiniz” dedim; hakli olmanizi soylemem bile tatmin etmiyorsa sizi?..
Kisisel alinmama gerek olmaz olur mu? Her sozunuzde “siz” diyerek hakaret yagdirmissiniz. Dedim ya; uslup olmus sizde bu, yazidaki kelimelerin anlamlarinin farkinda degilsiniz.
Anladigim, diyalog degil hakaret ve gurultu dolu sohbetleri seven bir yapiniz oldugu.
Olun efendim, her sey olabilirsiniz. Iktisat’tan anliyorsaniz “Ticari Birlikler” bahsi; anlamiyorsaniz da Abdullah Gul’un zamaninda referans verdigi Erol Manisali’nin, konuyla ilgili kitaplari Gumruk Birligi konusunda fazlasiyla bilgi verecektir. Neyse, hem “dagitmayalim” diyor hem de konuyu kendim dagitiyorum. Cemiyetin etkisi… (AB konusunda ise fikirlerinizi bilmiyorum ama bahsettiginiz yazilarinizi nerede yazdiginizi belirtebilirseniz, o konulardaki fikirlerinizi de okumaktan keyif duyarim)
Darilmam efendim, darilmam. Siz hakaret etmeyin, baska ihsan istemem.
Koca 5 yili da birlikte okuruz Allah omur verdikce; yeter ki “alfabemiz” efendilik olsun!
Sevgiler,
Yazan:ERDAL Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
DEĞERLİ ARKADAŞLAR HEMEN HEMEN TÜM YORUMLARI OKUDUM FAKAT ŞUNU SORMAK İSTERİM KAÇIMIZ ACABA KURANI KERİMİ MEALİ İLE BERABER OKUDUK..! MEALİNİ OKUMADIĞIMIZ KURAN VE SÜNNET DEĞERLERİNİ NE KADAR BİLİYORUZ…! BEN İMAM-HATİP MEZUNUYM BUNU YAZMAMIN SEBEBİ AYRICALIKLI BİR İNSAN OLMAMDAN DOLAYI DEĞİL BİRAZ SONRA YORUMDA ANLAYACAĞINIZI UMUYORUM BAŞBAKANIN TEPKİSİ ÖNCE ŞU HADİSİ HATIRLATMAK İSTERİM BİR KÖTÜLÜĞÜ GÖRDÜĞÜN AN ONU ÖNCE ELİNLE,OAN GÜCÜN YETMEZSE DİLİNLE,ONADA GÜCÜN YETMEZSE ,KALBİNLE BUĞZ ET BU İMANIN EN ZAYIF OLANIDIR BEN BU HADİSTEN ŞUNU ANLIYORUM KÖTÜLÜK OLDUĞU AN HEMEN ELİNLE DÜZELT VE ALLAHIN YARDIMINI İSTE O HEMEN GELECEK BUNA ŞÜPHE YOK AMA KÖTÜLÜK YANİ O ÖLDÜRÜLEN İNSANLARDAN SONRA GİDİP HAVA ATMA DEMEK MANASINDA AÇIK VE NET ÖLEN ÖLMÜŞ MEZARA GÖMÜLMÜŞ SEN KALKSAN NE YAZAR KALKMASAN NE YAZAR BAZI AKP Lİ ARKADAŞLARA ZAMAN ZAMAN ŞUNU SORUYORUM YA BAŞBAKAN NEDEN ABD YE HİÇ BİŞEY DEMİYO ONLARDA ŞUNU HEP SÖYLERLER YA O SÜPER GÜÇ AMAN ABİ NE YAPIYON OLURMU EEE PEKİ İSRAİLE NASIL OLDUDA TEPKİ VERDİ ACABA SİZLERİN DERİN DÜŞÜNCELERİNİZE BIRAKIYORUM….BAKIN BİZLER TÜRK MİLLETİ OLARAK ÇOK DUYGUSAL İNSANLARIZ HAVAYI VE CİVAYI ÇOK SEVERİZ AMA SOMUT ŞEYLERDEN PEK HOŞLANMAYIZ BAŞIMIZA BOMBA YAĞACAK DİYE BU DANIŞIKLI DÖVÜŞLERE BENİM KARNIM TOK BU NE KURANDA VAR VE NEDE SÜNNETTE BİRDE ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM ŞU BİZİM MEDENİYYET BULUŞMACILARI DİNLER ARASI DİALOG NERELERE KAYBOLDULAR YA HANİ DİALOG NEREDE ÖLEN ÇOCUKLAR İÇİN HİÇ SES SEDA YOK NE OLDU GÖREN VARSA BANA HABER VERSİN LÜTFEN ARKADAŞLAR LÜTFEN BAKIN CEHENNEME GİTMEK ARTIK ÇOK KOLAYLAŞTI BEN UYARIYORUM SAYGILARIMLA….
Yazan:romantik161 Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
bence tek ve tek yapılması gereken şey tek vucut olup birlikde bütün israili boykot etmek gerisi hikaye
Yazan:bilge Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
bizim dedelerimizi kesen karnında altın arayanlar filistinlilerdi. ingiliz lavrens’e güvenenlerde onlardı. ingilize güvenerek bizi sattılar. ingilizde onları israil li kardeşlerine sattı. tabiki sivillere yapılanı kınıyor ve israil den nefret ediyorum.
ama şu gerçekki bize araptan dost olmaz sadece başa dert olur.
niye hamas el fetih i devre dışı bıraktı? önce kendi aralarında birlik olmayı öğrensinler.
Yazan:Nun Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Herackles,
Eh, anlarım biraz, 5 sene kadar lisans eğitimi almazsan kız vermezler dediler:), oturduğum yere en yakın okul Dokuz Eylül İktisattı, orayı bitirdim mecburen.
İsmimin üzerine tıklarsanız sitemi ziyaret edebilirsiniz.
Selamlar.
Yazan:caner burç çankaya Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
“İncirlik Üssü”, “Konya Ovası” emperyalizmin yuvası olarak kalmayacak.
Natoya sermayenin çıkarları için halkımızın çocuklarını (Kore,Afganistan,Lübnan,Irak…) pazarlayanlardan hesap soralım.
Tek çözüm Filistin ve Yahudi halklarının İsrail devletine her türlü emperyalist unsura ve onların Ortadoğu’daki yerli işbirlikçilerine karşı (Mısır, Türkiye, S.Arabistan, Kuveyt, B.A.E. …)mücadele etmektir.
Yazan:melekut Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Sn.Ali Duman
Yıllar varki ne televizyon ne de film izliyorum. (insanlık aurasını etkileme ve yönlendirmeye yönelik senaryoları olanları tavsiye üzerine.Sanırım 15 yıldan bu yana toplam 15 film) Ama yinede tavsiyenize teşekkür ederim.
Arif olan anlar vecibesi gereğince,buradaki arkadaşların idrak kapasitesinin yüksekliğinden hem kelime tasarrufu yapıyorum hemde olayı uzatıp meseleyi dağıtmamaya çalışıyorum.Yoksa eleştiri demetine eklenecek şeyleri yazmaya kalkarsak sanırım başlığı açan katılımcının anlatmak istediğini sabote etmiş oluruz.Fırsatı geldiğinde bende sazan gibi (malum zoka tabiri balıklar için kullanılıyor) eleştiriye balıklama daldığımdan tabiri üzerime alındım. Mamafih kendime haksızlık yaptığımı söyleyerek beni rahatlatmış(!) olacaktınız ki bu kategoriye girmemin hakkını verebilmek için BOP’u yazmamı şart koşmuşsunuz.Dolayısıyla bu durumda ”hakkını verememenin” kompleksini, yıllarca kendini sazan sanan bir hamsinin ruh haliyle ödüyordum az daha. (serde karadenizlilik var) Sonra ki paragrafınızdan, boş yere alındığımı anladım.
Meseleyi demokrasi denen kaygan bir zeminde ele alırsak sanırım bu işin içinden çıkamayız.Zira benim anlayışıma göre demokrasinin yeryüzünde henüz bir tanımı yapılabilmiş değildir.Her ne kadar anlam itibari ile bir şeyler gevelensede uygulama itibari ile gün geçtikçe çelişen durumlar neticesinde, tanımlanması daha da zorlaşmaktadır. Dolayısıyla değişimler neticesi her zaman yoruma muhtaç bir durum alan bu deyimin gerekliliklerinin ne olduğu benim kafamı karıştırmaktadır. Bu sistemde muhalif olmak bile çoğu kez muhalif olunanın işine yaramaktan öteye gidemiyor.Hele bizim ülkemizde ki demokrasi ve onun en önemli silahı olan laiklik kavramı ile meselelere bakmaya inanın benim gözüm kesmiyor.
İsrail’de parlementoya ilişkin temel yasanın 7/a maddesinde:
1.İsrail devletinin yahudi halkının devleti olduğunu inkar eden partiler;
2.İsrail devletinin DEMOKRATİK karakterini inkar eden partiler;
3.Irk ayrımını kışkırtan partiler
olmak üzere 1985 yılında seçime katılacak partilerin niteliklerini kısıtlayıcı yeni hükümler getirilmiştir.Yani bugünkü israil de kendisini ”demokratik karakterde” bir devlet olarak tanımlıyor.Ama bu demokratik devletin(!), devlet hükmünü almasından dolayı, işlediği terör ve insanlık suçu, kendisini ”demokratik” olarak adlandıran diğer umum devletler tarafından da demokrasinin gereği olarak görülüp alkışlanabiliyor.Yani yaşam hakkı ve bağımsızlık için öldürmeyi bilmek terör,demokrasi adına öldürmeyi bilmek ise kutsal bir mücadele oluyor dünyamız demokrasi anlayışında. Üstelik bu ”bilme”nin öğreti yerlerinden en ünlüsü yine laik ve demokratik bir sistemle idare olunan bizim ülkemizde Konya’da yapılıyor ve yürütmenin başı halkın çoğunluğunun istememesine rağmen bu suçu (neye göre suç olarak tanımlayacağız şimdi bunu o da ayrı bir mesele) durdurmuyor.
Öyle ise buyrun ben demokrasinin tanımını naçizane yapıyorum;
Demokrasi yunanca (asıl itibari ile) ”Çıplak Kısrak” demektir.(Çoban sülonun ne kadar demokrat olduğunu burdan anlayabiliriz) Bu kısrağa üç şey ile binersiniz;
1.Para
2.İltimas
3.Delikli Temas(yani silah)
Paranız varsa demokrasinin gereklilikleri sizi haklı çıkaracaktır.Eşiniz,dostunuz,dayınız varsa bu gereklilikler yine size çalışacaktır.Silahını varsa ve güçlü iseniz yine siz haklı ve demokratsınız.
– Demokratım! Öyleyse haklıyım!
Ama asıl anlamı bu değil sadece uygulanışında yanlışlıklar var ve bu yanlışlıklar demokrasinin aslının iyi bir şey olmadığını göstermez safsatasını bu saatten sonra inanın kimse yemez. Merhum Zİya Paşa ; ”Ayinesi iştir kişinin,lafa bakılmaz” diye çok güzel bir laf etmiş.Hem bu mantaliteye sonuna kadar destek vereceksin,hem dostluklar yapacaksın, sonra bu desteğin vicdani yükünü taşıyamayınca patlayacaksın…
Yesin oni nenesi!
not: melekut müstearından Bn. olduğumu nasıl çıkardınız merakımı muciptir?
Yazan:gündem Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Kuzey Irak’da Türk ordusunun başına çuval geçirilirken Recep Tayyip Erdoğan başbakan değilmiydi?
Şimdi Arap’dan çok Arapçı kesiliyor Bir yığın arap Ülkesi sessiz kalırken beyefendi Gazze’nin avukatlığına soyunuyor.
Beyefendi önce kendi kafasına geçirilen çuvalı çıkarsın.
Yazan:Ali BARAN Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Yorumların çoğu antisemitizm kokuyor. Hamasın öldürdüğü masum İsrailli sivillerden bahseden neredeyse yok. Hamasın bir terör örgütü olduğu görmezden geliniyor. Erdoğanın ülkemizi bir terör örgütünün savunucusu konumuna getirdiği görmezden geliniyor. Siz durmadan attığınız füzelerle, canlı bombalarla birilerinin çocuklarını, kadınlarını katledersiniz o birileri de bir gün size benzer acıları misliyle yaşatmaz mı? Mesele bu kadar basit. Ayrıca Filistindeki insanların savunuculuğuna soyunan Tayyip Erdoğan kendi ülkesindeki Kürtlere İsrailin yaptıklarındna daha fazlasını uygulamıyor mu. 17.000 faili mechulun faillerinin çıkması için ne yapıyor. Ergenekon operasyonunu ona mı mal ediyorsunuz. Şemdinli olaylarından sorumlu bir astsubayı yargılayamayan bir hükümetin Ergenekon operasyonunu yaptığını söylemek akıl sefilliğinden başka bir şey değildir. Bu operasyonu bizzat MGK gerçekleştiriyor. Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapacağız deyip Diyarbakırı kana bulayan bu Hükümet değil mi? Hakkari’de faşistlerin sloganını haykıran Ya Sev ya terket diyen bu başbakan değil mi? Ben derin düşünce yorumcularının biraz daha insaflı ve gerçekçi olmalarını isterdim.
Yazan:Osman Türkmen Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
HOROZ DOVUSU DIYORUM BASKA BIRSEY DEMIYORUM
NEDEN YA NEDEN BU OTURUMU BUTUN KANALLAR CANLI YAYINLADI MESUT YILMAZDAN TUTUN TURGUN OZALA KADAR HERKEZ GITTI ORAYA NEDEN HICBIR KANAL YAYINLAMADIDA TAYIB BEYIN BU OTURUMUNU ONCEDEN CANLI YAYINLA VERDILER TELEVIZYONLAR BIRSEYLERMI BILIYORDU ACIBA. ? VE SORUYORUM SAYIN BASBAKAN NE KONUSTUN ISRAIL BASBAKINIYLA 5.5 SAAT ACIKLA BIZ DUYGUSAL HALKIMIZA VE GORUSMENIN ARDINDAN NEDEN FILISTINE SALDIRI OLDU NEDEN SAYIN BASBAKANIM NEDEN. DURMAK YOK YOLA DEVAM ARKAMIZA BAKMADAN ILERLIYORSUNUZ… :))
Yazan:Haydar Ahi Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Bazı arkadaşlar başbakanın bu çıkışıyla grur duyduğunu yazmışlar. Valla ben gurur falan duymadım. Çünkü başbakan bu çıkışını kendi ülkesi ve halkı için değil başka bir ülke için yapmıştır. Kendi ülkesindeki problemlerin çözümü için başka ülkelerden yardım isteyen bir başbakanın başka bir ülkenin problemi için başkasına kafa tutması bana mantıklı gelmiyor. Konya hava sahasını İsraile eğitim sahası olarak veren bir başbakanın Filistini kayırmaya hakkı olabilir mi? Filistinin bombalandığı gün İsrail ile 170 milyon dolarlık silah anlaşması yapan bir başnbakanın Filistini kayırmaya ne hakkı var. Üstelik bu başbakan Yahudi kuruluşundan Üstün Cesaret Ödülü alan ilk ve tek müaslüman liderse!
Yazan:Feridun fırat Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
S.A. sy. başbakanın davostaki tavrının tamamen dürüst ve samimi olduğuna tam kani olabilmem için, oradaki tavrının muhatabını bizzat yahudi perez e olmasını beklerdim, oradaki tavrının pıroğram yöneticisine karşı olduğunu söylemesi ,beni biraz kuşkulandırdı, türkiyeye dönüşündeki açıklamalarıda kuşkularımı artırdı, zira tepkisinin israilliler, veya yahudi halkına karşı olmadığını söylemesi beni baya kızdırdı, sanki filistinlileri mazlumları hatta hayvanlarını dahi katledenler, yahudiler deyilmi de onlara karşı tepkili deyil yani?? ayrıca samimiyetini henüz kanıtlamış dahi sayılmaz bence, ne zamanki yahudiyle devlet olarak ilişkilerini asgariye indirir ve onlara ve ortadoğunun geleceyi için müsliman komşularımızla dostluk ve güç birliyi ve dayanışmayı gerçekleştirir, içteki yahudi yandaşlarını tam kontrol altına alır,ve bu yolda gerekli cesur adımları atar, seçim meydanlarındaki vaadlerini gerçekleştirir ancak öylece onun samimiyetine inanır ve kendisini tam destekle desteklerim, bu meselenin kapsamı oldukça geniş olması dolayısıyle daha fazla meselenin derinlerine dalmayı doğru bulmuyor olmamdan ötürü gayet kısa ve öz,ve az konuşmayı tercih ettiyimide bilgilerinize arz ederek tüm okurlarımdan anlayışlar rica ediyorum ALLAHcc. a emanetler ediyorum tüm şehid filistin mazlularına ALLAH cc. dan rahmet niyazediyorum. ve bu meselede uyulması gereken hukukun islam hukuku olması kesin kanaatim ve inancımdır,diyorum ancak yürekler o zaman teselli bulur inş. s.a.v.r.v.b.
Yazan:Hasan Tabrizli Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Ben bir Azeri Turku olarak, Kardesh Turkiyeyi kendi ulkem gibi severim.
Buyuk Ataturkun yolunu sever ve ona karsi olanlari ise Turke ve Turkculuye karsi bilirim
Sokaklardaki halkin hissiyatlari devleti ve ulkeni yonetmemeli.
Devlet bashkani ulkenin chikarlarini birinci tutarak davranmalidir. Turkiye Hamasi desteklemesi ile chok kayiblara vardi. Neden?
1- bir kere butun Yahudileri kendi uzerine dushman yapti.
2- Bati dunyasinda arkadashlarini azaltdi
3- Ortadogudaki barish prosesindeki rolunu tam kayib etdi.
4- Arab halklarini bilmiyorum amma Arab devletlerinin chogunu Turkiyeden uzaklashdirdi
5- Dunyada en geri kalmish ve dunyanin nefret etdiyi IRANi desteklemekle Turkiyenin imagina zarar verdi
Erdoganin butun ishleri Turk Ordusunu alcahalamakdir ve Erdoganin politikasi uzun vadede Turkiyeyi parchaliyar ve mahv edecek.
Yazan:melekut Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Sn.Hasan Tabrizli
İsterseniz bize düşman olan yahudilerin bu olay olmadan önceki düşmanlıklarına bir de diplomatik açıdan bakalım isterseniz;
Olmert başbakanı ziyaret ettikten sonra israil filistini vuruyor. Bunun üzerine hem içerdeki hem dışardaki kamuoyunda olmert’in Tayyip Erdoğan’a bunu haber vermek için geldiği izlenimi doğdu ve büyük tepki aldı. İsrailin planlarına göre dünya kamuoyuna verilecek mesajda buydu. ”Türkiye’de bizim haklılığımızı onayladı, saldırıdan önce haberdar edildi.” Zira yıllardır anlaşılmaz bir şekilde göbekbağımız olduğuna inandırıldığımız israil, T.C Hükümetinin zıttı bir açıklama yapabileceğine ihtimal vermiyordu. Verse bile köleleri olan malum iletişim grupları tarafından bu olay halka kendi istedikleri bir şekilde aktarılacak, devlet içinde kümelenmiş odaklar tarafından israilin attığı bu fitne gündem değiştirilerek kafalara sokulmak istenen haliyle bırakılacaktı.
Sn.Başbakan bu tuzaktan sert bir söylemle sıyrıldı. ”Bu saygısıylığı kabul etmemiz mümkün değildir” diyerek olaydan haberdar olmadığını açıkladı. İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Yahudilerce kutsal olan Hanuka (Işıklar) bayramının son günü gerçekleştirilen katliamın aslında 18 haziranda planlanıp onaylandığını ortaya koydu. Yani Olmertin 22 aralıkta gelipte barış görüşmeleri safsatasını yaptığı günden aylar önce saldırı kararı alınmıştı. Başbakanın bu sert çıkışını beklemeyen israil bu imajından geri adım atmak zorunda kaldı. Ama fısıltı gazetesi aracılığıyla alttan şu yayınlatılmaya başladı. ”Aslında Tayyip beyi haberdar ettik ama iç politika gereği bu söylemleri mecburiyetten ediyor.” Oysa durum gerçekten vahimdi ve sn.başbakan olanlardan büyük rahatsızlık duymuş, atılmak istenen bu fitnenin önünü tam anlamıyla kesebilmiş değildi. Dolayısıyla söylemlerini daha da sertleştirince israille tırmanan gerilimin bizim hariciyedeki monşerlerce davosta yumuşatılacağı yönünde yorumlar yayılmaya başlandı. Oysa münafıklık dini üzerine kurulan israil, monşerleri bu yönde kullanırken başka hesaplar içindeydi. Bu fitnenin son darbesi davos’ta vurulmalıydı.
Herkesin bir hesabı olduğu muhakkaktı ve Kasımpaşalı bir başbakan keleği bir kere yerdi. Ona göre hazırlıklar yapılmış ama tuzağın nereden geleceği tam olarak bilinemiyordu.. Derken herşey yolunda giderken buraya çok dikkat edelim; Toplantının bitmesine yarım saat kala peres söz aldı ve malum olduğu üzere son darbeyi bir çocuk azarlarcasına indirmeye kalktı.Çünkü plana göre en son konuşan kendisi olacak, Erdoğan yediği laflarla kalacak, 22 aralıkta tam başarılı olamayan oyun daha acı bir şekilde bitirilmiş olacaktı. Peres’in konuşması biter bitmez moderatör toplantının bittiğini söylemeye başlarken olayı kavrayan Erdoğan’da filim kopmuştu. Dikkat ederseniz elindeki notlarda yahudi devletinin haydut bir devlet olduğundan bahseden yahudi bir bilimadamının alıntıları ve tevrattan ayetler vardı. O zamana kadar bunlar okunmamış, ama düşman oyununu son ana kadar saklayınca, Erdoğan’da uzatmaları devreye sokarak oyuna dahil olmuştu.
Sonuç olarak;
Hem bizim, hem israilin tarihinde ilk defa israil uluslararası bir arenada bu şekilde çiziliyordu. Sn.Başbakan sadece onları çizmekle kalmamış, özellikle ortadoğuda satılmış arap liderlerinide çizmiştir. Aslında bu zulme alkış tutan tüm şahsiyetsizleri çizmiştir.Bundan sonra ne mi olacak…? Hiç merak etmeyin kardeşim… Hem arap alemi hem israil bize her türlü indirecektir emin olabilirsiniz. Yeterki sn.Başbakan geri adım atmasın ve söylemlerinin gerekliliklerini yerine getirip arkasında dursun.Bekleyelim ve görelim…
Yazan:ilhan Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
ne yapacaksa ilk önce ülkemize yapmalı milletine böyle zulmeden devletler görülmemiştir bu krizde bazı gerçekleri insanlara unutturmıya çalışıyorlar tabiki gazzeye üzülüyoruz ama önce can sonra canan diye bir ata sözüvar dünya ülkelerinin büyükleri bu kırizden tüm halkı yararlansın diye temel ihtiyaç maddelerinden ve vergilerden indirim yaparken bizde projeli kredi verileceği söyleniyor bakkalın prejesimi olur çalışanın prejesimi olur kırediler yandaşlara doğal gaza % 80 zam yapmış %17 geri çekmiş benzin 150 dolardan 49 dolara düşmüş fakat 3 kusurdan 2 kusura düşmüş allaha revamıdır bu ve benim şirketim hergün zarara gidiyor sonu ne olacak nakit paramız bitinceye kadar devam sonra kapatacağız un akıtan vergiden taviz vermem diyor bakalım sonra kimden alacaklar
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
FKO lideri Y. Arafat, yakın donemde de, rakiplerine karsi basari kazanmak icin, Israillilerle gizli anlasmalar yapmisti.
Yine Hamas da, FKO’ye karsi ustunluk saglamak ve iktidar olmak icin Israilliler ile
gizli anlasmalar yapmisti.Dunya basınında, terorle ilgili tartismalarda bunlar yazilip ciziliyor.
Siyaset platformlarinda kimin ne soyledigi biraz onemli olsa da, gercekte nelerin olup bittigi, ilgili kamuoyu ve halklar tarafindan onyillarca bilinemedigi icin, yorum yapmak, onerilerde bulunmak, kimse kusura bakmasin abesle istigal oluyor.Bu onemli ve kronik mesele, bir cok elit veya siradan insanlar arasinda hic kimsenin yeterli ve ciddi bilgisi
dahilinde olmadigi icin, secmen davranislarini kolayca etkileyecek (yorumlanabilecek)
cikislari, siyaset bilimi ve kitle psikolojisi uzmanlarinin degerlendirmesi de onem kazaniyor. Herkesin malumudur,ulkemizde de, secimlerde, kimlerin partiye ne kadar destek verdigi kamuoyuna aciklanmiyor. Secmen olarak,
uzun vadeli politik goruslere ve gercek islere
gore degil, anlik polemiklere gore oy veriyoruz.
Yazan:biz hepimiz Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
bizde okadar kolayki ölüm%1 bir ihtimale yaşıyoruz gençlerimiz kimi dağda,kimi ceza evilerinde işkenceyle,kimi kışlada,kimi doğalgazda ölüyor birer,birer öyle basitki bize göre ölümler normal,sıradan olmuş.kendi ülkemizin barışını,işkencesini bırakıp çok duyarlılık göstererek israille filistinin barışı için çabalar orda ölenler için toplum ayağa kalkar benim ilkemin gençleri bukadar deyersizmi aynı duyarlılığı kendi kardeşlerin için göster af istiyoruzyunanistan yanı başında af verdi bir çocuk öldü millet ayağa kaktı bizim çocuklarımızn hiçmi kıymeti yok aff istiyoruz önce kendi ülkende barışı sağla çözüme kavuştur,slahları bırak.benim ülkemde kan dökülmüyormu?ceza evlerinde,işkencelerle ölüm yokmku?ceza evi yapma iş yeri kur af istiyoruz biri bizi duysun af istiyoruz artık kan dökülmesin gençlerimiz ölmesin afffffffffff
sen kendi ülkeni,kendi vatandaşını,kendi kendi evlatlarını düşünmessen kim düşünür?çocuklarımızı düşün ceza evi önünde büyüyor çocuklarımız çektiğimiz sıkıntılardan dolayı her şeye kin,nefret ve öfkeyle büyüyorlar gün gelip bu çocuklar büyüdüğünde başka ellerde bu ülkeye namlu olup dönmezmi? kin nefret.nefret kusmazmı?önce kendi çocukarını düşün bu çocuklar bizim,bu çocuklar bizim başkasının deyil bizim afffffffffffffffffffffffff çözüm bu başka ülkenin çözümünü deyil önce kendi ülkene demokrasi,kişisel hak ve özgürlüğü getir,100 bini geçmiş mahkum sayısı çözüm olarak ceza evi yapma zindanları boşalt bu çocuklar bizm afffffffffff kendi ülkene adaleti,barışı,kardeşli,özgürlüğü getirdiğin zaman,işte ozaman ben seni ayakta alkışlarım
Yazan:Hilal Tarih: Şub 3, 2009 | Reply
Erdoganin yapdiginda bir kahramanlik yoktur, bu dogal gorunmelidir. Araplar altmis yil Israil ile ugrasandan sonra, barisa hazir olublar. Indi ise Turkiye kendi sorunlari birakibda Filistinle ugrasmali olacakmi? Turk ulusu dugusal bir ulus oldugu gercek bir olgudur. Bugun isalam adi ile Araplari kurtarmak isteyecek, yarin da Araplar tarihte oldugu gibi bizi arkadan vuracak! Kendimize dusunelim, kendi sorunlarimizi gormemezlikden gelib de yapay sorunlarla vurasmayalim. Turkun Turkden baska dostu olmaz!
Yazan:corcy Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
evreni nasıl algıladıgınıza baglı…israil allahın kahhar olan eli olmuş adeta…
üzücü bir olay … bu yandan bakınca!
bir de diğer yanı var…madem allah heryerde!
allah dilemiyor mu bu vahşeti? desem beni döver msiniz bilmem ama…
tüm oluşları iyisiyle kötüsüyle dileyen ALLAHTIR!
felek ellerin kırılsın mı diyelim?
hayır! görelim mevlan neyler neylerse güzel eyler! demek dogru olur
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
Ilavedir: Ne garip sanki musluman icin
dunyanin ve kendinin butun sorunlari bitti, dunyanin tek sorunu, Israil oluverdi. Konu Israil mi, hangi yahudiler, yoksa hani Kuranda surekli elestirilen cok cirkin seyleri yapmis bir “yahudilik” turu mu?
Eger sikayet sadece Israil devleti ise, acil tavsiyem:
Bir kagida “kahrolsun israil devleti”
,yazip,katlayip, bir bardak suya koyup, gunde 3 kere ac karnina icelim…
selam ile..
Yazan:Muammer Çakır Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
Herkeze öncelikle selamlarımı sunarım….Ve selamlarımı sunduğum bu kitleyi küçük bir zaman gezisi ile geçmişe götürmek isterim..Çünkü bu gün neler olabileceği geçmişteki olaylar ile direkt bağlantılıdır bence…Sayın başbakanımızın ilk seçime girdiği dönemlerde reklam ve tanıtımlarında kullandığı renk ağırlıklı olarak neydi?Şimdi diyeceksiniz ki rengin bu gün olanlarla alakası ne diye…Ama çok var…Evet aranızda hatırlayanların turuncu dediğini duyar gibiyim..Evet TURUNCU…Tıpkı bizden sonra seçim dönemleri geçiren Gürcistan ve Ukrayna gibi..George Saros diye bir adam vardı o zamanlar(şu an halen daha vardır sanırsam)Bu adam bizim seçimlerimizde Türkiyede Gürcistan seçimlerinde orda Ukrayna seçim sürecindede Ukraynada kamp kurmuş kazanan başkanların seçim kampanyası için kesenin ağzını açmış bir insan.Peki ne için?Tabiki kendi adamlarını iktidara geçirip ortadoğuya ve ve orta asyaya açılan bir kapı oluşturmak..Peki kimin için?Amerika için mi?Kısmen eve ama asıl Amerikayıda parmağında oynatan diğer bir güç olan küresel sermaye için..Şimdi konuyu fazla dağıtmadan hemen bir komplo teoriside ben üreteyim..Ve diyeyim ki bu üç ülke küresel sermayenin taşaronluğunu yapmak zorunda..İsrailde bu küresel sermaye klübünde en çok üyesi bulunan bir ülke olduğuna göre Türkiye İsraile karşı hiç bir yaptırım uygulayamaz çünkü uygulatmazlar…Gelelim Başbakanımızın Davos çıkışına…Canlı yayındaki bir oturum esnasında insani bir tepki ve Türk genetiklerinin tetiklediği bir patlama olarak algılıyorum.Yani İsrail karşıtı olarak görüp görebileceğimiz en büyük kafa tutma bu kadardı.)Ne yazıkki..Uygulamada birşeyler olacağını hiç zannetmiyorum…Yoksa sevgili George Saros abimiz ve arkasındaki muazzam ekonomik güce sahip patronlar ne der bize…
Daha güzel günler umudu ile
sevgi ile kalın
Yazan:melekut Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
Sn.Corcy
Yazınızda doğrular kadar eksikliklerde var. Şahsen evrene bakışım kur’an ile olduğundan bu mutlak gerçeklikle yazınıza katkıda bulunacağım.
İsrailin Allah’ın kahhar eli olduğu meselesine açıklık getirmek istiyorum. Evet ”Zalim Allah’ın kılıcıdır” kaziyesi vardır. Ama burdaki ”EL” tabirine açıklık getirmek gerekir. Kahhar ismi şerifi, Rab’imizin isimlerinden bir isim olup, yeryüzünde bu ismin veya buna benzer sıfatların tecelliyatını görürüz. Dolayısıyla cümlenizi şöyle düzeltmek doğrudur kanaatindeyim;
İsrail, kahhar tecelliyatını deruhte eden bir seçenektedir.
Fakat bu kelamın devamıda vardır ki; Allah intikamını zalim eliyle alır, sonra zalimdende intikamını alır!
Allah heryerde kelamı ise ibare darlığındandır. Bu akıl mertebesi ile ”mekansız”lık kavramını algılayamayacağımızdan kullanılan bir tabirdir. Bu heryerde oluş, aşağı-yukarı,ön-arka,sağ-sol,ileri-geri,iç-dış olarak heryerde oluş değildir. Allah’ın bu vahşeti dilemesi meselesine gelince;
İslam inancında İmanın Şartları olan amentüde geçen ”..Hayrihi ve şerrihi minellahi teala..’
ibaresi çeviri itibari ile şu anlamı verir. ”hayırda şerde Allah’tandır” Buna böyle baktığınızda evet yeryüzünde şerr ve hayır Allah’tandır. O zaman İsrailin şer oluşunda suçu nedir ve bizim ona karşı gelmemiz ne anlam taşır? Madem böyle olmasını Allah dilemiştir öyleyse bu dilemeye karşı çıkışta ayrı bir suç teşkil etmekte değilmidir?
Oysa bu amentü ibaresindeki ”MİNellahi” yani ”Allah’DAN” tabirindeki ”MİN” takısı arapçada ”DEN-DAN” anlamına gelmektedir. Fakat arapçada ”AN” takısıda ”DEN-DAN” anlamı verir. Öyleyse neden burada ”MİNellahi” denmiştir de ”ANillahi” denmemiştir? İşte ince mesele buradadır. Çünkü ”MİN” takısı ”Şu sebeple, şu anlam itibari ile Allah’dan” anlamı verir. Yani Hayırlar Allah’ın fazlından, şerler ise kulun talep etmesi halinde ”YARATMA CİHETİYLE” Allah’dan anlamını verir. Dolayısıyla kuldaki talep ile Allah bu kötü fiili yaratır ama onu işlemesini kuluna emretmez.
Bize düşen burada kötülüğü tercih eden bu oluşuma, misli ile karşı gelmektir. Zira o zaman Rabb’imizin diğer sıfat ve isimlerinin tecelliyatıda bizler eliyle gerçekleşmiş olacaktır.
Hakk’ın şerleri hayır eylemesine aracı olan kullarından olmak dileğiyle…
Yazan:ibrahim Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
Chavez tüm dünyaya ne yapılacağını gösterdi.İsraille yapılan antlaşmalar yırtılsın.
Yazan:jadederail Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
iSRAİLE AMRİKAYA KARŞI İSEK AK PARTİ İLE YOLA DEVAM ki bu onlara vurulmuş en büyük ŞAMARDIR..
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ YANDAŞLARINA VURULMUŞ TOKATDIR
Yazan:Hamdi Gökhan Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
İsrail’e karşı yapılacak çok şey var ama Bu iktidarla olamaz. 1938 den bu yana gelmiş geçmiş hiç bir iktidarın anlayışı İsrail’e bir yaptırım uygulayamaz.
Ancak İsrailden alınacak dersle var tabii.
Örnek;
– Bir Devlet Kırmızı çizgi nasıl çeker?
-Kırmızı çizgi Nasıl Korunur?
Yıllardır İsrail’e karşı hiç bir ciddi atılım yapmadan, bir tek çaydırıcı silah üretmeden Araplar ve tabii Filistinliler, İsrail’in;
” bir Yahudi için 10 filistinli öldürürüm!” kırmızı çizgisine karşı her ailenin kalkan 10 çocuk sahibi olarak İsrail ordusu’na karşı sürmesini nasıl yorumlamak gerekir bilmiyorum. Çocuklar ölmesin; acımasız bir savaşta kalkan olarak kullanılmasın.
Kerkük’te, Kıbrıs’ta ,Ege’ de Kırmızı Çizgisi’ne askerinin kafasına çuval geçirilmesi sonucu son verenler’in alacakları çok ders var İsrail’den!!
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
Okumak Efsanesi: Kitap Neden Kutsal bir Ugrasidir?
Bizim toplumda eskiden beri bir cok akli basinda insani bayiltan “okuma” telkinleri, okuma efsanesi “okuma” kutsallastirmasi surup gider. Kitap okumak da kitap okumak! En buyuk erdem oldu! Milletin birinci vazifesi!
Vatandaslarimiz da, okuma denince, derhal “esas durusa” gecer! Kesenin agzini acar! Yerdeki gazete parcalarini bile alip opup alnina koyup, itina ile bir duvar kovuguna sokusturan coktur Anadolu’da, buyuk kentlerde bile!
Bizim Turkler ve Islam dunyasi, her meselesinde, butun careyi “okuma eksigine baglar”.
http://kiltabletler-ii.blogspot.com/2009/02/okumak-neden-kutsal-bir-ugrasidir.html
Yazan:Raif Yaman Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
Bence Türkiye ve diğer dünya ülkeleri ve onların halkları dünyamızda sürmekte olan savaş ve jenosidlere karşı ahlaki ve vijdani olarak ne yapmaları gerekiyorsa aynısını Filistin ve İsrail için de yapmalıdırlar.
Yazan:ali zülfikar Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
gösterdiği tepkinin arkassında durmasını beklerim. kısa öz olarak….
Yazan:rotto Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
Türk milleti o kelimelerin hangi amaçla söylendiğini bir gün anlar inşallah.
orada laf söylemek bir anlam ifade etmiyor israile çanak tutulmasın yeter.
Yazan:faruk birtek Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
diplomatik uslubu unutup cumhurbaskanina sen diye hitap ettiginden ozur dilemeli
Yazan:mehmet yılmazsoy Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
Arkadaşlar öncelikle ALLAH’ın selamı üzerinize olsun.
Tv ve gazetelerden az çok takip ettiğim kadarı ile Türkiye israile karşı ne yapmalı ? sorusundan önce Müslümanlar ve Türkiye mevcut durumda ne yapmamalı? sorusunun cevabını bulmalı.Ben kendimce tesbitlerimi sıralayıp duyarlı kardeşleriminde bu tesbitlere kendi gözlüklerinden birşeyler katmasını temenni ediyorum.
1:İsrail dediğin 3.500 000 yahudi.
Müslümanlar 1.5 milyar Her fert sorumluluğunun farkına varsa ve israile 1 bardak su dökse israili sel alır(kasıt siyonizm).Kaldı ki her müslüman fert bu bardağı gözyaşları ile doldurabilirler.Kendilerinin zayıf oldukları vehmine kapılmamalılar.
2:”Bizler israile muhtacız israil ile dostluğumuz kırılırsa şeklinde ” düşünen müslümanlar ve türkler var.Bu korku ancak zillettir.! Bazı odaklar bu şekilde yayınlar ve propagandalar ile bu korkuyu besliyorlar.
İsrail hiç bir dünya devleti ile dost olmaz;olamaz…Çünkü kendilerini üstün ırk kendilerinin dışındakileri ise aşağı ırk pozisyonunda görüyor ve bunada iman ediyor.
Bu anlayış ile kendilerini bizzat kendileri yalnızlığa sürüklemişlerdir.Yani bizim israile ihtiyacımız olmadığı gibi aksine israilin bize ihtiyacı var.Bunun farkında olarak önceliklerimizi belirlemeli ve bu propaganda-ların etkisinde kalmamak lazım.
3:İnsanlar kendi yapabileceklerinin farkında değiller.Yönetimler bu gücün açığa çıkmasını istemezler.Siyonist israil de basın yayım ve görsel medya aracılığı ile bu durumu kendi lehine beslemektedir.Siyonist israil birleşmiş milletleri etkisi altında tutuyor,Amerikayı ve Avrupayı etkisi altında tutuyor şöyle etkili silah gücü, şöyle etkili ekonomisi, şöyle etkili şunu bunu var kabilinden,
propagandalardan Türklerin ve İslam aleminin etkilenmemesi lazım.
4:Korkak insan, kendinden korkak olandan daha cesurdur.İslam alemi ve Türklerin, korkaklık zilletine düşmemesi lazım.
5:Sözün özü Türklerin ve müslümanların siyer kitaplarında anlatılan mücadeleleri romantik bir göz ile görmeyi bırakıp Allah resulu nün gösterdiği perdeden görmek ve emr olunduğumuz gibi dosdoğru olup aslımıza dönmemiz lazım
Bütün dünyada islam coğrafyaları bu hassasiyetlerimiz elimizden bir şekilde alındığı için kan ağlamakta
Müslümanlar ve Türk kardeşlerim bizi biz yapan değerlere sarılarak bu durumdan alnımızın akı ile çıkabiliriz.
selam ve dua ile
Yazan:ünyeli Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
Tayyib beyin çıkışını ve duruşunu çok beğendim.olması gerekeni,olması gerektiği zamanda yaptı.özlemimizdi bunlar bizim.biz tarihin hiç bir döneminde sömürge olmadık kimsenin boyunduruğu altına girmedik.bizi başkalarıyla karıştırmasın katil israil.şimdi eleştirenler var efendim olmasa idi.yok şöyle dese idi falan filan bi sürü estek köstek laflar.şunu demek istiyorum bizim halkımızın bu laflara karnı tok.beylerimiz kendileri orda olsalardı ve tayyib beyin karşılaştığı durumla karşılaşmış olsalardı acaba naparlardı çok merak ediydrum.öyle bir gün sonra şöyle demeliydi demesi kolay.o anı yaşamak ve o tepkiyi orda koymak tır mertlik.tayyib bey bunu yaptı.helal olsun.yürekli adam.
Yazan:ünyeli Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
ya arkadaşlar tamam saygımız var bütün dinlere ama unutmayın yahudiler bizi insan yerine bile koymuyor.bakın felsefelerine.onlardan başka hiç kimsenin yaşama hakkı yok.onlar bu dünyanın efendisi ve diğerleri onlara hizmet etmek zorunda.uzatmaya gerek yok.benim tavsiyem köprü meselis dayı meselesi ama.her şey bi tarafa lütfen çocuklarınızı okutun allah aşkına bi devlet memuru olsun yeter demeyin ya lütfen.okusun motorcu olsun.elektronikçi olsun.tıp alanında okusun yüksek lisans yapsın.biz bu yahudileri ancam böyle yenebiliriz.allaha emanet olun.
Yazan:metin Tarih: Şub 5, 2009 | Reply
israil ortadoğuda bir zehir hükmündedir kime bulaşırsa kendisi gibi zehirliyor bozuyor türkiye ise yeni bir prof. dr. unvanını almış yani gelişmelerini tamamlamış bu zehire karşı anti-zehir olacak ve zehir gibi olan israili ortadan kaldıracak ilerde….
o zaman ortadoğu da sorun kalkar güzel bir birliktelik ortaya çıkacak bunu ileride hepimiz Türkiyenin önderliğinde göreceğiz ALLAH’ın izni ile???????
Yazan:ismet soner Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Politik ilişkileri tamamen kesmek hiçbir ülke için doğru olamaz. Diyalog kapısı her zaman için açık bırakılmalıdır. Aksi takdirde pozitif manevra alanınızı kendi ellerinizle daraltmış olursunuz.
Ancak Türkiye-İsrail ilişkilerinde askeri yakınlaşma gereksiz yere şişirilmiştir. Bunda elbette TSK’deki İsrail muhibbi generallerin rolü büyüktür. Her yönüyle Türkiye’nin aleyhine işleyen bu ilişkilerin asgari seviyeye indirilmesi Türkiye’nin çıkarınadır ve bu acilen gerçekleştirilmelidir.
Yazan:Necla Şener Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Anlamak ve anlaşılmak (2)…
Ülkemizde sorunları çözemememizin en büyük nedenlerinden biri, anlatmaya, anlamaya çalışmamak ve dinlememektir.
Yâda gerçek niyeti gizleyerek konuların etrafında dolaşarak insanları yanıltmaya çalışmaktır sanırım.
Mevlana’nın dediği gibi
” Siz ne kadar söylerseniz söyleyin, ne kadar anlatırsanız anlatın, Karşınızdakinin anladığı kadarsınız”…
Bu zinciri bir parça olsun kırabilmek adına, bir okurumla yaptığım söyleşiyi paylaşmak istiyorum sizlerle…
(Okurumun adı Y.H harfleri ile simgelenmiştir.)
Y.H
Milli hükümet ne demek?
N.Ş
Milletin çıkarlarını her alanda. Her koşulda ön planda tutan, Milleti bir bütün olarak algılayan, halk kitleri arasında ayrım yapmayan, Millet olma bilincini benimseyen bir hükümettir.
Y.H
Devletçi ne demek?
NŞ.
Milletin çıkarlarını korurken, dengeleri de korumak adına, devletin anayasasına ve kanunlarında sahip çıkan. Milleti buna göre yönlendiren. Kendi ideolojilerini yaymak adına, devletin kurallarını çiğnemeye insanları teşvik etmeyen bir anlayıştır.
Y.H
ATATÜRK ün çizgisi ülkemizi dünyanın lider ülkeleri arasına sokmaktır.
N.Ş
Bu güne kadar sizden duyduğum en anlamlı ve gerçek söz… O halde yok Malezya, yok ispanya modeli aramak yerine Atatürk’ün ne yaptığına bakmak gerek…
Y.H
Demagojiyle devlet yönetilmez.
N.Ş
Valla bugüne kadar birçok devlet, Yunanistan ve ABD, AB başta olmak üzere, birçok ülke işi lâfebeliği ile götürüyor, AKP nin yaptığı gibi…
Y.H
Boş lafla peynir gemisi yürümez
N.Ş
Lafların içini doldurmak, Milet aç gezerken her ay cebine 16000 YT atıp. Yine de çocuklarını bursla okutanların işidir. Bunun için maaş ödüyor Milet dişinden tırnağından keserek.
Y.H
Biraz dünya dengelerini takip edin.
N.Ş
ÇOOK iyi takip ediyoruz dengeleri. Bunu görmeyen; hala AB kapılarını taviz vererek, onun bunu… Yalayarak alabileceğini sananlardır…
Y.H
Çözüm nedir?
AB ye girmeyelim. Zaten hainleri destekliyorlar.
N.Ş
AB ye ne yaparsak yapalım bizi almayacaklar. Bakın olanlara. Hiç kimseye dayatmadıkları istemedikleri şeyleri bizim yapmamızı istiyorlar. Hangi AB ülkesi vakıflar yasası çıkardı da mallarımızı geri verdi.
AB ye üye ülkelerin hangisinde azınlık hakları verildi. Keşke Avrupa’da yaşayan Türklerin federasyon başkanlarını anlattıklarını dinleyebilseydiniz.
Şuna kesinlikle inanıyorum ki:
Ne yaparsanız yapın isterseniz Türkiye’nin yarısını verin, nitekim yarısını sattınız. Diğer yarısını da vakıflar yasası ile alırlar. Ankara kadar bir yere de hepimiz sığar idare ederiz…
Bu güne kadar ilişkilerimizde hiçbir devletin kendi çıkarlarından fedakârlık yaparak anlaşmaya çalıştığını gördünüz mü?
Kıbrıs: Yunanistan AB ye girerken sorun değildi: Güney Kıbrıs’ta girerken sorun değildi. Ne Bosna. Ne Sırbistan ne Kosova. Hiçbiri o ülkelerin AB ye girişi için sorun değildi.
İş bize gelince hepsi sorun oldu.
AB ile üye olmak istiyorsak
Önce gümrük birliği anlaşmalarımızı gözden geçirelim, en azından bunu hissettirelim. Tek yolun AB olmadığını başka çözümlerde olduğunu hissettirelim. Kıbrıs Tu kaka ise neden Yunanistan ille de istiyor sorgulayalım.
Y.H
TÜRKLERİ yakmaya başladılar. Düşmanımız.
N.Ş
Aslanın hastalığını hissettiğinde çakalların sesi yüksek çıkar.
Y.H
ABD ile işbirliği yapmayalım. Düşman ilan edip saldıralım.
N.Ş
Hayır, ABD ye düşman olmayalım
Ama yanlışlarının da yanında olmayacağımızı, BOP projesi kapsamında topraklarımızın bölünmesine kabul etmeyeceğimizi, açıkça belirtelim… Bizi sömürerek kullanarak tek taraflı tavizler vererek dost müttefik kalınamayacağını anlatalım. PKK nın varlığını biliyordu. Destekledi eğitti üstümüze saldı. Şimdide bunu karşılığında yardımcı oluyormuş görünerek aslında PKK militanların çoktan Ermenistan’a geçirdi. Bunu bildiğimizi hissettirelim. Hemen karşılığında Afganistan ve olası İran harekâtında asker desteği isteyeceğini bilelim. Bunun sadece bir oyun olduğunu çok iyi kavrayalım. Bildiğimizi de hissettirelim.
İnsanı ve sinsi olmayan art niyetsiz ilişkilerimizi sürdürelim.
Y.H
IRAĞI ilhak edelim.
N.Ş
Irak’ı almak gibi bir niyetimiz hiç olmadı… Sizin varsa bilmem. İsteğimiz ırak’ın üniter yapısının bozulmaması, eskiden olduğu gibi bütün halkların, insanı koşullarla ünitem devlet içinde yer almasıdır. Biz Kerkük de özel imtiyazlar verilmesini değil. Ünitem yapı içinde diğerleri ile aynı koşulda yaşamasını istiyoruz. Halkların kardeşliğine inanıyoruz. Kendi ülkemizde olmasını istemediğimiz bir şayi başka devletler içinde istemeyiz. Ama bize yapılanı da görmezden gelmek onursuzluğunu yaşamak istemeyiz.
Y.H
KIBRIS zaten bizim toprağımız geri alalım.
NŞ
Kıbrıs bizim toprağımız değil… Peki, Yunanistan’ın toprağımı.?
Onlar neden Helenizm istiyorlar.
Garantörlük hakkımızı kullanarak orada katledilen Türkleri kurtarmak için gittik. Defalarca kıbrıs’ta federasyon dâhil her şey denendi. Ama hepsi Rumların Türkleri katletmesi ile sonuçlandı. Helenizm rüyasının farkındayız bunu dünyaya anlatalım. 40 yıllık KKTC nin tanıması için gereğini yapalım. Rumların âli Cengiz oyunları ve Bizans entrikaları ile Kıbrıs’ı ele geçirmek istiyorlar.
Y.H
Suriye İran Rusya zaten peç KAKA yi destekleyen ülkelerdi keşke onlara da savaş açsaydık.
Gerçi mecburen vazgeçtiler desteklemekten.
Ermeni hainleri zaten belli… İki günde ezer geçeriz. Azeri kardeşlerimizle topraklarımızı birleştiririz.
N.Ş
Böyle bir niyetimiz yok.
Türkiye güçlü olduğunda çakalların sesi kesilir. Bilirsiniz aslanın ihtiyarladığını hastalandığını anladıklarında etrafını çakallar sarar. İşte bu ulumalarda bunun sonucudur. Eğer güçlü ağırlığı olan. Güçlü bir dış politika üreten ülke olsaldık zaten bu sorunları yaşamazdık. Hayır, söylediğiniz ülkelerle de savaşmayalım. Haklı davalarımızı savunmak için güçlü lobiler oluşturalım onlara finansman sağlayalım. Bu konularla ilgili kurultaylar oluşturalım. Hükümet temsilcisinin de yer aldığı sivil lobiler ve kurullar oluşturalım üyeleri gerçekten konusunda bilgili kişilerden oluşsun ve bu konularda aktif ve planlı olarak çalışsınlar.
Birer ortak noktada iyi ilişkiler içinde olurken, taviz vermeden, müttefik alanlarımız geliştirelim.
Y.H
İsrail zaten çıbanbaşı, Filistinli kardeşlerimize yaptıkları zulüm ortada.
N.Ş
Hayır… İsrail’le düşman olmamız gerekmiyor.
Ama söz düştüğünde, Filistin’e yaptıklarının yanlış olduğunu söylemekte de bir beis görmüyorum. Bir ülke ile iyi ilişkiler içinde olmayı onların her yaptıklarını onaylamak anlamı taşımadığını düşünüyorum.
Y.H
Bunları yaparken Çinliler bizi destekler. Komşuda oluruz.
N.Ş
Kimsenin toprağında gözümüz yok. Sadece kendi haklarımızı korumayı bilmek ve tavizler verilerek hiçbir şey kazanılmayacağını iyi anlamak ve anlatmak gerek.
Ayrıca Çinlilerle iyi ilişkiler içinde olmamızda bir sakınca yok Hatta Kore ve Japonya ile de.
Y.H
Dünyanın geri kalanına da HÖYT deriz.
N.Ş
Hayır, neden hot diyelim. Asıl onlarla daha yakın iletişimler kuralım yeni alanlar ülkeler dostluklar geliştirelim Türk birliğini oluşturalım dünyadaki Türklerle çok yakın ilişkiler içinde olalım bu konu ile de kurullar oluşturalım sadece hükümet üyelerinin değil. Halktan ve konusunda bilgili insanlardan kurullar oluşturalım, bilgi strateji üretelim. İnsanlar yetiştirelim.
Beğenmediğiniz bu hükümet sayesinde KKTC birçok ülkede tanındı. Rumların gerçek yüzünü ab ülkeleri de gördü.
Daha önce uygulanan politika değiştirildi. Bunu bilmeniz lazım.
N.Ş
Hadı… Pardon hangi ülke tanıdı. Neden hala AB ilerleme raporunda Kıbrıs var.
Y.H
AB yi kullanan Rumların oyunu bozuldu. Bu oyunu bilmiyor musunuz?
N.Ş
Hangi oyun bozuldu… Federasyon için BM ye gidiliyor… Emin olun hala su altından saman yürütüyorlar. Yunan bu oyundan asla vazgeçmeyeceği gibi. 12 mil karasu atağında hazır olun. Keşke her şey dediğiniz gibi olsaydı.
Y.H
Bulunduğumuz coğrafyada herkesin hesabı vardır.
DEVLETİN DIŞ POLİTİKASI DENGELERİ ÇOK İYİ KULLANARAK YÜRÜTÜLÜR.
M.K. ATATÜRK ÜN UYGULADIĞI VE İSMET İNÖNÜNÜN UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKA BUNA DAYANIR.
DÜNYA DENGELERİNİ ÇOK İYİ KULLANDILAR.
1.VE 2. DÜNYA SAVAŞININ YAŞANDIĞI BİR DÜNYADA.
Günümüzde de dengeler yeniden kuruluyor.
Farkındaysanız.
Bu dengeler kurulurken safımızı çok iyi seçmemiz gerekir.
Dengeler oturuncaya kadar bu durum böyle devam eder.
Sonuca bakacağız.
N.Ş
Türkiye yalakalık yaptıkça çok hevesli göründükçe ve bütün tavizlere açık olduğunu hissettirdikçe, Ekonomisini dışa bağımlılıktan kurtaramadıkça, Hiçbir şey değişmez. Herkes yerini alır Türkiye’de oranın yâda burarın sömürge si müstemlekesi olarak yaşamaya devam eder.
Kendine yakışan bağımsız onurlu bir ülke olamaz.
Ebetteki sıkı bir devlet politikası gerekiyor, ama bunu yapabilmek içinde el atının üstünde olmamak gerekiyor.
Not: almanlar Ruslara saldırdığında ismet paşa yatağından uyandırılıp haber verilmiş.
İsmet paşa katıla niçin gülmüş.
İşte bize gerekli olan akıllıca yaklaşım politikası…
Kesinlikle katılıyorum…
Eğer hükümetler her yönü ile halkına güven duyuracak bir yaklaşım ve niyet içinde olduklarını hissettirseler, inandırsalar, her şeyi halkın bilmesine basına yansımasında gerek yoktur. Devlet ve hükümet kendi işine bakar. Gerektiğinde büyük projelere bilim adamlarının da katılımı sağlanarak hükümete yardımcı olmaları sağlanır.
Halkta güven ve huzur içinde kendi işi gücü ile meşgul olur, yaşamını nasıl daha güzelleştirebilirimin derdinde olur.
Ancak; şimdi olduğu gibi… Halkın büyük çoğunluğu hükümetin yaklaşım, Politika ve yaptıklarına güven duyamıyorsa. Hükümet bu güveni sağlayamamışsa diken üstündedir olanı biteni endişelerle izler, kendini, vatanını tehlikede hisseder.
Tıpkı günümüzde olduğu gibi…
Y.H
Sağ olun N.Ş Hanım çok bilgilendim.
Bu yazıyı arşivime alıcağım.
Bu yazdıklarınıza itiraz edebilecek bir vatan evladı var mı? Yoktur.
Amacımız aynıdır.
Ülkemizi dünyanın lider ülkelerinden biri yapmaktır.
Bunun yolu bellidir.
Sayın Y.H teşekkür ederim
Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, başını dolamış türbanlara, gezenlerinde bu gerçekleri anlaması, dinlemesi ve kavraması dileği ile.
Necla Şener
Yazan:Necla Şener Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Sayın kadir çelik ‘in davosla ilgili oturumunda, konunun özünü kaçırdığını düşünüyorum.
Zira Sayın başbakanın ve türkiyenin tepkisi, israilin hamasla savaşması değil,
bu savaşta israilin orantısız güç kullanması,
sivillere ve çocuklara yönelik saldırıları ve yasak silahlar kullanmasıydı.
Özetle konunun insani boyutu ön plandaydı..
Bu her fırsatta dile getirildi. bu olayı siyasi boyuta taşımak konunun özünü atlamak anlamı taşır.
Sayın başbakanın orada türkiye Başbakanına yapılan hakaretkar davranışlara tepkisi doğaldır..
VE haklı bir tepkiydi..
Durmak yok, yola devamsa….
SAYIN BAŞBAKANIN;Davosta gösterdiği aynı dik duruşu, KKTC, ermeni sözde soykırımı, PKK, hocalı, karabağ katliamları konusunda da bekliyoruz..
İlave olarak eğer ergenekonu temiz bir toplum adına yapıyorsa; denizfeneri, yimpaş, kumbassan, ve fetullah terör örgütününde yargıya intikal ettirilmesini, mecliste haklarında dosyalar bulunan ancak dokunulmazlık zırhı ile korunan millet vekillerinin, hatta adalet bakanı tarafından yargılanma izni verilmeyen kişilerin de, tarafsiz yargı tarafından yargılanmasını bekliyoruz.
Ergenekon kapsamında..!!! içeri alınan ve içeriden ölüsü çıkanların akibetlerinin de ve neden böyle olduğunun da araştırılmasını ve halka konu hakkında gerçeği yansıtan bilgiler verilmesini bekliyoruz.
Yapılan açıklamaları kesinlikle inandırıcı bulmuyoruz.
Bu açıklamalar tıpkı Sönmezin tecavüz ettiğ 14 yaşındaki kız çocuğu ile ilgili olarak adli tıbbın verdiği uyduruk raporlara benziyor..
Yine bu güne kadar işlenen falil mechul cinayetlerden Abdi ipekçiden başlayarak. Uğur Mumcu, Muammer aksoy, Hablemitoğlu , Eşref Bitlis paşa, Gaffar Okkan cinayetlerininde açıklanmasını ve yeniden yargıya intikalini bekliyoruz.
PKK nın intikamını almak ve kürt/ılımlı islam dayanışması adına komutanları tutuklayanlar ,(benim kişisel düşüncem budur)bu cinayetleri de açıklamalıdırlar.
Tıpkı Tuncay günayi devlet televizyonlarından konuşturdukları gibi Nurettin Veren’in ifadelerinide yayınlamalarını bekliyoruz.
Yazan:Necdet Demircan Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Yaşanan olay tümüyle bir Hollywood senaryosudur. Sayın Başvekil ve ekibinin Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde kalması, Amerika, AB ve özellikle Ortodoks dünyasının hayrınadır. Sekiz haçlı seferi, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ile alınamayanların ‘özelleştirme’ balonları ile ele geçirilmesini göremeyenler, Millet olma vasfını kaybettiğimiz gün uyanacaklardır.
Bu kısa pembe dizi Sayın Başvekili önümüzdeki yerel seçimlerde daha güçlü hale getirmek amacıyla Türk Halkını kandırmak için kurgulanmıştır. Esas oğlan sıfatıyla Sayın Erdoğan, Sayın Perez ve moderatör rollerinin hakkını vermişler ve hedef kitle olan Türk Milletini layık-ı veçhile inandırmayı başarmışlardır.
Sözün Özü: Dünya üzerinde hiçbir ülkede sergilenmeyen oyun sözde bu Milletin mensubu(!) gibi boyanan insanlar eliyle sahnelenmektedir. Ya uyanırsınız sarı saçlı babasız çocuklarınız olmadan ya da yabancı postalıyla uyandırılırsınız! Irak da olduğu gibi…(!)
Yazan:Nuket Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Turkiye Israili falan birakip kendi ic sorunlarini cozmeli, Kendisi muhtaci himmet bir dede nerde kaldi baskasina yardim ede…
Yazan:Nuket Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Turkiye’yi temsil eden ust duzey yoneticiler siradan insanlarin fevri tavri ile davranamaz. Yerinde kalip soz sirasi geldiginde yeterince soz verilmedigi icin yanit vermeyebilirdi, sizi protesto ediyorum diyebilirdi ya da ne uygunsa! ama cikip gitmesi yok bir daha katilmayacagim gibi laflar etmesi asla bir devlet adamina yakismaz, hakliyken haksiz duruma duser, ki dustu bile.
Yazan:Rıdvan Debre Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Ya bıraksınlar bu tiyatroyu, kimi kandırıyorlar…
Davos, ekonominin konuşulduğu bir platformdur. Bizin başbakanımız oraya hazırlıklı gitmiş besbelli. Perez de kasıtlı olarak böyle bir şova izin verdiğini düşünüyorum.
Herkes şunu bilmelidir ki ortadoğuda ABD ve İsrail lider ülke olarak karşısında İran’ı değil bizi görmek ister. Bu sebeple de böyle bir tiyatro oynanmıştır.
Ortadoğu’da Türkiye’ye bir görev biçilmiştir bunun bu hükümetle veya başka bir hükümetle ilgisi yoktur Ali de gelse Veli de bu yol belli olmuştur artık.
Yazan:Necla Şener Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Biliyorum ki;
Türkiye cumhuriyeti güçlüdür. Bizler var oldukça da ilelebet payidar olacaktır.
Ancak;
Bizler çabuk unutan, acıları ve yaşanmış kötü anıları sıkça gündeme getiren yâda kin tutan bir millet değiliz.
Sevgi dolu yüreğimizle görünmeyenden çok görünenlere itibar etmekteyiz.
Ancak gelişen süreçte muhatap olduğumuz millet yâda devletlerin, bizim kadar iyi niyetli olmadığını ve haklı olduğumuz konularda bile her türlü entrikaya başvurarak, gerçekleri çarpıtarak bizleri zor durumda sokmak yâda dünya kamuoyuna kötü tanıtma, parçalama bölme politikalarına devam etmektedirler.
Geçmişte yapılan hataları tekrarlamamak, gerekli önlemleri alarak, Üzerimize oynanan oyunlardan daha az zararla kurtulmak, yâda hiç zarar görmemek adına ne yapmak gerek, neler oldu, neler olabilir..!!
Naçizane bunları düşünürken sizlerle de paylaşıyorum.
Bu bağlamda; geçmişten günümüze Türkiye üzerine oynan oyunları ve arkasında yatan nedenleri bir kez daha hatırlamak ve iyi analiz etmek gerektiğini düşünüyorum;
Ne dersiniz hatırlayalım mı birlikte;
En yakın tarih.. Yer orta doğu:
Birileri çıkarlarına uygun, senaryoyu yazdı, rolleri biçti, oyuncular sahaya çıktı, oyunlarını oynadı, pislenen sahaları süpürecek birileri gerek. Ve tamda bu noktada birileri bizi hatırladı hemen.
‘’Tavşana kaç, tazıya tut ‘’ oyunu bunun adı.
Yer Afganistan, saraybosna Ürdün/İsrail, ,ırak… Hep aynı şey.
Sanırım çok iyi anladınız ne demek istediğimi.
Tarihten günümüze Türkiye yâda Osmanlı üzerine çeşitli yıpratma bölme parçalama oyunları oynanmıştır. Türkiye’yi kendi çıkarlar uğruna kullanılmaya çalışılmış, ancak Türkiye’nin haklı olduğu davalarda bile yalnız bırakılmaktan hatta cezalandırılma girişimlerinden de geri kalınmamıştır.
Yaşanan bozguncu Olaylar ve yöntemler incelendiğinde uygulanan stratejilerdeki benzerlikler hemen göze çarpmaktadır.
Önce zayıf ve kullanılabilir noktaları belirlenmekte, sonra Kiliselerle birlikte ‘’Başarıya giden her yol mubahtır’’ düşüncesi ile çıkarları doğrultusunda bu noktaların üzerinde hassasça çalışılmaktadır.
Amaç hedef ülkeyi parçalamak bölmek ve belirledikleri çıkarlarına ulaşmaktır.
!9.YY Avrupa’nın ve Trakya’nın Osmanlı egemenliğinde olduğu yıllar ve. Merkezden yönetim güçleşmiş, çeşitli nedenlerle Osmanlı gerileme emareleri göstermektedir.
Yer Trakya Ülkeleri. Bulgaristan vs. ve Yunanistan.
Özgürlük ve devlet kurma hakları verileceği vaatleri ile kiliselerin de yardımıyla kışkırtmalar sonucu isyanlar başlıyor.
Arkadaki isimler İngiltere ve Rusya.
Yunan isyanı İngiltere kamuoyunda haçlı seferi olarak propaganda edilmiş, İngilizlerde haçlılık ruhunun uyanmasına zemin hazırlamıştır. Her yönüyle desteklenmiş ve kurtuluş savaşı yıllarında taraf olmadığı halde, ingiltere’nin amaçları uğruna savaşa itilmiştir.
Yer Arabistan ve yemen:
O bölgeler Osmanlı egemenliğinde ve Hindistan yolu üzerinde, Hindistan zenginlik demekti ve bu yollara egemen olmaları gerekiyordu.
İngiltere Aden’de Aran şeyhlerini para ile kandırarak Aden Liman Şehrine yerleşti. Daha sonra bu verimli toprakları ele geçirmek için her çareye başvurdu. “Bu amaçla Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, Onları aldatıp bağımsızlıktan söz edip, fakat her şeyden evvel, kendi Adalarının çıkarlarını göz önünde tutarak çalıştılar.
İşte ünlü Yemen isyanları bu sebeple başlamıştı.
Arkadaki isim İngiltere.
1882’de Mısır’a yerleştiler. Basra Körfezine yerleşmek uğrunda da 1870–1900 yılları arasında buradaki Kuveyt, Maskat, Katar, Bahreyn Şeyhlikleri ile Osmanlı Devleti aleyhine olarak himaye anlaşmaları imzaladılar.
Dünya Harbine gelindiğinde İngiltere, Hindistan yolunun en uç noktalarına sahip olmuştu.
Daha sonra Filistin, Suriye, Irak, Arabistan kalmıştı vilayetler ki 20. asrın başında Petrol ve sömürgelerin yolu olması dolayısıyla İngiltere’nin iştahını daha da artırmıştı.
O dönemlerde bu kutsal yerlerde huzur ve güvenlik vardı. İslamcın en gözde yerleriydi.
Bu dönemde Suriye’de Misyoner Okulları ve Mason Locaları Türk Düşmanlığını aşılamaya devam ederken. Para dağıtmak dâhil yapılabilecek her türlü aleyhte propoganda yapıldı. Bu beldelerde ki Arap Milliyetçiliği körüklediler. I. Dünya Savaşı Süresince Arapların, kendilerine yardım etmeleri halinde Arabistan’a Bağımsızlık vaad ettiler.
(Ne kadar tanıdık manzara değil mi)
İşte bu devrede İngilizlerin ünlü casusu Lawrens’i görevlendirdiler. İngiliz casusu Lawrens Suriye ve Medine arasındaki isyancı Arap kuvvetlerinin komutanı olarak başına geçti. Hertürlü imkân sağlanarak. Müslüman’ı, Müslüman Araplara kırdırarak, Yahudilerle birlikte kudüsü ele geçirdiler.
Böylece de Müslümanlar ve Araplar elleri ile orta doğuda kurulacak İsrail devletinin temellerin atmış oldular.
Lawrens hatıralarında’’ Ben Arapları Türklerden öyle ayırdım ki, İngiliz orduları bir seyahat yürüyüşü yaptılar. Arapları birleştirerek yani Türklere isyan ettirmekle İngiltere’ye bir sömürge kazandırdım. Diyecektir.
İngiliz Başbakanı W. Churchıll Lawrens’in İngiltere’ye hizmetleri konusunda şunları söylemiştir:
“Devrinizin en büyük adamlarından biri… Bizi petrol’e ve Osmanlı imparatorluğunun mirasına eriştiren O dur”
İlk isyan eden ve Şerif Hüseyin Arabistan kıralı olacağını umarken, Hicaz kıralı olmakla yetinmek zorunda kalacaktır. İngilizler buraları terk ederken de kendilerine uşaklık edecek şeyh ve kralları bırakmayı ihmal etmediler.
Daha sonra Şerif Hüseyin’in oğlu Emir faysal
:” Müslüman dünya’sının önüne çıkamayacağım. Kendilerinden Osmanlı Halifelerine karşı savaşmalarını, fedakârlık yapmalarını istedim. Oysa şimdi görüyorum ki; amaçlarına hizmet ettiğimiz Avrupa Devletleri, Arap Ülkelerini bölüyorlar.” diye gerçeği anlamanın pişmanlığını dile getirecekti.
İngilizlere göbekten bağlı olan Arap şeyhleri Türklere karşı yaptıkları ihanetleri başlarına musallat olan Yahudilerin zulümleriyle, zaman Avrupa Devletlerinin Askeri siyasi müdahaleleriyle ödemekteler.
Ne yazık ki; Lübnan da ve Filistin de Müslümanlara yapılan zulümlere de ses çıkaramamakta sadece izlemekle yetinmektedirler.
İngilizlerin Türkiye üzerine tezgâhladıkları oyunlar hala devam etmektedir.
Osmanlı Devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesine maruz kalınca, Dış güçlerle desteklenen ve kışkırtılan, ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni Kiliseleri’nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş, yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır. Yıllarca bir arada barış içinde yaşamış insanların arasına nifak tohumları ekilmiş ve tarih iki tarafa da büyük açılar veren sahnelere şahit olmuştur.
Böylece Ermeniler, Ruslar ve İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmış ve İngiltere’nin elinde Rus yayılmacılığına karşı bir ileri karakol vazifesi görmüşlerdir.
İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı Devleti’ni yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır. Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da işte bu politikanın propaganda ürünüdür!
O günden bu yana, dünya kamuoyunda bu konuda sergilenenleri F. Dixon Johnsun Aşağıdaki sözlerle özetleyecektir.
“Bu top yekûn katliam hikâyelerinin çıkarılmasının, nihai hesaplaşmada, Türkiye’nin zararına olarak, İngiliz Hükümeti tarafından yönlendirildiğini tekrar etmekte tereddüt etmiyoruz.”
Özellikle Lozan’dan sonra Kürtleri, Asurî kabilelerini ve Arapları sürekli olarak Türkiye aleyhine tahrik etmiştir.
Musul meselesi de yine İngiltere’nin politikaları nedeniyle uzun zaman çözülememiştir.
1918’li yıllardan beri izlemiş olan çirkin politikalar hala devam etmektedir.
Dün yemende, Arabistan da Araplara, Ermenilere uyguladığı politikaları bu günde Kürt kardeşlerimiz üzerinde oynamaktadır
Kuzey Irak çevresinde Kürt, Türk, Arap unsurlarla birlikte yaşayan Nesturiler Ağa Petrol önderliğinde İngiliz Himayesi altında bağımsız bir devlet kurma sevdasıyla isyan ettirmişlerdir.
Şeyh Sait İsyanı’nın arkasında, İstanbul’da bulunan Kürt Komiteleri, İngiltere’nin mandası altında bağımsız bir Kürt devleti kurmayı plânlamaktaydı.
İngiltere; himayesi altında bir Kürdistan Devleti kurulmasını, bölgenin petrol yönünden taşıdığı önem nedeniyle istiyordu.
Bu amaçla bölgeyi ellerinde bulundurabilmek için Kürtleri, Türklere, Araplara hatta İran’a karşı kullanabileceklerdi.
Babalar ve oğullarının oluşturduğu BOP projesinin ayakları yavaş, yavaş ve yerine oturmakta ve milletlere rolleri dağıtılmaktadır.
Türkiye bu Projede kendisine verilecek rolü çok iyi analiz etmeli ve
Bizim deyimimizle bari bu kez.
‘’Yaş Tahtaya basmamalıdır.’’
Başka ülkelerin topraklarında yaşayan milletleri kışkırtırken, kendi topraklarında yaşayan İskoçya ve İrlanda aynı hoş görüyü gösterememiş, özgürlük tanımayı yıllarca kabul edememiştir.
Ne derler
‘’ Ele verir talkımı, Kendi yutar salkımı.’’
Necla Şener
Yazan:ismail german Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
İsrail’e karşı bir şey yapmasına pek de gerek yok. Yapması gerekenler var ve bence bunlar şu şekilde ifade edilebilirler:
1. Kuran’ın müteşabih ayetlerine çağdaş yorumlar getirerek oldukça önemli uluslarası organizasyonlarda hakim olan üst düzey “judaic” etkileri nötrleştirmek, islam sofizminin üstün yönlerini bu organizasyonlarda vurgulamak.
2.Ayosofyada dilenip, Sultanahmet Camii’nde sadaka vermek çabasından kurtulmak. Özellikle Ayasofya’da dilenmemek için kendi kaynaklarına sahip çıkıp onları ve ileri ölçüde katma değer ekleyerek tüm Dünya’nın hizmetine bizzat sunmak.
Bunlar nasıl yapılabilir konusunu bu aşamada irdelemek istemiyorum. Bağışlayınız. Ancak ilgi olursa daha ayrıntılı olarak yazarım.
sevgi ve saygıyla,
ismail
Yazan:Aydin Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Sayin Basbakanin Davos ta gosterdigi tutum tarafli tarafsiz herkesin takdirini kazanmistir. Haber Turk TV lerinde yer alir almaz yabanci TV lerde konunun nasil aktarildigini gormek icin CNN, BBC ve EURONEWS kanallrindaki haber programlarini izledim. Hepsi birbiriyle anlasmis gibi Erdogan in tepkisini Munazara masasindan kacan bir okul ogrencisi davranisina indirgediler. Oturumu yoneten kisiye ofkelenip tepkisini Peres e gostererek sinirli bir sekilde Davos u terketti seklinde lanse ettiler. Arap Dunyasi disinda kalan hicbir yayin organi Erdogan in ne soyledigini belirtmedi. Basbakan in tepkisi hepimiz icin bir gurur vesilesi oldu belki ancak, masaya yumrugumuzu vuracak kadar gururlu isek daha once neden geregini yerine getirmedik. Dolayisiyla sesimiz Edirne den oteye gecmedi. Arap Dunyasi nin sevincli bir tepki gosterdigine bakmayin, yuzumuzu Avrupa ya sirtimizi Araplara donerken dikkatli olalim. Sirtimizdan bizleri vurarken din kardesi degiller miydi. Simdi ise ustelik Batinin parasiyla beslenen bir guce sahipler. Sadece sirtimizdan vurmakla kalmayip, pohpohlayarak bizi atese atarlar. En zaindan Avrupa bu konuda durust, bizleri iclerine almayacaklarini acikca ilan ettiler ve hic bir zaman gucumuzu iclerine sindiremeyeceklerini defalarca gosterdiler.
Yazan:saniye ince yıldız Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
davos krizinden 15 gün önce yazdığım makalemi sizlerle paylaşacağım. davosla ilgili düşüncelerim; ilk dydğmda herkes gibi mutlu oldum. ‘helal sana başbakanım’dedim. bu ilk refleks olarak gayet doğaldı… siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz derken adam öldürmeleri için pilotlarını konya da eğitmek çelişkiyi barındırır. çelişkinin olduğu yerde gerçeklerden söz etmek gaflet ve delalettir. siyasi olarak evangelist ve siyonist mekanizmalara kesintisiz hizmet verirken, şimdilerde kafa tutmak manidar değildir. birilerinin milli çıkarlarına bizim milli çıkarlarımız heba edilirken ŞİMDİ bu tavır bana samimi gelmemektedir. çelişkiler burya sığmayacak kadar çoktur. size makalemden bir kesintiyi naklederek ayrılıyorum:
GAZZE
Filistin-tarihin ona bahşettiği alın yazısı diyelim- önce Arap, Hitit, Mısır’ın hâkimiyetine girmiş akabinde Hz. Musa yönetiminde İsrailoğulları bu toraklara yerleşmiştir. Hz. Davut ve Hz. Süleyman yönetimlerine sahne olan bu bölge sürekli işgaller ve sürgünler yaşamış İ.Ö. 64 yıllarında da Roma egemenliği başlamıştır. 395’de Bizanslıların hâkimiyetine giren Filistin 637 yıllarını takiben tümüyle İslam hâkimiyetine girmiştir. Sırasıyla: Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Selçuklular dönemlerini yaşayan Filistin 1516’da ise Osmanlı toprağı olmuştur. 400 yıllık Osmanlı hâkimiyetinde varlığını sürdüren Filistin, Yahudilerin geçmişe yönelik hayallerini her zaman süslemiştir.
Değişik ülkelerde dağınık şekilde yaşayan Yahudiler 1896’ da aslen gazeteci olan Theodor Herzl`in önderliğinde bir araya gelerek Filistin’de devlet kurma çalışmalarını başlatmışlardır. Avrupa’da fonlar kurularak dev bütçeler oluşturulmuş, edinilen bu paralarla Filistin’de ki Araplardan büyük toprak parçaları alınmıştır. Theodor Herzl, 19 Mayıs 1901 tarihinde II. Abdulhamid’e bir teklif götürmüştür. Bu teklif: “Avrupa borsasını ellerinde tutan Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu`nun bütün borçlarını ödemesi karşılığında Filistin`de bir yurt verilmesine yöneliktir.” Akabinde gizlilik ilkesine bağlı kalınacağının taahhüdünü vermişlerdir. Ancak bu teklif II. Abdulhamid tarafından kabul görmemiştir. Meşrutiyetle azınlıklara verilen haklardan en çok Yahudiler yararlanmayı bilmişlerdir. Hedeflerine adım adım ilerlemiş, daha büyük toprak parçalarıyla oradaki nüfus oranlarını gittikçe artırmışlardır.
Bu gün Türkiye’de ki toprak ve banka satışları ve vakıflar yasasıyla getirilen azınlıkların hakları meselelerine, tarihin sayfalarında dolaşırken başımızda dolaşan tehlikelerine tanık olmaktayız. Haklar; sahnelenen oyunla lehte ve aleyhte nasıl kullanılıyor ve başımıza ne çoraplar örülüyor! Şimdilerin Türkiye’sin de Avrupa Amerika eliyle verdikleri rüşvetin yardımlaşma adı altında nasıl bağış listesini oluşturduklarını görüyoruz. En çok bağışı(!) alan TESEV ve ENSAR gibi kimliği Türk-İslam (!) olan derneklerin bu rüşvetleri bağış, yardım adı altında neden ve neye hizmet karşılığında aldıklarının irdelemek ve denetlemek zorundayız. Dün Yahudiler adına oluşturulan fonlar bu gün kimler adına oluşturuluyor? Şimdilerde, Filistin’e yardım kampanyaları başlatıldı. Bosna-Hersek savaşında Müslümanlara yardım adı altında toplanan trilyonların Mercümek davasıyla kayboluşunu hatırlayın. Deniz Feneri davasından sonra darbe yiyen para toplama mekanizması bu gün bu insanlık için hassas olan davada başka bir çehreyle meydana çıkmış olabilir. Müslümanların dikkat etmeleri, uyanık olmaları ve bu ülkeyi cumhuriyetin değerleriyle birlikte benimseyip sevmeleri gerekmektedir. Filistinlilerin başına gelenlerin bizim başımıza gelme ihtimalindeki tehlikelerine değinmek için bu konuyu detaylandırma gereği duydum.
İsrail bizlere günlerdir ekranlar vasıtasıyla savaşın nasıl bir çirkef olduğunu tekrar tekrar gösterirken, belleklerimize inmektedir. Filistin halkı; iç ve dış savaşına hala devam eden ırak halkından daha mı şanssız yoksa şanslı mı? Bu iki ülke insanları sürekli işgal kaderini ortaklaşa paylaşmaktadır. Ekranlardan; başbakanımız, sivil toplum kuruluşlarımız zulüme uğrayanların-gerçekten, samimiyet ekseninde- sesi olabiliyor mu? Türk halkının yüreğine dokunan sahneler, ateşli konuşmalar… Peki, ya.. peşmergelerin ve Amerikan askerlerinin silahlarıyla binlerce Iraklı Türkmen’in cesetlerinden sanki bihaber olan siyasetçime, sivil toplum kuruluşlarıma, televizyon ekranlarıma ne demeli? Ve milletim günlerdir Gazze’den canlı yayın izlerken Filistin halkıyla birlikte ağlıyor, sokaklara dökülerek tepkisini dile getiriyor. Lübnan’ı hatırlayalım. Sayın başbakanımızın söylemlerini, Müslüman ülkeler arası güya tepkisel trafiği…Meclisten çıkan teskereyle Türk askeri gitti, Lübnan’da kavga bitti(!) Ne oldu sihirli bir el mi dokundu(!)?
Filistin halkının kurtarılmasında kendimizi birincil vazifeli addediyoruz. (kendimizi çok kurtarmışız ya… Kelin ilacı olsa…diyesim geliyor.) hatta Bosna Hersek’te de olduğu gibi bazı heyecanlı gençlerimiz Filistin de savaşmak üzere yollara düşmüş durumda. Barışı istemek kadar insani bir duygunun neresini didikleyebilirsiniz ki. Didiklediğinizde insan olmaktan ya da insan görüntüsü çizememekten korkarsınız. Sırf bu yüzden asıl olanı konuşmak bazen aylarca insanı düşündürebiliyor.
Elli yedi adet adı Müslüman(!) olan ülke var. Tamı tamamına bağımsız olanı sorarsanız, İran diyorum. Ve yüzde otuzlarıyla bağımsız kalabilmiş Türkiye. Bir buçuk dahi etmeyen Müslüman iki ülkenin siyasileri ve etkiledikleri kitleler. Ne kadar bağımsız düşünüp ve ne kadar o bağımsızlık ekseninde tepkilerini dile getirebilirler. Türkiye’deki siyasilerin, medyanın ve kitlelerin tepkisi de bu bağlamda düşünülmelidir. Ülkenin iktisadının yüzde yetmişini sat, sonrasında ise İsrail’e, Amerika’ya, Avrupa’ya kafa tut. Buna ancak saflar inanır.
Karadenizli Fadime amcasın kızıyla anlaşır ‘bu gün ben yarın sen sevdiklerimize kaçacağız’ diye. Aynı gün olursa ailede kıyamet daha kuvvetli kopacağından akıllarınca böyle bir tedbir almışlar. Sözleştikleri gibi Ayşe kaçmış. Fadime’nin annesi içeri hışımla dalmış:
-Paçi duydin mi? Emicen kızi O, b..k yiyenin Ayşe’si kaçmış. Uyy… deyip küfürlerle birlikte figan edip dizlerine vuruyormuş. Fadime elinin altında hamur: ‘O kuus yarın gece bizim evde kopacak’ derken sessiz kelamına gülümsüyor, hamurunu daha bir aşkla yoğuruyormuş. Yaşadığımız bu küresel çağın gereği Filistin halkı ile birlikte- ki kendileri bu sonu topraklarını İsraillilere satarak hazırlamışlardır- Avrasya da ikame eden tüm ülkelerin halkları, bu kafayla giderlerse istisnasız aynı kuusu yaşayacaklardır. Buna binaen BOB projesi ekseninde nice milyonların figanına şahit olacağımızın sinyallerini gözlemlemekteyiz.
Filistin’de iki örgüt: Hamas ve El Fetih. Ülke bütünlüğü yerine kendi iktidarlarının kavgasında ayrışarak, millet olma sağduyusunu gösteremiyorlar. Bölünmüşlük; egemenliğin sonu, yıkımın başlangıcıdır. Flitsin kendi liderini bulamadıkça- ki tarih asla bulamayacaklarını göstermiştir. Kölelik ve yönetilmek genlerine kadar işlemiştir – figanlarına alacakları yardım ancak başka bir sömürünün bu sefer yumuşak başlı görüntü çizen ejderhanın koluna teslim olmaktır. Tıpkı Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için İngilizlere dün sığındıkları gibi… Ejderhanın bu gün ki kolu ise maalesef özgürlüklerin, adaletin, zulme karşı duruşun, egemenliğin timsali Türkiye’dir. Afganistan, Lübnan, Irak, Bosna hersek veee şimdilik sırada Filistin…! Siyonist ve Evangelist politikalarına hizmet götürmek, yine bu ülkelerin sömürerek fakirleştirdikleri avamın hışmından korumak, kollamak üzere tarihi Türk misyonuyla birlikte TSK kullanılacaktır.
Daha sırada çok İslami ve Türk kimliği ile varlığını sürdüren ülkeler var. Bu hamur çok su kaldırır dostlar. Türk askerinin işi bundan sonra daha da zorlaşacaktır. Hele şimdi gündeme oturmuş kalkması ise görünen o ki bir ‘kabul’ meselesiyle son bulacak; TSK’ni kurum olarak kirletme, yıpratma, parçalama, korkutma, sindirme operasyonu var… Akabinde bu yaratılan ‘pisliğin ucu bize de dokunacak’ korkusuyla teslimiyet bayrağını çekmesi beklenen komutanlar! Amerika’nın Avrasya politikası gereği, Türk askerinin ‘küresel jandarma’ teklifini TSK eyer kabul ederse, işte o zaman yüzde otuzluk bağımsızlığımızda ortadan kalkacaktır. Bu yüzdendir ki biz mi Filistin’e Filistin mi bize muhtaç sorusuyla muallâktayım!
Yazan:refhan Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Davos Toplantısını Tayyip istemişti.Hepsi Tayyip için orada oldular.Güzel bir oyun segilendi”Şiddet ve Sevgi Birarada” oyunun adı.İnşallah sevgi kazanır barış olur.İnsanlara şiddet değil sevmek yaraşır.
Yazan:G.Ercetinkaya Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Uluslararsi bir gazeteci olarak bende DAVOS olayini takip edebildigim kadar gerek yabanci basindan gereksede ic basindan netice hep ayni.
Yani Türkiye nin kendinden baska dostunun olmadigini bir defa daha tescillenmis olarak görüyoruz. O olayin yasanma aninda dahi Arab biriligi baskaninin EMIR MUSA nin tavri da bizim kine adapte olmasindan ben cok gurur duyardim.Bizim verdigimiz tepkiye uyup oda oradan ayrilmasi geremezmiydi? Tabiki onu görmedik, görmedigimiz gibi Araba camiasindan, bizim basinimizin bazilarindan geldigi gibi,cok gecikmis ve pasif tepkiler geldi. Bende kendi kendime sordum”Biz neyin mücadelesini veriyoruz” dieye? Ama derhal anladim ki biz Insanliga karsi islenen sucun tepkisni verdigimizi. Zaten Ejdadimiz da Viyana kapilarina, kiliselerin insanlara yaptiklari insanlik sucu isleyenlere tepki icin gelmemislermiydi? Elbetteki biz Türkler dünyaya DAVOS tada Gürcistana nasil baktiysak Filistine de öyle,Taliban a nasil baktiysak,USA da din adina islenen meshep istismari altinda öldürülen insanlarada öyle bakariz. Simdi Türkiye ne yapacak:Bana göre su anda Dünya Sermaaye pesinde, Ortadogunun baska bir ifade ile Arab devletlerindede sermaye var ve hem su andaki tesbitlere göre sadece USA da 25 Trilyon USD yatmaktadir. Bunun %30 son Ekonomik krizde kayboldu. Biz bütün sartlari zorlayip buralardan bu sermayeyi Türkiye ye cekmemiz cok önmeli oldugu gibi bundan sonrada siyasi acidan da elbette Islam ülkeleriyle rehberlik gösterip Bu ülkelerin gerek Askeri gerekse sivil sanayilerne ortak hitap edilebilinir. Bir Airbus,Boing,Tanklar,Uzay ws ile uzun ve kisa vadelei calismalar yapilir diye düsünüyorum. Öbür yandanda böyle Aggressiv ufak olupda simaran ISRAIL gibi devletciklerede bir DUR sen kimsin nesin denebilecek karakterde kendiliginden olmus olur. Sermaye kimdeyse o kuvvetlidir.Dünya nüfusunun 1/3 Müslüman ülkelerinden yüzdeyüz destek alcagimizdan da hic kimsenin kuskusu olmasin. Esas itibari ile mesele cesur ve onurlu olmaktir. Bunun yanida tabiki Avrupa Ortak Pazar oyununu oynamaya devam etmeliyiz.Biz bunlari yaparken Avrupadan asla kopmamaliyiz dieye düsünüyorum.
Saygilarimi sunarim
Gazeteci Dr.G.Ercetinkaya
Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Sn. Melekut,
1. 1 Şubat tarihli yazımı, yazınızı oku(ya)madan yazmıştım (sanırım, yazınız henüz yayımlanmamıştı tesadüf bu ya yazılarımız peş peşe yayımlandı) Esas ilginç olan ise okumadığım yazınıza cevap yazabiliyor olmam da saklı 🙂 (münecim miyim? neyim? bende şaşırdım) Şaka bir yana söz konusu yazım, -sonraki yazımdan da- anlamış olduğunuz üzre size cevap değil, genel bir yazı idi.
2. İnce nükteli, birikimli, eleştirel ve fikirsel yazılarınızı beğeni ile okuyorum. (Genel hatları ile fikirlerinize katılmakta olduğumu da söyleyebilirim)
3. (Belkide) bende takıntı haline alan konu; günlük hayatta çok yoğunluklu yaşamakta olduğum(uz), “sokakta ayağı kayıp düşenin bile, bu durumdan bir AKP karşıtı eleştiri çıkarabilme” psikolojik halidir. Bu durumun sağlıklı bir toplumsal düşünce yapısına işaret etmediğini düşünmekteyim. Daha ötesi bu durumu PSİKOLOJİK HARP uygulamalarının sonucu yaratılan TOPLUMSAL BİLİNÇ oluşturma siyasetinin tezahürü olarak görmekteyim. (1952 yılında kurulan Özel Harp Dairesi’nden beri ülkemiz ne yazıkki toplum mühendisliği uygulamalarının en yoğun yapıldığı ülkelerden biri haline gelmiştir)
Bu “siyaset(sizlik)” hali özünde tam da Ergenekon zihniyeti ile örtüşerek, tehlikeli bir siyasetin argumanı haline gelmektedir. En nihayetinde bu durum demokratikleşme yolunda atılan ve/veya atılacak olan adımlara zarar vermektedir.
Zira; Türk halkının seçimlerine saygı duymamanın bedelini bu ülkede çeşitli defalarca çok ağır bir şekilde ödenmek zorunda kalındı, aynı filmi bir kez daha görmek istemiyorum, küçük bir mutlu azınlık dışında (siyaseti askere, ekonomisini de imf’ye havale etmiş mutlu ve küçük bir azınlıktan söz ediyorum) isteyenlerin de olduğunu sanmıyorum. AKP ile bir fikir bağım olmamasına rağmen meşru olmayan her türlü yöntemlere karşı, meşru hükümete ve parlemantoya destek vermeyi insanlık görevi adedenlerdenim.
4. İnsanlık derya ise, insan hayatı deryada bir damla. Malumları olduğu üzre demokrasi mücadelesi de iğne ile kuyu kazmak gibi zor ve uzun bir yolculuktur ve sabırlı bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Bu uğurda Amaç; bizden önceki kuşakların bize devrettiğini “bir arpa boyu” bile olsa daha ileriye taşıyabilmektir.
Demokrasi için karamsarlık yerine umutlu olmaya ihtiyacımız olduğunu düşünmekteyim.
not: melekut müstearından Bn. olduğunuzu çıkarmış olmam tamamen alicenaplığımdan kaynaklanan bir algılama durumudur. (Melek’lerin sadece bn. olabildiği kültürün yarattığı bir algı yanılgısı)
Bay veya bayan olmaktan ziyade fikirlerin(izin) önemli olduğunun farkındayız, önemli olan da bu değil midir?
Yazan:Av. Sait KEKEÇ Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
İsraile karşı bir şey yapmak demek emperyalizme karşı bir şey yapmak demektir. Önce biz,Türkiye Cumhuriyeti;bizzat Atatürk’ün Mazlum milletlerin uyanışı, yada uyandırılışı olarak nitelendirdiği Atatürkçülükten vaz geçerek,vaz geçmek şöyledursun ödün vererek, yeniden mazlum milletleşmemeliyiz. Tam tersine Atatürkçülüğü, aydınlanmayı, çağın önüne geçme ülküsünü mazlum milletlere ihraç etmeliyiz, enjekte etmeliyiz.Bu takdirde mazlum miiletler uyanır, özellikle petrol kaynaklarına sahip Arap alemi uyanır,Emperyalizme karşı koyabilecek güç oluşturur. Bu güç İsraile, diğer gibi onlarla eşit olarak yaşamayı kabul ettirebilir. Yoksa danışıklı kuru kabadayılık gösterileri ile İsrail’e daha doğrusu emperyalizme karşı bir şey yapmış olamayız. İçten saygı sunuyorum.
Yazan:yılmaz Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
İsraille yapılan tüm bağlantılar gözden geçirilmeli.
Bu yapılamıyorsa en azından başbakan yahudilerden aldığı madalyaları iyade etmeli
Yazan:E.Erkoç Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
1)İsrail’in insanlığa karşı yaptığı kirin, İslam Alem’ini umursamadan yaptığı katliamların karşısında duran Sn.Başbakan’ımızı bu konuda çok güzel çok anlamlı bir harekette bulunduğunu düşünüyorum.Olayın ekonomizi nasıl etkiler boyutuna girmeden önce bence önemli olan bir siyasal boyutuna bakmak lazım.Bundan önce hiçbir Türkiye Hükümet’inin yapamadığı bu duruşu ilk kez bir dünya zirvesinde Başbakan’ımız gerçekleştirdi.Adeta Türk olmakla gurur duydum o konuşmaları duyunca,ayrıca bazı arkadaşlarımız Başbakan’ımızı desteklemekle birlikte bunun diplomatik bir tavır olmadığını düşünüyor fikirlerine saygım var ama bence adaletsizliğin olduğu o zirvede bir başbakan olmanız rağmen l kol harktlerinde bulunmaı bir moderatörün veyahut sözünü kesmesi, Peres’in bağırarak konuşması süre adaletsizliğini göz önünde bulundurunca adamlar kurmuş tezgahı ve Filistin meselesinde en büyük diplomatik engel olan Türkiye’yi yolundan çekmek için her şey hazır ve Başbakan’ımızın da burda yapabiliceği en etkili diplomatik harekettir Davos’u terketmek.70-80 senedir orda katliam yapan ve kendi topraklarını koruyamaya çalışan insanları terörist olarak dünyaya tanıtan İsrail’i, adeta dokunulmazlık çemberindeymiş gibi hiçbir zirvede kimenin laf söyleyemediği aleyhine hiçbir zaman karar alınamayan İsrail’in karşısında duran Sn.Başbakan’ımızı tebrik ediyorum.Oy kullanma hakkım olsa kesin ona verirdim.
Yazan:Yasacan Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
Bay Erdogan, Basbakanlik koltugunu dolduramamistir, bugune kadar gelen hic bir basbakanin dolduramadigi gibi.
Israili uluslararasi platformlarda elestirmek guzel is, ama arkasi bos gelirse neye yarar. Eger Bu yaz yapilacak Hava Kuvvetleri egitim faaliyetine katilamayacaklari simdiden belirtilmezse ne ise yarar bagirip cagirmak. Ne ise yarar, Siz oldurmeyi iyi bilirsiniz demek, ikili anlasmalari kamuoyuna acip, askiya almadan, suclamak, ne ise yarar, Kiziltepe kursuna dizilen Ugurun mahkemesini habire erteleyerek,, olen cocuklar uzerinden politika yapmak, ne ise yarar…
Bravo Bay Erdogan a, Peres e anladigi dilden konustu, ancak, memlekete gelince deve kusu gibi topraga sokmasin kellesini, eger Ugurun, Diyarbakirda yargilanmayi bekleyen cocuklarin, gecen Newrozda ettigi laflarini bir daha dusunmezse ve kendi halkindan ozur dilemezse ne ise yaracak, deve kusu olmak….
Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
Sn. İsmail Kekeç,
80 Yıldır resmi ve/veya gayri-resmi ağızlarca söylenmiş yalanların en büyüklerinden biri Atatürk’ün önderliğinde yapılmış olan “milli mücadele”nin “Anti-emparyalist” bir savaş olduğudur.
Bu çarpıtma, 1960’dan sonra Doğan Avcıoğlu tarafından yapılmış, sosyalist ve devrimci bir niteliğe sahip olmadığı halde, kendini böyle tanımlayan ve asıl işlevi sosyalist mücadeleyi sekteye uğratmak olan Milli(yetçi) Demokratik Devrimci (MDD)’lerin ideolojilerinin temel ekseni olmuştur. Bu çarpıtmanın bir sonucu olarak siyasi anlamda “milliyetçi”, iktisadi anlamda “liberal” düşüncelere sahip olan Atatürk, “devrimci” addedilmek suretiyle hem tarih hem de tarihi bir kişilik çarpıtılmıştır.
Milli Mücadele’nin emperyal güçlere karşı yapılıyor olması, mücadelenin anti-emperyalist karakterli olduğu anlamını taşımaz. Öznel duruma bakmak gerekir, öznel durum işgalçiliktir, düşmanın emperyalist oluşu öznel değil nesnel bir durumdur.
Şöyle örneklersek, işgalci(ler) sosyalist olsaydı (misal SSCB) işgalci güç(ler) emperyalist değil diye kurtuluş mücadelesi yapılmayacak mıydı? İşgalcilerin niteliğine bakarak savaşılmaz, işgalçiye karşı, “işgalci”liğinden dolayı savaşılır. Yani işgalcinin tek bir niteliği vardır o da “işgalci oluşudur”.
Asıl mücadele işgalci Yunanistan’a karşı yapılmıştır. Yayılmacı politikası nedeniyle emperyalist karakterler taşıyan Osmanlı Devletine karşı kurtuluş mücadelesi vererek, bağımsızlığını kazanmış olan “Yunanistan” ın emperyalist bir karakter taşıdığını söylememiz mümkün değildir.
Lozan Antlaşması’nın zafer olarak addedilmesi bir doğmaya işaret etmekten başka nasıl ifade edebilir ki? Üniversite bitirmiş biri olarak öğrencilik hayatımın hiç bir karesinde Lozan’ın tartışıldığına şahit olmadım, Lozan; resmi ideoloji tarafından tartışmasız/doğmatik bir şekilde “zafer” olarak addedilmiştir. İşgalci olduğu ve yenildiği halde, Yunanistan’ın savaş tazminatı bile ödememiş olması nasıl zafer sayılabilmektedir. Madalyonun öbür yüzünden baktığımızda, Lozan; bir imparatorluk mirasının yağmalanmasının antlaşması olduğunu da söylememiz mümkündür. Bu antlaşmadan sonra imparatorluk mirascısı olan ülkemiz neredeyse yarı müstemleke ülke durumuna düşürülmüş ve dış politikası efendi ulus-köle ulus düzleminde sürdürülmüştür. (Ürdün kadar bir dış prestijimizin olmaması tesadüfi midir?, Lozan ile yenik ülke sayılmamızın bir sonucu mudur?)
Pek tabiki; Lozan’ı zafer olarak addedebilirsiniz de, ancak bu durumda Türk halkının neredeyse 80 yıldır cevabını aradığı birçok sorudan biri olan “petrolumuzu niye çıkaramamıyoruz” sorusunun cevabını da vermek durumundasınız.
Cevabını bulamadıysanız, elbetteki Lozan’ın gizli maddelerinin öğrenme zamanımızın çoktan geçmiş olmasındandır. (bilgi çağında; Youtube yasaklamak bu veya benzeri çarpıtmaların ortaya dökülmesini engellemeye yeter mi acaba?)
Evet haklısınız bende mazlum ülkelerin uyandırılması fikrinize aynen katılıyorum, ancak “doğru kabul edilen” ile “hakikatın” bütünleştirilmesinden başlanmasının, sap ile samanı birbirinden ayırmanın daha öncelikli ve hayati olduğunu düşünmekteyim.
Zira nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiç bir rüzgarın faydasının olamayacağı gibi, yönünü yanlış seçenin de yanlış limana gideceği malumunuzdur.
Not:Sn. Editör, konum(uz) yazınızdaki konunun dışında oldu, hoşgörünüze sığınıyorum.
Yazan:oya yağcı Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
Naçizane katkı:
Türkiye sadece Ortadaoğu’da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de ve tabii öncelikle kendi içinde, insan haklarına saygı ve barış çerçevesinde uluslararası kamuoyu oluşturmalıdır. Hamas’ı seçilmiş bir güç olarak demokratik olmaya zorlamalı, İsrail’i El Fetih_Hamas ikilemi dışında kalmaya zorlamalıdır. Erdoğan haklı çıkışında daha incelikli ve dengeli bir dille dünya kamuoyuna seslenmelidir. Devlet başkanlarına anlatılamayan halklara anlatılsa ve uluslararası yargı için baskı oluşturulsa sanırım orantısız güç kullanımı için önemli bir adım atılmış olur. İsraille ilişkileri dondurmak ne gerçekçidir ne çözüm getirir. Hamas için desteğin koşulsuz değil mutlaka koşullu olması şart. Ve içerde anti-semitik söylemleri kaşıyan hertürlü çıkış yargı yoluna götürülmelidir. Arap Dünyası’nda liderliğe oynamaktansa vicdan oluşturucu politikaları zorlamak şu an önceliklidir bana göre. Bu sorunu kendi içimizde kavgaya çevirmektense, filistin’de insani yardım bekleyen insanların trajedisine öncelik tanıyan bir yaklaşım içinde olmak hepimiz için vicdani ve etik sorumluluktur. O yüzden bu tür tartışma ortamlarını “hadi canım”cı yaklaşımlarla bulandırmak ve hınç çıkarmak yerine, hükümeti zorlayıcı bir sivil inisiyatif oluşturmanın aracı yapmalıyız.
Yazan:can yılmaz Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
peres in erdoğandan özür dilediğini yazmışsınız ama pardon ne zaman özür diledi:))))))))) ben kaçırmışım. madem sert bir çıkış yapıldıda gerekli adımlar niye atılmadıda;tartısmadan sonra hemen peres aranıp benim lafım sana değildi denildi.yaşasın yerel seçimler:)))))))))))))))))yerel seçimler oldugu sürece kendi kandırmacalarımıza biraz daha güleriz:)))))))))))))))))))
Yazan:mustafa Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
tüm islam alemi pkk terörü için türkiyeye nasıl yardımda bulundu binlerce türk kürt vatandaşlarımız öldü tüm dünya bakmaktan başka hiç birşey yapmadı şimdide bu kiritik dönemde işsizlik sorunu varken kendi vatandaşlarımız zor durumdayken kim ne yaptı hiç bunu düşünen varmı. filistin zor bir dönem geçiriyorsa biz ne yapabiliriz 15 20 senedir binlerce şehit verdik kim ne yaptı. uzun lafın kısası camiye lazım olan mescide haramdır.
Yazan:Ertugrul Yaman Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
Devletler gunluk politikalar ile yonetilmez.
Bircok insan, iyi yapti, dik durdu, ilk defa biri cevap verdi vs. diyor ama bu düsünce, bir bakima da kompleks sahibi oldugumuzu gosteriyor. Böyle sloganvari seylerle mutlu olacak kadar hasretmisiz gibi bir görüntü cikiyor ortaya.
Bu durum güclü devlet oldugumuzu degil, aksine gücsüzlügümüzü gösteriyor. Zira güclü devletler slogan vari hamasi nutuklarla degil, icraat ile sonuc alirlar.
hem icraat yapip hem de konusulsa bir dereceye kadar olumlu görülebilir ama sadece lafla da peynir gemisi yürümüyor.
Bakacagiz ve görecegiz.
Bir zamanlar da bir baska basbakan 1 koyup 3 aliyordu. Ne oldu?
Saygilarimla
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
42 yasini doldurdum ama daha halen anlamamistim * Ne mutlu Türküm* demenin anlamini.
Yazan:leyla Tarih: Şub 7, 2009 | Reply
israil masum cocuklari öldürmeyi bilir, israile karsi cikmak icin konsoloslugu kaldirilmali, konyadaki ucuslari durdurulmali, mallari tvlerde boykot edilmeli,
Yazan:Semih Eratlı Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Doğrusu her ne düşünerek yapmış olursa olsun, başbakanın yaptığı hareket hoşuma gitti. Türkiye küçük bir ülke değildir ve benim temsilcilerimin başkalarının önünde eğilmesini kabul edemem. Bununla beraber… Ülke olarak her yıl 50 milyar dolarında cari açık veriyoruz. “Ümüğümüzü sıkarlarsa anlaşamayız” dedikleri IMF ile anlaşabilmenin çarelerini arıyoruz ve maalesef buna mecburuz. Diğer taraftan haklı ya da haksız nedenlerle vatandaşlarımız bir kaç parçaya bölünmüş durumda. Beni başbakanın İsrail’e olan tutumu, insan olmamın dışında, bir Türk olarak fazla ilgilendirmiyor.( İsrail’in ne olduğunu ve hedeflerini gayet iyi biliyorum) Önceliğim dış ve iç borçlarımızın ödenmesi ve ne sebeple olursa olsun parçalanmamıza yol açabilecek bölünmelerin önlenmesidir. O zaman başta İsrail olmak üzere tüm dış düşmanlarımızla rahatça mücadele edebiliriz. Son olarak “Teşbihte hata olmaz” deyip ( Yanlış anlaşılmasın ) dış politikada dikkat edilmesi gereken bir kuralı deyimlerle ifade edeceğim.
” Havlayan köpek ısırmaz ”
” Isıracak köpek dişlerini göstermez ”
Bir kere daha tekrar ediyorum; yalnızca mecazi anlamlarını düşünün. ( Kesinlikle hakaret amaçlı değildir. )
Bazı arkadaşların Mustafa Kemal Atatürk’e ve ordumuza dil uzattıklarını okudum. Osmanlı İmparatorluğunun yokolma döneminde kimlerin neler yaptıklarını; gözlerinin feri sönmüş bir millete kurtuluş ruhunun nasıl verilebileceğini; bu savaşın kimler tarafından engellenmeye çalışıldığını iyi bilmek gerekir. Ve düşünmemiz gereken ilk şey eğer Atatürk inandığında canını feda eden Türk milletine önderlik etmeseydi, bu gün ne ben, ne de sizler bu yazıları yazamazdık. Ve lütfen arkadaşlarım ordumuza dil uzatmayalım. Her kurum gibi içerisinde bazı kötü niyetlileri barındırabilir ama; ordumuz bizden ayrı bir şey değildir ki. Ordu zaman zaman politikacıların aşırıya kaçtığı yerde devreye giriyor. Ama iyi, ama kötü ince ayar yapıp bırakıyor; diktatör olup başımızda kalmıyor. Orduya laf atmayı bırakıp, ülkemizi doğru dürüst yönetebilecek siyasetçileri bulabilmenin yollarını arıyalım. Ve ne olursa olsun birlik olalım. Burada yazdıklarımdan ötürü bana kızanlar olabilecektir. Sizden ricam düşüncelerimi düzgün bir şekilde eleştirmenizdir. Çünkü ayırımcılığın ana nedeni tahammülsüzlüktür. Benim ülkemin ise daha fazla ayırımcılığa tahammülü kalmamıştır.
Saygılarımla…
Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Sn. Semih Eratlı,
Ordu’ya biat etme, orduyu her türlü eleştirinin dışında tutma anlayışının, “kutsal devlet” anlayışının bir asır geride kalmış olması nedeniyle hükmü kalmamıştır.
Demokrasi, her kurumun eleştirilmesi hakkını doğurmaktadır, zira eleştiri yüceltir, çürümeyi engeller, eleştiriye tahammül edemeyenin -devlet dahi olsa- yıkıldığına tanık olmaktayız.
Kışla ve ordu evi duvarlarında yazılı olan “Orduya sadakat, şerefimizdir” anlayışı bu çağda doğru bir anlayış mıdır? asıl sadakat halka olan sadakattır. Halk mı orduya, ordu mu halka sadakat göstermelidir. Ordu kimin için vardır? ve kimin parasıyla vardır? halka sadakat göstermesi ve onun güvenliğini sağlaması gereken kurum, halkın tepesinde ondan sadakat beklemekte, maalesef ki bu kafa 1930’larda, Hitler ve Musolini dönemlerinde kaldı.
Zira TSK halen o dönemleri yaşamakta olduğundan Askeri Ceza Kanunu, Musolini’nin kanunun kopyası olarak devam etmektedir. Zira mahkeme edilmeden hapis cezası verilebilen tek kanun Askeri Ceza Kanunu’dur.
Ordusuz bir ülke olamayacağı için orduyu eleştirenler aslında onun anayasaya ve yasalara saygılı, demokratik bir ülke kaide ve kuralları içine çekilmesini istemektedirler, bu da çok haklı ve doğru bir taleptir.
Bu ülkedeki EN BÜYÜK HORTUMLAMA VE YOLSUZLUK olayı ne yazıkki 28 ŞUBAT süreci içerisinde yaşanmıştır. 21 Bankanın içi boşaltılmış ve halkın cebinden 100milyardolar çalınmıştır. Ülke iflas ettirilmiş, cebimizdeki her 100liranın 78lirası dış borç haline dönüştürülmüştür. Bu çok organize bir olaydır, bugün deniz feneri ile yatıp kalkan merkez medya ne yazıkki bu TARİHİ HORTUMLAMA olayı üzerinde hiç durmamıştır. Zira bu hortumcuların kimler olduğu da bellidir, o süreçten bu yana kimlerin sermayelerini 10’lara katladığına iyi bakmak gerekir, birkaç eli sopalı aczmedinin, fadime şahin’in kalkancı’nın başrolde olduğu bir film izledik, bu filmi izletenlerde bu soygunda en büyük parsayı götürenler oldular.
Sizin eleştiriden muaf tutmuş olduğunuz ordu ve generaller bu resmin neresindeydiler bir düşünün bakalım.
Yazan:ziya Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Israil ile Ticari faaliyetler Kesinlikle ve KESINLIKLE durdurulmali!!!!!!!!!!
Yazan:salah behlul camurcu Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Sevgili Turk kardeslerim bundan iki yil once sayin basbakabAmirka yuniversitesinden ( yehudimasoni- Davut Boynuzu- odulunu kabul etmezseydi .ki bugune kadar dunyada hic bir islama verilmimistir.
Onlarde bugun ona karsi boyle ucuz tekliflerde bulunmazlardilar…..
Maalesef diyoruz ….Bizimkiler .once isbirligi ediyorlar sonra gergin durumlarda kendilerini milletin onunde iyi gosteriyorlar .
Isterseniz konu ile ilgili yazimizi size dergimizden butunluguyle aktara biliriz…
Aresimizin gizlenmesine gerek yok ben kerkukten yaziyorum Mail adresimiz ise
turkmendilidergi@yahoo.com
kardesinim
Salah Behlul Ali Camurcu
kerkuk /Irak
Yazan:Ayhan Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Olması gerekiyordu bazı yorumcular olumsuz düşünse de geçmişte M.Kemal ATATÜRK’ün masaya vurduğu günleri ne kadar çabuk unuttu.şimdiye kadar sustuk da ne oldu sessizlik kabullenmek demektir.
Ülkemizin masaya vuracak liderlere ihtiyacı vardı biz kendi kendimize yeteriz bundan sonraki tehditlere boyun eğmez isek yani geri dönüş yapmassak kazanan biz olacağız israil şunu bilmeli TC boyun eğmez diğer sömürgeci oldukları ülkelere benzemez Ülke İnsanları gerekirse aç kalır ama boyun eğmez düşüncesini beynine işlemeli.
Tekrar ediyorum Başbakan R.Tayyip ERDOĞAN yapılması gerekeni yaptı.
hatta yorumcunun biri eğer şahsi olarak tepki koysaydı falan diye zırvaladı ama oraya Başbakan olarak gitti şahsi meselesi için değil TC Ülkesinin Başbakanı olarak gitti tebrikler Erdoğan Arkandayız.
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Ulke cikarlari derken kimin cikarlari?
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
FKO ve Hamas da “ulusal kurtulus ve ulusal bagimsizlik” mucadelesi vermiyor mu?
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Adalet felsefesi, hurriyet felsefesi mi daha oncelikli, derhal silaha sarilmak mi? Bin yildir İslam dunyasi ne alemde?
Silah ve teknoloji (uzay endustrisi dahil) uretmek demek hic alakasi olmayan milyonlarca caisaninve her gun cesit cesit vergi verenlerin, ureterek calisarak stamaya cabalayarak zorlukla gecinenlerin devlete odedigi paralarini 3-5 mutesebbisin “sisirilmesi” icin “haksiz gelir transferi” yapmak midir?
Savunma onemlidir, cesitli, organize bicimleri ama ekonomiyi ayaga kaldirir mi? yada ayakta tutar mi? bati dunyasinin silah teknolojisi cok gelimis ama krizde hepsi cuvalladi?
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
ahmet altan liberal degil, ozgurlukcu marxist’tir yayin grubu da solcudur. sosyalisttir.
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Sia doktrini, Cefir’cilik ve Kabbala hakkinda ne biliyoruz? Hamas Sia’nin desteginde degil mi?
Istikrali refah ve gelismenin de ortamini sunan
Adalet felsefesi, hurriyet felsefesi mi daha oncelikli, derhal silaha sarilmak mi? Bin yildir İslam dunyasi ne alemde?
Ulusal uretim demek, patenti alinarak, ulke icinde, demode ve pahali mamul uretmek midir?
Iran teknolojisi kimlere, hangi ulkelere ve hangi transferlere dayaniyor?
Ulusal gelisme ve “guc” demek, silah ve teknoloji (uzay endustrisi dahil) uretmek demek mi, hic alakasi olmayan milyonlarca “emegiyle calisanin” ve her gun cesit cesit vergi verenlerin, ureterek calisarak uurn satmaya cabalayarak zorlukla gecinenlerin devlete odedigi paralarini, 3-5 mutesebbisin “sisirilmesi” icin “haksiz gelir transferi” yapmak midir? onyillardir trilyonlaca dolar borc oduyoruz.
Savunma onemlidir,herkesin de mesru savunma haklari vardir, ama cesitli, organize bicimleri ama ekonomiyi ayaga kaldirir mi? Yada ayakta tutar mi? bati dunyasinin silah teknolojisi cok gelismis, ama krizde hepsi cuvalladi?
selam ile
Yazan:Selami Aydın Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
Sadece İsrail’e değil her yerde ve her devlete
karşı eğer haklıysak aynı tavrı koymalıyız.
Yazan:selma Tarih: Şub 9, 2009 | Reply
israile sattığı vatan topraklarımızı geri alsın…
Yazan:NILGUN SENYIGIT Tarih: Şub 9, 2009 | Reply
Sayin Basbakanin Davos toplantisindaki davranisini yurekten tebrik ederim. Bravo demek lazim bugune kadar kimsenin cesaret edemedigi bir davranisi sergilemistir. Herseye bas egen ve herseye evet degen insanlar kisiliksin insanlardir “HAYIR” demek ve “TEPKI” gostermek kisilik sahibi kimselere mahsustur. Bu da Sn.Basbakanin kisilik sahibi oldugunu gosterir. Onu yurekten bir kez daha tebrik ederim.
Yazan:alperen Tarih: Şub 11, 2009 | Reply
bence savaş acmalı kardeşim şimdi savaş acsın koşa koşa birlige giderim ne bu ya biz turk uz kimse karşımızda duramaz bence başbakanımız tek bir suzuyle isragili ezer gecer bizden butun dunya korkuyor biz osmanlı torunlarıyız
Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 11, 2009 | Reply
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Şub 8, 2009 | Reply
ahmet altan liberal degil, ozgurlukcu marxist’tir yayin grubu da solcudur. sosyalisttir.
bende Humeyniyim.:))
Yazan:sagopa Tarih: Şub 11, 2009 | Reply
Eşek sağlam kazığa bağlı!..
Hafızalarımızı kısaca tazeleyelim… Hamas Lideri Şeyh Ahmed Yasin 22 Mart 2004’te İsrail tarafından roketle öldürüldü.
Başbakan Erdoğan bu olay üzerine çıkıp, ‘İsrail, devlet terörü yapıyor’ dedi.
Sonrasında ABD Büyükelçisi Edelman’a haftalarca randevu vermediği ortaya çıktı(!)
ABD ve İsrail medyası Erdoğan’ı yerden yere vurdu.
Ahmet Davutoğlu’na sürmanşetten giydirenler gene bugünkü ‘merkez’ medya oldu.
O tarihlerde gerginlik had safhadaydı.
PKK terörü azdı ve Erdoğan ABD’ye gitmek istedi.
Ama sözüm ona kapılar kapandı.
Milliyet’in Washington Temsilcisi Yasemin Çongar ve ABD diplomasi koridorlarını çok iyi bilen Cengiz Çandar çok açık bir şekilde gerginliğin arka planını ve ne gerektiğini yazdılar.
‘Washington’un anahtarı Kudüs’te…’
Başbakan Erdoğan Kudüs’e gitti…
Ariel Şaron’un evindeki ‘tarihi’ buluşmada ben de vardım.
O toplantının bir bölümünde içeride sadece Şaron, Erdoğan ve İsrail’in Ankara Büyükelçiliği’nden bir diplomat kaldı.
Dışarı çıktıklarında sözü ilk Şaron aldı ve ‘Erdoğan müthiş bir devlet adamı. Çok enteresan şeyler duydum kendisinden…’ dedi.
Başbakan ne dedi?
‘Biz arabuluculuk için yaratılmışız.’
Peki sonra ne oldu?
Halid Meşal Ankara’ya geldi…
Gene, kıyamet(!) koptu…
Kime göre? Medyaya göre…
Gerçekte ne oldu?
Türkiye bölgede etkin(!) bir güç oldu.
Köprünün altından çok sular aktı.
Başbakan şimdi, kimilerine göre, Şimon Peres’in kafasına sembolik bir ayakkabı fırlatmış…
Batı medyasının en etkili yayın organlarında çok ağır yazılar çıkmaya başladı.
‘Bunun faturasını keserler…’ diyorlar.
Ben de diyorum ki, ‘Başbakan pragmatik’.
İsrail ve ABD ne kadar pragmatikse o kadar pragmatik.
2005’te kriz çıktı. Ne oldu?
İncirlik’in süresi uzadı. İsrail’le ve ABD ile milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları imzalandı.
Dün grup toplantısında Davos’la ilgili bir araba laf etti Erdoğan… Sonra bıyık altından gülerek asıl mesajı verdi…
‘Biz eşeği sağlam kazığa bağladık… Siz merak etmeyin.’
Bu cümlede ‘eşek’ kim, ‘kazık’ neresi anladınız mı?
Bi şeycik olmaz…
Olursa… ‘eşek’le ‘kazık’ yer değiştirmiş demektir…
serdar akinan 04/02/09 tarihli yazısı
konuyu biraz dağıtan bir yazı ama faydalı.tşk
Yazan:sezginkuleli Tarih: Şub 12, 2009 | Reply
sayın katılımcılar hepinizin düşünce tarzınızda ve sunuş şeklinde haklılık payı mutlaka var bu tartısma ve fıkır paylasımı ortamında tum metınlerı okuma fırsatım olmadı ancak tartısma konusunu tayyip in davos cıkısı ve duruşu ile ilgili olduğunu anlaadığım bu ortamda (tayiip diyorum çünkü o bizden biri)bizim seçtiğimiz başbakanımız olarak dunya siyasetinde kendine özgü tavırları ile ve kendine özgü misillemeleri ile zaman zamana guru duyduğum zaman zaman sa nasıl bukadar dayandı dıye hayrete düştüğüm bas bakanımızın davos cıkısı ve buna ben zer lisan’ı hal ile yaptığı cıkışları için belki biraz bahane bulup eleştiriyoruz ama hiç olmazsa soylerken neden soylediğini bilen herkelime arasında eeeee , eeee demeden akıcı bır dil ile anlatmak istediklerini anlatan ve söylediklerinin arkasında diğerleri gibi kıvırıp durmayan biri.davostaki çikışı ve davranışı için ise israilli baskanın konusması karşısında ise iyiki kasım paşalı değilmiş dedirtecek tavrına, (olsaydı acaba nasıl davranırdı diye düşüneniniz yokmu hiç ) başka türlü davranamazdı herhalde
Yazan:yaşar atay Tarih: Şub 12, 2009 | Reply
Bir kişi,devlet veya örgüt hakkında karar vermek için önce onun anladığı dili çok iyi analiz etmek ve onun diliyle konuşmak gerek.PKK da olduğu gibi.İsanın dahi kat,l, olan,dünyada kendinden başka hiçbir millet tanımayan.[Amerikayı çıkarı için kullanıyor) İsrailin tek anladığı dil kendi gibi komplo ve terör estirmek.Aynen onler gibi lobilerle Amerika ve israilin arasını açarak,Amerikalılara yahudi lobileri tarafından nasıl kullanıldıklarını,Türk milletinin neden Amerikaya güvenmediğini,sonunda İsrailin çamurunun Amerikaya fatura edileceğini anlatıp Amerikanın çağdaş ve demokratik kararlarla yahudi prangasından kurtarmak gerek.Bu her milletin ilk hedefi olmalı basın ve yayın bu uğurda seferber olarak,Amerikan kamu oyu bilinçlendirilmelidir.Yoksa ne yaparsanız yapın sonuç hüsrandır.Amerika korumasından çıkan israil kendiliğinden hizaya gelir.Selam
Yazan:mahmut sağlam Tarih: Şub 13, 2009 | Reply
tum yorum yazan arkadaslara tesekkurlerımı sunrım sizleri dinlemek yorum yapmak guzel iyiki varsınız hepınızden Allah razı olsun basbakanımızın dovostakı cıkısını son derece guzel bu cıkıs amerıka ve avrupaya aslında turkıye eskı turkıye olmayacak izlenımı verdı hanı basbakan olamdan oncekı konusmaları yazıları varya onları bir hatırlayalım ulkemızde hemen hersey olcak diye birsey yok zamanla herseyın duzeleceğine inanıyorum ve bazı seylerı acık konusamıyoruz sizler nedemek ıstedığimi bilirsınız eskı avrupai amerıkai demokrası dedıklerı zıhnıyetler bir bir gidiyor şimdi kendi kulturumuzun kendi gelenek gorenek orf adetlerımıze gore yenı kurallar ciziliyor yenı polıtıka yolları acılıyor desteğim sonsuz basbakanımıza herseyden once avrupadakı ve israildekı demokrasıyı ıyı kavramamız lazım değilki olsun demokrası onlarınkı insanlık dısı ıncıl ve tevradı bı okuyalım bızım lkemıze butun orta doğu ulkelerının ıhtıyacı var avrupanında amerıka ıtınınde af buyrun abdulhamıt sultanı hatırlayalım mektuplarını hatırlayalım tesekurler
Yazan:abdullah atagül Tarih: Şub 16, 2009 | Reply
Turkiye Israil’e karsi ne yapmali?
Türkie siyasi partileri israile olan tavırlarını, Filistin halkına kariı tutumlarını politik emel veya siyasi rant olarak Halaka sunmak ve politik bir rant aracı olarak sunmamalıdırlar.
Bunun yanısıra Sadece politikacıların söylemlerinden kurtarıb Anadolu Halkının Filistin halkıyla bağlar kurulmalıdır. bu bağlar Acıda ve kederde birbirlerini tanımaları ve birbirlerinden halde haberdar olmaları sağlanmalıdır. (Yardım eli Derneğinin ve İhh nın başlattığı tarda Kardeş aile buna bir misaldir). Bu durum Devlet tarafından gerçekleştirilerek tavırlarla imkan sunulmalıdır. Her Flistinli Ailein Türkiyede Bir kardş Eş ailesi/bireyi olması için çaba sarf edilmelidir.
Filistinde her yıkılan bir tulanın aynı zamanda da Türkiyede de Bir tuğla yıkıldığıın bilici ortaya konulmalıdır.
İsrail devletine yapılacak tutumsa; TC Devletinin İş anlaşmaları boykot edilmeli, Yapılan ticari ve askeri işler, askıya alınmalıdır. israil büyük elçiliği kapatılmalı veya gözetim altına alınmalıdır.
Saygı, Selam ve dua İle…
Tek Rabbe Emanetiz.
Yazan:rukıye Tarih: Şub 16, 2009 | Reply
Yıllar sonra ilk kez bir basbakanımızla gurur duydum.Hele Bulent Ecevıt´ın onurumuzu ayaklar altına alan avrupa iliskilerinden sonra.Gercekten sayın basbakanımızı tebrik ediyorum.İslam medenıyetının son varisi olan bizlere yakısır bır tavırdı.Hem islam hem de ınsanlık adına iyi bir ders verdi Tayyib Bey.Ve bir kez daha bizim yerimizin neresi oldugu,onların(yahudi ve hristiyanlar) asla onlar gibi olmadıkca bizleri iclerine almayacakları gercegi sergilendi.
Yazan:snowqueen Tarih: Şub 17, 2009 | Reply
Darfur katliamı zanlısını ağırlanırken, “one minute, siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” denecek değildi tabi, hele pek sayın cumhurbaşkanıyla aynı mekanda keyifle yiyip içerken.
Seçim zamanı, iyi planlanmış bir propaganda taktiği olduğunu düşünüyorum, bütünüyle böyle gelişmiştir diyemem ama “mazlum hakların sesi olmuş devlet adamı” imajı, kendi ülkesindeki krizdeki mazlum ve mağdurları bir müddet oyalayacaktır.
“ceddin deden, ceddin baban, abdülhamit sultan, vay göğsumuz kabardı maşallah”vari duygular hissedenleri anlıyorum fakat İsrail uçaklarının Türkiye’de eğitim uçuşları düzenlediği gerçeğini değiştirmiyor sanırım.
Yazan:dumur Tarih: Şub 18, 2009 | Reply
Asıl güç, olayları kendi fikrine göre yönlendirbilen güçtür, Türkiye’nin İsraile tavır alması beni o kadar memnun ederdi ki, bunun keyfini anlatamam. Türkiye’nin Faşist bir devletle mücadele etmesi dünyaya örnek olması gerçekten göğsümü kabartırdı.
Ama ne yazık ki, Efeminelikle kaldı olay, İsterdim ki, İsrail asıllı Firmalar Türkiye’den hemen uzaklaştırılsın, bir daha anlaşma yapılmasın, isterdim ki, İsrail ile askeri anlaşmalar askıya alınsın, İsterdim ki, Bölge ülkeleriyle bir tutum izlensin, gereken cevap topluca verilsin.
Ama olay Müslüman Arap Dünyasında, Müslüman Türk Dünyasında Türkiyenin bunda bende varım ben idare ederim serzenişleri. Bugün Eleştirilen Mısır ve Suriye’nin İsrail ile kanlı savaşlar yaptığını unutmayın, Bu Ülkeler olmadan yapılacak bir çözümün çok da sağlıklı olmayacağını her kez görebilir.
Hissi davranışların her zaman geri dönüşü ağır olur, aslolan akli davranışlardır. Ne yazık ki millet olarak hissi ve efemine davranışlara bayılıyoruz.
Umarım sayın başbakanımız, asıl yumruğunu israil masasına iktisadi ve ekonomik olaylarda vurabilsin.
Saygılarımla
Yazan:ahmet Tarih: Şub 18, 2009 | Reply
sayın pek çok değerli kardeşlerimiz daosta ki başbakanımızın tavrını destekliyormusunuz sanırım herkes destekledi hatta avrupa siyasetinde onde gelen adamların coğuda…başbakanımızın tavrı doğrumu doğru.ülke menfaatleri için elbette kimse sessiz kalmaz.israil haddini çoktan aşmıştır.1948 de israil devletinin kurulduğu zaman ilkin bağimsızlığını tanıyan turkiye olduğunu biliyormuydunuz ve bugun yapmış olduğu katliamlar veinsani dışı muameleler suç değilmi türkiyenin israili uyarması temel hakkıdır.israil türkiyeyi ermeni soykırımıyla suçlaması ne kadar saygısızlık ve ne kadar buyuk bir rezillik değilmi helel olsun başbakanımıza.başbakanımıza taş atan muhalefet utansın.
Yazan:derizbinli Tarih: Şub 18, 2009 | Reply
ardadaşlar israile karşı ne yapmaliyız?boykot lütfen.carrefour.loreal.nestle.mark-spencer.buitoni.vonderbra.cocacola.bali.leggs.libbys.boss.fanta.danone.calvin klein.biotherm.sky.cnn.saralee.villagers.expo.intel.hema.apex.kitkat…bazıları bu ürünleri kullanmıyalım lutfen.turk şirketlerinin ürettiği ürünleri kullanalım.israilin işleddiği suçlarda parmağımız olmasın.herkese teşekkurler.
Yazan:ahyesevi Tarih: Şub 20, 2009 | Reply
Kendi meclisinde İsraili kınamayı redden bir parti lideri çıkmış Perse hava atıyor Türk halkıda yiyiyor daha ne diyelim . Din ticareti bitti şimdide kan ticareti başlıyor.
Yazan:İbrahim Zengin Tarih: Şub 28, 2009 | Reply
Başbakan’ın tepkisi yerinde.
Ancak aynı tepkiyi Darfur konusunda da beklerdik.
Yazan:Saadettin Tarih: Nis 24, 2009 | Reply
DAVOS hadisesi birçok kişi gibi benide rahatlattı. İlk anlarda tam bir TÜRK edasıyla, yakışır bir şekilde hareketle davranan Sayın başbakanımızı taktir etmemek mümkün değil. Ama ben bu konuya çok temkinli yaklaşıyorum. Belkide bu Yahudilerin çok kurnaz olduklarını düşünerek hata yapıyor olabilirim ama. Sonradan gelişen olaylar ve seçim arefesinde bu olayın gerçekleşmesi beni çok düşündürüyor.Acabalar hep beynimin bir köşesini meşkul ediyor. Ya bu bir tezgahsa diye. Tabi bunu söyleyince hemen beni şucusun bucusun tabi böyle söyliyeceksin diye eleştirenler olacaktır. Fakat ben hiçte şucu bucu değilim. Ama görünen köy klavuz istemez. Daha kapıdan çıkmadan Sayın Başbakanımızın olayı yumuşatmaya çalışması ve tepkim sadece moderatoredir demesi benim kafamı kurcalayan en büyük etkendir.Neden aynı tutumuna devam etmemiştir? Acaba dışarı çıkınca birisi ona birşeylerimi hatırlattı gibi sorular devamlı kafamı kurcalıyor. ve günümüzdeki Tavizler ve uygulanmak istenen Obama istekleri. Hala ermeni soykırımı diye dayatanlarada taviz üstüne taviz verilmek isteniyor. Çıksın biriside yeter be ne soykırımı bunlar köylerimizdeki yaşlı ve çocukları canlı canlı toprağa gömenler değilmiydi. bu bir iç savaş değilmiydi bunlar kalleşce fırsatçılık yapan hainler değilmiydi. Bunların cezasını vermek için batıdanmı icazet alacaktık savaştığımız ülkelerdenmi? yaşlılarımız hala o zamanlar yaşadıklarını anlatırlar annelerinden ve babalarından duydukları kadar. Bu kadar zulum yapılırken nerdeydiler. Şimdide aynı zulumler yine batılılar tarafından desteklenerek devam etmiyormu? Neyse ben asıl konu üzerine şununla bağlamak istiyorum bence Davos bir tezgahtı birilerini kullanmak için puan kazandırıldı ve düşündükleride oldu. Sağlık huzur ve BARIŞ dolu günlerin çok olmasını diliyorum. SAYGILARIMLA.