RSS Feed for This Post

Soner Çağaptay muamması

Türkiye’de bir darbenin başarıya ulaşabilmesi için Batı’nın (özel olarak da ABD’nin, Ortadoğu bağlamında da İsrail’in) bir şekilde onayının alınmasının şart olduğunu hepimiz biliyoruz… Bu onay illa aktif destek anlamına da gelmiyor. Batı’nın köstek olmaması “tarafsız” kalması da onay kadar önemli olabiliyor… Ne Ergenekon Ne AKP dedirtilebilen, Türkiye’de yaşananlar karşısında paralize olan bir Batı elitleri kamuoyu yaratılabilmesi de bir nevi gizil onay anlamına geliyor…

Ergenekon yapılanmasının özellikle son dört sene içinde Batı siyasi elitlerinin kafasını karıştırma konusunda başarılı olduğunu söylemek mümkün… 2000’li yıllarda bu ülkede özellikle gayrımüslimlere yönelik sistematik tacizler ve saldırılar tavan yaptı. Gayrımüslimlere düşmanlık pompalayan kitaplar yazdırıldı, TV dizileri desteklendi. Bir nefret ortamı yaratıldı. Bu sürecin sonunda özellikle 2006-7 döneminde hepimizin bildiği alçakça suikastlar, cinayetler işlendi… ETÖ zihniyeti bir yandan bu alçaklıklara imza atarken, dışarıda da bu yaşananların sorumlusu olarak AKP’yi işaret eden yayınlar yaptırıyordu… Batı medyasında “Köktendinci AKP hükümeti Hıristiyanları ve Yahudileri katlediyor” tipi haberlere kadar varan bir dezenformasyon operasyonunu yürütüyordu Ergenekon yapılanması… AKP hükümetinin kimi üyelerinin Batı-düşmanı bir filmin galasına gidip övücü sözler söylemesi tam da bu operasyonun arzuladığı ve planladığı bir şeydi… 2006 yılı boyunca Batı siyasi elitlerini AKP hükümetinden soğutmak için kullanılan en önemli argüman bu olmuştu… Bu AKP’li aktörler kendi partilerini hukuk dışı yollardan devirmek isteyenlerin ekmeğine bizzat kendileri yağ sürmüştü…… Şu an çok kritik bir sürecin içindeyiz… “AKP,Türkiye’yi Batı’dan koparıyor“, “AKP,antisemitizmi destekliyor” tipi dezenformasyon çabaları için Batı’da ortam inanılmaz müsait durumda… Etyen Mahçupyan geçen hafta “Ulusalcıların Batı kanadı” adında mükemmel bir yazı kaleme aldı. Orhan Kemal Cengiz’in Zaman‘da yayınlanan “Ergenekon’un muhteşem geri dönüş planı” adlı makalesi de aynı şekilde çok dikkatle okunmalı… Yukarıda bahsettiğim gibi Davos-sonrası ortam müsait olunca Batı medyasında Türkiye uzmanı namıyla makale yazan kimi isimler “AKP, Türkiye’yi İslami rejime götürüyor” tipi maksatlı ve manipülatif yazılarına hız verdiler son dönemde… Bu manipülatör yazarların arasındaki en kritik isim Soner Çağaptay… Çok net olarak ifade ediyorum ki Çağaptay yazdıklarına kendi de asla inanmıyor…

Şu an yaşadığımız Davos-sonrası süreçte de Ergenekon’un Batı yapılanması yeniden hareketlendi

Ben Çağaptay’ın Yale Üniversitesi’ne doktora tezi olarak sunduğu, sonrasında da Routledge tarafından basılan Islam, Secularism and Nationalism in Modern Turkey: Who is a Turk? adlı kitabını yakın bir zamanda okudum… Çağaptay bu çalışmasında Kemalizmi çok net ve ağır bir dille eleştiriyor. Kemalist rejimin Türklük kimliği etrafında Kürtlere, gayrımüslimlere ve hatta Alevilere sistematik olarak zulmettiğini söylüyor. Kemalizmin etno-ırksal bir zeminde yurttaşlığı tanımlayarak Türkiye’nin etnik ve dinsel çeşitliliğini yok eden bir faşist yönetim zihniyetine sahip olduğunu iddia ediyor. Çağaptay’ın bu eserinde “Kemalizm’in olumlu tarafları da vardır” tipi tek bir satır dahi yok. O derece net ve tavizsiz bir anti-Kemalist çalışma bu. Espriyle söylersek ETÖ’nün baş hedefi Orhan Pamuk’un söyledikleri, Çağaptay’ın yanında fazlasıyla Kemalist kalır… Ortalama bir TSK mensubu bu çalışmayı okuduğunda Çağaptay’ı satılmış bir vatan hain olarak ilan eder… Generaller Çağaptay’ın bu zehir zemberek kitabındaki tek bir sayfayı bile okumaya tahammül edemezler…

Fakat aynı anti-Kemalist Soner Çağaptay Batı’daki “Asker kontrolündeki Kemalist rejim Türkiye için en uygun sistem, alternatifi İslam rejimi olur” lobisinin bir numaralı adamı… Newsweek‘te en son yayınladığı Turkey’s Secret Power Brokers makalesini tam da bu ahlakdışı zihniyet yapısıyla kaleme almış Çağaptay… Yazı, maksatlı ve kasıtlı ifadelerle dolu. Ergenekon terör yapılanmasıyla AKP’yi eşitleyen, savcılık iddianamesinde olanları fantezi olarak küçümseyen, bu soruşturma sürecini “AKP’nin muhaliflerini sindirmesi” olarak anlatan utanç verici bir yazı bu… Çağaptay, daha evvel de yaptığı gibi liberalizmi de istismar etmeyi de ihmal etmiyor. AKP’nin liberalleri de ezdiğini dahi söyleyebiliyor!!

Çağaptay gibi Türkiye uzmanı olarak Batı medyası için maksatlı yazılar kaleme alan bu isimlere kendilerinin de inanmadığı bu satırları hangi ilişkiler ağı yazdırıyor ona odaklanmak lazım…

Bundan da önemlisi, Türkiye’nin sahici özgürlükçü-demokratlarının İngilizce merkez medyada daha fazla görünmesi, daha sık yazılar kaleme alması lazım. Çağaptay gibilerinin kötü niyetli dezenformasyon çabalarına karşı meydan okumak önce onlara düşer… Batı’da ciddi bir itibara sahip olan LDT’ye ve en başta Atilla Yayla’ya bu konuda görev düşüyor öncelikle. Ergenekon’un Batı kanadını oluşturan çakma-liberallerin gerçek yüzünü deşifre etmek gerekiyor… Ortada kirli bir oyun var…

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:amarat Tarih: Mar 27, 2009 | Reply

    Oyunu bozmak için Oy’unu kullan, diyesim geldi birden.
    Bu arkadaş cidden hep ülkemizi kötüler nitelikte yazılar yazıyor.Bir acısı falan mı var. Lisedeyken ülkücüler falan dövmüş mü bunu ne yapmış çözemedim.

  3. Yazan:OKTAY ÇAPAROĞLU Tarih: Mar 27, 2009 | Reply

    MEDYA, DEMOKRASİ VE ERGENEKON

    1996’da SUSURLUK kazası olduğunda medyada öne çıkan kitle üzerinde nüfuz oluşturmuş saygınlık kazanmış araştırmacı gazeteciler ile DERİN GÜÇLERİN ilişkilerini işleyen bir sonuca ulaşmıştım o süreçte içinde çalıştığım siyasi parti benden bir rapor hazırlamamı istediğinde.

    Futboldaki ünlü isimlerden, klüp yöneticilerine, magazin içerisindeki ortalık malı dişiliklerden, Kazanova diye haberleştirilen tiplere, tarikatlardan derin şeyhlere, sendikacılardan saygın görünümlü medya yazarlarına, haber spikerlerinden araştırmacı gazetecilere, MİT mensuplarından siyasi liderlere, astsubay derneklerinden üniversitede unvan sahibi kişilere, öğrenci liderlerinden, askerlere, polislere kadar SUSURLUK’TA ortaya çıkan çetenin örgütlenmiş olduğunu ve aslında ÇETE olmadığını BİZZAT SİYASAL REJİMİN KENDİSİ olduğunu yazmıştım.

    Tutuklanan isimler arasındaki hiçbir isim bana SÜRPRİZ gelmedi çünkü isim isim kimlerin ne tip ilişkiler içerisinde olduğunu görecek verilere ulaşmıştık ve artık bakış açısını oturttuğunuzda sistem içerisinde döngüyü sağlayan ekonomik krizlerde HAYDİ TÜRKİYE BU GEMİ HEPİMİZİN BATARSAK HEPİMİZ BATARIZ KRİZİ YÜKLENİN çağrıları yapanların kimlerin çıkarları için hangi amaçlara uygun olarak çalıştığını biliyorduk.

    Kusura bakmayın bu süreçte beni şaşırtan tek bir isim bile yok.

    İlhan Selçuk alındığında inanılmaz sevindim olayın özüne dokunacaklarını gördüm. Ve hiç kimse operasyonların devletin maaşlı JİTEM TERÖR ÖRGÜTÜ mensuplarına gideceğini belki de ardından 12 EYLÜL FAŞİZMİNE uzanacağını görmüyordu.

    İlhan Selçuk ve Cumhuriyet gazetesinin misyon olarak ne yapmaya çalıştığını, sistemin hangi açığını kapattığını ve her 2 yılda bir katledilen CUMHURİYET yazarlarının bizzat sistem tarafından katledildiğini, SİSTEM tarafından toplumu DEVLET-ORDU-SİYASAL REJİM yanlısı tutmak ve kaos yaratarak gelişebilecek emek mücadelesini ve örgütlülüğünü baltalamak amacıyla bu eylemlerin düzenlendiğini, SABANCI SUİKASTI dahil göze batan eylemlerin bile bizzat devletin içindeki güçler tarafından gerçekleştirildiğini, planlandığını biliyorduk.

    Bir yerde bir bomba patlayınca İŞTE 77 1 MAYIS’I, İŞTE MARAŞ, İŞTE ÇORUM, İŞTE SİVAS, İŞTE GAZİ MAHALLESİ, İŞTE ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİ diyor ve bunları gerçekleştiren zihniyetin geleneksel mantığıyla gerçekleştirilmiş olduğunu biliyorduk.

    HİZBULLAH kurulduğunda 1992 de ölüm evlerinin ve yeraltı haritalarının olduğu KROKİYİ yayınlayan GERÇEK dergisi kapatma cezası almış, yazı işleri müdürü tutuklanmış, para cezası verilmiş ve 1-2 hafta sonra da bu krokiyi haberleştiren NAMIK TARANCI, derin devlet tarafından DİYARBAKIR’DA bir öğlen vakti güpegündüz halkın gözünün önünde kafasına 1 şarjör mermi boşaltılarak katledilmişti.

    Fakat yıllar sonra HİZBULLAH operasyonu da, bu kroki üzerinden gerçekleştirilmişti.

    Susurluk bağlantıları birkaç ÖZEL HAREKÂTÇI devrimci-Kürt-Alevi-Sendikacı katili polis üzerinden kuruldu ve yargılamalar sığ kaldı. Derinlere inilemedi.

    Ama bu sefer pisliğin hangi boyutlara ulaştığı TÜM KAMUOYU tarafından görülmekte.

    Asit kuyularından CESETLER çıkmakta, ÖLÜM TOPRAKLARINDAN KAYBEDİLEN VE KATLEDİLEN İNSAN BEDENLERİ çıkmakta…

    Planlar, günlükler, darbe hazırlıkları…

    Sanki bu devlet bunları yaşamamış gibi sanki her şey tertemiz gibi konuşmanın anlamı yok.

    Olayı AKP KARŞITLIĞI ile yok sayıp tüm yaşanan acıların gerçekliğini ve ülkemizde yarattığı sosyal-ekonomik-siyasal-kültürel yıkımı gözden kaçırmak AYMAZLIKTIR.

    Aymazlıklara daha fazla yer yok.

    Ergenekon operasyonunda yeni olan bir çok şey var.

    Ülkemizde GLADİO benzeri bir örgütlenmenin devletin tüm kurumlarına, siyasi örgütlenmelerin, partilerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, medyanın, basının, sporun, magazinin, askerin, polisin, istihbaratın tüm kilit noktalarında örgütlendiği, DENİZLERİ, MAHİRLERİ, İBRAHİMLERİ katlettiği gerçeği ortada.

    Tüm bunları yok sayamazsınız.

    AKP KARŞITLIĞI adına tüm bu gerçekleri yok sayamazsınız.

    DEVLET İÇİN KURŞUN ATAN DA KURŞUN YİYEN DE ŞEREFLİDİR diyen başbakanlar gördü bu ülke.

    Darbeler, provokasyonlar, sabotaj eylemleri, katliamlar, aşağılık tezgahlar gördü bu ülke.

    Kirli bir tarihimiz var ve bu tarihte DEVLETİ elinde tutan güçlerin büyük rolü var.

    Ergenekon Terör Örgütü var yok,bu operasyon iddianameden ibaret yada değil bilemem.

    Ama bu ülkede derin cinayetler, asit kuyularında eritilen bedenler, 1000 OPERASYON adı altında devlet güçleri tarafından organize biçimde katledilen DEVRİMCİLER, dezenfermasyonlarla TİT kurşunlarına hedef gösterilen aydınlar, bombalamalar, köy yakmalar, diri diri insan yakmalar, 15000 in üzerinde fail-i meçhul cinayet olduğu gerçeği GÜN GİBİ ORTADA.

    İşkencehanelerde SAVAŞA HAYIR diyen 12 yaşındaki kız çocuklarına kadar devlet güçlerinin insanlıkdışı uygulamalarıı gün gibi ortada.

    İDDİANAME veya değil.

    JİTEM denen MAAŞ BORDROLU katiller tarafından bu ülkede DEVLET eliyle, ORDU eliyle işlenen katliamlar ve cinayetler ortada.

    Siz adına ERGENEKON dersiniz ben SİYASAL REJİMİN, DEVLETİN TA KENDİSİ derim. Ve ilk kez dokunulabiliyor. Her kim dokunsa dokunsun nasıl dokunursa dokunsun, ucu nereye giderse gitsin, bu bir kazanımdır.

    Özellikle DERİN DEVLETİN CİNAYETLERİNDEN en fazla nasibini almış olan DEVRİMCİLERİN, KÜRTLERİN ve ALEVİLERİN, süreci kendi akışına bırakmaması dâhil olması gerekmektedir.

    Emek örgütlerinin ERGENEKON OPERASYONUNDA izleyen, müdahale eden bir tutum sergilemesi gerekir.

    Toplumsal duyarlılık olmadan bu operasyonlar bir yere varamaz yine tıkanır yine aklanır üst düzey KATİLLER…

    Unutmayalım ki 12 eylül darbesinde YÖK KURUCUSU olan İHSAN DOĞRAMACI’nın da rolü vardı.

    Darbe öncesi bir benzer operasyon yapılsaydı SAYGIN denilen profesörler de içeri alınsaydı yine birileri VERYANSIN edecekti.

    Ama unutmayın, bir toplumun manipülasyonu için sadece DEVLET TERÖRÜ yetmez, siyaset, medya, spor, magazin, sivil örgütlenmeler ayakları da oluşturulmalıdır ve bunu yaptılar. Bu işleri KAPİTALİZM çok iyi biliyor, toplumu nasıl yönlendireceğini nasıl kendi yedek gücü olarak yeniden biçimlendireceğini.

    Buna dokunulmasına bu denli soğuk ve duygusuz yaklaşma hakkımız yok.

    Taraf olmalıyız.

    Olayı, AKP-KEMALİZM HESAPLAŞMASI olmaktan çıkarmak ve bu ülke halklarına büyük acılar yaşatanların yargılanması ve bir daha benzer uygulamaların, cinayetlerin, katliamların olmaması için örgütlenmeliyiz.

    Bu bir başlangıçtır. Bir yere varır yada varmaz bilemem. Ama bu başlangıç üzerinden bir çok gidiş yolu açılmıştır tıkanıklıkların önünün açılması için bir fırsat yaratmıştır.

    Demokratik kazanımların, hak ve özgürlüklerin, ekonomik refahın artmasının, sömürücülerin çarkına çomak sokmadan gerçekleşemeyeceği aşikârdır.

    Çarklarına çomak sokalım.

    Demokrasi için, eşitlik için, kardeşlik için, farklılıklarımızla birbirimizin inançlarına, tercihlerine, düşüncelerine, kimliklerine, kültürlerine saygı duyarak yaşamasını öğrenelim ve birbirimizin haklarını savunalım.

    Savunalım ki bir daha birileri bizi renklerimiz yüzünden düşman ederek EMEĞİMİZİ, GELECEĞİMİZİ, ÖZLEMLERİMİZİ, MUTLU OLMA HAKKIMIZI, İNSANCA YAŞAMA HAKKIMIZI çalamasın…

    Sevgiyle…

    Oktay Çaparoğlu

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Mar 27, 2009 | Reply

    “Ne Ergenekon ne AKP”söylemi bile başlıbaşına bir muamma aslında.Makalede adı geçen akademisyen bu anlamda ilk değil.Belki öne çıkmış siyasi kimlik ve duruşu,dünya görüşü,akademik kariyeri vs.dikkate alındığında biraz şaşırtıcı geliyor ama,bu manada şaşkınlık,yanılgı ve hayalkırıklığı yaratan ilk isim değil.Böylelerine hemen hemen hergün kartel medyasının başköşelerinde ratlamak mümkün.Araştırmacı,tarihçi,sosyolog,toplumbilimci vb.görkemli(!)akademik ünvanlarla ETÖ’yü gizleme çabası içinde arzı endam edenlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil.
    Peki neden?Hadi bunu kendilerine görev edinmiş ve kendi özel hesap ve çıkarları uğruna her türlü yalan,dolan ve riyakarlığı gözümüzün içine baka baka söylemekten kaçınmayan satılık ruhları bir yere kadar anlamak mümkün.Ya aydın,ilerici,özgürlükçü,solcu vs.geçinenlere…Kadın hakları,bireysel özgürlükler,temel hak ve hürriyetler denince mangalda kül bırakmayan,ama konu ETÖ’ye geldiğinde hiç oralı olmayarak sıvışan tiplere ne demeli?
    Bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak hep bu soruların yanıtını aramaya çalıştım.Hatta bu psikolojiyi oluşturan toplumsal zeminin arkaplanını,bu derin çelişkileri,çözmeye ve anlamaya çalıştım.
    Sanırım düğümlenmiş bazı tuhaf gerçekleri anlamak için anlama çabası da pek işe yaramıyor.Ne kadar empati kurulmaya çalışılsa,ne kadar başka yerinden bakılmaya çalışılsa da acı gerçekler bir şekilde beyinleri,zihinleri meşgul etmeye devam eder…sırıtır orta yerde.Bu ızdıraptan kurtulma adına gerçeklerden kaçmaya çalışmak da evet kâr etmiyor,bir gölge takip eder durur.Bu bilmeceyi henüz çözememiş biri olarak ben bu ruh halini yaşayanlardanım.
    Evet,yanlış bilgilendirmeyi halkı her türlü toplumsal kaosa sürükleme pahasına kutsal görev saymış halk düşmanlarını geçiyorum.Onlar sanırım görevlerini(!)yapıyorlardır.Anlama çabası içinde olduklarım tamamen bu kategorinin dışında.Yani yakinen tanıdığım,dürüstlüğünden,ahlakından,kişiliğinden şüphe duymadığım insanlar düşündürüyor beni.Nasıl oluyor da gerçeklere bu kadar uzak ve yabancı kalarak ETÖ’ye avukatlık yapan kişlerle aynı algılar içerisinde olabiliyorlar?Bu kadar cinayet,katliam,yargılı-yargısız infaz,işkence,baskı ve zulüm yaşanırken hiç mi duymadılar…bu korku impartorluğunun acaba hiç mi farkına varamadılar?Ve bütün bu parçaları birleştirirken ürperiyorum.Çünkü ortada çok ciddi ve vahim bir durum var.Ya bu sözünü ettiğim çevreler tüm gerçeklerin farkındayken umursamıyorlar,ya tamamen başka bir dünyada yaşarcasına tüm gerçeklerden bihaberler,ya da tüm algı,duyu ve kavrayışlarını başkasının denetimine verecek kadar kendilerini karanlığa teslim etmiş durumdalar.Ki bunların hepsi birbirinden vahim ve düşündürücü.
    Sonuç olarak ne anlama çabası ne de aşırı ve zorlama bir iyimserlik bu talihsiz gidişata gerekçe olmuyor,olamıyor.
    Neyse ki bir yerlerden başlanmış öyle ya da böyle.Umarım sonuna kadar gidilir de,bu halkı birbirine boğazlatmak isteyen şer odaklarının yarattığı bu korku imparatorluğu birgün son bulur.Umarım.

  5. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Mar 27, 2009 | Reply

    Sayın ÇAPAROĞLU,
    Yorumunuzu okuduktan sonra inanın barış,özgürlük ve adalet özlemlerime dair umutlarım yeniden yeşerdi.Beyninize,kaleminize ve yüreğinize sağlık.
    Ayrıca verdiğiniz linkten birbirinden güzel yazılarınızı da okuma şansım oldu.
    Yazı ve yorumlarınızın devamını bekliyor,sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

  6. Yazan:Ali Duman Tarih: Mar 28, 2009 | Reply

    “Ne akp, ne darbe (yada ergenekon)” sloganı bu ülke topraklarında söylenmiş en örtülü ve en kof sloganlardan biridir.

    bu slogan ile (beğenin veya beğenmeyin) “seçilmiş meşru bir hükümet” ve “düşmanlıktan, kinden, katliamlardan beslenen katiller sürüsü” eş değerde tutulmakta ve aynı teraziye konulmaktadır.

    bu zihniyetteki sol’cu geçinenlerin devletin ajan-provaktör beslemeleri olduğu çok açıktır.

    tamda burada sol’da ve sağ’da derin bir yarılma mevcuttur.

    İnsaniyet adına tüm bu olanlara karşı olabilen sol’unda sağ’ında tarihsel olarak birlikteliği önem kazanmaktadır.

    sol’unda, sağ’ında ergenekon’a meyil edenleri ne sol’dan ne de sağ’dan sayılmamalıdır. onlara verilecek paye ajan-provaktörlük, ya da ultra ırkçılık olmalıdır.

    Sözü uzatmanın bir manası kalmadı, zira daha fazlası Sn. Oktay Çaparoğlu arkadaşı tekrar etmek olacaktır.
    Selam olsun Türkiye’nin aydınlık geleceğine.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Mar 8, 2010: o basın « kurannuru güncel

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin