Marxistlerin Korkusu
By Sever Isik on Şub 10, 2009 in Ekonomi, Felsefe, Kapitalizm, Marx, Modernleşme, Pozitivizm
Michel Foucault, düşüncelerini ortaya koyarken kendi dönemindeki tüm Fransız entelektüelleri gibi zamanının en güçlü düşünce akımı, Sartre’a göre aşılmaz bir kale, olan Marksizm ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Hatta ilk çalışmalarında “baskıcı iktidar kuramı”nda olduğu gibi Marksizmden etkiler bile görülebilir.
Foucault, tarihsel maddeciliğin temel kavramları olan “altyapı” ve “üstyapı” kavramalarını kabul etmez. Onun anlayışında bir ağ olarak toplumun tamamını kuşatan iktidar vardır. Burada bir alt üstlük söz konusu değildir. Foucault sınıf bilinci, sınıf ideolojisi, sınıf çıkarı, sınıf düşüncesi vb. kavramalara itibar etmez; çünkü, baskı yapan ve baskıya uğrayanlar şeklindeki iktidar anlayışını kabul etmez. Kitlesel bir baskı altına alma durumundan söz edilemeyeceğini söyleyen Foucault, bunun yerine baskı ilişkilerinin çok yönlülüğünden bahseder (Sarup,1995: 95). Ayrıca modern felsefenin özne kavrayışını benimsediği için Marksizmi topa tutan Foucault, “ideolojiyi ele alan incelemelerde, hala klasik felsefenin yarattığı modelden esinlenen bir özne-insan kategorisinin kabullenildiği olgusu, beni rahatsız ediyor” (Foucault, 1992: 28) derken bu konuyu dile getirir.
Marksist teorinin bir söylem olarak içinden çıktığı tarihsel koşullara dikkat çekerek Marksizmin “hakikat” iddialarını yıktığı için Foucault’nun çalışmaları bir çok Marksiste itici gelmiştir. Sol ortodoks Marksizme karşı put kırıcılığa girişen Foucault, Kelimler ve Şeyler’de Marksizmin, Batı bilgisinin derin yüzeyinde hiçbir gerçek kopuş meydana getirmediğini, 19. yüzyılın epistemolojik düzeninin içine hiçbir güçlük çıkarmadan yerleşebileceğini ve 19. yüzyılın düşüncesinde, tıpkı sudaki balık gibi olduğunu, onsuz hiçbir yerde nefes alamayacağını söyler (Foucault, 1994: 343-344) ve yine şöyle der; “Marksizm, sona ermekte olan bir episteme tarafından, geri çevrilmez ölçüde sınırlanmıştır” (Barett,1996: 154). Sona ermekte olan “modern episteme” içinde var olduğundan dolayı Marksizm artık miadını doldurmuştur. 19. yüzyılda ekonominin tarihselliği ön plana çıkmış, bu da ekonomizme bağlı olan Marksizme darbe vurmuştur.
Foucault’un İdeoloji kavramına yönelttiği eleştiriler Foucault’nun özne kavrayışı ile ilişkilidir. Marksizmin ideoloji kavrayışında ideolojinin kaynağı öznelerin düşünceleridir. Oysa onun amacı bunun tersine öznenin belirleyiciliğine son vermektir. Ayrıca, ideoloji kavramı hakikat yanılsamasına yol açtığından Foucault ideoloji kavramının yerine özne temelli hakikat anlamı taşımayan söylem kavramını geçirir.
Marksizmin, Antropoloji ile uğraşmaktan, “tamlıkların tarihi”ni yapmaktan ve hümanizmden kendini tam kurtaramadığını düşünen (Foucault, 1999:27) Foucault, ideoloji kavramının Marksizme özgü “doğrusal bir ekonomizm” tarafından kirletildiğine inanır. Oysa o tesadüf, kesinti ve maddiliğin söylemler tarihine dahil olması gerektiğini söyler (Barett, 1996:144-148). İdeoloji kavramını; 1- Hakikat iddialarıyla ilgili olduğu, 2- Hümanist özne anlayışına dayandığı ve 3- Marksizmdeki yetersiz ve determinist temel üstyapı modeline yakalandığı için reddeder (Barett, 1996: 138).
Foucault, insanların -yaşayan, konuşan ve üreten- nesne haline gelmesinin sebeplerinin ideolojilerde değil, toplumlarımızın bağrında yarattığımız “siyasi teknolojiler”de aranması gerektiği söyler (Foucault, 2000b:122). Modern toplumlar normalleştirme yöntemleri geliştirmiş ve bunu uygularken ideoloji yerine söylemlere başvurmuşlardır (Akay, 2000: 169). Foucault, bir konuşmasında şöyle der: “Birkaç yıl önce, tarihçiler sadece savaşların, kralların ve kurumların tarihini değil, ekonominin de tarihini yazabildiklerini keşfetmekten onur duyuyorlardı; şimdi ise hepsi, aralarında en açıkgöz olanlar, duyguların, davranışların ve vücudun tarihini yazmanın da olanaklı olduğunu öğrenmiş oldukları için hayrete düşüyorlar. Kısa sürede, Batı tarihinin kendi ‘hakikat’inin üretilme ve kendi sonuçlarını üretme biçiminden koparılamayacağını anlayacaklarıdır” (Barett, 1996:148).
Marksizmin ideoloji yorumunu dayandırıldığı epistemoloji ve sınıf-özne ayrımını Foucault açıkça reddeder. Bu Marksist determinizm sorunsalının dışında çalışan Fouacault, determinist modelin üzerine inşa edildiği sınıf ve devlet gibi toplumsal yapıları bir tarafa bırakır. Determinizme ilişkin olarak Stuart Hall şöyle der: “Belirlenimler’ alanını terk ettiğimiz zaman, sadece Marks’ın düşüncesindeki şu ya da bu evreyi değil, onun bütün sorununu çölleştiririz”. Yani, Foucault’nun tavrı açık seçik meydan okuyucudur ve Marksizmin temel dayanaklarına karşı son derece saldırgandır. Hatta Japonya’da yaptığı bir söyleşi “Dünyayı anlamak için yöntembilim: Marksizmden nasıl kurtulmalı?” başlığıyla yayımlanmıştır.
Maddilik ve İktidar kavramalarının önemli rol oynadığı Foucault’nun iktidar analitiği Marks’ın tarihsel maddeciliğinden farklıdır. Onun “iktidar-bilgi” üzerinde ısrar etmesi, konumunu Marks’tan radikal biçimde ayırır. Marks, nesnel bilim anlayışına bağlıdır. Foucault’nun diliyle “hakikat istemi”nin kurbanıdır. , nesnel bilim diye bir şeyin olmadığını ileri sürer. Her türlü bilim onulmaz biçimde iktidar ilişkileri ile iç içedir. Marks’ın konumu böyle değildir. Marks toplumsal gerçekliğe ilişkin nesnel bir görüşün gerçekten de mümkün olduğuna inanmaktadır. Mark yaptığı kapitalizm analizinin bilimsel olduğunda ısrar ederken, Foucault kendi soykütüklerinin “anti-bilimler” olduğunu söyler (Megill, 1998: 368; Foucault, 2000a: 92).
Soykütük, nesnel gerçeklik, nesnel özdeşlik, nesnel hakikat iddialarını kabul etmez. Çünkü Foucault, bu kavramaların mevcut düzeni onayladığını düşünmektedir (Megill, 1998: 360).Kısaca, Foucault’un soykütükleri ideolojileri ve dahi Marksizmi yapısökümüne uğratır ve mevcut söylemlerin oluşumunun iktidar ile ilişki içindeki tarihselliğini ortaya koyar.
Kaynakça
AKAY, Ali (2000). Foucaul’da İktidar ve Direnme Odakları, İstanbul: Bağlam Yay.
BARRETT, Michéle (1996 ). Marks’tan Foucault’ya İdeoloji. (çev. Ahmet Fethi).
İstanbul: Sarmal Yayınları.
MEGILL, Allan (1998). Aşırılığın Peygamberleri. (çev. Tuncay Birkan ). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
FOUCAULT, Michel (1992). Dotluğa Dair. (çev. Cemal Ener). İstanbul: Telos Yayıncılık
FOUCAULT, Michel (1994). Kelimeler ve Şeyler/ İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi. (çev. M.Ali Kılıçbay). Ankara: İmge Kitabevi.
FOUCAULT, Michel (2000a). “İki Ders”. Entellektüelin Siyasi İşlevi. Der. Işık Ergüden & Tuncay Birkan. (çev. Ferda Keskin). İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 86-117
FOUCAULT, Michel (2000b). “Aydınlanma nedir”. Özne ve İktidar. Der.Işık Ergüden & Tuncay Birkan. (çev. Osman Akınhay). İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 162-192
SARUP, Madam (1995). Yapısalcılık ve Postmodernizm. (çev. Baki Güçlü). Ankara: Ark yayınları.
3 Yorum
Yazan:efendisiz Tarih: Kas 22, 2010 | Reply
Foucault değil liboş “fokocular” korkudan medet umar. Marxizm sürüleştirmenin kadim ve baş düşmanıdır zira!
Yazan:MY Tarih: Kas 22, 2010 | Reply
Marx neden “ben marxist degilim” demistir acaba?
Yazan:ali duman Tarih: Kas 22, 2010 | Reply
tüm “izm”ler değişimi dondurdukları için elbette marx “ben marxist değilim” diyecekti, zira marx, diğer “izm”ler gibi marxizmi de diğer “izm”lerden ayırmamıştı, felsefesi gereği ayıramazdı da, işte marx’ı diğerlerinden ayıranda bu özelliğidir. marx’ın şu sözünü anımsayalım “kapitalizm ayakları üzerine durduğu ilk günden itibaren gericileşmeye başlar” bence burada “kapitalizm”in yerine tüm “izm”leri koyabilirsiniz, zira iktidarı elde eden tüm “izm”ler, “muhafaza” etmekten dolayı gericileşirler, elbette bundan “marxizm”i de azade tutamayız. marx’ın “marxist” olmayı red etmesi bilimsel diyalektik açısından son derece tutarlıdır. şayet “değişmeyen tek şey değişimdir” tek başına bir “izm” olsaydı işte ona itiraz edemezdi sanıyorum.
ancak ne varki “değişecek olanı” hesap ederek bir “izm” içerisine monte edemiyoruz, o hayatın, bilimselliğin ve geleceğin içinde gizli.