RSS Feed for This Post

Türkiye ekonomi neden krize girdi?

Türkiye’de kriz çıkmasının nedeni doğrudan global krize bağlanıyor. ABD ve Avrupa’da kriz finans sektörü yüzünden çıktı. En son AIG açıkladığı zararla bir kez daha dünya piyasalarını şok etti. Türkiye’de ise finans sektörü çok güçlü. ABD ve Avrupa’da olduğu gibi batık krediler, mortgage kağıtlarının dibe vurması gibi sorunlar yok. Bir tek İMKB düştü, orda da ekonomiyi etkileyecek ölçüde para dönmez.

 Türkiye’de dünyadaki olumsuzluklardan asıl etkilenen reel sektör oldu. Bu noktayı anlamak gerekiyor. Dünyada finans sektöründe bir kriz varken, bundan Türkiye’de neden finans sektörü değil de reel sektör zarar görüyor? Çünkü Türkiye’de yatırımlar şimdiye kadar dışarıdan gelen dövizle yapılıyordu.

 Bir ekonominin döviz ihtiyacı içinde olmaması için cari işlemler hesabı dengede olmalıdır. Türk dış ticaretinin kronik bir açık problemi olduğu için ve turizm gelirleri ile bu açık kapatılamadığı için Türkiye’nin kendi gelirleriyle yatırım yapması mümkün değil.

 Bu aralar şu tür cümleleri sıkça duyacaksınız: “Türkiye’deki krizin nedeni ekonominin global ekonomiye sıkı sıkıya entegre olmasıdır.” Bu aslında şu demek: “Türkiye dışarıdan para gelmediği için yatırım yapamıyor. Bu nedenle istihdam artmıyor.” Öyleyse bu krizin Türkiye’yi etkilemesi dışarıdan piyasaya döviz girmemesine bağlı olmalıdır.

 Krizin başlamasından bu yana ilk kesilen döviz musluğu çoğu ekonomistin eleştirdiği sıcak para oldu. Piyasaya girip yüksek karlar elde edip çıkıyorlar diye yoğun tepki gösteriliyordu portföy yatırımlarına. Gittiler işte, mutlu muyuz? “Ohh kurtulduk!” diyebildik mi?  Diyemedik. Hatta şimdi yeni yeni anladık ki dolar, portföy yatırımları sayesinde 1,15’lere kadar düşmüş.

 Kriz öncesi portföy yatırımlarına kızan ekonomistler dolar kurunun düşük olmasını da kıyasıya eleştiriyorlardı. Bu yüzden ihracatımız artmıyormuş. Düşük kurla ihracatı arttırmaya “beleşçi yaklaşım” diyorum ben. Türkiye ihracatı yapay kurlarla ancak bir yere kadar artar. Asıl ihracat verimliliğin artması ile artar. Yani aynı kalitede malın daha ucuza üretimesiyle. İşte bu yüzden Türkiye’ye düşük kur gerekir. Çünkü verimliliği arttırmak teknoloji ithal etmekten geçer. Teknoloji ithal etmek döviz demektir. Makine alacaksın, eğitimli yabancı personel getireceksin, kendi personelini yurt dışında eğitim almaya yollayacaksın. Kurun düşük olduğu dönemde iş adamımız dışarıdan bu şekilde teknoloji ithal ediyordu.

 Türk özel sektörünün dış borcunun bu kadar yüksek olması bir rastlantı değil. Özel sektör en doğrusunu yaptı. Kurun düşük olduğu dönemde dış borç alarak yatırım yaptı, verimliliğini artırdı. Diğer yandan dövizin değerinin düşük olmasından yararlanarak yurt dışında fuar fuar gezdi. İşte düşük kura rağmen Türkiye’nin ihracatı da böyle arttı.

 Şimdi niye krizdeyiz, biraz anlaşıldı sanırım. Türkiye ekonomisi yatırım yapamıyor. Özel sektör şu ana kadar döviz cinsinden borçlanarak yatırım yapıyordu. Bu yüzden 200 milyar doların üzerinde bir özel sektör borcu söz konusu. Ancak krizin ardından doların 1,5 kat değerlenmesi ve dış kredi imkanlarının ortadan kalkması nedeniyle özel sektör yatırım yapamıyor.

 Krizin başlamasından bu yana ikinci kesilen musluk “soğuk para”, yani doğrudan yatırımlar. Yine bu konuda da atıp tutan çoktu. Ne satılsa kızarlardı. Şimdi de niye işsizlik arttı diye veryansın ediyorlar. Arttı, çünkü bu sene dışarıdan milyarlarca dolar gelmiyor. ING Bank gibi piyasaya giren global şirketler de global kriz ile boğuştukları için yeni şube açamıyorlar. Doğrudan yatırımların kesilmesinin etkisini daha uzun süre hissedeceğiz.

 Krizin başlamasıyla yaz aylarında kesildiğini göreceğimiz üçüncü bir musluk daha var: turizm. Türkiye en çok Avrupa’dan ve Rusya’dan turist çekiyordu. Global kriz ne yazık ki en çok bu bölgeyi etkiledi. Alman, Rus turistlerin gelirlerinde ciddi azalma oldu. Bu ülkelerin vatandaşları yakın geleceklerini güvende göremedikleri için harcamalarında da çok dikkatli davranmak zorundalar. İşte bu nedenle Türkiye turizmi yaz aylarında o eski günlerini arayacak gibi görünüyor. Bence turizmi de vurmasıyla kriz doruk noktasına çıkacak. Dolarda bir miktar daha yükselme gözlenecek. Turizmin mevsimsel istihdamı artıran etkisinin de düşmesiyle işsizlik oranında beklenen düşüş gözlemlenemeyecek.

 Ben “Yatırım yapılmıyor.” dedikçe bazıları da tüketim yokken yatırım yapılsa ne olur, diyecek. Bence Türkiye’de tüketim olmaması için bir sebep yok. Çünkü iç pazarın daralması için bir neden yok. Enflasyon düşük, maliyetleri yükseltecek bir dışsal etki yok. Daha aksine petrol fiyatları da düştü. Faizler daha da düşüyor, dolayısıyla kredi olanaklarında bir sorun yok.  Buna rağmen piyasanın sıkışmasının nedeni vatandaşın ekonomiye olan güveninin azalması. Tüketici önünü göremediği için ihtiyaçlarını erteliyor. Türkiye’de tüketici neden önünü görmez? Çünkü yatırım yok, istihdam artmıyor, yeni iş gücü çalışma hayatına katılamıyor. Bu durum güveni azaltıp ihtiyaçları erteletince iç pazar da daralıyor. İç pazar daralınca çalışanlar da işlerini kaybetmekten korkuyorlar ve ihtiyaçlar daha fazla erteleniyor. Böylece ekonomi günden güne daralıyor.

 Ne tablo çizdim ama. Ben hiç kötümser bir insan değilim. Hele ki sorunları söyleyip de çözümleri es geçmek hiç adetim değildir. Bir sonraki yazıda çözüm önerilerimi sunacağım.

 

Gelecek yazı

 Kriz nasıl fırsata dönüştürülür?

 Özel sektöre yatırıma yönelik kredi olanaklarının sunulması sadece Türkiye’de krizin etkilerini hafifletmeyecek, aynı zamanda kriz sonrası Türk şirketlerinin gücünü çok arttıracaktır. Avrupa’daki birçok şirketi, makine parkını ucuza kapatmanın tam zamanıdır.

 İlk defa Türkiye ekonomisi bir krizde çok güçlü. Ama ne yazık ki kimse bunun farkında değil. Krizler güçlü olanlar için kaçırılmayacak fırsatlardır. Türkiye tarihinin en büyük fırsatını böyle giderse göz göre göre kaçıracak. 

 

Gelecek yazı

 Global kriz AKP oylarını azaltmalı mı?

Bu yazı “Global kriz AKP’nin oylarını azaltır mı?” diye sormuyor, “azaltmalı” mı diye soruyor. Başka bir deyişle global krizin faturası AKP’ye kesilmeli midir?

 Türk halkı AKP’yi global krizin Türkiye’deki olumsuz etkilerinden bence sorumlu tutmalıdır. Çünkü hükümet doğru politikalarla ülkeyi global krizin etkilerinden koruyabilirdi, hatta krizi gerçekten fırsata dönüştürebilirdi.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 62 Yorum

  2. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Türkiye dışarıdan gelen sıcak para ile dönüyordu. Bu tamamen doğru. Peki daha önce de böyle miydi ?

    Tabi ki, hayır. Ekonomistlerin eleştirdiği şey, Türkiye’nin dışarıdan gelen sıcak paraya mahküm edilecek şekilde yanlış ekonomi politikası ile yönetilmesidir. Çünkü sıcak para kesildiği anda krize girmemiz kesindi. Ve global kriz olmasa da, bir noktada sıcak paranın kesilmesi kaçınılmazdı.

    Sen kendi sanayini desteklemez, hatta tekstilcilerine Mısır’a yatırım yapmalarını söylersen. Böyle dışarıdan gelecek paralara muhtaç olursun.

  3. Yazan:amarat Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Asıl ihracat verimliliğin artması ile artar. Yani aynı kalitede malın daha ucuza üretimesiyle. İşte bu yüzden Türkiye’ye düşük kur gerekir.


    Öncelikle şunu söyleyebilirimki sırf ihracat değil her türlü üretimde verimlilik arttıgı zaman kalite artar, maliyetler düşer, şirketin elde ettigi gelirlerin artması beklenir.Buna bir itirazım yok fakat geri kalan cümlende İŞte bu yüzden ülkeye düşük kur gerekir.

    Senin mantıgına göre verimlik olabilmenin tek ölçütü o malı daha ucuza üretebilmek, tamam buna eyvallah ucuza üretiyorsan verimlisin fakat buradaki verimlilik ölçütünde kurun etkisine değinip sen düşük kur ile maliyetleri azaltacagını söylemişsin, peki o kadar verimli isen, o kadar düşünceli, vizyoner birisiysen neden kurun etkisini sıfırlamıyorsun ? Büyük şirketlerde bunun için risk yönetimi departmanları falan kuruluyor ki koç’un migrosu satmasında bu bir etkendir.

    Tüm bunların ışıgında maliyeti düşürmeyi sadece kura bağlaman ve sonunu verimlilige baglaman çok yanlış.Hadi bunu şimdi örnekleyelim.

    Bir araba var ve bu arabanın maliyetinde 10.000 dolar girdisi var ayrıca 5.000 Tl lik te girdi var.
    Dolar ilk başta 1 lira olsun daha sonra 2 lira olsun.

    Ne oldu ?

    10.000 $ * 1 + 5.000 TL = 15.000 TL

    İkinci durumda ise,

    10.000 $ * 2 + 5.000 TL = 25.000 TL

    Şimdi senin mantıgına göre burada bu firma maliyetleri düşürdügü için daha verimli olmuş diyorsun ? Peki bu firma ne yaptı verimlilik adına ? Üretim sürecinde bir aşamayı devreden mi çıkardı ? hayır . Yaptıgı hiç bir şey yok ama sana göre daha verimli oldu bu firma.

    Bir kere bu mantık mantık değil.

    ——————————

    Bir ekonominin döviz ihtiyacı içinde olmaması için cari işlemler hesabı dengede olmalıdır. Türk dış ticaretinin kronik bir açık problemi olduğu için ve turizm gelirleri ile bu açık kapatılamadığı için Türkiye’nin kendi gelirleriyle yatırım yapması mümkün değil.

    ——————————
    Ben bu dengeye açıkçası inanmıyorum, cari açıgın o kadarda abartıldıgı kadar kötü oldugu düşüncesinde değilim fakat sizin yukarıdaki cümlenize göre türkiye’nin yatırım yapması için kendi kaynaklarının yeterli olmadıgını söylemişsiniz.E peki cari dengeyi sağlamak adına dış kaynaklara da başvurmayacaksanız acaba nasıl yatırım yapmayı düşünüyorsunuz açıkçası bunu çok merak ettim.

    ————————————
    Neyse bu kadar yeter.

  4. Yazan:emre er Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Amarat;

    Yanlış anlamalar var.

    E peki cari dengeyi sağlamak adına dış kaynaklara da başvurmayacaksanız acaba nasıl yatırım yapmayı düşünüyorsunuz açıkçası bunu çok merak ettim.

    Dış kaynak gerekir diyorum ben de. Hatta dış kaynaksız olmaz diyorum.

    Şimdi senin mantıgına göre burada bu firma maliyetleri düşürdügü için daha verimli olmuş diyorsun ? Peki bu firma ne yaptı verimlilik adına ? Üretim sürecinde bir aşamayı devreden mi çıkardı ?

    İlk durumda kur düşük olduğu için firma dışarıdan kredi alarak yatırım yaptı, verimliliğini artırdı. Düşük kur sayesinde özel sektör şimdiye kadar ucuz para buldu. Bununla teknolojiye yatırım yaptı. Verimlilik arttı.

  5. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Sn. Emre Er

    dışarıdan ucuza kaynak bulanlar ya devlete para satarak faize yattılar, ya da buldukları her boş araziye yüksek plazalar dikip, kira ve konut rantına yattılar, işte handikap bu noktada, tabiki doğrusu sizin söylediğiniz gibi teknoloji yatırımı olmalıydı, söyler misiniz bana özel sektör, kullanılan bu kadar (192milyardolar) dış krediye karşılık dünya ölçeğinde teknolojik olarak ne yapılmıştır? Türkiye’de temel sorun devleti hortumlamaya alışmış, devletin sırtından geçinen bir özel sektör mantığının olmasıdır. 15 Eylül 2008’de Lehman Brothers’da batan paralarını da devletten isteyen bir özel sektör var karşımızda, dünde böyleydi bugünde böyle değişen birşey yok yani, alışmış bir kez devletten beslenmeye, bizdeki özel sektör değil “besleme sektör”.

  6. Yazan:emre er Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Türkiye dışarıdan gelen sıcak para ile dönüyordu. Bu tamamen doğru. Peki daha önce de böyle miydi ?

    Tabi ki, hayır.

    Tabii ki evet. Demokrat Parti iş başına geldiğinden bu yana Türkiye döviz açığı verir. Bunu da sıcak para ve borçla kapatır. Nedeni yapısaldır, öyle üç beş yılda geçmez. Verimliliğe yatırım yaptıkça geçer.

    Ekonomistlerin eleştirdiği şey, Türkiye’nin dışarıdan gelen sıcak paraya mahküm edilecek şekilde yanlış ekonomi politikası ile yönetilmesidir

    .

    Kim olursa olsun, hangi ekonomi politikası olursa olsun Türkiye dış ticaret açığı verir, bundan kaçış yok. Anlatmak istediğim bu. Dış ticaret açığı vermemek için kapılarını kapatacaksın dış dünyaya. Bu mudur doğru ekonomi politikası?

    Eğer bir politikaya yanlış diyorsanız doğrusunu bilecek kadar fikir sahibi olmalısınız. Biliyorsanız anlatın tartışalım.

  7. Yazan:emre er Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Ali Bey;

    Bizim özel sektörün çok kötü hastalıkları olduğu konusunda haklısınız. Ama durum o kadar kötü değil. Verimlilik endekslerine baktığınızda son yıllarda ciddi yükselişler görürsünüz.

    Teknolojiye yatırım yapıldığının en önemli kanıtı değerli TL’ye rağmen ihracatın patlamalar yapmasıdır.

    İthalat da yaptın diyenler olabilir, ama ithalatın zaten %70’i aramalı. İhraç ettikçe artması doğal yani. Son bir kaç yılda da ihracat/ ithalat azalmaya başlamıştı.

    Hükümetin değerli TL politikası özel sektörü verimliliği artırmaya zorladı.

    Evet, daha akıllı bir özel sektörle çok daha iyisi başarılırdı, ama geldiğimiz nokta da kötü sayılmaz.

  8. Yazan:emre er Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    İhracat/ithalat artmaya başlamıştı demek istedim.

  9. Yazan:aliosman Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR

    Ekonomiyi canlandırmak üzere yapıldığı iddia edilen bir paket açıklandı. Paket ile halihazırda beyaz eşyada %6,5 olan ÖTV sıfırlandı, 1600 cc nin altındaki otomobillerde %37 olan ÖTV %18’e ve 150 metrekarenin üzerindeki konut satışları için %18 olan KDV %8’e düşürüldü. Bu paketin amacının bu sektörlerdeki ürünlere olan talebin artırılmasını ve buna bağlı olarak bu sektörlerde üretimin devam etmesini ve dolayısıyla en azından mevcut istihdamın devam ettirilmesini sağlamak olduğu iddia edilmektedir.
    Yapılanlar ile beklenenleri karşılaştırınca insanın sevsinler sizi diyesi geliyor. Çünkü sanayi sektöründe bulunan 2 sektör ile hizmet sektöründe bulunmakla birlikte sanayi sektörünü besleyici nitelikte olan inşaat alt sektöründen sadece beyaz eşyada yapılan ÖTV indiriminin istihdama katkısı söz konusu olabileceği açıktır. Ancak bu sektörde zaten düşük olan ÖTV oranının sıfırlanmasının beklendiği gibi bir talep artışına yol açamayacağı da açıktır.
    Otomotiv sektörüne gelince; karar verme noktasındakiler ya yanıltılıyor ya da milleti yanıltıyorlar. Zira Anka Ajansın verilerine göre 2008 yılında yurt içinde satılan otomobillerin 2/3’ü ithal otomobillerden oluşmaktadır. %70’i ithal otomobillerin kontrolünde olan İç pazarda talebin artırılmasının üretimin ve istihdamın devamını sağlayacağı düşünülebilirmi? En büyük problemi dış ticaret açığı olan bir ülkede pazarın %70’ine ithal malların hakim olduğu bir sektörde talep artışı yaratmak hangi akla hizmettir. Büyük kısmı yurt dışına satılan yerli üretimin ve buna bağlı olarak ta istihdamın artırılması için ÖTV indirimine gerek yoktur. Çünkü ihracatta zaten ÖTV alınmaz. Hazır kurlar da yükselmiş ve dolayısıyla rekabet gücü artmışken bu indirim niye. Görünen o ki bütçe gelirlerinin önemli bir kısmı ithalde alınan vergilerden oluşan hükümet ithalatta kur artışından kaynaklanan düşüşü azaltma telaşına düşmüştür. Otomotivde yapılan ÖTV indiriminin fiyatlara yansıması mümkün değildir. Zira kur artışı nedeniyle yükselen ithalat maliyetlerini talepteki düşüş nedeniyle fiyatlara yansıtamayan ithalatçılar ÖTV indirimi sayesinde maliyet artışından kurtulmuş ve dolayısıyla gizli bir fiyat artışı yapmış olacaktır. Girdilerinin önemli bir kısmı ithal olan yerli otomotivde de aynı nedenle bir fiyat indirimi sözkonusu olmayacaktır. Dolayısıyla sözde yerli üretimi ve istihdamı artırmaya yönelik paket aslında ithalatı artırmaya yöneliktir. Maliye Bakanlığı verilerine göre son üç yılın gelir rakamları ve İthalat tutarları aşağıdaki gibidir.

    YIL BÜTÇE GELİRLERİ VERGİ GELİRLERİ İTHALAT VERGİLERİ TOPLAM İTHALAT
    2006 173.483.400.000 137.480.300.000 27.562.840.000 139.576.000.000 $
    2007 189.617.200.000 152.831.700.000 28.970.320.000 169.987.000.000 $
    2008 208.898.200.000 168.087.200.000 32.774.520.000 199.699.000.000 $

    Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere toplam vergi gelirlerinin her yıl ortalama %20si ithalde alınan dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Bu ithal ürünlerin yurtiçi dolaşımına bağlı olarak alınan dolaysız vergilerin (ücretliden, tüccardan alınan gelir kurumlar vergileri) de en az bu tutarda olacağı kabul edildiğinde toplam vergi gelirlerinin %40’ının ülkede istihdama neredeyse hiçbir katkısı olmayan ve katma değerinin önemli kısmı yurt dışında kalan ürünlerden alındığı görülmektedir. 2008 yılı vergi gelirlerinin 46.767.000.000 liralık kısmı KDV den, bunun 29.968.000.000 liralık kısmı ise ithalde alınan KDVden oluşmaktadır. Bunun anlamı ülke içinde tüketilen her 100 birim malın 64’ünün katma değeri ülke dışında kalmakta ve ülke dışındaki istihdamı beslemektedir. 2009 yılı bütçesi ise aşağıdaki gibi hedeflenmiştir;

    YIL BÜTÇE GELİRLERİ VERGİ GELİRLERİ İTHALAT VERGİLERİ
    2009 263.243.700.000 220.602.859.000 42.093.391.000

    İlk üç aylık veriler bütçede artması hedeflenen ithalatın hızla düştüğünü ve buna bağlı olarak cari açığın küçüldüğünü ve bütçe açığının büyüdüğünü göstermektedir. Son yıllarda bütçe açığının ithalat vergileri ile azaltıldığının ispatı olan bu durum hilkat garibesi dedikleri şey olsa gerek.

    Lüks konut üretimi ile ilgili çok garip bir uygulama vardır eskiden beri. 150 metrekarenin altındaki konutların teslimi güya özendirilmiş ve %1 KDV ne tabi tutulmuştur. Ama milyon dolarlık lüks konutlar ile ilgili bu güne kadar yapılan uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda aslında özendirilenin hiç de sosyal amaç taşımayan lüks konut üretimi olduğu görülmektedir. Çünkü lüks konutlar genellikle Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları tarafından yaptırılırlar. Gayrimenkul Yatarım Ortaklıklarının kurumlar vergisi mükellefiyeti yoktur. Elde ettikleri karı ortaklarına dağıtmaları durumunda kurum stopajına da tabi tutulmamışlardır. Dolayısıyla kurumlar vergisi oranının %30 ve karpayı stopajının %15 olduğu dönemlerde lüks konut üreten Gayrimenkul yatırım ortaklıklarına %45lik bir vergi avantajı sağlanmıştır. Diğer bir deyişle orta ve dar gelir gurubuna konut üreten oflu müteahhidin kurduğu aile şirketi, elde ettiği 100 lira kar üzerinden 45 lira vergi ödemek zorunda kalırken, üst gelir guruplarına lüks konut üreten GMYOları hiçbir vergi yükü ile karşı karşıya kalmamıştır. Bunların tek ödedikleri vergi %18 olan KDV olmuştur. Ancak enflasyonlu dönemlerde ondan kurtulmanın da bir yolunu bulmuşlar. Yaptıkları teslimler kısım kısım icrası kabil olmadığından ve KDV teslim anında doğduğundan proje aşamasında sattıkları konutların paralarını teslime kadar taksit taksit almış ve alınan sipariş avanslarında takip etmişler. Aldıkları bu paraları döviz, faiz ve borsa üçgeninde teslim tarihine kadar üçe beşe katlamışlar. Ancak teslim tarihinde örneğin fiyatı 1.000.000 $ ve 1.700.000 TL. olan ve aslında bu tarihe kadar da müşteriden 1.000.000 $ alınmış olmakla birlikte ilgili tarihlerdeki kur üzerinden alınan sipariş avanslarına intikal ettirildiği için 300.000 TL. olan konut teslim tarihinde alınan sipariş avansları hesabı satışlar hesabı ile kapatılmak suretiyle 300.000 TL. na satılmıştır. 1.700.000 TL. üzerinden 306.000 TL. KDV ödemesi gereken lüks konut üreticisi GMYO 300.000 TL. üzerinden 54.000 TL. KDV hesaplamış, bu da ancak inşaatı yaptırdığı şirketin verdiği faturanın içerdiği KDVni karşılayabileceğinden hiç KDV ödememe yoluna gitmiştir. Niye böyle yapmışlar diye suçlanamazlar tabi. Yasal imkanları sonuna kadar kullanmışlar. Tam enflasyon düştü artık bu katma değerin yüksek olduğu lüks konutlar üzerinden ve dolayısıyla da milli gelirden aldığı pay yüksek olan kesimden iyi vergi alınacak diyebileceğimiz sırada %18 lik oran %8’e indirildi.

    Ancak paket bir bütün olarak dikkate alındığında bu yıl 9.000.000.000 $ körfez sermayesi bekleyen hükümetin zengin Arapların lüks konut almalarını kolaylaştırma gayreti içinde olduğu kokusu yayılmakta etrafa. Yani sözde kriz paketinin amacı istihdamı korumak veya artırmak değil hedeflenen vergi gelirlerini tutturmak için ve ithalatçıları mennun etmek için otomobil talebini artırmak, artan döviz talebini bir süreliğine geçiştirmek için Lüks konutta ikamet edecek Arap vatandaş edinmek ve tabi bu Arap vatandaşın vergisiz aldığı lüks konutunda kullanacağı beyaz eşyasını ve konutuna gidip geleceği otomobilini daha az vergili almasını sağlamak.

    Ne yaman çelişki değil mi? Gelir bütçesi hedeflerini tutturmak için ithalattan medet umacaksın, ithalattan kaynaklı artan döviz ihtiyacını karşılamak için yabancıya önüne kırmızı halılar serilmiş gayrimenkulleri satacaksın. Sonra da o vatan senin olmuş olacak.

    Şimdi bu yazıyı gazeteler, dergilere televizyonlara göndersen yayımlayamazlar çünkü reklam gelirleri ithalatçılardan, siyasilere göndersen dile getirmezler çünkü sponsorları ithalatçılar. Memlekette siyaset yapmak ve fikir üretmek için olağanüstü uygun bir zemin var ama kimse siyaset üretmiyor. Herkes mevcut durumdan nasiplenmenin peşinde. Gelsin hazine yardımı. Biraz da iş bitirebilirsek oh ne ala. İktidar olup sorumluluk üstleneceğine payını al ama sorumsuz yaşa. Vatandaş ta hainlerden hain beğensin. Böyle bir ortamda fikir üretmeden, çözüm sunmadan, program ortaya koymadan siyaset yapanlar da en az ülkeyi bu duruma getirenler kadar sorumludur. Ama tarih sadece bir kişiyi hain ilan edecek, pastadan payımızı alalım ama o bir kişi biz olmayalım diyenler ile hainliği açıkça yapabilecek medeni cesareti gösterenleri karşılaştırınca insanın cesur hainleri alkışlayası geliyor.

    Bütün bu kısır döngünün en vahim yönü gittikçe artan ekonomik terör ve zihniyet terörü. Siyasi terör ile bir şekilde başa çıkılabiliyordu. Hatta siyasi terör bir yönüyle toplumun çözülmesini önlüyor, kenetlenmesine yardımcı oluyordu. Ancak bu zihniyet terörü çok farklı bir şey. İnsanlar birbirlerini potansiyel iğfal edilebilecek varlık olarak görüyor artık. Sistem hiçbir zaman bu kadar yoğun bir ekonomik ve zihinsel terörle karşı karşıya kalmamıştır herhalde. Allah sonumuzu hayır etsin.

  10. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    Sayın Emre Er

    Türkiye’nin dış ticaret açığı olması başka birşeydir. Türkiye’nin sıcak para ile dönmesi başka birşeydir.

    Dış Ticaret açığını kapatmanın yolu sadece sıcak para almak değildir. Çözümlerden biri dış ticaret açığını düşürecek tedbirler almaktır.

    Bu tedbirlerin içinde en önemlisi de Gümrük Birliğinden çıkmaktır.

    Öte yandan dış ticaret açığı olmamasının tek yolu ekonomiyi içe kapatmak da değildir. Bugün Çin’in dış ticaret açığı var mı? Çin ekonomisi kapalı mı ?

    En önemli faktörlerden biri de kendi kendine yetecek üretimi sağlamaktır. Gümrük birliğinden bu sebeple çıkılmalıdır. Böylece Türkiye gümrük tarifelerinde , tüketim malları ithalatını zorlaştıracak, yatırım malları ithalatını ise kolaylaştıracak düzenlemeler yapabilir.

    Yabancı Sermayenin Mevcut sanayi kuruluşlarını alması yerine, yeni fabrikalar kurulması teşvik edilmelidir. Bu pozisyonda Ford fabrikasının kurulması için arazi kolaylığı sağayan Özal’ı rahmetle anıyorum. Babalar gibi satanları ise kınıyorum.

    Varsın Türkler Mercedes’e binmesin. Ama Türkiye’de Mercedes’i aratmayan otomobiller üretilebilsin. Bilmem anlatabildim mi ?

  11. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    @Amarat
    Senin mantıgına göre verimlik olabilmenin tek ölçütü o malı daha ucuza üretebilmek, tamam buna eyvallah ucuza üretiyorsan verimlisin fakat buradaki verimlilik ölçütünde kurun etkisine değinip sen düşük kur ile maliyetleri azaltacagını söylemişsin, peki o kadar verimli isen, o kadar düşünceli, vizyoner birisiysen neden kurun etkisini sıfırlamıyorsun ? Büyük şirketlerde bunun için risk yönetimi departmanları falan kuruluyor ki koç’un migrosu satmasında bu bir etkendir.
    Kurun etkisini bütün bir sistem sıfırlayamaz,
    bireysel ya da kurumsal yatırımcı bu riski düşürür dağıtır.Ancak biri bu riski üstlendiği için bir diğeri riskten kaçıyor demektir.Makro ölçekte dengeden konuşurken bütün üreticilerin riskten kaçtığı bir sistem düşünülemez.
    Onu bunu satmaya da gerek yok riskten kaçmak için. Bu iş için tasarlanmış en önemli finansal araçları baz alalım mesela türev araçlar var.Kurun değerini önceden belirleyebileceğiniz kontratlar alıp satabilirsiniz.Ancak birinin alması için birinin satması gerekir.Mesela Koç Holding riskten kaçacaksa bu riskten kaçma işlemini yaptığı piyasada birileri bu riski üstleniyor demektir.Migros’u sistemin içinde birine sattı,bunu satarak riskten kaçtıysa satın alan adam riski üstlendi demektir.O sebeple kur etkisi herkes için her zaman vardır bunun tümüyle ortadan kaldırılması bütün bir sistem için mümkün değildir.

    Bir araba var ve bu arabanın maliyetinde 10.000 dolar girdisi var ayrıca 5.000 Tl lik te girdi var.
    Dolar ilk başta 1 lira olsun daha sonra 2 lira olsun.

    Ne oldu ?

    10.000 $ * 1 + 5.000 TL = 15.000 TL

    İkinci durumda ise,

    10.000 $ * 2 + 5.000 TL = 25.000 TL

    Hesaba devam edelim dolar ilk başta 1 lira, ikinci durumda ise 2 lira demişsiniz

    Ne Oldu?

    Birinci durumda 15.000Tl/1=15.000Usd
    İkinci durumda 25.000Tl/2=12.500Usd

    Dolar bazında %16,6666 verimli.

    ilk kurdaki Tl, ikinci kurda o eski Tl değil.Maliyetleri hesaplıyorsun.Değişen kurda dolar bazında hesaplamıyorsun.Nasıl hesap bu?

    Daha az girdiyle daha çok çıktı elde ettik bu durumda.Bu da verimliliğin tanımı.

    İşte bu mantık.

    Allah bereket versin…

  12. Yazan:emre er Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey;

    Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler.

    Arapların paralarıyla gelmelerini sağlamak neden hainliktir?

    Ben size yabancı sermayenin ekonomiye neden lazım olduğunu anlatabilirim. Siz de bana şu hainlik mevzusunu bir anlatsanız.

  13. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    Şayet kapitalizmi seçmiş isen “Babalar gibi satacaksın” zira, devlet mantığı ile işletmecilik mümkün olamıyor, kit’ler, bit’ler örneklerinde olduğu gibi siyasetin/siyasetçilerin arpalığı haline geliyor. Sonuç;

    Babalar gibi satmak eşyanın doğası gereğidir, ancak “Çankaya’nın bahçesini bile sanayiciye (Ford/Otosan) tahsis ederim” demek, memleketi babasının çiftliği gibi görme anlayışıdır, padişahlıktır. Gelişkin demokrasilerin hiç birinde bir yönetici, başbakan, cumhurbaşkanı böyle bir cümleyi kullanamaz, kullanma hakkına sahip değildir.
    Gelişkin bir ülkede nereye ne yatırım yapacağına yetkili kurullar ve kurumlar gerekli kararı vermiş, gerekli planlamaları yapmışlardır, bu ancak feodal ülkelerde olabilecek bir siyaset tarzıdır.
    Arap sermayesine düşmanlık yapmak, kapitalizmin ruhuna aykıdır. Esasında bu durum Türkiye’deki kapitalistlerin sermaye ırkçılığı yapmalarına ve kendilerine olan özgüven eksikliğine tekamül etmekle birlikte, ucuza kapatmakta oldukları hazine arsalarının ve diğer rantsal argumanların değerlenmesine karşı yapılmaktadır.

  14. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    Ali Duman Bey

    Satılacak şey var, satılmayacak şey var. Topraklarını satan Filistinliler gibi sonradan ağlamanın faydası yoktur.

    Öte yandan yabancıların Türkiye’de yeni iş imkanları yaratması için arazi tahsis etmek bambaşka birşeydir. Siz gidin, o Ford fabrikasından ekmek yiyenlere bunu kötüleyin.

    Benim anlayışıma göre kimse milletin mevcut malını babalar gibi satamaz. Hele Halen çalışan insanları yabancıların ekonomik çıkarlarının insafına teslim edemez. Bu padişahlıktır diyebilirim. Ama padişahlara haksızlık olur.

    Türkiye’de Liberalizm ve Kapitalizm maskesi altında sadece satışa dayalı yutturulan düzen, gerçekte sömürge düzenidir.

    Gerçek Kapitalizm, Türk Firmalarının gidip yabancı ülke firmalarını alabilecek hale getirilmesidir. Ne mutlu ki, Ülker, Arçelik gibi birkaç böyle şirketimiz var.

    Ancak Türkiye’de insan çalıştıran, büyüyen şirketler şu anki hükümet ile iyi geçinmek gibi bir siyasi tavır almaya zorlanıyorlar. Yoksa Sabah gazetesi gibi önce el konup sonra Katar sermayesine yem ediliyorlar. Bu mudur Adil yönetim ?

    Arap sermayesi konusuna gelince, yeni yapılacak bir yatırım hangi ülkeden gelirse gelsin benim bir itirazım olmaz.

    Kısacası Dubai Şeyhi Otobüs garajına Burgu kuleyi yaparsa buyusun gelsin, ama hazır yapılmış işleyen Cevahir AVM’yi alırsa buna sıcak bakmam.

  15. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    Sn. Hakkı bey,

    siz açıkca sermaye ırkçılığı yapıyorsunuz, yani sermaye yerli ise iyidir, yabancı ise kötüdür yaklaşımı içindesiniz, oysa sermayenin yerlisi de, yabancısı da aynıdır, kapitalizmin yerlisi iyi, yabancısı kötü diye bir kavram ırkçı bir kavramdır, sermaye ırkçılığıdır bu.
    sermaye her şekilde sömürür, yerli sermaye sömürür iken iyi de, yabancı sermaye sömürürken kötü nasıl olabiliyor? anlatabilir misiniz? şayet yabancı sermaye karşı iseniz, yerlisine de karşı olmalısınız, ya da daha açık söyleyeyim sermayenin sömürüsüne karşı iseniz, yerli yabancı ayrımı olmaz, sömürü sömürüdür. kapitalizmin yerlisi, yabancısı olmaz. Sermaye küreselleşmiş, sınırları yok etmiş, siz nerede kalmıssınız, 1930 kafası bu, burada yapılacak en mantıklı savunma, sermaye örneğinde olduğu gibi, emeğin önündeki engelleri ve sınırların kaldırılmasını, emeğin de özgürleşmesini savunmaktır. yanlış olan sermayenin alabildiğince özgür, emeğin ise bu özgürlükten yoksun bırakılıyor olmasıdır. haksızlık sermayenin kaynağında değil, emeğin özgürleşememesindedir.

  16. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    Sn Ali Bey

    Söylediklerim “sermaye ırkçılığı” olarak algılanamaz. Ama “Sermaye Milliyetçiliği” diyebilirsiniz.

    Bugün “sermaye milliyetçiliği” bütün dünya ülkelerinde geçerlidir. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde faaliyet gösteren Alman şirketleri bilin bakalım kırtasiye ihtiyaçlarını bile hangi markalar ile karşılarlar ?

    Öte yandan bir Türk olarak gidin ve parasını vererek ABD’de stratejik bir şirketi almaya çalışın. Bakalım CIA size sattıracak mı ?

    Rusya’da petrol şirketi alabilir misiniz ? Putin size sattırır mı ?

    İngiliz Futbol takımlarının Rus ve Araplar tarafından alınmasını İngilizler nasıl karşılıyor ?

    Bir zamanlar İngiliz sömürgesi olan Hindistan markalarından Tata’nın iki İngiliz otomobil firmasını alması, Hindistan’da ekonomik bir zafer olarak kutlanmadı mı ?

    Kısaca aklı başında olan bütün Ülkelerde “Ekonomik Milliyetçilik” vardır. Bu aynı zamanda gerçek Kapitalizm’in temelidir.

    “Emeğin özgürleşmesi” sizin de dediğiniz gibi “Sermayenin Özgürleşmesi” ile berber uygulanması gereken bir kavramdır. Avrupa Birliği’nin temellerinden biridir. Ancak AB içinde bile tam olarak uygulanamamıştır. Bu yüzden AB içindeki eski Doğu bloku ülkeleri şu anda perişan vaziyettedir.

    Hele Türkiye’nin “Serbest Dolaşım” olmadan “Gümrük Birliği”ne girmesi tam bir gaflettir. Bu durumdan Özal sonrası politikacıların hepsi sorumludur.

    AB’ye tam üye olamadığımız sürece “ki zaten biz üye olmadan AB dağılacak” Türkiye kendi insanının sermayesini gözetmek zorundadır.

    Yoksa bir bakmışsınız, Uluslararası bir şirkete sattığınız fabrikanız, Şirketin stratejik bazı sebepleri ile kapatılıvermiş. Türk işçiler kapının önüne konmuş, işsizlik tavana vurmuş !

  17. Yazan:aliosman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Emre Er bey
    Benim yazımdan Arapların parasını getirmek hainliktir gibi bir sonuç çıkarmamalıydınız. Benim vurgulamak istediğim son yıllarda bütçe açığının ithalde alınan vergilerle kapatılıyor olması gerçeğidir. Bakın 2009 yılının ilk iki ayında ithalat ve dolayısıyla ithalde alınan vergiler çok hızlı düştü, buna birde seçim harcamaları ileve olunca yılın tamamı için hedeflenen bütçe açığının %99’u iki ayda verilmiş oldu.Bu panik havasında bütçe ve döviz açığını, oranını düşürmekle birlikte sürümden kazanılacak itlalat vergileri ile ve yabancılara lüks konut satışları ile giderme yolu seçildi.
    Üreten bir ekonomide tasarrufların yastık altına itilmesi bir ekonomik hastalıkken, üretmeden tüketen bir ekonomide paranın altın veya döviz olarak yastık altında kalması o toplumu ekonomik hastalıklara karşı dirençli kılan bir bağışıklık sistemidir. Son yıllara bir bakın; bütün stratejik kuruluşlar özelleşti, borsanın %65’i yabancılaştı, %150 milyar dolar sıcak para geldi, dış borçlar 150 milyar dolar arttı ama yetmiyor. Varlık barışı kanunu çıkarılarak Türklerin yurt dışındaki paraları kağıt üzerinde ülkeye getirip fiili olarak bulundukları yerlerde borç ödemesi olarak bırakılmaya çalışıldı. Yetmedi, devletin elindeki gayrimenkuller devlet tarafından kiralanması şartı ve garantisiyle yabancılara satılmaya çalışıldı. Şimdi lüks konutları yabancılara satarak getirecekleri paraları dış borç ödemesinde kullanacaklar. Milletin kefen parası bile kalmadı. Bu nereye kadar böyle devam edecek.
    Benim hainlik dediğim bu ve bu duruma karşı program ortaya konulamamasıdır. Yoksa bu ülkeye yatırım yapacak herkesi severiz, yada yatırım yapmasa da gayrimenkul almak için para getirenleri de severiz getirdikleri para üretim ve istihdam artışına yol açacaksa.
    Gördüğünüz gibi sermaye ırkçısı falan değiliz.Sermaye ırkçısı olsak Türk Lirasından şaşmazdık. Halbuki biz yatıp kalkıp ecnebi parası kazanmanın, ecnebi sermayesi getirmenin hesabını yapıyoruz.
    Birde sermayenin tanımını iyi algılamak lazım. Üretim faktörü olmayan bir gayrimenkul ancak servet olabilir. Biz sermayenin eldeğiştirmesine yada el değiştiren sermayenin karının servet edinebilmesine değil sadece servetin eldeğiştirmesine karşıyız.
    Ayrıca dünyaya kapanalım da demiyorum. Zaten gelişmiş dünya koyduğu kurallarla elimizi kolumuzu bağlamış. Bu kurallara rağmen elimizde kalmış ÖTV, KDV gibi silahlarımızı da kendi ülkemize sıkmayalım diyorum.
    Ve eleştirileriniz için teşekkür ediyorum.

  18. Yazan:emre er Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Hakkı Bey;

    80 milyar dolar açık var. Diyelim ki gümrük birliğinden çıktık, ithale vergi koyduk. Böylece açığımız sadece petrol ve yatırım malları olarak kaldı. Sadece bunun için dolar lazım.

    Şimdi biz bunları yaparsak hiç ihracat yapamayacağız. Çünkü içeride ürettiğimiz aramalı pahalı. Zaten bu nedenle şu anda ithal ediyoruz.

    İhracat yapamazsanız yatırım malı ve petrol ithal edecek para bulamazsınız. Bilmem kaç sente böyle muhtaç oldu bu ülke. Bu kafayla. Bu kafaya “ithal ikameci” politika denir ve Türkiye’de çökmüştür.

    Bana parayı nereden bulacağınızı söylemeniz lazım!

    “Devlet versin” diyorsunuz. Vallahi süper fikir, hükümet acaba bunu niye düşünemiyor. Devlet altın, dolar yumurtlayan tavuk mu? Devletin parası olsa yabancı sermayeye ihtiyaç duymayız. Devlet Doları, altını nereden bulacak da destekleyecek?

    Benim çözümüm verimliliği, kaliteyi artırmak. Bunun için yatırım mallarına yatırım yapmak lazım. Bunun için de dışarıdan kaynak çekmek lazım. O da kredi, doğrudan yatırım ve sıcak para ile olur. Babalar gibi satarak olur.

    Ah Hakkı Bey ah… Sizin gibi ekonomiyi bilmeyenleri ülkemizde kandırmak öyle kolay ki. İşte bu beni çok üzüyor.

  19. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Sn. Hakkı bey,

    size vereceğim yanıtlar neredeyse Emre bey’in yanıtları ile aynı o yüzden tekrara girmeyeceğim, Emre bey’in fikirlerine aynen katılıyorum ancak şunu eklemek istiyorum;

    kapitalin rengi olmaz, kapitalin dini, imanı olmaz, kapitalin milliyeti (dolayısıyla milliyetçiliği) olmaz.

    Arkasında güçlü bir ordusu olan, güçlü bir devletin malı da, şirketi de değerlidir, satınalabilecek parası olan herkes bir ABD şirketini de, malını da alır (ülke güvenliğini tehlikeye düşürecek stratejik olanlar hariç)
    İngiliz futbol kuluplerinin parası olan Rus ve Araplarca nasıl alındığını kendiniz söylüyorsunuz, İngilizlerin bunu nasıl karşıladığının bir ehemiyeti yoktur, somuta bakmak gerekir, bir Rus, bir Arap İngiliz Futbol kulubunu almış mı almamış mı? önemli olan budur, niyetler değil, şayet Kapitalizm milliyetçi davransaydı o spor kulupleri satılamazdı. Kapitalizmde satılamayacak hiç bir şey yoktur, her şeyin bir bedeli vardır ve bedelini ödeneyebildiğiniz herşey satın almanız mümkündür, bunun aksine davrananlar olabilir ancak bu bir istisnadır ve eşyanın doğasına aykırıdır. Türkiye’deki özelleştirmeleri sadece tek bir açıdan eleştirebilirsiniz o da “değerinin altına satılması”dır. Şayet bu özelleştirmelere karşı iseniz o halde “İzmir İktisat Kongresine” ve Kemalizme de karşı olmalısınız, Kemalizmin seçtiği yol budur, mesele seçilen yolun hakkının verilip verilememesi ile ilgilidir. Kemalizmin 1930 lu yıllarda devletçi oluşu, tamamen konjektürel bir durumdan kaynaklanmaktadır, bunu referans verecekseniz bir anlamı olmayacaktır.

  20. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Ah Emre bey

    Ekonomiyi bilmediğimi iddia eden kişi, ekonomiden anlasa dert etmeyeceğim.

    Önce gidin Gümrük Birliği’nin ne olduğunu öğrenin.

    Sonra Gümrük Birliği’nden çıkılırsa AB ülkelerine ihracat hangi şartlar ile devam eder onu öğrenin.

    AB’den başka ülkelere ihracatımız yok mu? Onu öğrenin.

    AB ile aramızdaki Ticaret oranını öğrenin.

    Sonra gelin bir AB uzmanına böyle iddialı laflar söyleyin.

    Ali Bey,

    Kapitalistler “Alınmayacak şey yoktur.” diye olaya yaklaşır. Ama sömürgeci zihniyetler bunu “Satılmayacak şey yoktur, olarak algılar” İnsanlarını bile satar.

    Sizin herşeyiniz satılık olabilir. Benim yok kusura bakmayın. Klavuzlarınıza da dikkat edin…

  21. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Yazarın görüşüne katılmıyorum.Tv.de ekonomistlerce belirlenen bildik “nedenler”sıralanıvermiş…sürekli kavramlarlar etrafında dönüp dolaşılımış.Mesela,kriz yatırımların artmamasına bağlanmış.Yatırımların artmaması da dışarıya bağımlı para musluklaklarının kapanmasına.Bu pek de doğru bir mantık yürütmesi gibi gelmiyor bana.Mantıklı değil,çünkü önceden varolan kısmı istihdam ve yatırımları nereye koyacağız.Durup dururken kepenklerine kilit vurulan işletmeler,küçültmeler,işten çıkarmalar ne olacak?Oysa yazının bir bölümünde faizlerin düşüklüğünden,kredilerin normalliğinden falan dem vurulmuş.Sormak lazım,bu yönüyle bir engel olmamasına karşın(ki bu yazarın görüşüdür)peki neden varolan piyasa işlerliği birden bıçakla kesildi,piyasalar tamamen felç oldu?
    Bana göre nedeni çok açık:sorun,bizde henüz oturamamış kapitalist işleyişle alakalı.Fakat yazarın bunu belirtmeye bir türlü dili varmıyor.Bence oldu olacak suçu marksizme falan yükleyelim olsun bitsin.

  22. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Sn. Hakkı Bey,

    Benim değilde, sizin klavuzlarınız bu ülkeyi AKP’ye muhtaç etti, bu ülkeyi akp’ye muhtaç edenler utanmalıdır öncelikle. bu utanasacılar ve aynı zamanda sizin klavuzlarınızı malum “günlüklerden” takip ediyoruz. paşa postal yalayıcısı olarak ve gazeteci kılığında ortalarda dolaşan iki yüzlü sahtekarları klavuz edinenler düşünsünler, darbelere dik durmak onurdur, şereftir, klavuzu darbeciliğe karşı olanlar değil de, klavuzu darbeciler olanlar utanmalıdır.
    sizin mensubu olduğunuz parti “şeriat geliyor” yalanıyla yapılan 28 şubat darbesi ile iktidara oturtuldu ve ülkemiz, tarihin en büyük soygununa maruz kaldı, işte bu soyguncu zihniyetiniz sonucu türk halkı akp’yi tereddütsüz iktidara taşıdı, bu somut sosyolojik durumu dahi idrak edememiş, banal milliyetçilik ile milli hırsızların savunuculuğunu yapıyorsunuz.
    milliyetçilik bu ülkede bilinen en meşhur kılıftır, neyin kılıfıdır? hortumun ve hırsızlığın, darbeciliğin kılıfıdır.

    Temel unsurdur kapital(izm)in milliyeti olmaz, önce bunu öğrenin, belli ki çok tahsillisiniz, ancak bu bir şey değiştirmiyor, milliyetçilik için tahsil gerekmiyor.

    Fikirlerimden benim kapitalizme külliyen karşı olduğumu dahi anlayamamıssınız, vurgulamak istediğim seçtiğiniz sistem neyse onun hakkını verebilme üzerine kuruludur.

    Ne demişler “yarım imam dinden, yarım doktor candan eder”, milliyetçi kapitalizm ise milli hırsızların “milliyetçilik afyonu” ile hortumlamaya ve hırsızlığa hizmet eder, bunu görememiş olmak “milliyetçiliğin afyonlamasına” delalettir. başka arkadaşlarda anlatıyor ama “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az”.

    Futbol kurallarını “milliyetçi” bir mantıkla oluşturabilir misiniz? diyelim ki oluşturdunuz o kurallarla uluslararası futbol karşılaşmalarına katılabilir misiniz? sizin mantığınız tamda bu doğrultuda. Sahada oynamaya başlamıssınız, kurallar ne ise uyacaksınız, benim köyümde kurallar böyle diye mızıkçılık yapamazsınız.

    Kapitalizmin “küreselleşme”sinin yerine, sosyalizmin “enternasyonalizm”ini tercih ederdim, ancak “enternasyonalizm” olamayacaksa, sınırların kaldırabileceği “küreselleşmeyi” de, ilkel ve milliyetçi kapitalizme tercih ederim. Zira küreselleşme aslında Marxizm’in “enternasyonalizm”ine en nihayet 150 yıl gecikme ile ancak verebildiği bir yanıtdır. Aslında küreselleşme, kapitalizmin Marxizm ile “karşıtların birliği” kapsamında direkt bir etkileşim içinde olduğunun da kanıtıdır.
    Marxizmin en büyük düşmanı ulusalcı/milliyetçi kapitalizmdir, işte bu yüzden Marx; sınırların olmadığı “enternasyonalizm”i savunmuştur, çünkü en yoğun emek sömürüsü, ulusalcı/milliyetçi oluşumlarda yapılmaktadır. Küreselleşme sınırları kaldırabiliyorsa, buyursun kaldırsın, özgürleşen sermayeye karşı bize (solculara) EMEĞİN ÖZGÜRLEŞMESİNİN mücadelesini yapmak düşsün.
    Bu insanlığın bir adım daha ileriye gitmesi, bağnaz ulusalcılığın ve milliyetçiliğin geriletilmesi demektir. Tam da sizin rahatsız olduğunuz yer de burasıdır, sömürü düzeninin geriletilebilme ihtimali sizi neden rahatsız etmektedir?

    küreselleşen dünyanın “taşra”lısı olarak kalmaya neden fit oluyorsunuz, bundan çıkarınız nedir?

    Hep doğuya giderseniz en nihayet geldiğiniz yer, hareket ettiğiniz nokta olacaktır, kitlelerin lehine, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin de etkisiyle kapitalizm, küreselleşme ile tersten enternasyonalizme yaklaşmaktadır. bilmem anlayabiliyor musunuz?

  23. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Sn. Hakkı bey,
    “Klavuzlarınıza da dikkat edin…”

    şeklinde buyur mussunuz,

    oysa ben sitede tekerrür olmasın diye bir yorumcuya referansta bulunmuştum, bunun böyle olduğunu biliyor iken, bir yorumcuyu bana klavuz olarak ATAMIŞ OLMANIZI neye vermek gerekiyor bilmiyorum, zira bu seviye düşüklüğünü -kendime yakıştıramadığım için- görmemezlikten gelmeyi tercih edeceğim.

  24. Yazan:emre er Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Hakkı Bey;

    AB uzmanı olmanız ekonomiyi bilmediğiniz gerçeğini değiştirmez.

    Bahsettiğiniz konuları bilirim. Türkiye ticaretinin yarıdan fazla AB iledir.

    Açığı Türkiye sadece AB ile vermez.

    Gümrük Birliği serbest ticarete yönelik bir anlaşmadır, onun için ekonomi bilgisi gerektirir.

    Eğer ekonomi bildiğinizi iddia ediyorsanız, aynı soruyu bir daha soruyorum.

    Türkiye aramalı ithalatına gümrük vergisi koyarsa pahalı iç üretime mecbur kalır. Bu durumda ihracat yapamaz. Ama hala sermaye malları ve petrol için dolara ihtiyaç olacak.

    Doları nasıl bulacaksınız?

    Sizin teklifiniz Türkiye bir yerde bir hazine bulursa gerçek olur.

    Doları nasıl bulacaksınız?

    Bana bunu ekonomi içinde anlatın. Ama lütfen Türkiye’de petrol var da gizleniyor, gibi komplocu yaklaşımlarla gelmeyin.

    Türkiye’nin yatırım için dövize ihtiyacı var. Ben diyorum ki bu yabancı yatırımlarla, babalar gibi satarak sağlanır.

    Siz devlet satmasın, kendisi yapsın dediniz.

    Devlet dövizi nereden bulacak?

    Bakın üç defa sordum. Atlama şansınız yok.

    AB uzmanı iseniz bu soruya “bilmiyorum” deyip cevap vermeniz en doğrusu olur. Ben yerinizde olsam öyle yapardım.

  25. Yazan:emre er Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Aziz Bey;

    Bir noktada alındım yazdıklarınızdan.

    Ben burada yazdıklarımı başka hiçbir yerde görmedim.

    Açın gazeteleri tartışma şudur: “Bu kriz üretimden mi tüketimden mi kaynaklanıyor?”

    Ben de üretimden dedim, ama aslında öyle de değil.

    Sorun “yatırım” diyorum.

    Niye yatırım yapılmıyor? Çünkü bizim çok badireler atlatmış yatırımcımız kriz denince “çok korkuyor” Bu yüzden bütün yatırımlar durdu. Durunca işsizlik arttı ve tüketici psikolojisi de bozuldu. Nedeni bu.

    Türkiye’deki kriz bundan önceki hiçbir krize benzemez. Bu çok farklı ve çözümü de çok farklı ama bütün ekonomistler ezbere gidiyor, hükümet ezbere gidiyor.

    Bu krizi üretim de desteklense, tüketim de desteklense çözemezsiniz. Burada yatırım yapacak insanlara inanılmaz özendirici imkanlar sunulmalı. Mesela yabancı otomobil üreticilerinin Türkiye’de fabrika kuracağını söylüyor, sanayi bakanı. Bu firmalara çok cazip avantajlar sunulmalı.

    İstihdam geçtiğimiz senelerde olduğu gibi artarsa bu krizden Türkiye karlı çıkar. Artmaması için hiçbir neden yok. Çünkü iç pazarı daraltaracak bir neden yok.

    Sorunun kapitalizm ile bir ilişkisi var. “Onu kapitalizm sosyal adalet getirir” yazısında açıkladım. Öyle bir açıklamayı da hiçbir yerde göremezsiniz. Çünkü “kapitalizm”i farklı ideolojilere ait birçok kavramı ele alıp açıklamak hala mümkün değil. Biraz uzun ama lütfen o yazımı okuyun. Orada bu krizin kapitalizm ile ilişkisini göreceksiniz.

  26. Yazan:emre er Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey;

    Doğrusu yorumunuza hayran kaldım. Böyle kaliteli bir tartışma içinde olmak beni çok mutlu etti.

    Size bir nokta hariç her noktada katılıyorum. Gelen yabancı para yetmiyor diyorsunuz. Aslına yetiyor. Şimdiye kadar piyasaya akan sıcak para, doğrudan yatırım ve yabancı borç sayesinde dolar 1,16’yı gördü. Bu paralar kesildiğinde 1,8’leri gördük.

    “İyi de nereye kadar?” diye soruyorsunuz. Benim bu konuda bir tezim var. Diyorum ki, Türkiye’nin dış ticaret hacmi GSYİH’nın 1,5 katına çıktığında dış ticaret açığı da epey düşecek. Çünkü o kadar çok ihracat yapan bir ülkenin çok verimli olması kaçınılmazıdır, bu nedenle aramalları o zaman içeride üretimeye başlar. Singapur, Malezya gibi ihracata dayalı ekonomi modelini benimseyen ülkelerde iddia ettiğim gibi bir durum var.

    O zamana kadar dışarıdan para girmesi gerek piyasaya. Siz de Ali Bey gibi gelen paranın üretime harcanmadığından yakınıyorsunuz. Ben o konuda kesinlikle kötümser değilim. Eğer verimlilik artmasaydı, kur 1,30’lar seviyesindeyken ihracat rekorları kırılmazdı. Ama ithalat da artıyor denir, bu durumda. Bakın şu tespit çok önemli: “İhracat arttığı için ithalat artar; ama ithalat arttığı için ihracat artmaz.” Bu nedenle ihracatın artması çok önemli bir başarıdır. İhracatın artması dışarıdan gelen paraların verimliliğe yönelik teknolojik yatırımlar için kullanıldığına dair çok önemli bir kanıttır.

    Ali Osman Bey, bundan sonraki yazılarda da görüşlerinizi paylaşmanızı öncelikle kendim için arzu ediyorum.

    Çok teşekkürler…

  27. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Ali Bey sağolsun beni önce Ergenekoncu sonra da Milliyetçi yapmış. Klasik AKP söylemi olduğu için hiç şaşırmadım. Ama ikisi de değilim. İlla merak ediyorsanız söyleyim. Ben HYP’yi tutuyorum. Şimdi biraz da Yaşar Nuri Hoca hakkında atın tutun. Bakın televizyonda yeterince malzeme var.

    Sistemlere gelince, size sadece gülerim. Yıllardır karma ekonomi ile yönetilen bir ülkede, ekonomik sistemlerin bütün olarak uygulanmasını savunuyorsunuz. Hem de bu sistemlerin hatalarının ortaya çıktığı bir dönemde.

    Lütfen gidip bu parlak fikrinizi Özel setörüne yardım üzerine yardım eden ABD ve Avrupa ülkelerine de anlatın. Onlar da gülsünler.

    Emre bey doları nerden bulacağımı sormuş. Pardon Türkiye’de fabrikalar dolar ile mi kuruluyor ?

    İşin şakası tabi. Evet fabrika makinaları ve bazı hammaddeler için dolar ihtiyacı var. Ben de zaten o yüzden yatırım malları ithalatı kolaylaştırılsın dedim.

    Peki dolar nerden bulunur ? Pardon ihracatımız ne oldu ? Sizin ekonomi bilginize göre “Gümrük Birliği”nden çıkınca tamamı kesildi galiba.

    Turizm de kesilir herhalde.

    Yabancı yatırımcılara gelip fabrika kurmaları için teşvik versek ? O zaman doları onlar getirebilir değil mi ? 70 milyonluk bir pazar cazip gelmez mi?

    Emre bey size göre bütün dolarımız AB den geliyor. Ya hakikaten bu memlekette “Gümrük Birliği” öncesi dolar nereden bulunuyordu ? Hatırlayan var mı?

    Kurtuluş Savaşı sonrası şimdi yabancılara peşkeş çekilen fabrikalar nasıl yapıldıydı ?
    “Gümrük Birliği”nden gelen dolarla mı?

    Ali Bey ve Emre Bey Milleti masallar ile uyutmaktan vazgeçin. Ekonominin durumu ortada.

    Fikriniz varsa gidin AKP yetkililerine verin. Başbakan açık açık ihtiyacı olduğunu söyledi. sonra da CHP’nin söylediklerini yapmaya başladı.

    Sahi Ali bey satacak birşeyiniz kalmayınca ne satacaksınız ?

  28. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Bu arada Emre Beye bir haksızlık yapmışım.

    Ekonomi konusunda çoğu söylediğine katılıyorum. Aslında sonuç konusunda aynı şeyleri söylediğimiz bile gözlenebilir. Sadece “Gümrük Birliği” konusunu tam kavrayamamış ve “düşük kurun” ihracata olan zararını görememiş.

    Ben bir AB uzmanı olarak yıllardır “Gümrük Birliği”nden çıkılmasını savunuyorum. Zira “Gümrük Birliği” sadece Türkiye – AB arasındaki gümrük tarifelerini düzenlemez. Türkiye bütün gümrük mevzuatını AB’ye uydurmak zorundadır. Bu sebepten bizim kaybımız sadece AB ile olan ticaret oranlarından anlaşılamaz.

    Öte yandan düşük kur ihracatçı için bir zarardır. Zira Türkiye’de üretim yapan bir firmanın masrafları TL üzerindendir. Bu firma 3 dolara sattığı üründen dolar 1.2 iken 3.6 TL kazanır. Dolar 1.7 iken ise 5.1 TL kazanır. Eğer bu firmanın maliyeti 4 TL ise ilk durumda zarar etmemek için fiyatını 4 dolara çıkarmak zorunda kalır. Ancak 4 dolarlık ürünü ile Çin’e karşı rekabet edemez. Böylece ürününü satamaz.

    Öte yandan Ali bey de doğru bir noktaya

  29. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Ali Bey de doğru bir noktaya parmak basmıştı.

    Daha önce de söylediğim gibi “Gümrük Birliği” “Serbest Dolaşım ” ile beraber uygulandığında olumlu sonuç verir. Çünkü o zaman bazı sebeplerden dolayı Türkiye içinde işsizlik oluşursa, İşçilerimiz diğer ülkelere çalışmaya gidebilir.

    Oysa Türkiye AB üyesi olmadan “Gümrük Birliği”ne sahip tek ülkedir. Bu da yanlıştır.

  30. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Milliyetçilik satarız, sizin gibi, sermayesiz, vergisiz, net kılçıksız cebe giriyor? satıcılık sizin işiniz niye bana soruyorsunuz anlayamadım, hala o çağdışı kalmış kafanız basmıyor, bir kez daha söylüyorum;

    maça başlamışsanız kuralları kabul etmişsinizdir, şark kurnazlığı ile “taşralık”la bizim kurallarımız farklı diyemezsiniz, bunu anlatmak istediğimi çok iyi anladınız, safa yatmayın. Zira kapitalizme külliyen karşı olduğumu tekrar tekrar söyletmeyin bana.

    siz ancak bu ülkeyi muhtaç ettiğiniz AKP ile yatıp kalkarsınız, sizin gibi aynı minhaldeki diğer kemalist dinin yobazları gibi. ne çareki ki kemalizmin dünyaya tekamül eden bir yanı yok, hiç bir zamanda olmadı zaten.

    bunu anlamanız için sanırım bir yüzyıl daha gerekecek.

    beğenmediğiniz ABD, geleceği kurguladığı için süper güç kalabilmeyi sürdürmektedir. sizin zihniyetiniz ise geçmişi ısıtıp ısıtıp önümüze getirmeye ısrarla devam etmekte.

    küreselleşen dünyada ısrarla “taşralığı” savunuyorsunuz.

    temsil ettiğiniz modernizim 85 yılda gele gele AKP noktasına gelebildi, şükür ki gelinen nokta en azından 1930 kafasından bir arpa boyu daha ileride. size kalsak 1930’da buzdan heykel gibi kala kalacağız.

  31. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Türkiye’nin çok ağır krizler içerisine girme halini “kına yakarak” karşılama anlayışındaki hainler, bu hainliklerini “milliyetçilik” maskesi ile icra etmekteler, “Türkiye’nin batmasının bir ziyanı yok, yeterki AKP yıkılsın” gibi hainlik içerisinde olanlar arkalarına, vergi kaçakcısı kartel medyasını da alarak ciddi bir “kriz lobisi” yaratmışlardır.
    ortak düşmanları AKP’ye karşı Ergenekon ile doğal müttefik durumundaki bu yapılanma kriz halini ağırlaştırmaktadır.
    28 Şubat soygununda kartel medyası her gün “Türkiye’de güzel şeylerde oluyor” afyonlama yayınları yaparken, şimdi ise felaket tüccarlığı yapmaktadırlar. Batan yada zarar eden tek bir banka dahi yokken, 21 banka batan dönemden daha ağır yayımlar yapmanın ne demek olduğunu türk halkı çok iyi idrak edebilmektedir.

    Paşaların “demokrasi düşmanlığı” niteliğindeki telefon görüşmelerini, postal yalayıcı, gazeteci kılıklı niteliksiz şahsiyetlerin günlüklerinin yayımlanmasını özel hayata müdahale sayan, suç sayan, gazeteci kılıklı, satılmış kalemşörler, 28 şubatın şartlarını olgunlaştırdıkları dönemde müslüm gündüz-fadime şahin’i yataklarından naklen yayımlamayı çokta güzel becermişlerdi, o zaman özel hayata müdahale yoktu, darbeseverlerin bu iki yüzlülüklerinden midemiz kalkıyor, buna bir dur demenin zamanıdır, dur diyebilecek her mücadele kutsaldır, omuz vermeye değer mücadeledir, bu aynı zamanda insanlık görevidir.

    Türkiyedeki bu tablonun oluşmasında rol oynayan sahtekarların çabası boşunadır. Türk halkı onları asla AKP’nin alternatifi yapmayacaktır.

    21 bankayı hortumlayarak, 100 milyar dolarımızı çalan bu azılı hırsızlara karşı AKP’yi iktidara getiren bu halk elbette AKP’nin alternatifini de yaratmasını bilecektir.

    Darbelere, 28 şubata, e-muhtıraya karşı dik durmuş her oluşum, her STÖ, her parti doğal müttefiktir. olmak zorundadır. Bu bağnazlık, bu ortak çağ kaçkını darbeci zihniyet ancak böyle engelenebilecektir. başka bir yolu yok.

    28 ŞUBAT DARBESİ, DARBE GÖRÜNÜMLÜ BÜYÜK SOYGUN OPERASYONUDUR. MÜSEBİBLERİNİN BUGÜNKÜ SUSKUNLUĞU BUNDAN DOLAYIDIR, DEŞİFRE OLMUŞLARDIR, BU SOYGUNU 1000 YIL SÜRDÜRME ORTAMI KALMAMIŞTIR. ZİRA EN AZINDAN DARBENİN KOŞULLARINI HAZIRLAYAN KARTEL MEDYASININ TEK SESLİLİĞİNİN YERİNİ ÇOK SESLİ MEDYA ALMIŞTIR. BU ÇOK SESLİLİK YETERSİZDİR, SOL BİR MEDYANIN EKSİKLİĞİ DE BİR AN ÖNCE GİDERİLMELİDİR.
    GAZETECİ KILIKLI DARBECİNİN GÜNLÜKLERİNDEN DE ANLAŞILIYOR Kİ ;

    MEDYA DESTEĞİ OLMADAN DARBE YAPILAMAZ.

    bunlardan niye bahsettim, ülkemizde krizlerin asıl sebebi darbeler ve darbecilerdir, bu yüzen ısrarla üzerinde durmaktayım, zira biz aslında 28 şubat soygun krizinin yarattığı krizden çıkmamıştık ki, yeni bir krizin içine girelim. bizdeki krizler KESİNTİSİZ KRİZ halini almıştır, darbeci ve darbecilerle işbirliği yapan hortumcular sayesinde.

  32. Yazan:emre er Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Emre bey size göre bütün dolarımız AB den geliyor. Ya hakikaten bu memlekette “Gümrük Birliği” öncesi dolar nereden bulunuyordu ? Hatırlayan var mı?

    Bulunamıyordu. Bu-lu-na-mı-yor-du. Bu nedenle AKP dönemine kadar dolar hep devalüe oldu. Bakın bu sorunun cevabını veremezsiniz. Uğraşmayın. Başka bir dolar bulma yolu yok. Kendi kendinize lades oluyorsunuz.

    Kurtuluş Savaşı sonrası şimdi yabancılara peşkeş çekilen fabrikalar nasıl yapıldıydı ?
    “Gümrük Birliği”nden gelen dolarla mı?

    1923-1950 arasında bu ülkede öyle düşündüğünüz gibi bir sanayi hamle olmadı. Olsa bu yıllar arasında köyden kente yoğun göç beklenirdi.

    Peki bu göç ne zaman oldu? DP döneminde. Para nereden geldi? Dışarıdan. Bakın yine benim tezimi desteklediniz. DP paraları iyi kullanamadı diyenlere katılırım.

    Türkiye tarihinden vereceğiniz her örnek dış kaynak olmadan Türkiye’nin kalkınamayacağını gösterir. Bu kaynağı borç olarak almak yerine doğrudan yatırım olarak almak daha iyidir. Onun için de ne var ne yok satılmalıdır.

    Bankalar, iletişim ne varsa satılmalıdır. Buna da doğrudan yatırım denir.

    Şimdi tekrar soruyorum, parayı nereden bulacaksınız?

    Türkiye tarihinde ne zaman sizin dediğiniz gibi serbest ticareti engellese, hep devalüasyon oldu. Olmayan tek dönem AKP. Neden? Dış yatırım geldi. Bir önceki krizin kuruna daha yeni geldik.

    AB’siz Gümrük Birliği olmadan, IMF’siz de doğrudan yatırım gelmez. 1996 öncesi gelmediği gibi.

    Bakın bu soruyu cevaplayamazsınız. Bir cevabı var ama siz bilmezsiniz.

    Siz AB uzmanı olarak kalın. Lütfen ekonomiye el atmayın.

  33. Yazan:emre er Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    “TL hep devalüe oldu” şeklinde olacak.

  34. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    Ali Bey

    Ben ne diyorum. Siz ne diyorsunuz ? Cevabınız yoksa, şunu bilin ki, bazen susmak da bir erdemdir.

    Ben 1930’dan bahsetmedim bile, ama siz sürekli o tarihten bahsediyorsunuz. Kimin takıldığı belli.

    Ben ABD’nin gerektiği zaman Liberal ilkelerinden bile nasıl ödün verdiğini gösteriyorum.Günümüz ekonomik sistemlerindeki arayışlardan bahsediyorum. Yapılan yanlış özelleştirmelerin Doğu Avrupa ülkelerini düşürdüğü durumdan bahsediyorum.

    Kusura bakmayın Ali bey siz sadece AKP savunuculuğu yapıp, kapitalizme karşı olduğunuzu söylüyorsunuz.

    Ben HYP’yi desteklediğimi söyledim. Siz neyi destekliyorsunuz, belli değil…

    Siz benim yerimde olsanız, kendiniz gibi birini nasıl ciddiye alırsınız ?

  35. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Mar 23, 2009 | Reply


    Öte yandan düşük kur ihracatçı için bir zarardır. Zira Türkiye’de üretim yapan bir firmanın masrafları TL üzerindendir.

    Hakkı bey,

    Türkiye’de üretim yapan ancak hammaddesini ya da ara malını dövize bağlı elde edip ihracat yapan firmalar var.Zira ürünün kar marjı ürüne giren hammadde maliyetinden her zaman düşük olacağı için bu çeşit bir ihracatçı yüksek kurdan zarar görürken ,düşük kur lehine gerçekleşir.

    Diğer taraftan ihracat yapan kişi şayet miyop değilse tek fonksiyonunun satış yapmak olmadığını bilir.Büyüyecektir.Rekabet edecektir.Büyümek için büyük ölçüde sermaye malına ihtiyaç duyacak bunu da ithal edecektir.

    Rekabet etmek için süreçler kompleksleşecek ,çok ulusallaşılacak, bunun sonucunda da ülke sınırları dışında tesisler elde edilmek istenecektir.Burada değerli bir Tl yabancı bir ülkede ihtiyaç duyulan arazilerin, tesislerin, hatta hisselerin ,üretim faktörlerinin alınmasında ana araçtır.

    Bir düşünün daha kıymetli bir Tl her şeyden önce ikincil piyasaların derinleşmesini sağlar ihracat yapan yapmayan bütün firmalarımızın değerini arttırır.Özelleştirmelerden daha yüksek getiriler elde edilmesine neden olur.Üretilen bütün mal ve hizmetlerin değerini arttırır.

    Düşük kurla ihracat köleliktir.Böyle bir kurda üretiriz ancak ürettiklerimizin tümü “kıymetli kağıt parçaları” karşılığında yurt dışına akar.

    Birleşik Devletlerin sürekli para basarak dünyadan her yıl 250 milyar dolarlık mal ve hizmet çekmesi tesadüfmü.Emisyon miktarı dahi belli olmayan böyle bir para biriminin değeri sürekli korunmaya çalışılıyor.

    Bu firma 3 dolara sattığı üründen dolar 1.2 iken 3.6 TL kazanır. Dolar 1.7 iken ise 5.1 TL kazanır
    Evet ancak bu firma, Dow Jones’tan mal toplamaya kalktığında da bir bakar ki eldeki Tl’ler 3-5 hisse ediyor.
    Sağlıcakla

  36. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Olcay Bey kusura bakmayın, Ben dışarıdan getirdiği ara malzemeyi Türkiye’de monte edip, ihraç edenlere Sanayici gözü ile bakmam. Bunların yaptığı ihracat da Türkiye’ye fazla bir döviz kazandırmaz.

    Gerçek sanayi hammaddeden ihraç malı üreten sanayidir. Bu da büyük oranda Tekstildir. Türkiye’de tekstilin düşük kur karşısındaki durumunu inceleyin. Tekstil sektöründen kaç kişinin ekmek yediğine bir bakın.

    Sahi Dow Jones’a ne oldu ? Arap para babalarının gidip oradan değerli paraları ile aldıkları hisselerin durumu ne ?

    Olcay bey önemli olan Türk insanının üretimini devam ettirmesidir.

    Emre Bey,

    Doları nerden bulacağınızı anlamak istemiyorsanız anlatamam.

    Bu arada Gümrük Birliği öncesi ekonminin durumunu daha iyi inceleyin.

    Madem ülkeye dolar yağıyor, niçin AKP hükümeti döneminde 80 yıla eşit borç yapıldı ? Üstelik bütün kuruluşlarımız satıldığı halde..

    Bana bunu izah edin…

  37. Yazan:emre er Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Hakkı Bey;

    Ekonomi bilseniz önemli olanın borcun GSYİH’oranı olduğunu bilirsiniz. Bu da AB standardına göre %60’ın altında olmalıdır ve Türkiye’de altındadır.

    Türkiye’nin kamu borç problemi AKP döneminde ortadan kalkmıştır.

  38. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Hakkı bey,

    Olcay Bey kusura bakmayın, Ben dışarıdan getirdiği ara malzemeyi Türkiye’de monte edip, ihraç edenlere Sanayici gözü ile bakmam. Bunların yaptığı ihracat da Türkiye’ye fazla bir döviz kazandırmaz.

    buna katılmak mümkün değil, ticari faaliyet yaparken reel olarak bir şeyi üretip üretmediğinizin bir önemi yoktur.Önemli olan kar edip etmediğinizdir.
    Karlılıkta salt üretimle bağdaştırılamaz.İşletme biliminde özellikle 1960’larda hakim olan üretim odaklı rekabet anlayışı tarihe karışmış durumda.Bir kaç örnekle izah edeyim isterseniz.

    Öncelikle “outsourcing” hamlelerin işletmelerde verimliliği arttıran bir unsur olarak keşfedilmesinin ardından sizin bahsettiğiniz gibi yatay entegrasyonlar hızla kayboluyor.Hammadde çıkar,taşı,üret,pazarla vb. gibi bir sürü üretim faaliyetini içinde barındıran süreçler artık giderek kompleksleşiyor.Bunun sonucunda işletmeler özyetenekleri dışındaki faaliyetleri devrediyorlar.

    Bir işletmenin bu ülkeye getirdiği yararı ölçecek basit tek bir ölçüt var.Oda karlılık ister üretsin,ister üretmesin,ister ara mal alsın, monte etsin vs. ne yaparsa yapsın performansın ölçütü kardır.Yani ihracat kalemindeki bir artışın yanısıra bunu yapan işletmenin karlılığı esastır.

    Dünyadaki organizasyonlar giderek bu bahsettiğimiz çerçeveye oturmuştur.Mesela Tommy Hilfiger firmasını örnek vereyim.Tommy Hilfiger hiç bir şey üretmez.Mübalağsız hiç bir şey üretmez.Sizin bahsettiğiniz gibi yüksek kurun var olduğu ülkelere gider.Yerel para birimi karşısında daha kıymetli olan parası sayesinde buranın üretimini düşük fiyattan elde eder.Ardından Tommy Hilfiger markasını basar ve bir dizi pazarlama faaliyeti sonunda bu malı satar.

    Burada karı kim ediyor?İhracat yapan üreticimi?Tommy Hilfiger’mı.Günde 1,5 dolara çalışan Endonezyalı işçiler üretiyor ve yüksek kurdan ihraç ediyor.Endonezyalı üretici ve çalışan bundan ne kazanıyor.Hiç,çünkü kur yüksek,şayet düşük olsaydı o işçi daha fazla “Dolar” kazanacaktı.Ya da üretici “köleleştirmek” için başka coğrafyalarda başka toplumları arayışa çıkacaktı.

    Tekstilden örnek verdik oradan devam edeyim.Tommy Hilfiger,Diesel,Wal-Mart vb . gibi tekstil üreticisi zannedilen pek çok marka bu gün hiç üretim yapmıyor.Çünkü 1 milyar nüfuslu bir ülkenin işgücü fiyatıyla rekabet etmek yerine pozisyonlarını daha farklı alıyorlar.Ya bu ucuz işgücünden doğrudan yatırım yaparak istifade ediyorlar ya da üretimden kaçıp ucuz malları çekerek.

    Bu durumda yüksek kurla iyi ihracatçı olan bir Çin,Endonezya gibi ülkelerin batılı ülkelerden daha iyi bir ekonomide olduklarını mı söylüyorsunuz?

    Şöyle yapalım o halde insanların Dolar karşısındaki alım güçlerini düşürelim, her işçi aylık 30 dolara çalışsın.Bu durumda işgücü fiyatı olarak Çin kadar rekabet gücümüz var demektir.Böylece ihracat artsın.Yaşam standartları düşsün.Bu şekilde sonsuza kadar üretip satabiliriz.Ama malı sattığımız ekonomilerin bizden daha hızlı büyümesine bir türlü anlam veremeyiz.

    Emre bey’in tabiriyle bu çeşit bir ihracat gerçekten beleşçi bir yaklaşım.

    Teknoloji üretilmeden,ya da sermaye malı olarak ithal edilmeden gerçek anlamda bir verimlilikten söz etmek mümkün değil.

    Bu sebeplerden önemli olan “Türk” insanının üretimini devam ettirmesi değil.Doğru sektörlerde,doğru biçimlerde üretimini devam ettirmesidir.Verimlilik anlamında bu montaj sanayi ise montaj sanayadir.Kömür çıkarmaksa, kömür çıkarmak.Yeterki konjonktür rekabete el versin.

    Sahi Dow Jones’a ne oldu ? Arap para babalarının gidip oradan değerli paraları ile aldıkları hisselerin durumu ne ?

    Hakkı bey burada konuyu çarpıtmayalım.Ne kast ettiğimi anladınız.Beceriksiz finansal danışmanları olan Araplar bizi bağlamıyor burada.Bu tümüyle bambaşka bir konu.Bizi bağlayan paranın değeri ile elde edilecek hisseler arasındaki ilişki ben bunu kast ettim.Arabın akıllısı ne oldu bir de ona bakın isterseniz.Birleşik Devletlerin her köşesinde Arap sermayesinin sahip olduğu değerler var.Kaddafi Juventus’un ortağı,Orion Brokers vb. gibi pek çok finans piyasasında faaliyet gösteren firma merkezlerini Dubai’ye taşıyor.Bu alanda örnekleri saysak bitmez.
    Bunlar hep “kıymetli paranın marifetleri.”
    Siz asıl şimdi Dow Jones’tan mal toplayan arap para babalarını bir izleyin.

    Bir atasözü,

    “Değişim rüzgarları estiğinde ahmaklar duvar örer, akıllılar yel değirmeni yapar.”

  39. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Olcay Bey

    Ben size Sanayi üretiminden bahsediyorum, siz bana marka ticaretinden.

    Söylediğiniz gibi birçok marka olmuş firmanın kendi üretimi yoktur. Bunlar üretimlerini çeşitli ülkelerde yaptırırlar. Mesela Zara , Mango, H&M gibi firmaların üretimleri büyük çoğunlukla Türkiye’de yapılır veya yapılırdı.

    Eğer Türkiye’nin de böyle dünya çapında markaları olursa, ki birkaç tane var. Ne mutlu bize.

    Sizin görmezden geldiğiniz nokta Türkiye’deki Tekstil üretiminin büyük çoğunluğunun yukarıdaki gibi Markalara üretim yapmasıdır. Ve bunlara satış yapabilmek için düşük kur gerekir.

    Ticaret ile Sanayi’yi karıştırmayın.

    Emre Bey

    Borç Borçtur. Özel Sektörün borçlarında kamu garantisi yok mu ?

    Para nereye gitti, siz onu söyleyin…

  40. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    düzeltiyorum “düşük kur gerekir” demişim. “Yüksek kur” olacaktır.

  41. Yazan:emre er Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Hakkı Bey;

    Özel sektörün dış borçlarında kamu garantisi yok.

    Devlet kamu borçlarından sorumludur ve o kısım da hep düştü. Hükümeti bu noktada sorumlu tutabilirsiniz. Hükümet özelin aldığı borca karışmaz. Keşke bunları bilseniz.

    Özel sektörün dış borcunun yüksek olması kötü değil iyidir. Çünkü özel sektör aldığı parayı devlet gibi boşa harcamaz. Yatırım yapar, verimliliği artırır.

    Bu yatırımlar sayesinde Türkiye düşük kurla ihracat rekorları kırdı. Bu paralar sayesinde ihracat yaptık.

    Özelin dışarıdan borç alabilmesinin nedeni de düşük kurdur. İşte anlatmak istediğim buydu şimdiye kadar.

    Siz borcu her durumda kötü diye düşünürsünüz. Ekonomi bilmeyen böyle düşünür. Özel sektör borcu oysa çok iyidir.

  42. Yazan:emre er Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Hakkı Bey;

    Tan Haskol o kadar güzel anlatıyor ki size ekonomiyi.

    Lütfen Tanın yazdıklarını çok dikkatli okuyun. Gerçekten bu kadar açık hiçbir yerde bulamazsınız. Gazatede iyi yazarlar nedense bunları bu açıklıkta yazmazlar.

  43. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Tamam Emre Bey Pes ediyorum.

    Ekonomimiz Mükemmel durumda ve son yıllarda da mükemmel yönetildi. Zaten işsizlik de Bakanımızın söylediğine göre İş arayanların artmasından kaynaklanıyor.

    Kriz falan yok. Var diyenler de Ergenekoncu. Olan kriz de ABD’nin oyunu.

    Rahatlayın artık….

    Size bir bilgi

    “Özel sektörün dış borçlarının önemli bir bölümü de Türkiye’deki bankaların verdikleri garanti mektupları yoluyla sağlanmaktadır. Aslında, kamu sektörü ve Merkez Bankası dışındaki dış borçlanmalarda kredi riskinin nerdeyse tümünün Türkiye’deki bankacılık sistemi üzerinde olduğunu düşünmek çok abartılı değildir.”

    Bankalar batarsa borçları kime kalıyor, Hatırlıyor musunuz ?

  44. Yazan:emre er Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Hakkı Bey;

    Düşük kurla ilgili daha önce yazdığım bir yazı ile neden düşük kur ihracatı uzun vadede artırır, bir daha açıklayayım. Burada da göreceksiniz ki düşük kur sayesinde alından borç iyidir.

    Amarat;

    Bu konuyu daha çok deşeceğim. Ama kısaca burada da ne demek istediğimi belirteyim.

    Şu anda 100 liralık ihracatın 30 lirası aramalı ithalatı. Dolar %50 yükselirse 50 lirası aramalı ithalatı olacak. İçeride malın %50’sini ürettiğimiz için fiyat %50 değil %25 düşecek.

    Şimdi diyorlar ki 20 lira içeride ürettik buradan da dış ticaret açığı kapandı. Ama 20 lirayı içeride daha ilk duruma göre daha pahalı ürettik. Pahalı olmasa zaten ilk durumda da 20 lira içeride üretilecekti. Bu yüzden fiyat %25′ten de daha az düşecek.

    Olsun, düştü ya diyebilirsin. Ama karşılığında yurt dışından gelecek ucuz krediden olacaksın. Özel sektör bu kredilerle şimdiye kadar yatırım yaptı.

    Yatırım deyince bunun içinde teknolojiye yatırım var. Teknoloji ithalatı. Döviz ucuz olursa sermaye malı ithal etmek kolay olur. Teknoloji demek yüksek kaliteyi düşük fiyata üretmek demek.

    İhracatı verimliliği artırarak artırmak lazım. Kuru yüksek tutmak geçici bir çözüm ve uzun vadede verimliliği olumsuz etkiler. Bu yüzden değerli Türk lirası uzun vadede ihracatı sağlıklı artırır.

  45. Yazan:aliosman Tarih: Mar 23, 2009 | Reply

    Farkına varmadan nasırına basmışım Ali Bey, duman olmuşsun, bir hışımla sağa sola saldırmışsın. Benim hain kelimesini kullanmam sende neden bu denli sert bir reaksiyona sebep oldu. Yarası olan gocunur derler ya ondan mı bu reaksiyon. Kişisel tespitim milliyetçiliğe karşı çıkışların arka planında etnik ırkçılığın olduğunu göstermektedir. Genellikle egemen kimliği kabul etmemekten kaynaklı kimlik problemi olanlar milliyetçiliğe karşı çıkmaktadır.
    Rekabet gücünün yeterli olduğunu düşünerek dünyada korumacılığın artması durumunda kendi ülkesinin zarar göreceği kaygısından hareketle korumacılığa karşı çıkanlar da vardır. Ama bu da bir milliyetçiliktir.
    Ancak ülkemizde milliyetçiliğe karşı çıkışın temel iki sebebinden birisi kimlik problemi, diğeri ise ülkedeki büyük ekonomik kuruluşların Uluslar arası ekonomik kuruluşların uzantısı durumunda olmasıdır. Ülkedeki belli bir büyüklüğün üzerindeki bütün ekonomik kuruluşlar, başta otomotiv olmak üzere, yabancı yada küresel kuruluşların distrübütörü veya fason imalatçısı veya montajcısı durumundadır. Distrübütörlüğü veya fason imalat veya montaj işini kaybetme riskinden dolayı bu kuruluşların milli refleks geliştirmeleri mümkün değildir. Haliyle bunların oluşturdukları meslek kuruluşlarının ve reklam gelirlerini bunlardan sağlayan medyanın da milli refleks geliştirmeleri mümkün değildir. Aynı şekilde taşradaki iş hayatı da ağırlıklı olarak bunların bayiliklerinden oluştuğuna göre taşradan da ciddi bir rekleks beklenmesi akılcı değildir. İşte küreselleşme dedikleri de budur. Sermayenin dini, imanı ve rengi olmaz söylemi tamamen bir yalandan ibarettir. Bu söz kendi ekonomik milliyetçiliklerini küreselleşme masalıyla dünyaya kabul ettirmeye çalışanların kullandıkları bir maskedir. Tıpkı geçmişte sosyalizmin, Rus ve Çin ırkçılığının maskesi olarak kullanılması gibi.
    Bu sitede ki yorumlar az çok ekonomi ilmiyle ilgiliyken sizin söylemleriniz tamamen saldırganlıktan ibaret. Ben gene ekonomi biliminden yola çıkarak sizin saldırılarınıza cevap vermeye çalışacağım. Dünyada kabul görmüş dört tane Gelişme teorisi vardır. Bunların birincisi kendiliğinden gelişme modeli dedikleri Batı modeli, ikincisi zorlanmış gelişme modeli dedikleri Sovyet modeli, üçüncüsü güdülmüş gelişme modeli dedikleri Japonya modeli ve dördüncüsü demokratik gelişme modeli dedikleri Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin benimsediği ne idüğü belirsiz gelişme modelidir. Bu neidüğü belirsiz demokratik gelişme modeli ile geliştiği, yada gelişmek bir yana her 5-10 yılda bir tekrarlanan krizlerden kurtulduğu görülen bir ülke olmamıştır. Zorlanmış gelişme modelinin doğu Avrupa ve Orta Asyayı sömüren Rus ırkçılığının maskelenmiş hali olduğunu biliyoruz. Yine Güdülmüş modelin Japon milliyetçiliğine dayandığını biliyoruz. Geriye milliyetçiliğe dayanmadığı söylenebilecek bir tek kendiliğinden gelişme modeli denen batı modeli kalıyor. Ancak Ekonomi tarihine baktığımızda Batı Avrupanın da öyle kendiliğinden falan gelişmediğini, aslında Fizyokrasi ve Merkantilizm dedikleri dönemlerde ekonomik milliyetçiliğin danıskasını yaptıklarını, Avrupa dışındaki her türlü sömürünün, kıymetli maden gaspının, sömürülüp gaspedilemediği yerde maden ve hammadde ithalatının serbest bırakılmasına karşın mamul madde ithalatının yasaklandığını, hammadde ve maden ihracatının yasaklanmasına karşılık mamul madde ihracatının özendirildiğini görmekteyiz. Tabi sanayileştikten sonra kendisi ile rekabet edecek güç olmadığı için sanayi ürünlerinde dolaşımı serbest kılan, miktar ve tutar kısıtlamalarını ve diğer engelleyici gümrük tedbirlerini yasaklayan ticaret antlaşmalarını kabul ettirmiştir dünyaya. Aynı kuralları içeren eski adıyla GATT yeni adıyla Dünya Ticaret Örgütü kurallarına göre az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere göre nispeten daha iyi olabileceği ve dolayısıyla rekabet edebileceği tarımsal ürünlerde ise hertürlü koruma tedbiri serbest bırakılmıştır. Bir süre sonra tarımsal ürünlere karşı uygulanan sınırlamalar da yeterli olmamıştır. Çünkü sınırlamalar ancak ithalatı durdurabilmiştir Oysa koruya koruya kendi çiftçilerini geliştirmişler ve çok üretmelerini sağlamışlar. Bu fazla üretimin bir yerlere satılması gerek diye düşünmüşler. Bu yüzden de ülkemiz dahil olmak üzere gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde hangi üründen ne kadar üretilmesi gerektiğine karar vermeye başlamışlar. Vardıkları kararları da IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla dayatmaya başlamışlar. Artık ne kadar tütün, şeker, mısır, ayçiçeği vs. üreteceğimize onlar karar verir olmuş.
    Gördüğün gibi kimse tesadüfen gelişmemiş. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de kurtuluş savaşından sonra “küçük savaşı kazandık, asıl ve zorlu savaş ekonomik savaştır” demiş ve bu savaşı kazanmak için milliyetçiliği bir ilke olarak benimsemiştir. Burada kasdedilen bir ırkçılık değildir. Farklı bir etnik kökene sahipsen hiç endişelenme. Ben bir milliyetçi olarak ülkemdeki bütün insanların daha rahat ve müreffeh yaşaması için kafa yoruyorum. Türkiyedeki bütün milliyetçilerin aynı duygularla hareket ettiğinden emin olabilirsin. Ayrıca bu, başka milletlerin refah seviyelerini düşürmek istediğimiz anlamına da gelmemeli. Gönül bütün insanlığın mutlu ve müreffeh olmasını istiyor. Ama önce bir kendimizi kurtaralım. Gücümüz yettikçe bütün insanlığı da kurtarmaya çalışırız. Sende etnik kökenin ne olursa olsun büyük Türk milletinin asil bir ferdi olduğunu kabul et ve önce kendi refahımız için ve sonra bütün insanlığın refahı için hep birlikte çalışalım. Çünkü karşı çıktığın milliyetçiliğin ekonomik tercihlerini reddederek emperyalizme karşı çıkılamaz ve dolayısıyla solcu da olunamaz. Ve dön geriye bir daha bak bakalım 28 şubat süresince veya sonrasında hortumlanan bankaların hangisi milliyetçiler tarafından hortumlanmış, hangisinin sahibi milliyetçiliği hortumlamanın maskesi olarak kullanmış.
    Bir şeyi daha bilmenizi istiyorum. Ben ülke krize girsin de AKP zor durumda kalsın diye avuç ovuşturmadığım gibi yeter ki ülke başarısız olmasında isterse AKP başarsın diye yıllardır avazım çıktığı kadar bağırarak yanlıştan dönülmesini istiyorum. Sadece AKP yaptığı için de yanlış demiyorum. Son altı yıldır uygulanan politikalar (düşük kur yüksek reel faiz) 1999 yılından beri uygulanıyor. Ve içinde benimle aynı dünya görüşünden olanların da olduğu o hükümeti de aynı gerekçelerle eleştiriyordum. Keşke AKPye gönül verenlerde büyüklerini eleştirebilecek medeni cesarete sahip olsalar da onlar da kendilerini test etme imkanı bulabilseler. Böylece belki herkesin kendilerine düşman olduğu ve kendilerini yok etmeye çalıştıkları psikolojisinden kurtulabilirde memlekete hizmet edebilirlerdi.

  46. Yazan:emre er Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey;

    Size söylediklerimden farklı alternatif bir gelişme yolu sunuyorum.

    Singapur, Malezya, Tayvan, Tayland, bu yolu izledi. Bunun adı çok sermaye çekmek, çok ihracat yapmak ve çok aramalı ithal etmek. Bizim yaptığımızın aynısı. Ama onlar bize göre çok daha fazla ihracat yapıyorlar. Malezya GSYİH’sı kadar da ihracat yapıyor.

    İşte Türkiye’nin takip etmesi gereken yol budur. Serbest ticareti destekleyen aramalı ithal eden ama çok ihracat yapan bir ülke olmak. Çözüm bu.

  47. Yazan:emre er Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey;

    Devlet desteği konusunu ben ikiye ayırıyorum.

    Şayet bugün geçmişteki gibi gümrük duvarlarından söz ediyorsanız, bu mümkün değil. Çünkü artık Fordist dönemde değil, teknolojik gelişmeler yatay üretimi zorunlu kılıyor.

    Ama diyorsanız ki devlet bazı sektörler seçip özellikle bu sektörlerde vergi sigorta kesintisi avantajları uygulamalıdır. Buna kesinlikle katılırım. Şu anda Teknokentlerle yazılım alanında bu tip bir teşvik başladı. Bu bence de genişletilmelidir.

    İkinci yöntem liberalizme de karşı değildir. Hatta az vergi almak daha liberal bir yaklaşımdır. Bu da benim “liberal” olmadığımı bir kez daha iddia edebilecek arkadaşlara bir göndermedir.

  48. Yazan:aliosman Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Emre Er Bey;
    Ben aynı sonuca ulaşabilecek pek çok yolun olduğuna inanırım. Bu nedenle benim benimsediğim yolu tercih etmeyenlerin düşüncesini yanlış olarak değil sadece farklı olarak görürüm. Yanlış gördüklerim varsa bunların aynı sonuca varamayacağına inandığımdandır. Sizin, dış ticaret hacminin GSYİHnın 1,5 katına ulaşması durumunda verimliliğin ve buna bağlı olarak ihracatın artacağı ve dolayısıyla dışarıdan gelecek sıcak paraya ihtiyacın kalmayacağı yönündeki görüşünüzü de bir farklı yol olarak görüyorum. Ben buna dibe vurmak diyorum. Bir büyüğümüz derki “Gecenin en koyu ve karanlık olduğu an sabahın ve aydınlığın en yakın olduğu andır.” Yani satacak bir şey kalmasın, dışarıdan sıcak para getirtebilecek itibar kalmasın, dış borçlar çevrilebilir olmaktan çıksın, toplumun burnu iyice sürtsün ve işsizlik, yoksulluk zirve yapsın ki üretmek zorunda kalsın diyorsunuz. Ama bu şekilde dibe vurmak beraberinde çok büyük siyasi bölünme riski getirir diye düşünüyorum. Dolayısıyla biz gecenin en koyu olduğu anı beklemeden şafağın sökmesini sağlamak zorundayız. Bu da daha erken dibe vurmayı göze almakla olur. Dibe vurup daha sağlıklı bir yapıyla gelişebileceğimiz gibi, dibe vurmayı göze aldığımızda belki dünya sistemi dibe vurmamıza razı gelmeyecek ve daha sağlıklı bir yapıya kavuşmamıza razı gelmek zorunda kalacaktır.
    Bir yazınızda devletin dış borcunun çok az olduğunu dış borcun özel sektörün borcu olduğunu ve devleti ilgilendirmediğini söylüyorsunuz. Bu bilginiz doğru değil. Çünkü özel sektörün borcunun hemen tamamının üzerinde hazine garantisi vardır. Hele bankacılık sisteminin borçları tamamen hazine garantisi kapsamındadır. Yoksa kimse tek cent getirmez bu memlekete. Özel firmalar ve bankalar hazine garantisi olmadan kredi bulabiliyor da devlet mi bulamıyor ki alacağı beş on milyar dolar kredi için İMFnin her emrine boyun eğmek zorunda kalıyor. Bu yanlış bilginizden dolayı altı yıldır bankaların batmadığını bir hükümet başarısı olarak kabul ediyorsunuz. Bende diyorum ki dışarıdan giren paraya garanti vermeyin ki şu döviz kurunu piyasa belirlesin ve o zaman görelim dolar, euro ne oluyor ve borçlarını ödemek için piyasaya saldıran bankalar nelerle karşılaşıyor ve nasıl patır patır batıyor.
    İthalatın ara mallarından oluştuğu bilginizin de doğru olmadığını düşünüyorum. 2003, 2004 yıllarında eleştirilerime karşılık bu cevap verildiğinde olabilir diye düşünüyor ve kendimce rahatlıyordum. O zamanlar bu ithal edilen ara mallar imalatta kullanılınca dış ticaret dengesinin kurulacağını söylüyorlardı. Ancak yıllar geçti bırakın denge sağlamayı açık korkunç boyutlara vardı. Diğer taraftan ihracatın, ithal edilen ara malların imalatta kullanılması sayesinde arttığına da inanmıyorum. Çünkü 6 sene önce 36 milyar dolar olan ihracatın 3 kat artması anlamına gelen bu durumda istihdamın da önemli oranda artmış olması gerekirdi. Halbuki 6 yıl belki bir veya iki yıllık dönem de cüzi bir istihdam artışı oldu. Son üç yıldır ise artış bir yana düşüş var. Bu durum aslında artan ihracatın yerli üretimden değil Transit İhracattan kaynaklandığını göstermektedir. 180 milyar dolarlık ithalattan ortalama %25 ithal vergisi (gümrük, ötv, kdv, harç, KKDF) alınsa 45 milyar dolar yani ortalama 65 milyar lira ithal vergisinin alınmış olması gerekir. Halbuki daha önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere 2008 yılında ithalde alınan vergiler toplamı 32.774.520.000 liradır. Bu da ithal edilen bir kısım malın yurt içinde kullanılmadığını ve ithal vergileri alınmadan yurt dışı edildiğini göstermektedir. Yani Çinden, Rusyadan veya başka bir ülkeden alınan malın Türk aracıları tarafından Türk Gümrüğünden geçirilerek ilgili ülkeye sevkedilmesi ihracatın artmasına yol açmaktadır. Ancak bu ihracatın Türkiye’ye kazandırdığı Katma değer aracı ve nakliyeci karı tutarında ve istihdama sağladığı katkı ise çalıştırılan şöfor adetindedir.
    Bu durum bir başka gerçeği daha göstermektedir. Dış ticaret hacmi de transit ithalat ve transit ihracat yoluyla önemli miktarda şişirilmektedir.

  49. Yazan:emre er Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey;

    Verdiğiniz bilgiler o kadar çok yanlış ki. Lütfen biraz daha dikkat. Bu kadar yanlış bilgi üzerinden tartışma gitmez. O yüzden hiç öze girmeden sadece verdiğiniz yanlış bilgileri düzelteceğim.

    1)

    Çünkü özel sektörün borcunun hemen tamamının üzerinde hazine garantisi vardır. Hele bankacılık sisteminin borçları tamamen hazine garantisi kapsamındadır.

    Vardır diye iddia etmeden önce googleda bir yazsanız ve baksanız. Ben emin olmak bir daha için yazdım, yok. Şu linklerden siz de görebilirsiniz. Bu özel sekör borcu konusunda bilgi kaynağınızı yazın, bir de ben bakayım. “özel sektör borcu hazine garantisi” diye googleda girdim, çıkan sonuçlar benim kaynağım.

    http://www.tumgazeteler.com/haberleri/hazine-garantisi/

    http://www.cemilertem.com/2008/05/simdi-de-ozel-sektorun-borclari-korkutuyor/

    http://www.tumgazeteler.com/?a=2566366

    İthalatın ara mallarından oluştuğu bilginizin de doğru olmadığını düşünüyorum.

    2008 rakamlarına göre ithalatın %75’i aramalı. Kaynak TÜİK. Aşağıda link.

    http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=629

    Çünkü 6 sene önce 36 milyar dolar olan ihracatın 3 kat artması anlamına gelen bu durumda istihdamın da önemli oranda artmış olması gerekirdi. Halbuki 6 yıl belki bir veya iki yıllık dönem de cüzi bir istihdam artışı oldu. Son üç yıldır ise artış bir yana düşüş var.

    İstihdam önemli oranda arttı. Türkiye’de tarım dışı istihdam 16 milyondur. Bu 2004’te 13 milyondu. Yani Türkiye’de 3 yılda toplam tarım dışı istihdamın %20’si kadar iş yaratıldı. Kaynak TÜİK.

    Peki bu neden işsizlik oranına yansımadı. Bunu başka yazılarımda anlatacağım.

    İşsizlik meselesini anlayabilmek için TÜİK’in istihdam rakamlarını gerçekten oturup incelemeniz lazım. Gazete bilgisiyle olmaz. Mesela 2006-

    Bakın bir A4 sayfasında 3 tane yanlış bilgi verirseniz, tartışmak mümkün olmaz. Hatta bu kadar yanlış bilginin bilinçli verildiği izlenimi doğar.

    Şimdi eğer yanlış bilgi vermediyseniz, aşağıdaki konularda sizden kaynak istiyorum.

    1) “Özel sektörün borcunun üzerinde hazine garantisi var” dediniz. Lütfen kaynak.

    2) İthalatın aramallardan oluşmadığını iddia ettiniz. Linki verdim, siz de bana bir link verin, bakayım.

    3) “İstihdam yaratılmıyor” dediniz. Burada resmi işsizlik rakamlarını göstereceksiniz. Ben bu konuyu ileride ayrıntılı ele alacağım. Ama kısaca istihdamın üç yılda %20 arttığını gösterdim. Ama siz burada daha bir yığın soruyla geleceksiniz. Lütfen biraz araştırın. İddialı sorularla geldiğinizi düşünüp sonra kendidinizi komik duruma düşürmeyin.

    Ekonomi ile ilgili genel kanı olan çok şey yanlış olduğu için lütfen bir iddiayı ortaya koymadan önce biraz araştıralım.

    Burası mahalle kahvesi değil. Geyik yapmıyoruz.Lütfen sallamayalım.

  50. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey elinize sağlık diyorum.

    Emre Bey malesef bazı şeyleri anlamamakta ısrarlı. Tabi bu noktada daha iyi anlayabilmek için biraz reel sektör tecrübesi de gerekiyor. Emre Bey düşük dolar kuru yüzünden sipariş alamayan, bu yüzden batan veya batma noktasına gelen binlerce işçi çalıştıran işletmelerde hiç bulunmamış, sanırım.

    Düşük dolar kuru ile gelen teknoloji yatırımlarının şimdi kapalı fabrikalarda çürüdüğünün de farkında değil.

    Bazı farklı yollar aynı kapıya çıkar. Aynı gibi görünen bazı yollar da farklı kapıya çıkar.

    Önemli olan sonuçtur. Eğer Avrupalı ve Amerikalı ekonomistler, o anlı şanlı guruların her dedikleri doğru olsaydı, bu küresel kriz nasıl oluştu ?

    Küresel Krizden en az etkilenecek ve en kuvvetli çıkacak ekonomi, şu anda İran ekonomisidir. Bunun sebebi de kapalı olmasıdır. Ben Türkiye için aynı kapalılığı kesinlikle önermem. Ama Ekonomide milliyetçi bir yaklaşım sergilenmezse, neler olabileceğini düşünemiyorum bile…

  51. Yazan:emre er Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Emre Bey malesef bazı şeyleri anlamamakta ısrarlı. Tabi bu noktada daha iyi anlayabilmek için biraz reel sektör tecrübesi de gerekiyor. Emre Bey düşük dolar kuru yüzünden sipariş alamayan, bu yüzden batan veya batma noktasına gelen binlerce işçi çalıştıran işletmelerde hiç bulunmamış, sanırım.

    Tam bu tanımlara uyan bir işletmede çalıştım, hatta bu durumdan zarar da gördüm.

    Ama bu benim fikrimi değiştirmez; çünkü nedeni tam da dediğim gibi verimsizlik. Verimli olsa benim şirketim de ihracat yapardı.

    Hakkı Bey, çok şeyin farkındayım, ama ucuz argümanlarla da hareket etmem. Sizin söylediğiniz herşey Türkiye’de uygulandı, başarısız oldu. Ben bunları biliyorum. Onun için boşu boşuna aynı hataları yapmaya gerek yok.

    Yüksek kurla falan bu işler olmaz. İhracat yapacaksan yatırım yapacaksın. Yatırım için dış kaynak lazım. Bu nedenle düşük kura ihtiyacı var ülkenin. Aramalı ithalatı yapacağız daha uzun süre. Bu sorun değil sonuç. Sorun verimsizlik. Verimsizliği yatırımlarla kaldırırsanız aramalı yurt içinde üretilir. İşte bu politika Cumhuriyet tarihinde sadece 4 sene uygulandı. Ve başarılı oluyor. Yaklaşık 30 sene uygulanırsa da istediğimiz noktaya geleceğiz.

    Hep bilseniz diyorum. Daha birçok şeyin rakamını tam tersi bilirseniz, bu konuları size anlatmak da pek mümkün olmaz, ne yazık ki.

    Teşekkür ettiğiniz Ali Osman Bey’in verdiği bilgiler yanlış. YANLIŞ diyorum, ve kanıtladım. Yanlış bilgi ile nasıl bir doğruya ulaşabilirsiniz?

    Lütfen sabit düşünmeyin. Çok insan ekonomi bildiğini sanır bilmez. Bunu fark ederseniz, doğruyu bulma şansınız olur. Yok, gurur yapıp kabul etmezseniz, hayatınız boyunca gerçek olmayan bilgilerle yanlış fikirler geliştirirsiniz.

    Ekonomi bir bilimdir, ve aslında öyle çok farklı görüşler de mümkün değildir. Herşey para üzerinden döner. Soru da basit: “Parayı nereden bulacaksın?”

    Bunu ben size kendi görüşüm içerisinde cevapladım. Bunun dışında bir yol daha var, ama ne yazık ki milli ekonomiyi savunanlar o yolu bilmezler bile. E onu da ben mi anlatacağım, kendiniz öğrenin bi zahmet.

  52. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 24, 2009 | Reply

    Emre Bey bugün sabah gazetesinde Yaman Törüner’in yazısını bir okuyun. Klasik ekonomi bilgisi ve uygulamaları devri kapandı.
    Çünkü yapılan yanlışlıklar krizi hazırladı. Artık farklı uygulamalar gerekiyor.
    Şu anki hükümet bunu yapamadı ve yapacak kapasitede değil. Burada klasik ekonomi argümanları ile savunma yapmayın. Sizin yaşadığınızı söyledikleriniz, gerçek durumdur.

    Ali Osman beyin bilgileri doğru. Siz kendi bilgilerinizi daha doğrusu yorumlama tarzınızı gözden geçirin.

    İş arayanlar çoğaldığı için işsizlik olduğu da doğrudur. İşini kaybedenler olduğu için işsizik olduğu da.

    İşini kaybedenler, iş aramayacak mı diye sorarsanız işte bu realitedir.

  53. Yazan:aliosman Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Emre Er Bey;
    Model olarak önerdiğin Singapur, Malezya, Tayvan, Tayland gibi ülkelerin her 5-10 yılda bir derin bir kriz ile karşı karşıya kaldığını da biliyor olmalısın. Hatta Tayvan ve Tayland gibi ülkelerin insanlarının bir kısmının zaman zaman köpek eti yemek zorunda kaldıklarını dünyanın en güzel fahişelerinin bu ülkelerde olduğunu ve sübyanlarla cinsel ilişkiye girmek üzere dünyanın pek çok ülkesindeki sapıkların bu ülkelere gittiklerini de biliyor olmalısın. Bütün bunlar önerdiğin modelin sonucu olmasın.
    Zamanında borç alan emir de alır diyen Padişahı dinlemeyen haleflerinin ülkeyi Duyunu umumiye idaresine terk ettiklerini ben unutmadım. Unutanlar için de Mehmet Akif’in mısralarını hatırlatmak istiyorum;
    Tarih’ i ‘Tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
    Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
    Önceleri güzel güzel iltifatlar ederken ne oldu da üslubun kabalaştı. Bakkalla kasapla konuşur gibi konuşmaya başladın. Tartışmak istememeni anlayışla karşılarım. Ama tartışmaya devam edeceksek üslubumuza da dikkat etmeliyiz.
    Özel sektörün borçlarının hazine garantisi kapsamında olmadığını ve bunu Google’dan aldığın bilgilerle doğruladığını söylüyorsun. Birincisi; Devletin sırları google’da gezmez, ikincisi bunun doğru olup olmadığını ispat etmenin yolu borç alanların borç verenlere ibraz ettiği belgeleri görmekten geçer. Ben, mamul maliyetinin altında satış yapan ve dolayısıyla kapanma eşiğinin çok altında faaliyetini sürdüren bir işletmenin Google’de hazine garantisi kapsamında olduğu yazmadığı halde bir yabancı bankadan hazineden almış olduğu garanti belgesini ibraz etmek suretiyle milyonlarca dolar kredi aldığını gördüm. Böyle binlercesinin olduğundan da eminim. Çünkü döviz ihtiyacını karşılamak için nerden gelirse gelsin, kim getirirse getirsin yeterki gelsin anlayışı hakim.
    2000 li yıllara kadar devlet yerli tefecilere kaptırmıştı yakayı. Yerli tefeciler boynuna taktıkları kement sayesinde istedikleri yöne sürüklüyorlardı devleti. 2000 li yıllardan itibaren yerli tefecileri terbiye etmek üzere ithal tefeciler getirilmeye başlandı memlekete. Bu tip terbiye politikaları bizim yakın tarihimizde çoktur. En son yerli doktorları terbiye etmek üzere ithal doktor getirme tartışmaları yaşanmıştı hatırlarsanız. Tabi bu tür terbiye politikalarının bir maliyeti vardır.
    Para sahibi insan zeki insandır. Hangi zeki insan sürekli artarak artan dış ticaret açığı veren ve dolayısıyla sürekli devalüasyon riski taşıyan bir ülkeye devalüasyon olmayacak yada kur belli bir düzeyin üzerine çıkmayacak garantisi almadan parasını sokupta o ülkenin parası ile faize veya borsaya yatırır. Bilmezler mi bu zeki insanlar ki biz faizden %20 kazanacağız, borsadan %30 kazanacağız ama %60 lık bir devalüasyon oldu mu veya döviz talebine bağlı olarak piyasada kurlar bu oranda arttı mı TL bazında %50 nin üzerinde kazanmış olmamıza rağmen getirdiğimiz tutarda döviz alamayacağız. Sadece bundan yola çıkarak bile orta zekalı her insan bir kur garantisi verildiğini anlayabilir.
    Bu garantiyi almış olanlar ne yaptılar; 2003 yılı başlarında 1,78 liradan getirdikleri 1 doları faizde ve borsada 2008 yılı başlarına kadar en az üç katına çıkardılar ve 5,34 lira yaptıkları bu parayla 1,20 liradan 4,5 dolar alarak %350 kar ile memleketlerine döndüler. Bende 2003 yılı başında, okuma yazmayı askerde öğrenmiş babamın “döviz bundan sonra yükselmez” sözüne itibar etmeyerek dış ticaret açığı veren ülkede döviz talebi artar, döviz talebi artınca kurlar yükselir yönünde aldığım ekonomi eğitimime inanarak soranlara döviz yükselir diyerek yanlış bilgi vermiş oldum. Bilemedim ki küresel güçler Türkiye’de ekonominin kurallarının işlemesine engel olmak için sürekli döviz sokacaklar ülkeye, ve bilemedik ki ülkeyi yönetenler giren bu dövizler sayesinde kolaylıkla yapılabilen ithalattan adlıkları vergilerle bütçe açığını azaltma yoluna gidecekler.
    Şimdi ben size soruyorum; çevrenizde tefeciler, yada tefecilere yakasını kaptırmış insanlar görmüyor musunuz. Bu tefecilerin borçlandırdıkları insanların evlerini, arsalarını aldıklarını, ev ve arsa yada para eder başka bir şey bulamadıklarında namuslarını istediklerini, namuslarını cazip bulmadıkları durumlarda canlarını aldıklarını duymuyor musunuz. Yakın geçmişte balkanlardan ve eski Sovyet bloku ülkelerinden gelen onbinlerce eğitimli genç kızın geçinmek üzere bedenlerini sattıklarını bilmiyor muyuz. Ve bu sürecin bizi de en iyi ihtimalle meclisinde yumrukların havada uçuştuğu, sokaklarında sübyancıların cirit attığı Tayland’a benzeteceğini tahmin edemiyor muyuz.
    Ve bir şey daha sormak istiyorum; Ülkenin artarak artan tutarlarda borçlanmasına ve dolayısıyla namusunun riske girmesine ses çıkarmayan ve hatta bunu bir başarı gibi gösterenler kendileri de artarak artan tutarlarda borçlanıyorlar mı? Neden acaba bankalar kredi vermek için adam peşinde koşarken aklı selim insanlar onlara yakalanmayacak hızda kaçmayı tercih ediyorlar. Onlarda gayrisafi aile içi hasılalarının 1,5 katı oranında borçlanmalımıdırlar.
    İstihdam konusundaki bilgilerimin de yanlış olduğunu, oysa tarım dışı istihdamın %20 arttığını söylemişsin. Peki 2004 yılında yürürlüğe giren teşvik yasasının 10 ve üzerinde işçi çalıştıran yeni işletmelere ve belli sayıda ilave istihdam sağlayan eski işletmelere sağladıkları vergi ve SSK primi avantajları sayesinde daha önce kayıt dışı çalıştırılan ne oranda insanın kayıt altına alındığını biliyormusun. Kayıt dışı çalışan insanların kayıt altına alınması bir istihdam artışı mıdır?
    Ve yine ithalat hakkındaki bilgilerimin de yanlış olduğunu TUIK verilerine göre ithalatın %75’inin ara malı olduğunu söylemişsin. Bu, ara malından kasdedilenin ne olduğuna bağlı olarak doğru olabilir. Yani siz Türkiye’de onbinlerce insan çalıştıran çırçır, iplik ve boya fabrikalarının kapanması ve ürettiği katma değerin yok edilmesi pahasına hazır kumaş ithal ederseniz ithal ettiğiniz kumaş konfeksiyon sektörü için bir ara malı olur. Bunun gibi bütün sektörler için söylenebilecek pek çok örnek vardır. Bunun adına da yerli sanayiyi yok eden aramalı ithalatı denir. Bu ara malı ithalatının ne kadarının yerli sanayiyi ve dolayısıyla yerli istihdamı ve katma değeri yok eden ithalat, ne kadarının ülkede üretilmeyen ve dolayısıyla sadece katma değer ve istihdam artışı sağlayan mal ithalatı olduğunu da bir zahmet yazsanız.

  54. Yazan:emre er Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Bunun gibi bütün sektörler için söylenebilecek pek çok örnek vardır. Bunun adına da yerli sanayiyi yok eden aramalı ithalatı denir. Bu ara malı ithalatının ne kadarının yerli sanayiyi ve dolayısıyla yerli istihdamı ve katma değeri yok eden ithalat, ne kadarının ülkede üretilmeyen ve dolayısıyla sadece katma değer ve istihdam artışı sağlayan mal ithalatı olduğunu da bir zahmet yazsanız.

    Bunu o kadar anlattım ki artık fenalık geldi. Aramalı ithalatı iyidir, demiyorum. Dediğim gümrük vergisi koyarsak aramalına ihracatı da olumsuz etkileriz. Çünkü ucuz-ithal kumaştan imalat yapamayan işletmelerimiz tekstil ihracatı yapamaz. Bu nedenle aramalı ithalatını azaltmanın yolu verimliliğe yatırım yapılmasıdır. O da dışarıdan alınan borçla olur.

    Hükümetin özel sektör borçlarına bir garantisi yok. Siz bana gizli sözleşmelerden bahsediyorsunuz. Birazdan doğuda petrol olduğunu ama çıkartılmadığını da söylerseniz tam olacak.

    Türkiye’de faizin yüksek olmasının nedeni yabancı sermaye değil. Aksine yabancı sermaye geldiğinde paranın arzı arttığı için faizler düşer, nitekim öyle oldu. Yabancı geldi, parasını üçe katladı diye kızmak anlamsız. Yabancı olmasa yerli kodaman parasını 5 katlayacaktı. Lütfen ne demek istediğimi anlayın. Bu arz taleple ilgili çok basit bir açıklama.

    Siz sorun gördüğünüz yerde yabancı ırkçılığı yapıyorsunuz. Yabancıya kızmanın anlamı yok, aksine yabancı sayesinde ülke yatırım parası buluyor.

    Anlatımınız trajedi halini almaya başladı. Tayland’ta şu anda köpek eti yiyecek bir durum yok. Eskiden alıştıkları için yiyorlar. Lütfen böyle saptırmalar yapmayın.

    Kadın satımının çok yüksek olması da eski fakir dönemlerden kalan bir alışkanlık, ve kültürle ilgili. Tayland kralı kızları fahişeliğe teşvik eden açıklamalar yapıyor.

    Lütfen ekonomi tartışalım, sizin tezlerinizle tribünlere oynamak kolay.

    Eleştirmek hele en kolayı.

    Hep soruyorum. Alternatifiniz ne? Yok, olamaz. Bunun alternatifi aramalı ithalatını engellemek için gümrüklerin yükseltilmesi. Eğer öneriniz buysa bunun olmayacağını çok açıkladım. Hakkı Bey’e soruverin.

    Kayıt dışı kayıt içine alındı diye istihdam arttı diyorsunuz. Her türlü olumlu gelişmeye böyle bir kulp bulmak mümkün. Ama istihdam çok arttı, bu kesin. Çünkü 2004’te arttı. Neden bu yıl? Eğer krizin bir sonraki yılında artsa o zaman dediğiniz ağırlıklı olurdu. 0ysa 2002, 2003’te sektör kapasite kullanım oranını yükseltti sonra yeni işçi aldı.

    Siz her resmi rakama bir kulp takarsanız, tartışmak mümkün olmaz. İdeolojinize göre her şeyi eğip bükebilirsiniz.

  55. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Ben size Sanayi üretiminden bahsediyorum, siz bana marka ticaretinden.

    Söylediğiniz gibi birçok marka olmuş firmanın kendi üretimi yoktur. Bunlar üretimlerini çeşitli ülkelerde yaptırırlar. Mesela Zara , Mango, H&M gibi firmaların üretimleri büyük çoğunlukla Türkiye’de yapılır veya yapılırdı.

    Eğer Türkiye’nin de böyle dünya çapında markaları olursa, ki birkaç tane var. Ne mutlu bize.

    Sizin görmezden geldiğiniz nokta Türkiye’deki Tekstil üretiminin büyük çoğunluğunun yukarıdaki gibi Markalara üretim yapmasıdır. Ve bunlara satış yapabilmek için düşük kur gerekir.

    Ticaret ile Sanayi’yi karıştırmayın.
    Hakkı bey,
    Bakın aslında aynı şeyi söylüyoruz.Demişsinizki mesela Zara,Mango,H&M gibi firmaların üretimi Türkiye’de yapılır ya da yapılırdı. Neden? Sebebi ucuz olmamız arazinin ucuz olması,işgücünün ucuz olması.Peki neden para değersiz olduğu için.Bu insanlar bir dönem kendi topraklarındada üretim yapıyorlardı.Mesela bir Detroit bu bağlamda üretim cenneti iken emek yoğun bütün sektörler doğuya kaydı.Neden böyle bir yol izlediler?Kur üzerinde istediği gibi politika üreten ABD merkez bankası FED neden Doları devalüe ederek uzak doğuya kaçan üretim tesislerini kendi topraklarına taşımadı?Ya da Avrupa?Çünkü yüksek kurda size “kağıt parçası” verip malınızı alıyor.Siz mal satıyorum diye seviniyorsunuz.Parası kıymetli olan emek yoğun üretimi size böyle yaptırıyor.Bu çeşit ihtiyaçları size karşılatıyor.bakın karşılamıyorsunuz.”Karşılatıyor.”bunun karşılığında daha verimli sektörlere yatırım yaparak dış ticaret dengesini kuruyor.Siz düşük kurla “ucuza” tekstil üretiyorsunuz.Ancak adamın ürettiği 1 makina karşılığında bütün üretiminizi boca ediyorsunuz.Çünkü paranız kıymetsiz alım gücünüz zayıf.

    Ticaret ile sanayiyi karıştırmak makro ekonomik anlamda ilk işimiz olmalı zira bunlar iç içe.Kuru değerlendirirken ihraç ettiğiniz mal sayesinde yapılan marka ticaretini nasıl es geçersiniz.Düşük kurda mal satamayan sizin verimsiz sektörleriniz sayesinde adam marka ticareti yapıyor.Parası kıymetli olduğu için yapabiliyor.Çünkü “biri” ucuza üretiyor.Bunlar iç içe.Sermayeyi tekstil üretiminde kullanmak yerine gönüllü kölelerden “değerli kağıt parçaları” karşılığında alıyor.ve sermayesini pazarşamaya harcıyor.İstanbulun en iyi yerlerinde mağaza açıyor.Neden çünkü parası kıymetli.Siz yüksek kurdan bunu Manhattan’da yapmaya çalışın?Herhalde yüksek kurda en büyük üretici 80 metrekare yer alıp ciklet,çukulata falan satabilecektir.Bu işin şakası yok.Boynumuza geçiriverirler prangayı.

    İşte bu sayede küresel ölçekte markalar elde edilir.Çünkü uluslararası yürütülecek bir pazarlama faaliyeti için herşeyden önce kıymetli para gerekir.

    Ben insanımızı makinalarla “verimli” üretim yapan bu ikinci grupta görmek istiyorum.Şımarık batılı çocuklara elde ayakkabı dikerken değil.Böyle tek taraflı mübadele olmaz.

    Sizin görmezden geldiğiniz nokta Türkiye’deki Tekstil üretiminin büyük çoğunluğunun yukarıdaki gibi Markalara üretim yapmasıdır. Ve bunlara satış yapabilmek için düşük kur gerekir.

    İşte tamda bu sebeplerden üretimi biz yapıyoruz.Ticareti onlar.Tarımdaki faaliyetlerin hemen hemen aynısı.Dünyada neredeyse 1,5 milyar insan tarımla uğraşır ancak piyasada fiyatları 20 milyonluk sanayileşmiş ülke çiftçisi belirler.

    Neden kur çünkü “KUR YÜKSEK”

    “Özel sektörün dış borçlarının önemli bir bölümü de Türkiye’deki bankaların verdikleri garanti mektupları yoluyla sağlanmaktadır. Aslında, kamu sektörü ve Merkez Bankası dışındaki dış borçlanmalarda kredi riskinin nerdeyse tümünün Türkiye’deki bankacılık sistemi üzerinde olduğunu düşünmek çok abartılı değildir.”

    Hakkı bey,
    Banka garantisi ile borçlanma dünyanın hemen hemen her yerinde bu şekildedir.Bu şekilde kredi tabanının genişlemesi büyümeyi arttırır.İşi iyi giden firmalar daha kolay kaynak elde ederler.Bunda yanlış bir şey yok ama borçlanmanın tek yoluda bu değildir.Devlet garantisi olmayan bir sürü A.Ş bonoso, tahvili geziyor piyasada.

    Bankalar batarsa borçları kime kalıyor, Hatırlıyor musunuz ?

    Hakkı bey bu konuda hemfikiriz.Siz gerçek bir “liberalsiniz”.Devletin bu alandaki garantörlüğüne kendi adıma bütünüyle karşıyım.Düzenlemeleri yapıp serbest bırakmalı batanında ipini çekmeli.Zaten zamanında zarar yazan kurumları yaşatmaya çalıştıkları için bu batıklar iflah olmaz bir hal aldı.Her şeyden önce serbest piyasanın sağlıklı yürümesi buna bağlı.

    Emre Bey malesef bazı şeyleri anlamamakta ısrarlı. Tabi bu noktada daha iyi anlayabilmek için biraz reel sektör tecrübesi de gerekiyor. Emre Bey düşük dolar kuru yüzünden sipariş alamayan, bu yüzden batan veya batma noktasına gelen binlerce işçi çalıştıran işletmelerde hiç bulunmamış, sanırım.

    Düşük dolar kuru ile gelen teknoloji yatırımlarının şimdi kapalı fabrikalarda çürüdüğünün de farkında değil.

    Efendim “batsın,çürüsün” zarar yazıyorsa derhal faaliyetine son versin zira ekonomiye zarar etmekten daha büyük bir yük olamaz.Bir,iki işletmenin batması ya da bir sektördeki işletmlerin zora girmesi bütün bir ekonominin kötüye gittiğine yorulamaz.Zira o ekonomi sağlıklı yürüyorsa o bahsettiğiniz dokuma tezgahında çalışan işçiler, yeniden istihdam edilecektir.Mesela sermaye yoğun üretime geçilirken işçinin yerini makina aldıkça hizmet gelişecektir.Bu kimseler el işçisi olmayacak hizmet işçisi olacaktır.Bu şekilde gelişen sektörlerdeki pazarlama faaliyetlerinin yoğunluğuna bir bakın.İşçiler artık fuarlarda stand görevlisi, transfer görevlisi ,satış sonrası hizmetleri görevlisi ,teslim görevlisi vb. bu bağlamda işçinin şekli değişecektir.Ancak karlılık sürdükçe istihdam ve gelir düzeyi artacaktır bu yüzden işletmelerin vakti ile batması olumsuz değil olumlu bir süreçtir.Yoksa zararların durdurulması için çok geç olabilir.
    Bu yaşadığımız kriz bunun güzel bir örneği.

    Önemli olan sonuçtur. Eğer Avrupalı ve Amerikalı ekonomistler, o anlı şanlı guruların her dedikleri doğru olsaydı, bu küresel kriz nasıl oluştu ?

    Küresel Krizden en az etkilenecek ve en kuvvetli çıkacak ekonomi, şu anda İran ekonomisidir. Bunun sebebi de kapalı olmasıdır. Ben Türkiye için aynı kapalılığı kesinlikle önermem. Ama Ekonomide milliyetçi bir yaklaşım sergilenmezse, neler olabileceğini düşünemiyorum bile…

    O anlı şanlı guruların dediklerini dinleselerdi şayet bu gün bu noktada olmayacaktık.Kriz gerçekleşmeden önce bu adamlar bas bas bağırdılar.İtimat ediyorsanız.J.M.Keynes bunlardan biri Dolara bağlı bir dünyanın ve sürdürülebilir borcun felaket getireceğini bundan 50 sene önce Bretton Woods’ta söyledi.Yine bir kısım monetaristler Amerikan bankacılık sistemini defalarca eleştirdiler.Bunun dışında FED’den bazı kimseler sürekli genişletilen kredi tabanlarının ve borçlanma mevzuatlarının felaket getireceğini söylediler.Öylede oldu.

    Bu krizden en az etkilecek ekonomi İran ekonomisidir doğru.Dünya yaklaşık yüzde 1-2 küçülecek bu krizde.Ancak küresel politikaların gelişmeye başlamasından itibaren hemen her yıl için bu küçülme rakamı büyümenin yanında “devede kulak” kalıyor.Kapalı ekonomi modeli sebebiyle İran bu fırsatların hiç birinden yararlanamadı.Ticaret yapmayanın batma riski olmadığı gibi.Gelir elde etmesi de mümkün değil.

  56. Yazan:emre er Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Ali Osman Bey;

    Tartışmanın kitlendiği önemli bir nokta istihdam. Orada siz kayıt dışının içeri alınmasından bahsettiniz. Benim söylediğim 3 milyonun ne kadarı böyle, bunu bilmemiz gerekiyor. Madem böyle bir iddianız var, bunu araştırıp burada paylaşın. Böylece düğüm çözülmüş olsun. Eğer sizin dediğiniz doğruysa ekonomi %7 büyüse bile istihdamda artış sağlamıyor demek olacak. Bu da gelen yabancı yatırımın hiçbir şekilde yatırıma dönüşmeyeceğini kanıtlayacak. Ama eğer 3 milyon büyük oranda yeni iş yaratıldıysa benim dediğim doğru olacak.

    Eğer bu konuda anlaştıysak siz bulmadıysanız bile ben sayıları araştıracağım.

    Tamam mı?

  57. Yazan:emre er Tarih: Mar 26, 2009 | Reply

    Tan Haskol;

    Yorumların için teşekkürler. Yoksa tek başıma bu tezleri anlatmak çok zaman alıyor.Hakkı Bey’in tezlerini herkesten dinlemek mümkün ama bizimkiler pek bilinmiyor.

    Anlatmaya devam:)

  58. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 26, 2009 | Reply

    Olcay Bey marka olmak için yüksek kur gerekmez. Bunun farklı yolları vardır.

    Türkiye’de mağaza açan anlı şanlı markalar, paritesi daha dar olan yerlerde açmıyorlar mı ?

    Uluslararası markalar bulundukları ülkelerin koşullarına göre kar ederler. Bir Türk Markası Manhattan’da ciklet satarsa bunu TL ile satmaz !

    Öte yandan haklısınız eskiden beri büyüklerimiz Al – Sat para kazan, Yap – Sat nam kazan derler. Yani tüccar olmak her zaman daha iyi kazanç sağlar.

    Peki malınızı satamıyorsanız ne yaparsınız ?
    Anlı Şanlı markalar Türkiye’de şu anda mal satabiliyor mu ?

    Olcay bey sanayi toplumundan hizmet toplumuna geçmek Klasik ekonominin hedeflerinden biridir. Ancak görülüyor ki, teknoloji insanların yerini aldığı zaman, yeteri kadar insan para kazanamıyor.

    ABD’de kriz nasıl başladı, hatırlatmak isterim. Para kazanamayan insanların Mortgage taksitlerini ödeyememesi yüzünden.

    “J.M.Keynes bunlardan biri Dolara bağlı bir dünyanın ve sürdürülebilir borcun felaket getireceğini bundan 50 sene önce Bretton Woods’ta söyledi.”

    Tamam Keynes doğru söylüyordu. Bu şimdi ortaya çıktı. Ama ben gurular diyerek onu dinlemeyenlerden bahsediyorum. Mesela hala borçlanmayı savunan Emre bey de guru olmasa da bunlara dahil.

    Şimdi ABD kendi büyük firmalarını kurtarmaya çalışıyor. Neden ? Daha fazla işsiz insan olmaması için.

    Siz ne diyorsunuz ? “Efendim “batsın,çürüsün” zarar yazıyorsa derhal faaliyetine son versin zira ekonomiye zarar etmekten daha büyük bir yük olamaz.Bir,iki işletmenin batması ya da bir sektördeki işletmlerin zora girmesi bütün bir ekonominin kötüye gittiğine yorulamaz.Zira o ekonomi sağlıklı yürüyorsa o bahsettiğiniz dokuma tezgahında çalışan işçiler, yeniden istihdam edilecektir.”

    Peki Türk Ekonomisi nasıl sağlıklı gidecek. Biraz da bunu anlatın…

  59. Yazan:mehmet Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    devlet bizi ekonomik krizden çıkarsın

  60. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Haz 8, 2009 | Reply

    TEKNOLOJI KULLANMANIN VERGI AZABI VE KRIZ
    OZEL TASIT ARACLARI, MAKINELER, CIHAZLAR KULLANMANIN VERGI, HARC VB MALIYETLERI DUNYAYA NISPETLE, ULKEMIZDE KATLANILMAZ OLCUDE COK YUKSEK SEVIYELERDEDIR. TAM BIR CEHENNEM AZABI! OYLE AZAP KI, KI, HAKIMI DE SAVCISI DA, TRAFIK POLISI DE, SANAYICISI DE, ITHALATCISI DA, SATICISI DA MUSTERISI DE TAMIRCISI VE SERVISI DE SIKAYETCIDIR!

    http://kiltabletler-ii.blogspot.com/2009/06/tasit-araci-kullanmanin-vergi.html
    BIR TEK “PIYASA” SOZUNDEN NEFRET EDENLER, BUROKRATLAR VE SIYASETCILER MEMNUN OLMALI!

  61. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Haz 16, 2009 | Reply

    Emperyalizme Usaklik ve Hainlik Sorunu
    Daha onceki zamanlarda oldugu gibi, ulkeye, insanlarimiza yararli olabilecek yenilikleri, onbinlerce, tesis, teknoloji, arac gerec, cihaz, yuzbinlerce mamulu ve hizmetleri vs getirmekle……………..

    http://kiltabletler-ii.blogspot.com/2009/06/emperyalizme-usaklik-ve-hainlik-sorunu.html

  62. Yazan:serdengeçti Tarih: May 12, 2010 | Reply

    türkiye ve milleti için çalışacak tek bir lider vardır oda btp başkanı sayın prf dr haydar baş hoca ve milli ekonomi modelidir bu model gerek ülkemiz için gerekse tüm insanlığa ışık tutacak alternatifsiz bir projedir bunu inceleyen dünyanın bütün ekonomi profesörleri bu proje önünde saygı ile eğilmişlerdir bu proje insanlık için bir kurtuluştur bu projenin içinde tarım,hayvancılık,sağlık,eğitim,sanayii,vatandaşlık maaşı tc vatandaşı her erkek için 500tl her ev kadını için 1000tl her çocuk için 250 tl vatandaşlık maaşı verilecektir.şehit yakınları ana baba eşler içinse 3000tl maaş bağlanacaktır.asgari ücret 3000tl olacak, çiftçimize mazot gübre ve ekipman desteği ve ilk 18 ay sonra elektrik su doğalgazdan vergi kalkacak senyoraj hakkının tam kullanılması yani ülkemizin iş gücünün karşılığı olan paranın tam şekli ile basılması ve topluma yayılması,yer altı madenlerimizin yabancıların elinden alınıp devlet vatandaş iş birliği ile çalıştırılması,gayri safi milli hasıladan ülkemin insanının üzerine düşen payı tam alması,sayın baş cuma ve cumaertesi akşamları saat 9 da meltem tv den yayınlanan eko analiz proğramında ülkem ve milletim adına geliştirmiş olduğu bu tez ve projelerini açık ve detaylı bir şekilde anlatmaktadır ülkeme ve milletime hayırlı olması dileğimle

  63. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 12, 2010 | Reply

    serdengeçti bey,

    Herkese maaş bağlamak bir ekonomi modeli değildir. Yeraltı maden araştırmacılığı da bir ekonomi modeli değildir. Haydar hocanın söylediğini zaten bütün popülist siyasetçiler de söyledi bu güne kadar. Çiller, herkese bir ev bir araba vaad etmişti. Cem Uzan da herkesi maaşa bağlamayı vaadetmiş, yer altı kaynaklarımızı değerlendiremediğimizden dem vurmuştu. Demek ki bu bir model değil, bu bir siyasi söylem. Halkın fazla itibar etmediği bir söylem. 60’lı yıllarda olsaydı epey bir oy toplardı ama artık halk akıllandı, kuru vaade prim vermiyor.
    Ayrıca bir şeyh efendinin böyle işlere girmesi de üzücü. Biz hocamızın engin dini bilgilerini dinlemek için TV’yi açıyoruz, bakıyoruz bor madeninin bilmemnesi, AKP’nin Amerikan uşaklığı filan. Fitnedir bunlar. Ergenekoncuların dümen suyuna girmektir.
    Dünyanın saygın profesörleri kabul ediyor filan dediğiniz de adı sanı duyulmadık Rus üniversitelerinin öğretim üyeleri. Ekonomi modeli nasıl olur, mesela Nobel ödülü alan bir Hintlinin mikro kredi uygulaması var, oradan öğrenebilirsiniz.
    Ekonomi modeli dediğiniz para dağıtmakla olmaz. İnsanların, emekleri karşılığını almasını sağlayacak adil bir sistem kurmakla olur.
    EMEK olmadan PARA tembeller üretir.
    EMEK var, PARA yok, asiler üretir.
    EMEK yok PARA yok; EMEK var, PARA var… Adil sistem budur. Kapitalizm bunu kısmen başarıyor ama dar gelirlinin emeğini takdir etmekte sıkıntı oluşuyor. Sizin bahsettiğiniz model ise sonradan devletleşmiş komünizme yakın. Rusya bu yüzden battı.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin