Uluslaştırmak kültüre zararlıdır!
By Mehmet Yılmaz on Nis 2, 2009 in Beyin Yıkama, CHP, Kemalizm, Militarizm, Milliyetçilik, Osmanlı, Psikolojik harp, Resmî Tarih, Ulus-Devlet
Yorumcumuz Amarat Mustafa Armağan’ın 29 Mart tarihli yazısından bir alıntı yapmış :
“…”Nutuk”u bugün orijinalinden okuyup anlayacak bir Atatürkçü nesil kalmamıştır. Onu okuyup anlayabilecek olanlar ancak ve ancak Nur talebeleridir!…”
Bir devrimin yıkıcı etkisini bundan daha güzel nasıl anlatabiliriz?
Kemalizm’i ve Nurculuğu bir kenara bırakalım. Meselenin özü halkın devlet eliyle “adam edilmesi” değil de nedir? “Makbul vatandaş” şartnamesine uymayan herkes yeri geldiğinde Putsal Devletin hedefi olmuyor mu? Ermeniler, Kürtler, Aleviler… Yeterince Müslüman/Türk olmadıkları için. Dindarlar ise “fazla Müslüman” oldukları için değişik dönemlerde devlet baskısına maruz kalmadılar mı?
Dil devrimine geri dönecek olursak… Bu yıkımın yapıldığı tek ülke Türkiye değil elbette. Meselâ Vietnam halkı Fransız işgali altındayken latin alfabesi dayatılmış ve geçmişinden koparılmış bir halk. Komünist Rusya’nın işgali altında kalan Orta Asya Türklerini birbirlerinden koparabilmek için ise farklı Rus alfabeleri dayatılmış. Aynı harflerin okunuşu Kazakistan’da ve Özbekistan’da farklı farklı öğretilmiş devletin merkezî millî eğitimi yoluyla.
Evet, toplumlar kendi ihtiyaçları ve diğer toplumlar ile etkileşimleri sonucunda kültürel değişiklikler yaşiyorlar ama bu düz bir doğru üzerinde “ileriye doğru” olmuyor. Gelgitler, farklı hızlarda ve farklı alanlarda yaşanan çok karmaşık toplumsal dinamikler giriyor devreye.
Teknik açıdan ileri olan Batıyı yakalamak için dilimizi devirmek zorunda mıydık? Japonya neden böyle bir ihtiyaç duymadı?
İster “komünist” 1917 devrimine bakalım, ister milliyetçi ve militarist ögelerin öne çıktığı 1789 Fransız devrimine, hep aynı şeyi görüyoruz: Yeryüzünde cenneti vaad eden bir ideoloji, bunu bir gecede gerçekleştirmeye kalkan bir lider, akıl almaz bir şiddet, yıkım ve katliam.
Devrimin ertesi günü ise dünün devrimcileri “muhafazakâr” oluveriyorlar, devrimin “kazandırdıklarını” muhafaza etmek için. Komünist Rusya’nın gizli servisi KGB’nin çekirdeğini oluşturan Çeka devrimi eleştirenleri gammazlayan işsiz güçsüz takımıyla kurulmadı mı? “Terreur” (=Korku) kelimesini siyasî terminolojiye kazandıran(!) Fransız devriminin terör dönemi, giyotinleri?
Mesele şu veya bu milletin, dinin ya da ideolojinin meselesi değil. Emile Zola’nın bir roman kahramanına dedirttiği gibi:
“Bir halkı devlet eliyle, devrim yoluyla erdemli yapmaya kalktığınızda herkesi öldürmekten başka çare kalmıyor!”
Evet, biraz daha soyutlama yapalim, ideolojik gözlüklerimizi çıkaralım. 1789 Fransız milisleri ve Rus Çeka ile Nazi Almanya’sının kahverengi gömleklileri, Musolini İtalya’sının Kara gömleklileri birbirlerine benzemiyorlar mı? Daha “modern” devrimlere bakın şimdi. Humeyni kendi devrimine destek veren komünistleri idam etmedi mi devrimden hemen sonra?
İran’ın sözde İslâm devrimi ne koşullarda gerçekleşti? Hâlâ halka kan kusturan devrim muhafızları ile laik diktatör Saddam’ın BAAS’ı çok mu farklıydı? Peki bizim(!) ülkücülerimizin “Nazi yöntemlerini aratmayan ‘azınlık’ planları” ile tektipleştirme projeleri?
Evet, devrimler yıkıcıdır. Halkları devlet eliyle adam etmeye kalkmak katliamla beraber kalıcı yıkımlar da getirir. En başta o halkın kültürünü yıkar. Sosyal doku ile beraber ekonomik yapı da çöker. Nüfus mübadelesi ve 6-7 Eylül olayları sonrası bazı meslekler de kayboldu bir anda. Elbette insanî boyutun korkunçluğu birinci derecede önemli. Ama bu korkunç projelerin bir anda yok ettiği sektörler ve bunun ekonomiye olumsuz etkisi de unutulabilir mi?
Özetle insanlar arasına nefret tohumları ekerek asırlar sürecek sorunlar üretir bu tektipleştirme süreçleri.
Bugüne kadar Ulus-Devlet konusunda bir çok makale yayınladık. Bu kategorinin ilk yazılarından biri olan “Ulus mu devlete aittir yoksa devlet mi ulusa?” isimli makalede şöyle demiştik:
“Bir Fransız 1539′da yazılmış ve aşağıda kopyasını sunduğumuz bir resmî yazının orijinalini kolaylıkla okurken biz dil devrimini yapan insanın 1920′lerde yazdığı Nutuk’u okumaktan aciziz. Çünkü darbe sadece alfabeye vurulmamış, kelimeler de değiştirilmiş. Dolayısıyla orijinal metin yeni Türk alfabesi ile dizilse de kimsenin hatta Kemalistlerin bile Atatürk’ü anlamasına imkân yok! Bu yazının kaleme alındığı 26 aralık tarihinde Kemalizm hakkındaki anketimize verilen cevapların %80′inin Kemalistler ile Kemalizm arasındaki anlayış farkına işaret etmesi acaba insanların Nutuk’u anlayaMAmasının bir işareti değil mi?
Konfiçyüs boşuna dememiş “bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız işe dilinden başlayın” diye.”
Rasim Ozan Kütahyalı’nın dediği gibi “zenciyi zenciye kırdıran” bu mekanizmalarin nasıl işlediğini anlamak onlara direnmenin birinci aşaması.
Not: Birbirinden çarpıcı alıntılarla zenginleştirilmiş “Gelenekten geleceğe..” isimli makaleyi bütün okurlarımıza tavsiye ediyoruz.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
43 Yorum
Yazan:amarat Tarih: Nis 2, 2009 | Reply
Mustafa Armağan doğru söylemiş.
Benimde ellerime, beynime sağlık.
Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 3, 2009 | Reply
Evet Mustafa Armağanın tespiti çok enterasan ve çok doğru.
Dil devrimi yüzünden büyüklerimzi anlayamıyoruz…
Geçmişiyle bağı kopuk bir nesil, anne karnındaki bir bebeğin beslenme kordonundan kopmasıyla eşdeğerdir.
Kronik iç hastalıklarımızı bu kadar çarpıcı ve net bir şekilde dile getirdiğiniz için çok teşekkürler…
Yazıdaki İstiklal Mahkemeleri resmi de tüylerimi ürpertti. Nedense bu tip resimleri kolay kolay ortalarda göremiyoruz.
Sevgilerimle…
Yazan:taner Tarih: Nis 3, 2009 | Reply
Kemalist devrimlerin bekçisiyiz hamdolsun.
Yazan:muhsin cakmak Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
tam bu asamada merak ettigim husus: iyi güzelde sevgili kardesim (türk, kürt, arap milliyetcisi yada amerikan, neysen) etrafinda olup bitenlerin farkindamisin? Cözümün nedir? Ben, kendini türk milliyetcisi olarak mutlu hissetmekten gururlanan birisi olarak sormak isterim, amerikanin bölgemizdeki cikarlarina hizmet etmek adina ne kadar daha köklerimden tiksinmem gerekiyor? “insaf etmek” gerekmezmi? Atatürk bu cografya icin ne rüya görmüstür? düsünelim (samimi) lütfen!
Yazan:muhsin cakmak Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
konficyüse gelince: benim (inanmak istiyorum,ki sizinde) dilim hep türkceydi.
Yazan:proudhon Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
İyi yönetici, yönettiklerini, yönettiği yere dahil edebilendir. Öteleyen, ötekileştiren, hariç bırakan değil. İyi yönet bizi T.C. Yetki verdik ise bu sorumluluklarını üstlenmeyeceğin anlamına gelmez. Bizi birbirimize düşman etmeye çalışma. Birarada tutmaya çaba harca. Hepimize insan gibi davran. Kimimize kıyak, kimimize kelek atma. Beceremiyorsan da bırak işi. Talipilisi çok nasıl olsa.
Yazan:proudhon Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Sevgili kardeşim. Yazdıklarının hepsine katılıyorum. Peki ne öneriyorsun? Şehirleri yıkalım mı? Yaşam alanlarını mümkün olduğu kadar küçültüp birbirlerinden uzak mı tutalım? Doğrudan demokrasi mi yani? Keşke!
Yazan:durhat Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
çözüm çözüm denip duruyor.çözüm, artık 1930 larda yaşamadığımı anlamaktan geçiyor.çözüm,;düşünebilen,sorgulayabilen ve her şeye at gözlüğüyle bakmayan,insan odaklı düşünebilen beyinlerden korkmamaktan geçiyor.daha pek çok neden var.mesela bütün dünya milletlerinin bizi yıkıp bölmek adına pusuda beklediklei psikolojisinden kurtularak başlanabilir…devir değişti,haritalar değişti,insanlar değişti,birileri hâlâ olduğu yerde sayıyor.ve bu mantaliteye sahip insanlar çoğunluktayken hiçbir çözüm gelmeyecek.baksanıza,millet ekolojik tarımla uğraşıyor,uzayda yaşam arıyor,bir kesim hâlâ vatan,millet,sakarya diye sayıklayıp duruyor.sanki bu tekerlemeler bizi kurtaracak.sanki bu ezber ve sloganlara sarıldıkça memleket kalkınacak,adalet gelacek,güvenli bir gelecek kurulacak!yok böyle bir şey yahu!bunu birileri ne zaman anlayacak bilmiyorum.tutturmuşlar bir koro gidiyorlar.bakın almanyaya,fransaya;en şiddetli ve dehşetli savaşlar yaşadılar ama geldikleri yere bakmak lazım.demekki öyle ucuz hamasetle bir şey elde edilmiyor.işte ne zaman bu kafa yapsını terkederiz çözüm de yavaş yavaş gelecektir.fakat memleket sahte kahramanlardan geçilmediği sürece yerimizde saymaya dah çoook devam edeceğiz gibi görünüyor.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız işe dilinden başlayın
Değişen dil değil alfabedir.Dil zaten değişir, evrilir. 20.yy başındaki dili anlamakta elbet zorlanırsınız. Bugün 70’lerin dilini bili garipsiyoruz.
Türklerin kendi alfabesini bırakıp, fonetiği bile uymayan Arapça’ya geçmesini nereye koyacağız? Bu da dayatma değil mi?
Japorlarla kıyaslamak doğru değil bence. Arap alfabesi ne kadar Anadolu’luydu bunu da tartışmak lazım. Kaç kişi Arap alfabesiyle okuyup yazıyordu?
Esas dili değiştiren, halkın konuştuğu Türkçeyi “taşravari”bulup, bilim ve sanat dilini Farsça, sonra da Fransızca yapan Osmanlı elitidir.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Bu toprakların “yerel kültürü”nden ne anlıyorsunuz onu tartışalım.
Geçmiş dediğiniz şey, m.s 1000’de başlamıyor.
Kayseri’de eski Ermeni evlerini “Osmanlı-Türk”evi diye restore eden neo-liberal AKP iktidarı da aynı ölçüde tarih tahribatçısıdır.
Four Seasons otelinin bahçesindeki Bizans eserleri, Üsküdar tüp geçit inşası sırasında çıkanları rant uğruna yok edildi.
Ankara’da Hitit Güneşi’ne tahammül edememek mi kültürü çoğulcu yapmak?
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Hitit Güneşini yok eden Melih Gökçek’te, Kayseri’deki Rum evlerini, Türk evi diye nitelendiren AKP zihniyeti de Kemalizme dahildir. Zira 1923 yılından bu yana Kemalizme dahil olmayan her şey yasaklıdır. Kemalist olmayan bir parti dahi kurulamıyor maalesef.
Dün TİP kapatıldıysa Kemalist olmadığından kapatılmıştı, bugün bir (sahte) TKP var ise Kemalist kuyrukçusu olduğu için varolabilmektedir. Söylenecek başka lafa gerek yok, kendi dışında her düşünceyi yasaklayanlar, daha ileriye giden yolu açan eleştiri/özeleştiri mekanizmasını yok ettikleri için hızla çürüreyek, tükenmekteler, içinde olduğumuz süreç böyle bir süreçtir.
Yasakcı/diktatör iktidar olma durumu, günümüzdeki Kemalizmi temsil eden kapitalist hakim sınıfını, Kemalizmin; 1930’larda mücadele ettiği gericilerden bile daha gerici konuma getirmiştir.
(K.Marx/Das Kapital : Kapitalizm, ayakları üzerinde durduğu ilk günden itibaren gericileşmeye başlar)
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Hitit Güneşini yok eden Melih Gökçek’te, Kayseri’deki Rum evlerini, Türk evi diye nitelendiren AKP zihniyeti de Kemalizme dahildir.
Sanmıyorum, bu daha çok kim başa gelirse, kimin iktidarı güçlenirse onun tekelinde olan bir kültür politakasının işareti.
Yeni-osmanlıcılık dediğimiz şey de, kültürden, sultanlarla başlayan bir süreci anlıyor. Anadolu’da İslam’la özleşmeyen herşey, sistemli olarak yok ediliyor, özellikle Bizans.
Osmanlı bunu yapmamıştı. Başına “neo” ya da “yeni” gelen şeylerden hep bozulma beklemek gerekiyor galiba.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Bu yeni-Osmanlıcılık o kadar sığ bir şeyki, Osmanlı dönemi camilerini bile korkunç bir tahribatla restore ediyorlar, geleneksel diye bayıldıkları Osmanlı sanat eserlerinin içini boşaltıyorlar.
Yeni-osmanlıcılığın gözlemlediğim kadarıyla kültürden anladığı kapitalizmle de birleşince, bir Dubai estetiği. Alışveriş merkezleri önüne
plastik palmiye dikmek kültürü korumak değildir.
Yazan:durhat Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
@snowqueen,
elitlerin halka veya(sizin deyiminizle taşraya)kendi benimsedikleri kültürü empoze ettikleri doğrudur.lakin bu sadece osmanlı dönemine ait bir uygulama değil.değişen dil olur,alfabe olur peki uygulamanın kendisinde bir sakatlık yok mu sizce?mesela ansızın alınan bir kararla bir toplumun yıllardır kullandığı bir alfabenin otoriteye başvurularak değiştirilmiş olması acaba buna maruz kalan halkın ne kadar rızası veya iredesiyle gerçekleşmiştir?hadi bireysel özgürlükleri,bireyin tercihlerinde özgür olma ve kendi olma hakkını bir tarafa bırakalım.böyle bir uygulama kültür aktarımında ciddi aksaklıklara sebebiyet vermez mi?peki adına devrim denilen ama içeriğine bakıldığında tamamı keyfi bir dayatmadan ibaret olan kılık kıyafat,alfabe vs.ye nasıl bakıyorsunuz merak ediyorum.zira bu tür konular tartışılmaya açıldığında melih gökçek,akp vs.yi pek yerinde eleştitirken nedense kemalist devrimler(!)konusuna hiç değinmiyorsunuz.demekki halkın öz gültürüne,geleneklerine baskı ve dayatma malum yerlerden gelince pek müteber oluyor.ve bu anlayış kusura bakmayın ama ikiyüzlülüktür.ali duman bey ne güzel belirtmiş,gökçekin sanat takıntısı da,rum evlerinin türk evleri diye nitelendiren akp zihniyetini de kemalizme dahil etmiş.bunu ideolojik saplantılara itibar etmeksizin içtenlikle söyleyebilmiş,kendisini bu objejtif ve dürüst tavrından ötürü kutluyorum.ama sizin gibi her halinden kemalizmin sularına yelken açanlar maalesef özgürlükler,temel haklar konusunda mangalda kül bırakmazken nedense istiklal mahkemelerinden,şapka devrimine muhalefet etti diye saılan kadından hiç söz etmezler.iyi de melih gökçek gibi akp nin dinci milliyetçi kesimlerini eleştirirken kemalizmin günümüze kadar süren baskıcı ve despotik uygulamalarına hiç ses çıkarmayınış,suya sabuna dokunmayışınız büyük bir çelişki değil mi sizce?ayrıca bilmeyen yoktur,cumhuriyetin erken dönemlerinde radyolarda halkın kendi müziği yerine batı müziğinin konduğunu.insanların kılık kıyafetlerine karşıldığını,alfabesinin değiştirildiğini,inançlarından ötürü düşman görüldükleri ve daha bir çok keyfi uygulamadan yoksa sizin bütün bunlardan haberiniz yok muydu?bilyorsanız(ki bildiğinizden eminim)acaba bu zihniyete ne diyeceksiniz doğrusu çok merak ediyorum.yani özetle halk kültürü,halkın öz değerleri vb.öyle ideolojik tutarsızlıklarla yaklaşmak pek şık durmuyor.halka tepeden bakan jakoben ve elit kesimin bir kısmına karşı kraldan daha kralcı olacaksınız ama gökçek vb.lerine karşı eleştirel bir yaklaşım sergileyeksiniz.sonrada bütün bu çelişkileri özgürlük diye bize sunacaksınız.bu bana göre ahlaki bir tutum değil ve hiç de inandırıcı gelmiyor.ama size tutarlı geliyorsa mesele yok,devam edin.
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Sayın Durhat,
Görüşlerinize saygı duymakla beraber üslubunuzu doğru bulmuyorum.Ben de her konunun sınırsızca tartışılmasından yanayım.Ancak bu,görüşüne katılmadığımız kesimleri sürekli saldırma hakkı vermez,vermemeli.Dolayısıyla çok daha sert eleştiriler de yapılmalı ama kesinlikle kişiselleştirilmeMeli.Zira bu tür tartışma biçimi bazen genel doğruları içerdiğinde bile tartışmanın verim ve kalitesini düşürerek polemiklere ve kısır çekişmelere yol açabiliyor.
Umarım bu naçizane önerimi bilgiçlik olarak değil dostane bir uyarı olarak kabul edersiniz.
Saygılar…
Yazan:mer'A-KIL Tarih: Nis 4, 2009 | Reply
Sanmıyorum, bu daha çok kim başa gelirse, kimin iktidarı güçlenirse onun tekelinde olan bir kültür politakasının işareti.
Yeni-osmanlıcılık dediğimiz şey de, kültürden, sultanlarla başlayan bir süreci anlıyor. Anadolu’da İslam’la özleşmeyen herşey, sistemli olarak yok ediliyor, özellikle Bizans.
Osmanlı bunu yapmamıştı. Başına “neo” ya da “yeni” gelen şeylerden hep bozulma beklemek gerekiyor galiba.(SQ)
Peki cumhuriyetle birlikte güç kazanarak iktidarı tekeline alanların kültür politikasının işaretlerinin neler olduğu hakkında da düşünmek gerekmez mi?Ne ilginçtir ki sultanların bitirilişi ile başlayan süreçte de cumhuriyetle ve onun aracılığı ile yerleştirilmeye çalışılan kültürle özleşmediği düşünülen her şey yasaklarla sistemli olarak yok edilmeye çalışılmadı mı?Özellikle Osmanlı !!!Bugün padişah,dindar,din,Osmanlı laflarını duyunca kendi elleri ile gömdükleri bir kültür cesedinin hortladığını görmüş gibi çığlık çığlığa “tehlikenin fakında mısınız,irtica,irtica” diye feryat edenler kültürden kimle/kimlerle başlayan süreci anlıyor olabilirler ki kendilerini de o sürecin yılmaz bekçileri olarak görüyorlar?
Ne gariptir ki dillerinden “sen benim eski değil eskimeyen aşkımsın” şarkısını düşürmeyenlerin İzm tarafından büyükbabaları, ortalıkta eski olan bir şeyler yokken kendilerini ve eylemlerini “yeni” diye diğerlerine zorla kabul ettirmeye çalışırken bir bozulmaya sebep olanlar.Ama bu iyi saklanmış bir aile sırrı olduğundan torunlar, bozulmanın köklerinden bile bihaber onu kendi keşfettikleri “yeni” bir şey sanıyorlar.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
@durhat
AKP’nin politikalarında hoşa giden taraflarını liberal, hoşa gitmeyen taraflarını kemalist olarak algılamak sizce de biraz garip değil mi?
Size bir sanat tarihçisi ve sanat yönetmeni olarak fikrimi söyleyim.
İstiklal mahkemelerini savunan kim ama unuttuğunuz bir nokta var, hiç bir şey siyah ve beyaz değildir.
Halkın “öz kültürü”derken neden bahsediliyor merak ediyorum.
Hangi halkın? Osmanlı eliti mi taşrası mı?
Şapka devriminden bahsedilir durulur mesela, ilk şapka devrimini yapan II.Mahmud, bundan sonra sarık değil fes giyeceksiniz deyip, kılık kıyafet şekline şemaline epey müdahale etmişti.
Güzelim ahşap saraylar yıkılıp yerine “daha Avrupai”gözüksün diye yepyeni binalar bu zamanda yapıldı.Hangi kültürden bahsediyorsunuz?
“batı” müziği dedğiniz şey gene bu zamanda epey hakimdi. Halka inmiyordu, sarayın ve elitilerin nüfuzlarında çınlıyordu sadece.
Tarihe önce objektif bakmalı.
Bana da cumhuriyet öncesini, “halkın öz değerlerini(??” toplumun bütün sınıflarından bağımsız yekpare gibi bir kültür gibi algılamak mantikli gelmiyor.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
“tehlikenin farkında mısınız, irtica, irtica ” diye serzenişe geçmedim. Bu haksız bir suçlama. Osmanlı kültür mirasının hakettiği şekilde değer kazanmasını sizden çok isterim. Ama bugün, üzülerek söyleyim ki,
bunu görmüyorum, hatta vizyonsuz kültür politikalarıyla beline kazma vurulduğunu söylemek pek abartı olmaz.
Yazan:TSD Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
Vay be, kırk yıl düşünsem Snowqueen ile aynı fikirde olacağım aklıma gelmezdi.
Fakat vizyonsuzluğun temeli konusunda belki farklı düşünebiliriz.
Çünkü benim düşünceme göre hemen her alanda görününen (özellikle sanat ve mimaride daha da belirginleşen) bu vizyonsuzluğun en büyük sebebi Kemalizmdir. Çünkü Kemalizm, İslamcılık ve Muhafazakarlık da dahil ülkedeki tüm ana ve ara akımları döllemiştir. Vizyonsuzluk da ortalıkta gezinen bebeler işte.
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
Kemalizm, ortadan kaldırdığı çok kültürlülüğün yerine hiç bir şey koyamamıştır.
uygarlığın beşiği olan Anadolu toprakları, Kemalizm ile birlikte, kültürler ve fikirler açısından dünyanın en çorak, en verimsiz, en kültürsüz toprakları haline getirilmiş, bununla da kalınmayarak, çok milletli kültür ve yaşam biçimlerinin yerine “tek millet” denen, ancak “iki arada bir derede” kalınmış bir garabet dayatılmıştır. 85 yıldır bu toplum “normalleşmeye” ve “sivilleşmeye” çalışmaktadır. toplumun özüne dönüş talepleri her türlü zorbalık ve silahlı darbeler ile bastırılmış, kimliksiz ve kişiliksiz bir toplum yaratılmıştır.
Sn. Snowqueen; resmi ideolojinin “ezberini” yıkabilmiş olsanız, fikirleriniz çok daha verimli hale gelebilecektir, bu tek bir şeye, resmi ideolojinin ezberini aşabilmenize bağlıdır, bu bilgi birikiminizi içi boş ve yıkılmakta olan “ezbere”le ziyan etmeyin, bunu haddim olmayarak, ancak tüm samimiyetimle ifade etmek istedim, bu önerimi dikkate almanızı şiddetle öneriyorum, haklı olduğumu anlayacağınızdan hiç kuşkum yok, zira sizin de bunu anlamaya başladığınızı tahmin ediyorum, resmi ideolojinin ezberlerini, açıkca savunmaktan kaçınmaya başladığınızı izlemekteyim. Ezber bozmak iyidir, deneyin, pişman olmazsınız.
Yazan:blue Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
Dilin değişmesine sebep, alfabenin değişmesidir. Alfabenin değişmesiyle, eski ile olan bağ kesilmiştir. Mesela Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ını okuyabilmek için 50 yıl beklemek zorunda kalmıştır halk. Bu bağ koparmak o denli vahşidir ki, nerede Osmanlıca bir kitabe görülse ya parçalanmış, ya da üzeri mermerle örtülmüştür. Örneğin İstanbul üniversitenin girişindeki o muhteşem hüsn-ü hat 1949’a kadar mermerle kapalı kalmıştır. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Dildeki bu değişim doğal seyrinde bir değişim değil, devlet politikası şeklinde ortaya çıkan bir değişim. Bunu savunduğunuzu düşünmüyorum.
Bu devlet zoruyla yapılan bir şey değil ki. Müslüman bir toplumun Arapça ile olan ilişkisinin sonucu. Bugün nasıl İngilizce tüm dünyayı etkiliyorsa, İngilizce bilmeyen adamdan sayılmıyorsa, zamanın Türk toplumunda da Arapça böyledir, sonra Hafız’la, Hayyam’la, Mevlana ile hemhal olan halk Farsça’dan da etkilenmiştir. Bugün ben de mesela Mesnevi’yi aslından öğrenmek tutkusuyla Farsça öğrenmek istiyorum. Bu doğal bir sevk sonucu. Ortada bir devlet müdahalesi yok. Kiril alfabesinin de dile ne kadar uyduğu tartışılır bu arada.
Alfabenin kimliği o kadar önemli değil. Fonksiyonu önemli. Japonların alfabelerini değiştirmemekteki ısrarlarını ben geçmişle bağını koparmamak için olduğunu sanıyorum. Yoksa Japon alfabesi de kendine özgü bir alfabe değildir, Kanji, hani şu tek harfle tek kelimenin anlatıldığı alfabeleri, Çinlilerden alınmadır.
Herkes. Çocuklar küçük yaşta Kur’an okumak için Arapça okumayı öğreniyorlardı. Yani hani diyorlar ya okuma-yazma oranı çok düşüktü, o yüzden dil devrimi yaptık filan, hikayedir. Yazma konusu çetrefilli olabilir ama okumak hiç öyle değil. Kızım 6 yaşına yeni girdi, Türkçe okuma ve yazmayı öğrenmeden Arapça hem okuyup, hem de yazıyor şimdi. Arapça’da harfleri yanyana koyup yazmayı beceriyor, Latin harflerinde sesli harfler kafasını karıştırıyor. Her neyse… Halk da Kur’an ve din tahsili vesilesiyle Arapça harflerle yeterince hemahl idi diye düşünüyorum.
Kültürler arası etkileşim doğaldır. Bilim dili Arapçaydı, çünkü İbni Sina gibi Arapça yazıtlar üzerine kurulu bir dildi. Nasıl ki günümüz tıbbı Latinceye dayanıyor, çünkü tıbbın temeli latince kaynaklardır, aynı mantık. İran edebiyatı da Türkleri etkilediği için onları taklide çalışmışlardır, minyatür de etkilemiştir Türkleri. Onlar da bizden etkilenmişler.
Yani ortada bir tencere dibin kara meselesi yok. Dibi kara tek bir tencere var. Ve çorbamızı ondan içmek durumundayız vesselam.
Yazan:durhat Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
@snowqueen,
konuyu saptırmayalım lütfen.sözkonusu olan sanat eleştirisi veya halk kültürünün niteliğini tartışmak değil,bunun bidiğinizi sanıyorum.
burada baskı ve dayatma yoluyla sanatın,ahlakın,yaşam tarzı ve kültürlerin birileri tarafından halka ve toplumlara empoze edilmesinden sözediyoruz.
evet,otoriter bir zihniyetle halka nasıl giyineceğini,hangi müzüği dimleyeceğini,hangi alfabeyi kullanacağını dayatan,tüm ahlaki ve moral değerleri kurumsallaştıran zihniniyeti sorguluyoruz.
bu bağlamda size sorduğum soruları yanıtsız bırakarak,telaşla bir osmanlı-cumhuriyet karşılaştırmasına yönelerek bildiğiniz savunma yönteminde medet ummuşsunuz.
bakın,kendi payıma söylüyorum ne osmanlı sultasının son dönem batı özentisi kısmi değişimlerini ne de cumhuriyet döneminin kanla çizilmiş benzer öykünmeci yaklaşımını doğru bulmuyorum.ayrıca halk edebiyatı-saray edebiyatı diye bir dönem ortaya çıkan kültürel bölünmenin de farkındayım ve bunun tam da sizin dediğiniz elitizmin bir sonucu olduğunu düşünmekteyim.
ne var ki siz baskının ve bu elitist yaklaşımın bir yanına odaklanırken diğer parçayı hep görmezden geliyorsunuz.yukarıda da değindiğim gibi bunu basit bir karşılaştırma şekline giderek gönlünüzdeki aslanı savunmakta ısrar ediyorsunuz.kaldı ki böyle bir kıyaslama yapıldığında da cumhuriyet diye bizlere sunulan rejimin sicili bu yönüyle çok daha bozuktur ve toplumda yarattığı tahribat çok daha yıkıcıdır.zira günümüz toplumunda hala bunun sıkıntılarını yaşıyoruz.
bu nedenle bana aynı masalı okumaktan vazgeçin.açık yüreklilikle ve özeleştiriden kaçınmadan her türlü baskı ve dayatmaya karşı olduğunuzu belirtmediğiniz sürece benim nazarımda ne sanatınızın ne de görüşlerinizin bir kıymeti ve inandırıcılığı olmayacaktır.
bu bakımdan ali duman beyin önerisini dikkate almanızı tavsiye ederim.ezberlerinizden ve kapıldığınız kör ideolojiden bir kurtulun ki birikiminiz işe yarasın.
@aziz yılmaz,
haklısınız.zaman zaman çizmeyi aştığımın farkındayım.ancak snowqueen gibi olaya tamamen ideolojik pencerelerden bakarak her konuyu saptırıp sulandıran tutarsız kişilerle karşılaştıkça kendime hakim olamıyorum.zira bu sadece bu konuda değil,demokratikleşme,hak ve özgürlükler ve rejim tartışmalarında da aynı tavırda ısrar ediliyor.chp yandaşlığı ve koyu kemalizim ilericilik olarak sunuluyor.ilericilik bu değil.ergenekon terör örgütünün bu ülke halkına ödettiği kanlı bedeli görmeyerek,inançlı insanlara olan tahammülsüzlüklerini bizlere çağdaşlık,aydınlanmacılık vs.sunanlar gerçekten gına getirdi ve bu ikiyüzlü anlayış deşifre edilmelidir diye düşünüyorum.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
Çünkü benim düşünceme göre hemen her alanda görününen (özellikle sanat ve mimaride daha da belirginleşen) bu vizyonsuzluğun en büyük sebebi Kemalizmdir.
Kısmen doğru. Ama tek açıklama böyle olamaz.
Diger taraflarda da Osmanlı kültürünün “sistemli”şekilde yokeden Arap coğrafyası var, Ecyad Kalesinin yıkımını hatırlayın.
islami unsurları (Kabe dahil)herşeyi ranta çeviren bir Arap coğrafyası.
Bir acaip, içi boşaltılmış, sadece paraya odaklı bir kültür.
Kemalizmin kültüre bakışını sadece Osmanlı’ya bakış olarak değerlendirmiyorum. Bunu da devlet ideolojisini savunmak için tarafsız bakabilmek için yazıyorum. İlk arkeolojik kazılar bu dönemde yapılmıştır. Osmanlı’da antikiteyi hiç görmemişti.
Gerçi sonra devlet politisası antikitenin de canına okudu ya neyse.
Yazan:TSD Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
Bu da doğru elbette.
Konu Türkiye olduğu için buradan sözettim ben. Buradaki havzayı hemen her alanda kurutan Kemalizmdir. Birkaç spesifik noktada yapılmayan şeyleri ilk yapmış olması genel tabloya etki etmez. Kaldı ki o ‘ilkler’in amacı da malum, mesela Mimar Sinan’ın kafatasının mezarından çıkartılıp ölçülmesi gibi. Hörgüçten uydurulan ilginç teoriler vs.
Hatta Baas partisine ilham olması açısından Kemalizmin Ortadoğuya bile negatif etkisi çoktur.
**
Geçenlerde yaşadığım şehirde 500 yıllık canım bir camiiyi güya aslına uygun diye restore ettiler içim acıdı. Haydarpaşa garı meselesi vardı yakınlarda, ne oldu bilmiyorum. AKP’ye bu yönlerden acayip kızgınım. Ne var ki vizyonsuzluk öyle kolayca, birkaç yılda ortadan kalkacak birşey değil. Kemalizmin kuruttuğu havzaların tekrar yeşermesi için önce ‘devlet’in ve hakim algının bu ideolojiden soyutlanması sonra da bir kaç neslin yetişmesi gerekiyor.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
@durhat
Yazdıklarımdan “aydınlanmacılık, çağdaşlık”dayatması çıkardıysanız, belki de herşeyi şablonlarla algılamaya alışmışsınız. Bir kesim 1930’ların iktidarına takıldıysa, siz de hala 1930’lu yılların muhalefetine takılıp kalmışsınız.
“gönlümdeki aslan” neymiş, açıklayıp, deşifre etmenizi bekliyorum.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
Tarihin sadece küçük bir kısmına büyüteç tutulup, bu döngüsel alanın tekrarlayan yapısı gözden kaçırılıyormuş gibi geliyor. Tarih ulus-devlet öncesi ve sonrası diye ayrılıyor sanki. Kültür de doğu ve batı diye.
Yazan:durhat Tarih: Nis 5, 2009 | Reply
@snowqueen,
belli şablonlarla algılama anlayışı o kadar çok yaygın ki,muhtemelen ben de bundan nasibimi almış olabilirim.fakat birşey var:birileri 1930 ların mantığıyla topluma yön verip hizaya getirmeye çalışırsa elbette ki bundan zarar gören ve hakları kısıtlanan kesimlerin de muhalefeti doğal olarak böyle şekillenecektir.
yani bir kere sözünü ettiğniz 1930 ların iktidarı tarihte kalmamaış ki,bu yönde bir tepki ve muhalefet gelişmesin.
daha doğrusu tarihin sayfalarında kalmak şöyle dursun,1930 lardın mirasıyla iktidarı ellerinde tutan derin güçler var.ki,bu güçler,halkın üzerinde kurdukları tahakümü sürdürmek adına yasa dışı silahlı çeteler de dahil devletin her kademesini ellerine tutma gayreti içerisindeler.bu öyle bir siyasi güç ve otorite kavgasıdır ki,işlerine gelmeyen bir hükümeti tasfiye etmek ve işlevsiz bırakmak adına her türlü hukuksuzluğa,karanlık ve şaibeli yapılanmalara itibar ediyorlar.işte her on yılda bir yaşanan askeri darbeler…e-mıhtıralar,yargı ve sivil darbeler,pravakativ ve kışkırtıcı eylemler…faili meçhul cinayetler ve daha sayamadığım bir sürü komplo,entrika ve oyunlar.
peki kim örgütlüyor bütün bu yasa dışı yapılanmaları?
kim toplumu birbirine karşı kışkırtarak kaplaşmalar yaratıyor?
bütün bunlar ne için,ne uğruna yapılıyor?
ve ayrıca bütün bu kirli ve kanlı oyunlar bize “cumhuriyetin kazanımları”,”anayasal değerler”,”çağdaşlık”,”aydınlanmacılık”şeklinde sunulmuyor mu?
işte topluma bu sloganlar benimsetilerek adeta dokunulamaz birer kutsal gibi empoze ediliyor.
bu yolla her türlü yolsuzluk ve gayrimeşru iş çeviriliyor.vatan,bayrak,bağımsızlık vs.diye diye insanlar birbirine kırdırılıyor.
peki sormak lazım,bütün bunlar 1930 ların eseri ve mirası değil mi?ve kitleler üzerinde bu yolla hakimiyet kurmaya çalışılır iken bu zihniyeti sorgulamak ve buna muhalefet etmek neden şablonlarla algılama sayılsın?
dolayısıyla başta chp zihniyeti olmak üzere bu memleketin kaos ve kargaşa ortamından beslenen,bunun üzerinden iktidar devşiren,rant elde eden kemikleşmiş odaklar var.iktidarlarının varlığını ve sürdürülebilirliğini buna bağlamışlar çünkü.
ben de diyorum ki,bu ülkede demokrasi ve özgürlüklerden yana olan kesimlerin bu oyunlara karşı uyanık olması gerekiyor.daha ne kadar bunlara alet olup,onlar tarafından yönetileceğiz.
işte gönlünüzdeki “aslan”derken kastettiğim bu gerici ve çağdışı yapıdır.chp kuyrukçuluğu ve kemelizme duyulan sarsılmaz imandır.ve dikkat ediyorum siz her koşulda bu yapının en hararetli savunucusu ve destekçisisiniz.bunu görebilmek için öyle siyaset ve toplumbilim uzmanı olmak da gerekmiyor.
bir tek yorumunuzda bu yapıya eleştiri getiren tek bir düşüncenize rastlamadım.eğer yanılıyorsam düzeltin ve bana hatırlatın.
hal ve vaziyet bu kadar açık ve net iken,üstüne üstlük feminist geçinmeniz,özgürlük ve eşitlik yanlısı söylemlere sarılmanız boşta ve askıda kalıyor.
dolayısıyla bu zihniyet aşılmadan,bu ülkeye ne demokrasi gelir,ne özgürlük ne de kadın hakları.
son olarak,çok net bir biçimde bu tür yapılara duyduğunuz sempatiye karşılık egemen güçlere muhalifmiş gibi bir siyasi duruş çelişkili ve tutarsızdır.
bilmiyorum yeterince deşifre ettim mi?
yalnız şunu bilmenizi isterim ki amacım siyasi duruşunuzu deşifre etmek falan değil.elbette istediğiniz siyasi ve felsefi düşünceye yatkınlık duyabilir,itediğiniz şekilde kendinizi tanımlayabilirsiniz.ama unutmayın ki bunun da biraz kendi içerisinde tutarlı olması gerekir.yani hem kemalizmin inançlı bir neferi olacak hem aydın,sosyalist,özgürlükçü geçineceksiniz,bu pek akla ve mantığa uymuyor ve inandırıcı olmuyor.mevlanın bir sözü var”ya olduğun gibi görün,ya ds göründüğün gibi ol”bu özdeyiş sizin anlayışınıza yeterince uyuyor kanımca.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 6, 2009 | Reply
Kusura bakmayın ama “gönlümda yatan aslanın” ne menem bir “çağdaşı ve gerici yapı”olduğunu hala anlamış değilim. CHP’nin ne kürt politikasından haz ederim ne katı laikçi bakışından. ne sivil anayasaya bakışından. hangi gericilikten bahsediyoruz, Üç tane alt alta madde sayamazsınız buraya. Ölçütünüz anca modernizmin getirisiyle kültürdeki köklü değişiklerin II.Mahmud’la ortaya çıktığını söylemenin “statürkocu gericiğili” ve Atatürk’ü tü kaka ilan etmenin “ilericiliği” olur.
Lafı uzatıp getirip karşısınızdakini sanki darbe, faili meçhullar vb. göndermelerle Ergenekon sempatizanı gibi gösterip didaktik bir tavırla kendi ölçütlerinize göre bir tutarlılık anlayışıyla “doğru yola çekme” girişiminize de açıkcası şaşırmıyorum.
1930’ların muhalefetine bu kadar saplanıp kalınca, o döngüsel tarihin sayfalarında, iktidar el değiştirdikçe başka “gizli örgütler, çeteler” oluştuğu, iktidarın kendi derin devletini ve rantını yarattığı gerçeği, karşınızdakine “ergenekoncu”demenin hafifliğinde ne güzel örtbas oluyor ve daha ilginci sonra bu “tutarlı’ olabiliyor.
Yazan:durhat Tarih: Nis 7, 2009 | Reply
sorun da bu ya:hayatımızın her alanını kuşatmış bir yapıyı hala anlamışsınız.belki de anlamak istemiyorsunuz.çünkü tehlikeyi hep başka yerde görme hastalığınız var.RTE’nin kimlik çözümlemelerine girişmek,her yorumunuzda konuya fettulah Gülen sosu katmak daha öncelikli bir sorumluluk gibi geliyor size.bir nevi ideolojik hastalık.
ayrıca Atatürk’ü tü kaka göstermenin “ilericiliği”savı,sizin içine düştüğünüz tutarsızlığın ve entelektüel yoksunluğun gstergesidir.benim Atatürk’le bir sorunum yok ve olmadı.hataları ve sevaplarıyla bir insandı ve olaya hep böyle yaklaşmışımdır.ben,sizin gibi Atatürk’ün arkasına gizlenerek kemalizme iman eden,kör ideolojilere yaslanmayı devrimcilik taslayan zihniyeti eleştiriyorum.
ancak gördüğüm kadarıyla sizin Fetullah Gülen’i hedef alma anlayışıyla “ilericilik”taslamadaki marifetinizde her kesi kendiniz gibi düşünüyorsunuz.
ayrıca benim “doğru yola”çekme gibi bir gayretim yok.sadece ortada dönen sözüm ona ilericiliği eleştirip sorguluyorum.siz kendiniz bazı gerçekleri idrak etmekten yoksunsanız ben ne yapabilirim?
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 7, 2009 | Reply
Tahmin ettiğim gibi üç tane madde alt alta saymadınız.
RTE’nin öfkeli yapısı ve buna bağlı olarak attığı yanlış adımlar “ideolojinin kör penceresinden”bakılarak yapılmış yorumlar değildir. Ortada duran bir gerçektir. Sonuçları da ortadadır.
Fethullah Gülen’i eleştiren “katı kemalist” oluyor demek.Çok yanlış bir yerdesiniz.
Benim için de Atatürk hatası ve sevabıyla ölümlü bir insandır, tarihi önemli bir figürdür ve hiç bir insanın, yerden göğe taşınarak “idolleştirilmesini” desteklemiyorum. Bu dini figürlere yapılan idolleştirmede de geçerli.
Yazan:durhat Tarih: Nis 7, 2009 | Reply
@snowqueen,
hangi maddeleri sıralamamı bekliyorsunuz bilmiyorum.oysa yeterince açık ve sade bir dille yazdığımı düşünüyorum.
birincisi “kör ideoloji penceresi” eleştirisini,RTE’nin agresif ve olumsuz vücut diline ve bunun sonucu olarak yöneldiği yanlış tutumları yorumlama biçiminize değil.bu gerçeğin ben de farkındayım ve yeri geldiğinde elbette konuşulup tartışılmalıdır.
benim ısrarla altını çizmeye çalıştığım şey çok daha farklıdır.bugün bizi tehdit eden asıl tehlikenin farkında olmamız gerektiğini savunuyorum.bu da 85 yıllık Kemalist rejimin bugün bizi getirdiği noktadır.ve bana göre RTE ve benzerlerinin takındığı tutum da bu rejim ve ideolojinin bir sonucu ve farklı bir versiyonudur.
aradaki fark,Erdoğan’nın henüz bu zihniyeti bir devlet aracılığıyla kurumsallaştırma gibi bir güç ve otoriteye sahip olmayışıdır.dolayısyla kemikleşmiş bu yapı içerisinde Erdoğan sadece bir figürdür,daha ötesi değildir.
bu bakımdan sorgulamaya,baskıcı otoritelere zemin oluşturan sistemden başlamalı diye düşünüyorum.yani halıhazırda varolan tehlikenin kaynağı ve istikameti çok nettir.tabiatıyla köklü bir zihniyet sorgulaması ve bu anlamda bir değişim yaşanmadığı sürece Erdoğan’nın temsil ettiği siyasi geleneğin de bu yöne evrilmesi ve ayrı bir diktatoryaya dönüşme riski var.ancak,güç başka odakların tekelinde iken ve bu anlamda henüz bir alarm zili çalmamışken,statukoya sessiz kalıp tehlikeyi başka yerlerde aramak yanıltıcıdır.
sonuç itibariyle amacım,o ideoloji,bu ideoloji diyerek yandaşlık/karşıtlık çıkmazına saplanıp kalmak değil.şu an hangisi benim geleceğimi,haklarımı,özgürlüklerimi kısıtlıyorsa,çözümü bunun kaynağına inmekte ve sorgulamakta bulurum.yoksa kötü olanı başka bir kötü ile kıyaslamak,birinden birine taraf olup savunmaya geçmek değil.ben bunu anlatmaya çalışıyorum.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 7, 2009 | Reply
aradaki fark,Erdoğan’nın henüz bu zihniyeti bir devlet aracılığıyla kurumsallaştırma gibi bir güç ve otoriteye sahip olmayışıdır
Nasıl sahip değil ben de bunu anlamıyorum, devletin artık AKP Devleti olduğu ve kendi derin devletini yarattığı gerçeğini de görmek lazım.
Bunu sadece Kemalizm gibi miadını doldurmaya başlamış bir ideolojiye eklemlenmekle açıklayamazsınız, özellikle yeni dünya düzeninde. İşte bunun yüzünden “1930’ların muhalefetine takılmaktan” bahsetmiştim. Umarım siz de beni anlarsınız.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 7, 2009 | Reply
Türkiye’de güç hangi odakların tekelinde, benim bu konuda ciddi şüphelerim var, Türkiye’de bir dönüşüm yaşanırken, güç odağının cumhuriyet döneminin ideolojisi olduğunu hiç sanmıyorum. Afganistan’a asker göndermenin bile “Kemalizmin”sonucu olduğunu söyleceksiniz bu gidişle ama kusura bakmayın pek inanmıyorum. Erdoğan bir figür evet ama sandığınız gibi Kemalizmin bir figürü değil bence.
Yazan:durhat Tarih: Nis 8, 2009 | Reply
@snowqueen,
bir konuda anlaşalım,85 yıllık Kemalist rejim/anlayış ile bu gün ikidarda olan AKP zihniyeti birbirinden çok farklıdır.
önce AKP’den başlayacak olursak,AKP ve onun tek şefi konumundaki Erdoğan,Türkiye’deki gelenekçi siyasetin yarattığı koşulları tıpkı diğer partiler gibi kullanmaktadır.ufak tefek nüans farklılıkları olsa da diğerlerinden ne çok eksik ne de fazladır.onlar da tıpkı diğer hükümet ve partiler gibi partizanlığı,adam kayırmayı,yandaşlarına nüfuz sağlamayı vs.yi,sahip oldukları “yetkiyi” kullanarak tatbik etmekteler.tıpkı klasik “düzen partisi” anlayışında olduğu gibi.diğer partilerden ayrılan nokta ise malum MG ve muhafazakar yapıdır.ki,iktidarda olsun,muhalefette olsun ya da bir tabela partisinden öteye geçememiş olsun;Türkiye’de faaliyet gösteren tüm partilerin bir ideolojik çizgi üzerinden kendilerini tanımlama geleneği var.örnek vermek gerekirse,kendisini solda tanımlayan ve kısmen varlık gösteren partiler(CHP,DSP vs),milliyetçili söylemleri esas alan partiler(MHP,BBP vs.),etnik kimlikler üzerinden siyaset yapan DTP ve ayrıca tabela partisinden öteye geçememiş irili ufaklı diğer partiler.
şimdi dikkatle hepsine bir göz atalım.bunlardan hiçbirinin devlet politikalarını değiştirmek,toplumu dönüştürmek ya da savundukları düşünülen çizgide güçlenip “emellerini”gerçekleştirmek gibi bir durum sözkonusu değil.sadece ülkedeki inanç,ideoloji ve kimlikler üzerinden yukarıda belirttiğim ayrıcalıkları kullanma sevdasındalar.bakın,CHP ve aynı çizgide görünen partiler bu güne değin “sol”la uzaktan yakından ilgisi olan hiçbir siyasi projeye imza atmamışlardır.mesela,NATO’ya,IMF’ye,ABD ile olan ortaklık ve ilişkilere değil son vermek sorgulama gereği bile duymamışlardır.laiklik söylem ve vurgusunu “sol”diye yutturarak vaziyeti idare etmeye çalışıyorlar ve bunu gayet güzel de başarıyorlar.MHP ona keza,aşırı milliyetçi söylemler ile sanki Türk Dünyası’nı birleştirmek,Turancılı’ğı hedeflemiş gibi görünme kılıfı altında makam,mevki ve çıkar sağlama peşindedir.dertleri budur.iktidara geldiklerinde gördük,deprem yardımları da dahil paraları nasıl iç ettiklerini,bankaların içini nasıl boşaltıp hortumladıklarına tarih tanıktır.ve DTP;kimlik,kültürel haklar vs.üzerinden siyaset yaparak kendi elitini kurmuştur…varolan yapısını sorunun çözümünde değil devamında arayan garabet bir tutum içerisindedir…statiktir,yeni açılımlara kapalıdır.
işte Türkiye’deki siyasi manzara bu.şark kurnazlığıyla herkes kendisine bir çizgi ve ideoloji seçerek ülkedeki din,inanç,mezhep, kimlik gibi farklılıkları kullanmaktalar.kısacası inanç ve duyguları sömürüp istismar ederek bunun üzerinden menfaat sağlamaya çalışılmaktadırlar.dolayısıyla bu mantalite ile siyaseti adeta bir arz-talep dengesine dönüştürerek dümenlerini çeviriyorlar.olay bu kadar basit ve nettir.
dolayısıyla AKP ve önceki versiyonları MSP,RP vs.de din ve inanç motiflerini kullanarak kendilerine,dönmekte olan bu çarkın içinde bir bir yer bulma derdindeler.aradıkları yer,beklenti ve hedefleri de diğerlerinden farklı değildir.hasbelkader rüzgar onlardan yana esmiş,onlar da bunu çok iyi kullmaktalar.sistem aynı sistem.rantçılık,kayırmacılık,yandaşlarına menfat sağlama,yani kısacası iktidar olmanın verdiği tüm avantajları kullanma.hem de çok daha sistemli ve kılıf uydurulmuş haliyle yapılıyor bu.amaç son derce belli;öyle sanıldığı gibi ülkeye şeriat düzeni getirmek,rejimi değiştirmek gibi bir dertleri yok.hem niye olsun ki,bu durumda istediklerini elde ederek,diledikleri gibi at koşturmaları çok daha kolay.
işte bu tablo AKP’yi diğer partilerle bir kılar ancak,Kemalizm ile aynı yapıya sahip oldukları anlamı çıkmaz.
biz ne yapıyoruz?büyük resmi kaçırarak,üzerimizde oynanan oyunlara alet oluyoruz.iktidar olma uğruna ortaya attıkları sahte ideolojilerin kavgasına düşüyoruz.onlar,tabir yerinde ise malı götürürken biz kapıldığımız ideolojilerle kendimizi paralıyor…bir tarafın yandaşı veya sempatizanı oluveriyoruz.hadise budur.bir oyundan ibaret:toplum,birbirine girerken bundan birilerinin sepeplendiği bir oyun.varlık nedenleri bu oyunun sürmesine bağlı çünkü.bu zemin varoldukça onlar da varolacaktır.bu gün AKP olur,yarın rüzgar başka türlü eser yerini başka bir yapıya bırakır.
varolan zemin ise Kemalizm’dir.zira dokunulamayan,dimdik ayakta duran bir zihniyet olarak orta yerde duruyor.1930 larda falan kaldığı yoktur.tüm mirasıyla zihinlerimizi kuşatmaya devam etmektedir.siyasetteki çarpıklık ve kirlenmenin kaynağı da bu aşılamayan zihniyettir.olası bir kırılma yaşanmadığı sürece eski tas eski hamam sürüp gitmeye devam edecektir.
onun içindir ki,Erdoğan sadece bir figürdür diyorum.tıpkı diğerleri gibi o da bu sisteme tutunmuş,oyunu kurallarına göre oynamaktadır.ve tıpkı diğerleri gibi sisteme entegre olmauş,bütünleşmiştir.dolmabahçe mutabakatı,gizli pazarlıklar vs.bunun en iyi örneğidir.yani partisinin iktidarı ve kendisinin liderliği göstermeliktir,hiçbir iradeye de sahip değildir.Kemalist devlet rejiminin çizdiği kırmızı çizgilerin belirlediği sınırların dışına çıkmak gibi bir durum sözkonusu değildir.asıl güç ve iktidar ordudadır,devletin kemikleşmiş Kemalist kadro ve kurumlarındadır.biz ise hala bunu göremiyoruz.yaşamın her alanında bize müdehale eden,sınırlayan,yasaklayan zihniyeti anlayamıyor ve anlamadığımız için de içine düştüğümüz yangını görmeyerek tehdit ve tehlikeyi başka yerlerde arıyoruz.ilericilik-gericilik oyunu nerede durduğumuzu adeta unutturmuş bize.sorun burada sayın snowqueen.yoksa sizi anlamadığımdan ya da 1930 lara takılıp kaldığımdan değil.biz takıldığımızdan değil 1930 ların zihniyeti bizi bırakmış değil.bir gölge bizi takip ederek yaşamımıza müdahale etmeye,özgürlüğümüzü ipotek altına almaya devam ediyor,ama biz farkında değiliz.
Yazan:mer'A-KIL Tarih: Nis 8, 2009 | Reply
Snowqueen,
Belki kendi yazdıklarınızı bu şekilde alt alta okuduğunuzda nerede durduğunuzu, Kemalizm’den, kültürden,ilericilik veya gericilikten ne anlamış olduğunuzu,geçmiş m.s 1000 de başlamaz dediğiniz halde ısrarla tarihin sadece şahit olduğunuz yakın sürecine bakıp “vizyonsuzluk” ya da “yozlaşma” dediğiniz şeyin köklerini/sebeplerini bugünde arayarak iktidar ile ilişkilendirme çabanızın gerçekten de taktire şayan bir “ikna” gayreti olarak göründüğünü siz de fark edebilirsiniz..
Ulus devlet oluşturma gayretiyle, neredeyse dünya var olduğu günden beri var olan bir “soy”un evlatları yani Türk olan/olması gereken anlayışı ile yapılan arkeolojik kazıları, sözüm ona tarih sınırı tanımaz ilerici bir “vizyonla” yapılmış kültürel girişim gibi takdim etmeye çalışıyorsunuz.Kültür değil de” Ulus devlet için soy aramanın” hastalıklı yanına hiç değinmiyorsunuz.Ulus devlet anlayışının temeline zerk edilen bu hastalıklı genlerin değişen iktidarlarla beraber yapısıyla oynanarak tedavi edildiğini söyleyebilir misiniz?Hoş DNA ile tanışmak yüzyılımızda oldu ama fark etmez fikirlerin DNS sını değiştirerek “bu toprakların yerel kültürü” ile oynamak için bilim ve teknoloji gerekmiyordu nasılsa!”Sığ tahribat” dediğiniz şey herhalde bu değildir?
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 8, 2009 | Reply
mer’A-KIL
Kültürü tahrip eden “hastalıklı genler” her dönem farklı şekilde ortaya çıkıyor. Türk ırkı oluyor, Türk-İslam sentezi hatta “Ilımlı İslam” olabiliyor. Bahsettiğiniz arkeolojik kazıların “ulus devlet için soy arama” temelinde hastalıklı ideolojisi zaten savunulamayacak kadar saçma. Ama bu dönemde kurulan Hititoloji, Sümeroloji gibi bölümlerin üzerini böyle çizemezsiniz. Çok önemli bulgular ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet döneminin diğer kara lekesi ise hiç kuşkusuz bu toprakların yerlisi olan azınlıklara yapılanlar. Ama eğer resmi tarihi, “Ortaasya’nın bağrından gelen Türkler” den başka, bugün olduğu gibi “fetihçi Sultanlar”dan başlatırsanız, başka bir “hastalıklı”forma dönüşürsünüz. Yeni-osmanlıcılığın da böyle bir hastalıklı bir form olduğunu düşünüyorum. Kapitalizmle de birleşince başka bir tahribat biçimi ortaya çıkıyor.
Bir dönem, Doğu Roma imparatorluğunun topraklarımızdaki yerli vatandaşları, hiç alakaları olmadığı halde Yunanistan’a gönderilmişse,
bugün de aynı kültür gayet sistemli olarak rant uğruna yok ediliyor.
Hala yerli kültürü sahiplenemedik çünkü.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 8, 2009 | Reply
@durhat
Belki de piyon olan ordudur amacı birilerinin bölge karakolluğundan ibarettir.Kemalist devlet rejimi dediğiniz bağımsız bir oluşum mudur?
Dolmabahçe mutabakatı dediğiniz olay da gösteriyor ki, esen rüzgara göre rengi dönmektedir. Ergenekon’a da eski sistem artıklarının temizlemesi gibi bakıyorum. Tazesine yer açmak için. Biraz karamsar bir tablo oldu ama partilere değil kişilere inanıyorum artık.
Yazan:durhat Tarih: Nis 8, 2009 | Reply
@snowqueen,
Piyon olan ya da olmak zorunda bırakılan ordu ve Kemalist devlet düzeni değil,ona kendilerini uyarlamak dışında hiçbir fırsatı olmayan güdük sivil siyasettir.CHP ve muadili diğer partiler,devletin en üst tepesindeki kurumlar,zaten sözünü ettiğim Ordu-Kemalizm ortak(ve tek)iktidarının sivil(!)ayağı ve sözcüleri konumundadır.Bu rejimimin devamı için nasıl inançlı yılmaz bekçiler oldukları,engin gayretleri bilinmeyen bir sır değil.
işin bu kısmında zaten bir problem falan olduğu da yok.sağolsunlar laiklik söylemleriyle 1930 lardan kalma nutuk ve sloganlarla Cumhuriyet gemisi yürüyor.
asıl sorun,bu retoriğin dışında bir şeyler geveleyen oluşumların içine düştüğü perişanlıktır.Dolma Bahçe mutabakatı bu ezikliğin ve çaresizliğin bir sonucudur.Dengeleri karıştırmayalım lütfen.rüzgar bellidir;1930 larda nasıl esiyorsa öyle esiyor.lakin ikdidar(aslında göstermelik hükümet demek daha doğru olur)olmanın nimetlerinden faydalanmak için birileri bu rüzgarın etrafında çırpınıp duruyor.olay budur.
fakat nedense siz hala kim iktidar/efendi,kim figüran farkında değilsiniz ve bu karşılıklı rolleri bilerek ya da bilmeyerek birbiriyle karıştırmaktasınız.
Yazan:snowqueen Tarih: Nis 8, 2009 | Reply
Rüzgar 1930’larda nasıl esiyorsa, bugün nasıl aynı esebilir, dünya değişiyor, hiç birşey sabit kalmıyor, Amerikanın yüzyıl başında Kemalizme verdiği destek sonra Fethullah Gülen vasıtasıyla başka yerlere kaydı, bunu inkar etmek bence gereksiz, rüzgar değişmese Ergenekon soruşturması diye birşey olur muydu? öyle görünüyor ki son seçim sonuçlarından sonra renk ve rüzgar gene değişiyor. Daha da değişecek. Belki de siz haklısınız , bilmiyorum, kısıtlı algımla anlamaya çalışıorum sadece ama gene de fazla katı olduğunuzu düşünüyorum.
Yazan:mer'A-KIL Tarih: Nis 9, 2009 | Reply
SnowQueen,
Pek çok din ve etnik kimliğe sahip insanın (Sümer ‘den,Bizans’tan,Araplar’dan …vs.den de etkilenmiş yoksa nereden bileceklerdi …diyerek pek çok örnek sıralayabileceğiniz) harmanlamış olduğu kültür yumağının orta yerine yerleşerek kültür politikalarını yönlendiren iktidar gücünü de eline aldıktan sonra damarlardaki asil ve asil olmayan kanların muhteviyatlarına ilişkin bir de bilimsel içerikli tarifler verirse ne olur?
Örn: İçeriği önceden belirlenmiş bir sınıfa ait yeni bir tasarım/marka/proje/? ortaya çıkardıysanız yada iddianız buysa, o ürünü pek çok gerekçeyle “korumak(!)” için Türk Patent Ens. onaylatmak zorunda(mı)sınız! Neden?
Bu sorunun cevabını biri şu şekilde vermiş;bu her geçen gün değeri artan değerli söz türk gençliği’ne gerçekten aşılandığı zaman bazı kanı bozukların sonu olacaktır.
Kanı bozuklar yada cümlede yer aldığı ifadeyle “asil” olmayan kanlar nasıl “aşılanabilir” de “bozukluklar”ı sona erdirilir?Bir yerlerden başlatılan tarih bilgisi ile dayatılan ideolojinin benimsediği kültür anlayışınının bu sona erdirmede fikrinde ne derece etksi vardır?
Hastalıklı forma bir yerlerden başlatma arzusu taşıyanlar nedeniyle hep beraber dönüştük zaten.Bazılarımızın bu dönüşümün farkında bazılarımız ise halen daha kolunu bacağını oynatıp bedenine dokunarak onu keşfedemediği yada kapının kilidini açıp karşısındaki insanın hayretine yansıyan görüntüsüyle karşılaşamadığı için bunun farkında değil.
Elbette bildiklerimize inanır ve onların elverdiği ölçüde düşünürüz.Ben bu formun da bir parçası olarak yer aldığı büyük resmi görmek için düşünmeyi tercih ediyorum.
Evet, peki bu kara leke kendiliğinden mi oluştu?
Bir dönemin üzerini çizmiyor aksine bir yaklaşımın altını çizerek biraz daha görünür kılmaya çalışıyorum. Böylelikle “yerel kültürden” ne anlaşıldığını sizinle beraber tespit edebiliriz belki!
Dediğiniz gibi “o dönemde” kurulmasının nedenlerini anlamaya çalışıyorum.(cumhuriyet döneminin ideolojisinin etkilediği insanların kültür üzerine düşen gölgelerini-kara leke denilebilir mi!- de elbette)Yakın tarihi Osmanlı dönemine ait kültür izlerini ve onu var eden araçları yok etmeye,bilinemez yada görünmez kılmaya çalışan o dönem insanları neden çok daha uzak bir geçmişi bu bölümleri kurarak görünür kılmak/göstermek istediler?
Dediğiniz gibi “ortaya çıkabilmesi” için bazı kuluçka dönemlerinin olması gerekir.
Sizin sentez dedikleriniz ise damarlara zerk edilmiş bir “soy bulma/soya dayanma” hastalığının var olduğunun işaretleri.Büyük resim maalesef bu gibi görünüyor.
Dediğiniz gibi dünya değişiyor.(bu değişim de mi bir tahribat!)1930 larda esen Kemalizm rüzgarını birileri halen daha estirerek dünyanın değişiminin aksi yönünde hareket edebilecekmiş gibi ayak diremeye devam ediyor.Kapitalizm de değişen dünyanın bir gerçeği değil mi?
Yerli kültürümüzü deforme etmeden restore edebileceğimiz,değişen dünyanın benimsenmesi gereken vizyonu nedir sizce?
Tek değişmeyen gerçek olduğu gerekçesi ile “Başına “neo” ya da “yeni” gelen şeylerden hep bozulma beklemek gerekiyor galiba.” diyerek Kemalizm’e ve onun dayattığı ideoloji doğrultusunda bir kültür algısına iman etmek olabilir mi?!
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
Fransiz veya Rus devrimleri halk tarafindan yapilmiştir. Türkiyede devrim yapmak halkina zahmet olmasin deye Ulu Önderimiz yapivermiş.Anlamada zorluk çektigimiz nutuklar ve ne ifade ettiklerini bilmedigimiz heykellerini bize birakmiş.
Yazan:Hyper_Turk Tarih: Nis 12, 2009 | Reply
Ulus olmayan olamayan devletlerin halinden bahsetsenize birazda …. görelim bakalım oradaki insanlar nasıl mutlu!!!müreffeh!!! yaşıyorlar. mesela iran olmasın mesela malezya olmasın..
Ulus olmayalım biz ümmet olalım mı demek istiyorsun aklımızı kullanmamıza gerek yok nasılsa bizim için birileri binlerce yıl önce düşünmüş bizde onlara uyalım yetermi diyorsun…
Demek kültürümüz ulus olmayınca zarar görmüyor yani senin vurgulamaya çalıştığın hani şu dili(türklerin dili hiçbir zaman değişmemiştir) değişmeden önceki arap kültürü olmasın sakın bu…
Hiç bir devrim sebepsiz yapılmaz özellikle verdiğin örneklerde toplumları hangi olayların bu noktalara ittiğine dair fikrin bile yoktur sanırım..
Sana göre Fransız devrimi de kötü peki o dönemdeki engizisyon mahkemeleri ve Kralların halkına yaptığı zulümler neden olmasın sakın bu devrime…
Hiç kimse merak etmesin Türk Gençliği Atatürkü bıraktığı emanetleri unutmadı ve unutmayacak bunu herkes böyle bilsin…
Atatürk devrimleri vatan millet sakarya edebiyatı değildir..
Bu devrimler akılcılığın ışığında tam bağımsız bir Türkiyenin, bulunduğu çok özel coğrafyada lider, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasını sağlamıştır. Yoksa diğer ümmetçi devletlerden hiçbir farkımız kalmazdı…
Sizlerde fıkrada dediği gibi, bindiği dalı kesen adamdan farksızsınız maalesef Allah hepinize akıl vermiş kullanın biraz be kardeşim…
Türkiyedeki şu son zamanlarda moda olan darbe hikayesinede değinmeden geçemeyeceğim..
O kadar darbe yapmaya meraklı olacaksınki iktidarı eline geçirdikten kısa bir süre sonra tekrar yönetimi başkalarına bırakacaksın bumu darbecilik güldürmeyin beni…
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Nis 12, 2009 | Reply
Merhaba *Hyper_Turk*,
Atatürk ümmetligi yapmaya kesinlikli bir niyetim yok. Sözde tepeden devrimci Harbiyeli Mustafa Kemal kendini Türklerin Babasi olmayi idaa etmesi kabul edilemez.