RSS Feed for This Post

Kapitalizmin Vahşi Kısır Döngüsü: Baz İstasyonları

Çevre ile ilgili problemleri ele alırken, problemi yaratan faktörlerden bağımsız olarak dile getirilecek hiçbir çözüm önerisinin başarısı, konunun can alıcı noktasına dokunamayacağı için sürekli olamayacaktır.

Bugünün çevre ile ilgili en önemli sorunlarından olan elektromanyetik kirlilik de bence bu minvalde incelenmelidir.

Modern düşünce, mutlak bir ilerleme miti üzerine kurulmuş, bu ilerlemenin lokomotif gücünü de bilim ve teknolojiye vermiştir. Bir taraftan tahakküm altına alınan doğa, diğer taraftan tahakküm altına aldığı doğanın kaderiyle aynı kaderi paylaşan insan, aynı şekilde bozunuma uğramaya başlamıştır. Bu şekilde doğayı bir egemenlik nesnesi haline dönüştüren insan da farkında olmadan bir nesne haline dönmüştür. “Böylece, insanın doğa üzerindeki egemenliği, hem insanın, hem insanın iç doğasının ve hem de doğanın egemenlik altına alınmasıyla sonuçlanmıştır. Bir bakıma, her iktidar ilişkisinde, iktidarın öznesi, nesnesinin kaderini paylaşmak durumundadır”(Aydınlanmanın Diyalektiği; Adorno ve Horkheimer)”

İnsanoğlunun doğa üzerinde kurmaya çalıştığı tahakkümün en vahşi sonuçlarını, üretim ve tüketimin birbiriyle “yumurta-tavuk” ilişkisine sokulduğu ve yatay ilerlemenin kutsandığı kapitalizmin süreçlerinde görmekteyiz. Bu süreçler, bu tip bir maddi ilerlemenin getirdiği manevi çürümeyi, doğal ve insanî bozulmayı görebilecek insanî yeteneğin ve algının da çürümesini beraberinde getirmiştir. Bir taraftan bir takım problemlerden şikayetçi olurken, o problemlerin yaratıldığı bataklığı görmekten aciz bir bakış, sonuçlarını, sağlıkta, gelir paylaşımında ve emperyal ve sömürgeci politikaların dev şirketlerin güdümünde sürdürülmesinde net bir şekilde gösterebilmektedir.

Kapitalizme biât etmenin sonucu olarak tüketim üzerine kurulan toplum biçimi, aslında bu tüketim ürünlerini üretecek bir endüstrinin de kutsanması demektir. Yani kapitalizmde, tüketim kutsanırken, üretim ve bu üretim yöntemlerine dayanan “mutlak ilerleme” de kutsanır. Bu anlamda kapitalistlerin, çevrenin ve doğanın bozulması ile ilgili çok fazla kaygı duymamaları normaldir. Bilim ve teknolojik ilerlemenin yanında, üretim de kutsanır. Üretimin, çevre ile ilgili yarattığı problemlerde de, üretim açısından bir bakış söz konusudur. Çevre ancak ikincil plandadır ve üretimin durmaması şartıyla ancak küçük iyileştirmeler söz konusudur. 

Modern düşüncenin bir başka çocuğu olan ve bu anlamda tüketim fetişizmine olmasa bile, üretim fetişizmine – ve mutlak ilerleme nosyonuna – kapitalizm kadar bağlı olan sosyalist düşüncenin de, üretim- doğa ilişkisi ve bu ilişkide doğanın aleyhine ilerleyen durumları analiz etmekte sorunlu olduğunu düşünüyorum.

Bu kısır döngünün tüm dünya ölçeğinde bir örneği olarak ele alınması gereken cep telefonları ve baz istasyonları sorunu, aslında kapitalist tüketim-üretim süreçlerinin nasıl yürüdüğünün görülmesi açısından çok önemli bir örnek olacaktır.

Hepimizin bir şekilde kullandığı cep telefonları, baz istasyonu denen istasyonlarla birbirlerine bağlanırlar. Normalde sadece zorunlu iletişim için kullanıldığında makul sayıda ve yerleşim yerlerine uzaklığı açısında sağlık için tolere edilebilecek yerlere konulabilecek olan baz istasyonları, kapitalist tüketim yöntemleri ile artık evlerimizin çatılarına ve sokak aralarına kadar girdi.

Baz istasyonları (2N ve 3N ağları) sadece kapsama alanı açısından değil, aynı anda hizmet vereceği aktif kullanıcı sayısı açısından da belirli limitler içerir. Bu limitler, aynı anda hizmet verilmesi gereken aktif kullanıcı sayısı arttığında zorunlu olarak aşılır ve daha fazla ve sokak aralarına baz istasyonları yapılma gereği duyulur. Bu tüketim süreci ise kapitalist maddi ilerlemenin doymak bilmeyen büyüme isteğinden başka bir şey değildir.

Sadece iletişim amacıyla kullanılmaya başlanan cep telefonları, kapitalist pazarlama yöntemleri ile çeşitli promosyonların desteğiyle artık zorunlu iletişimin değil, gevezeliğin, gün boyu açık olmanın araçları haline gelmiştir. “Şu kadar dakika konuş, bu kadar hediye”, ” şu kadar kişi getir, gün boyu bedava konuş”, “şu kadar kişiyle hep bedava konuş” gibi pazarlama yöntemleriyle ihtiyaç halinden tüketim şehvetinin göstergesi haline gelmiş olan cep telefonları, zorunlu olarak baz istasyonlarının “aynı anda hizmet vereceği” abone sayısını yükseltmiş, bu yükselme de sözünü ettiğim teknolojik limitlerden dolayı yeni baz istasyonlarının mantar gibi heryerde türemesine sebep olmuştur.

Kapitalist üretim-tüketim-pazarlama döngüsü adeta bir cendere gibi doğayı, insanı kesin bir ölüme sürüklemeyi bu şekilde becerebiliyor. Bu da kapitalizme ruh veren modern düşüncenin, mutlak ilerlemeyi kutsayan ama insanî, ahlakî bir altyapısı olmamasından kaynaklanıyor bence. Önce bizlere hiç de ihtiyacımız olmayan yeni tüketimler “üretiliyor”. Bu tüketimlerin “olmazsa olmaz” olduğunun gösterilebilmesi için sosyali bilimler ve reklamcılığın her türlü aracı seferber ediliyor. Bu tüketim kalıplarına ikna edilen insanlar, bu yönde üretimin zorunlu ve olmazsa olmaz olduğu fikrine alıştırılıyor. Bu üretimin sonucunda yaşanan sağlıkla ve doğayla ilgili problemlerin ise “önüne geçilemez bir zorunluluk” olduğuna inandırılmaya çalışılıyor.

Üstelik modern düşüncenin en hantal yapılarından birisi olan “uzmanlık” düşüncesiyle, bu sistemi bütüncül bir bakışla analiz edebilecek araçlardan da yoksun kalıyoruz. Baz istasyonu kuran ve tasarlayan bir mühendis, çoğunlukla onun sağlık konusunda getirebileceği zararlardan haberisz oluyor. Çünkü mühendise bu sistemin fiziksel yapısı (elektromanyetik alanlarla ilgili detaylı fizik bilgisi mühendis için çoğunluk gereksiz bir bilgi yükü gibi görünür) ve bu fizik bilgisinin insan ve doğa ile ilişkisi asla bilgi olarak verilmiyor. Böyle olunca baz istasyonu ile ilgili en tepedeki yetkili bir görevlinin, yüksek frekanslı elektromanyetik dalgaların insan sağlığı ile ilgili getirebileceği zararlar ve bu dalgaların fiziksel yapısı hakkında hiçbir şey bilmemesi son derece doğal hale gelebiliyor. Aynı şey, artık sokak aralarına kadar giren dağıtım trafolarının yaydığı düşük frekanslı elektromanyetik dalgalar için de geçerli. Bu da ayrı bir yazı konusu…ancak bu iki tür elektromanyetik alanın da çeşitli türlerde hastalıklara ve kanserlere yol açabildiği her geçen gün biraz daha anlaşılabiliyor.

Modern anlayışa alternatif bir yaşam tarzı üretemediğimiz sürece; sonsuz üretim ve tüketim iştahıyla dolu olduğumuz ve bu yüzden de her geçen gün daha fazla enerjiye, “teknolojiye” ihtiyâç duyduğumuz bir çılgınlık hâlinde, tek başına bir şeylere karşı olduğumuzu deklare etmenin bir manâ ifade ettiğini düşünmüyorum. Bu karşıtlığın, modern dışı bir yaşam tarzı ve anlayış ile, doğaya ve insana bakıştaki kökten bir devrimle desteklenmesi gerekir ki çözüm yolu da gösterebilelim.

“(Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.”(Rûm Sûresi 41)

Para Yenir mi?

İnsanlık endüstri devriminden bu yana doğayı şekillendirecek güce sahip. Ancak bu şekillendirme gücü yaşamı değil de maddî çıkarları koruyacak biçimde kullanılıyor. Fakir ülkeler, aynı ülke içinde yaşayan fakir insanlar, bitkiler ve hayvanlar “vahşi doğadan” bile daha vahşi bir kirletme özgürlüğünün(!) kurbanı oluyorlar. Gelecek asırda hep beraber keşfedeceğiz paranın yenip yenmeyeceğini. Yok ettiğimiz balıkların yerine Amerikan doları koyup koyamayacağımızı… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin