RSS Feed for This Post

Fethullah Gülen ve Türkan Saylan

… Müslüman görünüp Müslüman’a tuzak kuranlar üzerine okumak için…

 

fethullah-gulen-kapak Gülen Cemaati’nin durumu iç dinamiklerinden mi kaynaklanıyor?Gülen Cemaati’nin durumu iç dinamiklerinden mi kaynaklanıyor? Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmalarıMünâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmaları seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı

Fethullah Gülen’i yi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular 71 kitap indirin72 kitap indirin Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmalarıMünâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmaları seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

71 kitap indirin72 kitap indirin Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmalarıMünâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmaları seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.

… Darbeler, Kemalcilik ve Atatürkizm üzerine e-kitap…

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıKendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarındanYABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleriİÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıEvet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz.  

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıAlaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasaktı. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyordu. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyordu. Rumların ruhban okulları özgür değildi. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyordu. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyordu. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, daha yeni geri verildi. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.  

Kadın hakları ve Kemalizm

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Trackback URL

  1. 60 Yorum

  2. Yazan:yorgun Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Bunları görmek ve söylemek için illa ki, R.Ozan mı olmak gerekiyor..STV dizileri yılardır -Rasim’in dediği- tehlikeli yaklaşımı zaten sürdürüyorlardı.
    Dümeni sağlam olmayan geminin okyanusta alacağı yo bellidir, gemi ne kadar büyük olursa olsun..
    Yine de iyimser olmak isterim.

  3. Yazan:arif Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Rasim bey, bu sitede çıkan yazılarına yapılan yorumları okuyor mu acaba? Karşı kutup ve öteki üzerinden birbirine atılan çamurların, kadim bir böl yönet operasyonu olabileceği marjını bir kenarda tutalım. Bu taraflar arası dengeyi kullanarak oyun kuranların, paçalarını taraflardan birine kaptırma tehlikeside herzaman vardır. Ergenekon yapılanmasının Türkçü söylemine rağmen, bir cemaat tarafına paçasını kaptırdığı aşikar. Buna karşı devletin temizlenme ve arınma operasyonuna karşılık ise, bu operasyonun, başka bir taraf yada cemaat tarfından yapıldığı itirazıda hedef saptırıcı bir savunma kurgusu olarak görülmeli. Bunu bir kurtulma çabası olarak okumalı. Yoksa devlet bekasına tehdit haline gelen bir yapıyı tasfiye ederken, durumdan vazife çıkaran diğer kutuptan medet ummaz. Bu yaşanan Ergenekon olayı her cemaatçi yapıya, ister dini, ister şeytani, ister parasal menfaatçi cemaat olsun, faaliyetlerini yasal düzenlemeler dışına çıkarmamaları hususunda bir ders olmalı. Bu nüfuzlu cemaatlerin, başbakan tasfiyesi yoluyla ülkenin kaderine etkiye kalkışmaması lazım. Cemaat deyince de sadece Fettullah Gülen cemaatinin anlaşılmaması gerektiğine bu iyi bir örnek olabilir. Eğitim bahanesiyle, elde edilen çocukları, kızları manüplasyon için kullanmaması lazım. Evet Fettullah Gülen cemaati bilhassa eğitim alanındaki inanılmaz başarısıyla, bazı manüplatif oyunların aracı haline getirilme tehlikesini barındırıyor. Bu dev organizasyonun, siyasi, mali çıkarlar için kullanılma riski maalesef bulunuyor. Devlet bu neviden alt organizasyonlara düşman olmadan etkin denetleme mekanizmalarını kurmalıdır. Maalesef taraflar arası denge, böl yönetçi anlayış yeni hatalarda yapabilir. Ancak gerek TSK nın, gerekse diğer kurumlarımızın ulaştığı seviye artık bu yanlıştan uzaklaşılacağının işaretlerini taşıyor. Her hatayıda yüz yıl önceki bir siyasi damara bağlama kolaycılığından artık vazgeçmek gerekir. İttihatçı damarın güçlü akışı, o damara zehirli şırıngaların musallat olmasını elbette beraberinde getirmiştir. İşte tamda bu noktada, kendisine devlet ve millet aleyhine uzanacak zehirli şırıngalardan her yapının kendini koruması gerekir. Bu öz denetim yetersiz kaldığında, devletin denetim ve koruma sistemetiğinin çalıştırılması elzemdir. Zira yapılara sızma ve onu manüple etme uzmanlığı ile meşhur zehirli şırıngalar çok ustadır. Ergenekon bir cemaatin devlete sızma ve onu manüple etme çabasına son verilme operasyonu olarak görülebilir. Bundanda çıkarılması gereken ders, cemaatlere dokunulmasın savunmasının, gerçek bir engelleyici savunma bloku oluşturma gayreti haline getirilmemesidir. Unutmayalımki, beğenmediğimiz devlet yapımızla geldiğimiz nokta, dünyanın en etkili ilk on devleti arasında sayıldığımız gerçeğidir. Ekonomik, askeri, demokratik veriler ve taşıdığımız potansiyel, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, bir dünya yıldızı olarak parlayacağımızın tüm işaretlerini taşıyor. Paçalarımıza musallat olan saptırıcı taraflar üzerinden birbirimize düşmezsek, gelecek adına karamsar olmamıza gerek yok.

  4. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Ozan bey Kemalistler ile nurcuların eğitim burs cart curt mantığı aslında oldukça farklı.Pratikte her ikiside kendine militan yetiştiriyor olsa bile.Kemalist kesimin yaptığı okulların tamamını milli eğitime bağışladığını görürsünüz aynı şeyi nurcu kesim için söylemek münkün değil.Bu ayrtıntı herşeyi bir anda değiştiriyor. Yurt dışındaki eğitim hareketlerinde nurcu probaganda konusunda kesin bir şey söyleyemesemde de yurt içinde dershaneleri olsun, yurtları olsun, okulları olsun bazı terslikler göze çarpıyor.Mesela ben eskişehirde yaşıyorum burda iki nurcu özel okul var birinin %95 i kız birinin %95 i erkek. Ha burslara gelirsek ikisindede aynı mantık hakedip haketmediğine bakan yok kendi adamına burs verir. Hatta bir lise öğrencisi olarak işin içinde olduğumdan söylüyorum buradaki özellikle kaliteli liselerde öğrencilerin çoğu nurcuların etkisinde kalmış bu öğrencilerin sayısıyla ne koministler, ne ülkücüler karşılaştırılabilir. Çünkü her nurcu öğretmen bu öğrencileri abiler ablalar dedikleri kesime yollamak için velilerle konuşarak özel bir çaba harcıyor.Ayrıca nurcu yurtlar da sabah namazı kılma, bazı katlarda kuran okuma, akşam abilerle yapılan konuşmalar gibi(isim veremiyorum ancak arzu ederseniz özel olarak bu yurt ve okulların isimlerini size verebilirim) uygulamalara sıkça rastlanılıyor.Özellikle bu abi ve ablalar bu çocuklara her alanda yardım ediyor ve onlara büyük bir şevkatle davranıyor tabiri caizse çocuk kıvama gelene dek proboganda başlamıyor.O yaşta bir çocuk bu abilere sonsuz bir güven besleyebilir ve dediği herşeyi doğru kabul edebiliyor. Hatta benim çok yakın arkadaşlarımın bu yurtlara gitmelerinden sonra yaşadıkları değişiklikleride bi ben bilirim (hala arkadaşımdır zaten sonra bıraktı yurdu İron maiden, Haggard, Motorhead falan dinlettik kendine geldi)Yurt dışındaki okullar hakkındaysa ayna programından edindiğimden daha fazla bilgim olmadığından yorum yapmıcam.

  5. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Düzeltme:Eskişehirdeki okullardan biri karışık biri tamamen kızlara yönelik eğitim veriyor imiş.Hatadan dolayı özür dilerim.

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Sn.Kütahyalı yine Türkiye’nin siyasal yapısında varolan derin çelişkilere,toplumun karşı karşıya bırakıldığı dezenformasyona ışık tutmuş.İttihatçılığın mirası olan bu zihniyet yapısı,ifadesini şu çarpıcı ifadelerde yeterince buluyor kanımca:”İttihatçılık da gayrımüslimleri Müslümanlaştırmak, Alevileri Sünnileştirmek, Sünnileri laikleştirmek ve Kürtleri Türkleştirmek üzerine temel stratejisini kurmuş hastalıklı bir zihniyet yapısıdır… Bu zihniyet için Sünni-dindarlar da, Aleviler de, Kürtler de, gayrımüslimler de potansiyel tehdittir…
    Başka söze gerek var mı?
    Sadece üzerimizde oynanan bu kirli oyunlara gelmeyelim demekle yetineceğim.Fazlası Rasim beyi tekrar etmek olur.

  7. Yazan:Leyla Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Birisi cevaplarsa sevinirim. Nedir bu Özel Kuvvetler Komutanlığı? Kategorik olarak her soyledigi iftira olmasi gereken bir birim mi?
    Kutahyali’nin yazisi bu birim ne derse desin inanilmamasi gerekliligi uzerine kurulu… Eger hakikaten gorevi iftira atmak olan bir birimse, Kutahyali’nin yuruttugu mantik da dogrulanmis olur.

  8. Yazan:sevim Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    Çok şükür,dolabın içine tıkıştırılan kirli çamaşırları bir bir ortaya çıkaran Rasim bey ve onun gibi dürüst aydınlarımız gün geçtikçe çoğalıyor artık.Olayların üzerine cesaretle giden,gerçekleri gün yüzüne çıkaran namuslu gazetecilik dönemi de başladı.Ayrıca Derin devlet yapısı artık yargıya intikal edilmiş,halk,bilinçlenip uyanmıştır.
    Sadece ülkede değil,devrim niteliğindeki bu temizlik hamlesi bütün dünyada yansımasını buluyor.Ve sadece bizde değil,yıllardır ahtapot gibi her yanımızı sarmış korku rejiminin bu ülke ve insanı üzerinde oynadığı oyunların,türlü komplo ve entrikaların kokusu tüm dünyaya yayıldı.Birtek,hâlâ karnından konuşan,kem-küm eden “ama”larla kafa bulandıran küçük bir azınlık duymadı.Onlar ki,demokrasiden,insanlıktan,eşitlik ve adaletten nasiplerini alamayacak kadar fanatik milliyetçiliğe batmış durumdalar.Ergenekon artıklarına duydukları güven ve sempatiyle utanmadan dürüst ve namuslu insanları karalama çabasında ısrar ederek,bu memleket için atılacak her olumlu adımı gölgelemek için çırpınıp duruyorlar.Lakin bütün bu çırpınışlar nafile!Artık mızrak çuvala sığmıyor.Onlar,basit hikayelerinin ardına saklanıp gerekçeler üretirken…aydınlığı karartmaya uğraşırken, sadece içine düştükleri hazin durumlarını,ikiyüzlüklerini eleveriyorlar.
    Fakat bunun da farkında değiller.Evet, debelendikçe daha da battıklarının farkında olamayacak kadar hastalıklı ideolojilere bulaşmışlar.Cinnet geçiriyorlar,panik halindeler.Aydınlık ve demokratik bir ülke,şeffaf ve temiz bir toplum,güvenli ve huzurlu bir gelecek ürkütüyor onları…Telaşları bundandır.
    Ama tarih,bir gün bu halk düşmanlarını kendi vicdanlarında mahküm edecek ve tarihin çöp sepetine gönderecektir.Aydınlık Bir Türkiye artık hayal değil.Bu düşümüz gerçekleşecek;kuyunun dibinde,dünyanın kuyudan ibaret olduğunu sanan kurbağalara rağmen gerçekleşecek.
    Selam olsun ülkemin aydınlık yüzlü güzel insanlarına!

  9. Yazan:ayşe yılmaz Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    insanları tek tip bir şekle sokmaya çalışılmasını cidden anlayamıyorum.illa herkes bizim gibi mi olmalı en dogru biz miyiz?yani birisi iron maiden vs dinleyince iyi oluyo da fethullah gülen tarafında olunca kötü mü oluyo?ya da türkan saylan taraftarı olmak iyi de olmamak kötü mü?eger bunun tek bir cevabı varsa cevap neye göre bu cevap veriliyor?lütfen artık insanları tek tipleştirmeye,bi katagoriye sokmaya çalışmayalım.insanlar başkalarının haklarına zarar vermediği sürece ne istyorsa onu olsun.bırakalım özgür iradeleriyle karar versinler. ister fethullah gülen taraftarı olsun ister türkan saylan.illa bunları karşı cephelere mi koymamız gerekiyor.artık kutuplaşmayı bırakıp birbirimizi anlamaya çalışalım lütfen…

  10. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 19, 2009 | Reply

    12 Eylül faşist zihniyetinin yarattığı ölü toprağını atmaya başlamışlığının tipik örneklerinden ve genç dimaglarından biridir ve her türlü tebriği haketmektedir.

    29 yıldır her yönüyle çok ağır bir faşisan zihniyetin işgali altıda kalmış zihniyetlerin, Kütahyalı’yı anlamamaları, düşmanlık yapmalarını anlamak çok doğal olsa gerek. Zira böyle bir faşizm dünya tarihinde az bulunur.

    1968 demokrasi ve özgürlük rüzgarı etkin olduğu ülkelere daha fazla özgürlük ve demokrasi getirirken, 12 mart ve 12 eylül faşist darbeleriyle, Türkiye gençliğinin özgürlük ve demokrasi talepleri kan ve şiddet ile bastırılmış, dünyaya özgürlük ve demokrasi gelirken, Türkiye’ye bugünde girdabında boğulmakta olduğumuz faşizm getirilmiştir.

    Kendini düşmanlıklar üzerinden var edebilen paranoyak bir resmi ideoloji, sonunda kendi paranoyak tabanını da yaratmış bulunmaktadır.

    Garboçev, glasnost ve prestarokya açılımları ile soğuk savaşı bitirmiş, yenilgiye uğramış sosyalizmin şoka gireceği beklenirken, düşmansız kalan emperyalizmin baş aktörü ABD şoka girmiştir, demek ki düşmanlık üzerine kurulu siyasetlerin sonu pekde hayırlı olmuyor, ancak 29 yıl sonra kendi Garboçev’ini en nihayet çıkarabilen ABD, umarım kendi şokuyla birlikte soğuk savaş dönemini sürdürmeye çalışan diğer kapitalist ülkelere de örnek teşkil eder. en nihayet Fransa’nın Sarkozy ile Almanya’nın Merkel ile gidecek bir yolunun olmaması gerekir. Her daim orduyu darbeye teşfik etmeyi muhalefet sanan Baykal ve CHP ile gidecek bir yol olmaması da muhakkaktır. Zihniyet olarak Sarkozy, Merkel neyse Baykal’da odur.
    Bu ülkeyi yasalara saygılı Türkan Saylan’ın da, Fethullah Gülen’in de özgürce yaşayabilecekleri, fikirlerini beyan edebilecekleri, sivil insiyatif ve toplumsal faaliyetler gösterebilecekleri bir ülke haline getirmek gerekmektedir, düşmanlık üzerine kurulu fikirleri ve soğuk savaş dönemlerini beyinlerine kazımışları bertaraf etmek, 12 eylül faşizmini bertaraf etmektir, gidiş bu yöndedir, Türkiye’de de elbette soğuk savaşın bittiğini somutlaştıracak bir Garboçev çıkacaktır, ABD’nin Garboçev’i olmaya aday Obama buna örnek olmaktadır. Selam olsun Türkiye’nin ayınlık geleceğine ve bu özlemi diri tutan aydınlık yüzlü insanlarına.

  11. Yazan:Tarik Tarih: Nis 20, 2009 | Reply

    Birisi cevaplarsa sevinirim. Nedir bu Özel Kuvvetler Komutanlığı? Kategorik olarak her soyledigi iftira olmasi gereken bir birim mi?
    Kutahyali’nin yazisi bu birim ne derse desin inanilmamasi gerekliligi uzerine kurulu… Eger hakikaten gorevi iftira atmak olan bir birimse, Kutahyali’nin yuruttugu mantik da dogrulanmis olur.

    Eski adı “Özel Harp Dairesi”, 1991 yılında adı kötüye çıktığı için “Özel Kuvvetler Komutanlığı” olarak değiştirilmiş. 12 Eylül öncesi; 12 Mart operasyonları, 1 mayıs katliamı, Ecevit’e suikast girişimleri, Maraş-Çorum katliamları gibi bütün büyük provakasyonlarda parmağı olduğu iddia edilmiş.

    1960’lı yıllarda “komando kamplarında” malum cenahtan gençlere silah, bomba eğitim veren subayların da bu birime bağlı oldukarı biliniyor.

    Bülent Ecevit, 1978’de başbakan olarak Kars’ın Sarıkamış ilçesine gittiğinde, 1974 yılında kendisine kontrgerilla hakkında brifing vermiş olan Tümgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ile orduevinde yemek yedi. Ecevit, Yirmibeşoğlu’ndan Özel Harp’le ilgili bilgi almaya çalışıyordu. Çünkü o yıllarda ülke çapında öğretim üyelerine, savcılara ve halka yönelik suikastlarda Özel Harp Dairesi’ne bağlı sivillerin kullanıldığından kuşkulanıyordu. Yirmibeşoğlu “Kuşkularınız yersiz” deyince Ecevit şunu sordu: “Farz- ı muhal, buradaki MHP il başkanı, aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?” Yirmibeşoğlu samimiyetle doğruladı bunu: “Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır.”

    http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=47011

    12 Eylül öncesi, o zamanki tabirle “milliyetçi-mukaddesatçı” kesimleri kurdurup el altından desteklediği “Komünizmle Mücadele Dernekleri” çatısı altında sola karşı güdümleyen örgüt, 12 eylül sonrası süreçte, kademe kademe yeni tehdit kürtler ve islamcılara yönelmiş.

    Dolayısıyla, günümüz “komünizmle mücadeleci”leri, “vatansever kuvvetler güçbirliği” örgütlerinin kurucuları, Fikret Emek, Fikri Karadağ, Muzaffer Tekin gibi ergenekon zanlısı emekli subayların da bu birimden emekli olmuş olmaları hiç şaşırtıcı değil. (Belki bütün emekli subaylar öyledir, ben sadece aklımda kalanları yazdım)

    http://www.ergenekonuizliyoruz.net/sayfa.aspx?id=215

    2003 yılında, haddini şaşırıp, Kuzey Irak’ta kafalarına çuval geçirtmeyi başaran birimin bağlı bulunduğu komutanlığın da adının aynı olduğunu hatırlatarak konuyu noktalayalım.

    Kafalarına çuval geçirtmeyecek kadar akıllı olanlarıysa, şu an Washington’da “aktif” emekliliklerinin keyfini çıkarıyorlar. Bknz: Paul Henze, Mehmet Eymür ve mesai arkadaşları.

    Ha bir de Çevik Bir vardı. Sahi ne oldu ona?

  12. Yazan:soner Tarih: Nis 20, 2009 | Reply

    fethullah cemaatini sivil toplum örgütü katagorisi olarak değerlendirmek ne kadar doğru bilemiyorum?

  13. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 20, 2009 | Reply

    Sanıyorum bu Özel Kuvvetler Komutanlığı askerin kurduğu ve onların emrinde olan bir komutanlık.

    Bazıları Türkiye’deki her türlü gizli saklı işten bu örgütü sorumlu tutmuş.

    Peki madem ki bu örgüt söylendiği kadar güçlü, F Tipi yapılanmaya nasıl izin verdi ? Yoksa bu yapılanma da bu Özel Kuvvetler Komutanlığı’na mı bağlı.

    Şimdi birileri diyecek ki, F Tipi yapılanma diye birşey yok !

    Peki üst düzey askerleri bile dinleyebilen, iki de birde yeni general ve ailesi kayıtlarını internete düşürenler, herhalde Özel Kuvvetler Komutanlığı değil.

    O halde kim bunlar ?

  14. Yazan:özlem Tarih: Nis 20, 2009 | Reply

    Benim ilgimi çeken internet üzerinden Türkan saylan ve ÇYDD hakkında bir sürü “bilgi” dolaşıyor. Hatta ÇYDD derneği gerçeği diye bir google grup bile kurmuşlar. bazı isimsiz mailler bu vakıftan burs aldıklarını kendilerine ne şekilde baskı yapıldığını ve misyonerlik propagandası yapıldığını anlatan mailler yolluyor, bazi maillerde ise genelkurmay ve mit raporlarına dayanarak bu misyonerlik iddiası dile getiriliyor. Misyonerlikten kasıt incil okuyup hristiyanlık tebliği etmek ise benim hiç karşı çıktığım bir şey değil. Müslümanlar adam olsun daha güzel tebliğ etsinler ya da öğretsinler kendi dinlerini. Yok iddialardaki gibi bursları ve parayı bir silah olarak kullanıp bir şeyleri aşılamaksa eninde sonunda ancak nefret uyandırır karşısındakilerin kalbinde. Sonuçta bahis konusu insanlar üç yaşında çocuk değil insanın seçme özgürlüğü de vardır. Günah işleme özgürlüğü de.(istemem gene de kimse günah işlemesin:) )

    Bu iddiaların bazıları ise benim de yaşayanlardan birebir duyduklarım. Mesela başörtülü olanlara burs verilmemesi ki bunu zaten Türkan Saylan Ayşe Arman röportajinda açıkça söylüyor, daha ilginci Kürt ailelere burs verilirken ailelerden bir çocuk daha yapmayacaklarına dair teminat alınması gibi. Bunlar da ahlaksız ama muhtemelen yasal davranışlar. Tabi etnik köken araştırması yapılması ve ailelerin fişlenmesi gibi durumlar olmadığı sürece.

    Doğrusu türkan saylan’ın tutuklanışında şu ana kadar konulan iddialar kimseyi tatmin etmedi: misyonerlik gibi PKK lı ailelere burs gibi. Eğer bu iddiaların dışında başka bir şeyler yoksa ciddi bir hata oldu. ve gerek internette dolaşan bu bilgiler gerekse laikçi cephenin Saylan uzerinden yürüttüğü edebiyat beni endişelendiriyor. Bazı kuşkular doğuruyor.

    yine ben türkan saylan hakkında yazılan yazıları okumadım. Ancak iki yazı Murat belge’nin ve Mutlu Tonbekici nin yazısını okudum. Tonbekici saylan’ın faşistliğini eleştirirken kalbimin bir yarısı onun için ağlıyor şöyle iyiydi böyle hoştur bizim derneğe hep gelir vs. gibi ifadeler kullanmış. Murat belge’de onun ne darbe ne şeriat diyen hürmet edilmeye layık bir şahsiyet olduğunu yazmış. Hangisi bilmiyorum cüzzam çalışmalarını vs. anlatmış . Baba beni okula gönder kampanyasından bahsetmiş. Demokratligi biraz arızalı melek muamelesine tabi tutmuşlar adeta.

    tabi sevmek onu muhterem, kalbinin yarısının ağlıyacağı bir insan görmek kendi tercihleri.
    Demek ki her fırsatta “ötekini” aşağılayıp, tıp son sınıftan dahi attıran(atılmasalardı belki şimdi cüzzamlı hasta tedavi edebilirdi bazı arkadaşlarım da benim) böylesine pervasızca alay edip hayatı boyunca faşizmin dibine vuran bir insan da yeri gelince böylesine övgü alabiliyor taktir görebiliyormuş. napalım yazarlarımızın canı sağolsun. Bir sorunu yaşamak ile o soruna teorik olarak destek veremenin farkı burada ortaya çıkıyor. Alevi dostların bazen duygusal olduğunu düşündüğüm tepkilerini şimdi biraz daha iyi anlıyorum.

  15. Yazan:Tarik Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Başta Gülen hareketi olmak üzere, Sünni misyoner cemaatleri kendi yaptıklarının aynısını ama herhangi bir dini tebliğ amacıyla değil, laik tebliğ amacıyla yapan girişimlere çok kızarlar. Aynı alanda kendilerine rakip gördükleri için mi? Karşılıklı siyasal husumet nedeniyle mi? Herhalde her iki nedenden dolayı, ÇYDD gibi bir kuruluşu hedef tahtalarına yıllardır yerleştirdiler.

    Herhangi bir dinin dogmasından ilham almayıp, dogmatik veya değil, laik bir dünya görüşünden ilham alan misyonerlik faaliyetlerini gayrimeşru ilan etmenin, bunların ensesinde yargı ve polisin boza pişirmesini sağlamanın yolu, laik ilkelerden hareket eden yardım girişimlerinin arkasında Hıristiyan misyonerliği parmağı aramaktır.

    Böylece bir taşla iki kuş vurulur. Hem rakip bertaraf edilir hem de miliyetçi-ulusalcı duygular okşanır.

    Ahmet hocanın yazısının tamamı için:

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=932026

  16. Yazan:Yaşar Atay Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Birileri,Türkan saylan gibi bir ateist ve Türkiyedeki kaosun kaynağıyla Türkün dünyadaki sevgisini aşılayan büyük insan Fethullah Güleni aynı potaya sokarak ergenokonu sulandırmaya çalışıyor.Bununla da kalmayıp özel kuvvetlerle destekliyor.
    Bırakın da hukuk işini yapsın Bizler panikleyenleri Cumhur olarak takip ediyoruz.Havuzdaki kirli suyu atmak gerek.Tuz ile karışmış bir şekeri birbiriyle karıştırıp halkın önüne koymaktan artık vazgeçin lütfen.

  17. Yazan:temel Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Sivil toplum örgütleri kendi içinde organize oluyorlar.Bunun şekillenimi yasalar ile sınırlandırılmıştır.Yasaların elverdiği şekilde örğütlenebilirler. Bunun yargılaması yasaldır.Yasalarınız bunu yargılayamayacak düzeyde veya o topluma uyamıyorsa sorun o toplumdadır.

  18. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Benim derdim insanları farklı potada eritmek değil demek istediğim şey şudur ki. Ortada özel okullarda yapılan bir takım progbogandalar sonucu bu ülkede yetişen militan bir gençlik var bu gençlik şu an için herhangi bir güç olmasada islamin siyasete girmesine yönelik(şeriat) öğretileri kabul eden bir gençlik. Bu örgütün içindeki hiyerarşik yapı kurulan saadet zincilerinide hesaba katmak lazım. Bu insanların düşünceleriyle veya kendileriyle bir alıp veremediğim yok ancak ülkenin mevcut sistemini demokrasinin aleyhi yönde değiştirecek bir güce sahip olmaları(henüz böyle bir durum yok) bu ülke için ve doğal olarak benim için bir tehtit oluşturuyor. Benim karşı olduğum bu durum ve bu görmemezlik dünya bunun benzerlerini daha önce yaşadı (opus dei, orange derneği) ve sonuçları hiçte parlak olmadı.

  19. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Sayın Yaşar Atay,

    Türkiye Cumhuriyeti bazılarının hoşuna gitmese de henüz laik bir devlettir. Laik ve Medeni ülkelerde insanlar dini inançlarına ve eğitimlerine bakılmadan hukuk ve toplum önünde eşittirler. Bu açıdan Ateist bile olsa Profesör Türkan Saylan’ın, İlkokul mezunu imam Fethullah Gülen’den bir farkı yoktur.

    Yaptıkları işler açısından bakarsak, her iki zatın da kurmuş oldukları örgütlerin amacı aynı görünmektedir. Yani fakir çocukları okutmak. Ha bu fakir çocuk okutma sırasında dini meseleler de işin içine karıştırılıyorsa, bu belki bir fark olabilir. Ancak suç mudur ? Suç ise iki taraf da suçludur. Suç değilse iki taraf da suçsuzdur.

    Ha Türkan Saylan ile Fethullah Gülen’in bir farkı vardır.

    Türkan Saylan Türkiye’de tedavi olduğu için hakkında işlem yapılabilmiştir.

    Fethullah Gülen ise Türk Doktorlarına olan güvensizliğinden olsa gerek, ABD’de tedavi olmak suretiyle hakkındaki mahkeme ve soruşturmadan kurtulmuştur.

    Gönül ister ki, hakkındaki davalar sürerken Fethullah Gülen’de hukukun işini yapabilmesi için Türkiye’de olup hakim karşısına çıkabilseydi.

  20. Yazan:özlem Tarih: Nis 21, 2009 | Reply

    Son günlerdeki türkan saylan güzellemeleri ve duygu sömürüsü ortamını hayretle karşılıyordum. Etyen Mahçupyan’ın yazısı yine yüreğime su serpti. Böyle bir aydınla aynı ülkeyi paylaşmak bile onur verici. Enver bey atkleden kalp demişti değil mi? gerçekten de akletmeyen bir kalp kolayca vicdan örtüsü altında zalimleşedebiliyor.

    Sivil toplumun darbecileri
    Etyen Mahçupyan – 21.04.2009

    Ergenekon davası çerçevesinde bir gözaltına alma ve belge tespiti dalgası daha yaşadık. Bu kez darbe girişimi ile ilişkili olduklarına dair epeyce uzun bir zamandan beri kuşkular duyulan bazı akademik kişiler de soruşturmaya alındı. Kamuoyunun haklarında kuşku duyduğu bu isimlerin birçoğu zaten daha önce yargı sürecine intikal etmiş belgelerde bulunmaktaydı. Konuşma kayıtları veya organizasyon şemaları içinde birçok kez karşımıza çıkmışlardı. Dahası söz konusu kişilerin Ergenekon tertibinin yandaşı olduklarına dair bir kuşku ise zaten yoktu. Dolayısıyla mesele bu kişilerin sadece ‘yandaş’ mı, yoksa ‘paydaş’ mı olduğuydu. Aslında örneğin Erol Manisalı gibi örneklerde bu bile epeyce belirgindi, çünkü Manisalı’nın askerî komutanlarla yaptığı ‘sohbetler’ video kaydına alınmış olarak savcılığın elindeydi…

    Kısacası bu gözaltı dalgasının pek şaşırtıcı bir yanı yok. Hatta böyle bir adım atılmadan Ergenekon davasının ilerlemeyeceğini bile öne sürebiliriz. Çünkü Jandarma İstihbaratı’nın merkezî odak rolünü benimsediği bu zincirleme darbe projesinin, bir sivil toplum ayağının bulunduğu ve üniversitelerin bu amaçla kullanılmak istendiği, bizzat söz konusu merkezin ürettiği darbe stratejisi belgelerinden anlaşılıyor. Diğer bir deyişle darbeci askerler hayallerine kavuşmak için sivil bir örgütlenmeye muhtaç olduklarının farkındalar. Eğer tüm kuvvet ve ordu komutanları darbe yapmaya yanaşsaydı, belki yine eski usul bir darbe denenebilirdi. Ancak böyle bir fikir birliğinin sağlanamaması, güç ve silahın yerini ajitasyon, provokasyon ve manipülasyonla hareketlendirilecek bir toplumsal desteğin almasını gerektirmiş gözüküyor. Nitekim Örnek ve Balbay’ın günlüklerini, Jandarma İstihbaratı’ndan sızan örgütlenme şemaları ile birleştirdiğinizde, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin nasıl hayati bir rol oynamaya aday olduğunu anlıyorsunuz.

    Buradaki sorun darbede rol oynamaya aday olmakla gerçekten rol oynamak arasındaki ince farkta yatıyor. Muhtemelen her gözaltı dalgasında darbe ile ilişkili olduğunu fark etmeyen, fikirlerinin ima ettiği ilişki ağlarına girmekten mutluluk duyan, kendilerini birer idealist olarak gören veya hayal ettikleri siyasete doğrudan müdahil olmanın gururunu yaşayan insanlar bulunuyor. Bu insanlar belki de sadece bazı toplantılara katılıp, fikirlerini serbestçe söylemekle yetindiler. Ama bazıları da daha ileri giderek, bu toplantıların belirli amaçlara uygun olarak yapılmasını sağladılar ve toplantı kararlarının da hayata geçmesi için çalıştılar. Kimin nereye kadar gittiği, ne kadar işin farkında olduğu, nasıl bir sorumluluk taşıdığı yargı sürecinde ortaya çıkacak.

    Bugün söz konusu gözaltına alma sürecine karşı çıkanların çıkış noktaları sorunlu… Sanki bazı savcıların ‘huylandıkları’ bazı insanları kasten rahatsız etmek üzere davrandıkları izlenimi verilmek isteniyor. Farz edelim ki bu varsayım doğru! Savcılar gerçekten de ‘siyaseten’ davranıyor ve hoşlanmadıkları kişileri nezarete atmaya çalışıyorlar. Ne var ki savcıların bunu yapma yetkileri yok… Hiçbir savcı sırf öyle uygun gördü diye birilerini gözaltına alamıyor. Bunun için bir mahkeme kararı gerek… Diğer bir deyişle yaşanan süreci mümkün kılan yargıçlar heyetinin önlerine konan delilleri tatmin edici bulmaları, yani gözaltına alınmak istenen kişilerin gerçekten de Ergenekon darbe girişimi ile bağlantılı olma ihtimalini yüksek görmeleridir.

    Büyük ihtimalle daha önceki dalgalarda olan, bu sefer de yaşanacak… Yani şimdi gözaltına alınanlarla ilgili ilave belge sızmalarına tanık olacak ve böylece her dalganın başında yaşanan ‘laik/kemalist’ infialin bir kez daha söndüğünü göreceğiz. Bu durumda dava sürecinin karşısında yer alanlar veya muhtemel bir darbeyi içgüdüsel olarak destekleyenlerin önünde tek bir yol var: Duygu sömürüsü… Daha önce yapılmış olanlar şimdi de Türkan Saylan için yapılıyor. Evine girilmiş, bazı evraklara el konmuş ve çıkılmış… Ama olay bir ‘hukuk suistimali’ haline getirilerek, Saylan’dan bir ‘demokrasi havarisi’ üretilmek isteniyor. Saylan cüzamla savaşan, topluma katkısı olan bir aktivist. İyi de, cüzamla savaşanların darbeci olamayacağına mı inanmamız gerekiyor?

    Açık gerçek şudur… Ergenekon darbe girişimi, kendisini destekleyen bir sivil toplum ayağı da yaratmış, ya da zaten ideolojik olarak buna yatkın olan örgütleri mobilize etmişti. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de bunlardan biri… Saylan’ın kendisi doğrudan işin parçası olmamış olabilir ama muhtemelen gözaltına alınanlar arasında ‘işin içinde’ olanlar da var ve Saylan da o örgütün başı…

    Nihayet Saylan’ın ‘ne şeriat ne darbe’ sloganına dayanılarak korunmasına gelince, bu dengeci sloganın ‘demokratik’ bulunabilmesi, dengelenmek istenen kanatların eşit gerçekçilikte olmasını gerektirir. Oysa bugün Türkiye’de bir şeriat tehlikesinden söz etmek için epeyce cahil olmak gerekirken, darbe girişimi gözümüzün önünde duruyor. Darbeyi hayali bir şeriat tehlikesiyle ‘dengelemek’ ise, demokratik değil epeyce yanlı bir duruş. Yaşanan yeni dalganın anlamı da zaten bu yanlılığın deşifre edilmesiyle ilgili…

  21. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Bakıyorum Etyen Mahçupyan Ergenekon’un ne olduğunu çok iyi biliyor ve herşeyi çözmüş. Oysa çoğu kişi işin içinden çıkabilmiş değil.

    Sadece 7 yıllık AKP hükümetine darbe yaptırmak için insanlar yıllar önceden çalışmaya başlamışlar. Oysa bundan sadece 8 yıl önce ülkenin başında Solcu bir Başbakan vardı.

    Peki yıllardır yardım ettikleri gençlerden kendilerine taraftar yetiştiren Fethullah Gülen hareketinin amacı nedir ? Bu taraftar gençler şimdi nerelerde hangi görevler ile çalışmaktadır ?

    Bakın, Fethullah Gülen hareketi gazeteye sahip mi ? Sahip. Mesela Etyen Mehçupyan’ın yazdığı Taraf gazetesi hangi tesislerde basılıyor ?
    Fethullah Gülen Cemaatine bağlı Zaman Gazetesi Tesislerinde…

    Demek ki Fethullah Gülen Hareketi de toplumsal destek yaratacak araçlara sahip.

    O halde….

  22. Yazan:özlem Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Etyen Bey’in dünkü yazısı benim yüreğime su serpmişti zaten ama üstüne bir de bugünkü yazısı geldi. Bu arada bedrettin Dalan Ergenekon kapsamında arandığı zaman herkes ne alaka vs. bilmem ne deyip durmuştu. bugün istek vakfının arazisinden çıkan cephaneliklere ne diyecekler bakalım. Şarkıda ne diyordu
    -zaman sadece biraz daha zaman…

    Saylan güzellemesi
    Etyen Mahçupyan – 22.04.2009

    Herhalde çok az olay laik kimliğin liberallik ve solculuk içinde böylesine bir Aşil topuğu teşkil ettiğini gösterebilirdi… Ergenekon davası çerçevesinde yapılan gözaltı ve arama operasyonlarının sonuncusunda Türkan Saylan’ın da evinin aranması laik aydın çevresinde bir ‘yakınlaşma’ yaratmış gözüküyor. Doğrusu bu kesim açısından bundan sonra Ertuğrul Özkök’e söylenecek fazla bir şey de kalmıyor. Çünkü görünen o ki Özkök gerçekten de bir tür ‘merkez’ konumunda… Anlaşılan ‘çağdaşlık’ demokratlığa yatkın gibi duran birçok kişi için bile çok daha hakiki bir çekim alanı. Aksi halde ortaya çıkan bu Türkan Saylan güzellemelerini anlamak mümkün değil.

    Laik kesimin yazarlarının son olayda Türkan Saylan’ı kayırma konusunda içgüdüsel bir bütünleşme yaşadıklarını gözlemliyoruz. Hemen herkes analizlerini Saylan’ı ayırarak yapma konusunda titiz davranıyor. Saylan’ın bugüne kadar sergilediği ideolojik tutum yok sayılıyor. Sanki karşımızda hayatını hayır işlerine adamış bir filantropist var. Oysa Saylan’ın hayır işi gibi gözüken çalışmaları bile tümüyle ideolojik bir arka plana sahip oldu. Çocuklara burs verme adı altında, ‘çağdaş’ çocuk yaratma projesi vardı ve buradaki ‘çağdaşlık’ da modernizmin pozitivist ve kemalist yorumundan nasibini almıştı. Dolayısıyla Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin asıl misyonu, toplumu ‘laik olmayanların’ olası egemenliğinden korumak ve ‘laik’ hegemonyayı genişletmekti.

    Galiba bu amaç kendisine liberal, solcu veya demokrat diyen bazılarının da fıtraten yakın olduğu bir pozisyonu ima ediyor. Çünkü Saylan türü ‘laikliğin’ ne olduğunu irdeleyen fazla insan yok. Oysa karşımızda dışlayıcı, tanımlayıcı ve tek tipleştirici bir laiklik bulunuyor. Çağdaş yaşamı savunduğunu söyleyenler, gerçekte yüzeysel bir modernliği latent faşizmin içine yedirmeye çalışmaktalar. Bugün Türkiye’nin kendisine ‘dindar’ diyen kesimlerinin önemli bir bölümü Saylan ve benzerlerinden daha laik… En azından laikliğin bir karşılaşma, mesafe alma ve adaptasyon içerdiğini biliyorlar. Laikliği başkalarını kendimize benzetmek olarak ele aldığımızda, karşımıza gerçek bir irtica çıkacağını da muhtemelen hissediyorlar.

    Şaşırtıcı olan laik kesimin fikrî önderlerinin, hep sözünü edip durdukları bu nüansları bir anda unutabilmeleri. Bunun nedeni Saylan’ın hasta olması ve geçmişte cüzamla mücadele türünden çabaların başını çekmesi olabilir. Ne var ki zihniyet farklılığı iyi ya da kötü insanı ima etmez… Her zihniyette hayırseverler olduğu kadar katiller de çıkabilir. Dolayısıyla hayırsever ya da katil olmak kendiliğinden belirli bir zihniyeti göstermez. Oysa bu son olayda Saylan’ın ‘iyi’ bir insan olmasından hareketle, darbeci olmayacağı söylenmiş oluyor.

    Diğer taraftan maddi bilgiler bu yargının ne denli naif olduğunu ortaya koymakta. Saylan son yılları kapsayan darbe sürecinde ‘aktif sivillik’ rolü üstlenmiş, Şener Eruygur’la birlikte miting düzenlemişti. Yaptığının ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar naif olduğu mu söylenmek isteniyor? Bugün Saylan güzellemesi yapanların kaçamayacağı bir gerçek var: Türkan Saylan her yaptığını ideolojik olarak anlamlandıran ve militanca yapan biri. Herhalde akli melekelerinin zayıflığını öne sürecek durumda da değiliz. Kriminal bir eylemin parçası olmayabilir ama bir örgütün başında ve o örgütün içinde de kriminal suça yakınlaştığı anlaşılan insanlar bulunuyor.

    Böylesine büyük örgütlerde her türlü insanın bulunduğu türünden bir muhakeme Saylan’ı kurtarmıyor. Çünkü o kendi iradesiyle ve hasta olmasına rağmen bu örgütün başında olmayı tercih ediyor ve yönetim kadrosunu da denetliyor. Bu gerçeklere rağmen Saylan güzellemesi yapmak isteniyorsa, kemalizm ve modernizm güzellemesine de yanaşmaktan başka çıkış yolu yok. Nitekim Saylan da evinin aranmasından iki gün sonra şöyle demekteydi: “Ülkemizi sattırmayız, böldürmeyiz. Her devrimin bir karşı devrimi vardır. Devrimimizi korumak zorundayız.” Bu bir itiraf… Saylan ideolojik açıdan Ergenekon’un parçası olduğunu bundan daha iyi söyleyemezdi. Ama burada hiç olmazsa bir tutarlılık var.

    Bilemiyorum Saylan güzellemesi yapanlar bu sözleri nasıl ‘duydular’… Ülkeyi sattırmamak ve böldürmemek üzerinden giden kaba, yüzeysel ve arkaik söylemin yıllardır devletçiliği ve inceden inceye faşizan bir tahakkümü beslediğini bilen aydınlarımız, kendilerini nasıl hissettiler… Amacını karşı devrimi durdurmak olarak tanımlarken, toplumsal çoğulculuğa, demokrasiye, özgürlüğe ve hatta değişime karşı duran bu zihniyete destek vermiş olmanın sıkıntısını yaşadılar mı…

    Saylan ‘bu işleri’ kendi devrimini korumak üzere yapıyor. Ancak o devrim ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına’ artık dar geliyor. Çünkü bu halk o devrimin ima ettiğinden daha özgürlükçü ve daha demokrat. Saylan’ın hayır işleri siyasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası ve bu siyasi mücadele de statükonun, askerî vesayetin korunmasından yana. Ama bunca yaşanandan sonra bile laik kesim hâlâ bu ‘performansa’ güzelleme yapabiliyor… Kendi kimliğinle yüzleşmek ne kadar da zormuş…

  23. Yazan:Leyla Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Tarik, tesekkurler.

  24. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Türkan Saylan konusunda DEVLEŞEREK bağıranlar, iş İSTEK vakfından çıkan silahlara, bombalara gelince her nedense CÜCELEŞİYORLAR.

  25. Yazan:burak kesin Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    hangi egitim kurumundan piyasaya sürülenlerin “bizi ingilizlerin yönetmesini tercih ederdik” dediğine bakarsanız beyin yıkama yağlamanın erbabının kim olduğunu açıkça görürüsünüz.

  26. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    “Türkan Saylan konusunda DEVLEŞEREK bağıranlar, iş İSTEK vakfından çıkan silahlara, bombalara gelince her nedense CÜCELEŞİYORLAR.”

    Ali Duman bey herkesi kendisi gibi fanatik sanıyor.

    Oysa bazıları sap ile samanı ayırmasını çok iyi bilir. Bu nedenle herşeye balıklama atlayıp savunma yapmaz.

    İstek vakfının arazisinden silah çıkmış. Ali Duman Bey acaba o araziye asker kontrolünden geçilmeden girilebiliyor mu ? Tutuklananların asker olduğunun farkında mısınız ?

    Yine de kalkıp burada İstek vakfı savunması yapmam. Zira Bedrettin Dalan kaçtığı yerden dönmeden bir savunma yapmak cahilce ve fanatikçe olur.

    Ama Türkan Saylan konusunda savunma yapabiliriz. Çünkü ortada bir tutuklama yok ! Bilmem bunun da farkında mısınız Ali Duman Bey !

    Şunu da hatırlatmakta fayda var. Türkan Saylan’ın düzenlenmesinde bulunduğu Cumhuriyet Mitinglerinin sloganı “Ne Şeriat, ne Darbe” idi. Şimdi bazıları Türkan Saylan’ı darbecilik ile suçluyor. Bu mantıkla gidersek Türkan Saylan’a Şeriatçı da diyebilir misiniz ?

  27. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 22, 2009 | Reply

    Sn. Hakkı Bentek,

    her fırsatta kuyruğunuza basılmış gibi ciyaklamanızı bir türlü anlayamayorum, siz bir zihniyete dokunan her türlü eleştirinin gönüllü avukatlığını üstlenmek gibi bir pozisyonu nereden aldınız?

    yazımı nasıl okudunuz ve nasıl algıladınız, Türkan Saylan’ı savunmaya geçmissiniz,

    birincisi siz Türkan Saylan’ın, B.Dalan’ın avukatı mısınız?
    ikincisi ben yazımda Türkan Saylan’ı, ne de Bedrettin Dalan’ı eleştirmedim,

    iki yüzlü medyayı eleştirdim, manşetten verilmesi gereken yazıları, nasıl gizlemeye çalıştıklarını anlatmaya çalıştım, aynı ikiyüzlü medya geçmişte solcuların “daktilosunu”, “battaniyesini” bile suç aleti olarak neşrediyordu, hiç silah olmayan evleri ise “hücre/örgüt evi” olarak neşrediyordu, hiç suçu olmayan insanlar sırf solcu diye, önlerine silahlar konarak resimleri çekilip, alçak medya tarafından neşrediliyorlardı, mahkemelerden aklanmaları ise haber olarak verilmiyordu. siz Türkan Saylan’ın, Bedrettin Dalan’ın ve dahi diğerlerinin gönüllü avukatı mısınız?
    kaldı ki o bölgeyi çok iyi biliyorum, her zamanki gibi kartel medyası toplumu yanıltıcı haber yayımlıyor, zira o bölgeye gitmek yasak değil, kontrol altında ve kontrolden geçilerek herkesin gidebileceği/geçebileceği bir yerdir. kaldıki tapulu yeri olanın mülküne gitmesine hiç bir kuvvet engel değildir. bu tip mülkü olanın da en büyük şansı dünyanın en emniyetli ve güvenli mülke sahip olmasıdır. kaldı ki karşımızdaki yapılanmanın giremeyeceğ, gidemeyeceği bir bölgenin olamayacağını düşünmekteyim.

    yeri gelmişken ayrıca gönüllü avukatlığını da üstlenmiş olduğunuz Bedrettin Dalan’ı karun gibi gayri menkul zengini eden, servetin de bir açıklamasını yapınız da öğrenelim, sakın sayısız binlerce dönümlerden ibaret ve hep boşta kalmış bölgelerin (hazine ya da askeri bölgelerde) tapusunun bu zatta olmasının sebebi “sahte Osmanlı tapuları” marifetiyle olmuş olmasın, hani deniz feneri ile yatıp kalkıyorsunuz ya ne hikmetse birilerinin “deveyi hamuduyla götürmüş” olmasını göremediniz, göremiyorsunuz, ne de olsa bu anlayış “benim hırsızım iyidir” anlayışı, hırsızın zihniyeti de önemli tabi, K tipi ise her yol mübah, F tipi ise “devenin tüylerini bile saydırmak” gerek dimi, hadi buyrun gönüllü avukatımız kuyruğunuza tam basılmış gibi savunabilirsiniz bunları, sizin bu iki yüzlü tutumunuz akp ile hiç ilgisi olmayan birini bile akp li yapabilir, zira sermayeyi kediye yükler gibi, aydın olmayı, demokrat olmayı salt akp düşmanlığına indirgemissiniz, beni bu küçük düşünce dünyanızın girdabına çekmeyiniz, zira gördüğünüz üzere hiç nezaketli olamayacağım, bu çürümüş ve iki yüzlü, cüce düşüncelerden 85 yıldır bıktık, usandık, kusar olduk. artık.

    tekrar ediyorum ;
    sadece medyanın iki yüzlüğünü eleştirdim, ne Türkan Saylan, ne de Bedrettin Dalan’ı suçlamadım, eleştirmedim, buna rağmen gönüllü avukatlığınızın, bu denli kuyruğunuza basılmış gibi savunmaya geçmişliğinizi anlamak zor, bu nasıl bir şeydir, otomatikman savunmaya geçme hali, bir cevap beklemiyorum, önyargılarını aşamamışların cevapları da önyargıları kadar olacaktır.

  28. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    katilleri, katillerin kendisinden daha fazla savunan “katilsever”, “darbesever”, “postalsever”, postalyalayıcı fanatikler, 17.500 faili meçhul cinayetin ve dahi tüm pisliklerin aydınlatılmasını isteyen ben ve benim gibi demokrat düşünenleri fanatik sayıyorlar, geçiniz, mumunuz yatsıya kadar bile yanmayacak, gizli tanıklar arasında emekli tümgeneral var, eski bakan var, emniyet müdürleri var, istihbarat daire başkanları var, göreceğiz akla karayı, avukatlığa devam edin bakalım, ama hiç olmaza deniz baykal gibi mertçe yapın avukatlığınızı, örtülü, gizli, saklanarak, sinerek, dolaylı, dolamaçlı yollardan, karnınızdan konuşarak değil, hiç olmazsa 5 dakka bir delikanlı duruşu sergileyin, nereye kadar böyle nereye kadar….başka olayların arkasına saklanarak, akp düşmanlığı arkasına saklanarak, atatürk’ü istismar ederek, arkasına saklanarak nereye kadar. sahte demokrat, sahte ucuz aydınlar neymiş “ne şeriat, ne darbe”imiş, ortada bir şeriat falan yok, ama darbe bir adım ötede duruyor, ensemizde duruyor, 12 martta, 12 eylül de olduğu gibi. şeriat 3-5 acmedi ile , fadime şahin, müslüm gündüz, ali kalkancı düzmece filmleri ile olmuyor, o filmi bir kere yedirirsiniz bu millete bir daha kimse yemez o ucuz komplo teorilerini, hadi bakalım başka kapıya. geçti bor’un pazarı.

  29. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Ali Duman Bey,

    Kusura bakmayın ama yaptığınız bütün yorumlarda aynı klişeleri kullanıyorsunuz. Bu nasıl bir psikoloji anlamak zor.

    Yukarıdaki esas yazı Türkan Saylan ve Fethullah Gülen ile ilgili. Siz bu yazının altına Bedrettin Dalan’ın arazisinden çıkan silahları yazınca, suçlama yapmış olmuyor da, ne yapmış oluyorsunuz ?

    Keza Ben Bedrettin Dalan’ı savunmayağımı söylüyorum. Kendisinin nasıl zenginleştiği benim için de bir soru işaretidir. Ayrıca Yurtdışına kaçmış olması da yine soru işaretlerine haizdir.

    Daha da ötesi İstek Vakfı’nın kullanamayacağı bir araziyi neden aldığı da yine soru işaretleri taşımaktadır.

    Bunları sadece aptallar ve fanatikler savunmaya çalışır.

    Ancak bunlar bütün bir ergenekon davasının aydınlanması anlamına gelmez ve karıştırılan herkesin suçlu olduğu da ortaya koymaz.

    Bugün herkes Ergenekon adında olmasa da “Derin Devlet’in” bir takım işler çevirdiği konusunda hem fikir. Hatta bu zamanında Necmettin Erbakan’ın Fasa Fiso dediği Susurluğa dayanıyor.

    Burada ki kuşkular AKP hükümetinin ve yandaşlarının bu olayı bahane ederek, muhalifleri susturmaya ve yıldırmaya çalışması üzerinedir.

    Mesela bana Ergenekon Davasına temel teşkil eden Tuncay Güney sorgusunu yapan kişinin niçin içeride olduğunu açıklayabilir misiniz ?

    İlhan Selçuk kendi gazetesine mi bomba attırmıştır ?

    Her neyse dediğim gibi bu dava üzerinde sorular çok. Ama Son sözü mahkemeler söylemeden kimseye peşin hüküm vermemek lazım. Benim düşüncem budur.

  30. Yazan:eg Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    “İlhan Selçuk kendi gazetesine mi bomba attırmıştır ?”

    doğrusu tam da öyle olmuştur…kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek. geçmişte bu tür üçkağıtları yutuluyordu ama artık yutulmuyor. artık basın tek tip ve korkak değil. en azından ergenekonun ve darbeci zihniyetin üzerine giden bir basın da oluşmaya başladı. bu açıdan bu ülkede demorkasinin yerleşmesini isteyen herkes taraf’a minnet duymalı bence. eleştirdiğim yönleri olmasına rağmen taraf bence çok ciddi bir misyon üslendi demokrasi adına…

    bu arada ergenekon’un hala olmaıdğını söyleyenlere de şaşırıyorum. bu kadar da olmaz cidden. dağ taş cephanelik olmuş. darbelerin planlarına kadar herşey ortaya çıkmış( hoş bunlar ortaya çıkmadan önce de bu ülkede biraz kafası çalışan herkes kimlerin darbecilikle iç içe olduğunu çok net biliyordu zaten)hala yok efendim muhalifler susturuluyor martavvalları. buna en hafif tabiriyle körlük denir kusura bakmayın.

  31. Yazan:durhat Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Sn.Ali Duman,
    Sitede yazarlarını takip ettiğim yazarlar kadar yorumlarınızı da takip etmekteyim.Ağılıklı olarak Türkiye’nin derin devlet yapılanmasını ve onu temsil eden zihniyeti eleştiriyorsunuz.Baktığımızda gerçekten de kökleri İttihatçılığa kadar giden ve günümüze kadar varlığını sürdüren bir yapı var.Bu yapı,Cumhuriyet dönemiyle daha sistematik hale gelmiş ve kurumlaşmıştır.İstiklal Mahkemeleri,Şark Islahat Raporu/kanunu,Zorunlu İskan Yasası vb.önlem ve yaptırımlarla bu yapı güçlendirilmiş ve kök salmıştır.Merkezine katı devlet anlayışını koyan bu korumacı zihniyet maalesef bugün karşı karşıya bulunduğumuz koşulları yaratmıştır.Dolayısıya baskı ve yasakların tek yöntem olarak kullanıldığı bir sistemin farklı sonuçlar doğurması düşünülemez.Cumhuriyet’in kurulduğu günden beri ülkenin çalkantılarla sarsılması,hiç dinmeyen siyasi ve toplumsal belirsizlikler elbette bir tesadüf değil.Haliyle yakın tarihimizde tanık olduğumuz bütün bu sancılı dönemler bir kaynaktan beslenmiştir.Hadi,Cumhuriyet’in ilk yıllarında (kimilerince savunulduğu gibi)dönemin tarihsel koşulları ya da dünyada varolan konjonktürel durum belirleyici oldu ve bu uygulamalar kısmen zorunlu hale geldi diyelim.Peki günümüze kadar bu yapının devam ediyor olmasına ne diyeceğiz?Dünyada büyük değişimler yaşanırken biz hala askeri darbeleri,parti kapatmalarını konuşup tartışıyoruz.Daha doğrusu bunları bizzat yaşıyoruz ve buna yenileri eklenecek diye kaygı ve endişe duyuyoruz.Geçtim askeri darbeleri,parti kapatmalarını,Maraş-Çorum-Sivas katliamlarını nereye koyacağız?Faili meçhulleri,onlarca aydın cinayetini,karanlık ilişkileri neye bağlayacağız?Ya susurluk vakası,Şemdinliyi,Devlet-Mafya ilişkilerini,gizli ve derin yapılanmaları…Mühimmat dolu evleri,silah üzerine yeminler ve daha neleri…Nedir bütün bunlar?Demokratik laik bir hukuk devletinde böyle şeyler olabilir mi?Peki bütün bunları yaşamadık mı,hala yaşamıyor muyuz?Yeraltı ve yerüstünde ortaya çıkan bu silahlar,örgüt dökümanları neyin nesidir?Birileri uzaydan mı gelip bütün bu organizasyonları kurdu?

    Fakat malesef bu zihniyet sadece gizli yapılanmalarla yetinmeyerek,kitlelere kendisini kabul ettirecek şekilde bir ideoloji bombardımanı başlatmıştır ve bunu başarmıştır.Bugün bizler toplum olarak kamplara,kutuplara bölünmüşüz.Kimimiz başımıza örülen çorapların farkında iken,bir kesimimiz maalesef kuşatıldığımız tehlikenin farkında değildir.Zira demekratik adil bir hukuk devleti,temiz ve şeffaf bir toplum talebi maalesef bu karmaşa içinde kaybolup gitmektedir.Taraf olma psikolojisiyle hala “sağlam”kanıt aramakla meşgul,bu derin yapıyı görmezden gelen ve hatta gönüllü avukatlığına soyunanlarımız var.
    Oysa mesele bir futbol takımının taraftarı gibi davranmanın çok çok ötesindedir.Bir dönem İtalya’da da aynı korku rejimi vardı.Mafya,devleti ve toplumun bütün birimlerini ele geçirmişti.Ancak sonunda bunu başardılar ve çetelerle yönetilmeye itiraz ettiler.Cesur savcıları,demokrasi yanlısı güçlerin ve seferber olan diğer özel ve resmi kuruluşların ortak işbirliğiyle başardılar bunu.Elbette büyük bedeller ödendi,pek çok siyasetçi ve işin üzerine giden savcı yaşamından oldu.Ama bugün çok daha farklı bir yönetim var.
    Dolayısıyla mesele Türkan Saylan-Fettulah Gülen arasında bir tercih yapmaktan ibaret değil.Körü körüne taraf psikolojisine hapsolarak demokrasi getiremeyiz bu ülkeye.Kısır çekişmelerle 80 yıllık karanlık aydınlığa dönüşemez.Adalet ve eşitlik de gelmez,hukuk devleti de olmaz.
    Bu bağlamda görüşlerinize katılmamak elde değil.Artık gerçeklerimizle yüzleşmenin zamanıdır.Ve bunun da yolu taraf anlayışını terkederek bir kez daha düşünmekten geçer diye düşünüyorum.
    Saygıyla…

  32. Yazan:Hasan Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Gülen ve Saylan’ın birbirinden temel zihniyet olarak farkı olduğunu düşünmüyorum. Birincisi ezilen, ikincisi ezen olduğu için birincisi demokrasiye ikincisi faşizme daha yakın, o kadar.

    İkisi de fırsatı bulduğunda demokrasiyi elinin tersiyle itecektir. İkincisi örgütlendi, açığa çıktı, kodese tıktılar. Birincisi ise “şu an için” dışarıda.

    Bu iki grubun da kanaat önderleri dikkatli okunduğunda liberalizm ve demokrasi adına utanç verici olduğu görülebilir.

    Birincisi biraz bağ kurmuş bu kavramlarla arasında ama; ilk fırsatta nasıl ırkçı ve nasıl yobaz olduğunu gösterip aslına rücu etmiştir. Buyrun son günlerde Zaman isimli gazete parçasının haberlerine ve STV’deki Ölümsüz Kahramanlar, Tek Türkiye gibi dizilere.

    Birincisi, temelde bir kültürü etkin ve bir bölgeyi vatan sayan anlayışın dünyaya “adalet götürme” gibi bir hizmet(!)ine dayanır. Dünyanın bunlara ihtiyaç duyduğu falan yok; hatta eğer bu grubun adalet anlayışı etkin olabilirse asıl o zaman adaleti getirecek birilerine gereksinim olacak ama, şu an için onlar böyle inanmıyorlar.

    Yani temelde Bush’un demokrasi götürme düşüncesinden farkı olmayan anlayış. Demokrasi ile uzaktan ya da yakından alakası yoktur. Demokrasiyi sandıktan ibaret zannederseniz bir alakası olabilir elbette ki.

    Bu iki grubu da sevmiyorum.

    İkisinin de sevilecek bir yanı yok çünkü.

    Ama kurdukları dengeyi seviyorum.

    Bu denge bence bozulmamalı.

    Çünkü bu denge muhafazakar ve tümüyle dinci bir siyasetin önünü keserken, aynı zamanda birincisinin kalabalıklığı ve gücü ikincisinin tümüyle muktedir olmasının önünü kesiyor.

    Bence toplumlar aydınlarla, devrimlerle, cartlarla curtlarla değil toplumun refah arayışı sırasında gelişir.

    Bu gelişim, bu iki grubun yarattığı denge sayesinde kendi halinde sürüyor. Bu gelişimin, değişimin yarattığı insan modeli bence ikisine de çok ağır bir salvo çekecek.

  33. Yazan:samet Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Kütahyalı:

    Fakat üzücü olan Gülen hareketinin yayın organlarının da ÇYDD ve ÇEV ile ilgili aynı operasyonel zihniyetle davranabilmesi… Bu iki Kemalist derneği PKK’lılıkla ve Hıristiyan misyonerliğiyle bağlantılı gösteren saçma sapan ve ahlakdışı haberlere imza atabilmesi… Ulusalcı-Ergenekoncu medya organlarının dindar kesimlere ve Gülen hareketi mensuplarına yönelik kullandıkları dilin aynısını ÇYDD mensuplarına ve Türkan Saylan’a dair kullanıyor hareketin yayın organları…

    Ergenekon davasını sulandırma ve üstünü örtmeye çalışan güçlere dikkat edersek ortada azımsanmayacak kadar büyük bir güçlü örgüt var. Bu nedenle Gülen gurubunun Ergenekon konusunda kullandığı dil bazılarına şaşırtıcı gelse bile bana göre gerekli…
    Bir de tersinden düşünün Gülen medyası ve o eksende yayın yapan demokrat yayın organları olmasaydı dava bu kadar yol alabilir miydi?…

    Bir de klasik oldu artık…Köşeye sıkışan herkes sıvışmanın yolunu Gülen cemaatini tartışamaya açmakta buluyor…

    Ne kadar ilginç..

  34. Yazan:eg Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    hasan kardeşim,
    bakın elmalarla armutları karıştırmışsınız yine. birincisi hiçkimse bir zihniyeti sevmek zorunda değil. ikincisi liberalizm ve demokrasi açısından sakıncalı gibi bir cümle kullanmışsınız; liberalizm ile demokrasi ayın şey değil. benim nezdimde dünyaya liberalizmden daha zararlı çok az şey olmuştur.
    şimdi konuya gelirsek; gülen cemaati ile saylancılar arasında temek fark, ikincisinin fikirlerini askeri arkalarına alarak darbecilikle dayatmalarıdır. şimdiye kadar böyle birşeyi yapmamış gülen cemaatini nasıl olup da saylangillerle aynı kefeye koydunuz, herhalde dine ve dini gruplara öcü muamelesi yapmakla ilgili birşey bu. siz hayatınızda bir nurcu ya da gülen cemaati mensubu ile bir kemalist arasındaki farkın nasıl olduğunu deneyimlemediyseniz daha çok küçüksünüz demektir. daha yaşayacak şeyleriniz var demektir…liseden yeni çıkmış hayatı yeterince bilmeyen ve bu yüzden de her gördüğü “fikre” cennet gibi sarılan insanlardan birisi olduğunuz muhakkak. bu yüzden aklar ve karalar var hayatınızda. bu yüzden dinle ilgili bu kadar keskin olup dindarları onların fikirleriyle ve yaşam biçimleriyle hiç ilgisi olmayan militaristlerle bir tutuyorsunuz. vakit gazetesini saylangillerle bir tutanz anlarım, çünkü hakikaten benzerler. ama gülen cemaatinin nasıl bir faşizmin gördünüz şimdiye kadar. zaman gazetesi taraf’tan sonra bu ülkedeki en demokrat gazete (yazanlarının fikri çeşitliliği açısından). gülen cemaatiyle hiçbir ilgim yok ama cemaatten insanlardan çok tanıdğım vardır. onları kemalist jakobenlere benzetmek inanın bana çok ayıp oluyor çok! gülen cemaati içinde militarizm yanlısı, siyasi sistemin askeri zorbalıkla değiştirilmesinin yanında olan tek bir kişi dahi yokken nasıl olur da bu derece “kırmızı görmüş boğa”ya döner insan anlamıyorum. illa bir tarafa öte taraftan bir karşılık bulacaksınız ki liberalizm temize çıkacak öyle mi? ah liberaller yok mu ah!

  35. Yazan:eg Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    “onlar da başak gelseler kemalistler gibi yapacaklar” tarzı yaklaşımla iki grubun birbirine benzeştirilmeye çalışılması çok yanlış bence. bir tarafta 100 yıldır mütemeadiyen darbe yapmış tescilli darbeciler var. öte tarafta fikirlerine katılalım katılmayalım (ben de mesela stv’de ya da zaman’da yapılan bazı yayın ve haberleri itici buluyorum) siyasi sistemin militarist bir jakobenlikle değiştirilmemesi gerektiğine inanan bir başka grup var. şimdi gülen cemaati henüz bir darbede bulunmamışken hangi kriterlerle saylangiller gibi “suçlu”ilan ediliyor ben anlayamıyorum kusura bakmayın. benim ahlak anlayışım fiilen darbe yapmaya girişmemiş birilerine “siz de nasılsa aynısınız” demeye uygun bir anlayış değil. ancak bizim ülkenin liberalleri herşeyde bir “ennnnnnn” olacaklar ya, mutlaka jakobenlikleri çiftleştirmeleri lazım. kemalist mi var, alın size gülenci…mhp’li mi var, alın size solcu ve sosyalist jakobenler…bir tek kendileri jakoben değiller ya bunun kanıtlanması lazım. halbuki dünyada liberalizm kadar jakoben olup da bunu gizlemeyi bilecek kadar ahlaksızca mahir olan çok az ideoloji olmuştur. ahlaksızca sözünü ise bile isteye ve liberalizme cuk oturduğunu düşünerek söylüyorum…

  36. Yazan:MY Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    insanlarin ne olduguyla ugrasiyorsunuz, ne yaptigiyla degil.

    bir hukuk devletinde KALBINDEN/AKLINDAN GEçEN NE OLURSA OLSUN insanlar SADECE yaptiklari için suçlanir ve yargilanir.

    Bir sey OLDUGUNUZ için yargilanabiliyorsaniz orada hukuk yara almis demektir.

    çünkü devlet NiYET OKUYOR demektir. Putsal Devlet kendini Tanri yerine koyup “sen kirmizi giydin, demek ki komünistsin, demek ki tehlikelisin, yürü hapse!” diyorsa orada hukuk biter.

    Rasim Ozan bunu çok güzel anlatti ve anlatiyor. AiDiYETçi, ayrimci, yaftalayici adalet(!) kendine bir kurban seçiyor ve vuruyor: Bugün alevi, yarin dindar, öbür gün kemalist…

    Herkes herkes için adalet istemeye hazir mi?

  37. Yazan:ÖZLEM.T. Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    ÖNCELİKLE ŞU DURUMU AYDINLATMAK GEREKİR.İSLAMİYET,BU DİNİ KABULLENMİŞ BİREYE YANİ MÜSLÜMANA KENDİ DİNİNİ ANLATMASINI EMREDER.BUNUN BİR PEYGAMBER MESLEĞİ OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR.BU ZAVİYEDEN BAKINCA BU ÜLKEDE KENDİNE MİLİTAN YETİŞTİREN ÇYDD ve ÇEV GİBİ KURUMLARLA GÜLEN HAREKETİNİN YAPTIĞINI KARŞILATIRMAK BAŞLI BAŞINA BÜYÜK BİR HATADIR.F.GÜLEN BUGÜNE KADAR BU ÜLKENİN DÜZENİNE KARŞI HİÇBİR DÜŞÜNCE VEYA HAREKETLE YIKIM TARAFTARI OLMAMIŞTIR.YAPILAN TÜM FAALİYETLERİN AMACI İSLAMİYETİN DAHA İYİ ANLAŞILMASI VE YAŞANMASI İLE İLGİLİDİR.VE BUNUN BİR SUÇ OLMASI İÇİN DÜZENİ YIKMAYA YÖNELİK BİR DAVRANIŞ OLMASI GEREKİR.GECE NAMAZA KALDIRILMA,LAİKLİĞE,CUMHURİYETE KARŞI MİLİTANLAR YETİŞTİRİLDİĞİ İŞİN HİKAYE,MASAL KISMIDIR.İSLAMİYET BİREYİ ÖNEMSER VE KİŞİYİ ALLAH İLE YALNIZ BIRAKIR.KİMSENİN BİR DİĞERİNİN İNANCINA YAŞAYIŞINA MÜDAHALE ETMESİ İSLAM ANLAYIŞINDA YOKTUR.AKIL DİNİDİR İSLAM VE BİREYİN ALLAH İLE İRTİBATINDA ONUN AKLINI VE DUYGULARINI ÖNEMSER.
    AMA T.SAYLAN VE ONUN GİBİLER TEK TİP İNSAN YETİŞTİRME ÜZERİNE ÇALIŞMAKTADIRLAR.HOŞGÖRÜDEN NE DENLİ UZAK,KALIP,AMİYANE BİR TABİRLE OLACAK AMA YANLIZCA GÜDÜLEN İNSAN YETİŞTİRMEKTEDİR.KENDİ DÜŞÜNCELERİ VE DOĞRULARI KARŞISINDA BULUNANLARA SAYGI GÖSTERMEME ÜZERİNE KURULU BU TUTUM KÜTAHYALI’NIN YAPTIĞI KARŞILAŞTIRMANIN DOĞRU OLMADIĞINI GÖSTERİR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.

  38. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    “bir hukuk devletinde KALBINDEN/AKLINDAN GEçEN NE OLURSA OLSUN insanlar SADECE yaptiklari için suçlanir ve yargilanir.”

    Altına imza atıyorum. Benim de yorumlarımda ağırlıklı olarak söylemek istediğim bu.

    “Herkes herkes için adalet istemeye hazir mi?”

    Çok güzel bir soru Mehmet Bey,

    Lütfen herkes yukarıdaki yorumları dikkat ile okusun. Etraf adeta HAKİM kaynıyor. 12 Eylül darbesi sonrası insanların yargısız infaz edildiğinden yakınanlar, yargı kararını bile beklemeden hüküm veriyorlar.

    Yahu “bir dakika” deyip adalet için itiraz etmeye çalışanlar “Avukatlıkla” suçlanıyorlar.

    Bir Hukuk devletinde insanlar suçları kanıtlanana kadar MASUM’dur. Ancak Darbe yapılmış ülkelerde insanlar kendilerini aklayıncaya kadar SUÇLU muamelesi görürler.

    Oysa bazıları “sağlam kanıt” beklemenin körlükten kaynaklandığını vurguluyor. Öyle ya sağlam kanıta ne gerek var, asalım gitsin. O zaman Kenan Evren’e hak veriyorsunuz demektir. Yanlış mıyım ?

    Şu anda DARBE yapıldı da benim haberim mi yok !

    Bu arada tartışmaların heyecanı ile bazen ben de peşin hüküm verebiliyorum. Bu açıdan özür diliyor ve Herkes için Adalet istemeye hazır olduğumu söylüyorum.

  39. Yazan:TSD Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Enver hocam,

    Allah aşkına Hasan’ın yazdıklarını ‘liberal bakış açısı’ diye genelleştirmeyelim. Ben liberal olmadığım halde rahatsız oluyorum. Hasan ve onun gibi düşünenlerin buna dayanak olarak ‘liberal’ sıfatını kullanmaları kadar saçma sapan birşey olamaz. (Ki bildiğim kadarı ile Hasan liberal-sol, bu bile başlıbaşına oksimoron bana göre. Liseden yeni çıkmış birisinin nasıl olup da bu tip (ya da benzer, herhangi) bir tanımlama ile kendini tanımlayabildiği de ayrı bir cesaret ya, onu geçiyorum.) FG grubunu ben de eleştiririm onlardan da değilim ama Hasan’ın grubu (liberalizm açısından) eleştirmek için kullandığı argüman eleştirmeye bile değmeyecek kadar sığ. Bunu yazan, hukuksal açıdan ‘laik üst çatı’ ile toplumsal katmanların düşünce çeşitliliğinin birarada yaşayabilirliliğinin liberalizm için olmazsa olmazlığından, dolayısı ile de siyasal liberalizmin L’sinden ve sivil toplum kuruluşlarının liberalizm için anlamından ve gerekliliğinden haberdar değil zannederim.

    Bu arada Yıldıray’dan -Hasan gibi düşünenleri DE eleştiren- çok güzel bir yazı:

    http://www.taraf.com.tr/makale/5180.htm

  40. Yazan:TSD Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    liberalizm ve demokrasi açısından sakıncalı gibi bir cümle kullanmışsınız;

    🙂 Hocam Hasan bunu biliyor mu bakalim?

    Aslinda ikisi arasinda pek coklarinin bilmedigi oyle derin bir tartisma var ki, cogu kisi bunu bilmeden araya “ve” baglaci koyarak ikisini tek nefeste ayni cumlede kullanabiliyor.

  41. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    “İkisi de fırsatı bulduğunda demokrasiyi elinin tersiyle itecektir” (HASAN)

    Kant’in “kalplere sondaj yapmak” dedigi bu iste, Türkçesi niyet okumak.

    Röntgen cihaziyla görülebiliyorsa biz de bakalim 🙂

  42. Yazan:Hasan Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    bakın elmalarla armutları karıştırmışsınız yine. birincisi hiçkimse bir zihniyeti sevmek zorunda değil. ikincisi liberalizm ve demokrasi açısından sakıncalı gibi bir cümle kullanmışsınız; liberalizm ile demokrasi ayın şey değil. benim nezdimde dünyaya liberalizmden daha zararlı çok az şey olmuştur.
    şimdi konuya gelirsek; gülen cemaati ile saylancılar arasında temek fark, ikincisinin fikirlerini askeri arkalarına alarak darbecilikle dayatmalarıdır. şimdiye kadar böyle birşeyi yapmamış gülen cemaatini nasıl olup da saylangillerle aynı kefeye koydunuz, herhalde dine ve dini gruplara öcü muamelesi yapmakla ilgili birşey bu.

    Alır efendim, o da alır. Çünkü buna müsait bir fikir yapısı var. STV bunun açık bir örneği. “Yeni Osmanlı kuracağız” diyen biri ordusuz bir devlet mi tahayyül ediyor demektir? Siz inandınız mı buna?

    Ben inanmadım şahsen. “İnandırıcı” bulmamak niyet okuyuculuğu değildir.

    Bir grubun demokrat olduğuna sırf onlar öyle söylüyor diye inanmak zorunda değilim.
    Saylan da “ne şeriat ne darbe” demişti. İnanacak mıyız?

    Demokrasi ile liberalizmin “aynı şey” olmadığını biliyorum.

    Zaten gördüğünüz gibi “ve” bağlacı kullanıyorum.

    bu yüzden aklar ve karalar var hayatınızda. bu yüzden dinle ilgili bu kadar keskin olup dindarları onların fikirleriyle ve yaşam biçimleriyle hiç ilgisi olmayan militaristlerle bir tutuyorsunuz.

    İster inanın ister inanmayın ama “askerliğin kutsallığı” en çok dindarlarca benimsenmiştir. Kemalistlerin de militarist olduğu tartışılmaz elbette ki. Ama dindarlar da aynı biçimde militaristtir. Savaşta ölmek kemalizm için olduğu kadar dindarlar için de önemlidir ve bu “yüce” bir şeydir. Selef devlet Osmanlı’da da bu böyleydi. Askerler, “savaştaki kahramanlıklarına” göre tımarla ödüllendirilirdi. Memleketin en önemli ekonomik kaynağı da ganimetlerdi. ( Tabii o dönem için dünyanın kanunu buydu, her devlet öyleydi. )

    Abbasiler tarafından, “savaşçı özelliklerini yitirmesinler” diye ayrı bir şehre yerleştirilen bir ulustan söz ediyoruz. O zaman Kemalistler mi vardı?

    Militarist kültürün büyük bölümünü dindarların oluşturduğu halkın iliklerine kadar işlediğini en iyi askere uğurlama törenlerinde görebilirsiniz. Militarizm’i bu topraklara Kemalistler getirmedi. Zaten vardı, ilerlettiler.

    Ben Gülen hareketinin “samimiyetine” inanmıyorum. Demokrasi ve liberalizm konusunda konjonktürel olduklarını düşünüyorum, bu bana göre böyle. Ahmet İnsel de, ilk çıktığı günlerde Taraf’a verdiği mülakatta buna benzer bir şeyler söylemişti. Cizvit Papazları ile özdeşleştirmişti NC’yi ki bu bence de doğru. Aynı zamanda, sizinle birlikte Taraf’ın “herTaraf” bölümünde yazan Esat Arslan (soyisminin bu olduğu konusunda emin değilim) ‘a ait “Bre Kafir! Sen nasıl Fatih’e dil uzatırsın?” başlıklı yazıda NC’nin içtihadının demokrasi ile neden paralel olmadığına kanıt teşkil edebilecek, onların zihin yapılarını ortaya koyabilecek önemli örnekler var.

    Bunun için “suçladığımı” nereden çıkardınız? Bana ne, neye inanırsa inansın.

    “Biz yeni osmanlı olacağız” diyen, kemalistlerin kutsal devlet anlayışını birebir devam ettiren, onlar gibi kutsal bir tarih anlayışları olan bir grubun bana göre Kemalistlerden “ciddi” bir farklılıkları yoktur, söylediğim bu. Önünde sonunda Türkiye’ye ve burada yaşayan insanlara dayatılan kader aynı.

    Galiba bu toplum olarak bizim kaderimiz.

  43. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    “ÖNCELİKLE ŞU DURUMU AYDINLATMAK GEREKİR.İSLAMİYET,BU DİNİ KABULLENMİŞ BİREYE YANİ MÜSLÜMANA KENDİ DİNİNİ ANLATMASINI EMREDER.BUNUN BİR PEYGAMBER MESLEĞİ OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR”

    Yapmayın Özlem Hanım,

    Bir insan bir dini bilmeden kabullenir mi?
    islamiyet tebliği tavsiye eder (emretmez). Ancak bu Müslümanlığı kabul etmememiş kişilere yönelik bir tebliğdir. Yoksa zaten Müslüman olan insanlara neyi tebliğ ediyorsunuz. İhtiyaç olan herşey zaten Kuran-ı Kerim’de yok mu ?

    Bu bir Peygamber Mesleğidir diyorsunuz. Doğru Fethullah Gülen Peygamber mi? İslam’da Ruhban sınıf var mı ?

    Ben Fethullah Gülen hareketinin fakir öğrencilere hangi şartlar ile yardım ettiğini çok iyi biliyorum. Aynı Türkan Saylan’ı suçladığınız gibi tek tip insan yetiştiriliyor. Biraz uyumsuz veya aykırı oldun mu, derhal çevreden uzaklaştırılıyorsunuz (uzaklaştırılan arkadaşlarım var).

    Ha bu kötü bir şey mi ? Eğer daha sonrası için siyasi bir hedef yoksa (ki olduğu yönde ağır kuşkular var) bence isteyen istediği gibi yetişsin.

    Müslümanlıkta yalan yoktur Özlem Hanım. Ve vicdan rahatlığı herşeyden önce gelir.

    Türkan Saylan’ın Zaman gazetesi yazarları için söylediği gibi, gerçekten inanıyorsanız Allah öbür dünyada size yardım etsin.

  44. Yazan:Hasan Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Burs meselesi de ayrı dava. Memleketin ekonomik sorunları büyük, insanlar eğitim gibi temel haklarından bile doğru düzgün faydalanamıyorlar. Bu durumu kendine “adam” yetiştirmek için sömürmek ile hangi insani değer arasında bağ kuruluyor çok merak ediyorum.

    Bunu sadece nurcular yapmıyor elbette ki. Herkes yapıyor bunu.

    İnsanı, “feda edilecek/edilebilecek bir nesne” olarak görmek Türkiye’deki birbirine taban tabana zıt gibi gözüken düşünce kültürlerinde öylesine yaygın ki, aralarında bazen ciddi bir fark bulmak bile mümkün olmuyor. Kölelerin, özgür olmaktan çok, bir köle sahibi olmayı istemesi gibi bir şey bu.

    Ya da holokost’u yaşamış İsraillilerin Gazze’de katliam yapması gibi bir şey.

    Hukuğu, “insanı”, insan haklarını, demokrasiyi kendi ideolojisini muktedir kılma girişiminin yedeğinde görmek ile liberalizm arasında epey bir fark var. Liberal demokrasi, herşeyden evvel, “yöneten” gücün yetkilerinin sınırlanması ve onun da belli kurallara ram olması demektir. Hatta, “mürşidim” Ayn Rand, bu yüzden kendisini “anarşist değilsel de, minarşistiz” diyerek tanımlamıştı.

    Dünyadaki amacınız, bir dini dünyaya hakim kılmak ve “kutsal bir nesil” yaratmak ise minarşist olabilmeniz mümkün değildir. Yanlış anlaşılmasın, müslümanlar liberal olamaz gibi gülünç bir iddia ortaya atmayacağım. Ama, şu ortada ki, bugünkinden daha farklı bir içtihad gerekiyor liberalizm ya da demokrasi ile arasında bir bağ kurabilmesi için.

    Açık Toplumculuk da buna benzer değerleri getirir.

    Bu yüzden bence, liberalizm, herşeyden önce insanın otoriteye karşı duruşudur.

    Bunu açıkça belirtmeyen bir düşünceye liberal demek içimden gelmiyor.

    Peki olmak zorunda mı?

    Değil tabii.. Zaten liberal bir yapının şuna şöyle yap, buna böyle yap demek gibi bir hakkı yoktur. Adam isterse Tanrı İsis’în dinini yeniden kurmaya ve Ra’ya itibarını iade etmeye çalışabilir. Bu, kimseyi ilgilendirmez. Liberal demokraside sınırlandırılmış otoritenin böyle bir şeyi yasaklamaya “yetkisi” yoktur.

    Acaba nurcular böyle bir devleti savunurlar mı?

    Bugün, birilerini “misyonerlikle” suçlayacak kadar ileri gidebildiklerine göre ve devleti insanlara hizmet eden bir aygıttan ziyade bir sembol, dine hizmet eden bir aygıt olarak gördüklerine göre bence “hayır.”

  45. Yazan:MY Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Hasan kardesim, bu son yorumuna bir baslik buldum,

    Hasan’in Nurcu Gençlige hitabesi!

    Nerede eskiden arastiran, inceleyen bir Hasan vardi, o gitti, yerine nutuk atan bir Hasan geldi.

    Nurcu=Gülenci=Müslüman=Dindar… Bu gidisle kendini de katacaksin farkinda olmadan.

    Fikren karsi oldugun kisileri irkçilik, toptancilikla suçluyorsun ama genellemenin en kocamanini yaptin yine.

    Bir kere Nurcu kime denir? Bediüzzaman’i okumus, benimsemis herkes nurcu sayilir mi? Veya dünyanin her yerinde Türkçe egitim veren okul açmis, helal olsun diyen ya da zaman okuyan herkes Gülenci midir?

    Bu cemaate vey Zaman gazetesinin milliyetçiligine elestiri yöneltirken unuttugun birsey var, elimizdeki kumas bu 🙂

    Türkiye’de ateistler de milliyetçi. Okulda adama öyle bir beyin yikama/yaglama/rot ve balans ayari çekiyorlar ki adam dinden çikabiliyor ama milliyetçilikten çikamiyor. Biliyorsun bunlari.

    Milli Egitim sisteminin kafama soktugu saçmaliklari temizlemek için neler çektim. Matrix I’de adamin burnundan bir sey çikariyorlardi hatirliyor musun? onun gibi :))

    Gülen cemaatinin insanlari aydan gelmiyor ki. Türkiye’nin insanlari. Firinci sana ekmek yaparken iyi de namaz kilinca mi tu kaka oluyor? Kapicin merdiveni silerken iyi de AKP’ye oy verince mi demokrasi düsmani oluyor?

    Simdi eve hirsiz girse ne yapacaksin? Polisi arayacaksin. “Bu herif simdi Gülenci filandir” diye Cagdas Yasam’a telefon edecek halin yok herhalde.

    Bak nasil? Ben de seni bir kalemde anti-AKP, anti-müslüman filan yaptim. Ne kolay degil mi yaftalamak.

    Senin fantezilerinin aksine Gülen cemaati öyle bir merkezden emir alan bir robot toplulugu degil. Saygi görmek istiyorsan önce sen saygi göster biraz kendinden farkli olanlara.

    Sen eskiden daha ince düsünüyordun, samimi bir anlama çabasi hissediliyordu yazdiklarinda. Hayrola?

  46. Yazan:eg Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    ya suat hocam kusura bakma, liberallerde dinle ve dindarlarla ilgili kemalistleri aratmayacak önyargıları görünce bazen canım sıkılıyor…yoksa gerçekten de kategorizasyon yapmamak gerekiyor haklısın…sevgiyle

  47. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    HAKKI BEY

    Bir insan bir dini bilmeden kabullenir mi?
    islamiyet tebliği tavsiye eder (emretmez). Ancak bu Müslümanlığı kabul etmememiş kişilere yönelik bir tebliğdir. Yoksa zaten Müslüman olan insanlara neyi tebliğ ediyorsunuz. İhtiyaç olan herşey zaten Kuran-ı Kerim’de yok mu ?(Hakkı)

    İslam müslümanlara tebliği emreder.
    Bu tebliğ sadece gayrimüslimlere değil herkesedir.

    Müslüman müslümandan da sorumludur. Gerektiğinde onu uyaracak ve koruyacaktır. Ayetleri ve hikmetleri hatırlatacaktır. Çünkü insan da nefis var. Kimse garanti altında değil.

    “Sizden, hayran çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Âl-i İmrân, 3/104) âyeti inanan insanlara bir vazife, bir sorumluluk yüklemektir.

    Tebliği yapacak kişinin öncelikle dini öğrenmesi ve ilimle donatılması ve bildiklerini yaşaması gerekiyor…Bunlar da her müslümana farz.

    Evet cennet ucuz değil…(Bediüzzaman)

    Bu bir Peygamber Mesleğidir diyorsunuz. Doğru Fethullah Gülen Peygamber mi? İslam’da Ruhban sınıf var mı?(Hakkı)

    Sizi kırmak üzmek istemem ama kusuruma bakmayın hayatımda duyduğum en saçma sorular…

    “Âlimler peygamberlerin vârisleridir” (Hadis)
    (Lütfen Alim sözcüğünün anlamına bir bakınız)

    İslam dininde Ruhbanlık yoktur. Ruhban sınıfı yoktur. Ancak bu demek değil ki belli kimseler çalışacak biz yatacağız.

    Burdaki ruhbanlıktan kasıt kişinin kendisini dünyadan soyutlayıp kenara çekilmemesidir.

    Ben Fethullah Gülen hareketinin fakir öğrencilere hangi şartlar ile yardım ettiğini çok iyi biliyorum. Aynı Türkan Saylan’ı suçladığınız gibi tek tip insan yetiştiriliyor.(Hakkı)

    Sizin için Ekrem dumanlı sorunuzu cevaplamış.
    Özetle

    BİREY, CEMAAT, DEVLET

    Şu gerçeği kabul etmezseniz ilk düğmeyi yanlış iliklemiş olursunuz: İnsanlar kendi iradeleriyle bir tercih kullanıyor, zorlamalar ya da zaruretler ile değil. Kim kime nasıl baskı yapacak ki bu insanlar kendini bir cemaat üyesi görmeye mecbur hissetsin? Meseleyi ’sosyal devletin boşluğuna’ dayamak, sosyal bir gerçeğe gözlerimizi kapamaktır. Mesele gayet açık: Karşımızda gönüllü hareketler var; illegal yapılar değil. Katılmak isteyen dilekçe verme zarureti olmadan gelip katılıyor; ayrılmak isteyen de istifa dilekçesi verme ihtiyacı hissetmeden ‘hadi bana eyvallah’ deyip çekip gidiyor. İşte buna modern toplumlarda sivil toplum kuruluşları deniyor. Güdümsüz, bağımsız, sivil…

    Tam bu aşamada karşımıza yeniden ‘tek tip insan’ korkusu çıkıyor. Güya ‘din eksenli cemaatler’ tek tip insan yetiştiriyormuş. Mümkün mü? Hayır. Her şeyden önce bireyi yok edecek bir telkin İslam’ın ruhuna uygun değil; çünkü o din her bireyi doğrudan Allah ile muhatap ediyor.Kaldı ki bu çağda ne birey körü körüne buyurgan bir yapıya boyun eğer ne toplum. Kim razı olur tek bir kalıba girmeye?

    Bu topluluğun içinde her etnik gruptan, her mezhepten, her düşüncede insan bulunmaktadır. Toplumsal ayrışmalarda birleştirici ve barışçı bir dil kullanan ve gördüğü ilgi ile samimiyet testinden defalarca geçmiş kitlelerin insanları tek bir şablona zorladığını iddia etmek gerçeklerle ters düşmek anlamına gelir.

    Cumhuriyetimizin kazanımları açısından çok önemli bir nokta daha var: Dindar kitleler demokrasiyi içine sindirmiş durumda. O kadar ki ‘Keşke modernleşmeyi kimseye kaptırmayan kitleler de demokrasiyi bu kadar sindirebilseydi!’ demek zorunda kalıyorsunuz.
    Soran, sorgulayan, eleştiren, istişarenin hakkını veren, özgür düşüncenin bütün renklerine kanat çırpan kitleler ‘tek tip insan’ suçlamasıyla karşı karşıya getiriliyor. Olacak şey değil. Ülkeyi içine kapamak ve anti demokratik yollardan aristokratik düzenin devamını isteyenler özgürlükçü sayılıyor. Bir tuhaflık yok mu bunda?

    ‘Bazı cemaatler’ dünyanın dört bir yanında kozmopolitan kültürlerle ufuk turu yaparken ufuk körlüğüne yakalanmış bazı kitleler de ülkeyi bir çeşit faşizme sürüklüyor adeta.
    Kimin ufku ne kadar genişse özgürlük boyutu da o kadar engindir.Kim ne kadar geniş kitlelerle kucaklaşıyorsa o kadar çoğulcu ve katılımcı demokrasiden nasibini almıştır ve her kim ‘herkes benim gibi düşünecek’ emriyle hareket ediyorsa, o da kendini toplum karşısında o kadar sevimsiz hale getirir ve kendini geniş kitlelerden tecrit eder.
    Açık söylüyorum: Bir gün cemaatler insanlara ‘tek tip olun’ dese içeride çatlamalar olur; tıpkı devletlerin toplumlara ‘tek tip olun’ buyruğunu dayatmasıyla çatlamalar olduğu gibi…

    …Eğer daha sonrası için siyasi bir hedef yoksa (ki olduğu yönde ağır kuşkular var) bence isteyen istediği gibi yetişsin.(Hakkı)

    Bahsettiğiniz siyasi hedef,
    ebedi saadet ve Allah rızası hedefinin yanında çok küçük, sığ ve geçici kalmıyor mu?

    Bu kadar küçük düşündüklerini hiç sanmıyorum. Bir yanda sonsuz ebedi saadet, diğer tarafta geçici siyasi hedef….Kıyaslamam bile.

    Peki
    Böylesi gizli siyasi bir hedef varsa yıllar yılı yayınlanan kitaplarda veya vaazlarda bu hedefe dair en ufak bir ipucu yakaldınız mı? Gizli siyasi hedefe sahip biri neden mahkemelerde beraat eder.

    Paranoyaklık bu ya savcılarda mı gizli siyasi hedef güdüyorlar?…

    Evet biraz empati bunu yapabilirsek bilinç altımızdaki paranoyalardan da kurtulacağız.

    saygılar…

  48. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    “Sizden, hayran çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Mehmet Bahadır)

    Mehmet Bahadır Bey, bir tane “n” harfi çok şey değiştirir. Ayetin aslı “hayra çağırandır”.

    Bu ayetin “tebliğ” ile bir alakası yoktur. İnsanların iyiliğe teşvik edilmesi ve kötülükten uzak durulması ile alakalıdır.
    Yoksa din tebliği başka birşeydir.

    Kuran-ı Kerim okuyan herkesçe farklı yorumlanabilir. Öbür dünyada herkes kendi yaptıklarından sorumludur. İşin aslı iyilik ve kötülükte saklıdır. Yani kimse Kuran-ı Kerim’i kötülük yapmaya destek için yorumlayamaz. Bu Ayette bunu hatırlatır.

    Keza bu yorum farkları sebebi ile Kuran-ı Kerimin tercümesinde mümkün olduğunca bire bir çeviriye gayret edilir.

    İşte Müslümanlıkta Ruhban sınıf bu yüzden bulunmaz. Çünkü Ruhbanlar Dinleri kendi anladıkları biçimde yaymaya çalışırlar. Bir süre sonra yayılan din aslından kopar. Oysa Kuran-ı Kerim herkesin okuması için vardır. Hz. Muhammed’in en büyük mucizesidir.

    Bakın Mehmet Bahadır Bey, aslından kopan dinlerin bir süre sonra ne hale geldiğini gösteren en büyük örnek Taliban Rejimidir.

    Siz şimdi Kadınların Burkalar içerisinde evlere kapatılmasına, erkeklerin bir karış sakal ile gezmek zorunda bırakılmasına doğru bir yorum ve “iyilik” diyebilir misiniz ?

    Ancak buna Afganistan’da itiraz etmeye kalkamazsınız bile.

    Bilmem ne demek istediğimi anladınız mı ?

  49. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Hakkı Bey

    Ayeti düzelttiğiniz için teşekkür ederim. Gözümden kaçmış.

    Söz konusu ayet müslümanların müslümandan sorumlu olduğunu hatırlatır ve genel bir tebliğ vazifesini farz kılar.
    Yüklenen bu sorumluluk, tespitini bizzat Cenâb-ı Hakk’ın ya da O’nun vahyi doğrultusunda peygamberin veya bu iki ana kaynaktan istifade ile belli vasıflara haiz insanların yaptığı iyi ve kötü değerlerin, mutlaka ama mutlaka insanlara anlatılmasıdır. Yoksa herkesin kendince yorumladığı kuranı tebliğ etmek değil mesele. Bu insanı küfre dahi götürebilir.
    Bu konuda referans Kuran, Sünnet, Peygamberimizin hayatı ve İslam alimlerinin içtihatlarıdır. Kendi aklımız veya herkesin farklı düşünceleri değil.

    Ve kişi bildiğinden sorumludur. Anlatmakla yaymakla sorumludur. Yan gelip yatmak yok.

    Derinleşmenizi ve tefsir okumanızı tavsiye ederim.

    Ancak söylediğiniz hataya siz kendiniz düşmüşsünüz. ve kendinizce kuranı yorumlamışsınız.

    Kuranın birebir cevirisi bile kuranın ruhunu aktaramaz. Türkçe buna yetersiz kalır.

    Taliban rejiminin dinle alakası yoktur. literal ve kişisel yorumlardan ibarettir. Dayatmadır.

    Evet her koyun kendi bacağından asılır
    ancak bir müddet sonra kokusu herkesi rahatsız eder.

    saygılar

  50. Yazan:DUMURCUK Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    benim için fethullah gulen cemaati ile çydd arasında pek bi fark yoktur işleyiş açısından . ancak altında yatanlar farklılık gösterebilir bir nevi misyonerlikten başka bi içerik yoktur. yargıda bulunan bir dava hakkında yorum yapmak yanlıştır. aslında adaletimize guvenmektabiki gereklidir ancak günümüzde ergenekon denilen davanın suyunu cıkarmak için her kesim elinden geleni yapmakta. her kesim kendine göre yorumunu yapmakta bakıyoruz dogan grubu yayınları baska bir laşka diğer taraftan kanal7 ve fethullah gulen yayın grubu baska bir laşka .. hepside bel altı vermaktan kaçınmıolar.. haber izleyemez olduk ..
    kısaca ergenekonu açıklarsak bu sadece benım düşüncemdir. yıllar önce demir perdeden gelecek herhangi bir tehlike karsısında ona karsı duracak bir guc olarak oluşturulan gladionun gunumuzde sahipsiz kalmasıyla 3-5 kendini bilmezin kendi ideolojilerini millete aktarmak istedikleri gücünü yitirmiş bir kuvvettir. kısaca gunumude içeri alınan bi kaç kişiden ibaret bir oyunun piyonlarıdır. medyada abartıldıgı kadar buyuk bir olgu değildir. yazılanlar çizilenler hepsi bir kurtlar vadisi senaryosundan ibarettir. bu yazılanlar benim sesli düşüncelerimdir. istyn katılır isteyen reddeder.
    önümüzde ki 5-10 yıl içersinde ülke daha farklı bir kaosa sürüklenmesse bizim için çok buyuk bir ilerleme olacaktır. ancak gecmişimize bakılırsa böyle bir gelecek bizi beklemiyor. bizim milletimiz her zaman ezilenden yana olacaktır yada öyle gösterilen den yana olacaktır. netekim basbakanın gecmişi buna örnektir. bundan sonrada bizim milletimizin düşüncesi değişmeyecektir.

  51. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Mehmet Bahadır Bey

    Ben Kuran-ı yorumlarım. Bu bana Kuran-ı Kerim’ce verilmiş bir haktır. Yorumlarım kendimi bağlar.
    Ancak sizin örneğin söz konusu Ayet ile ilgili yorumunuz, başkalarının yorumununa dayanıyor.

    Şöyle düşünün, sizi eğiten Fethullah Gülen değil de Taliban olsaydı. O zaman onların bu Ayete yaptığı yorumu bana anlatacaktınız. İnanın o yorum çok daha sert olacaktı.

    Tekrar ediyorum. Kuran’da Ruhban sınıf yoktur. Dolayısı ile “İslam içinde Cemaatçilik” de yoktur. Bu Kuran’a aykırıdır.

    Bana Kuran-ı Kerim’den İslam Alimlerinin hikmeti ile ilgili bir tek ayet gösterin !

    Ben de bana düşen tebliğ vazifesini yapıyor ve sizi Kuran’ı okumaya ve anlamaya davet ediyorum.

  52. Yazan:Hasan Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Nurcu=Gülenci=Müslüman=Dindar… Bu gidisle kendini de katacaksin farkinda olmadan.

    Fikren karsi oldugun kisileri irkçilik, toptancilikla suçluyorsun ama genellemenin en kocamanini yaptin yine.

    Bir kere Nurcu kime denir? Bediüzzaman’i okumus, benimsemis herkes nurcu sayilir mi? Veya dünyanin her yerinde Türkçe egitim veren okul açmis, helal olsun diyen ya da zaman okuyan herkes Gülenci midir?

    Bu cemaate vey Zaman gazetesinin milliyetçiligine elestiri yöneltirken unuttugun birsey var, elimizdeki kumas bu 🙂

    Türkiye’de ateistler de milliyetçi. Okulda adama öyle bir beyin yikama/yaglama/rot ve balans ayari çekiyorlar ki adam dinden çikabiliyor ama milliyetçilikten çikamiyor. Biliyorsun bunlari.

    Milli Egitim sisteminin kafama soktugu saçmaliklari temizlemek için neler çektim. Matrix I’de adamin burnundan bir sey çikariyorlardi hatirliyor musun? onun gibi :))

    Gülen cemaatinin insanlari aydan gelmiyor ki. Türkiye’nin insanlari. Firinci sana ekmek yaparken iyi de namaz kilinca mi tu kaka oluyor? Kapicin merdiveni silerken iyi de AKP’ye oy verince mi demokrasi düsmani oluyor?

    Simdi eve hirsiz girse ne yapacaksin? Polisi arayacaksin. “Bu herif simdi Gülenci filandir” diye Cagdas Yasam’a telefon edecek halin yok herhalde.

    Bak nasil? Ben de seni bir kalemde anti-AKP, anti-müslüman filan yaptim. Ne kolay degil mi yaftalamak.

    Senin fantezilerinin aksine Gülen cemaati öyle bir merkezden emir alan bir robot toplulugu degil. Saygi görmek istiyorsan önce sen saygi göster biraz kendinden farkli olanlara.

    Sen eskiden daha ince düsünüyordun, samimi bir anlama çabasi hissediliyordu yazdiklarinda. Hayrola

    Sevgili Mehmet ağabey;

    Yukarıdaki yorumumda “farklı bir içtihad gerekir” demiştim zaten. Buradan da nurcu=müslüman=dindar gibi bir düşüncede bulunmadığım anlaşılabilir. Sizin de sıkça tekrarladığınız gibi, dinin kendisiyle kurumsallaşmış hali arasında dağlar kadar fark olabiliyor. Biri tanrıyı bulur, ikincisi onu binalara hapseder, üçüncüsü gelir o binanın taşlarından çalar. El-Hidrş boşuna dememiş “bütün camileri yıkmak isterdim” diye.

    Nur cemaatinin ya da Türkiye’deki dindar insanların “rejimin eğitim çarklarından” geçerek belli bir hale geldiğini elbette ki kabul ediyorum.

    İşte itirazım bu. Karşılaştırınca “farklı bir şey” çıkmıyor ortaya.

    O halde neden “kayıtsız, şartsız” destek vereyim ki?

    Cumhuriyetin başlangıcında -daha öncesinde de- otoriteye bir meşruiyet tanıma adına dindar insanlar cehalet, gerilik vs. gibi şeylerle özdeşleştirildi. Eğitim tümüyle “Kemalize” edildiğinden, memleketin “okumuş” insanları okumamışlara göre çok daha ırkçı ve faşist oldular. Burası doğru.

    Bu noktada itirazım şu:

    Başka bir yol yok mu gerçekten? 150 senedir İttihat-İtilaf çatışması. Çok mu farklılar sizce? İkincisinin birincisinden iyi olması, tek başına onu desteklemek için yeterli midir?

    Benzer düşünce kalıpları, benzer “ötekiye yaklaşım” biçimleri, benzer nesneleştirme, cart curt.

    Her şey aynı. Ve bu sıkıyor artık. Kime elimi atsam, arkasında karşı olduğu kavramın özünü oluşturan kokuşmuş kolektivizmin bir içtihadını görüyorum.

    Bu memleketin kaderi mi bu?

    Olmamalı.

    Söylemek istediğim bu.

    Sevgiler.

  53. Yazan:MY Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Selam Hasan,

    “Kime elimi atsam, arkasında karşı olduğu kavramın özünü oluşturan kokuşmuş kolektivizmin bir içtihadını görüyorum.”

    Burayi çok güzel ifade etmissin, özlemistik Hasan’i 🙂

    Bu memleketin kaderi mi bu?

    Bence degil. Yoksa “özgür irade” olmazdi, haliyle sorumluluk kavrami da ortadan kalkar. Ne cennet ne cehennem. Basimiza gelen hersey bizim kaderimiz. ne bir suçumuz var ne de övgüye hakkimiz.

    Olmamalı.

    Bunu neye dayanarak söylüyorsun? Türkiye sevgisi? Türk insaninin dogustan tasidigi muhtemel kaliteler? Ve neden sen yani Hasan bunu istiyor? Daha iyi bir Türkiye derken “iyi” denen seyi neden istiyorsun? Neden gününü gün etmiyorsun bu dünyada? Dünya bir eglence merkezi,
    sen de bir turist olabilirsin ve su sayili günlerini eglenerek geçirebilirsin.

    Tahsilin var, yabanci dilin var. icabinda yabanci bir ülkeye de kapagi atabilirsin.

    ikinci sorum;
    Sen gelecek 3 yil içinde bunu degistirmek için, Türkiye için ne yapmayi planliyorsun?

  54. Yazan:ÜSLUP HAKKINDA Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    yazidaki fikirleri destekleyen ya da karsi çikan bütün dostlarimizi üslup konusunda özen göstermeye davet edebilir miyim?

    Hepimiz kapimizin önünü süpürelim yeniden ve DD sokagi tertemiz olsun 🙂

    MY

  55. Yazan:Hasan Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Bunu neye dayanarak söylüyorsun? Türkiye sevgisi? Türk insaninin dogustan tasidigi muhtemel kaliteler? Ve neden sen yani Hasan bunu istiyor? Daha iyi bir Türkiye derken “iyi” denen seyi neden istiyorsun? Neden gününü gün etmiyorsun bu dünyada? Dünya bir eglence merkezi,
    sen de bir turist olabilirsin ve su sayili günlerini eglenerek geçirebilirsin.

    Tahsilin var, yabanci dilin var. icabinda yabanci bir ülkeye de kapagi atabilirsin.

    ikinci sorum;
    Sen gelecek 3 yil içinde bunu degistirmek için, Türkiye için ne yapmayi planliyorsun?

    Türkiye sevgisi değil elbette ki, “insanın” vatanı yoktur. Her şeyden evvel, kendim için istiyorum bunu. Çünkü, ortalama 65-70 sene yaşıyor bir insan ve bunu sırf birileri daha çok silah satacak diye tehlikeye atmak istemiyorum.

    Dünya’yı ister eğlence merkezi ister imtihan alanı olarak görün; her ikisinde de “öldürülmemeye, güvenliğe ve özgürlüğe” gereksinim duyarsınız. Bu gereksinimin karşılığı da belli bir düşünce olabilir ancak. Ben bunu savunuyorum.

    Bunu neden istiyorum? Yani ben, “Hasan”, neden gününü gün etmiyor da bunu istiyor?

    a- Günümü gün edebilmek için günümün içinde savaş, ötekileştirme, ırkçılık, ifade özgürlüğünün engellenmesi vs. olmaması lazım. Dünyanın zengin bir yer olması lazım. Tüm bunlar bir şeyleri “gerektiriyor.”

    b- Yaşam, onun bir tanrı tarafından yaratılmadığı düşünüldüğünde, öteki türlüsünden, çok çok daha kutsal. Böyle bakınca; insanın doğadaki yeri de, “ötekilerle” ilişki de yerine oturuyor. Kendine de, ötekine de, hayatına da çok farklı bakıyorsun. Kuşkusuz buna din ile de ulaşmak mümkün. Ama teist olmayan düşünce de buna müsait.

    Gelecek üç yıl için özel bir planım yok açıkçası. İçinde olduğum sivil toplum örgütlerine, yazdığım sitelere devam edeceğim. Başka ne yapabilirim ki?

  56. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Hakkı Bey

    Ben Kuran-ı yorumlarım. Bu bana Kuran-ı Kerim’ce verilmiş bir haktır. Yorumlarım kendimi bağlar.(Hakkı)

    İslamda her hareketin, her olayın kaynağını biliyorsanız mezheplere dahi tabii olmayabilirsiniz. Zira mezheplerde insanların görüş ve yorumlarıdır. Kendinizi bir İmamı Azam ya da bir Bediüzzaman gibi ve her dini konuya vakıf hissediyorsanız, kuran ve sünnet kaynağından besleniyorsanız yorumlayın..

    Ancak sizin örneğin söz konusu Ayet ile ilgili yorumunuz, başkalarının yorumununa dayanıyor.(Hakkı)

    Yukarda referanslardan bahsettim tekrar ediyorum. Bizzat Cenâb-ı Hakk’ın ya da O’nun vahyi doğrultusunda peygamberin veya bu iki ana kaynaktan istifade ile belli vasıflara haiz insanlardır referansımız. Taliban değil.

    Ayrıca, Bediüzzaman’ın açıkladığı gibi, içtihat yeterliliğine sahip herkes, içtihat edebilir, ama kanun koyucu olamaz; içtihadını başkaları için bağlayıcı yapamaz.

    Yaptığınız yorum veya içtihat kurana ve sünnete aykırı olamaz. İçtihat veya yorum yapacak kimselerde bazı şartlar aranır. Aksi taktirde herkes kurandan farklı anlamlar çıkarır. Herkesin kendine göre bir kuran anlayışı olur. Taliban gibi.
    Biraz derinleşin lütfen…

    Tekrar ediyorum. Kuran’da Ruhban sınıf yoktur

    Aynı şeyi söylüyoruz. Ben yukada gerekçesini anlattım.

    Bana Kuran-ı Kerim’den İslam Alimlerinin hikmeti ile ilgili bir tek ayet gösterin !

    Senden önce de, gönderdiğimiz elçiler, kendilerine vahyettiğimiz bir kısım adamlardan başka bir varlık değildiler. Eğer bu konuları bilmiyorsanız ilim adamlarına sorunuz. Nahl43

    Âyetten alınması gereken en önemli ders, başta dinî meseleler olmak üzere bir konuda yeterli bilgiye sahip olmayanların o hususta ehil olanlara, yani konu­nun uzmanlarına sormaları gerektiği; bir konuda doğru ve yeterli biigi edinmeden görüş ileri sürmenin veya iş yapmanın yanlış olduğudur.

    Ben de bana düşen tebliğ vazifesini yapıyor ve sizi Kuran’ı okumaya ve anlamaya davet ediyorum.

    Teşekkür ederim güzel davetiniz için…
    Evet Kuranı okumak anlamak ve anlatmak her müslümanın görevi…

  57. Yazan:önder Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    aralarındaki en büyük fark yurtlarındaki söylem farkı birinin adı fettuhlahçı yurdu dieri ise çydd yurdu biri amerikada sefada dieri türkiyede tadavi gördüğü için soruşturmada

  58. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 24, 2009 | Reply

    Ben bu tartışmalardan şunu anladım Türkiyede Liberaller ikiye ayrılır. Biri bildiğimiz liberal diğeri son zamanlarda sözü geçen muhallebi liberalleri. Arkadaşlar yapmayın hadi saidi nursi neyse adam yazmış istediği gibide yazar inanan inanır inanmayan inanmaz. Tamam bunları kabul ettim. Ama gelip Fethullah gülen hareketini herhangi bir tehlike oluşturmayan demokratik, liberal çalışmalar peşinde kendini heba eden bir topluluk olarak görüyorsanız evet henüz liseyi bile bitirmedim(bazılarına göre bu sağlıklı yorum yapabilmeme engelmiş anladığım kadarıyla) ama olmaz öyle saçma şey derim. Bakın yukarda okullarla ilgili yurtlarla ilgili yazılarım var bunlar kendi gözlerimle gördüğüm şeyler. Bu çocuklar özgür değil evet zorlama yok ama kurallara uymazlarsa(hayır kurallar sigara içmeyin falan değil) bursları kesilir. Gerçekçi olalım bunları görüyoruz ve bunları en iyi görenlerde henüz liseyi bile bitirmemiş insanlar. Çünkü olayın içindeyiz. O yurtlarda, okullarda, abilerde ablalarda ne probagandası yapıldığı belli bunlar bizim gençlerimiz yarın öbür gün bu adamlar ülkede söz sahibi olacak mantık aynı ve bu çocuklar kullanılıyor piyondan farksız ha çydd kullanmış ha fethullah gülen ne farkeder. Fethullah gülen hareketini savunan insanlar gözümde samimiyetini kaybediyor. Bu adamların gençleri kullanması, onları kendi arzu ettikleri şekilde yetiştirmesi ve çeşitli yollarla baskı yapması(bursları kesmek) mı liberal. Bu mu demokrasi. Yazık yıllar sonra şu ülkede liberalizmin lafı geçmeye başladı diye seviniyodum sevincimi kursağımda bıraktınız. Muhtemelen gene liberal olmadığım ne biçim demokrat olduğum muhabbetleri dönücek alıştım artık. Müslümanım, Liberalim, Atatürk’ü de severim. Üçü bir arada. Herhangi biri bir diğerine engel olmadı şimdiye kadar memnunum.

  59. Yazan:adamgibi adam Tarih: May 20, 2009 | Reply

    ayıp ayıp
    düşünün ama derin değil
    fethullah gülen ne verdi bu ülkeye
    türkan saylan neler

    hiç mi vijdan yok

    birisi yüzlerde çocuğa eğitim
    sağlık hizmeti verdi
    diğeri amerikaya kaçtı ve Atatürk ün kurduğu Laik TC cumhuriyetini yıkmak için karanlık güçlerle el ele verdi

    sizde aslında doğruları biliyorsunuz da işinize gelmiyor

    sadece gülen ve türkan saylan düşmanları müslüman bu ülkede bir de ibrahim üzmez+ müslüm gündüz gibileri
    diğerlerini salla gitsin

    DÜNYA SULTAN SÜLEYMAN ‘A BİLE KALMADI

    ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESTE AHESTE

    Cenab-ı Allah ın gün gelecek sizi ve yetiştirdiğiniz insanlarla birlikte Terbiye edeceğine eminim
    Allah Akıl fikir versin
    Gerçek Müslüman insanlarda birazcık vijdan olur

  60. Yazan:alparslan Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    walla fetullah gulen okullar acıyoo cok guzel ne kotuluk var bunda neden genelkurmay bumlara karsı cıkıyor dıye yazılar yazılıyo ama sahsen ben o fetullah gulen hocanızın dersanesıne gıttım adamlar resmen ergenekon estanı turklerın degıl mogollarındır dıye turk destanını kucultecek yaklasımlarda konusuyorlar pekı bu nebıcım bır egıtım anlamadım kendı destanının yok sayan bır egıtım kurulusu nun vatana mıllete ne gıbı bır yararı veya faydsı olur dusundurucu benım sahıs gorusum resmen vatan bolmek ıcın kurulmus amerıkan yuvaları yasısın turk askerı yasasın turk tarıhı yasasın mustafa kemal ve ordusu sızler ınsanları dınden de sogutuyorsunuz sızın namaz kılmanız bıle oyun ıcınde oyun ama sunuda unutmayın turk tarıhı cok seyler atlattı bunuda atlatacak

  61. Yazan:Kaan Tarih: Oca 14, 2010 | Reply

    *** SAHTE TÜRKAN SAYLAN MİT BELGESİ ***

    gene zaman gazetesi’nin müthiş bir haberciliği ile karşı karşıyayız. malum ergenekon dalgaları karşısında hakımızı bilinçlendirmeyi ve uyandırmayı görev bilmiş Zaman(!) gazetesi durmuş durmuş ve gene başka bir siteden alıntılayarak bir belge yayınlamış.

    haberin orjinali şu http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=837244&title=mit-ve-tskdan-turkan-saylan-belgesi

    daha önceden yaptıkları gibi haberin silinmesine karşılık haberin 14.04.2009 10:32 tarihli

    Ekran görüntüsü ise şu şekilde http://img6.imageshack.us/img6/402/14042009ekran.jpg

    ————

    dikkat ettiniz değil mi, belge aslında bir sayfa gözüküyor ama aslında iki sayfadan oluşuyor aşağısı ve yukarısı farklı:

    yukarısı :

    http://medya.zaman.com.tr/2009/04/14/turkan-saylan-belge.jpg
    http://img4.imageshack.us/img4/9334/turkansaylanbelge.jpg

    aşağısı :
    http://medya.zaman.com.tr/2009/04/14/turkan-saylan-belge1.jpg
    http://img8.imageshack.us/img8/4413/turkansaylanbelge1.jpg

    ———-

    yayınlanan belgenin hiçbir yerinde habere konu edinilen derneklerin isimlerinin geçmediğini bir kenara bırarak;

    – milli istihbarat teşkilatı yazışma kodunun tutmaması.
    – milli istihbarat teşkilatı gizli yazısınında kullanılan kare kodlama kağıt yerine “kopya, gizli” ibareli saçma bir watermark’ın kullanılması.
    – sayfa’nın… üst kısmında bulunan dosya deliğinin alt kısımdaki yerde bulunamaması.
    – kalın watermark bulunan 01 yazısının manasızlığı

    gibi şeyleri de bir kenara bırakarak, özel kuvvetler komutanlığı’nın ise raporuna hiç yer vermeden halihazırda deşifre olmuş bir isim olan celal gökyay üzerinden (http://www.neciphablemitoglu.com/kostebek/19.htm) haber yapmaya devam etmesine kafayı takabilirsiniz.

    ——-

    Ayrıca belgede adı geçen kişiler hakkında yapılan incelemerin sonucu

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=933397&Date=29.04.2009&Ca

  1. 2 Trackback(s)

  2. May 15, 2009: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  3. Ara 10, 2013: Dinler arası diyalog yerine önce müminler arası diyalog!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin