Filistinli Olsak Biz Ne Yapardık?
By Alinti Yazar on Şub 4, 2009 in Batı, Beyin Yıkama, Çeviri, Filistin, Makale, Ortadoğu
Jenka Soderberg – Tehran Times 13.01.2009
ABD Senatosu Demokrat Çoğunluk Lideri Harry Reid, İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıyı destekleyen ve Senato’dan oybirliği ile geçen yasayı anlatırken “Herhangi bir meslektaşımdan bunların ABD’de olduğunu düşünmesini istiyorum. Kanada’nın başkenti Toronto’dan roket ve havan toplarının New York’a fırlatıldığını düşünün. Ülke olarak biz nasıl cevap verirdik?” dedi.
Benzer açıklamaları İsrail’in operasyonunu destekleyen diğer ABD’lilerden de duyuyorum. Ben de onlara başka bir bakış açısından bakmalarını öneriyorum. Eğer biz ABD’de Filistinliler gibi olsaydık ne yapardık? 2005 yılında Washington’da sniper saldırısı olduğunda bazı ABD’li yorumcular “Şimdi İsraillilerin ne hissettiklerini anlıyorum” dediği sıralarda, ben yine buna benzer birşeyler yazdığımı hatırlıyorum.
Filistinlilerin günlük yaşantılarındaki tecrübelerine göre senaryo şu şekilde olmalıdır; topraklarımız dünyanın 4. büyük ordusu tarafından işgal edilecek. Ülkenin her yerinde kontrol noktaları oluşturulacak. Ve şehirlerarasındaki bütün iletişim koparılacak. Çalışanlar işlerine gidemeyecek, hatta sokaklarda gezen tanklardan, askeri araçlardan ya da Humwee araçlarından biri tarafından vurulmamak için sokağa dahi çıkmaya korkacaklar.
Bütün yasal haklar elimizden alınacak. Bir şehirden diğerine geçişler kontrol noktasındaki askerlerin keyfine bağlı olacak. Hatta yaralanma gibi acil durumlar olduğunda dahi diğer şehirdeki hastaneye gitmek tamamen kontrol noktalarındaki askerlerin kararına bağlı olacak.
Askerlerin çoğu dilimizden anlamayacak, anlamadığımız bir dilde bağırarak birşeyler emredecek ve biz bunlara uymaya mecbur olacağız (uymazsak vurulacağız). Sonra, yiyecek ve suyumuz bitme noktasına gelecek. Su depolarına askerler tarafından ateş açılacak, hayatta kalmak için bu suya muhtaç olan insanlar suyun açılan deliklerinden yere dökülmesini çaresizce izleyecekler.
İşgal devletinin hükümeti bize karşı ayrımcı yasalar uygulayacak; kendi vatandaşlarına bizden 70 metre derine kadar su kuyusu açmalarına izin verecek, kendi toprağımıza ev yapmak için karmaşık izinler gerekecek, sonra izin almak için gittiğimizde isteğimiz yüzde yüz ihtimal reddedilecek. İşgalci ülke topraklarımızı almak için üst düzey askeri gücünü kullanacak, sonra bu yeni aldıkları alana kendi evlerini yapacak, vatandaşlarını devlet yardımları ile yerleşim yerlerine gelmeleri için teşvik edecek.
İşgal devletinin 1 milyon vatandaşı genel olarak tepelere, şehrimizin en güzel yerlerine kurulmuş olan yerleşim alanlarına gelecek ve topraklarımıza sahip çıkacaklar. İşgal devletinin topraklarından bu yerleşim yerlerine giden duvarla çevrilmiş bir yol inşa edilecek. Ve sadece işgal devletinin vatandaşları bu yolu kullanabilecek.
İnsanlarımız gittikçe daha da küçük alanlarda yaşamaya zorlanacak, işgalciler “güvenlik bölgelerini” iyiden iyiye topraklarımıza sokarken, evlerimiz gözlerimizin önünde yıkılacak. Tarihi zeytin ağaçları işgal güçleri tarafından teker teker kesilip, topraklarımıza illegal yollarla gelmiş yerleşimcilere yakmak için satılarak temel geçim kaynağımız olan zeytinyağı üretimi tamamen bitirilecek.
İnsanlarımız işgal ordusunun elinde her gün küçük düşürülecek. Birçoğu vahşice dövülüp hiçbir suçlama olmadan yıllarca hapishanede yatacak. Şehrimizdeki bütün erkekler belli aralıklarla toplanacak, mahalle okulunun bahçesinde bazen 24 saat boyunca ayakta bekletilecek ve işgalci askerlerce sorgulanacak, aşağılanacak ve gülünecekler. Ayakta bekletilirken askerlerin bağırdığı erkek aşağılanmanın verdiği utançla ağlayacak.
Askerler bazen diğer erkeklerimizin gözünün önünde bir arkadaşlarının kollarını kıracak ve kafalarına vuracaklar (ve aynı anda meydandaki erkeklerin çocukları sokağın başında korku dolu gözlerle babalarının aşağılanmasını izleyecekler). Topraklarına saldıran asker tanklarına taş atma suçundan da bu çocukların binlercesi dövülecek ve hapse atılacak. Bir çoğu mahkemeye çıkarılmadan ve hiçbir yasal yardım almadan yıllarca yetişkin hapishanelerinde yatacak. İşgal edilmiş topraklarda doğduğumuz için hiçbir insani hakkı olmayan insanlar olacağız.
Bu aşağılamalar, vahşilikler, askeri kontroller ve topraklarımıza el konulması Birleşmiş Milletlerin araya girmesine rağmen, azalmadan 60 yıl devam edecek. Çocuklarımız bu şartlar altında büyüyecek, hayatlarının her anında bu vahşi yabancı askerlerin korkusunu hissedecekler.
Ülkemizin her bir parçasında işgalci askerler yönetim haklarını, su haklarını, hava sahasını, balıkçı teknikleri de dahil sahil şeridini, toprakları, sınırları ve otoyolları, köyler ve şehirler arasındaki ulaşımı imar haklarını, ihracat ve ithalatı, vergileri, tarım alanlarını, iş izinlerini, araç izinlerini, kimlik kartlarını, öğrencilerin eğitim görme haklarını, yargı sistemini ve yasaları kontrol altında tutacaklar.
Bunlardan 3 nesil sonra bu kadar uysal olmaktan sıkılacağımızı düşünmüyor musunuz?
ABD’deki insanların çoğu ilk intihar saldırısının Baruch Goldstein adlı ABD doğumlu siyonistin 30 kişinin ölümüne neden olan Hebron’daki camii bombalamasının ardından meydana geldiğini unutuyorlar (ya da hiç duymamışlar). İsrail güçleri katliamın ardından camiinin yakınındaki 12 Filistinli’yi öldürdüler. İsrail katliama camiiyi kontrol altına alarak cevap verdi. Ve camiinin yarısını sinagoga çevirip katile verdi. Bundan 2 ay sonra İsrail’li sivillere karşı ilk kez intihar saldırısı düzenlendi.
ABD’lilerin çoğu, İsrail işgaline karşı ilk ayaklanmanın 1987 ve 1993 yılları arasında İsrail’in 1948’de topraklarını ele geçirip mülteci konumuna düşürdüğü gençler tarafından gerçekleştirildiğini ve çocukların silahlarının, patlayıcıların ve ev yapımı roketlerinin olmadığını unutuyorlar. (ya da hiç duymamışlar.) Yerden taş alıyorlar ve işgalcilerin tanklarına, askeri araçlarına bakıyorlar. Bu çaresiz bir karşı koyuştur. O hoşgörülü ve cömert insanların çok çok uzağında…
O zaman biz, insanlar olarak, buna benzer şartlar altında nasıl davranırdık? Eğer ABD’deki insanlar (ki çoğu üzerinde yaşadıkları toprakların sahiplerine soykırım uygulayanların torunlarıdır) 1948’de Filistinlilerin düşürüldüğü durumda olsa, komşuları olan işgal güçlerine roket yağmuruna tutmaya oldukça hevesli olacaklarından şüpheleniyorum.
—
Çeviren: Salih Demirhan
Uluslarası Ortadoğu Medya Merkezi Yardımcı Editörü
Not: Gerçek Hayat dergisinden alınmıştır. 30 Ocak 2009 – Sayı:432
2 Yorum
Yazan:eg Tarih: Şub 4, 2009 | Reply
vicdan ve empati sahibi bir metin. gerçekten de bunlardır 60 yıldır filistin’de olanlar. mahallededn mahalleye geçişlerde çırılçıplak soyulmaya kadar her türlü aşağılamanın olduğu bir israil vahşetinde, karşı tarafa silahlı direniş yapmayın demeyi çok insaflı bir tavır olarak görmüyorm.
Yazan:Necla Şener Tarih: Şub 6, 2009 | Reply
Emperyalizmin adaleti…
Yıllardır çeşitli vesilelerle İsrail amansızca vuruyor çoluk, çocuk demeden, kadın sivil demeden, hastaneleri köprüleri stratejik bölgeleri.
Orta doğuda yaşanan olayları iyi algılayabilmek için biraz geriye ta 1948 yılına gitmek gerek…
İsrail devleti; 1948 yılında, ABD ve babası İngiltere tarafından, önce sadece turistik amaçlı olduğu söylenerek satın alınmış Filistin toprakları üzerinde, haksız, yasadışı ve kanlı bir şekilde kurulmuştur. Dünyanın dört bir yanından getirilen Yahudiler bu topraklara taşınırken 3 milyon Filistinli de göçe zorlanmıştır.
O tarihten bu yana İsrail arkasına aldığı Hıristiyan âleminin de desteği ile sürekli sorun yaratmakta, Filistin’i şu anda sıkıştırdıkları topraklardan da atmak için, sürekli savaş nedenleri yaratmaktadır.
Daha önceki yıllarda İsrail’ in Filistin’e saldırısında da Avrupa insan haklarından bahseden..!!! Avrupa’nın kodamanları; Harekât istedikleri kıvama gelip, İsrail hedeflerine ulaşınca, sırf onun haklarını korumak adına, toplanmış ve Ürdün’ü/ Filistin’i haksız bularak kendini savunmayı bırakmasını istemişlerdir.
Tam da beklenilen gibi…
Bu kararı alan konsey üyelerine bakalım, aralarında tek bir İslam üye var mıdır?
Dolayısı ile Haçlı Birlikleri’nin de İslam bir devleti koruyacak, arka çıkacak insani ve vicdani bir karar almaları beklenemezdi.
Yine aynı şeyler yaşanıyor…
Günlerdir İsrail güzeye ölüm kusuyor, çoluk çocuk demeden vuruyor…
Avrupa sadece seyrediyor…
Olaylar sadece bazı ülkeler arasında yaşanan bazı anlaşmazlıklar gibi görünse de derine inildikçe olaylar bambaşka boyutlar kazanmaktadır.
Bakın; dünyada yaşanan savaşlara, şiddet olaylarına saldırılar asla İslami bir ülkeden gelmemektedir. Sadece kendilerini yapılan maddi ve manevi saldırılardan korunma eğilimde ve mecburiyetinde kalmıştır.
Buna yüzlerce örnek gösterebiliriz. Kıbrıs, Afganistan, Irak, Bosna, Azerbaycan ve daha niceleri…
Amaç ve emeller ortadadır ve belli ki orta doğuda İslam devletlerinin gözyaşları ve acıları asla son bulmayacak, kıyamete kadar devam edecektir.
Bu saldırıların iki temel nedeni vardır…
Birinci neden; emperyalistlerin dünyanın enerji kaynaklarını ele geçirmek adına sınır, insanlık tanımayan istekleridir…
Bakın çevrenize…
Nerede petrol var, enerji kaynağı var, o ülke asla huzur yüzü görememektedir. Bin bir nedenle illegal güçlerle, soğuk savaş yöntemleri ile mutlaka ülkede karmaşa, huzurluluk yaratılmakta, savaşı tetiklemekte, sonrada barış getiriyorum ayaklarına yatarak, ülkeler işgal edilmekte ve enerji kaynakları gasledilmektedir.
Maalesef her ülkede, şahsi çıkarları adına her şeyini satacak insanlar bulunmaktadır.
O insanlarda bu güçlerin maşalığını yaparak zulme yardımcı olmaktadır.
İkinci nedense:
Dini temel ve amaçlara dayanan ve dünyada gittikçe güçlenen, birçok devlet adamının da içinde yer aldığı söylenen evangelistlerın hayalleri ve hedefleridir.
Gerçekler ortadadır.
Emperyalist kan emiciler ve Evangelistler iş başındadır.
Ve adım, adım amaçlarına ulaşabilmek için stratejik saldırılarına devam etmektedir.
ABD başkanı Bush’un da Evangelisler arasında olduğu ve bu teorinin en büyük destekçisi olduğu bilinmektedir.
Liberal Protestan’ların ve Baptist’lerin dışında kalan tüm Protestan’ları temsil eden Evangelistler’in amacı, kıyametin kopmasına giden süreci hızlandırmaktır…
İnanışlarına göre; 2000′li yıllarda Ortadoğu’da bugünkü İsrail’deki Megiddo Ovasında, Yahudilerin bir millet olarak Vaat edilmiş Topraklarda( bu topraklar Fırat ve Dicle havzasını da kapsamaktadır) yeniden bir araya gelmelerinden sonra, iyi ve kötü arasında kaçınılmaz olarak bir savaş gerçekleşecek (Armageddon), bununla birlikte İsa yeryüzüne inecek ve kıyamet kopacaktır.
Seçilmiş insanlar olduklarına inandıkları Yahudi’lerin, bir kıyamet koşulu olarak desteklenmesi gerektiğini düşünüyor ve İsrail’in Ortadoğu’da güvende olmasına büyük önem taşımaktadır.
Bu savaşı kendilerinin kazanacağını, bunun için İslam âleminin inançlarının yok edilmesi gerektiğine inanmaktadırlar.
Son yıllarda dünyada yaşanan ve akıllarda soru işaretleri bırakarak gerçekleşen olaylar irdelendiğinde:
Meselâ Eski ABD başkanı Reagan Libya’yı bombalamasının sebebini Armegedon savaşında Libya’nın kendilerine karşı bir güç oluşturabileceği endişesiyle açıklaması,
ABD de ikiz kulelerin vurulması ve arkasından başlatılan Müslüman düşmanlığı,
Usame Bin ladin in Afganistan’da olduğu varsayımı ile Afganistan’a yapılan ABD saldırılar…
ABD nin Dünya kamuoyuna ”Biyolojik silah üretiyorlar” safsatasını gerekçe göstererek Irak’ı işgal etmesi, Irak’ın işgalinin ardından özellikle Bağdat’ta Evangelizm’in süratle yayılması,
Evangelistlerin Güney Asya’daki tusunami felaketinden sonra bu bölgede de misyonerlik faaliyetlerine hız vermesi,
Irak işgalinin ardından doğuda izlenen olaylar… ABD, Suriye ve İran gerginliği,
İslam âlemini kışkırtmaya yönelik karikatürün, Evanglizmin en güçlü olduğu ülkelerden biri olan Danimarka da yayınlanmış olması…
Ve İsrail’in, defalarca ve defalarca Filistin’e karşı sivil, kadın, çocuk, ihtiyar demeksizin başlattığı taarruz… Ve bu taarruzlar karşısında suskun kalan Hıristiyan âlemi…
‘’’Hani insan hakları nerede… PKK on binlerce insanımızı insanlık dışı eylemlerle yok ederken, Türkiye’nin kendini savunmak adına yaptığı saldırılarda, aman sivil hedefler zarar görmesin çığırtkanlığı yapan Avrupa ve ABD, İsrail’in sivilleri hedef alan insanlık dışı saldırıları karşısında suskun kalmakta, hatta İsrail’in yaptıklarını mazur görerek yanında yer alabilmektedir…’’
Tekrar konumuza dönecek olursak…
Bunlar birer tesadüf müydü?
Evangelistler Türkiye’de de yıllardır yoğun bir Hıristiyanlaştırma faaliyeti içindedirler
Bu konu resmi makamlarımızca da tespit edilmiştir. Nitekim
Dışişleri Bakanlığı; Meclis`e gönderilen ”gizli” ibareli yazıda, Evangelistlerin PKK terör örgütünü desteklediği ve sözde Ermeni soykırımının kabul edilmemesi halinde Türkiye’ nin Avrupa Birliğine alınmaması yönünde faaliyet yürüttüğü konusunu vurgulayarak, uyarma gereği duymuştur.
Tehlike çok büyük ve kapsamlıdır. Nitekim
Büyük Orta Doğu projesi ile (22 Arap ülkesi ile birlikte Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan’ı da içine alan ) bu bölgede yaşayanlara, insan haklarına, demokrasi, basın özgürlüğü ve yeni bir siyasal, sosyal ve ekonomik düzen oluşturulacakmış.
Bu proje göstermektedir ki; yıllarca ve yıllarca daha Ortadoğu kan gölü olmaya devam edecektir.
Bu görevi neden Hıristiyan âleminin üstlendiği, bölge halkını neden bu kadar düşündüğü ve sevdiği hiç anlaşılamamaktadır.
Yayılma ve hedef ülkelerdeki yapıyı zayıflatmak, yok etmek adına kiliselerde asırlardır titizlikle izlenen ve öğretilen sinsi politikalar, tüm ülkeler adına ciddi tehlikeler hatta yıkımlar oluşturmaya başlamıştır…
Hatta dünyanın geleceğini etkilemeyi hedef alan bu eylemler karşısında, vakit geçirmeden tedbirler almak ve karşı stratejiler geliştirmek zaruri bir duruma gelmiş hatta geçmektedir.
İslam âlemi;
Güçlü olduğu için Avrupa’nın yâda ABD nin haksız olarak yaptığı ve desteklediği eylem ve harekâtların arkasında olmak yâda kabullenmek, Boyun eğmek zorunda mıdır?
Süper güçler, her gün artan boyutta güçlenirken, diğer ülke ve devletlerin güçlenmek adına yaptıkları çabaları engellemektedir.
Sormak gerek;
Dünya sizin egemenliğinizi kabul etmek zorunda mıdır?
Yâda dünyayı, özellikle de İslam dünyasını ve orta doğuyu arka bahçeniz gibi görerek istediğiniz gibi ekip biçmenize göz yummak zorunda mıdır?
Sonuç olarak;
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri daha rahat sömürebilmek için Küreselleşme masalını okuyan/okutan, ama kendi çıkarları söz konusu olduğunda haçlı ordularını toplayıveren emperyalist güçler karşısında yapılabilecek iki seçenek vardır…
Ya bütün enerji kaynaklarını ve sınırlarını sorgusuz, sualsiz emperyalist güçlerin emrine verecek, onların tanığı yaşam hakkı kadarı ile yetinecektir…
Ya da birleşerek bu yıkıma, haksızlığa, vahşete bir son verecektir…
Karar sizin…
Unutmayın ki;
Korkaklığın sonu daima esarettir…
Bu gün Filistin’e giydirilmeye çalışılan kefenin, yarın sizin ülkenizin başına da geçirilmeyeceğini kim garanti edebilir…
Her şeyini kaybetmeyi göze alamayanlar, hiç bir şey kazanamazlar…