RSS Feed for This Post

Çözüm Neden Liberalizm Değil?

Madımak katliamı üzerine son dönemde olan tartışmalar, bir kısır döngüden çıkabilme imkânını düşünmek açısından bir şans da yaratıyor. Rasim Ozan Kütahyalı`nın Madımak katliamı ve Alevifobi üzerine yazdığı yazılar, liberal bir bakış açısının problemlerini göz önüne koyduğu gibi, çözümün de ne `olamayacağını` göstermesi açısından önemli yazılar.

Bu bakış açısına göre, Alevi sorunu ve Madımak katliamını anlamak için, Türkiye`deki hâkim zihniyetin tanımladığı `makbul` insan profilinin anlaşılması gerekiyor. Bu makbul vatandaş profili, Kütahyalı`nın LAST (laik yaşayan Sünni Türk) diye tanımladığı bir profil. Bu analizle, bu tanımın dışarısında kalan Kürtler, Aleviler, Başörtülüler, Gayrimüslimler makbul olmayan vatandaşlar olarak ortaya çıkmış oluyor.

Kütahyalı, devletin bu tanımlamasından şikâyet ederken, aslında şikâyet ettiği tuzağa düşüyor. Kendisini konumlandırdığı liberal bakış, bu tanımlama fetişizmi tuzağı için oldukça uygun bir ortam yaratıyor. Son yazısında, Alevileri ve solu ayrı ayrı sepetlere atıp, kategoriler üzerinden tartışması ve bu kategorilere neredeyse `metafizik` bir anlam atfetmesi, aynı fetişizmin dışavurumu bana kalırsa.

Liberalizm elbette tek bir kanaldan açıklanabilecek bir ideoloji değildir. Ancak Klasik Liberalizmden Neo-klasik Liberalizme, hattâ Sosyal Liberalizme kadar en öne çıkan tutum, hepsinin `faydacı` bir yerden hareket etmesi ve Aydınlanmanın epistemolojisine ve dolayısıyla defolarının hepsine sahip olmasıdır. Bu Aydınlanmacı Modernist defoların en önemlisi bana kalırsa tanımlama ve kategorize etme saplantısıdır.

Liberalizm, diğer Modernist ideolojiler gibi, önce anlamaya çalıştığı ideolojiyi ya da dinsel anlayışı, sonra da kendi ideal bireyini tanımlar. Bu birey tanımı aslında liberalizmin öne sürdüğü toplum modelinin de ideal bireyini imâ ederken, bu ideâl birey modelinin dışında kalanları da ehlîleştirilmesi gerekenler olarak bir sepete atar. Dine ve insana bakışta Aydınlanmadan kaynaklanmanın getirdiği anlayışa sahip olan liberaller için, düşman kardeşleri Marxistlerde olduğu gibi, dinin, aşılması gereken bir `geriliği` imâ ettiği söylenebilir. Böyle olunca dinin toplumsal hayata yapacağı katkıları da, `laiklik` adı altında, adeta Aydınlanma dogması haline getirilen bir tutumla minimize etmeye çalışma gayreti ortaya çıkmaktadır.

DİNİ GÜNDELİK HAYATAN ÇIKARMAK ZOR

Aydınlanma ideolojisinin bir Türkiye türevi olan, pozitivist, hatta vülger materyalist bir anlayışa sahip Kemalizm`in varsaydığı makbul vatandaş profili, Kütahyalı ve diğer liberallerin tanımladığı gibi midir? Bana kalırsa bütün diğer tanımlamalar gibi, devletin makbul vatandaş tanımlaması da, toplum ve bireylerin dinamizmini yok sayan ve bir yerde donuklaştıran hayalî bir kurguya dayanır.

LAST tanımı da bu anlamda hayalîdir. LAST`ın ilk maddesini ele alalım. Laik yaşayan ne demek? Dünyada dinî alan ve laik alan diye net bir çizgiyle ayrılabilecek bir yaşam alanı mı vardır? Dinin günlük yaşamla ilgili söylediklerini, ahlaki önerilerini toptan reddetmek mi laik yaşamdır? Peki dinlerin söylediklerini ortadan kaldırırsanız ortada `doğal evrensel hukuk`un dayanabileceği bir dayanak noktası kalır mı? Bir Müslüman(ya da başka bir dine mensup bir dindar) kendi bireysel ahlâkının dayanağını nereden alacak? Bunların hangileri laik yaşama, hangileri dinî yaşama girer? Aslında tanımladıkça, tanımladığının çok uzağına düşen bir cehalet söz konusu.

Sünnileri`varsayılan` olarak `yanlış kategorize ettiği` dinî yaşama âit; Alevileri de, yine varsayılan olarak laik yaşama âit gören bu zihniyetin, aslında iki İslam ekolünü de (Aleviliği İslam ekolü saymayanlar için de ayrıca parantez açıyorum) onlar için açtığı kocaman bir torbaya atarak onların kendi içindeki devasa farkları da göz ardı ettiği muhakkak. Modern bir ideoloji olan `İslamcılık`tan tutun, tasavvufî hareketlere, Mutezile`den Eşari`ye, Maturidilik`e, Selefî Vahhabi eğilimlerden günümüz cemaat yapılarına kadar birçok çeşidi olan Sünni eğilim; İran Şiâsından, Bektaşiliğe, Caferiliğe, İsmâilîliğe, pagan inançları kapsayan bir Alevilikten tutun, Sünni tasavvufî akımların en `dünyadan vaz geçmiş` versiyonlarından daha `anti-seküler` olan Alevilik versiyonlarına, hatta hiçbir dinsel inancı taşımayan sol-ideolojik Alevilik şekillerine kadar birçok versiyonu içinde barındıran bu iki devasa inanç grubunu tekleştirip aynı kefeye atma eğiliminin yapacağı şey olsa olsa anlamayı imkânsız hale getirecek bir uzaklık yaratmak ve yarattığı uzaklıktan hareketle düşman kamplar imâl etmek olacaktır, buna niyetlenmese bile.

LİBERALİZMİN BİREYİ İLE OLMAZ

Tanımladığımız anda artık kendi tanımlarımıza esir oluyoruz aslında. Böyle olunca Kütahyalı`nın yazılarında bolca olan `bilge Aleviler`, `Alevifobi olan Sünniler` gibi `yargılarla` analiz edeyim derken, kendi analizlerinizin tuzağında hapis kalabiliyorsunuz. Hâlbuki din, sonuçta cemaatler içinde şekillenir ve bireysel prizmalardan kırılan bir algılamadır. Eğer bu algılamayı tek bir kalıba sığdırıp, sığlaştırmaya kalkarsanız, dinamikliğinden hiç anlamadığınız bir toplum, topluma ve insana katkısını hiçbir şekilde göremeyeceğiniz din sizin analizlerinizi yanlışlayacaktır.

Bütün bunların açılımında Madımak`ı nasıl yorumlayacağız peki? Madımak bir katliâmdır. Madımak`ta yapılanlardan kendisini bundan suçlu hisseden ne kadar insan varsa (ben dahil) özür dilemeli, aynen Ermeni Katliâmında olduğu gibi… Sünnilerden Madımak için özür dilemesi ve acı duyması gerektiğini `istemek` ne kadar yanlış bir toptancılık ise, fert fert her Sünni`nin Madımak`tan suçluluk duymaması ve acı duymaması o kadar yanlış bir tutumdur. Birincisi bir toptancılığa, ikincisi ise vicdanî tutuma gönderme yapar. Sonuçta bakışlarımızı tepeden panaromik bakıştan referansla tanımlama ve genellemeye teslim etmektense, fertten hareket eden bir vicdanî bakışla, genellemeyi ve tanımlamayı reddeden bir tutuma çevirmek çok daha doğrudur kanımca.

Son tahlilde Sünni-Alevi, Türk-Kürt çatışmalarını körükleyen zihniyetin, bizzat liberal zihniyetle benzer bir zihniyet koduna sahip olan bir ideoloji olduğunu düşünüyorum. Sonuçta Liberalizm de milliyetçiliğe, dinsel alanın reddine ve inkârına, devlete karşı bireyi savunurken bile atomize bireyler tanımlamasıyla, aslında bireysel hakları korumak bahanesiyle, daha da güçlü bir devlet tasavvuruna imkân vermiyor mu? Bu açıdan `Türkiye laik değil, laik olacak` yerine ` Türkiye demokratik değil, demokratik olacak` cümlesini yeğlerim ve bu cümle bana tek başına yeter.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin