Yazıya Kadın Eli Değdi
By Konuk Yazar on Mar 8, 2009 in Kadın, Toplum
Günümüzde hangi gazete, dergi veya kadın ekini bilgilenmek ya da göz atmak merakıyla karıştırsanız karıştırın, bu yayınların her birinde sırıtan bir tekdüzelikle karşılaşırsınız. Aynı kalıp elbiseyi zoraki her bir kadına giydirme eğilimi gibi… Oysa hayatın içinde damıtılmadan kalmak iyidir. Hele ki, damıtılan bir kadınsa… Bu gereksiz bir eylemdir çünkü kadın gülüşü, kokusu, sesi, bakışı, hissiyatı, anaçlığı, bereketi, canlılığı, su gibi akıcılığı ile kapladığı alana hayat verir. Kadını damıtmaya gerek yoktur, tüm varlığıyla kabul etmek kâfidir… Ama tamda olmasını istedikleri gibi damıtılmış bir öyküsü vardır Türk kadınlarının. Yazılı basın ve görsel yayın kadının farklı düşünüp farklı görebilen yanını her geçen gün daha çok -silikleştirmektedir- silmektedir.
Bu aralar korkuyorum, artık büyüdüğümü -zaten büyümüşlüğüm hep erken olmuştur yaşıtlarıma göre- kadın yanımın beni kuşattığını düşünüyorum. Kendimi eskisinden daha fazla duyarlı hissediyorum, daha anaç, daha sahiplenici… İlk başta içimde büyüyen bu küçük kadıncığı sevmediğimi ama zamanla alıştığımı ve bu anaç yanımızı neden bu kadar geç sezinlediğimizi merak ettiğimi sordum bir dostuma. “Neden kendine kadın diyorsun ki?” dedi. “Nasıl?” dedim. “Bir genç kızın kendine KADIN demesi ayıp!” diye fısıldadı… Bunu söyleyen ise eğitimli ve yetişkin bir kadın… Sohbetin devamına gerek kalmamıştı, bir suskunluk vuku buldu masada… Benim için “anne” kelimesi nasıl taçlanmışsa yüreğimde “kadın” kelimesi de anne kelimesiyle aynı ihtivadaydı. Nasıl olurdu da bir kadın “KADIN” kelimesini içine sindiremez ve bunu ayıp olarak nitelerdi? Bunu aklım almamıştı… Bir an önce o ortamı terk etmek istedi içim çünkü kadın olan yanım memnunluk rolü oynamak istememişti…
Ataerkil bir toplumdan gelen erkek egemen bir kültürle yoğrulduk her birimiz… Bunu ne kadar inkâr etsekte, bu böyle! Hayatımızda erkek egemen… Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve bu soruma -bu arada bu
sorum erkeklere- en içten şekilde cevap verin; kaçınız “kadın” denildiği zaman eş, sevgili, metres, cinsellik odaklı düşünmüyor? Peki, sorarım size; kendinize “erkek” dediniz diye size bunun ayıp olduğunu fısıldayan oldu mu? Hatta siz bununla, erkek olmakla hep gurur duydunuz! Oysa siz bu “erkek” kelimesinin size sıfat olarak eklenmesinden gurur duyarken, anaçlığından gurur duyamayan kadıncıklar büyüdü -büyüttünüz- bu memlekette. Oysa “kadın” kelimesinin kendi kız çocuğunuz, kız kardeşiniz, anneniz ve eşinizle aynı anlamda olduğunu düşünseydiniz, şu an bu yazıyı bu kadar canımı acıtarak yazma eyleminde bırakmazdınız beni… Beyler, bilesiniz ki bu duruma çok alınıyorum… Hele ki bunu yapanların; kadını hor görenlerin, hayatta ki yankısını sessizleştirenlerin, görüntüsünü silikleştirenlerin, yaşam enerjisini sönükleştirenlerin başka kadınların oğulları, eşleri, babaları, dedeleri olduklarını düşünmek inanın beni kahrediyor.
Kahroluyorum…
Şimdi yazıyı okurken ahkâm kestiğinizi de biliyorum… Bugün 8 Mart “dünya kadınlar günü” değil ki, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bir büyüğüm: “Aman kızım, madem yazıya
gönül verdin, sakın feminist yazılara imza atma.” demişti. Sadece şunu deyip o büyüğümün sözünü dinleyim; siz bu memlekette henüz “kadın” kelimesini sindirememişken “emekçi kadın” kelimesi hakkında ne düşünüp, yetişen kız çocuklarınıza ne öğreteceksiniz çok merak ediyorum. Umarım “emekçi kadın” olmakta ayıp değildir!
Nazlı duruşuyla, hayatın içinde olmazsa olmaz halleriyle, sabrıyla, gülümseyen bakışıyla, kokusuyla, doldurduğu alanla ve doldurulamayan boşluklarıyla kadın, dünyaya Yaradan tarafından sunulan en güzel
hediyedir. Ama nedenini bil(e)mediğim kültürel bir dayatmayla gazetelerde, dergilerde, televizyon dizilerinde, filmlerde aynı kareden çıkmış kadın karakterler arz edilir gözler ününe. Kadın ise
zihninin içine hapsettiği “kadın” kelimesiyle, varlığından şüphe duymaya başladığı kadın ruhunu ispat etmek için didinir durur. Hayatın içinde ağrılı yanı ile yer alan kadındır. Kadının içini dışına çıkarsan, belki yaralarından korkarsın. Ama bütün dünya kadınları iyi bilir, bir yaranın derinliğini ve iyileşme süresini. Bir kadındır çocuğunu yetiştirirken dünyanın en entelektüel annesi olması gerektiğini bilen, onu daha dünyaya getirmeden kitapların içine gömülen. Hasta yatağında ki eşine bir daha ayağa kalkamayacağını bile bile, büyük bir sevgiyle ve bağlılıkla -yirmi yıl- sebatla bakabilen bir kadındır. Ekonomisttir kadın -babamın değimiyle içişleri bakanı- eşinin ihtiyaçlar için eve çok para bırakamadığı zamanlarda bile, eşi
akşam eve geldiğinde onu kusursuz bir sofra ile karşılayan yine bir kadındır. Hayatın eksik yanlarını bir şekilde tamamlamayı başarır kadın. O yüzden değil midir; naif bir şekilde güzelleşen her yere
“Buraya kadın eli değmiş” denir. “Evet, oraya kadın eli değmiştir…”
… Bu makale ilginizi çekitiyse…
Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları
Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor. Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.
“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış
3 Yorum
Yazan:sevim Tarih: Mar 8, 2009 | Reply
Yazınızı okuyunca eminim benim gibi birçok kadının düşüncelerine tercüman olduğunu düşünüyorum.Bende bekar biriyim ama sizin gibi,anlamadığım daha doğrusu yadırgadığım kadın kelimesini anlamayanlara kızıyorum.Sanki yalnız evli olunca kullanılan bir kelimeymiş gibi kullanıyorlar cidden hiç hoşlanmıyorum.Kadın kelimesi daha güçlü ve özel anlamlar içeriyor.Bu arada kadın kimliğinin medyada daha doğrusu hayatın birçok alanında ikinci plana atılması gerçekten çok üzücü.TV açtığınızda bazen çok iğreniyorsunuz,örneğin kliplere baktığınızda dans eden 4/3 çıplak olan yalnız dişiliğiyle ekranı boyayan kadınlara bakınca üzülüyorum.Kadın erkek ilişkisine bakarsak bazen erkeler kadını niçin sevdiğini anlatırken rahatsız olduğum şey;erkek kadına seni güzel olduğun için seviyorum deyince çok kızıyor ve anlamsız buluyorum.Yani sanki başka hiç bir özelliği yok gibi yansıtılması bence onur kırıcı.Allahın kadınları,sanki erkeklere sunulmuş lezzetli bir yemekmiş gibi anlaşılması çok vahim.Bazı kadınların erkeklere sırf zengin diye yaklaşmasının anlamsız olduğu gibi saçma bir konu.Aslında verilecek örnek o kadar çok ki, bunlar en basit hayatın içinden şeyler.
Kadının ikinci plan atılması durumu yalnız ülkemizde değil elbette nerdeyse dünyanın her yerinde var,en gelişmiş dediğimiz ülkelerde bile örnekler çok fazla.Bunun aşılması için daha uzun yıllar olduğu kesin ama ne kadar çok insan bilinçlenirse o kadar kar diye düşünüyorum .
Yazan:Zühre Meryem Kaya Tarih: Mar 8, 2009 | Reply
Kadın
Küçük Anadolu kasabalarında, derdi olana çare peşinde koşarken kendisini de, yanına zorlukla gelebilen beni de unuturdu. Serzeniş cânâna olunca, şiirden başkası kâr etmiyor. Fuzulî’nin o meşhur beyti, yıllarca halimi tercüme etti.
“Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı”
Kamuya, yani halka şefkat göstermek lâzımdı. Devlet kadın olmalıydı. Oysa tepeden tırnağa erkekti. Sürekli erkekliğini, yani erkini kanıtlama peşindeydi. Gerekli gereksiz meydana fırlayan otorite merakı, sadece erkeklere özgüydü. Her işe çomak sokmaya azmetmiş olan bürokrasi erkekti. Makam odaları, makam arabaları erkekler içindi. Vatandaş, bir kadının önünde el pençe divan durmazdı. Otoriteyi değil, ancak bir derdine çare bulabilirdi. Bir erkek için halk, yönetilmek üzere yaratılmıştı. Bir kadın idareciye bunu kabul ettiremezsiniz.
Çaresiz bir vatandaşın çaresizliğine ağlamanın çaresizlik olmadığını onda gördüm ve anladım. Kışın, buz gibi soğukla yaşayan bir aileyi ziyaret ettikten sonra, sıcak evinde ancak bir kadın üşüyebilirdi. Sonra devlet ancak bir kadının eliyle, o aileyi mevzuata aykırı şekilde ısıtabilirdi. Otoritenin asık suratı soğuk bir erkekti; susturmak, durdurmak, yasaklamak için. Kadının gözleri de, eli de, yüreği de ısıtmak içindi. Erkek azarlardı, söverdi, yakardı, yıkardı. Umut dolu bir dünya, ancak bir kadının nemli gözleri ile görülebildiği kadar gerçek olabilirdi.
Yoksulluk erkekti. Zorbalık erkekti. Zulüm erkekti. İşkence erkekti.
Darbeler de Ergenekon da erkekti.
Zor, zorbalığı yok etmez. Zorbalık, zulüm ancak zarafetle durdurulabilir. Elinde silah tutanların yönetme hakkını kadınlara kabul ettiremezsiniz. Darbeyi yapan da, boyun eğen de erkektir. Kadın, kadındır; en zayıf anında bile güce boyun eğmez.
Kadın, annedir. Erkekler için gücün, rekabetin hakim olduğu dünya, kadın için evlatlarının yaşayacağı yerdir. O yüzden adalet ister, güvenlik ister.
Her şeyi demir mengene gibi eğip büken bir erkeğin elini, ojeli zarif kadın parmakları ile eşitleyen şey sadece hukuktur. Kadın ancak hukukla hak sahibi olabilir. Bu yüzden hukukun hakim olacağı bir düzen kadınların gayretine muhtaçtır.
Barış ve huzur kadındır. Savaşın ve kavganın erkek olması gibi. Düzen ve istikrar kadındır. İktidar tutkusu ile kargaşa çıkartanlar erkektir. Her şeyin birbirine karıştığı anlarda, hataları ayıklamak için elinde cımbız tutan bir kadının dikkatine ihtiyaç vardır.
Bir erkek kadın gibi düşünemez. Hayata bir kadın gibi bakamaz. Yine de kadının gözlerinden gördükleri, kadının anlattıklarından öğrendikleri daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu gösterecektir.
Daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu biliyorum. Kendi adıma, gördüklerimi ve öğrendiklerimi borçlu olduğum kadının Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. İmdada yine Fuzûlî’nin murabbası yetişiyor:
“Perişan halin oldum sormadın hal-i perişanım
Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım
Ne dersin rüzgarım böyle mi geçsin güzel hanım
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım”
08 Mart 2009, Pazar
Zaman Gazetesi köşe yazarı Mümtaz’er Türköne’ye bugün kaleme almış olduğu bu yazı için teşekkürler…
Yazan:Muhabbet Tarih: Eyl 29, 2009 | Reply
Elim yazıya değse…
Tam da yazmak için şevk duyduğum şu günlerde bu yazı bana şevk-ü ala oldu.((Kadının içini dışına çıkarsan, belki yaralarından korkarsın. Ama bütün dünya kadınları iyi bilir, bir yaranın derinliğini ve iyileşme süresini. Bir kadındır çocuğunu yetiştirirken dünyanın en entelektüel annesi olması gerektiğini bilen, onu daha dünyaya getirmeden kitapların içine gömülen. Hasta yatağında ki eşine bir daha ayağa kalkamayacağını bile bile, büyük bir sevgiyle ve bağlılıkla -yirmi yıl- sebatla bakabilen bir kadındır. Ekonomisttir kadın -babamın değimiyle içişleri bakanı- eşinin ihtiyaçlar için eve çok para bırakamadığı zamanlarda bile, eşi
akşam eve geldiğinde onu kusursuz bir sofra ile karşılayan yine bir kadındır. Hayatın eksik yanlarını bir şekilde tamamlamayı başarır kadın. O yüzden değil midir; naif bir şekilde güzelleşen her yere
“Buraya kadın eli değmiş” denir. “Evet, oraya kadın eli değmiştir))Zühre Meryem Kaya arkadaşımızın da belirttiği gibi belki de bu yaraları dışarı çıkarmaktan korkuyoruz…İçimizde kalırsa bizi daha güçlü yapıyor.
Sevgiyle kalın…