Saldırı vesilesiyle Barış Projesi…
By Rasim Ozan Kutahyali on Nis 15, 2009 in BBP, MHP, Psikolojik harp, Ulusalcılık
Bana düzenlenen saldırının zihinsel artalanını kazıdığınızda karşımıza bu ülkede ısrarla yoksaymak istediğimiz Alevi meselesi çıkmaktadır…
O programda o kadar konuşulan konu varken, çok da fazla konusu geçmeyen “Maraş” olgusu geniş kitlelerde kanı beyine sıçratabilmektedir… Bu kan sıçrayışı hem Alevi kesimler için hem de ülkücü-milliyetçi camia bazında geçerlidir…
Evet, bu ülke Alevi katliamları olgusunu zihninden silemiyor… Sildiğini zannettikçe bu mesele daha da kangren haline gelerek nüksediyor… Bu mesele etrafında dürüst bir yüzleşme yaşayamazsak, Alevilerin ortak taleplerini gideren siyasal formüller üretemezsek bu kangren daha da feci bir hal alabilir…
O programda söyledim… Yine söylüyorum… Türkiye Alevi toplumunun çok çok büyük çoğunluğu, özellikle 80 öncesinin Alevi katliamları konusunda ülkücü hareketi de suç ortağı olarak görmektedir… Ülkücü hareketi ve dönemin MHP’sini faillerden biri olarak görmektedir… Alevi toplumunun algısı bu yöndedir… Bunun böyle olduğunu gözleri kör olmayan herkes bilmektedir… Saldırı sonrası beni arayan Yalçın Topçu da bu “algı” meselesinin böyle olduğunun bilincinde bir siyaset adamıdır. Benle konuşmasında da bunu teyit etmiştir…
Varsayalım ülkücü-milliyetçi hareketin mensuplarının bu katliamlar (Maraş, Çorum, Malatya) etrafında söylediklerinin hepsi doğrudur… Bütün kışkırtmaları ve operasyonları yabancı servis ajanları yaptırmıştır… Katliamın başlangıcı niteliğindeki hadise olan Güneş Ne Zaman Doğacak filminin oynadığı sinemaya bomba atılması tertibini bir CIA ajanı kotarmıştır… Alevilerin oturduğu evleri MOSSAD işaretletmiştir… Cuma namazındaki kitleyi de Rus ajanları galeyana getirmiştir…
Fakat sonuç yine aynıdır… Bu provokasyonlardan sonra Maraş’ta akıl almaz bir iç savaş yaşanmıştır… Bakkal, komşusu olan manavı katletmiştir… Kasap, komşusu olan terziyi katletmiştir… Şehrin Alevi ahalisine yönelik bir kıyım yaşanmıştır. Sağ kalanlar da şehirden göç etmek zorunda kalmıştır. Kentsel bazda Maraş’ın Alevi ahalisinden zerre iz kalmamıştır… Sonuç olarak bu olay Türkiye’nin dört bir tarafında yaşayan tüm Alevilerde çok derin bir travma yaratmıştır… Aslına bakılırsa genel olarak Sünni toplum, özel olarak da ülkücü hareket de o feci kıyımın travmasını atlatamamıştır…
Yaşanılan travmalar yok sayılarak, inkâr edilerek geçmiyor… Bu ülkücü hareket açısından da böyle… Bu ülkenin tüm toplumsal kesimleri travmalarıyla yüzleşerek kendi kendilerini tedavi edebilirler… Yaralarını gerçek anlamda öyle kapatabilirler… Yoksa konuşamayan, iletişimsiz birliktelik halinde yaşayan patlamaya hazır bir toplum haline geliriz…
Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından beri biz tam anlamıyla bunu yaşıyorduk aslında… Ben yaşadığım bu saldırıya rağmen “İşte faşist saldırganlar” tipi jargonu asla benimsemedim, benimsemeyeceğim… O dil “iletişimsiz birliktelik” dünyasının yavan dilidir… “Bölücü vatan hainleri” tipi jargon da bu yavanlığın ters versiyonu…
Yazcıoğlu’nun ölmeden önce üzerinde çalıştığı Büyük Barış Projesi’nden bahsediliyor… BBP camiası ve Alperenler, genel başkanlarının yolundan gitmek istiyorsa bu Barış Projesi’nin başlangıç durağı Aleviler olmalıdır…
“Aleviler de bizim kardeşimiz” sloganlarının gerçeğe dönmesi genel olarak ülkücü/milliyetçi hareketin öncelikli adımları atmasıyla mümkün olur… Önayak olunabilecek çok somut adımlar var… Tunceli’de açılan üniversiteye “Pir Sultan Abdal Üniversitesi”, Nevşehir’de açılan üniversiteye “Hacı Bektaş Veli Üniversitesi” adı verilmesini ülkücü hareket önermeli… Alevilerin büyük çoğunluğunun ortak talebi olan Madımak otelinin bir “İnsanlık Müzesi” haline getirilmesi teklifini önce ülkücü hareket sahiplenmeli… Cemevlerinin hukuken ibadethane statüsüne getirilmesi gerektiğini öncelikle Alperenler ve ülkücüler belirtmeli… İşte atılacak kardeşlik adımları bunlardır…
Karşılıklı yaşanan travmaları dindirebilecek olan adımlar bunlardır… Şu an “Maraş” lafı edilir edilmez rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve ülkücü camianın suçlanacağı korkusuyla teyakkuza geçiliyor… Çünkü milyonlarca Alevinin bu meseleyi nasıl algıladığını içinden biliyor ülkücü/milliyetçi camianın mensupları… Geçmişten kalan bu algıyı kırmak her şeyden önce bugünün Alevilerinin taleplerine sahip çıkmaktan geçer… Kendini ülkücü/milliyetçi olarak tanımlayan tüm kardeşlerime seslenmek istiyorum…
Gelin “Maraş” sebebiyle bana karşı yapılmış bu saldırı olayını, bu şer olayı hayırlı bir vesileye çevirelim… Deprem gibi şer bir olayın Türk-Yunan dostluğu sürecinin başlangıcı olması gibi olsun bu olay da… Bana saldıran arkadaşla dahi yanyana gelmeye, kolkola girmeye hazırım… BBP, kaybettiği Muhsin Başkanının arzuladığı Büyük Barış Projesi’ni Alevilerin taleplerine tavizsiz bir dille sahip çıkarak başlatmalı… Alevi toplumunun her türlü iyi niyete aynı şekilde karşılık vereceğini biliyorum… Türkiye toplumu sahih iyi niyet karşısında algı kapılarını hemen açabilen bir toplumdur… Sünnisiyle, Alevisiyle, Türküyle, Kürdüyle, dindar’ıyla, laik’iyle… Bana inanın böyle bir toplumuz biz…
12 Yorum
Yazan:denememeler Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
Aferin. süper bir yazı. taraf’a yakışır, Rasim’e yakışır bir yazı.
Yazan:suzannur Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
Ülkücü-milliyetçi camia bunu yapar mı? Bence şu anda Yazıcıoğlu’nun vefatının ardından bazı taşlar oynamış, bazıları yerini sağlamlaştırmaya çalışıyorken bazıları da yerinin oynamasından rahatsız. Bu son olaydaki BBP tutumu da henüz bu oturmamışlığın simgesi. Hangi taşın nereye oturacağı netleştiğinde adımlar atılır da bu adım Kütahyalı’nın dilediği mi olur, yoksa onun dövülmesini hak görenlerin dileğimi olur, bunu zaman gösterecek.
Dilerim, Kütahyalı’nın istediği yönde gelişir olaylar. Göreceğiz.
Yazan:Nusrettin Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
Herseyden once yazilarini zevkle okudugum ve televizyonda ki oturumlarini kacirmadan izledigim baris, dostluk, kardeslik ve ezilen halklarin savunucusu Ozan Rasime yapilan kallesce saldiriyi kinadigimi bildirerek, Ozan Rasim’in gosterdigi bu buyukluk karsisinda onu birkez daha taktir ediyorum.
Yazan:fatih y. abbas Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
sunnilik gibi alevilik de homojen bir ideoloji yada inanc degil. ekonomik konularda cok farklilar…
Yazan:nazmi öner Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
Sorunlarla yüzleşmek, yapılan hatalardan ders alarak, ileriye dönük sağlam adımlar atmak elbetteki çok önemlidir. Üstelik Türk insanı da ne üç gün önceye, ne de üç gün sonraya takılı kalmayıp içinde bulunduğu anı yaşamaktadır. Kinci değildir. Şartlandırmalara müsaittir. Savaşa şartlandırılırsa asker, barışa şartlandırılırsa güvercin olur.
Ama asıl sorun, barışı sağlamak kolay olsa bile, sürekliliğini sağlamak oldukça zordur. Çünkü bizde siyasi başarı,hizmetten, projelerden değil, ret duygusundan geçmektedir. Ve seçimden seçime de bu durum hiç değişmemektedir. Kültür ve eğitim sistemimiz de bu durumu desteklemektedir.
Laiklik, Şeriat ve Türban Tartışmaları adlı dosyamda ret duygusu yaratmayla ilgili olarak şunları yazmışım
Az gelişmiş toplumlarda politikacıların, iktidarı elde tutabilmeleri için, seçmenlerde ret duygusu geliştirmekten başka bir seçeneği yoktur. Oldukça kısıtlı olan devlet gelirleri, zaten politikacının kendi lüksüne, beslemek zorunda olduğu yandaş takımına, ülkenin asker, bürokrat gibi güçlü kesimlerine, oy deposu sayılabilecek tarikat, cemaat gibi örgütlü kesimlerine ve seçim yatırımlarına ancak yeter.
Bu kısıtlı bütçe olanaklarıyla, en akılcı ve bilimsel bir şekilde yatırımlar yapılsa bile, kısa sürede, yani bir seçim döneminde, çok belirgin sonuçlar alınamaz. Sonuç almak için en azından iki döneme, ortalama 8-10 yıla veya daha fazlasına ihtiyaç vardır.
Sonra sonuç alınması, ülkenin ve milletin gelişmesi de, zaten az gelişmiş ülke politikacısının işine gelmez. Onlara göre toplum, hep az gelişmişlik çemberinde ve denetim altında tutulmalı, devlete muhtaç ve her şeyi devletten bekleyen, bu yüzden de devlete tapan bir konumda olmalıdır. Bunun yolu da ret duygusu geliştirmekten geçmektedir.
Bunun için de, insanlar arasında öylesine bölünmeler yaratmalısınız ki, sizin tarafınızda ki bir insan: sizin yanlışlarınıza ve hatalarınıza aldırmadan, sırf karşı tarafa beslediği ret duygusundan dolayı, sizin arkanızda dursun. Örneğin laiklik adına sosyal demokrat bir partide bulunuyorsa, partisi radikal dinci partilerin bile sağına geçse, yine de partisini terk etmesin.
Elbette ki bunu sağlamak, normal yollardan gidilerek kolayca yapılamaz. Onun için olağan dışı senaryolar –komplo teorileri- yazıp, karalama kampanyaları düzenleyerek, halkı karşı taraftan korkutmak, soğutmak gerekir ki; bizim politikacılarımızın da tüm başarı ve yetenekleri, bu alanlarda yoğunlaştığından, ret duyguları çoğu zaman nefret duygularına kadar uzanır.
İşte hazır oy depoları böyle oluşur ve bu depoları dolduran seçmenler için, seçim programı, kalkınma projeleri, kimin aday olduğu vs. hiç birisi de önemli değildir artık. Onlar lidere ve partiye oy verir. Hatta çoğu zaman kendi partisine bile sevdiği, beğendiği için değil, karşı partiye kızdığı için oy verir.
Hatta dahası; bir önceki seçimde hırsız, katil, faşist olarak gösterilen birisiyle, başka bir partide gerici, yobaz ve şeriatçı olarak gösterildiği için nefret ettiğiniz başka bir aday, bu seçimde, seçim bölgenizde ve sizin partinizin adayı olarak önünüze getirilebilir.
Ama bu kişiler sizin partiye geçince, sanki sihirli bir güç tarafından, sizin nefret ettiğiniz tüm özelliklerinden temizlenir ve artık o, sizin değerlerinizin temsilcisidir. Sanki rakip takımın santrforunu transfer etmişsinizdir. Bundan sonra gollerini karşı kaleye, sizin için atacaktır. Ama karşı partidekiler hala çok karanlık ve tehlikelidir. Onlardan uzak durmak gerekir.
Ret duygusu işte böylesi akıllara özür bir şeydir. Bu yüzden de akıl karşıtı Türk siyaset geleneğinin en temel ve en geçerli yöntemidir.
“Laiklik, Şeriat ve Türban Tartışmalarından”
İşte bu yüzden yüzleşmeler ve sağlanan barışlar
uzun süreli olamamaktadır diye düşünüyorum.
Yazan:ahmet tan Tarih: Nis 15, 2009 | Reply
rasim bey in kendisine yapılan saldıya rağmen barış yanlısı olması takdir edilecek bir durum.ancak karşı taraftan da böyle bir adım gelmesi pek mümkün değil.keşke olsa da beni utandırsalar ama olmayacağını biliyorum.insanların bu şekilde diyalog kurabilmesi için belirli bir olgunluk seviyesine gelmeleri gerekir.gözlemlediğim kadarıyle rasim bey in bu konuda bir sorunu yok.ancak karşı taraf için maalesef şüphelerim mevcut…
Yazan:kamil Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
ultra ulkuculer (alperen vs paramiliter takimi kastediyorum. bu baglamda, MHP’lileri, Devlet Bahceli’nin disiplinci tutumundan dolayi bu gruba artik yerlestirmiyorum) cinsiyet degistirirler ama Aleviler hakkindaki fikirlerini degistirmezler.O yuzden, Kutahyali’nin onerileri tamamen utopiktir. (kusura bakmasin) Eee, adam Alevi’ye dusmanlik etmesin, Ermeni’ye, Kurd’e, solcuya, demokrata dusmanlik etmesin peki kime dusman olacak, kime satasacak; kime saldiracak! Putin’e mi? yoksa ABD’ye mi? lutfen biraz gercekci olalim…
Yazan:arif Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
Rasim beyi, bu fevkalade olgun yaklaşımı için tebrik etmek gerekir. Türk düşünce hayatının çok kaliteli bir yazarla giderek daha çok tanışacağını görüyorum. Her musibetin bir hayrı var der eskiler. Rasim beyde soğuk bir akıldan daha fazlası, bir gönül derinliği olduğunu seziyorum. İnşaallah bir daha böyle saldırılara uğramaz ne Rasim bey, nede başka akıl yoran aydınımız.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
Rasim Bey’in bu yazısına katılıyor ve destekliyorum.
Ancak bir noktayı vurgulamakta yarar var. MHP ve BBP oldukça farklı partiler durumuna gelmiştir.
Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP ve Ülkü Ocakları daha disiplinli ve daha hoşgörülü bir yapıya kavuşmuşlardır.
BBP ve Alperenler ise hem Türk hem Müslüman Kimliğine aşırı sahip çıkarak Alevilere daha uzak bir hale gelmişlerdir.
Ancak Aleviler hala bu ayrımın çok fazla farkında değildir. Bu yüzden Alevilerin de MHP’ye yakınlaşmaları gerekmektedir.
BBP, gerek Muhsin Başkan’ın kaybı, gerek mecliste temsil edilmemesi açısından bence 2. sıradadır.
Öncelik MHP ile Alevilerin yakınlaşmasını sağlamaktır. Bu da Alevi taleplerini MHP’nin dillendirmesi ile olur.
Yazan:mehmet Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
***Sorunları çözmenin ilk adımı önce sorunun varlığını kabul etmektir. Malesef hala ”inkar politikası” nı çözüm metodu olarak görenler var.(İyiniyetime binaen alışkanlık diyorum)
***tarihsel gerçeklikleri inkar et, kürt sorununu inkar et, din-laiklik sorununu inkar et, rejim sorununu inkar et(demokratikmiyiz?), vsvsvsvsvsvsvsvs
***bravehearttan aklımda kalan bir cümle”gerçek insanı özgürleştirir”. Gerçeklerin inkarının politika olduğu bir yerde özgürlükten dolayısıyla demokrasiden bahsedilemez.Ancak kendinizi yalnızca ve yalnızca kendinizi kandırmaya devam edersiniz.
***NE ALAKA demeyin. Gerçeğin kabulü ilk adımdır her sorunun çözümü için.
***Rasim beyin yazısına ne diyeyim.Okuduğum her yazısının altına tereddütsüz atarım imzamı.Fazlası var eksiği yok zaten….saygılar
Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Nis 16, 2009 | Reply
Bence Kütahyali Türkiyenin en onurlu gazetecisi.
Bariş ve demokrasi için dayak yimek bile vız geliyor. Ama ülkücü-milliyetçi/ Alevi bariş projesinin gercek olmasi bence imkansız. Milliyetçiligin temelinde hep kin, üstünlük, korku ve birşeylere hakim olma olgusu var.
Ilk önce yapilmasi gereken devletin Alevilere karşı olan önyargi kaldirilmasi lazim. Alevilere bütün çağdaş olan haklar verilmesi lazim. Aleviler inançlarinda, ibadet şekillerinde, din derslerinde hür olmalıdirlar. Alevilere diyanet yoluyla baski yapilmasina derhal son verilmeli ve Aleviler camilere zorlanmamali.Ancak devlet Alevileri tanirsa Aleviler ülkücülere hedef olmaktan kurtulur.
Yazan:dr.mustafa çalık Tarih: Nis 17, 2009 | Reply
rasim bey bu ülkede sorunların diyalogla ,iletişimle çözüleceğini çok iyi anlamış ve bunu içselleştirmiş,samimi ve dürüst bir gazeteci. ama aynı zamanda cesur bir gazeteci.ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu insan tipi.doğal olarak dayak yemekte sonuç oluyor.