CNN Türk’de Mana Boyutlu Demokrasi
By Editorden on Mar 24, 2009 in Demokrasi, İnsan, Toplum
Yazarlarımızdan Mustafa Akyol (Turkish Daily News, Star) dün akşam CNN Türk’te Reha Muhtar’ın hazırladığı “Çok Farklı” programına telefon bağlantısıyla katıldı. Mana Boyutlu Demokrasi ve Cemaatlerin demokrasiyle ilişkisinin tartışıldığı programda Melih Pekdemir , Nevval Sevindi, Hüseyin Gülerce ve Cüneyt Ülsever söz aldılar.
Bu konuda sitemizde yayınlanmış çok sayıda yazı var. Ancak Mehmet Bahadır‘ın “Mana Boyutlu, Olgun Demokrasi ” adlı yazısı ve “Bediuzzaman’la Ortadoğu Problemlerine Bakış ” isimli incelemesi hatırlanabilir. Halen süren verimli bir tartışmaya kapı açmış olan “Aydınlanma Gaflettir!” adlı eleştiri yazısı Enver Gülşen‘in sitemizde yayınlanan son çalışması. Konuya daha kapsamlı yaklaşabilmek açısından mutlaka okunmalı.
Demokrasinin hangi zemine oturacağı şüphesiz insana bakışımız ile doğrudan ilişkili. Daha doğrusu “insan nedir?” sorusuna vereceğimiz yanıt demokrat ya da liberal olup olmadığımıza karar vermekten daha fazla öncelik taşıyor.
Siyaset bilim, ekonomi, adalet, suç ile mücadele ve sanat ancak bu noktadan itibaren “mana boyutu” kazanabilir. Bu noktaları tartışmaya açtığımız makalelerden bazıları şunlar:
1 Yorum
Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Mar 25, 2009 | Reply
Sayın Mustafa Akyol ve Sayın Hüseyin Gülerce tarafından programda çok önemli mesajların verildiğini düşünüyorum…
O yüzden programda geçen konuşmaları kısaca özetlemek istiyorum.
Melih Pekdemir (Birgün gazetesi yazarı)
Mana boyutlu demokrasinin manasının manası nedir? dedi ve
“Şeriatın selamün aleyküm ben geldim diyerek gelmeyeceğini ve bu tip oyunlarla geleceği” iddiasında bulundu.
Buna mukabil Mustafa Akyol biz de böyle vehimlerde bulunursak sol görüşlülerin de marksist, totaliter ve proletarya bir rejim getireceğinden bahsedebiliriz dedi.
Bu şekilde vehimlerle birbirimizi anlayamayacağımızı, birbirimize takiyye yaptığımızı düşünüp kısır döngüye gireceğimizden bahsetti.
Melih Pekdemir,
Abant toplantısını, Fethullah Gülen’i ve Hayrettin Karaman’ı eleştirerek, “din her alana el atıyor, siyasete topluma ticarete her konuya el atıyor” manasında eleştiri getirdi.
Mustafa Akyol Abant toplantısına katıldığını, orada herkesin özgürce görüşlerini dile getirdiğini, ülkeye demokratik laikliğin gerektiği, illaki din devleti kurulmasının gerekli olmadığı, insana dayalı hak ve özgürlüklere dayalı hukuk ve adaletin tecelli ettiği bir devletin gerekliliği konusunda hem fikre varıldığını anlattı.
Muhafazakarlığın arttığı noktasındaki eleştiriye de
M.Akyol, “ben aksini düşünüyorum” dedi. Ve “tesettür defileleri” örneğini verdi.
Bu defileleri farklı farklı yorumlayan düşünce yapılarını analiz etti.
“Bazı dindarlara göre, bu defileler, Müslümanların “çağdaşlık” uğruna ilke ve değerlerinden taviz verişinin sembolü. Oysa öte yanda da aynı olguyu “çağdaş yaşam biçimine tehdit” ve ülkenin “laiklikten uzaklaşması” olarak tanımlayanlar var.”
Şeklinde konuştu ve aslında olan şeyin, kenar kültürlerin ortaya çıktığını yani on yıllardır toplumun “kenarına” itilmiş olan dindar/muhafazakar kesimin, hem fiziksel hem de kültürel olarak “merkez”e gelmesi, farklı ses ve görüntülerin yeni yeni ortaya çıkmasıydı ve demokrasinin de böyle bir şey olduğundan bahsetti.
Dini liderlere bağımlılığın, özgürlüğü ve bireyselliği kısıtladığı ayrıca cemaat yapılarının, demokratik olmadığı yolundaki eleştirilere Mustafa Bey’in verdiği cevap tam bir demokrasi manifestoydu.
Şöyle diyordu Mustafa Bey,
“Demokrasilerde bunlar önemli değildir, çünkü demokrasi, her vatandaşın kendini birey olarak tanımlamasını gerektirmez. Aksine demokrasi, her vatandaşın, kendini her ne şekilde tanımlıyor ise o şekilde siyasi sisteme dahil olması anlamına gelir. Demokrasi, bir toplumda ‘olması gereken’den değil, hali hazırda var olandan yola çıkılarak kurulur. Tarikatlar ve dini cemaatler toplumun bir gerçeğidir. Demokratik rejimlerde, faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında illaki demokratik yapı şartı aranmaz. Önemli olanın bunun bireye dayatılıp dayatılmadığıdır. Demokrasilerde kabul edilemeyecek tek şey dayatmadır. Meselenin bir diğer kritik yönü ise,‘bireyselleşmenin önünü kesen şeyin sadece dini tarikatlar ve cemaatler olmadığıdır. Alabildiğine ‘laik’ ve çağdaş kurumlar ve partiler de demokratik olmayan ve bireyselliği engelleyen bir yapıdadır.”
Ayrıca Amerika’da da böyle dini cemaatlerin olduğunu ve demokrasinin orda da çeşitli renklerle yaşandığını belirtti.
Bunu yanında,
Hüseyin Gülerce mana boyutlu demokrasiyi
“Evrensel, İnsani Değerler Demokrasisi” olarak tanımladı.
Sayın Mustafa Akyol’a ve Sayın Hüseyin Gülerce’ye verdikleri mana boyutlu mesajlarından ve ufkumu genişlettiklerinden dolayı teşekkür ediyor başarılarının devamını diliyorum.
Zihninize, kaleminize ve gönlünüze sağlık…