Kemalist Demokrasi Olur mu?
By Konuk Yazar on Nis 11, 2009 in Demokrasi, Derin Devlet, Kemalizm, Militarizm, Milliyetçilik, Psikolojik harp
Kemalizm (Atatürkçülük), seksen yılık rejimin -ilk dönemindeki yapısı itibariyle- merkezinde fakat oldukça derin’lerinde bir mevzi edinmiştir. Zira her zaman güncelliğini korumasına rağmen tartışılamaz konumunu muhafazası yer ettiği derinliklerin kamuoyu üzerindeki etkisi görmek açısından önemlidir.
Ayrıca Kemalizm’in resmi ideoloji olarak rejimin her aşamasında kilit noktalarını elinde tutmasını sağlayan ‘atanmış’ kadrolar, atanmışlığın verdiği rahatlıkla keyfi kararlarını ‘resmi ideoloji yararına’ maskesiyle servis edebilmişlerdir.
Statükonun varlığını devam ettirebilmesi için ‘sadık bekçilere’ ve kavram karışıklığına maruz kalmış kitlelere ihtiyacı olduğu gibi, aynı zamanda bir değişmeze -sabite- de ihtiyacı vardır. Müesses nizam bu ihtiyacını Kemalizm’i ideolojiler üstü bir kavram konumunda sabitleyerek gidermiştir.
Kemalizm, zamanla öylesine kullanılan bir kavram olmuştur ki müesses nizamın sürebilmesi için hayati bir kavram niteliği kazanmıştır. Çünkü sistemin ihtiva ettiği her türlü gayri hukuki müesseseler ve girişimler, başarısız olduklarında Kemalizm’in arkasına sığınmış; başarılı olduklarında ise yine Kemalizm’i başardıkları ‘şey’in devamını sağlamak adına kamuoyunu oyalamak adına manipüle etmişlerdir.
Kemalizm, gelinen son noktada müesses nizam için atmosfer nevinden bir önem arz etmektedir. Müesses nizamın işlevlerini yerine getirebilmesini sağlayan statüko, her ihtiyacını Kemalizm’in sağladığı rant kapılarını yahut ayrıcalıklı pozisyonlarını kullanarak karşılamaktadır. Yani denilebilir ki statüko balık ise Kemalizm onun denizidir. Kemalizm’i statükonun elinden aldığınızda eli kolu bağlanacak ve hiçbir işlevinin yerine getiremeyecektir.
Şüphesiz ki müesses nizam içinde statükoyu temsil eden bürokratik oligarşi mensubu atanmışlar, bu gerçeğin farkındalar. Bunun içindir ki yaptıkları, hukuki ya da gayri hukuki olsun, illa ki Kemalizm’le ilişkilendirilecektir.
Siz balığa her ne kadar denizin pis olduğunu anlatırsanız anlatın o, pis de olsa denizde ölmeyi tercih edecektir.
Gelelim başlıktaki soruya. Anlaşılmıştır ki soru biraz yanıltıcı hazırlanmış. Dediğimiz gibi Kemalizm, artık kullanılış şekliyle müesses nizamın bir yerinde konum alacak durumda değildir. Kavram karışıklığından faydalanılarak din-ideoloji arası konumlandırılan Kemalizm, maalesef bir gölet olamayacak durumdayken sistemin öğretisiyle her sorunun cevabını barındıran bir okyanus gibi sunulmuştur. Her toplumsal sorunun çözümünde bürokratik oligarşi mensuplarınca başvurulan bir kaynak olarak olarak lanse edilmiştir. Oysa yapılan, olsa olsa keyfi uygulamalara – halk tarafından ne olduğu hala tam olarak bilinmediğinden- kılıf olarak kullanılmasıdır.
Günümüze geldiğimizde ise Kemalizm’i tartışamamamızın nedeni bir kesimin Kemalizm’in tasfiyesini talep ederken, diğer tarafın tasfiye gibi bir fikri aklına sığdıramamasıdır. Malumdur ki hiçbir balığa yaşadığı denizin kurutulmasına ikna edemezsiniz.
Dolayısıyla ilk aşamada Kemalist-Laik kesimle yapılacak tartışmalarda Kemalizm’in tasfiyesi değil ancak tartışabilirliği tartışılabilecektir. Bunun bir kazanım olduğu unutulmamalıdır. Bu noktada yakın zamanda ‘bu adam’ kelimesini kullanmasıyla bize bu kapıyı aralayan Sn. Atilla Yayla’ya teşekkür etmek istiyorum.
Yakın dönemdeki Liberallerin Kemalizm’i tartışmaya başlamalarının öyküsüne bir göz atarsanız miladın gerçekten de Yayla’nın konuşması ve arkasından gelen mahkeme olduğunu göreceksiniz.
Artık Kemalizm’i tartışabildiğimize göre taleplerimizden en önemlisi yani Kemalizm’in tasfiyesini ortaya koyabiliriz. Fakat yukarıda söylediğim gibi bürokratik oligarşi var olduğu sürece bir tasfiye süreci ve buna paralel bir demokratikleşme süreci yaşanması oldukça zordur. Zira köşe başları oligarşi tarafından tutulmuştur ve demokrasi sürecine çelme takmak üzere beklemekteler. Tabii ellerinde demokrasiyi darp etmek için tuttukları kesici ve delici aletleri saymıyorum. Bu süreci yaşamak için önce yolu güvenli hale getirmek gerekmektedir. Bunun tek yolu Kemalizm’in tasfiyesidir ve bu tasfiyenin ön şartı da statükonun icraatlarına itiraz etmektir. Statükonun tasfiyesi de Kemalizm’in tasfiyesiyle eş zamanlı olmalıdır. Aksi halde ya biri birini muhafaza edecek, ya da biri diğerinin yerine diğerinin yeni bir versiyonunu ortaya koyacaktır.
Kemalizm’in tartışabildiği bir ortamda demokrasi taleplerinin işlevini yerine getirebilmesinin ön şartı Kemalizm’in yerini iyi tespit etmektir. Bu olmadığı takdirde eleştiri ve talepler yanlış mecralarda seslendirilecek, hedefine ulaşamayacaktır.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
28 Yorum
Yazan:bercem Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
saka yapiyorsunuz herhalde,ne oligarsisi ne kosebasi tutulmasi,ne tasfiyesi. Donkisotluk yapmanin alemi yok, musterih olun heryerde zaten sizin adamlariniz var, bizim cocuklar basardilar, 80 darbesiyle siyasi islami iktidar yaptilar. Ozellikle 80 darbesinden beri her yer tarikatci dolu, yok baskanindan tubitak’a kadar her yerde turk islam sentezcileri buroksiye sizmis durumda. Sonuc? Bilim ve Teknik’in kapagina bakmak yeterli.
Yazan:kemal Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
mustafa kemal “kemalizm” değil, cumhuriyet bıraktı. bu cumhuriyeti koruyacak ve yaşatacak olan benim.
Yazan:arif Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
Dünyanın nasıl bir müesses nizamı varsa, ülkelerinde müesses nizmları vardır. Ve bunlar akşamdan sabaha değişemezler. Bugün Türkiye dünyanın güçlü ekonomilerinden biri ise, demokratik zeminlerde en zor ve milli konularını müzakere edebiliyorsa, bunu kurucu iradesine borçludur. Bir İslam ülkesi olduğumuzu unutmayalım. Türkiye seviyesinde bir demokratik zemine ve ekonomik girişim zenginliğine, sivil ve resmi eğitim alt yapısına sahip ikinci bir İslam ülkesi yok. Evet dünyanın müesses nizamını geçmişte tayin etmiş, bugünde giderek etkileyen bir ülkenin en önemli dinamiklerinden olan, varlık ve yokluk aşamasında bu ülkeye vücut veren milli mücadele ruhuna saygısızlık etmemek gerekir. Seksen yıl sonra muallaktan varolmuş bir demokrasiye sahip olduğumuz, Yada bunun AB tarafından, yada AB yanlısı liberaller tarafından, yada benimde önem vererek desteklediğim AKP tarafından oluşturulduğu sanılmasın. Bugün ble demokrasinin İslam ile uyuşmayacağını, gerek neo-concular, gerek Avrupalı İslam karşıtları yüksek perdeden iddia ederken; üstelik onlara içerden mazaret üreten yansımaları yeniden işbaşı yaparken daha özenli olmalıyız. Türkiye İslam ülkelerinde bugün bile oluşturulamayan demokratik zemini, kararlı liderliği sayesinde seksen yıl önce başarmıştır. Ve bugün küçük marjinal yapılar dışında bu zeminden rahatsızlık duyan yoktur. Yüzde beş oy alan bir parti bile, iktidar hülyalarını bu zemin sayesinde canlı tutabilmektedir. Bugün pekçok kardeş İslam ülkesinde gıpta ile izlenen Türkiye müktesabatının kıymetini bilelim ve klişe ezberlerle konuşmak yerine, onun değerini kavramak için çalışalım.
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
Kemalizm baskıçı bir rejim. Kemalistler sayesinde daha halen ücüncü dünya ülkesi gibiyiz.
Gerçek demokrasinin işlemesi için derhal bütün Kemalisterin etkisiz hale getirilmesi lazim.
Yüzyillaca baskiya mahrum kalmiş Alevilerin Kemalizimi neden ayakta tuttuklarina bir anlam veremiyorum. Beton Kemalist CHP nin oylarinin % 80 Alevi kesinden gelmektedir.
Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
Sayın Faruk Saim Akhan
Öncelikle aramıza hoşgeldiniz.
Şu ana kadar yazı hakkında yorum yazan arkadaşların dahi, derin bir kavram kargaşalığında boğulması, yazınızın ne kadar isabetli olduğunun delilidir.
Yazınızda tasvirler çok hoş. Bu güzel yazı için emeğinize sağlık.
Konuyla ilgili gördüğüm için Demokrasi yazı dizisinin ilki olan Kemalist Demokrasi: Hizmet Etme Değil, Adam Etme yazısını da öneririm.
Tekrar aramıza hoşgeldiniz
Saygılarımla…
Yazan:Faruk Saim Akhan Tarih: Nis 13, 2009 | Reply
@bercem
Yazının yazarı olarak
“Ozellikle 80 darbesinden beri her yer tarikatci dolu, yok baskanindan tubitak’a kadar her yerde turk islam sentezcileri buroksiye sizmis durumda. Sonuc? Bilim ve Teknik’in kapagina bakmak yeterli.”
ifadelerini üzerime aldım. Bu ithamları hangi sözümden ya da hangi yazımdan destek alarak yöneltiyorsunuz merak ettim doğrusu?
Bizim çocuklardan çıkarımınız da çok hoş doğrusu. Ancak kasıtlı bir cerbezeyle ulaşılabilir bir sonuç.
Ayrıca ihata etmek diye bir fiil vardır. Bakmanızda fayda var anlamına. T.C. nin rejim sorununu ihata edemediğinizi düşündürttü bana yorumunuz.
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 13, 2009 | Reply
Kemalizm Darwin’den ne anlamış? kitaplarında Darwin’e ne kadar yer vermiş? Darwin’i okullarında ciddi anlamda öğretmeyen, buna karşı SUNNİLİĞİ resmi DİN olarak ve zorunlu olarak dayatan bir demokrasi olur mu?
sansür, sansür olalı bu denli faydalı olmamıştır. iyi ki şu Darwin sansürü gerçekleşti de, bugüne kadar Darwin’i öğrenemmiş ülkem insanı, Darwin’i öğrenmiş oldu. Hatta Darwin ile hiç bir hukuku olmayan Kemalistler top yekün Darwin’ci oluverdiler. ne günlere geldik, bu akp düşmanlığı nelere kadirmiş böyle, daha fazla sansür istiyoruz, 1,2,3 daha fazla olsun, ancak bizzat hükümet eliyle olsun, zira kemalist yargı sistemi yol açarsa bir işe yaramıyor, youtube örneğinde olduğu gibi.
akp hükümeti demokrasi düşmanlığı yapsın, marxsist düşmanlığı yapsın, alimallah bütün kemalistleri demokrat ve hatta marxsist yapabiliriz, meğer ki bu düşmanlık nelere kadirmiş, Darwinci oldu memleket Darwinci farkında mısınız?
Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 13, 2009 | Reply
Kemalizmin şu an ki anlamı bambaşka bi hale büründü şüphesiz.Buna rağmen bu ülkede kemalizm yoluyla atatürk’ü yıpratma çabalarına da tanık oluyoruz ve eminim atilla koç dahil liberal kesimin büyük kesiminin ki diğer kesimin ne kadar liberal olduğuda tartışılır bunun farkında. Mesela şu laik kesim meselesi laik kesim tabiri bence tamamıyla yanlış. Ben laik bi insanım ve ülke yönetimindeki bu laikliği korumak içinde elimden geleni yaparım şimdi ben stotükocu, totaliter ve Atatürk ü kendi siyasi çıkarlarına alet eden kesimemi dahil oldum. Laikliği tartışmak mı istiyoruz çekinmeyin hadi bi yazı yazın laiklik ne kadar gerekli diye sonuçta site özgür bi site tartışın olmuyomu gel başka bi yoldan beraber tartışalım mesele tartışıp tartışamamak değil ki ülkede çoğu şeyi tartışabiliyoruz mesele bu tartışmalardan çıkacak sonuçların bizi farklı bi noktaya getirmeyeceği. Bu ülkenin çok çok büyük kısmı buna milliyetçiler, liberaller, muahafazakalar, sosyal demokratlar, koministler, anarşistler cidden büyük bi kesimi laikliğin gerekliliğini akılcı ve mantıklı yollarla kabul etmiştir.Öyle büyük bir kesim olmasa zaten laiklik öyle ordunun koruyabileceği bir şey değildir. Kışlalardaki erlerde halktan gelir kaldıki kışlalarda basılır tarih bunun örnekleriyle dolu. Ancak son zamankarda dinci kesimde enteresan bi kendine güven oluştuğuda şüphesiz. Bu adamların kafasına tık tık yapıp seninle aynı partiye oy vermem seninle tamamen aynı düşünceleri paylaşıyorum demek değildir demek istiyorum. Ama benim oy hakkım yok başkası yapsın. Akp yönetmezse bu ülkeyi kim yöneticek devletçimi, mhp zaten probagandasını ekonomi üzerinden yapmayı çoktan bırakt. Kim var? Olay bu kadar basit ortada akparti ile rekabet edebilecek başka bir muhafazakar parti yok. Muhafazakarlık olmadan liberalizm zaten bu ülkede şimdiye kadar ve şimdide tutunamamıştır fakat onunda zamanı gelecek şahsi kanaatimce. Olay tamamen bundan ibaret. %47 bir şey değil, bütün darbecileri tutukla, hatta orduyu dağıt paralı bi güç tutarsın güneydoğuda 2 aylığına, deney yapıyoruz burda, başka ne var dernekleri kapa, liderlerini yurtdışına yolla dene bakalım laikliği kaldırabiliyomusun olmaz yapamazsın daha ben varım bi kaç arkadaş daha var tanıdıım sokağa çıktığımda eminim bi kaç milyonu buluruz. Konuk yazarın yazısına değil eşetirim zaten o laik-kemalist kesim diyerek kastettiği kesimi az çok belirlemiş tam olarak eleştirimin kime olduğu açık zaten. Onlar bu yazdığım yazıyla beni baskıcı, stotükocu, totlaiter gören kısım. Laikliği sonuna kadar korurum ve liberalim ve bu son derece normal.Ayrıca şahane bi olay.
Yazan:sevim Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
@serkan çekiç,
ne demezsiniz okadar şahane bir olay ki anlatmakla bitmez.breh breh breh!adı laiklik olsun ne olursa olsun”ne mutlu laikim diyene!”der hep beraber mutluluk oyunu oyanarız.ha,bu memleket hiç laik olamadı,ne çıkar canım,sloganı var ya yetiyor mutlu olmamıza,göğsümüzün kıvançla kabarmasına!varsın alevi köylerine camiler yaptırılsın,ee yine de laikiz biz!sünni inancından oluşan tedrisatıyla din dersi zorunlu olsun(hemi de devlet eliyle)gene laiklik korosuna devam…devlet,diyanet diye bir vakıf kursun;imam,müeezin,müftü vs.kadrosu kursun,bir güzel istihdam etsin ne ala laiklik dimi yani…ama iş gayrimüslimlere gelince en başta chp’den itiraz gelsin”aman Haliç’in kıyısında küçük devletçikler kurulacak”diye fevaran etsin.vallahi ne güzel laiklikmiş bu.
ne oldu liberal geçinen Serkan Çekiç bey?hani laiklik din ve inanç hürrüyeti demekti,hani devlet tüm farklı inançlara eşit mesefede olcaktı,hani kimsenin inanç ve ibadet hürriyetine karışmayacaktı?
peki sizce bütün bu uygulamalar neyin nesi oluyor?liberalizm üzerine ahkam kesen zatıalınız değil miydi?
kuzum geçin bu liberal ayaklarını,şuna adamakılı “ben laik yobazım”deyin ki taşlar yerli yerine otursun.öyle mangalda kül bırakmayarak liberal olunmuyor.ee,ne demişler “yalancının mumu yatsıya kadar yanar”mış.gizlenen hastalıklı ideolojiler gün gelir savunucuları tarafından kendilerini eleverirler.bence siz siz olun bize bir daha liberalizm üzerine nutuk çekmeyin.pek iğreti duruyor çünkü.bilmem anlatabildim mi?
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
Bir garip ülke, bizim ülkemiz.
bir partiye düşman ya da muhalif olabilmeyi, aydın, demokrat hatta sol’cu olabilmek için yeterli sebep olarak görebilen kaç tane ülke vardır?
laiklik olmadığı halde “türkiye laiktir, laik kalacak” diye sokaklarında bağırılan kaç ülke vardır? (böyle bağıranların büyük bir çoğunluğu aynı zamanda orduyu da darbeye davet etmektedirler)
milli eğitim ile yarışır bir şekilde SUNNİ İMAMLAR ORDUSU barındıran DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞInın aktif görev yaptığı, tüm ülkeye sunnilik propagandasının çok yaygın bir şekilde ve 85 yıldır sistematik olarak yapıldığı ülke laik midir?
zorunlu din dersleri ile bir “aile eğitimi” olması gereken DİN EĞİTİMİ, zoraki devlet eliyle verilmesi ve beyin yıkama haline getirilmesi mi laiklik ?
kafasını kuma gömmerek, hakikatları red edenlere soruyorum; laiklik bu mu, demokrasi bu mu, bu durumdan memnun musunuz? kim bilir belkide yukarıda belirtmiş olduğum hususlar yalandır, yalan olduğunu söyleyin, siz sağ, ben selamet, hep beraber kafamızı kuma gömmeye devam edelim.
tarihinde bir kez dahi “sivil anayasasını” yapamamış bir ülkenin çoğulcu, katılımcı demokrasiye sahip olduğunu söylenebilir mi? demokrasisi sakat olan bir ülkenin laik olabileceğini söylenebilir mi?
yap bir akp düşmanlığı veya muhalifliği, oh ne ala ne ala, oldun işte aydın, demokrat, laik, hatta sol’cu
peki akp tarihe karıştığında ne yapacaksın, kendini imha mı edeceksin.
ya da yeni bir düşman mı icat edeceksin.
türkiyenin sahte aydınının, sahte demokratlarının paradigması bu, formatı bu; üretimsizlik, çözümsüzlük, kolaycılık ve basitlik üzerine kurulu.
Yazan:sevim Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
@Ali Duman,
Toparlayıcı değerlendirmeniz için teşekkürler.Benim anlatmak isteyip de anlatamadığım duygu ve düşüncelerime tercüman olmuşsunuz.Keşke direkt kimseyi hedef almadan ben de sizin gibi meseleye daha objektif bakabilsem.Bunu başaramıyorum bir türlü.Ne yapayım elimde değil.Göz göre göre bu kokuşmuş düzene iman edip solculuk,demokratlık,liberallik vs.taslayan ikiyüzlü anlayışlar kanıma dokunuyor.Çünkü ne geldiyse böyle sahte maskelerle ortalıkta cirit atan zihniyetlerden gelmiştir başımıza.Bunu bilinçli mi yapıyorlar, kapıldıkları kör ideolojilerin etkisiyle mi,yoksa bilimç yoksuluğundan mı bilmiyorum.Fakat bu anlayışın ülkeye ve topluma çok büyük zarar verdiği ortadadır.
Tabii bu benim duyduğum tepkiye belki gerekçe olmayabilir ama bu mantıkta ısrar edenlerin de artık bu tuhaf durumu anlamaları ve en azından bunun anlaşıldığının farkına varmaları gerekir.Umarım,boğazlarına kadar kör ideolijilere saplanmış zihniyetler bir şekilde bu bu garipliğin farkına varır ve dürüst davranmayı öğrenirler.Dileğim bu.
Aydınlık bir Türkiye dileğiyle sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
Sn. Sevim
nezaketli yorumlarınıza teşekkür ederim, zira sabah güneşinin doğmasına yakın olan karanlık, gecenin en karanlık anı’dır, belki de ya da umarım ki böyle bir dönemdeyiz ve aydınlığa her zamankinden daha yakınız. “enseyi karartmadan”, “selam olsun türkiye’nin aydınlık geleceğine” demek gerekiyor, hemde daha yüksek sesle.
Yazan:sevim Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
Çok doğru söylüyorsunuz.Fakat geçmişte büyüklerimin karşılaştığı baskı,zulüm,işkence ve türlü sistematik sindirme yöntemlerini okuyup tanıklık ettikçe bazen “umarım”lar,”dilerim”ler en naif beklentilere dönüşerek dilimize yerleşiyor.
Şidetten çok çektik zira.Ben yaşamamış olsam bile buna maruz kalan yakınlarımın dolaylı olarak bende yarattığı derin izler var.Sesimi daha gür yüksetsem de onca acı ve burukluk yüreğimin bir yerinde benimle beraber yaşıyor.
Fakat yine de susmadım ve susmayacağım.Adaletin,eşitliğin,özgürlüğün,insan onurunun çiğnendiği yerde farklı bir dünya talebim hep olacak.Yine de yüreklendiren sözleriniz bana güç verdi ve vermeye devam edecek.
Selam olsun barış,eşitlik ve kardeşlik umudunu yitirmemiş güzel insanlara.
Yazan:durhat Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
Bal gibi olur.Bu kadar iman etmişi ,muridi,yılmaz bekçisi varken Kemalizmden demokrasi neden olmasın?Demokrasi oyununu oynayarak geçinip gideriz.Yaptığımız da bu zaten.
Fakat ilginçtir,bunu her nedense farklı kılıflar altında yapmak daha bir yaygın.
Kimi bu maskeli baloya “sol”,kimi “demokrat”,kimi de “liberal”olarak iştirak etmeyi daha uygun buluyor.
Ben şahsen maske takmadan Kemalist olarak kendilerini doğrudan tanımlayanlara daha çok saygı duyarım.Görüşlerine katılmasam da daha etik ve ahlaki bulurum çünkü…Tıpkı doğrudan milliyetçi olduklarını ve bu tutumlarını ırkçılığa vardırmayı gizlemeyen kesimleri anladığım gibi anlamaya çalışırım.
Asıl sakatlık, bu sinsi gizleyişte,rengini belli etmeyerek kraldan daha kralcı davranan zihniyette aranmalı.
Hani şu Ergenekon terör çetesinden bahsedildiğinde oralı olmayarak ortadan sıvışan ama Taraf gazetesi ve namuslu solculara utanmadan liboş demeyi devrimcilik,solculuk,sosyalistlik vs.olarak taslayan garebet tiplerden sözediyorum.
Onlar ki kafalarını kuma gömerek gizlendiklerini zannederler.Kimi kadın hakları,eşcinsel hakları,özgürlükleri vs.en radikal bir duruşla benimseme görüntüsü verirken,bir başkası liberalizm üzerine nutuk çeker…
Fakaaat,öyle bir an gelir ki bu tipler kendi aralarında dalaşmaya başlar.Solcu geçineni dürüst aydınlara dil uzatıp “liboş”dediğinde bizim liberalizm üzerine mangalda kül bırakmayan sahte liberallerden feryat figanlar yükselir.Hoş”liboş”dendiğinde,aslında sahte solcu kimleri hedef alıp kimlere çamur attığının gayet bilincindedir ya,lakin kelime benzerliğinden olsa gerek ,sahte liberaller hakaretin kendilerine yapıldığını zanneder.Zira bütün karizmasının çizildiği hissine kapılır.
Böyle bir dalaşa sahte bir solcuyla taklit bir liberalin yorumlaşmasında tanık olmuştum.
Gelin görün ki,kaderin garip cilveleri var…O yanlış anlaşılan freks nedeniyle bibirlerine muhalif gibi görünenler neden sonra konu Kemalizme olunca nasıl da aynı damardan beslendiklerini bir güzel belli ediverirler.
Bir garip ülke işte!Herşey ihtimal dahilindedir.Kör ideoloji!sen nelere kadirmişsin?Hem sahte taraflar yaratıp birbirine karşı tokuşturursun,hem sonra aynı podada buluştutursun…Ee,şimdi böyle kaygan,kaypak ve tuhaf zeminde demokrasinin envai türü neden olmasın ki?Olması değil,olmaması enteresan olur.
Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
Evet şu an aldığım bi habere göre biz zaten laik değilmişiz.Sanırım ortada bi kavram kargaşası var.Laiklik derken yazımda yönetimde dinin baskın olmaması yani kısaca hukuka dinin etki etmemesi idi. Türkiye de tam olarak bu var bildiğim kadaryıla bunun adı laiklik değilse özür diliyorum ama başka bir isim varsa bi zahmet bildirin. Ancak şunu ayrıca bildirin bu yorumdan nasıl bir çıkarım yaptınızda liberal olamayacağım sonucuna vardınız? Şimdi biz liberal olunca devlet din kurallarına göre yönetildiğinde sokağa dökülemiyormuyuz? Ama benimde haklarım sınırlanıcak. Devletin din konusunda taraf tuttuğunun farkındayım ancak bunu muhtemelen bu sitede olan yorumlarımda değinmiş olmam gerekir hatta direk camileri kapatalım kendi caminizi kendiniz açın anafikirli bir yorumumda olsa gerek.Yanlış anlaşılma çözüldü sanırsam.Bi de şu var ki liberaller hiper süper über adamlar değiller çıkarın bunu kafanızdan. Kemalist de oldum, bi kere de dinci olmuştum, bi kaç arkadaşımın anarşist demişliği var.Nasıl beceriyorum bilmiyorum.
Yazan:sevim Tarih: Nis 14, 2009 | Reply
Serkan bey lafı dolandırıp durmayın.Sadede gelelim lütfen.Benim yanıtını aradığım sorular gayet net.
1-Laikliğin tanımı nedir?Bir ülkenin/yönetimin gerçek anlamda liak olabilmesi için ne tür uygulamalar yapması,hangilerinden kaçınması gerekir?
2-Ben bu anlamda laikliğin ne olduğu ve ne olmadığı üzerine görüş ve düşüncelerimi belirttim.
Buna göre:
Laiklik konusundaki görüşlerime katılıyor musunuz,katılmıyor musunuz?
a)Katılıyorsanız,peki sizce Türkiye bu anlamda laik bir ülke midir?
b)Katılmayıp görüşlerimi doğru bulmuyorsanız,bir zahmet bana laikliğin tanımını yapabilir misiniz?
3-Türkiye’de pratik/işleyiş/uygulama vs.yönüyle gerçek tanımına uygun bir laik yönetimin olmadığını kabul ediyorsanız,sizce bu kör topal haliyle bildiğimiz koroya katılmanız ne kadar tutarlı ve ilkeli bir duruş olur.
4-İçi boşaltılmış kof bir laiklik söylemiyle kitleleri uyutan egemen güçlerin borazanlığını yapmak,sırf bu haliyle bile birileri tarafından üretilen irtica,din devleti vs.gibi hayali korku senaryolarına bunu alternatif olarak görmek,bununla gurur duymak liberal olduğunu iddia eden birine yakışır mı?Ya da bu tutum liberalizm ile bağdaşır mı?
6-Dikkat ederseniz kendi gözlemime dayanarak laiklik tartışmasını liberalizm üzerinden tartışıp değerlendiriyorum.Zira her yorumunda kendini liberal olarak tanımlayan sizsiniz.Sizin yerinizde aynı iddiada bulunan bir solcu olsaydı sol ile laikliğin ilişkisini tartışırdım.Dolayısıyla benim liberalizm ile bir problemim yok.Sizin gibi liberal geçinip de liberalizmle ilgisi olmayan sığ argümanlar üretenler beni şaşırtıyor.Bu duruşunuzla belki farkında değilsiniz ama liberalizmi yerlerde süründürüyorsonuz.
7-Ayrıca kimselerin her şeyi liberallerden beklediği,bir süper kahraman gibi toplumu kurtarmalarını falan beklediği yok(en azından bu yönde bir talep veya beklentiyi ima ettiğimi hatırlamıyorum).Sadece sizi tutarlı olmaya davet ediyorum.Zira CHP ağzıyla laiklik söylemine sarılmak liberallerin misyonu olamaz.Olursa da çok yaman bir çelişki olur.
8-Son olarak bu parçaları yanyana koyarak benimle tartışın.Bunu yapamayacak,yani nesnel ve bilimsel gerçeklere dayandıracak tezleriniz yoksa kem küm etmeyi bırakın.Yok eğer amacınız kaliteli bir tartışma ve verimli bir bilgi paylaşımıysa bunu da memnuniyetle kabul eder ve buna hazırım.Amacım sizinle kişisel bir polemiğe girmek ve sizi üzmek değil çünkü.Ama dediğim gibi gerçeklerimizle yüzleşecek cesareti göstermemiz şart.Anlaştık mı Serkan Bey.
Yazan:nazmi öner Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
Cumhuriyet: içi doldurulmaz da sözde kalırsa mutlakıyetten meşrutiyetten bir farkı olmaz. Dünyada bu şekilde pek çok cumhuriyet vardır. Kiminde cumhurbaşkanlığı babadan oğula geçer, kimi yaptırdığı göstermelik seçimlerle ömür boyu orada kalır, kimisi ilk seçimde ömür boyu seçilir. Kimi İslam, kimi halk cumhuriyetidir. Ama akla ve bilime, hakka, hukuka ve halka dayanmıyorsa, insani, vicdani ve etik değerlerle bağdaşmıyorsa ve bir de içinde demokrasi yoksa, onun adı cumhuriyet olsa da kendi cumhuriyet olmaz.
Ve bugün dünyada laikliğin, demokrasi ve insan haklarının gerçek anlamda uygulandığı ve gerçek anlamda hukuk devleti sayılan ülkelerin çoğu da, cumhuriyet değil meşruti krallıklardır.
Bu yüzden cumhuriyetin içinin doldurulması her şeyden daha önemlidir. Ama korumadan kasıt cumhuriyeti bu şekliyle korumak, yani demokrasi kavramlarına, hak ve özgürlüklere karşı da korumak anlamındaysa, içinde sadece laiklik olsun, gerisini devlet dilediği gibi doldursun düşüncesinin egemen olduğu despot bir yapı savunuluyorsa, (ki batı karşıtlığı ve 301 savunuculuğu bunu çağrıştırıyor) ben böyle bir cumhuriyetin korunmasına katılmam.
ayrıca,demokrasiyi tanımak için onu yaşamak gerekmektedir.Oysa ülkemizde gerçek ya da gerçeğe yakın bir demokrasi hiç yaşanmadığı için, demokrasinin ne olduğu bilinememekte ve bir bilinmezin mücadelesi de kimseye pek cazip gelmemekte; sonuç olarak demokrasi en çabuk vazgeçtiğimiz değerlerin başında gelmektedir.
Yazan:mehmet Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
*** Malesef şu anda sorun sadece bürokratik oligarşi değildir. Zamanla sosyolojik bir temelde
edinerek kronik bir hale gelmiştir. Zamanında kuş olan bir kısım halk artık kendini penguen sanmakta ve gökyüzünü değil o yalancı denizi korumaya çalışmaktadır.
*** Yorum değil tanımı gereği ideolojisi olan, herhangi bir ideolojiyi ötekilerden üstün tutan her sistem FAŞİSTTİR. Kemalist cumhuriyet olur ama yine tanımı gereği kemalist demokrasi olmaz.
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
Sn. Mehmet bey / Sn. Nazmi bey
çok haklısınız, işte bu yüzden dolayı misal; “yanlış demokrasi”den söz edemeyiz, ama “yanlış cumhuriyet”ten söz etmemiz mümkündür, örnekleri de çoktur, bu örneklerden birinin de içinde yaşamaktayız zaten.
Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
Sevim hanım ortada bir yanlış anlaşılma olduğunu belirttim hala bana laf giydirme peşindesiniz tartışma mı istiyorsunuz peki.
1.Laiklik kavramı esas olarak 3 farklı dalda incelenir bu dallar felsefe, hukuk ve siyasidir.Sizin laiklik budur türkiyede laiklik var mı ne biçim liberalsin sen liberallerin yüz karasısın tarzı konuşmalarınızın kaynağıda esas olarak bu durumdur.Tabi bu kavramların tamamı bireyin değil devletin laikliği ile ilintilidir zaten tartışmamzıda bireye girmemişiz.Bu anlamlara teker teker gelecek olursak:Felsefi açıdan tanımlayanlara göre laiklik “insana, insan aklına, beşerin ebedi tekamülüne iman getirmektir.” Buna göre, laik devletin dine karşı oluşu ile tarafsız olması arasında bir fark görmeyenler, dinle ilgisi olmayan anlamının hepsini dinsizlik olarak tanımlamışlardır. Siyasi anlamı üzerindeki tartışmalarda ise laiklik, liberalizmin dini kaynağı sayılır ve siyasi kudretin dini kudretten ayrılmasını ifade eder. Teokratik devletten demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış, laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı olmuştur. Buna göre kavram, çağdaşlaşma ve insan hakları ile yakın bağlantılıdır. Dikkatinizi çektiyse laikliği savunmamda herhangi bi problem yok. Hukuki tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte dinlerin düzenini bozacak davranışlarını da önlemekle yükümlüdür. Bu tanımlar ışığında işimize bakalım Trükiye laikmidir. Türkiyede anayasa dinin otoritesi dışında çıkarılır, Devletin dini varmıdır devlet herhangi bir yatırımı veyahut bir uygulamayı dini esas alarak mı yapar? Şüphesizki burda yine diyanet ve müslümanların ibadet yerlerinin giderlerinin karşılanması kafamızda soru işaretleri uyandırabilir. Buna rağmen bu uygulamaların sebebine baktığımızda ve sonuçlarına baktığımızda uzun dönemler laikliğin zararına değil yararına çalıştığını görürüz. Çünkü İslam dini Reform gibi herhangi bir yenileşmeye girmemiş ve müslüman ülkelerde islamı devletten uzak tutmak zor bir durum haline gelmiştir. Ülkemizde de bu durum büyük ölçüde din görevlilerini ve yapılarını direk olarak devlet denetiminden ve devletin eğitim kurumlarından geçirerek islamı zararsız hale getirme olarak görülebilir. Kaldı ki diğer dinlerle islamı karşılaştırmak pek doğru olmaz çünkü ülkedeki müslüman oranı ve islamın yorumlanarak ne kıvamlara getirelebileceği zaten göz önündedir ve diğer dinlere göre şüphesizki demokrasi için daha büyük tehlike içermektedir. Halbuki alevilik, hristiyanlık, musevilik gibi dinler hakkında çok daha az yorum olduğu ve son 200 yıl ele alınarak sicillerinin çok daha temiz olduğu görülebilir. Buna rağmen islam hakkında milyonlarca sayfalık yorum ve islamı kullanarak yokedilmiş onlarca demokrasi göz önündedir. Bütün bunlar göz önüne alındığında devletin islamı kontrol altında tutmasının amacı az çok anlaşılabilir buna rağmen halkın çağdaşlık seviyesi ve bilgi birikimi arttıkça bu önlemler gereksiz hale gelebilir ve zaten gelmelidir. Bu durumda cami ve kilise ayrımı yapmakta doğru olmaz. Trükiye de serbest mahkemeler ise kanunları uygulamada dini esas almazlar bu yüzden ki demek istediğimin bu olduğu ve laiklikten sizin çıkardığınız anlamı çıkarmak için yorum gerekirken bu anlamın direk olarak laikliğin tanımında bulunduğunu belirtmek isterim. 2. Bu anlamlar üzerine görüş ve düşüncelerinizi belirtmenizde zaten bi problem yok asıl problem benim hakkımdaki eleştirilerini tamamıyla bu öznel görüş ve düşüncelerinize göre gerçekleştirmeniz ki beni rahatsız eden de budur. Aslında o kadar rahatsız olmadım yazılarımın büyük bölümünde kışkırtma amacı güderim cevap gelsin diye. Bunda bu davranışımın etkisi olduğunu düşünüyorum.
a) Laiklik konusundaki düşünceleriniz anladığım kadarı ile Diyanet vb kurumları ile dinler arasında ayrım güdüldüğü cem evlerine haklar tanınmayarak bazı dinlere haksızlık yapıldığıdır. Ancak daha öncede söylediğim gibi laiklik derken bu durum aklımın ucundan dahi geçmedi. Bunun yanında herhangi bir devlet dairesinde alevilere yönelik bir ayrımın yapılmadığınıdıda göz önünde bulundurmak gerekir ki diyanet işlerinin argümanlarına bakıldığında cem evlerine kaynak ayrılmamasının sebebpleri şu şekilde sıralanabilir(diyanet işlerine göre):
-Cami, belli bir mezhebin, namaz kılanların ve camiye gelenlerin değil, mezhebi, meşrebi, tarikat ve inanç grubu, dini pratiği ne olursa olsun müslümanların ortak mabedirdir.
-Alevîlik, islâm kültürünün bütününden ayrışan değil, onu tamamlayan bir unsurudur
-Alevî-bektaşî kültür ve geleneğinde dergâh, tekke, zaviye ve niyaz evi olarak tanımlanan bugünkü cemevlerinin ısrarla cami, kilise ve sinagog gibi birer mabet olarak gösterilmeye çalışılması tarihi tecrübeye ve bilimsel kriterlere aykırıdır.
Bu kriterlere baktığınızda hak verebilir veya vermeyebilirsiniz ancak diyanet kendini din konusunda bir otorite olarak görmektedir bunu birinci maddenin sonundada açıkladığım gibi prtaikte demokrasi yararına yapmaktadır. Kriterler tartışmaya açıktır ancak cem evi açmak diğer dergahlar da olduğu gibi serbesttir diğer dergahlara karşı tutunduğu tutumla aynı tutumdur. Zaten alevilik bildiğim kadarıyla kuralları gereği ibadethaneyi çokta gerekli görmez ve bu konuyu tartışmayı gereksiz gören pek çok alevi vatandaşımızda bulunur. Tabiki kendi vergilerinizle cami yapılması sizi rahatsız ediyo olabilir konu hakkında bir bilgim olmasada verginizi verirken devletin yaptığı harcamaları göz önünde bulundururarak bi bölümünü vermeyip protesto edebilirsiniz. Bu yolda hukuğa başvurabilirsiniz kazanma şansınız var olmadı AİHM e gidersiniz.(birinci bölümün sonunda din adamı ve cami gibi kurumların karşılanmasını neden devletçe üstlenildiğini açıklamıştım)
b)Alevilerinde ve diğer dinlere mensupların vergisini verdiğini düşünürsek tabiki bunu isteme hakları vardır. Ancak cem evlerinin statüsü dini ve siyasi olarak nedir. Alevilik müslümanlıktan ayrı bi dinmidir gibi sorular göz önüne alındığında neden bütçe ayrılmadığı hakkınbda fkir edinilebilir. Herhangi bir dergahın giderlerinin karşılanması halinde diyanetin diğer derghalara karşı tepkisi ne olmalıdır ve bir dergah oluşturmak ne kadar zordur gibi sorular devletin neden cem evlerine kaynak ayırmadığı konusunda aydınlatıçı olabilir. Musevilerin ihtiyaçları neticesinde sinagokların giderlerinin büyük bir bölümüde(camiler gibi) diyanet bakanlığınca karşılanmaktadır. Kiliseler hakkında bir bilgim yok fakat musevilerin itirazları doğru bulunup böyle bi sonuca ulaşıldıysa hristiyanlar içinde durumun değişmeyeceği görüşündeyim.Musevilerin ititrazı 2002 de başlamış ve 2004 te sonuç bulmuştur bildiğim kadarıyla bu durum değişmedi.
3.Türkiye de pratik,işleyiş,uygulama vs yönünden laiklik olduğunu düşünüyorum. Bunun sebeplerini birinci madde de açıkladım laikliğide açıkladım. Diyanetin neden olduğunu ve olması gerektiğinide açıkladım. Diyanetin diğer dinlere karşı tutumunuda musevi örneğyle göstermiş oldum. Akp nin laik olmadığını savunuyor olabilirsiniz bu konuda bazı tezler oluşturmak kesinlikle mümkündür ancak bu hükümette bile temel olarak laiklik işleyişine devam etmiş olmasına rağmen oy toplama ve bazı parti kaynaklarını korumak için tavizler verilmiştir. Bu tavizler hakkındaki düşüncelerimse büyük ölçüde Akp aleyhine olsada durumun vahimliğinin abartıldığı(kör,topal) görüşündeyim.
4. Türkiyedeki laikliğin içinin boş olduğunu düşünmüyorum bu konudaki fikirlerimi ise hukuk alanında, kamuda ve devletin herhangi bir organında dinin etkisinin olmadığını (bireysel hareketler hariç) düşünüyorum. Bireysel ve istisnai durumlar için bireyleri eleştiririm ama devleti eleştirmem pek akıl karı olmaz. Egemen güçlerin borazanlığınıda yapmadım Laikliğin önemli olduğunu ve korumak için nelerin yapılabileceğni ve bunun ordu yada kemalist zümreyle alakası olmadığını belirtmeye çalıştım. Liberale yakışmıcak ne var anlamış değilim laikliğin gerekliliğini savunuyorum(açıkladığım anlamlar büyük oranda çerçeve kabul ederek). Laiklik tehlikeye girdiğinde tepki veririm tıpkı özgürlüğümü tehtid edecek diğer unsurlara tepki vereceğim gibi.Liberale yakışır mı? Neden yakışmasın.
5. Şimdi siz bütün yorumlarımı okudunuz beni çok iyi tanıdınız sonrada liberalizmi yerlerde süründürdüğüme karar verdiniz sanırım? Argümanlarımın anlaşılır basit ve farklı olmasına (her gençte olduğu gibi) dikkat ediyorum. Bunu sığ olarak görenler tabiki olacaktır ancak öznel yargılarınızı arkasına sağlam deliller koymadan nesnelleştirmek doğru değil.Herşeyden önce hakkımda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma durumu söz konusu üstüne durhat beyle baya güzel coşmuş giydirmişsinizde giydirmişsiniz. Bence yanlış ancak ortalama insanlarda sıkça görünen bir durumdur.(Bu da benden olsun:D)
7.Liberallerin böyle şeyler yapamayacağı bir konu hakkındaki görüşlerinden yola çıkarak liberalliğe yakışmadığını iddia etmeniz gibi söylemleriniz beni buna söylemeye itti liberaller farklı düşüncelere sahip olabilir, hata yapabilir bu tür durumlar onları liberallikten men ettirmeyi gerektirmez. Chpyle argümanlarımız çok farklı Chp durumu benim gördüğümden çok daha vahim görüp laikliği belli bir zümrenin koruduğu görüşünü savunurken(çoğunlukla). Benim duruma daha iyimser ve verilecek tepkiler konusunda daha toplumsal düşüncelerim olduğunu görürsünüz. Kaldı ki Chpyle aynı olsa noluyo direk totaliter, stotükocu, atatürke tapıcımı oluyoz? Garip.
8.Tartıştım. İstediğiniz açıklama çoğu ayrıntısıyla budur. Bilgilendirici olduğu şüphesiz. Ancak daha çok iktisadi ve askeri konular ilgimi çeker bu yazıyı yazarken sıkıntıdan patladım umarım yeterli olur.
Benim pek sorum yok tartışma ne kadar çabuk biterse işime gelir konu büyük oranda ilgi alanımın dışında çünkü. Ancak sizin beklentileriniz doğrultusunda tartışmayı uzatmayada hazırım. Keşke bu kadar sövmeden önce biraz düşünseniz ve fikirlerimi tam olarak analiz etmiş olsaydınız ancak ilk yazı ayrıntılı değildi ve kışkırtıcı yönleri vardı bu yüzden bu durumu hoş görmeye çalışıyorum.
Not: İslam’in demokrasi için tehtid olduğu görüşünde değilim ancak islamın sayısız yorumu ve eğitimsiz kitle yoluyla demokrasiyi yıpratabileceğni düşünüyorum bu yüzden ikisinin birbirinden ayrı olması kanaatindeyim. Yazımın birinci bölüm sonunda ki cümlelerin yanlış anlaşılmamasını önemle rica ediyorum.Bunu yazana kadar öldüm zaten.
Yazan:ender güçlü Tarih: Nis 17, 2009 | Reply
Cemaat le oluyor da Kemalizmle niye olmuyor.
Yazan:mehmet Tarih: Nis 17, 2009 | Reply
sn Bercem
*** İki yanlış bir doğru etmez.
”Yazan:bercem Tarih: Nis 11, 2009 | Reply
saka yapiyorsunuz herhalde,ne oligarsisi ne kosebasi tutulmasi,ne tasfiyesi. Donkisotluk yapmanin alemi yok, musterih olun heryerde zaten sizin adamlariniz var, bizim cocuklar basardilar, 80 darbesiyle siyasi islami iktidar yaptilar. Ozellikle 80 darbesinden beri her yer tarikatci dolu, yok baskanindan tubitak’a kadar her yerde turk islam sentezcileri buroksiye sizmis durumda. Sonuc? Bilim ve Teknik’in kapagina bakmak yeterli.”
*** Siyasal İslam, irtica, tarikat, dinsel baskı vs gibi konularda ülkemizde yaşanan sorunları ele almak isterseniz biz sizden daha çok eleştirir ve karşı dururuz onlara.
****Kaldı ki bu bahsettiğiniz sorunların kaynağı demokratik bir ülke olmayışımızdır.Çözüm olarak Faşizmi görüyorsanız, sadece kendi ideolojinize (kemalizm vs)özgürlük istiyorsanız, geri kalan insanların fikir ve ideolojilerini iptidai-ilkel buluyorsanız saygı duyarım.Faşizmde nihayetinde bir sistemdir ve kendine göre sorun çözme yöntemleri vardır.
***Sonuç olarak iki kötüden birini tercih etmek zorunda değiliz.
Yazan:Mustafa ŞAHİN Tarih: Nis 17, 2009 | Reply
Kemalizm demokrasiye engel değil Kemalizmi kullanan statükocular demokrasiye engeldir.Bu ayrımı önemle belirtmekte fayda vardır.Ayrıca demokrasi ırkçılık yada ırk din sentezciliğini de kabul etmez.Kemalizmin tasfiyesi yerine önce Kemalizmi kendilerine maskot edinmiş kafatasçıların,sözde demokratların,sözde aydınların,sözde partilerin tasfiye edilmesi gerekir.Demokrasiyi halka ulaşmak için bir araç olarak gören bir insan tarafından yönetilmekteyiz.Bu tür düşünceye yada Kemalizmin tasfiyesini bitirip kendi sözde demokrasilerini sisteme aşılamayı düşünenler,deneyenler demokrasinin zaman aşımında çürütülmeye mahkumdurlar.Bu ülkeye demokrasi teokrasiden dönüşerek devrimle gelmiştir.Demokrasinin ülkeye geçeşine zemini oluşturan ise Kemalizmdir.Aslında sorun Kemalizmde değil teokrasi-demokrasicileri-nin bir türlü bu ülkede demokrasiye hoş geldin diyen Kemalizmi hazmetmemesidir.
Yazan:mehmet Tarih: May 6, 2009 | Reply
SN.Mustafa Bey
***Her resmi ideoloji demokrasiye engeldir.
Şahıslar kemalist,komunist,sosyalist,şeriatçı vs olabilir ama Sistem bir ideolojiyi ötekilerden üstün tutuyorsa demokrasinin varlığından söz etmek bana garip geliyor.
En iyi ihtimalle şunlar olabilir;
Kemalist şeriatçı,
Sosyalist Kemalist,
Liberal Kemalist,
Kemalist Kapitalist, Kemalist savcı, kemalist vali, kemalist müsteşar vsvsvs
***Ama hakkını yemeyelim kemalist olmayan çiftçi ve evhanımı hoş karşılanabilir
🙂 🙂 🙂
Yazan:ali duman Tarih: May 6, 2009 | Reply
Kemalist demokrasi ile henüz teşrif etmişliğimiz yok, ancak 85 yıldır kemalist diktatörlük ile bayağı bir yakınlığımız, hukukumuz oldu ve olmaya da devam ediyor, AB’ye el açmış medine dilencileri gibi demokrasi dileniyoruz, zira bizdekinden bir halt olacağı yok, bunu anlamış olmakta bir seviye, ancak anlamayanların sayısı korkarım ki anlayanlardan daha fazla, o halde vay halimize, desenize gelsin darbeler, gitsin muhtıralar, hadi bakalım kolay gele herkese.
Yazan:mehmet Tarih: May 7, 2009 | Reply
sn Ali Duman Bey
***Kemalist demokrasi tam da böyle oluyomuş demek ki
*** Normal demokrasi ile karıştırmayalım. Demokrasi Kemalist ise böyle olur.Tabi demokrasi ile pek alakası olmaz.
***DEVEKUŞU GİBİ NE DEVE NE KUŞ 🙂
Yazan:tuncay köse Tarih: Şub 12, 2010 | Reply
KEMALİZM VE SOSYAL DEMOKRASİ
Sosyal Demokrat kesim, yirmibirinci yüzyıla giderken, Türkiye’deki ideoloji ve somut program tartışmalarını yoğunlaştırıyor.
Her ideoloji gibi “Sosyal Demokrat” ideolojinin de Türkiye’deki temelleri, bir yandan evrensel kaynaklardan, öte yandan ülkenin tarihsel düşünce kökenlerinden gelir.
Hiç kuşkusuz, Türkiye’deki güncel ideolojileri etkileyen kaynakların başında Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun ideolojisi vardır.
Geleneksel olarak “Atatürkçülük” ya da “Kemalizm” terimleriyle adlandırılan, Mustafa Kemal Atatürk’ün ideolojisi, O’nun söyledikleriyle olduğu kadar, yaptıkları ile de biçimlenen bir düşünce sistemi, hatt>â bir uygulama programıdır.
12 Eylül’ün Tahribatı.
Günümüzde, Mustafa Kemal Atatürk’ün ideolojisini belirtmek için kullanılan isimlerden, “Kemalizm”, eskiden daha sık olarak kullanılan “Atatürkçülük” terimine tercih edilir olmuştur.
Bunun en önemli nedeni, 12 Eylül yöneticilerinin, kendilerini “Atatürkçü” olarak nitelemesi ve Atatürk’ün kişisel vasiyeti dahil, pek çok Atatürkçü ilkeyi, Atatürk’ün adını kullanarak bozmuş, zedelemiş hatt>â ortadan kaldırmış olmalarıdır.
l2 Eylül yönetiminin bu uygulamaları o denli geniş kapsamlı ve Atatürkçülğü zedeleyici olmuştur ki, Nadir Nadi gibi, kimliğini “Atatürkçü” olarak tanımlayan bir yazar bile, bu uygulamalar karşısındaki protestosunu belirtmek için, “Ben Atatürkçü Değilim” adıyla kitap yayımlamak gereğini hissetmiştir.
Atatürkçü düşünceyi ve ideolojiyi incelemek isteyen bazı bilimadamları, sırf 12 Eylül yönetimi ile özdeşleşmemek için, “Marksizm” ve “Marksoloji” ayrımını anımsatan bir biçimde, çalışmalarını, “Atatürkçülük” adı altında değil, “Atatürkoloji” ismi ile yapmak ve yayımlamak gereğini duymuşlardır.
İşte bütün bu nedenlerle, toplum, ve özellikle Atatürk’ü düşünce ve eylemlerinin odak noktası yapmak isteyen yazar, düşünür ve politikacılar, artık, “Atatürkçülük” yerine “Kemalizm” adını kullanmaya başlamıştır.
Oysa, bu ayrımdan önce, özellikle 1960’lı yıllarda, başka bir ayrım göze çarpıyordu: Mustafa Kemal Atatürk eyleminin ya da devriminin, Kurtuluş Savaşı bölümünü benimseyen ve destekleyen, fakat ondan sonra gelen batılılaşma atılımlarını reddedenler, daha çok “Mustafa Kemal” ismini kullanıyor, buna karşılık, anti-emperyalist harekete pek de sempati ile bakmayan, ama, batı ile bütünleşmeye önem verenler, Atatürk adını tercih ediyorlardı. Bir anlamda, bizce bölünmez bir bütünlük taşıyan “Türk Devrimi”, Mustafa Kemal Atatürk ismi bile ikiye bölünerek, “Mustafa Kemal’in yaptıkları” ve “Atatürk’ün gerçekleştirdikleri” olarak ikiye ayrılmıştı.
Bugün, zaten tarihsel, toplumsal ve siyasal gerçeklere uygun olmayan bu ayrım artık güncel önemini yitirmiş ve ortadan kalkmıştır.
Bu ayrımın yerini, kendilerini, Atatürk’ün adını kullanarak O’nun kişisel vasiyetini hiçe sayıp Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarını kapayanlardan, Anayasa’ya zorunlu din dersi koyup, İmam Hatip okullarını pıtrak gibi çoğaltarak laik eğitim ve laik devlet ilkesini zedeleyenlerden, ayırmak isteyenlerin “Kemalizm” terimini tercih etmesi almıştır.
Bu nedenle biz de bu genel eğilime katılarak, tartışmaları, “Kemalizm” adı altında sürdüreceğiz.
Kemalizmi Tartışmak
Bugün Türkiye’de Sosyal Demokrat ideolojinin bir bunalım yaşadığı açık bir gerçek.
En azından siyasal platforma yansıdığı biçimi ile, 1970’li yıllarda yüzde 40’ları aşan bir oy potansiyeli, bugün sol yelpazede görülen iki partinin oy toplamı olarak yüzde 20’lere düşmüş durumda.
Bir başka deyişle, siyasal tablo, bize “Sosyal Demokrat” kesimde bir buhran yaşandığını gösteriyor.
Bu çerçevede bir yandan, politikacılar, uygulamaları, programları ve demeçleriyle öte yandan, yazar ve düşünürler, yazı ve tartışmalarıyla, Sosyal Demokrasiyi haklı olarak, derinliğine ve genişliğine irdeliyor.
Bütün ideolojiler gibi, Sosyal Demokrat ideolojinin evrensel kökleri tartışılırken, ulusal kökenleri de sorgulanıyor.
Bu süreç içinde, kaçınılmaz olarak Kemalizm de gündeme geliyor.
Sosyal Demokrat Değişim hareketi olarak biz de bu tartışmaları yararlı hatt>â gerekli görüyoruz.
Kemalizm’in de bu bağlamda tartışılması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.
İşte Dergimiz, bu sayıda böyle bir tartışmayı en yetkili kişilerin ağzından yayımlayarak, hem Kemalizmin, hem de Sosyal Demokrasi’nin netleşmelerine ve Türkiye’yi yirmibirinci yüzyıla taşımalarına yardımcı olacağını düşünüyor.
Kemalizm ve Sosyal Demokrasi
Kemalizm ile Sosyal Demokrasi ilişkilerine bakıldığında ortada üç egemen görüş açısı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Birinci görüş, kendilerine “İkinci Cumhuriyetçiler” adını veren bazı yazarların ve politikacıların da aralarında bulunduğu bir grubun Kemalizmi reddeden yaklaşımdır.
Bu görüşe göre Kemalizm, tek parti baskısını simgeleyen bir uygulama altı ok ile ifade edilen ilkeleri ise eskimiş bir ideolojidir. Bu nedenle de, günümüzdeki Sosyal Demokrat ideoloji’nin Kemalizm ile “hesaplaşması” ve onu “aşması” gerekmektedir.
İkinci görüş, Kemalizmin, günümüzde de olanca geçerliliğini koruduğunu savunan ve onu, Türkiye’yi yirmibirinci yüzyıla taşıyacak bir ideoloji olarak gören yaklaşımdır.
Bu görüşe göre, günümüzdeki Sosyal Demokrat ideoloji, Kemalizm’e eşittir. Hatta, Sosyal Demmokrasinin güncel zaafları, ancak Kemalizm yolu ile aşılabilir.
Üçüncü görüş, Kemalizm’i, bugünkü Sosyal Demokrat ideolojinin kökenlerinden biri sayan yaklaşımdır.
Bu görüşe göre, Kemalizm, bugünküdemokrasinin ve Sosyal Demokrasinin ulusal kökleri arasındadır. İki ideoloji arasında bugün de yoğun bir etkileşim vardır. Pek doğal olarak değişen dünya ve toplum koşulları her iki ideoloji açısından da bazı yeni açılımlar ve yorumlar gerektirebilir.
Yazan:kaankk Tarih: Şub 12, 2010 | Reply
Kemalizmin amacı çeşitli yöntemlerle – ama eğiterek(!) ”aydınlatma”,ama düşüncene ”yola gelmeyeceği” bariz şekilde karşı çıkanın kellesini uçurma şeklinde- ,herkesin(en azından çok büyük çoğunluğun) aynı kafada,”kemal kafasında”, düşünmesini sağladıktan sonra ”demokrasi” getirmektir.Farklı olan,düşünen kimsenin olmadığı yerdeki yönetim demokrasi olarak adlandırılabilir mi?Veya farklı düşünen kimsenin olmadığı bi yer demokrasiyle yönetilse ne farkeder,diktayla yönetilse ne farkeder?Herkes aynı düşünüyor zaten.
O yüzden kemalizmle demokrasinin yan yana kullanılması gülünçtür,Mustafa Kemal’in asıl amacının demokrasi getirmek olduğu da safsatadır.Farklılıklar olmadan gerçek anlamıyla hiçbir ilgisi kalmayan demokrasi,farkılıkları yok etme yöntemleriyle-uygulamalarıyla mı gelecekti?
Yalanları sistemli olarak küçücük çocukların kafasına kazıma yöntemi (nam-ı diğer eğitim) bırakılsın,birileri çıkıp bir katliam söz konusuyken bile ”Atatürk müzakere mi yapmıştı” veya tek parti dönemi uygulamaları dönemini ima yoluyla bile eleştirmeye hatta eleştirme bile değil sadece yanlış olduğunu söylemeye kalktı mı karşısındaki”siz kimin dönemini eleştiriyorsunuz?1950 öncesi derseniz o başka yere gider.” diye babalanmayı kessin.Daha doğrusu bu adamlar ülkenin kaderiyle oynayan adamlar olarak meclis kürsüsünden veya hukuk hokkabazlıkları üreten ve uygulatabilen konumlarından insin(kimsenin düşüncesiyle alıp veremedğim yok.sonra birisi çıkıp sanki kendisi farklılıklara saygı abidesiymiş gibi ”sizin demokratlığınız,farklı düşünceye saygınız bu kadar işte” demesin diye,bir katliamı savunmak ya da karşısındakinin düşüncesini/söylediğini bastırmak için babalanmanın pek düşünce özgürlüğüne girdiğini düşünmesem de,bazı algısı kıtlar için böyle ekstra açıklamalar ve ön-cevaplar hazırlıyorum ne zamandır.).
Biz de Mustafa Kemal’i ”ülkesini çok seven ama doğru olanı kendi tekelinde tuttuğunu sandığı için çok büyük hatalar yapan çok iyi bir asker” diye tarihteki gerçek yerine koyarak artık onun dönemine değil geleceğe bakalım.
Yok biz devam edeceğiz diyorsanız da,ülkenin önünü tıkamayı ve çocukların beynini yalanlarla doldurmayı kesene kadar Mustafa Kemal’i ağzıma almamak da bana haramdır.Benim düsturum ”yanlışı yapan babam da olsa karşı çıkmak” olduğu kadar ölünün arkasından konuşmamaktır da.O yüzden benim derdim onla değil,ülkenin (dolayısıyla benim ve diğer insanların) önünü onu kullanarak tıkayan sizle…Siz kesin,ben de keseyim.Çünkü ben başlatmadım.