RSS Feed for This Post

Tarihsel Acılar Üzerine Bir Kimlik ve Ulus İnşa Etmek

Üç hafta boyunca açık bir cezaevinin dünyanın en gelişmiş silahları ile bombalandığını, fosfor gazı ve uranyum dahil en vahşi yöntemlerle bir soykırım gerçekleştirilmeye çalışıldığını gören bizler defalarca belki kendimize şu soruyu sorduk. İsrail’in derdi ne!
 
Neden kendisi en acımasız şekilde soykırıma uğratılmış bir halk aynı vahşi yöntemleri bir başka halkın üzerine uygular? Neden İsrail’in kuruluşundan itibaren hiç bitmeyen bir yayılma ve katliam politikası vardır? Neden bu gün İsrail halkı yüzde doksanlarda bir çoğunlukla bu katliam ve soykırım politikalarını destekler? Neden ülkenin en güçlü iki partisinin Likud ve Kadima’nın oylarını arttırma yöntemidir şahin olmak? Ve neden hala bu ülke Yahudilik adına utanç verici katliamlar yaparken yine  azımsanmayacak şekilde İsrail dışındaki Yahudilerden destek alır?
 
 Bu sorularla ilintili olarak ekranlarda, gazetelerde, internet ortamında şahit olduğumuz  bu katliamların İsrail halkı nezdinde de büyük ölçüde kabul görmesinin getirdiği isyan duygusu ile zaman zaman kimi yazarlardan tasvip edilemeyecek sözler duyduğumuz da oldu. Genetik katillik üzerine yapılan açıklamalar gibi. Bu, ne bilimin, ne rasyonel düşünce tarzının ne de İslam inancının asla kabul edemeyeceği çirkin ve yanlış bir söylem tarzı. Eğer insanların bazıları genetik olarak kötülüğe daha fazla meyilli ise zaten adalet ve insanın kendi kaderi üzerinde söz hakkı diye bir şeyden söz edilemez. Adaletin olmadığı bir dünyada ise Tanrı’nın da anlamı yoktur. Dolayısı ile bu tür meselelere ırksal perspektiften bakmak her şeyden önce Allah’a iftira etmek olur.
 
Öyle ise bunca acımasızlığın, yaşanan bunca acının başka bir anlamı, daha derinlerde bir temeli olmalı. Modern dünyada siyonizmin İsrail devletinin kurucu ideolojisi olması, benimsenmesi  hangi psikolojik ve sosyal faktörler ile oluştu? Bu konuyu pek çok açıdan ele alabilmek mümkün. Kuşkusuz bu sebeplerin başında benim de çok büyük bir oranda katıldığım kadarı ile İsrail’in varlığını Amerikan emperyalizminden ayrı düşünemeyiz diye açıklayan yorumlar geliyor. Yaygın bir söylemle İsrail Amerika’nın Ortadoğu’daki jandarmasıdır. Muhtemelen bugün İsrail olmasaydı da bu jandarmalık görevini görecek bir başka alternatif olacaktı. Ama İsrail oldu! Dünya Nazizm gibi korkunç bir tecrübe yaşadı. Ama nazizmi yaşayan uluslar uzun zamandır hastalıklarını atlattılar. Yeryüzündeki tüm ırkçı ideolojiler hızla kan kaybediyor ve değişen dünyaya bir şekilde ayak uydurmak zorunda kalıyor. Oysa İsrail sistemli bir şekilde siyonizmi hala sürdürebiliyor ve hala Siyonizm çok güçlü. O zaman bu zulüm tablosunda emperyalizmin ötesinde başka faktörler de olmalı. Ben İsrail’in bugün ‘ideal’ bir jandarma rolünü görmesini doğru zamanda, doğru yerde, doğru ulus olmasına bağlıyorum. Doğru yer ve zaman sözcüğü ile kast edilen son derece açık. İsrail’in kurucuları kuruluşunda Latin Amerika’dan Afrika’ya kadar başka seçenekler de olmasına rağmen bölgeden elini çekmek zorunda kalan koloniyalizmin çıkarlarına uygun olarak Filistin seçeneği üzerinde direnmişlerdir. Filistin doğru yerdir. Zaman da doğrudur: İkinci Dünya savaşının ardından yaşanan katliamların etkisi ile bir nevi dünyanın Yahudilere gönül borcu vardır. Ne yazık ki İsrail’in kurulmasına start verenler tam da kendilerinden bekleneni yapmış, vicdan azabının diyetini ‘başkalarının’ canı ve malı ile ödemişlerdir.
 
Burada can alıcı olan neden doğru ulus olduğudur. Bunun dünyanın dört bir tarafına dağılmış Yahudilerin kendilerine bir vatan inşa etmek için toprak araması ve İkinci Dünya Savaşının getirdiği travmanın etkisi ile sığınacak bir devlete ihtiyaç duymalarının haricinde birkaç farklı sebebi olduğunu düşünmekteyim. Birincisi Yahudi şeriatı Siyonizme dönüştürülmeye müsait, buna zemin hazırlayan bazı problemlerle doludur. Yahudilik çok sıkı ve ayrıntılı kanun maddeleri ile donatılmış sert bir şeriata sahip bir dindir. Bırakın Yahudilik’in bir nevi kanun kitabı olan Talmud’u sadece Tevrat’ın Tensiye bölümünü okuyan bir kişi dahi son derece sert emirler ve sıklıkla ceza olarak ölüm, taşlanma gibi cezalarla karşılaşabilir. Öyle ki Tesniye’de hahamları, kahin ve hakimleri dinlememek ve küstahlık etmenin cezası dahi ölüm olarak geçer. (Tensiye Bab 17 ayet 12) Tevrat oldukça insanı zorlayan şiddet içerikli cümlelerle doludur .(bknz. Tevrat- Yeremya, İşaya, Tensiye, Hezekiel, Mezmurlar bölümleri) 
 
İkinci olarak Yahudilik özünde son derece dünyevi bir inanç tarzıdır. Adaleti bu dünyada sağlama iddiasındadır. Ölümsüzlükle ilgili öğreti  Yahudilerce hiçbir zaman tamamen kabul edilmiş değildir. Ortaçağın en büyük Yahudi mütefekkiri olan Maimonides ölümsüzlüğün gayrı şahsi olduğunu iddia eder ki bu görüş hemen hemen ahiretin reddi anlamına gelir. Bu noktada Ali İzzet Begoviç Yahudilerce lanetlenmesine rağmen Yahudiliği en iyi anlayan filozofun Spinoza olduğunu iddia eder. (Bknz. Doğu ve Batı Arasında İslam sf.275 /Ali İzzet Begoviç) Belki de bu sebeple dünyevi hayat içerisinde oldukça kullanışlı ve üretkendir de. Nitekim tarihte büyük filozoflar, mucitler, yazarlar ve ticaret erbabı hep Yahudilerden çıkmıştır. Yine Ali İzzet Begoviç’in savıyla Yahudilik dünyevi karakteri sebebi ile her zaman kültüre iştirak etmese de uygarlığa her zaman iştirak ederler. Ama gözlerini yeryüzüne çevirmenin beşeri ilerlemenin ötesinde dezavantajları da vardır ki o da hesap ve ceza anlayışından uzak olmanın getirdiği zulme açık, menfaatçi bir hayat tarzıdır. Bu noktada Yahudilik belki de kan bağına sahip olduğu materyalizmin ve pozitivizmin hastalıklarını paylaşır.
 
 Yine diğer semavi dinlerden farklı olarak bu dinin ırksal üstünlüğe dayalı inanç sistemine sahip olması da oldukça sorunludur. Aslında diğer dinlerin de birbirini kabul etmediği ve karışmaktan çok da hoşlanmadığı açık olmasına rağmen Müslümanlık ve Hıristiyanlık bu karışmama halini inanç temeli üzerine kurarken Yahudilik ırk temeli üzerine bina eder. Yahudilikte Yahudi olmanın temel şartı Yahudi ırkından olmaktır. Yahudi ırkından olmayan bir insan Yahudilik inancına sahip olamaz. Yahudi ırkından olmak için ise annenin mutlaka Yahudi olması gerekir. Dolayısı ile Yahudi bir kadın ile evlenmeyen bir erkek Yahudiliğe ihanet etmiş sayılır Yehova’nın seçtiği Yahudi ırkı ve bu ırka dost ve yardımcı olanlar makbul sayılırken bunun haricinde kalanlar tüm ırkçı fikirler gibi ‘ötekini’ tehlikeli görür ve dışlar. (Yine Talmut diğer ırklara muamele hususunda insanı dehşete düşüren ifadelerle doludur.) Bunun anlamı eski zamanlarda aşiretçi bir din anlayışı çağımızda ise modern bir aşiretçilik olan Faşizmdir. Burada kendisini Yahudilik inancına hiç bağlı görmeyen Siyonistlerin dahi dinsel söylemleri kullandığını seçilmiş ırk, vaad edilmiş topraklar gibi Yahudi dini ile ilgili temalara sığındığını gözlemleriz. Irkçı bir düşünce tarzı dinin getirdiği moral güç ile desteklendiği zaman çok daha tehlikeli olur. Tüm bu dinsel görüntünün altında tülü kaldırdığınız zaman ortaya çıkan kaba bir ırkçılıktır aslında. Yine bu noktada neden İsrail devletinin uygulamaları ile Nazilerin zulümleri bu kadar birbirine benziyor sorusunun da cevabı ortaya çıkar. Nazizm erken hayata geçirilmiş İsrail ruhudur. 
 
Yahudi ulusu İsrail’in kuruluşu için doğru ulustur çünkü Yahudi kimliği ve İsrail ulusu tarihsel acılar ve ırksal zulüm görmüşlük üzerine bina edilmiştir. Ve tüm mağduriyet ideolojileri gibi dışlayıcı, ötekine karşı tehdit algısı içerisinde var olmakta hatta bir arada olabilme gücünü bu tehdit algısından beslemektedir. Belki İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği yıllarda yaşanan katliamların etkisi ile böyle bir mağduriyet ideolojisinin oluşmaması mümkün değildi ama bu ideoloji bir ulus ve ırk için kurucu faktör haline geldiğinde kullanışlı olduğu kadar patolojik bir durum da doğurdu. Zaten ulus devlet olmak özünde diğer ulusları dışlamak ve ırkçı hassasiyetlere dönüşmek gibi bir hastalığı taşır. Öte yandan bir de şöyle düşünelim bir A şahsı sürekli olarak şöyle bir söylem tutturmuş olsun. Ben ömrüm boyunca hep acı çektim, zulüm gördüm, babam dövdü, öğretmenim kulağımı çekti, diğer öğretmenim sınıftan attı, kocam yapmadığını bırakmadı komşularım ihanet etti. Bir tane bile dostum olmadı hepsi bana zulmetti. Sürekli tekrar eden ta bebekliğine kadar inen bir mağduriyet söylemi …Yolda bir oyuncakçı dükkanı görse çocukluk sefaletini hatırlıyor, sofrada tuz görse yemeğin tuzu yüzünden babasının kulağını çekmesi aklına geliyor, durmadan ve durmadan geçmişindeki acılarla beraber yaşıyor. Üstelik bu mağduriyet söyleminin aslı da vardır. A şahsı gerçekten bunları yaşamıştır. Yanlış olan kendi kimliğine dair tüm hatıralarının bu mağduriyet söylemi üzerine kurulu olması, zulüm ve acıları sadece kendi şahsına özgü bir hal haline getirmesidir. Böyle anakronik bir tarih anlayışı ne kadar sağlıklı bir kimlik doğurabilir. Sürekli tehdit altında, zulüm görmüş bir ırksınız. Yahudi kimliğini büyük oranda sürekli tarihsel acılar üzerine kurmuşsunuz. Mısır’daki zulümler, Endülüs’teki katliamlar, Nazi mezalimi… Oysa her ulusun tarihinde bu tür acılar var. Ama sanırım bizde bu acıları sürekli söylemleştiren bir tek Nihal Atsız tarzı vulgar milliyetçiler kaldı. Orta Asya’da Çinliler katletti, Anadolu’da Bizans bizi yedi bitirdi, yedi düvel bize düşman gibi…
 
Eğer sürekli geçmişindeki acılarla yaşayan hiç durmadan bunu dillendiren bir insan ile karşı karşıya olsa idik bunu hastalıklı bir durum olarak görür bu kişinin tedavi görmediği sürece normal bir hayat süremeyeceğini düşünürdük. Halbuki modern dünya dolabındaki cesetlerin de getirdiği bir vicdan azabı hissi ile durmadan ve durmadan tekrar eden bu mağduriyet hikayelerini ve paranoid korkuları, bu korkuların sahipleri ile beraber paylaşıyor.
 
Irak’ta bir buçuk milyon insan öldürülüyor, Filistin’den milyonlar kovalanıp sayısız insan katlediliyor ama ne Iraklıların akan kanı ne de İsrail devletinin zulümleri antisemitizm korkularının gölgesinden kurtulup görülebilir hale geliyor. Sayılara dökülürse son 15 yıl içerisinde yeryüzünde ne kadar Bosnalı, Arap, Afrikalı  ya da  Afgan öldürüldü. Peki katliam ve soykırım deyince neden hala bizlerin aklına gelen yegane isim Nazi kamplarıdır hala. Üstelik katliam ve zulüm makinaları her gün ve her gün kendini yeniden üretirken.
 
 
İsrail varlığını ve gücünü, Amerikan’ın çıkar düzeninden ve sahip olduğu ırka dayalı din anlayışından aldığı kadar tarihsel acılar üzerine inşa ettiği bir psikolojik ‘halden’ de besliyor. Dolayısı ile Yahudi halkına ve modern dünyaya sürekli telkin ettiği söylem şu: Bizler hep katledildik, çok acılar çektik, varlığınızı korumak için durmadan savaşmalı gerekirse en ölçüsüz güç yöntemlerine başvurmalıyız! Ki zaten 27 Aralık’tan beri bizleri dehşete düşüren bir şekilde bu ifadeleri hem Olmert’ten hem Livni’den hem de bazı Yahudi dini liderlerden okuduk. Bu korkunun ne kadarı sahici ne kadarı bir iktidarı sağlamlaştırmaya yönelik işlevsel bir durum ifade ediyor bilinmez ama muhtemelen İsrail dışında yaşayan pek çok Yahudi ailenin de korkularına, güvensizlik duygularına ve İsrail’i kendileri için yegane sığınacak liman görmelerine sebep olmakta. İsrail’in çalıntı topraklar üzerine yıllarca zulümle inşa ettiği bu devletin sonu gelmez savaş ideolojisine rağmen hala her yıl dünyadan binlerce göç alması başka türlü nasıl yorumlanabilir ki?
 
Bir durumu tahlil etmek ne yaşanan acıları yok ediyor ne yapılan zulümleri meşrulaştırıyor. Belki burada artık insanlığın İsrail’in propagandasının etkisinde kalan halklara söylemesi gereken tam da geçmiş acıları içerisinde korkularla yaşayan kendi korkularını çocuklarına aşılayan komşumuza söylememiz gereken ile aynı:  Yeter artık geçmişteki acılarının içerisine hapsolmuş bu hastalıklı halinin tedavi edilmesi zamanı geldi. Hastalığınla hem kendi çocuklarına acı çektiriyor hem de etrafına zarar veriyorsun!

Trackback URL

  1. 36 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 6, 2009 | Reply

    İsrail devletinin estirdiği terör ve uyguladığı insanlık dışı vahşetin neden sonuç ilişkileri çok sağlıklı analiz edilmiş.Kendi payıma eleştirecek ya da itiraz edecek en küçük bir ayrıntı bulamadım.Sanırım böyle güzel bir yazıya ekleyecek bir şey de kalmıyor.Emekleriniz için teşekkürler Özlem hanım.

  3. Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Israil Ortadogu’nun psikopatidir. Haklisiniz.
    Yazinin büyük kismina ve ana fikrine katiliyorum, silahli bir deli var karsimizda, komsularini rehin almis, tek tek öldürüyor.

    Bu katilin psikopat oldugunu söylemek onu aklamak için degil elbette, “deliyi anlamak” gerekiyor yine de, çözüme isik tutuyor.

    Adalet/intikam degil SORUN-çÖZÜM ekseninde düsünmek gerekiyor, aksi takdirde tek alternatif deliyle deli olmak, Israil ile Israillesmek.

  4. Yazan:özlem Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Merhaba,
    gercekten de ben İsrail’i tanimanin, bu vahseti besleyen psikolojik ve sosyolojik arka planı tahlil etmenin gereğine çok inanıyorum. Benim meseleye bakış açım şudur:
    Daha önce de bir yorumda yazdım. Bir zorba bir çiftlik sahibinin evine arazisine girmiş. Çoluğunu çocuğunu katletmiş ya da sürmüş. Yıllar içerisinde artık tüm çiftliği ele geçirmiş son kalan bir iki kişiyi de bahçenin bir köşesine hapsetmiyş arada bir gidip dövüyor, o kulübecikten çıkarmıyor içeriye yardım girmesine izin vermiyor. O kulübecikte kalanlara iki yol kalmış ya sesiz sedasız ölüp gidecekler ya da arada bir güçleri yettikçe zorba adamın bahçesine taş atıp bağırıp çağıracaklar. Her defasında zorba yine saldıracak. Bu benim açımdan haksız bir akıl yürütme değil. Çünkü son katliam başlamadan evvel ateşkes denilen dönemde yine 20 kişinin israil saldırıları ile ölmesine rağmen en basitinden gazze hakkında Taraf gazetesinde dahi bir tek yazının yazılmadığını, Mısır’ın ambargosunun kaldırılması iiçin yaptığımız imza kampanyalarına zaten bu konuda hassas olduğunu bildiğimiz bir kaç yazar dışında kimsenin cevap bile vermeye tenezzül etmediğini biliyorum. Öte yandan ne zaman katliam başladı bir imzayı esirgeyen insanlar Gazze sorunu ve HAMAS hakkında en bilmiş yazıları yazmaya başladılar. Demek ki sesizlik Gazze halkına bir çözüm olmadı.
    Olabilir kim istemez Gandi tarzı pasif direniş ile bir şeyler elde edilebilsin. Kaç kişi bırakın bir insana zarar verebilecek bir şey yapmayı bir tavuk kesmeyi ister hayatta. Ama lutfen şu sıkıştırılmışlığı da görelim. Gazze izole bir alan Ambargo altında tek bir halk yaşıyor. Gandi tuz direnişini ya da kıyafet direnişini yapmaya başladığı zaman ingilizlerin o topraklardaki tüm çıkarlarına çomak sokmuştu. Şiddetsiz ama muhataba çok zarar verici bir direniş şansı vardı. Gazze pasif direniş yapsa kimin umrunda olur kimin çıkarlarına en ufak bir çomak sokabilir. Modern dünyanın Filistinlilere önerdiği tek çözüm şu anda sessiz sedasız kurban ol rolü.
    Mağdur eleştirilemez, HAMAS eleştirilemez diye bir şey yok. Elbette ki eleştirilebilir. Ama şu anda benim için zalimi eleştirmeden elini tutmadan ve mağdura bir çıkar yol sunmadan yapılan eleştirilerin yahu sen de adamın bahçesini(evini bile değil) taşlama demenin hiçbir rasyonel anlamı yok.
    Beni gerçekten isterseniz psikopat deyin isterseniz zalim şu anda israili tahlil etmek tanımak, onu besleyen can damarlarını tıkamak daha çok ilgilendiriyor. Yine bu durumu sadece israil için değil bir gün israilleşme ihtimali olan bütün devletlerin önünü kesmek için istiyorum. Mesela öyle bir demokrasi düşünün ki ülkenin seçimle gelmiş liderleri en önde gelen hahamları aşağıda alıntı yaptığım açıklamaları yapıyorlar ve bu açıklamalar ülkenin en ileri gelen gazetelerinde yer alabiliyor. Bu liderler seçimle geliyor, bunları ifade etmek fikir özgürlüğü. İfade edilen vahşet bir sonraki adımda hep hayata geçirilmiş. (Kronolojik sıraya ve söylenenlerin hayata geçirilme oranına dikkat ediniz) son ifadelerin dehşetine bakınız, nükleer güç kullanmak,holokost.Soru: Şimdi benim için öncelikli konu ne olmalı?

    Bugün bunları hiçbir şekilde tartışmayan, gündeme getirmeyen, bu durum hakkında zihnini zorlamayan yazarların HAMAS da diye başlayan yazılarını okudukça şaşırıp duruyorum. Üstelik tam da kendi ilgi alanları için çok ciddi bir ornektir İsrail.
    Açıklamalar kronolojik olarak aşağıda.

    “Realite karşısında göreceğimiz o ki, İsrail ne masum ne de (Yahudiler için) kurtarıcıdır. Biz Yahudiler, tam da tarihte yaşadığımız duruma sebep olduk: diasporada bir mülteci halka.”

    Martin Buber

    REEL-POLİTİK SİYONİZM

    KRONOLOJİK ALINTILAR

    “Antisemitizm (ya da Yahudi düşmanlığı) bütün diğer ırkçılıklar gibi ötekini kendi varlığı ve kimliği içinde yadsır. Bu anlayışa göre, Yahudi ne yaparsa yapsın ne düşünürse düşünsün sadece Yahudi olduğu için kökü kazınana dek bir nefret objesidir. Buna mukabil Antisiyonizm politik bir ideolojiye ve harekete yöneltilen politik bir eleştiridir. Bir insan grubuna saldırmaz; aksine, belli bir politikayı sorgular. Peki, nasıl oluyor da Anti-siyonizmin politik düşünceleri Antisemitizmin ırkçı ideolojisiyle özdeşleştiriliyor? Bir grup Avrupalı Siyonist entelektüel, bilinçaltını harekete geçirmek ve her şeyin kanıtlanabileceği bir kavramı benimsemek suretiyle bir çözüm buldu: semantik çarpıtma…” – Michel Warschawski –

    UN-Resolution 3379 “…Siyonizm ırkçılığın bir türüdür.

    “Atom bombası İsrail’in son şansıdır”

    İsrailli tarihçi Morris bir mülakatta “İran’ın nükleer programını sadece bir nükleer darbenin durdurabileceğini” söyledi. Mayıs 2008

    “Bütün Filistinliler öldürülmelidir – Kadınları, çocukları, inekleri bile.”

    ISM/G – FK- 13/04/2008 – İsrail’in günlük gazetelerinden Haaretz’de 26 Martta yayınlanan ve dikkat çeken bir makalede haham Yisrael Rosen Filistinlilere soykırım uygulanması çağrısında bulundu. Dini Tsomet-Enstitüsüne başkanlık eden Rosen makalede Tevrat’ın dolaylı olarak Filistinlilerin yok edilmesini meşrulaştırdığı görüşünü savundu. Pek çok İsrailli din adamı da Rosen’in düşüncesini onayladı.

    Yisrael Rosen Filistinlileri, Yahudi rivayetine göre Mısırdan kaçtıktan sonra İsrail kabilelerine saldıran Amalika halkıyla kıyaslıyor. Rosen, Tanrının Tevrat’ta Amalikalar’ın öldürülmesine yetki verdiğini ve bunun Yahudi yargılama hakkının bir parçası olduğunu yazıyor.

    Baş haham Filistinli çocukların ağaçlara asılmasını talep ediyor.

    İsrail şehri Safad’ın Baş hahamı Shumel Eliyahu, İsrail hükümetine, Filistinli eylemcilerin oğullarını Kudüs’te bir dini okula “asma” çağrısında bulundu.

    “Yurttaşlarının hayatına gerçekten saygı duyan bir devlet, teröristlerin 10 oğlunu 5 m yükseklikteki bir ağaca asardı; ki, diğerleri bunu görebilsin ve korksun”.

    Haham Eliyahu çağrısında ayrıca şu talebe de yer veriyor: “… Böylesine yürek yakıcı bir intikam almak, Yahudi kanının altın ve platinden daha değerli olduğu mesajını düşmanlarımızın ruhuna damgalayacaktır”. 29/03/2008

    “29/02/2008 – İsrail “Holocaust” ile tehdit ediyor.

    Susanne Knaul – Talihsiz bir kelime seçiminden daha fazlası: İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı Matan Vilnai, roket atışlarına devam ettikleri takdirde Filistinlileri bir Holocaust’un beklediğini söyledi.

    2007

    “Gazze tecrit edilmelidir” – Gazze şeridinin İsrail’den tamamen kopması ve bağımsız bir “düşman ülke” ilan edilmesi gerekir (İsrail’in Stratejik İşler Bakanı Avigdor Liebermann, 31/05/2007 tarihli İsrail Basınında)

    2006

    Haham Josef: Araplara acımak yok – BBC’nin haberine göre “İsrail’in ultraortodox Shas-Partisinin ruhani lideri haham Ovedia Josef Arapların kökünün kazınması için yaptığı dua ile infial uyandırdı”.

    “Yahudi halkının varlığı Batı Şeria’da kökleşmiştir. Yahudi halkı var olduğu sürece Batı Şeria’nın güneyi ve kuzeyi onun vatanıdır… “Bu ülke bana ait. Bunu kemiklerimde hissediyorum. O benim… Bir Yahudi’ye Hebron’da yaşamaya hakkı olmadığını anlatmak isterseniz, bu, Yahudi halkının varlığını ve tarihini inkâr ettiğiniz anlamına gelir”. (Bob Lang, Efrat’ta yaşayan New York’lu bir yerleşimci – Mülakat Robert Fisk, Londra 2006)

    2001

    “Biz ne zaman bir şeye girişsek, Amerikalılar şunu yapacak bunu yapacak diyorsunuz… Size açıkça bir şey söyleyeyim: “Amerikalıların İsrail üzerindeki baskıları sizi endişelendirmesin. Biz, Yahudi Halkı, Amerika’yı kontrol ederiz ve onlar da bunu bilir.”

    Israeli Prime Minister, Ariel Sharon, October 3, 2001, to Shimon Peres, as reported on Kol Yisrael radio.

    1998

    Yerleşim bölgelerini genişletmek için herkes hareket etsin, koşsun ve ne kadar kapabiliyorsa o kadar toprak kapsın. Zira şimdi aldığımız ne varsa elde tutabiliriz, kapamadıklarımız ise onların olur.”

    Ariel Sharon, Israeli Foreign Minister, addressing a meeting of militants from the extreme right-wing Tsomet Party, Agence France Presse, November 15, 1998.

    1992

    Örneğin Rabin, barış görüşmeleri muvacehesinde Der Spiegel dergisindeki bir mülakatta, Yahudi halkının tüm İsral toprakları üzerindeki hakkının kuvveden fiile çıkmasını pekiştiriyor. “Kudüs ilelebet Yahudi egemenliği altında bizim başkentimiz olarak kalmalıdır… 67 sınırlarınaa geri çekilmek mi, asla!” Soru: Buna rağmen doğacak bir Filistin Devleti ihtilamini hesaba katmıyormusunuz? Rabin’in cevabı: Hayır.

    (Der Spiegel 17/1992: 173-182a)

    1989

    “Yahudi kanı, yahudi olmayanın kanıyla aynı değildir.” Haham Yitzak Ginsberg bundan, kurban yerli ise öldürmenin cinayet olmadığı sonucunu çıkardı.

    Israeli Rabbi Yitzhak Ginsburg, Inferring that killing isn’t murder if the victim is Gentile. Jerusalem Post, June 19,1989.

    1988

    “Filistinliler çekirgeler gibi çiğnenmeli… Kafaları kayalarda ve duvarlarda ezilmeli.”

    Isreali Prime Minister, Yitzhak Shamir, in a speech to Jewish settlers New York Times April 1, 1988

    1985

    “Arapları kovmak ve yerlerini işgal etmek zorundayız.”

    David Ben-Gurion, future Prime Minister of Israel, 1937, Ben-Gurion and the Palestine Arabs, Oxford University Press, 1985.

    1983

    “Burada köle olarak yaşamaya razı olmuyorlarsa, bütün Filistinlileri öldürmek zorundayız…”

    Chairman Heilbrun of the Committee for the Re-election of General Shlomo Lahat, the mayor of Tel Aviv, October 1983.

    1982

    “Filistinliler iki ayaküstünde yürüyen vahşi hayvanlardır.”

    Menahim Begin, speech to the Knesset, quoted in Amnon Kapeliouk, “Begin and the Beasts”. New Statesman, 25 June 1982.

    1979

    “Dışarı çıktık. Ben-Gurion bize eşlik etti. Allon sorusunu tekrarladı: “Filistin halkını ne yapacağız?” Ben Gurion, ‘hepsini kovun!’ anlamına gelen bir jestle elini havaya kaldırdı.”

    Yitzhak Rabin, leaked censored version of Rabin memoirs, published in the New York Times, 23 October 1979.

    1978

    “Artık saldırıya hazırlanmamız gerekiyor. Hedefimiz Lübnan’ı parçalayıp Ürdün ve Suriye’ye ulaşmaktır. En zayıf nokta Lübnan’dır; zira oradaki Müslüman rejim yapaydır ve onun kökünü budamak bizim için kolay olacaktır. Orada bir Hıristiyan devleti kuracağız ve Arap lejyonunu ezerek Ürdün’ü eleyeceğiz. Suriye düşecek. Daha sonra bombalamaya devam ederek ilerleyeceğiz; Bur Said’i, İskenderiye’yi ve Sina’yı alacağız.”

    David Ben-Gurion, May 1948, to the General Staff. From Ben-Gurion, A Biography, by Michael Ben-Zohar, Delacorte, New York 1978.

    1973

    “Yegâne çözümün adı Eretz İsrail ya da en azından Batı Eretz İsrail’dir: yani Şeria’nın batısında bulunan her şey – Araplar olmaksızın. Bu noktada hiçbir uzlaşma yok… Geriye hiçbir köy, hiçbir kabile bırakmamalıyız.”

    Joseph Weitz, Director of the Jewish National Fund, the Zionist agency charged with acquiring Palestinian land, Circa 194. Machover Israca, January 5, 1973 p.2.
    1972

    “1967 Haziranında İsrail’in fiziki bekası için mücadele ettiği ve üzerimize asılan jenosit tehlikesi tezi, salt blöftür. Bu tez savaştan sonra uyduruldu.”

    Israeli General Matityahu Peled, Ha’aretz, 19 March 1972.

    1972

    “İsrailli liderlerin görevi, zamanla unutulmuş olan bazı gerçekleri İsrail kamuoyuna açıkça ve cesurca izah etmektir. Birincisi: Araplar kovulmadan ve toprakları ellerinden alınmadan Siyonizm, kolonizasyon ya da Yahudi Devleti olmaz.”

    Yoram Bar Porath, Yediot Aahronot, of 14 July 1972.

    1969

    “İşgal edilen bölgeleri nasıl geri verebiliriz. Orada onu geri verebileceğimiz hiç kimse yok. Filistinli diye bir şey yok.”

    Golda Meir, March 8, 1969

    “Babalarımız 1947 Paylaşım Planında kabul edilen sınırlara ulaşmışlardı. Bizim neslimiz 1949 sınırlarına ulaştı. Ama Altı Gün Savaşı nesli Süveyş, Ürdün ve Suriye’deki Golan Tepelerine ulaşacak durumdaydı. Nihai hedef bu değildir; çünkü şu anki ateşkes çizgilerinden sonra yeni çizgiler var olacaktır. Fakat bu çizgiler Ürdün’ü aşarak belki Lübnan’a, belki de Asya’nın merkezine ulaşacaktır.”

    Moshe Dayan, Times 25.6.1969

    1967

    “Güvenle yürümek için her şeyi yapmalıyız ki onlar (Filistinliler) asla bir daha evlerine geri dönmesinler” diyen Ben Gurion Siyonist meslektaşlarına teminat verdi. “Yaşlılar ölecek, gençler ise unutacak.”

    David Ben-Gurion, in his diary, 18 July 1948, quoted in Michael Bar Zohar’s Ben-Gurion: the Armed Prophet, Prentice-Hall, 1967, p. 157.

    1960

    Rabin’in, D Planının gerçekleşmesinden sonra Lod şehrinin işgaline dair yaptığı tasvir.

    “Arap halkını oduncu ve sucu topluluğuna indirgeyeceğiz.”

    Uri Lubrani, PM Ben-Gurion’s special adviser on Arab Affairs, 1960. From “The Arabs in Israel” by Sabri Jiryas.

    1947

    “Her saldırı işgal, yıkım ve kovmakla son bulmalı.”

    Ben-Gurion 1947 –

    1940

    “Arapları tehcir etmek bizim hakkımızdır. Araplar gidecek!”

    (Jossef Weitz’ın günlüğünden bir not, 20 Aralık 1940 – İlan Pappe 2006 s.23)

    1923

    “Siyonizm bir kolonizasyon serüvenidir ve silahlı güçler sorunuyla ayakta durur ya da düşer. İbranice konuşmak önemlidir ama, maalesef ateş edebilmek daha önemlidir. Yoksa kolonileştirme işi benim için bitmiştir.

    Vladimir Jabotinsky, founder of Revisionist Zionism (precursor of Likud), The Iron Wall, 1923.

    “Siyonist kolonileştirme ya son bulmalı ya da yerli halkın iradesine rağmen yürütülmelidir. Bu nedenle, söz konusu kolonileştirme ancak, yerli halktan bağımsız bir gücün himayesi altında bulunuyorsa devam eder ve ilerleyebilir. O güç, yerli halkın baskısına mukavemet edecek şekilde konumlanmış demir bir duvardır. Bizim Araplara karşı politikamız budur.

    Vladimir Jabotinsky, The Iron Wall, 1923.

    1917

    “Filistin’in sömürgeleştirilmesinin iki yöne gideceğini düşünüyoruz: Eretz İsrail’e Yahudi iskânına ve Arapların Eretz İsrail’den ülke dışına tehcirine. Bu kadar Arap’ın nakli öncelikle ekonomik açıdan kabul edilemez, ama uygulanabilir. Bir Filistin köyünü başka bir ülkeye yerleştirmek o kadar da pahalı olmayacaktır.”

    (Leo Motzkin, Siyonist Hareketin liberal düşünürlerinden biri – İlan Pappe, 2006 s.7)

    1903

    1903 İsrael Zangwill: “Filistin’in zaten kendi halkı var… Bu yüzden, yerli halkı atalarımızın yaptığı gibi ya kılıçla kovmaya ya da büyük, yabancı bir halkı oluşturan sorunla mücadele etmeye hazır olmalıyız.”

    The Voice of Jerusalem. London 1920: 88).

    Kaynak: http://www.arendt-art.de/deutsch/palestina/zionismus_ist_rassismus_antizionismus_zitate.htm

  5. Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    “Semantik çarpitma” deyince, Müslümanlarin Filistin’e çözüm getireMEmesinin sebeplerinden biri bu. Simdi Müslüman yazarlardan sikça duydugumuz asagidaki sözlere bir bakalim:
    1) “Israil orantisiz güç kullaniyor:”
    Yani Israil’i Bati Seria ve Gazze’nin mesru efendisi olarak mi görüyoruz? Filistin direnisi polisiye bir olay midir ki Israil ORANTILI CEVAP versin? Mesela TSK’nin Güneydogu’da yapmasi gerekeni Israil ordusundan bekleyebilir miyiz? Gazze en az Diyarbakir’in TC topragi oldugu kadar Israil topragi mi oldu?

    2) “Israil BM kararlarina uymuyor:”
    BM Müslümanlarin gözünde saygideger bir otorite midir? Degil midir?
    Hamas ve Hizbullah gibi örgütleri terörist ilân ederken uluslararasi kurumlari dinlemiyoruz. Ama Israil aleyhine verilen kararlarin uygulanmasini istiyoruz.

    3) “Silahli direnis Hamas’in hakkidir, sivil öldürseler bile, intihar etseler bile bunlar mücahittir”

    Israil’in vahsetini ALLAH (hasa!) önceden tahmin etmemis midir Cihad’in nasil yapilacagini tarif ederken?

    Biz Müslümanlar (1.5 milyar) bir tek devlet olsaydik ancak Almanya kadar bir ekonomik varlik gösterebilirdik. Güç konusunda AKILALMAZ DERECEDE GERiYiZ!

    Dünyada 15-20 milyon Yahudi var 1.5 milyar Müslümana karsilik. Simdi Filistin-Israil kavgasinda diyoruz ki Müslümanlar bütün güçleriyle savassin ama Israil SPORTMENCE davransin!

    Semantik çarpitma ile kendimizi mahkum ettigimiz çözümsüzlükte cepheler yanlis kurulmus ama böylesi kolayimiza geliyor.

    Sahinleri degil Yahudileri düsman gördügümüz müddetçe çözüm olmayacak korkarim.

    Cephelesmedeki hatayi bu yazida anlattik
    Arendt, Chomsky gibi bir çok Yahudi aydin Siyonizmin tehlikeleri konusunda çok isabetli tespitlerde bulunmuslar ve hâlâ da bulunuyorlar.

    Antisemitizm, AntiSiyonizm ve Anti-Israelizm arasindaki farklari unutmamak lazim.

    Sorunun kaynaklarini Yahudilerin dinî referanslarinda aramak kanimca bir yere varmaz. Iran-Irak savasinda çekilmis fotograflari yayinlayabiliriz, parçalanmis kafataslari, dagilmis beyinler, … Bunlarin kaynagi Kur’an ya da Sii referanslarinda aramak mi gerekir?

    PKK ile savasirken Kur’an’a uyduk mu sanki?

    Süper Laik ordumuz her firsatta sehitlik kavramini istismar etmiyor mu?
    Sakin PKK ile ne alakasi var? demeyin, tam da göbeginden alakali ikisi!

  6. Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    “Sahinleri degil Yahudileri düsman gördügümüz müddetçe çözüm olmayacak korkarim.”

    bu cümle doğruluk payı var elbette. ama bir de “israil’de acaba şahin olmayan hükümet oldu mu?” sorusu doğru bir sorudur. ben türkiye’de yahudi düşmanlığının dün ihsan dağı’nın yazdığı gibi müslüman kesimde değil daha çok laik kesimde olduğunu (antisemitist denebilecek kitapları doğan yayımcılık bastı çoğunlukla) düşünüyorum. ancak israil’in 60 yıldır(hatta daha da evveline gitmeli) politikalarına ses çıkarılmaması ve desteklenmesinin sebeplerini gözden geçirmeli. israil’de benim kanaatimce hiçbir şahin olmayan hükümet olmamıştır. en barışçı görünenin ve nobel ödülü verienin de nasıl bir katil olduğunu hepimiz biliyoruz. grup veye bireysel olarak israil’in vahşetine karşı çıkan gruplar olduysa da, bu gruplar israil’de son derece ustalıkla (aynen batı dünyasında lduğu gibi) siyaset dışına mahkum edilmişlerdir. çok muhalif diye bilinen haaretz gazetesi gazze bombalanırken “askerlerimize birer moral öpücüğü gönderin” reklamlarını ana sayfasında veriyordu.

  7. Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    bu arada özlem hanımın türkiye basınının gazze konusundaki körlüğü hakkındaki sitemine sonuna kadar katılıyorum. şimdiye kadar 15’ten fazla yazımı yayımladığım taraf’ın bile bu konuda iyi sınav verdiğini düşünmüyorum(birkaç yazarı – ki onlar zaten her zaman vicdani olarak doğru pozisyonlarda oldular – hariç tutuyorum). sonuçta türkiye’de acılar bile seçmece…ancak seçtiğimiz acılardan hareket edip acıları dindirme ya da anlama yoluna gidiyoruz. acılar konusunda hassas olduklarını düşündüğümüz taraf gazetesi gibi gazeteler bile gazze’nin acılarını pek seçilebilir bulmadılar maalesef…böyle olunca dünyada bu kadar çaresizliğe terk edilmiş filistin için de onlara mücadele yöntemi önermeyi doğru bulmuyorum. sonuçta bana “biz her türlüsünü, şiddet dışını da, barış yanlısını da, silahlı direnişi de , hepsini denedik ama dnyadan bir tık sesi bile gelmedi” cevabı verirlerse benim yapabileceğim tek şey başımı utançla önüme eğmek olurdu sanıyorum. çünkü doğru söylerlerdi!

  8. Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    “israil’de acaba şahin olmayan hükümet oldu mu?”

    Bir bundan iki sene önce bir anket baslattik sitede, Kürtçe egitim, yayin hakki, vb konularda sorular sorduk. bir kaç hafta boyunca özgürlükten yana cevaplar çogunluktaydi, sonra PKK bir saldiri yapti, asker ve siviller hayatini kaybetti. Ankete gelen cevaplar birden bire “sahinlesti”.

    “Terör bitmeden Kürtlere hiç bir özgürlük verilemez” seçenegi öne geçti.

    Bizim okurlarimiz sahin midir yoksa PKK terörü artinca Kürt=Terörist seklindeki önyargi güçleniyor mu?

    ALLAH korusun, PKK kanli saldirilarla gündeme otursa ve bir kaç yil sürse MHP tek basina iktidar olabilir.

    Psikopat devlet Israil’in vatandaslari da ayni seyi yasiyor; Müslüman=Terörist. ama kötü yani, bunu bati dünyasina da büyük ölçüde kabul ettirmisler.

  9. Yazan:Tarik Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Aslında diğer dinlerin de birbirini kabul etmediği ve karışmaktan çok da hoşlanmadığı açık olmasına rağmen Müslümanlık ve Hıristiyanlık bu karışmama halini inanç temeli üzerine kurarken Yahudilik ırk temeli üzerine bina eder. Yahudilikte Yahudi olmanın temel şartı Yahudi ırkından olmaktır. Yahudi ırkından olmayan bir insan Yahudilik inancına sahip olamaz. Yahudi ırkından olmak için ise annenin mutlaka Yahudi olması gerekir. Dolayısı ile Yahudi bir kadın ile evlenmeyen bir erkek Yahudiliğe ihanet etmiş sayılır Yehova’nın seçtiği Yahudi ırkı ve bu ırka dost ve yardımcı olanlar makbul sayılırken bunun haricinde kalanlar tüm ırkçı fikirler gibi ‘ötekini’ tehlikeli görür ve dışlar

    Uzun uzun yazmaktansa konuya başlangıç için bu makaleyi link vermek yeterli olacaktır sanırm.

    http://en.wikipedia.org/wiki/Ger_tzedek#Modern_conversions

    İngilizce bilmeyenler için, makale “Yahudiliğe geçiş” meselesi üzerine kaleme alınmış. Çeşitli farklı yahudi mezheplerinde kurallar ve şartlar özetlenmiş.

    Günümüz yahudiliğinde, 3 ana mezhep vardir: Ortodoks, Muhafazakar ve Reform.

    Bu mezheplerin hiçbirisi sizin yukarıda özetlediğiniz dini görüşü paylaşmaz. Her biri ana babadan yahudi olmayan ama dini gereklilikleri yerine getirerek yahudi olmak isteyen kişileri kabul ederler.

    Bu mezheplerin dünyada en yaygın olanı Reform mezhebidir. Kuzey Amerika ve Avrupa’da (rusya hariç) yahudilerin çoğunluğu bu mezhep ve yerel alt kolları içerisinde addedilir. Bu mezhep başka dinlerden yahudiliğe kabul şartlarını en liberal yorumlayan mezheptir. Yine bu mezhebe bağlı kurumlar, tıpkı hristiyan misyonerleri gibi tebliğ çalışması yaparlar.

    Bunlara internetten bir örnek için:

    http://urj.org/outreach/conversion/qa/

    Dikkatimi çekiyor, genelde islami duyarlılıkları olan kesimler “yahudiliğin ırki bir inanç” olduğu önyargısından bir türlü vazgeçemiyorlar. Bunun sebebi İslam’ın yahudiliği bu şekilde algılamış olmasıyla mı alakalıdır, yoksa müslümanlar İslam’da olmayan (ya da olduğu yoruma, tartışmaya açık) bir yaklaşımı zamanla fikr-i sabit haline mi getirdiler bilemiyorum.

    Ancak herhalukarda yaklaşımınız günümüz yahudilerinin (seküler ya da dindar olsun olmasın farketmez) ve yine günümüz yahudi din alimlerinin çok büyük bir çoğunluğunun yahudilik anlayışına terstir.

    Kişisel olarak dindar bir insan olmadığım için, dindar müslümanlar ve İslam üzerine büyük büyük laflar etmekten geri dururum. Yahudi din adamları ve alimlerinin görüşlerini gözardı ederek ve onların hilafına “yahudilik” üzerine kestirmeci ve yargılayıcı söylemleri tekrarlamayı da aynı etik prensip uğruna çok sakıncalı buluyorum.

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Özlem hanımın (makalenin ardından) yaptığı yorum bana göre makalenin gölgesinde kalmış.Şahsen daha derinlikli bir değerlendirme beklerdim.Zira bilinen tekrarların dışında pek şey yok.Belki de ben fazla beklentiye girdim bilemiyorum,ancak çözümü esas alan bir değerlendirmenin daha isabetli olacağını düşünüyorum.

    Bundan hareketle haklı olarak “peki çözüm için sizin ne tür bir öreniz var?”sorusu gelebilir.

    Doğrudur,çözüm konusunda maalesef hiçbirimizin elinde işe yarar somut öneriler henüz bulunmuyor.Fakat şu kadarını biliyorum ki,İsrail’i suçlu göstermekle(ki suçludur,bunda şüphe yok)ve hadiseyi yahudi teolojisinin hatalarında aramakla maalesef Filistin halkı kurtuluşa eremiyor.Bunu maalesef birbirimize anlatamadık.

    Şimdi yorumda(makaleden sözetmiyorum)yer verilen bazı meteforlara değinmek istiyorum.Bir piskopat grup tarafından insanın evinde hapis tutulmasına karşılık ev halkı nasıl bir tepki vermeli.Ya da bu belayı berteraf etmek için ne yapmalı?Konu zaman zaman bu tarz bir sorgulama eksenine kaydığından buna bir açıklık getirilmeli.Evet,kendisine bir kulübede hapsolması reva görülen ve can güvenliği tehlikede olan hane sakinleri ne yapmalı?Tek tek ortadan kaldırılmayı göze alarak kendilerine daha çok zarar verecek davranışlarışlarda mı bulunmalılar,yoksa en az kayıpla bu beladan kurtulmanın akılcı yollarını mı aramalılar?Benimkisi sadece bir soru.

    İkincisi böyle bir tecavüz ve saldırı olayını bertaraf etmek adına farklı seçenekleri zorlamak,mağdur tarafı suçlu göstermek anlamına gelmiyor.Kaldıkı ki bu asla olaya duyarsız olmak demek de değildir.

    Fakat maalesef bizler toplum olarak birbirimizi haksız yere suçladık.Özellikle de bu sitede ne ahlakımız ne de vicdanımız kaldı sorgulanmayan.Makalenin sn.yazarı tarafından değilse de,farklı görüş belirten her insan hakkedilmeyen suçlamalara maruz kaldı.Dolaylı olarak korkaklıkla,İsrail tarafından “ham”edilmekten korkmakla,olayları sulandırmakla suçlandık.Evet bu belirlemeler hepsi arşivlerdedir.Ve kesinlikle adil bir yaklaşım değildir ve son derece rahatsız edicidir.Ne vicdan,ne hümanizma ne de ahlak kimsenin tekelinde değildir.

    Ve son olarak artık bu haksız isnatlardan kaçınılmalıdır.Bu sorgulamaya kimsenin hakkı yoktur.Ben,bundan böyle bu konuda fikir belirtmeye son vereceğim.Kimse kusura bakmasın yüreğim kan ağlarken başkasının hedef tahtası olmak bana daha büyük acı ve ızdırap veriyor.Hayır ya,herşey bu kadar basit değil,herkesin kendine göre duyguları,izzeti nefsi var.Dinden,imandan,vicdandan sözedenler acaba bu tavırlarla insanlara ne kadar zulm ettiklerinin farkındalar mı?

  11. Yazan:MY Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Tarik Bey,

    Yahudilik konusundaki ek bilgiler için tesekkürler, biz tabi Islam’i ve Hristiyanligi irkçi olmayan birer din kabul ediyoruz ama uygulama çok farkli.

    Kâbe’de zenci hacilara farkli muamele edildigini duymustum meselâ, bunun yaninda Türkiye’den giden hacilarin içinde elleriyle kurt köpegi isareti yapanlar var. Dualarina Türkes vb “kutsal” kisileri dahil edenler var! Uyduruk kaydirik hadislere(!) dayanarak Türklerin seçilmis bir irk oldugunu Islamî(!) kaynaklara dayanarak iddia etmeye kalkan da oluyor bayagi, KURTLU HiLAL makalesinin altindaki yorumlara bakilabilir.

    Suudi Arabistan’da kalacak olursak, Malezya’dan gelmis bir ev hizmetçisinin ya da Afrikali bir insaat isçisinin (müslüman olmasina ragmen) çok fazla asagilandiklari yine siklikla gündeme gelen seyler.

    Hristiyanliga gelince, Vatikan’in zencilerle olan iliskisini bir parça arastiranlari büyük sürprizler bekliyor.

    bunun yaninda Rus ortodoks kilisesi ve Ermeni Apostolik kilisesi de kurulusundan itibaren ULUSALCI kiliseler olmuslardir. Rus kani, Ermeni kani vb “kutsal” irksal vasiflar hep bu dinlerin bir parçasi olmustur.

    Yahudilik inancina etnik motiflerin karistirildigi dogrudur. Israilli sahinlerin bu motifleri kullandigi da dogrudur.

    Ama Israil’in yaptigi soykirimlar ile bu “dogmatik kirlilik” arasinda SEBEP-SONUç iliskisi kurmak bir kaç tane ZOR/HALLEDiLMEZ sorun üretiyor:

    Yahudilik irkçi bir din oldugu için Israil katliam yapiyorsa

    1) A CONTRARIO Israil Müslümanlik gibi “dogru” bir dine sahip olsaydi soykirim yapmazdi.

    2) A CONRARIO Yahudi olmayan devletler hiç bir soykirim yapmamistir.

    Tabi israil’deki soykirima bakip “aa normal, onlarin dinleri bozuk zaten” deyince çözüm(!) olarak ne kaliyor elimizde?
    1) Yahudiler zorla müslüman yapmak?
    2) Soykirima soykirim ile cevap vermek, israillesmek?

    Yahudi teolojisi ile soykirim arasinda sebep-sonuç iliskisi kurmak yine de çok yapiliyor ve yapilacak zira bazi vicdan rahatlatici avantajlar(!) sunuyor bu bakis:

    1) Yahudiler (irkçi teolojiden dolayi) soykirim yapiyorlar, “biz” cici Müslümanlar ise (iyi bir teolojiye sahip oldugumuz için) asla böyle bir sey yapmayiz!

    2) Kan revan içindeki Filistinli bebekleri görüyoruz ama elden ne gelir ki? Adamlarin dinleri bozuk! Lanet okuyoruz sabahtan aksama kadar, ALLAH bir mucize ile bu Israil’i yok etsin diye bekliyoruz.

    Sonuç: Yahudiler YAPTIKLARINDAN degil OLDUKLARINDAN dolayi suçlular, Biz MASUMUZ ve çARESiZ Müslümanlariz.

    Ben de zaten bunun için Yahudi nefreti Müslümanlarin Afyonudur diyorum 🙂

  12. Yazan:özlem Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Tarık Bey’e hitaben :aslında ben yahudiliğe kabul ile ilgili bilgilerimi bir müslümandan değil Yahudilerce kabul edilmeyen, İsrail vatandaşlığına da geçemeyen hatta Yahudiliği onaylanmadığı için sevdiği kızla da evlenemeyen Ilgaz Zorlu’dan aldım(Bkn. Ben Selanikliyim kitabının yazarı) Kendisi bu konuda Yahhudi kabul edilebilmek ve israil vatandaşı olabilmek için çok mücadele vermiş birisi.
    Reformistleri biraz araştırdığımda onların pek çok konuda yahudi inancının ilkeleri ile ters düştüğünü gördüm. Seçilmiş ırk, cumartesi yasağı ve bunun gibi. Sanırım bu klasik yahudi geleneğini temsil etmez. Yine de Yahudiliğin içerisinde bu tür farklılaşmaların olması beni memnun eder. Ama sanırım İsrail’in benimsediği Yahudilik yorumuna bu uymuyor. Yalnız son yıllarda İsrail’e olan göçü arttırmak amacı ile sonradan olan yahudileri de vatandaşlığa kabul ettiklerini duymuştum. Yine de tanıdığım çok fazla sayıda Yahudi ailenin hiçbirinde Yahudilik dışında bir evliliğe rastlamadığımı söyleyebilirim. Yine de bu konuyu ayrıca araştıracağım.
    Aziz Bey demek ki siz beni yanlış anlamışsınız ben ne yapayım.:)Ben yazıyı yazarken de yorumu yaparken de aynı düşünceleri paylaşıyordum. Kafam gidip gelmiyor emin olun:)

  13. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Israilin Siyonist rejimi Filistinlilere karsi cok acimasiz davraniyor ve bunu yapmaya devam edecektir. Ordan Osmanlilarin ciktigin beri Siyonist sistem Filistinlileri kullandi.Hamas denilen örgüt bile Siyonistler tarafindan FKÖ zayiflatmak icin kurulmustur ve sonunda FKÖ köseye ittiler. Birgün Hamas liderinin Israil ajani oldugu aciga cikarsa hic sasirmam cünkü Hamasin yersiz roket atmalari 1500 Filistinlinin canindan olmasina neden olmustur. Hamasi Siyonistler isine geldigi sekil kullaniyor. Filistin sorunu bir Arab sorunudur. Bütün Arablar Diktatör yönetimlerden kurtulmalidirlar.Siyonistler Filistinli cocuklari kestiyini Hüsnü Mübarek sinirlari kapatarak seyir etmistir. Türkiyenin hür sectigi Basbakan ne yapti??? Aynisini yapamaz Mübarek… cünkü Hamasi kuranlar onunda adami. Yazik Filistinlilere cünkü daha cok kurban verecekler.

  14. Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    tarık bey,
    ben size “encyclopedia judaica”yı öneriyorum. o ansiklopedi özlem hanımın – ana akım- yahudilikle ilgili verdiği bilgilerin çoğunu doğrular.

  15. Yazan:eg Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    sevgili mehmet,
    “Bir bundan iki sene önce bir anket baslattik sitede, Kürtçe egitim, yayin hakki, vb konularda sorular sorduk. bir kaç hafta boyunca özgürlükten yana cevaplar çogunluktaydi, sonra PKK bir saldiri yapti, asker ve siviller hayatini kaybetti. Ankete gelen cevaplar birden bire “sahinlesti”. ”

    demişsin ya, bence burada bazı problemler var. pkk saldırı yapınca türkiye’de oyların mhp’ye gidecek olması (öyle olur mu çok emin değilim ama diyelim ki doğru kabul edelim) bu eğilimin “haklı” bir eğilim olduğu fikrini mi vermeli bize? şöyle açayım: türkiye’de pkk saldırıları sonrası artan “milliyetçi dalgalar”ı demokratlar çoğunluk bu ülkede “milliyetçi damar”ın hep olduğuna ve bir tek tetikleme beklediğine yordular. bu yorumu çok ne tşekilde kullananların, israil toplumu için aynı şeyi “milliyetçilik israil halkının damarında vardır” sözlerini antisemitist diye damgaladıklarını biliyoruz. bu yüzden bence işin bir yönüne temas ederken bu yönün nereye gittiğini iyi hesaplamalıyız.
    ikincisi pkk le filistin direnişi arasında hiçbir ilişki yoktur. neden olmadığını biraz açayım :yıllar önce nuray mert filistinde yerleşim yerleri açan ve bu yerleşim yerleirne göçen yahudi yerleşimcilerle ilgili bir yazı dizisi yapmıştı. o yazı dizisinde konuşulan ailelerin hepsi (evet hepsi) bunu dini bir görev addettiklerini ve yerleştikleri yerlerden ölüm pahasına çekilmeyeceklerini ifade ediyorlardı. yani işgali bir yöntem olarak benimsemiş bir devletle, toprakları işgal edilenlerin direnişini aynı kefeye koyamayız. kullandığın paragraf israil devletinin hükümetlerinin hep şahin olmasını filistin direnişine bağlamak gibi bir tehlike içeriyor, ki böyle birşeyden değil; tam tersi sırf israil topraklarına yerleşmiş olmaktan kaynaklanan bir milliyetçi-şoven bir tutumu olduğunu düşünüyorum israil halkının. en azından çoğunun. bu şu demektir: filistin topraklarına ve yeni yerleşim yerlerine devamlı olarak yerleşenlerde zaten bu milliyetçi damar vardır. bence yanlış bir analoji kurulmuş. bu analoji çoğunluk israil politikalarını batıda haklandırmak için kullanılan bir analoji. senin öyle bir amaç içinde olmadığını biliyorum. onca yazını okudum. ama bu paragraf böyle bir anlaşılmaya açık maalesef. dolayısıyla dünyanın herhangi bir ülkesinde bazı şeyler ülkede kimi insanlarda milliyetçi damarları besleyecek iş görebilir; ama israil için durum farkldır çünkü israil topraklarına yerleşenler zaten bunu milliyetçi bir tutum olarak yapıyorlar. dolayısıyla pkk ve filistinli analojisi tmeelinden yanlış bir analojidir bana kalırsa.
    ikincisi birinci eğilimde (pkk’dan dolayı oylarda milliyetçi reflekslerin artması) haklı görülebilen (ki bunu bu ülkenin en demokrat kişilerinden birisi olan etyen mahçupyan bile hrant dink’in ölümü sonrası yazdığı yazıda net bir şekilde kullanmıştı) toptancılama, nedense aslında tam da cuk oturan israil için antisemitizm demek oluyor. bu bile çifte standardın en görünür tarafını ortaya koyan mahiyette….

  16. Yazan:MY Tarih: Şub 8, 2009 | Reply

    Selam EG,

    Bizim Ergenekon ile Israil’in Siyonistleri arasindaki tek fark güçleri arasinda. ikisi de seçmeni korkutarak sahin hükümetlerin ve/veya darbelerin yolunu açiyor. (siyonistler çok daha zengin, çok daha iyi örgütlenmis)

    Yahudi teolojisi üzerinde israr etmekteki hata da burada (bence). Vatansever Güç Birligi’ydi galiba,
    Türk bayragi serilmis bir masada Kur’an ve tabanca üzerine el koyarak yemin ettiriyordu.
    Bu Kur’an yerine Atatürk’ün ayakkabisi filan da olabilirdi. Mesele kutsiyet ya da teolojide degil.
    insan odakli bakalim. insan (ateist, yahudi, musluman…) korkunca saldirganlasir, kendi özgürlüklerinden vazgeçer, baskalarinin yasama hakkini ise hiçe sayar.

    Kürtçe Anketi ile anlatmak istedigim de buydu.

    Bence PKK ve Filistin sorunu arasinda bir analoji vardir ama senin yorumladigin yönde degil.

    Müsadenle bir kaç eksen ile sinir koyalim:

    1) PKK bir terör örgütü müdür? Evet.
    2) PKK’nin devlet kurmak istedigi topraklar TC’nin mesru topraklari midir? Evet.

    Demek ki PKK (Türkiye’nin gözünde) polisiye bir olaydir. Bir savas degildir. Hukuk devleti olan TC, PKK ile mücadele ederken ORANTILI GÜç KULLANMAK zorundadir.

    1) Sivil Kürtlere PKK militani gibi saldiramaz,
    2) Tas atan bir PKK göstericisine mermi atamaz.

    “Hukuk devletiyim” diyen bir devletin teröre karsi tavri bu olmali.

    Buraya kadar anlastik mi? ( “evet” dedigini varsayarak devam edelim)

    Peki asagidaki fikirleri savunabilir miyiz?
    1) Israil ORANTILI GÜç KULLANMALI,
    2) Israil sivil Filistinlilere saldirmamali.

    Bunlari iddia edebilmek için Filistin topraklarinin mesru hakimi olarak Israil’i kabul etmek gerekir. Mesru degil ama uygulamada böyle bu. Israil’in izni olmadan bir sargi bezi bile sokamiyoruz.

    (Bu arada Hamas’in “zafer” çigliklarinin ne anlama geldigini de onlara sormak lazim, zafer buysa yenilgi nasil oluyor acaba?)

    Israil’den sportmence savasmasini istiyoruz, ama HAMAS ve Hizbullah’in her hareketine, sözüne kefiliz. “Kudüs’ü fethetmeden savas bitmez” diyorlar. “Tamam” diyoruz. “Dayanin”

    Kurulus sartnamelerinde Kur’an’dan cimbizlanmis ayetleri koymalarina, Kur’an’a irkçi yorumlar getirmelerine ses çikaramiyoruz. “ONLARA YAPILAN SANA YAPILSAYDI?” diye azar isitiyor sesini çikarmaya yeltenenler.

    Israil’i haritadan silmeye yemin ettigini söyleyen insanlar yagmur borusundan bozma füzelerle asfalta 10 cm’lik delikler açiyorlar.

    Siyonist propaganda makinasi bu havai fisek gösterisini “roket saldirisi” diye dünyaya yutturuyor.

    Israil halki korkudan donuna isemis, hükümetleri gittikçe daha da sahin oluyor. Biz de onlara “sizin bebeklerinizi öldürecegiz, ülkenizi haritadan silecegiz, zaten boktan bir dininiz var, sizden adam olmaz ama siz yine de lütfen bize sadece tas atin olur mu?” diyoruz.

    Yani su anki durum bu. Biraz umutsuz 🙁

  17. Yazan:özlem Tarih: Şub 8, 2009 | Reply

    Benim yazima elestiri imis gibi yapilan yorumlari kismen simdi okumak imkani buldum. Ancak sunu soylemek istiyorum bu yorumlari benim yazima binaen yaziyorsaniz biraz aklima hakaret kabul ederim. Ben İsrail in saldirganligini sadece dinine dair siyonizme kapı açan zaaflara bağlamadım. Evet belki doğru tevillerle Avrupa daki kimi Yahudiler gibi buradan farklı bir vicdani durum oluşturmak da mümkündü. Ancak bunu da saldırganlığının arkasındaki faktörler arasında bir faktör olarak saydım. Üstelik bu düşüncemi hem Tevrat tan hem Talmuttan çok irrite edici ayetlerle destekleyebilecekken incitici olmaması babından açıkça ifade etmekten de imtina ettim.Eğer bana müslüman gözükenlerin terörünün arkasındaki müslümanların da müslümanlıklarını sorgularsanız gibi bir yorum getirirseniz size şunu söyleyebilirim ben Tevrattan 20 ayet getireyim siz de bana Kur’an dan 20 ayet bakalım şiddet dozunda ve ırki ayirimcilik bazında bir benzerlik bulabilecek miyiz. Ayrıca müslümanlarda şunu yapmıştı ne yani islam da boyle midir türü bir tartışmayı son derece kaçak bir dövüş olarak görüyorum. Eğer söylediklerim yanlışsa en azından Tarık Bey gibi benim sözlerim üzerinden beni eleştirmeyi deneyebilirsiniz. (tabi biraz da Tevrata bakarak ırkçılıkla ilgili iddiamı red etmeye çalışsaydı mutlu olurdum.)Ayrıca kim dedi ki ben zulmü bir tek yahudiliğe has kıldım.
    Dediğim gibi birazcık bu yorumlar benim aklıma hakaret olmuş.

  18. Yazan:MY Tarih: Şub 8, 2009 | Reply

    Bir toplumu baska bir topluma siddet uygulamaya yönlendiren sey(ler) nelerdir?

    Yani birinci toplumun kollektif bilincinde ne oluyor da katliam yapmayi mesru buluyor?

    Millî ordunun kendisi adina siddeti uygulamasini onayliyor?

    Kurbanlarin çektikleri acilari hak ettiklerini ya da en azindan kaçinilmaz oldugunu kabul ediyor?

    Temel sorular bunlar zannediyorum.

  19. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 8, 2009 | Reply

    Özlem hanım,

    Bundan böyle Filistin sorunuyla ilgili yorum yazmayacağımı belirttiydim.Ancak son yorumunuzda yer verdiğiniz serzenişiniz biraz farklı bir konuya tekabül ettiğinden sanırım ilave bir açıklama şart oldu.

    Eleştirilere dair kendinize göre haklı itirazlarınız var.Size bu konuda hak vermiyor değilim.İnanın insanın asıl anlatmak istediklerinin farklı biçimde algılanması,yani insanın anlaşılamaması kadar ızdırap verici bir durum yok.Ben bundan çok çektim çünkü.Hele son bir ayım hep bununla geçti,zihnimi meşgul eden sayısız detaya takıldım kaldım.

    Şimdi son yorumunuzu okuyunca sizi biraz daha anladığımı düşünüyorum.Aklınıza hakaret edildiğini dile getirmişsiniz.Kendi payıma amacımın bu olmadığını anlatmanın bir yolu olsaydı keşke.Ne yazık ki kelimeler bazen kiyafyetsiz kalıyor,bazan sayfalar yetmiyor birşeyleri anlaşılır kılmaya.

    Fakat şu kadarını söyleyeyim ben şahsen sadece aklıma değil,vicdanıma,duygularıma,ahlakıma hakaret sayılacak sayısız ithama maruz kaldığım hissine kapıldım.Belki biraz abarttım,belki duygusallığım ya da kırılganlığım neden oldu böyle hissetmeme.Ama bunların hepsini yaşadım inanın.

    Tekrarlamakta yarar görüyorum,sakın bunları yaşadım diye sizin de bundan nasibinizi almanız için kasıtlı yapılmış bir davranış olarak algılamayın.Makalenizi son derece yapıcı ve gerçekçi buldum.Beklentim şuydu:yorum kısmında,satır aralarında bizim gibi farklı düşünenleri kısmen anlayacak biraz bizlere de hak verecek uzlaştırıcı birşeyler aradım.Eşitlik,özgürlük,adalet hülasa demokrasi konularında yanyana kol kola yürüyen sizin gibi insanlardan evet bu beklentim oldu.İnkar etmiyorum,bunu hissettirmeye çalıştım.Fakat asıl tepkim size değildi.Olamazdı da.Ne var ki bu anlamda sizden de tatmin edici adımların gelmediğini görünce biraz zamansız bir eleştiri doğmuş oldu.Kantarın topuzunu kaçırmış olabilirim.Fakat sonuçta insanız ve kusursuz değiliz.

    Özetle şunu söyleyeyim ki asla Filistin halkının acılarına duyarsız kalmadım.İsrailin gerçekleştirdiği saldırıları,vahşeti,şiddeti meşru bulmadım.Kendimce insan odaklı bakmaya çalıştım,devletçi bir mantık ya da ideolojiler üzerinden bakmadım.Sadece Filistin halkının yıllar boyu çektikleri acıların son bulması için farklı seçeneklerin de dikkate alınması gerektiğini savunmaya çalıştım.Ama dediğim gibi bu sesimi duyurmanın bir yolunu bulamadım.Bu beni ziyadesiyle üzdü.Evet,ben bir yazar,akademisyen ya da sözü dikkate değer bir yetkili olmayabilirim.Ama bir insanım.Doğru veya yanlış benim de fikirimi belirtmeye hakkım vardı.Fakat bazı yazar arkadaşlarımız tarafından adeta vebalı muamelesi gördüm,peşin hükümlerle yargılandım.Tekrar ediyorum,bu şık bir tavır değil.Laf sokuşturarak kimsenin bir diğerini rencide etmeye,söylediği söze pişman ettirerek lafı boğazına düğümlemeye hakkı yok.Ve bu sitede maalesef olayı böyle kişisel düzleme çeken bir anlayış türedi.

    Son olarak bu tarz yaklaşımları doğru bulmuyorum.Eleştirim şahsınıza yönelik değil.Fakat bu anlayışta ısrar edildiği sürece ben de itirazımı dillendirmekten asla kaçınmayacağım.Ta ki fikir ve düşünce belirtmenin kişisel polemiklere dönüşen bir araç olmasının ötesinde çok daha farklı bir şey olduğu doğru dürüst anlaşılana dek mücadelem sürecek.

    Saygılarımla.

  20. Yazan:Tarik Tarih: Şub 8, 2009 | Reply

    Üstelik bu düşüncemi hem Tevrat tan hem Talmuttan çok irrite edici ayetlerle destekleyebilecekken incitici olmaması babından açıkça ifade etmekten de imtina ettim

    Özlem hanım, öncelikle Talmud’da ayet olmaz. Talmud’u (bütün) yahudiler “sözlü ya da hahami gelenek” olarak sınıflandırırlar. Talmud yazılarının referansı Tevrat olmak durumundadır. (Kabaca bizdeki Kuran-hadis meselesi gibi)

    Talmud’a itimad konusunda da 3 mezhebin yaklaşımı farklıdır. Reform Talmud’a tamamen seküler bir gözle bakar, hiçbir kutsiyet affetmez, onların gözünde bağlayıcı değil tamamen tarihseldir. Muhafazakarlar reformdan çok farklı değildirler, metnin tarihselliğini kabul ederler, bu nedenle de yahudi yasasının talmudla sınırlandırılmasına karşı çıkarlar. Onlara göre içtihad kapısı açıktır. Ortodoks’lar ise Talmud’a (hatta genel olarak halaka dedikleri tarihsel haham uygulamalarına)literal anlamda en sadık kesimdir.

    Kabaca ve kısaca, bugün bir Reform ya da Muhafazakar kökenden herhangi bir hahama bir Talmud metni gösterseniz, kendi durduğu konuma göre size “Tamamen saçmalık!” deyip geçebilir. Çünkü itikadlerine temel teşkil etmez.

    Tevrat’a gelirsek.

    “Irkçılık”tan kastınızın ne olduğunu bilmiyorum. Irk, kavim, ulus, etnisite, halk, bütün bu kavramlar arasında, bugün kullandığımız anlamda ayrımlar, modern dönemde farklı disiplinlerin antik metinleri farklı perspektiflerden yeniden yorumlamalarının sonucudur. Genel olarak yahudilik, evrensel bir mesaj barındırır. Tevrat’ın Tekvin bölümünde bu çok açıktır.

    Yine, “Yabancı”, (ger-israilli olmayan)kavramına Tevrat’ta sık rastlanır. Genel olarak yahudi dinine girerek, İsrailler arasına karışan unsurları değil, İsrailliler arasında ve İsrail egemenliğinde yaşayan, diğer dinlerden etnik toplulukları adlandırmada kullanılır.

    Bu kişilere muamele konusunda Tevrat’ta şöyle emredilir:

    Çıkış 22:21

    “Yabancıya haksızlık ve baskı yapmayacaksınız. Çünkü siz de Mısır’da yabancıydınız.

    Çıkış 23:9

    Yabancıya kötü muamelede bulunmayacaksınız. Yabancılığın ne olduğunu bilirsiniz. Çünkü siz de Mısır’da yabancıydınız.

    Levililer 33-34

    33 “Ülkenizde sizinle birlikte yaşayan bir yabancıya kötü davranmayın.
    34 Ona sizden biriymiş gibi davranacak ve onu kendiniz kadar seveceksiniz. Çünkü siz de Mısır’da yabancıydınız. Tanrınız RAB benim.

    Yasa, 27:19

    19 “’Yabancıya, öksüze, dul kadına haksızlık edene lanet olsun!’ “Bütün halk, ‘Amin!’ diyecek.

    Ne diyelim?

    Amin!

  21. Yazan:nun Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Alıntılar hoş, ben de bunları vereyim çeşit olsun:

    “Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek.” (İşaya, Bab 13 / 15)

    “Onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına…çocuktan, emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşğe kadar hepsini öldür…” (I. Samuel, Bab 15 / 3 )

    “Ve İsrail onun mirasının sıptıdır; ismi orduların Rabbidir. Sen Benim topuzum ve cenk silahımsın; ve seninle atı ve binicisini kıracağım; ve seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle genç adamı ve erer varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım ; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valiyi ve kaymakamı kıracağım.” (Yeremya, bab 51 / 19-23)

    “Tanrınız Rab kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınızın size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz . Yakınınızdaki milletlere ait olmayan sizden çok uzaktaki kentlerin tümüne böyle davranacaksınız.” (Tesniye, 20; 13-15)

    “Ancak Tanrınız Rabbin miras olarak size vereceği bu halkların şehirlerinde soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız.” (Tesniye; 20/16)

    “Şimdi git, Amelikalılara/Amaleklere saldır. Onlara ait her şeyi yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın, erkek, çoluk-çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” (1. Samuel, 15/3)

    ***

    Yahudi Hahamlar yukarıdaki gibi ayetleri kabul ediyor. Tartıştıkları kısım sadece tarihsel olup olmadığı yönünde. Büyük bir kısmı da bırakın tahrif olmasını tarihselliği bile kabul etmiyor. Yani onlara göre Tanrı bir dönem çoluk çocuğun öldürülmesine cevaz vermiş.

    Bu konuda iyi bir dosya:

    http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=25032

    **

    Bu teolojinin üzerine bir de “seçilmişlik” psikolojisi ile yetişmiş insanları düşünün İsrail vahşetinin kaynağına inmiş olursunuz. İsrail’de seçilmişlik psikolojisini 7 yaşında bir çocuğun gözünde bile görmek mümkün derler. Yahudiler kendileri dışındaki insanları kendilerine hizmet etmek için yaratılmış mahluklar olarak görür.

    İslam bilgini, yazar Mustafa İslamoğlu bir yazısında Yahudi teolojisi hakkında şunları söylüyor:

    “Bir Müslüman, Hz. Musa’ya da Hz. İsa’ya da iman etmeden Müslüman olamaz, değil mi? Fakat, Yahudi akidesini Tevrat’tan daha fazla belirleyen “geleneğin” tepesinde yer alan Talmud’un (5. bl.) Hz. İsa’ya bakışını merak etmez misiniz? Çünkü bu bakış açısı Yahudi dini geleneğiyle ırkçılığın nasıl iç içe geçtiğini göstermesi açısından manidar. “İsâ hakkında birçok edebe aykırı cinsel ithama ilaveten Talmud, onun cehennemde kaynayan dışkının içine daldırılacağını belirtir”

    Yine Allah’ın indirdiği haliyle Tevrat ve İncil’e iman etmek bir Müslüman için Kur’an’a iman kadar şarttır. Bozulmuş haliyle dahi bir Müslüman’ın kutsal kitaplara saygısızlık etmesi düşünülemez. Fakat Yahudi dini geleneği “goyim”in kitabına hakareti dini bir emir telakki ediyor: “Yahudiler’in ellerine geçen Yeni Ahid’in (İncil) her hangi bir kopyasını eğer mümkünse kamuoyu önünde yakma yükümlülüğü vardır. Bu ilke kağıt üzerinde kalmayıp bugün bizzat uygulanmaktadır. 23 Mart 1980 tarihinde Kudüs’te yüzlerce İncil nüshası, kamuoyunun gözleri önünde ve törenle İsrail Din İşleri Bakanlığı’nın desteklediği Yahudi örgütü Yad Le’akhim’in gözetiminde yakılmıştır.”

    [….]

    Her Yahudi, Tevrat okumaya geçmeden şu “Beraha”yı okumak zorundadır:

    “Baruh Ata A-do-nay, E-loenu Meleh Aolam, Aşer Bahar Banu Mikol Aamim, veNatan Lanu Et Torato!” (= Tüm dünya milletleri arasından bizi seçen ve bize Tora’sını veren Evrenin Kralı, Sen, Tanrımız: Kutsalsın).

    Boşuna değil her Yahudi’nin kendisini “dünyanın merkezi”, yani “insanlığın efendisi” olarak görmesi. Yukarıda dile getirdim, bir Yahudi’nin iman esasıdır bu. Kur’an onların bu “kutsal ırkçılığını” veciz bir ifadeyle özetlemiş (Maide 18).

    Bu yüzden olsa gerek, Talmud Zeyli olan ve İsrail’de sudan ucuza dağıtılan Hesronot Shas adlı “ilmihalde”, bir Yahudi bir mezar önünden geçerken mezarda yatanlar Yahudi’yse dua etmesini, değilse (Jeremiah 50.12′ye uyarak), mezardaki ölülerin annelerine lanet etmesini şart koşar.

    […]

    Kabalist geleneğe ait Shevet Musar adlı ahlak kitabında yer alan “Yahudi kadın şu dört şeytani varlıkla karşılaşmaktan kaçınmalı: goyim, domuz, köpek, maymun” ilkesine ne derler acaba? Pekii “Halacha’ya göre tüm goyim (Yahudi olmayan) kadınların fahişe olarak kabul edilir” hükmüne?”

    Yazar Ali Ünal’da bir yazısında Yahudi Teolojisi ve yansımaları için şunları söylüyor:

    “İsrail’in yarım asra yakındır Filistin’de uyguladığı politikalar, sınır tanımaz zulüm ve katliamlar, Jewish Fundamentalismin Israil’in kendileri de birer Yahudi olan yazarları Israel Shahak ve Norton Mezvinsky’ye göre, dinle kaynaştırılmış ve dünyayı Yahudi olan ve olmayan şeklinde ikiye bölen en ayrımcı bir ırkçılıktan kaynaklanmaktadır. Shahak ve Mezvinsky, bütün milletlerin karşı çıkması gerektiğini ifade ettikleri bu ırkçılığın Talmud’a dayandırıldığını belirtmekte ve şöyle yazmaktadırlar: “Talmud der ki: Birbirine zıt iki ruh vardır: Yahudi olmayan ruh şeytanî âleme aittir; Yahudi ruh ise, kudsiyet âleminden gelir.” Yahudi köktendinciliğinde Mesihî akımın babası olan Rabbi Kook, şöyle der: “Bir Yahudi’nin ruhu ile Yahudi olmayanların ruhları arasındaki fark, insan ruhu ile hayvan ruhu arasındaki farktan daha derindir.”

    Şu ibretlik satırlar da hem Ali Ünal’ın hem de M.İslamoğlu’nun alıntı yaptığı İsrael Shahak’ın “Yahudi Tarihi-Yahudi Dini” adlı kitabından:

    “1980 yılı yazında, Yahudi teröristler tarafından düzenlenen ve Nablus Belediye Başkanı Bassam Shak’a’nın iki bacağını; Ramallah Belediye Başkanı Kerim Hallaf’ın da kolunu kaybettiği saldırı ardından bir grup Yahudi Nazi, Tel Aviv Üniversitesi’nin bahçesinde toplanmıştı. Bu grup, birkaç kediyi kızartmış ve Arap belediye başkanlarının kopan etlerinden yapılmış “şiş kebap” olarak yoldan geçenlere sunmuştur. Bu korkunç partiye -benim gibi- şahit olanlar; şu anki bilgi düzeyi ile bu tür bir korkunçluğu tanımlamanın mümkün olmadığını itiraf etmişlerdir.” (s. 125, dn. 25)”

    İsrail’in hahamları, sivillerin topyekün öldürülmesinde ahlaki bir sorun yok diyor.

    Bu da Hahamlar Şurasının fetvası, müünferit falan değil yani: “Tevrat, savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülmesini caiz görmektedir, Gazze´de ve Lübnan´da kadınlara ve çocuklara acıyanlar, İsrail´deki kadınlara ve çocuklara vahşi bir gözle bakıyor demektir”

    İşin garibi, bunları dile getirmek antisemitizm oluyor. Bir yafta gibi kolaylıkla boyunlara asılıyor. Ama ayetler de ortalıkta duruyor, bunlara dayanarak haham zatı muhteremler çoluk çocuğun öldürülmesine cevaz veriyor. Bunu söyleyince de “antisemitizm!” diye bas bas bağırılıyor. Yahu çocukları öldürmeyi normal karşılayan bir zihniyet nasıl hüsnü kabul görür, nasıl eleştirilemez görülür, bu nasıl ahlaksızlık, bu nasıl vicdansızlık.. Nazizmi, faşizmi neden eleştiriyoruz madem diye soran yok. Bir güruhun vahşeti makul, dokunulmaz, teolojik eleştiriye bile tabi tutulamaz bir diğerinin ki tu kaka. Böyle iki yüzlülük olur mu? Vicdanlı insanların midesini kaldırır bu ikiyüzlülük.

    Hiç ıkınıp sıkınmaya gerek yok, zırva tevil götürmüyor.

  22. Yazan:nun Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Bu arada, Tarık bey’in bahsettiği ayetlere iman edip, özümseyip farklı dün mensuplarını da kendisiyle aynı yaratılmış insan olarak gören ve yukarıdaki vahşeti reddeden yahudiler başım gözüm üstünedir.

    Fakat maalesef çok az sayıda onlar. İsrail kuruluşundan bu yana, bahsettiğim teolojik çizgiden besleniyor. Zulmdeki bu pervasızlığının kaynağı da, Gazze’deki sivil katliamlarını İsrail halkının %95’inin desteklemesi de (hatta bir tepeye çıkıp bomba düştükçe alkış tutuyorlardı), füzelerin/bombaların üzerine kendi çocuklarına “filistinli çocuklar, bu size hediyemiz, ölüm” vb şeyleri yazdıracak kadar gözü dönmüşlük de hep aynı teolojik çizgiyle yetişmenin bir eseri.

  23. Yazan:özlem Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Tarık Bey yine sapla samanı karıştırıyoruz. Öncelikle ifade ederken hata etmiş olabilirim. Tabi ki Talmut un ayetlerden oluşmadığını bir nevi yasa kitabı olduğunu ve İslamdaki karşılığının fıkıh ve akaid arası bir kitap olduğunu biliyorum. (hadis değil) Ayrıca Yahudilikte Talmud’un tüm yahudiler arasında kabul gören tartışılamaz bir kitap olmadığını da Yahudilikte Kabalist akımları da biliyorum.Ki sanırım bizdeki Tasavvufi çizgiye biraz benziyor. Ama sanırım siz de Talmut’un içerdiği dehşet ifadeleri, ırkçılığı ve yine hiç de azımsanamayacak bir kesim Yahudi için geçerli bir yasa kitabı olduğunu, İsrail de ise bahsettiğiniz Ortodoks Yahudiliğin gücünü biliyorsunuz ki Talmut’u hiç tartışmaya katmadınız. Peki ben de katmayayim. Tevrat üzerinden devam edelim.

    Diğer taraftan Gazze katliamı sırasında özellikle İngiltere de hahamların yaptığı israil karşıtı gösterileri görüp de Yahudilik başka türlü yorumlanamaz buradan vicdanlı bir din anlayışı türetilemez tüm Yahudiler kaçınılmaz olarak ırkçıdır demem mümkün değil. Yine ben tevratı ve incili okuduğum zaman kendi inancımdaki pekçok ize de rastladım. Bu da çok doğal zaten..Kimi çağdaş tefsirciler kendi tefsirlerinde tahrif edilmemiş Tevrat ayetlerinden de oldukça faydalanmışlardır.

    Sizin de örnek verdiğiniz ayetler Tevrat ta benim gibi müslümanların da etkilenebileceği güzel örnekler. Yine bu siteye çok önceden Avrupa’da yaşayan bir arkadaşımın bir Yahudi gettosunda bir haham ile yaptığı söyleşiden sonra hissettiği duyguları kaleme aldığı bir gezi yazısını da gönderen bendim.

    Başlamadan bir küçük öz eleştiri. Yahudilik’in anne tarafından kan yolu ile geçişine dair istisna koymamam benim hatam. Buna da bu bilgideki genellemeyi bizzat Yahudi bir araştırmacının yazdıklarından ulaşmam o yüzden şüphe etmemem sebep oldu. Ancak siz de tam bunun tersini yaptınız ve Yahudilik anlayışında ırka dayalı din olgusunu tamamen red ettiniz. Siyonizmin kendini dayandırdığı seçilmiş ırk, vaat edilmiş topraklar meselesini hiç yokmuş burada bir sorun varsa da ortodoks yahudilike ait bir takım aşırılıklarmış gibi kabul etmeye kalktınız. Bence bu yanlış. Herşeyden once konumuz İsrail’in zulümleri ve bugün İsrail’de pek çok önde gelen haham çıkıp Arapları katletme yolunda Tevrat’ın izni olduğu, yaşanılan toprakların Yahudilere vaat edilmiş topraklar olduğuna dair bir yorum yapabiliyorsa
    Özlem Hanım sizin bu söyledikleriniz külliyen yanlış gibi bir mantıkla tartışmaya girmek doğru değil. (hahamların bu beyanlarına örnek bir önceki mailimde de var pekçok başka örnek de verebilirim hem Yahudi liderlerin hem de din adamlarının sahip olduğu ırkçılık düşünceleri hakkında Yahudilike atıf yaptıkları konularda)

    Gelelim Tevratta irkçılığa yorumlanabilecek bölümlere. Bana ırka dayalı din anlayışının Tevrat’ın neresinden çıkardığımı sormuşsunuz. Ben de size neresinde bunun dışında farklı bir din anlayışı bulduğunuzu sormak isterim

    Konuyu takip edenler için bir tavsiyede bulunmak isterim. Tevrat çok uzun, okuması sabır isteyen bir kitap. Yahudilik tarihi ile ilgili mevzuları bir sürü detayları ile beraber anlattığı için zaman zaman Yahudi olmayan biri için okuması bayağı zor olabiliyor. İddia ettiğim konular Tevrat’ın pekçok bölümünde tekrarla ve sıklıkla olmasına rağmen ben ilgilenenlerden özellikle iki bölümü okumalarını isterim. Biri Tesniye diğeri Yeşu..

    Peki Tesniye’de neler bulabiliriz:

    Putperestliği red, günahlara ve kötülüklere karşı İsrailoğullarının uyarılması, zina, hırsızlık, iftira gibi davranışların İsrailoğullarından men edilmesi, bunun gibi konularda cezalar, hadler, kanunlar. (kısmen yazılan çoğu şey Kur’an da da bütün insanlığa karşı uyarı şeklinde var)

    İsrailoğullarının Rabbe mukaddes, seçilmiş, sevdiği bir kavim oluşu, Rabbin oğulları olması, başka Tevrat ayetine gore altından kıymetli bir kavim olması vs. (yine kısmen Kur’an da o dönemde israiloğullarının seçilmişliğini doğrular. Ama bu seçilmişlik üstünlük ve ayrıcalıklılık anlamında değil risalet sorumluluğunu yüklenmek anlamında beyan edilir. Yine bu sorumluluğun ismailoğullarına geçişi ama bu sorumluluğun gereğini yapamazlarsa allah’ın başka bir ihlaslı kavme bu görevi vereceğinden bahsedilir.)

    Musa’nın kavmine vasiyetleri; Rabbin tüm milletlere öfkesi olduğu, bu kavimlerin putperest olduğu, israiloğullarının bu kavimlere karışmamaları gerektiği, kız alıp vermemeleri, oğullarını evlendirmemeleri(burada iman etmişlerse evlenebilirsiniz diye bir istisna da konulmaz) bu kavimleri İsrailoğulları eli ile kıracağı, ere varmamış kızdan, ihtiyara, hayvanlara değin onlara acımaması gerektiği kavme tavsiye edilir. Tevratın bir çok bölümünde hep bu diğer kavimlere olan öfke, onlara müstahak görülen cezalar(mesela putperestliğe davet ederlerse hiç acımadan onları öldürmeleri gerektiği) babalarının sorumluluğunun nesiller boyu çocuklarda aranması ve benzeri onları kırmak yok etmek ile ilgili ifadeler yer alır. Ama onları dine davet etmek iyiliği, dünya ve ahiret saadeti ile ilgili vaadleri anlatmak, güzelce rabbin birliğini tebliği etmek gibi ayetler benim gördüğüm kadarı ile ya yok ya da varsa bile çok az olmalı.

    Bir de islam inancı yönünden asla kabul edilemez başka mevzular da var Tesniye de.(ki Musa’nın beşinci kitabı diye geçer)

    *Rabbin öfkelendiği kavimlerin isimleri teker teker sayılırken hepsini kılıçtan geçirmeleri, nefes alan kimseyi sağ bırakmamaları, kadınları çocukları ve mallarının yağmalanması, kimi yerlerde kadın ihtiyar da dahil kimseye acımamaları ve onları yok etmeleri söylenir.

    *Ödünç hususunda komşusunu ve kardeşini sıkıştırmaması ama yabancıyı sıkıştırabileceği, , kardeşine faiz ile para veremeyeceği ama yabancıya verebileceği gibi çifte standartlar,

    * Nameşru bir çocuğun rabbin cemaatine asla giremeyeceği

    * Bir Moabi veya Ammoninin Rabbin cemaatine asla giremeyeceği çünkü Mısırdan çıkış esnasında bu kavimlerin yaptıklarından nesiller boyu hepsinin suçlu olduğu(yine Tevrat’ın başka ayetlerinde de bu babanın suçunun kuşaklar boyunca oğullarında aranması ile ilgili bölümler var) Kur’an burada suçun şahsiliği ilkesi üzerinde durur ve babaların ataların yaptıklarından asla evlatları sorumlu tutmaz.

    * İntikam, öfke, kan dökmek ile ilgili ilahiler ,

    *rabbin öğütlerini tutmadığı takdirde İsrailoğullarının başına gelecek bu dünyadaki musibetlerle ilgili sayfalar dolusu gazap sözleri

    *Yine kadın erkek ve evlilik meseleleri ile ilgili asla İslamın kabul edemeyeceği kimi emirler ama konu dışı.

    Bu söylediklerimi sadece Tesniye bölümünde bulmak dahi mümkün. Sadece bir örnek olarak tek bir ayet alıntılayayım:

    Bir şehre cenk etmek için yanasştığın zaman onu barışıklığa çağırmaları eğer kavim kabul ederse tüm kavmin onlara angaryacı olması ve kulluk etmesi söylendikten sonra red ederlerse şunları yapmaları emr ediliyor kavme:
    …Ve Rab onu senin eline verdiği zaman onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin, ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan herşeyi, bütün malını kendin için çapul edeceksin ve Rabbin sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden uzakta olan tüm şehirlere böyle yapacaksın. Ancak Allah’ın Rabbin sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden kimseyi sağ bırakmayacaksın; fakat onları Hittileri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Perrizileri ve Hivileri ve Yebusileri, Allah’ın sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin ta ki kendi ilahlarına karşı yaptıkları mekruh şeylerine gore yapmayı size öğretmesinler; yoksa Allah’ınız Rabbe karşı suç işlersiniz.

    Peki okunmasını saglik verdiğim ikinci bölüm Yeşu da neler var. Yeşu’da rabbin vazifelendirdiği Yeşu’nun Musa’nın sözde emirleri doğrultusunda onlarca krallığı ve kavmi nasıl kırdığı, bu krallıklardan yaşayan tek bir insanı bile sağ bırakmadığı, şehrleri katliamların arkasından ne şekilde yaktığı ile ilgili bir çok detaylı anlatı var. Bunu yapmayıp şehir halkını angaryacı olarak kullandıkları zaman Rabden gelen kınama ve emirlerine karşı gelmeleri dolayısı ile İsrailoğullarının cezalandırılışı ile ilgili ayetler var. Ben tek tek ayetleri almadım. İstedim ki insanlar bu bölümleri tümü ile okusun ayetleri bağlamı içerisinde değerlendirsin. Zaten yeterince uzun bir yazı ama şu söylediğiniz yok derseniz ilgili ayetleri hemen verebilirim.

    Diyebilirsiniz ki bu ayetler tarihseldir bugüne uyarlanamaz. Olabilir yahudilik böyle de yorumlanabilir tabi ama tamamı ile farklı yorumlayan bir yığın vahşet işçisi var israilde. Sadece bir örnek aşağıdaki.. Benim anlatmak istediğim de bu zaten.
    Selamlarımla.
    1. ISM/G – FK- 13/04/2008 – İsrail’in günlük gazetelerinden Haaretz’de 26 Martta yayınlanan ve dikkat çeken bir makalede haham Yisrael Rosen Filistinlilere soykırım uygulanması çağrısında bulundu. Dini Tsomet-Enstitüsüne başkanlık eden Rosen makalede Tevrat’ın dolaylı olarak Filistinlilerin yok edilmesini meşrulaştırdığı görüşünü savundu. Pek çok İsrailli din adamı da Rosen’in düşüncesini onayladı.
    Yisrael Rosen Filistinlileri, Yahudi rivayetine göre Mısırdan kaçtıktan sonra İsrail kabilelerine saldıran Amalika halkıyla kıyaslıyor. Rosen, Tanrının Tevrat’ta Amalikalar’ın öldürülmesine yetki verdiğini ve bunun Yahudi yargılama hakkının bir parçası olduğunu yazıyor.
    Baş haham Filistinli çocukların ağaçlara asılmasını talep ediyor.
    İsrail şehri Safad’ın Baş hahamı Shumel Eliyahu, İsrail hükümetine, Filistinli eylemcilerin oğullarını Kudüs’te bir dini okula “asma” çağrısında bulundu.
    “Yurttaşlarının hayatına gerçekten saygı duyan bir devlet, teröristlerin 10 oğlunu 5 m yükseklikteki bir ağaca asardı; ki, diğerleri bunu görebilsin ve korksun”.
    Haham Eliyahu çağrısında ayrıca şu talebe de yer veriyor: “… Böylesine yürek yakıcı bir intikam almak, Yahudi kanının altın ve platinden daha değerli olduğu mesajını düşmanlarımızın ruhuna damgalayacaktır”. 29/03/2008

  24. Yazan:özlem Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Mehmet Bey,
    sorularınızı gayet yerinde ve güzel bulmakla beraber meseleleri tartışırken bir de toplumların tarihleri ve sahip olduğu inançlar sebebi ile kendi özel durumlarına dair tepkiler davranış biçimleri olabileceğini düşünüyorum. zaten bu yazıdaki çikiş amacım Roni Marguiles in hangi topluluk olursa olsun bu değişmezdi, bu bir emperyalist politika bu politika karşısında bir budist ile bir yahudi arasında hiç fark yok sözlerinin doğruluğunu sorgulamak bir acaba koyabilmek için yazdım.
    Yani toplumların davranışlarını sorgularken zulüm olgusunu hem sizin dediğiniz gibi genel bağlamda hem de o toplumun özelinde incelemek gerektiğini düşünüyorum. Basit bir örnek eğer İsrail kurulduğu yıllarda Nazi soykırımından kaçan Yahudilerin sığınabileceği faraza güney asya da bir başka yahudi devleti olsa idi acaba bu ülke bu şekilde kurulur veya saldırganlığı bu boyutta olur mu idi? Cveabınız gönül rahatlığı ile evet olamıyorsa demek ki toplumlara özel bazı şartlar da mevcut.
    Aziz bey,
    ben zaten yorumlarda ki kimi yazıların geçmişte yaşanan bir takım sert tartışmaların devamı niteliğinde olduğunu gördüğüm için bana cevapmış gibi yazılan kaydını koydum. Böyle tartışmalar ve ithamlar yaşamanıza üzüldüm. Ama bu konuda ben suçlayıcı itham edici ya da kısmen ifade edildiği gibi toptan zan altında bir kader çizen bir yorum yapmadım. Olabilir birleştirici şeylerde yazılabilir ki bu konuda daha önce çok şey yazdım ama bu yazının konusu bu değil. Bir sorun hakkında akıl yürütmek. Başka bir ortamda beni eleştiren arkadaşlarıma söylediğim gibi ben Tevratı okuduğumda bunları görüyorum. Burada bir tehlike seziyorum ama eğer yanlış düşünüyorsam da ikna edilmeye ihtiyacım var. tartışmak da bu diyaloğun bir başka türü aslında.Bu yöndeki herhangi bir çaba beni kızdırmaz, sevindirir.
    Bu arada dün Taraf gazetesinde Ayşe Hür’ün makalesini okuduğum zaman bu topraklarda yahudilerin bunları yaşamış olmasından da kendi adıma çok utandım belirtmeliyim.
    Selamlar.

  25. Yazan:MY Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Özlem Hanim,

    öncelikle Tevrat ve Talmut konusudaki bilgiler için tesekkürler. Nun kardesim de hem eski metinlerden hem de fanatik hahamlardan alintilar koymus. Okurken bile insanin midesi bulaniyor. Aralik sonundan beri gördügümüz korkunç fotograflar ve videolar ile ne kadar da “uyumlu” bu fanatik metinler. Bu kosullarda dahi düsünmeye ve çare aramaya çalismamiza sasiyorum, sabriniza tesekkür ederim. Kendi fikrimi kabul ettirmek amacinda degilim, sadece sizinkilere “meydan okuyorum” saglam bir zemin bulabilmek için.

    “toplumların tarihleri ve sahip olduğu inançlar sebebi ile kendi özel durumlarına dair tepkiler davranış biçimleri olabileceğini düşünüyorum.” (ÖY)

    Eger Islâm’dan önce Nobel ödülü benzeri bir bilim-felsefe ödülü ihdas edilmis olsaydi, 7ci yüzyildan 16ci yüzyila kadar hep Müslüman bilginlerin hakki olurdu bu ödül.

    Taj Mahal Türbesi süphesiz bütün zamanlarin en iyi mimarî ödüllerini toplardi.

    O yillarda yasasaydik siz ve ben “ee normal, bizim dinimiz en güzel, en olgun ve en az tahrif edilmis dindir” diyebilirdik.

    Yine o asirlarda GSMH ve uluslararasi ticaret rakamlari hesaplanabilmis olsaydi Müslüman ülkeler ABD + AB gibi bir yer tutarlardi.

    Zaten o asirlarda Avrupa’nin büyük kentlerinde Türk/Müslüman hayranligi oldugunu okumussunuzdur. Venedikli tacirler çocuklarini tahsil için Bagdat’a filan yollarmis.

    Islâm hep ayni Islâm. Ama Müslüman topluluklar bugün rezil ve sefil bir vaziyette yerde yatiyorlar. Gelen geçen paspas gibi ayagini siliyor. Bugün insanligin %20’si Müslüman iken Dünya ekonomisinin %2,5’i “Müslüman”.

    Türkiye’nin yobaz laikleri biliyorsunuz uzun zamandir “Islâm yüzünden geri kaldik” masallari anlatirlar. Bu tabi entelektüel miyopluktan baska bir sey degil. Son 2-3 asra bakarak:
    1) X,Y, Z ülkeleri geridir,
    2) X,Y, Z ülkeleri Müslümandir,
    SONUç: Islam geri biraktiran bir dindir(!)

    diye akil(!) yürütüyorlar.

    Sorun Islam ya da Yahudi teolojisi ile mi açiklanmalidir yoksa baska faktörlerle mi?

    Ayni miyopluga düsmekten korkarim:
    1) Israil saldirgandir,
    2) Israil Yahudidir,
    Sonuç: Yahudilik saldirgan bir dindir.

    Sizin Yahudi kutsal kitaplarindan gösterdiginiz korkunç örneklere karsilik biz Islam yorumlarindan cimbizla birsey toplayabiliriz. Humeynizm ve Vahabizm adina YAZILAN ve YAPILAN abuk subuk seyler çok.

    Beslan katliami karsisindaki suskunluk ve Karikatür krizi sirasindaki kiyamet meselâ.

    Ama sizin verdiginiz Yahudi Teolojisi karsisinda zayif kalir yine de, baska bir yorumunuzda söylemissiniz bu yönde bir söz, haklisiniz.

    Farz edelim ki %100 haklisiniz. Israil’in saldirganliginin temel sebeplerinden biri Teoloji olsun.

    çözüm ne olacak?

    1) Yahudi teolojisini degistirmek?
    2) Yahudileri Islam’a davet etmek?
    3) Israilllesmek ve bir karsi-soykirim baslatmak?

    Özlem Hanim,
    Toplumlarin davranislarini baska faktörlerle beraber inançlari üzerinden de anlamaktan bahsediyorsunuz. Burada ANLAMAK kelimesi çok önemli. ANLAMLANDIRMAK söz konusu ayni zamanda. Yani pasif olarak bir seyi ANLAMAK degil aktif olarak KAVRAMSALLASTIRMAK bizim yaptigimiz.
    Sonra o KAVRAMLAR üzerinden düsünecegiz. Baska yolu yok. Insan zekâsi böyle isliyor.

    insa ettigimiz kavramlar üzerinden bir çözüm gelecek tabi gelirse.

    Bu sebeple Yahudi teolojisi ile Israil saldirganligini açikladigimiz zaman korkarim çÖZÜMSÜZLÜK içine hapsolma riskimiz var.

    Degistirilemez faktörler olan Teoloji, etnik köken, cinsiyet, irk, cografî konum üzerinden gelebilecek açiklamalar(=kavramsallasmalar) dogrudan kimlikler ile iliskilendiriliyor:
    1° Kayserililer cimridir(!),
    2° Kadinlar kötü araba kullanir(!),
    3° Zenciler zekâca geridir(!),
    4° Türkler savasçi bir millettir(!),
    5° Yahudiler saldirgandir(!),

    Bu yoldan gidersek suraya variyoruz:

    “Onlar Yahudi, biz Müslüman kaldikça bu kavga sürecektir.”

    Bence bu Huntington’un medeniyetler çatismasina destek veren bir pozisyondur. Ve afbuyrun, korkarim ki Islam’a, Islam’in temel ilkelerine TABAN TABANA ZIT bir noktaya variyoruz bu sekilde.

    Sürçü lisan ettiysek affola.

  26. Yazan:özlem Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Sorun Islam ya da Yahudi teolojisi ile mi açiklanmalidir yoksa baska faktörlerle mi?

    Benim açımdan eğer müslümanlar açısından bir problem ya da problem gibi gördüğümüz şeyler ya da batılı insan açısından artı olarak gördüğümüz şeyleri de yorumlarken de Yahudilik ya da Müslümanlık ile ilgili sorunları incelerken de bu inanç ve kültürlerin arkasındaki felsefeye bakmak çok önemli ve ihmal edildiği zaman bize tam doğru cevaplar vermeyecek bir yol olur. Mesela neden müslümanlar güç açısından son derece geridir. Neden refah, zenginlik, güç batılı devletlerin elindedir. Bu salt bir tembellik ya da zihin tembelliği olayımıdır? Ya da arkasında varolan felsefe sebib ile de bu toplumlar arasında bir kırılma olmuş mudur?
    Ya da bugün Arap kültürünün arkasındaki ya da İran daki uygulamanın arkasında ne kadar şiilikle ilgili vahabilikle ilgili yorumların
    etkisi vardır. Neden bir şii müslümanlığı, sünni müslümanlığı ya da vahabi müslüanlığı farklar gösterir. Bu uygulamaları ne kadar etkiler. Bu farkların ne kadarı ana kitaptan sapma ne kadarı yorum farkı ne kadarı bu yorumların dışında tarihsel faktörlere bağlıdır.
    Şimdi rasyonel bir akıl ya da iyi bir siyasetçi şunu söyleyebilir. Bırakın bunları bunlar tali farklar hepimiz müslüman kardeşiz, farklılıklar da bizim zenginliğimiz. Ortak noktalarımız üzerinde duralım. Bu doğru bir siyasettir. Ama araştırmacı bu şekilde bir düşünce tarzına hapsolamaz. O öğrenmek zihnini zorlamak tartışmak zorunda.

    Öte yandan yine bu farkları tartışırken öncelikli mesele bu dinlerin dayandığı ana kaynaklar olmalı. Mesela Tarık Bey Talmut’u tartışmayı red etti. Ben de kabul ettim.

    Yine sorduğunuz üç soruya hitaben karşı soykırım başlatmak gibi bir cevabı zaten aklı başında kimse vermez.
    Bir müslüman olarak ben kendi dinime davet ederim benim için bundan daha doğal bir şey yok. Zaten bu noktada tüm müslümanlar da Allah tarafından kendi dinlerini anlatmak ve davet etmek ile görevlendirilmiştir.
    Reform ise benim meselem olamaz. O ancak bu Tevrat ayetlerini okuyan vicdanlı yahudilerin vicdanları ile başbaşa kaldıklarında kendilerine sundukları bir çözüm yöntemi olabilir.
    tabi bunun dışında da çözümler mevcut olabilir ama siz her zaman ki gibi konuyu tartışırken pek hakimiyeti kimseye vermek istemediginiz için sınırları çizmiş ve sadece uc madde koymuş olabilirsiniz:)

  27. Yazan:özlem Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Pardon yazının son kısımlarını okumamışım.Bir ufak ek daha. eğer tartıştığınız ben isem benim görüş ve yaklaşımlarım üzerinden beni değerlendirmelisiniz. Aksi hile olur.:) Sizin muhatabınızı ifade ettiğiniz genellemelerin hiçbirini Kayserililer ve kadınlar dahil ben yapmadım. Zaten yapmam da mümkün değil. İslamın hiçbir ana kaynağında ehl-i kitaba yönelik bu şekilde genel bir itham olmamıştır. Toptan red edilmemiş yok edilmek ile tehdit edilmemiştir. Ama ehl-i kitap ince ince anlatılmış, doğru olduğu ve doğrudan saptığı noktalar eleştirilmiş ve müslümanlar aynı hataya düşmesin diye uyarılmıştır. Kur’an ‘ötekilerle’ ilişkiyi yok etme mantığı üzerine kurmaz. Bence arada son derece uygun güzel bir hukuk da belirler. Eleştirir ama Huntington gibi medeniyetler çatışması zeminine bu eleştirileri götürmez.
    Dolayısı ile referansını islam inancından alan biri biraz derinlik sahibi ise Huntington’un tezine benzer tezler ileri sürmez. Tabi bu derinliği sizin bende görüp göremediğinizi pek bilemiyorum:)

  28. Yazan:MY Tarih: Şub 9, 2009 | Reply

    Özlem Hanim,

    “Kayserili” genellemesinin irkçiliga gidecegini söylemek istedim sadece, ortaya, uyari niteliginde. Aslinda (hakli olarak) alinabileceginizi de düsündüm, “siz bu uyarinin muhatabi degilsiniz” diye ayrica yazacaktim ama baktim, simdiye kadar birbirinden güzel 17 makalenizi yayinlamisiz. Yorumcularimiz da bu güzel yazilara kucak açmis.

    Sizde en ufak bir irkçilik kokusu alsaydik bunu elbette belli ederdik 🙂

    Zaten siz de “sitemvari” sözlerinizde bizi çok iyi anladiginizi belli etmissiniz :))

    Simdi size bir teklifim var, asagidaki kural sizce dogru mudur?

    MY’a göre Din-siddet Kurali 🙂

    Dinlerin siddeti desteklemesi ve halkin bu destegi kullanmasi 2 asamada gerçeklesiyor:

    Bir X dini diyelim 3 tane siddet ayeti içersin,
    Bir Y dini de 300 tane siddet ayeti içersin.

    “Gerekli kosullar” bir araya gelmedigi müddetçe X ve Y toplumlari baris içinde yasayabilir. “Gerekli kosullar” gerçeklesirse X ve Y dinlerin ne dedigine bakmadan güçleri yettigince siddet uyguluyorlar. Bu siddeti mesru göstermek için din de dahil ne varsa kullaniyorlar.

    Hatta %100 X (veya Y) toplumu olan bir yerde bile kan gövdeyi götürebiliyor.
    Örnekler:
    1) Haçlilarin Hristiyan sehirleri yagmalamasi,
    2) Neredeyse tamami hristiyan olan devletlerin savastigi 1ci ve 2ci dünya savaslari,
    3) Müslüman devletler arasindaki savaslar (Iran-Irak…)

    Peki nedir bu gerekli kosullar?
    1° Saldiran milletin korkmasi,
    2° Saldiran milletin mazlum kimligi (yukaridaki yazinizda çok iyi anlattiniz bunu)
    3° Kurban milletin “müstehak” gösterilmesi yoluyla saldiran millette empati duygusunun silinmesi.

    Aslinda DerinSular.com sitesinde Serdar Bey tarafindan ENDOKTRINASYON adinda çok güzel bir yazi dizisi yayinlandi. Stanford’dan Zimbardo’nun 1970’lerde yaptigi Prison Experience gibi bir çok sosyal psikoloji deneyine yer verildi. Sanirim bunlari zaten duymussunuzdur. Eric Fromm da Insandaki Yikiciligin Kökenleri adli kitabinda bu deneylerden bahseder ve yorumlar.

    Neden bunlardan bahsediyorum? Einstein’in güzel bir lafi var:“Problemler, onları ortaya çıkaran aynı düşünce seviyesiyle çözülemez” diyor. Teolojiden, milliyetçilikten ve her türlü aidiyet hissinden uzaklasma çabam biraz bu yüzden.

    Ortadogu’da baris olacaksa birgün bu insan bazinda olacak diye düsünüyorum.

    Muhabbetle

  29. Yazan:Tarik Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    Özlem hanım,

    Tarık Bey yine sapla samanı karıştırıyoruz. Öncelikle ifade ederken hata etmiş olabilirim. Tabi ki Talmut un ayetlerden oluşmadığını bir nevi yasa kitabı olduğunu ve İslamdaki karşılığının fıkıh ve akaid arası bir kitap olduğunu biliyorum. (hadis değil)

    Hayır karışmıyor. Geçen yazımda da söylediğim gibi Talmud “yahudilik dini” için temel referans olamaz. Çünkü peygamberler tarafından yazılmış bir kutsal kitap değil hahamlar tarafından yapılmış bir yorum kitabıdır, farkli ellerden çıkmış yazıların derlemesidir. Çoğu yahudi alim “doğruları ve yanlışları birarada” olan bir referans olarak alır. İtikadlerine temel teşkil etmez.

    . Ama sanırım siz de Talmut’un içerdiği dehşet ifadeleri, ırkçılığı ve yine hiç de azımsanamayacak bir kesim Yahudi için geçerli bir yasa kitabı olduğunu, İsrail de ise bahsettiğiniz Ortodoks Yahudiliğin gücünü biliyorsunuz ki Talmut’u hiç tartışmaya katmadınız.

    Hayır, ilk yazımda da belirttiğim gerekçe yüzünden katmadım. İma ettiğiniz gibi bir art niyetim yok.

    Ancak siz de tam bunun tersini yaptınız ve Yahudilik anlayışında ırka dayalı din olgusunu tamamen red ettiniz. Siyonizmin kendini dayandırdığı seçilmiş ırk, vaat edilmiş topraklar meselesini hiç yokmuş burada bir sorun varsa da ortodoks yahudilike ait bir takım aşırılıklarmış gibi kabul etmeye kalktınız.

    Özlem hanım sanırım sorun şurdan kaynaklanıyor. Sanırım siz ve ben, “ırk” ve “ırkçılık” diyince aynı kavramları anlamıyoruz. Ben sizin yazınızdan bir bölüme itiraz ettim. Tekrar alıntılıyorum.

    Müslümanlık ve Hıristiyanlık bu karışmama halini inanç temeli üzerine kurarken Yahudilik ırk temeli üzerine bina eder. Yahudilikte Yahudi olmanın temel şartı Yahudi ırkından olmaktır. Yahudi ırkından olmayan bir insan Yahudilik inancına sahip olamaz. Yahudi ırkından olmak için ise annenin mutlaka Yahudi olması gerekir. Dolayısı ile Yahudi bir kadın ile evlenmeyen bir erkek Yahudiliğe ihanet etmiş sayılır Yehova’nın seçtiği Yahudi ırkı ve bu ırka dost ve yardımcı olanlar makbul sayılırken bunun haricinde kalanlar tüm ırkçı fikirler gibi ‘ötekini’ tehlikeli görür ve dışlar

    İlk yazımda da belirttiğim gibi. Irk falan gibi bir mesele yoktur. BÜTÜN yahudi mezheplerinde, yani ORTODOKSLAR da dahil, eğer herhangi bir ırktan birisi (zenci, beyaz, alman, türk, vs) yahudi dinine geçmek isterse belirli yükümlülükleri yerine getirip, ritüelleri gerçekleştirip yahudi olabilir. Umarım açıktır, zorluklar, süre farklı farklıdır ama her 3 mezhepte de engel yoktur. En kolay Reform cemaatlerindedir, diğerleri, özellikle ortodokslar Irkçı oldukları için değil Yahudi şeriatına aşırı titizlendikleri için uzun süre sizin yahudi yasasına uyup uymayacağınızı, geçici bir hevesle mi geldiğinizi yoksa gerçekten samimimi olduğunuzu tespit etmek için süreci uzatırlar. Suçun şahsiliği, kollektif cezalandırma inancı doğrudur. Özellikle ortodokslar, yahudi şeriatına çok titiz bir cemaat için uğraşırlar. İsraillilerin başına gelen tüm felaketlerin bu eksik dindarlıktan ileri geldiğini düşünürler. Öyle ki bugün birçok ORTODOKS yahudi İsrail devletinin siyonist nüfus politikasına karşıdır. Mealen, “Anası babası yahudi diye bir sürü, dinsiz, seküler adamı topladınız buraya. Tanrı tarafından cezalandırılacağız!” diyerek propaganda yaparlar.

    Sonuç olarak, herhangi bir ırktan insanın, teolojik olarak o cemaatlere girmek için istedikten sonra önünde hiçbir engel yoktur. Ancak ortodoks cemaatleri köktencidirler.

    Bu bugün mü böyledir, geçmişte nasıldı, hep mi böyleydi?

    Evet, hep böyleydi. Tevrat’ta yahudi dinine geçen sayısız kişiden bahsedilir. “İbraniler”, günümüz yahudileri, kökenlerini Hz. İbrahim’in torunu Yakup’a dayandırırlar. (eğer bir “ırk varsa, kökeni Hz. İbrahim’dir)

    Yaratılış 17;

    1Avram doksan dokuz yaşındayken RAB ona görünerek, “Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’yım” dedi, “Benim yolumda yürü, kusursuz ol.
    2 Seninle yaptığım antlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım.”

    3 Avram yüzüstü yere kapandı. Tanrı,

    4 “Seninle yaptığım antlaşma şudur” dedi, “Birçok ulusun babası olacaksın.
    (Ani hineh beriti itach vehayita le’av hamon goyim.)

    5 Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.

    (Velo-yikare od et-shimecha Avram vehayah shimcha Avraham ki av-hamon goyim netaticha)

    6Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak.

    (Vehifreti otcha bime’od me’od unetaticha legoyim umelachim mimcha yetze’u)

    16 Onu kutsayacak, ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım, ulusların anası olacak. Halkların kralları onun soyundan çıkacak.”
    (Uverachti otah vegam natati mimenah lecha ben uverachtiha vehayetah legoyim malchei amim mimenah yihyu)

    Bugün yahudilerin (dini cemaat) ekseriyeti, bu anlaşma vaadine inanırlar. İsrail’e girmek, “yahudi olmak” dinseldir. Birçok cemaat bu doğrultuda tebliğ (misyonerlik) faaliyeti yürütür.

    Bu da yeni, modern bir olgu değildir aslında. Yahudilerin ta antik çağlarından beri böyle faaliyetleri olduğu din tarihçileri tarafında tespit edilmiştir. (Messiahs:Their Role in Civilization, William Wallis) Tevrattaki yahudiliğe giren şahıslar gibi, İncil’in yazıldığı çağda (ms 1-2 nci yüzyıl arası), yahudi havralarında grekce ibadet eden grek-yahudileri, tek tanrıcılık inancına yakın ama henüz yahudiliğe geçmemiş (tanrıdan korkanlar) yine anadan babadan yahudi olmayan insanlardan bahsedilir. İncil okuduysanız görmüşsünüzdür.

    Bütün bu tarih, özellikle roma imparatorluğu döneminde kırılmaya uğramıştır. Hristiyanlık yayılmazdan önce, tek tanrıcı bir inanç olarak ilk baskı ve zulmü yahudiler görmüştür. MS 300’le birlikte, Bizansla birlikte, hristiyanlığın devlet dini olması ve tüm Avrupa ve yakın doğuyu egemenliği altına almasıyla, yahudi “tebliğ” faaliyetleri imkansız hale gelmiştir. Yahudiler yüzlerce yıl, sürekli kan kaybetmişler, zaten yasak ve çok tehlikeli olduğu için, tebliğ faaliyeti gibi işlerle uğraşmamışlar, kendi içlerine dönerek, (endogami) inançlarının yokolmamasını doğrultusunda faaliyet göstermişlerdir. Herşeye rağmen, bütün ortaçağ boyunca, yahudiliğe geçen sayısız kişi olmuştur. Bunların arasında katolik rahipler bile vardır. Bunların bugün bilinenlerin bilinme sebebi, tespit edilmeleri sonucu,katolik kilisesinin emriyle, yakılarak öldürülmeleridir.

    (Martin Goodman, Mission and Conversion: Proselytizing in the Religious History of the Roman Empire (özelikle 89-145))

    Reform ve Muhazakar mezhepler 19’ncu yüzyıl başında ortaya çıkmaya başlamışlardır. Bunların bu yüzyılda ortaya çıkmasının da yine sosyo kültürel sebepleri vardır. “Yahudi aydınlanması” (yahudilerde sekülerleşme), “yahudi özgürleşmesi” (Avrupa’da yahudilere olan siyasi baskının kalkışı)yahudiliğin bu kendi içine kapalı, etno-dini yapısının kırılmasının dönemidir.

    Günümüz ortodoksluk anlayışının kurucu babası Haham Moses Sofer (1762-1839)Talmud ve Halaka’ya katı biçimde sadık olmayan bu mezhepleri yahudilikten atmıştır! Ona göre yahudilik meselesi, bir dindir çünkü. Seküler yaşam süren ya da reformist dini görüşler ileri süren yahudiler, anası babasına bakılmaksızın yahudilik dışındadır. Yine günümüz İsrail’inde bu kafada olan insanlar, ırk söylemiyle değil dini söylemle, İsrail vatandaşı yahudileri eleştirirler.

    Kısaca, Yahudiliğin, bir etno-din haline gelişinin de bir “tarihi” vardır. Talmud’da bu “tarihin” parçasıdır. Ama illa ki “Talmud ırkçıdır, ondan tartışmıyorsunuz” derseniz size, Ortodoks mezheplerin yahudiliğe kabul konusunda da sıkı sıkıya Talmud’u izlediklerini söyleyebilirim. Çünkü Talmud’da, anası babası yahudi olmayan, yahudi dinine girmek isteyen insanlara uygulanacak prosedür tarif edilmiştir. (şabbat68a)

    Bilmem anlatabiliyor muyum?

    Son olarak, Tevrat’tan, İsrail’in, çevresinde yaşayan putperest kavimleri, Tanrı’nın emriyle yokedişini anlatan bölümlere işaret etmişsiniz. Şiddet, katliam gerçekten insanı çok rahatsız edici boyutlarda. Oraya gelmezden önce, Lut Kavmi, Nuh tufanı, gibi gerçekten insanı çok “üzen”, “suçun şahsiliği” ilkesi açısından da, “neyin suç olduğu” konusunda da, (eşcinsellik konsunuda günümüz anlayışını düşündüğümüzde)insanı düşündüren çeşitli toplu kırımlarla ilgili tarihsel bölümler vardır Tevrat’ta. Ancak “ırkçılık” başka şeydir, katliam, toplu kırım, başka şeydir, ayrıca sizin de haberdar olduğunuzu yazdığınız gibi bu bölümlerin Yahudi din alimlerinin büyük çoğunluğunca “tarihsel” anlaşılması başka şeydir. Bütün “Kutsal Kitaplar”da, günümüzde uygulanması gereken emirler ile geçmiş olaylar ve dönemine özgü emirler ayrıdır.

  30. Yazan:eg Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    efendim fazladan işi dolandırmaya gerek yok. ortodox yahudilikten, ancak annesi yahudi olan yahudi diye kabul edilir. ama bazı reform yanlısı yahudi mezhepleri babanın da kabul edilebileceği yönünde görüş bildirirler.
    amos gitai’nin (israilli bir yönetmendir; üstelik reformisttir)) filmlerinde yahudiliğin anneden geldiği ile ilgili bir sürü repliğe denk gelirsiniz. elbette bu konuya amos gitai’yi referans getirecek değilim ama israildeki yahudi anlayışını da göstermesi açısından önemlidir bence.

  31. Yazan:eg Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    “Hayır karışmıyor. Geçen yazımda da söylediğim gibi Talmud “yahudilik dini” için temel referans olamaz. Çünkü peygamberler tarafından yazılmış bir kutsal kitap değil hahamlar tarafından yapılmış bir yorum kitabıdır, farkli ellerden çıkmış yazıların derlemesidir. Çoğu yahudi alim “doğruları ve yanlışları birarada” olan bir referans olarak alır. İtikadlerine temel teşkil etmez.”

    vallah siz böyle diyorsunuz diye böyledir diye bir şey yok.
    birincisi talmud ahkam açısında çoğu zaman tevrat’tan daha etkilidir yahudilik’te
    ikincisi tevrat’ın farklı ellerden çıkmadığı gibi bir tezi ise sırf siz söylüyorsunuz diye doğru kabul edecek değiliz. bakın müslüman ilahiyatçılardan değil, karen armstorng’dan örnek vereyim. onun çok kapmsamlı bir kitabı mukaddes incelemsi vardır. o inceleme eski ahit’in yaklaşık 1500 yıllık bir süreçte ve çoğu zaman olan olayların yorumlarının (hahamlar tarafından) yorumlanıp derlenmesiyle oluşur der. türkçesi incil adıyla yayımlandı. orada kitabı mukaddesin çok kapsamlı bir tarihsel analizi vardır. maalesef bu armstrong’un gözüyle bile eski ahit’in vahyi yönünün çok azınlıkta kaldığının delilidir bana kalırsa.

  32. Yazan:özlem Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    Tarik Bey,
    Sanirim siz simdi bana İsrail ‘de falasalarin hala yahudi olup olmadiklarinin tartisilmasinin, diger Yahudilerle evliliklerin de kendilerine cikarilan problemlerin de, ikinci sinif olmalarinin sebebini de dinlerinin farklilasmis olmasina baglarsiniz. Tabi bu durumda İsrail de onlardan da daha farkli olan hic reformist,ateist,agnostik Yahudi yoktur ve bu durumda onlarin nikahlarinin sorgulanmasi, ikinci sinif muamele gormesi gibi bir ihtimal de yoktur.
    Eger bu gun İsrail ‘in yaptigi katliamlar kismen Yahudilik’in Talmudcu ortodoks yorumundan, bu da irkci olmasa bile katliamci bir cizgisini temsil etmekten ileri geliyorsa o zaman bu da farkli bir vehamettir kanimca.

    Ben verdiginiz bilgilerin cok kiymetli olduguna inaniyorum ve kendi adima ilgi ile okuyorum. Ancak benim acimdan bahsettigim yahudi arastirmacinin yahudilik ile ilgili bilgilerini(ki kendisi İsrail de bir universitede bir yil yahudilik uzerine arastirmalar yapmistir.) Tevrat’ta durmadan Yahudi olmayan kavimlere gazap, ofke ve katliam emri varken dini davetin ve emirlerin sadece israilogullarina yonelik olmasi bile yeterli bir delildir.
    Ancak sevmek bambaska bir seydir. Eger bir dini ya da ideolojiyi seviyorsaniz bir digeri gibi bakmaz bir digeri gibi gormezsiniz. O fikrin ya da dinin en vicdanli tevillerini ararsiniz. Nitekim Kabalacilar da bambaska yorumlarla bakiyorlar Yahudilige. Keske bu konuda vicdan galip gelse. Ve Yahudilik’in irkcilik gibi bir yorumu hic olmasa. Keske Menahem Beginler, Ariel Saronlar(ki dindar ve irkcidirlar), haham Rozenler, Eliyahular, tum araplar bocektir diye konusan insanlar degil de benim arkadasimin Venedik gettosunda tanidigi hahamlari, Atzmonlari vicdanli insanlari tanisak sadece Yahudi diye.

  33. Yazan:özlem Tarih: Şub 10, 2009 | Reply

    Tarık Bey,
    aslında madem sizin gibi Yahudilik konusunda bilgili birini yakaldım tartışmanın yanı sıra biraz da yararlanmak isterim.

    “Çünkü Talmud’da, anası babası yahudi olmayan, yahudi dinine girmek isteyen insanlara uygulanacak prosedür tarif edilmiştir. (şabbat68a)”
    Bu prosedürü bize yazabilir misiniz. Ben Tevratı epeyce okudum ama Talmut elimde yok.

    İkinci olarak Nuh tufanı ve Lut kavmi ile ilgili olarak Allah’ın verdiği ceza ile sanırım biraz İsrailoğullarının Tevrat’ta geçen onlarca krallığın tek bir can kalmadan katledilmesine dair olay arasında parallelik kuruyorsunuz. Ama Yahudilerin çoğu bunun tarihsel olduğuna inanır diyorsunuz. (Sanırım İsrail’deki büyükbaşlar hariç)
    Peki Kur’an bu iki kavmin çook uzun yıllar boyunca peygamberleri tarafından tevhid’e davet edildiğinden oysa kavmin sürekli onları aşağılayıp eziyet ve işkence ettiğinden bahseder. Halbuki Tevrat ta İsrailoğullarına verilen emir şudur:
    Bu kavimlerin oraya gidin, onları sizinle anlaşmaya davet edin, eğer kabul ederlerse angaryacı olsunlar size kulluk etsinler. (Hiç bir dine,tevhide davet emri yok) etmezlerse tek bir can bile bırakmadan hepsini kesin! Belki siz bu ceza ile yıllar boyunca kavmini içlerinde yaşayarak tevhide davet eden, onlar tarafından eziyet gören ölümle cezalandırılmak istenen Nuh kavmi arasında ‘üzücülük’ açısından bir parallelki kuruyor olabilirsiniz.
    Eyvallah diyelim ama neden İsrail oğulları Tevratta da geçtiği üzere defalarca dinden sapmışken Musa peygamber onlarla bu kadar uğraşmışken ve Yahudiler buzağiya taparken dahi katlolunmamışken diğer kavimlerin payına düşen ya köle olmak ya da kesilmektir? Kısacası İsrailoğullarına bu kıyağı neye bağlıyorsunuz.:)

  34. Yazan:Tarik Tarih: Şub 11, 2009 | Reply

    Tarık Bey,
    aslında madem sizin gibi Yahudilik konusunda bilgili birini yakaldım tartışmanın yanı sıra biraz da yararlanmak isterim.
    “Çünkü Talmud’da, anası babası yahudi olmayan, yahudi dinine girmek isteyen insanlara uygulanacak prosedür tarif edilmiştir. (şabbat68a)”
    Bu prosedürü bize yazabilir misiniz. Ben Tevratı epeyce okudum ama Talmut elimde yok.

    Mealen özetliyorum: Öncelikle başvuran kişi 3 kez geri çevrilir. Onun gerçekten yahudi yasasının sorumluluğunu üzerine almaya istekli ve hazır olup olmadığı sınanır. Çıkar elde etmek ya da
    başka kötü gayelerle cemaate yaklaşıp yaklaşmadığı incelenir. Bunlarla ilgili uzun uzun tartışmalar geçer. (Nasıl incelenir, neden incelenmelidir, hangi sorular mutlaka sorulmalıdır, hangi cevaplar makbuldur vs gibi) Bunun yanı sıra bir jentilken şabat yasalarına tabi olmadığı, yahudi olduktan sonra bu sorumluluğu üzerine alacağı ve uygulamaması durumunda lanet altına gireceği mutlaka hatırlatılır ve tasdik etmesi istenir. (Yahudilikte, yahudi olmayanlara cehennem vaaz edilmez. “Doğruluk sahibi jentiller” diye bir kategori vardır. Tevrat’ın 10 emri ve bir dizi yasaya riayet edenler saygı görür.) Sonra (bir çeşit haham yüksek mahkemesi olan) “beth din “ toplanır. Kurul, 3 hahamdan oluşur. Üyelerin nasıl olması gerektiği ayrı bir tartışma konusudur. Kimi ortodokslar, (hepsi değil) diğer cemaatlerin kararlarını kabul etmezler. Çünkü “beth din” üyesi hahamların mezhebini ve Halaka’ya sadakatini tartışma konusu ederler. (Hatta İsraili hahamlar Amerikalı Ortodoksların beth dinlerini artık herşartta kabul etmeyeceğini belirtince mezhep içi bir tartışma yaşanmıştı geçtiğimiz yıllarda.) Bundan önce adayın “Halaka” (Başta Tevrat, sonra Talmud ve diğer rabbinik metinler) eğitimi görmüş olması gerekir. Kurul bu yeterliliği de sınar. Tahmin edersiniz ki Ortodokslar daha katıyken Reform cemaatleri çok daha liberaldir. Eğitimin katılığı cemaate göredir ve genelde kısa ve temel bilgilerden oluşabilir. Ardından şu tören uygulanır: (Ortodokslar için kesinlikle, diğer cemaatler değişken) Kişi erkekse sünnet edilir. (Bunun nasılı, şekli falan uzun uzun tartışılır) ve mihve banyosu yaptırılır, birçeşit vaftizdir. İki merdivenli bir havuza girilir, karşı taraftan çıkılır. Arada bazı dualar okunur. Kadınsa sadece dua ve mihve ayini yapılır. 3 erkek haham sürece mutlaka şehadet etmelidir. Erkekse çırıl çıplak, kadınsa, vücutu örtecek, ıslandığında edep yerlerini göstermeyecek bir giysi şarttır. Kadın hamileyse, karnındaki bebekte vaftiz edilmiş sayılır. Yetişkinlikte, erkekse, sünnet yükümlülüğü devam eder.

    Cemaatlerin kullandığı kitaplar: Şabbat,Yebamot, Massaket Gerim, Avodah Zarah, Şekalim; içlerinde konuyla ilgili bölümler.

    Talmud’ta da tıpkı Tevrat’ta olduğu gibi “doğuştan yahudi olmayan”, sonradan dine giren kişilerle ilgili tartışmalar bulunan bölümler vardır. Bunlar iyi meseller, kötü meselller, vs şeklinde değişik bağlamlarda geçer. Ancak Tevrat’ta bu uygulmalar ayrıntılı yeralmaz. Geleneksel olarak uygulanan törenleri Halaka (yahudi dini yasalarının genel adı) kanonize etmiştir. Dünyanın dört bir yanında her yıl binlerce kişiyi yahudiliğe kabul eden mezhepler bu prosedürü uygularlar. Ancak daha önce de defaatle belirttiğim gibi Reform ve Muhafazakar mezhepler Talmud ve diğer rabbinik metinleri sıkı takip etmezler. Dolayısıyla yukarıda derlediğim uygulamalara birebir uymayabilirler. Ortodokslar için iş daha çetrefildir. Bu töreni mutlaka gerçekleştirirler. Üstelik töreni gerçekleştirenlerin hahamlığını bile tartışma konusu ederek işi iyicene içinden çıkılmaz hale getirebilirler. (Hasidik yahudiler; bir alt mezheptir ve aşırı legalisttir. Tevrat, Talmut ve diğer rabbinik metinlerde, ne kadar yasak, yükümlülük varsa, neredeyse hepsine uyulmasını isterler. Burada uzun uzun “Sünnet nasıl yapılmalı, nasıl bir bıçakla, ne kadar kan akıtılır”, ya da “Aday kurul önüne gelmeden önce 3 kez geri çevrildi mi?” gibi işlemin ruhundan çok lafzıyla ilgili detayları önemserler.)

    Yahudilikte, kökeni tartışmalı bir “legalist” okul hep mevcut olmuştur. Örneğin İncil’de geçen (İsa Peygamber’in sık sık hedef aldığı) Ferisi Mezhebi, genelde günümüz Ortodokslarının soykütüğünde gösterilir.

    Talmud konusunda internet sitelerinde yazıp çizen kişilerin çoğunun Talmud okuduklarını zannetmiyorum. Benim bildiğim şu an 40 küsur ciltlik bir metin kullanılmaktadır. Bunun ibraniceden diğer dillere çevrilmişlerinin kopyaları çok azdır; Türkçesi yoktur. Üslup ve konular itibariyle okunması güç ve keyifsizdir. Tevrat gibi okunup öğrenilmesi kimseden beklenmez, öyle ki birçok sıradan yahudi hayatında tek bir sayfasını bile okumamıştır. Bu metinler, sadece yahudi hahamların eğitiminde kullanılır. İstanbul Neva Şalom’da bir ingilizce metin bulunduğunu zannediyorum, ama tamamı mı yoksa sadece babilin bir bölümü mü emin değilim. Gözlem Yayıncılık, Türkiye Yahudi Cemaatiyle ilgili kitaplar yayınlar. Onların yayınları arasında Talmudla ilgili bir kitap olduğunu hatırlıyorum. Yayınevinden bilgi albilirsiniz.

    Şunu da söylemeliyim ki, bu konu (yahudiler) özel olarak benim çalıştığım bir alan değil. Özellikle bu tür teknik detaylarla ilgili, size esasen yayınevi yetkilileriyle temas kurup, konuları soruşturmanızı tavsiye ederim. Çok daha sağlıklı ve kapsamlı bilgi alacağınızdan şüphem yok. Aslında bütün bunlar, bu meselenin bütün detaylarına hakim, ülkemiz vatandaşı, sizin bizim gibi, bizlerle aynı dili konuşan insanlardan sadece bir telefonla öğrenilebilecek meselelerdir.

    İkinci olarak Nuh tufanı ve Lut kavmi ile ilgili olarak Allah’ın verdiği ceza ile sanırım biraz İsrailoğullarının Tevrat’ta geçen onlarca krallığın tek bir can kalmadan katledilmesine dair olay arasında parallelik kuruyorsunuz. Ama Yahudilerin çoğu bunun tarihsel olduğuna inanır diyorsunuz. (Sanırım İsrail’deki büyükbaşlar hariç)
    Peki Kur’an bu iki kavmin çook uzun yıllar boyunca peygamberleri tarafından tevhid’e davet edildiğinden oysa kavmin sürekli onları aşağılayıp eziyet ve işkence ettiğinden bahseder. Halbuki Tevrat ta İsrailoğullarına verilen emir şudur:
    Bu kavimlerin oraya gidin, onları sizinle anlaşmaya davet edin, eğer kabul ederlerse angaryacı olsunlar size kulluk etsinler. (Hiç bir dine,tevhide davet emri yok) etmezlerse tek bir can bile bırakmadan hepsini kesin! Belki siz bu ceza ile yıllar boyunca kavmini içlerinde yaşayarak tevhide davet eden, onlar tarafından eziyet gören ölümle cezalandırılmak istenen Nuh kavmi arasında ‘üzücülük’ açısından bir parallelki kuruyor olabilirsiniz.
    Eyvallah diyelim ama neden İsrail oğulları Tevratta da geçtiği üzere defalarca dinden sapmışken Musa peygamber onlarla bu kadar uğraşmışken ve Yahudiler buzağiya taparken dahi katlolunmamışken diğer kavimlerin payına düşen ya köle olmak ya da kesilmektir? Kısacası İsrailoğullarına bu kıyağı neye bağlıyorsunuz.:)

    Özlem hanım,

    Sorularınız aslında önemli, belki de tartışılması gereken sorular. Ancak ben böylesi konularda tartışmayı kendi adıma pek faydalı bulmuyorum. Biliyorsunuz, dini konular imanla ilgilidir. İnsanların iman ettikleri dinleriyle ilgili “temel” hususları tartışmalarının biryere vardığına henüz şahit olmadım. Kaldı ki, ben bir “yahudi gibi”, size, yahudi şeriatındaki hususların mantığını ya da haklılığını savunamam. Çünkü dikkat çektiğiniz birçok hususu sizin gibi ben de problemli buluyorum. Dolayısıyla zaten tartışacak pek fazla şeyimiz yok. Ancak, sanırım başından beri olaya farklı zaviyelerden baktığımız için sizinle benim “problem” tespit ettiğimiz hususlar farklıydı. Bu da ayrı bir mesele tabi. Sizin ve benim “kişisel” eleştirilerimiz farklı olabilir. Tabi yine şu ana kadar yazdığınız birçok şeye katıldığımı da sanırım söylememe gerek yok. (Örneğin esas yazınızdaki diğer tahliller gibi)

    Ben, sadece katılmadıklarımı not ettim. Bunun için de mümkün olduğunca kendi yorumumu katmadan (bunun son kertede olanaksız olduğunu biliyorum, arada kaçmıştır farkındayım ama gayem buydu) yahudilikle ilgili genel bilgiler vererek katılmaya çalıştım. Gerçi son geldiğimiz yer itibariyle epey detaya saplandık ama, umarım kimseyi rahatsız etmemişimdir bu konuları detaylı yazarak.

    Kısaca, benim ya da sizin düşündüklerimiz farklı olabilir ancak dünya yahudiliğinin ekseriyetinin, benim yukarıda özetlemeye çalıştığım şekilde “dinlerini yaşadıklarını”, ve Tevrat ve Talmud gibi temel dini metinlerine yaklaşım sergilediklerini aktarabilmekti amacım. Dolayısıyla, yahudilik nedir, geçmişte hangi yönü baskındı, bu nasıl değişti, bugün hangi yönü baskın gibi meseleler ve bunların tarihsel, siyasal nedenleri ve bu yaklaşımların tarih içerisinde geçirdiği değişimler de işin ayrı bir vehçesiydi tabi.

    Selamlar&Saygılar

  35. Yazan:eg Tarih: Şub 11, 2009 | Reply

    israel shahak’ın “Yahudi Tarihi-Yahudi Dini ” adlı bir kitabı vardır. kendisi de bir yahudi olan shahak özellikel yahudlikteki “goyim” anlayışını ve talmud’un bu düşüncedeki etkisini eleştirir.
    talmud’a elince bende ingilizce bir çevirisi var. ama babil talmudu bu elimdeki. başka bir versiyon var mıdır bilmiyorum. ama talmud üzerine çok ciddi araştırmalar vardır . “cambridge companion to talmud” gibi. dolayısıyla talmud ile ilgili bilgi sahibi olmak için talmud’un tümünü okumak gerekmiyor. talmud hakkında kapsamlı araştırmala aşina olmak talmud hakkında fikir verebiliyor. zaten talmud’un tümünü okumak uzmanı olan haricipek de mümkün gözkmüyor. kaldı ki talmud’a levinas gibi hermenoutik yorumlar yapanlar da var. velakin konu detaylı ve karmaşık. elbette tarık beyin dediği gibi eninde sonunda bir iman meselesidir bu. ama bazı gerçeklerin örtülmesini de gerektirmez bu iman meselesi.

  36. Yazan:özlem Tarih: Şub 12, 2009 | Reply

    Tarık Bey verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Bence detaylara girmek iyi oldu Yahudiliğin ırk esasına dayalı bir din olması konusunda fikrim değişmese de bu dinin farklı renklerini, İsrail’deki katı din anlayışı ile Avrupa’daki kimi cemaatlerin neden farklılaşabildiklerini daha iyi anlamış oldum.

    Ama ırk esasına dayalı bir din olduğu yolundaki düşüncelerim(en azından reforma uğramamış haliyle) daha da şiddetle devam ediyor.

    Herşeyden önce bu dine girişte dahi bir Yahudi ile herhangi bir ırktan başka bir insanın farklı prosedürlere tabi olması yeterli delildir bence. Bir yahudinin bu dine doğal olarak doğuştan sahip oluşu ile farklı bir ırktan insanın dine girerken çeşitli sorgu sual ve zanlara tabi tutulması farklı prosedürler uygulanması besbelli bir ırk ayırımcılığıdır. İsterseniz buna on kuşak önceki dedesinin günahları yüzünden deyin isterseniz başka birşey her felsefe kendi “mantıksal” sebeplerini kurar zaten.
    Yine de diğer mezheplerin bu konuda ortodokslardan ayrışması daha vicdanlı tevillerde bulunabilmesi benim açımdan sevindirici.

    Yine ırkçılık başka şeydir katliam başka şeydir cümleniz üzerine Tevratta geçen katliam emrinin diger ırklara katılığı ile Yahudilere olan hoşgörünün farkını sormuşutum. Katliam her zaman ırkçılık sebebi ile yapılmaz tabiki sebep ideoloji de olabilir, çıkar çatışması ya da din ya da daha karışık sebepler. Ama burada bariz bir ırksal ayırım mevcut. Tevrat’ta Yahudi kavmi her türlü isyan,şirk, günah vs. olayların ardından bir takım dünyevi belalar ile cezalandırılırken ve sonra af edilirken diğer kavimler için verilen emir gidin size kul ve angaryacı olmasını isteyin olmazsa bütün erkekleri kesin çocuk,kadın mal mülk hepsini yağmalayın. (bazı yerlerde onları da öldürün) Bizler ne kadar iman etsek de bir dine bağlanırken muhakeme gücümüzü kaybetmiyoruz. Ve bir olaya ne kadar tarihsel derseniz deyin bu bir felsefedir. Yahudilerin de bir kısmı çıkıp bu felsefeden kendi amaçları doğrultusunda yararlanmak isteyebilirler. Buyurun siyonist liderlerin
    vaad edilmiş topraklar, seçilmiş ırk, Tevrat bize bu katilam iznini veriyor beyanları gibi.
    Zaten benim yazımın konusu dinini barış içinde yaşayan yahudiler değil İsrail’deki güçlü ırkçı katliamcı geleneğin hangi damarlardan beslendiği ile ilgiliydi.

    Dediğim gibi sizin alıntıladığınız Yahudiliğe geçiş ile ilgili cümlelerde istisna koymamam benim hatamdır ,o konuda özür dilerim.
    Selamlar.

  37. Yazan:Murat Aygen Tarih: Şub 21, 2009 | Reply

    “Ensâr-ı asli” + “miktar-ı kâfi amele”, “gerisi teferruattır”! Atam, güzel insan, seni çok seviyoruz 🙂

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin