Ergenekon evet, ama nasıl bir duruş?
By Ahmet Cem Ozen on Nis 26, 2009 in AKP, Demokrasi, Ergenekon Nedir?, Militarizm, Milliyetçilik, Özgürlükler, Türk faşizmi
12. dalgadaki gözaltıları protesto edenlerin taşıdığı bir pankart şöyleydi: “Hukuk Devleti İstiyoruz”.
Böylesi bir isteğe kendisini demokrat veya özgürlükçü olarak tanımlayan hiç kimse sırt çeviremez heralde. Bu durum haklı olma sırasının karşı tarafa geçtiğini gösteriyor.
Ergenekon
2004 yılında faaliyetlerini yoğunlaştıran ve içerisinde muvazzaf askerlerin de bulunduğu bir klik, AKP iktidarını devirmek için kimine göre yönetimi askeri yollarla devirmek kimine göre ise 28 Şubat benzeri bir süreçle hükümeti düşürmek istedi. Seçilmiş bir hükümete karşı girişilen bu aksiyonun hukuki yollardan soruşturulması ve sorumluların cezalandırılması demokratik bir ülkeden ve sistemden beklenen bir şey.
Türkiye kurulduğundan beri, belki de kuruluş felsefesinden kaynaklanıyor, halkın tercihlerinin belirleyici olmasına karşı çıkan bir akım mevcuttu. Bu akıma göre devletin temel niteliklerini zedeleyen hükümetler halkın tercihleri gözardı edilerek iktidardan indirilebilirdi. Her nasılsa halk da hep bu tip partilere eğilimliydi. İlk başlarda “halkın eğitimsizliği” gibi faktörlerle açıklanan bu unsur bugüne yaklaştıkça durumu açıklayamaz olmuş, bunun yerine “küresel güçlerin oyunu” ve “işbirlikçiler” söylevi ağırlık kazanmıştı.
2002 yılında iktidara gelen AKP’nin hem gerici, hem Kürtçü, hem Amerikancı damgası yemesi zor olmamıştı. Bir de buna bir komşu ülkenin (Irak) işgal edilmesinin getirdiği gerginlik de eklenince bir “ulusalcı” akım ortaya çıktı. Kıbrıs konusunda geçmişten gelen politikaların terkedilmesi ile daha uzlaşmacı bir tavrın sergileniyor olması ve Avrupa Birliği ile olan yakınlaşma, ulusalcı akımı diri ve enerjik tutan süreçlerdi.
Böyle bir durumda kendine vazife çıkaran insanların ortaya çıkması Türkiye şartlarında maalesef normaldi. Ergenekon iddianamesine göre pek çok diğer faili meçhul cinayet ve yasadışı işlerle suçlanan bu grup AKP’yi seçim dışı yollarla iktidardan düşürmeyi hedeflemiş ve bu amaç için aktif olarak faaliyette bulunmuştu.
Ama?
Darbecilere karşı mücadele olarak algılanan bu davaya ilk başta pek çok kesimden destek geldi. Öyle ki karşı çıkmak isteyenler bile “darbeci” gözükmemek için seslerini çıkaramadılar. Gözaltına alınan isimlerin gazeteci ve asker gibi dokunulmaz kesimlerden olması ise davanın boyutlarını kat be kat büyüttü.
Ancak Sisi ve Nurseli İdiz gibi isimlerin gözaltına alınması ile başlayan “sulanma” 28 Şubatçıların da gözaltına alınmasıyla devam edince hem Ergenekon operasyonunun ciddiyeti hem de bunun siyasi bir öç almaya dönüşüp dönüşmediği insanların kafasını kurcalamaya başladı. Darbeciler, ulusalcılar, Kemalistler, Atatürkçüler, zinde kuvvetçiler, hükümete muhalifler, 28 Şubatçılar… Tüm bu tanımlamadaki insanlar Ergenekon potası altında bir arada ve “aynıymış gibi” gözüktü.
29 Mart yerel seçimlerine birkaç gün kala 2. iddianamenin açıklanmasının ve Kıbrıs seçimlerinden birkaç hafta önce Derviş Eroğlu ve Rauf Denktaş hakkında soruşturma izni için KKTC’de başsavcılığa başvurulmasının siyasi anlamını Türkiye’de siyaseti izleyen herkesin anladığı ve kimsenin buradaki hedef göstermeyi yemediği ortada.
Nasıl Bir Duruş?
Ergenekon Operasyonu’nun 12. dalgasında eğitim kurumlarına yönelen gözaltı dalgası kendisine demokrat diyen insanların durup düşünmesine yol açtı. Darbecilerle ve hukuk düşmanlarıyla mücadele hukuk dışı yollardan yürütülemez. Hele ki siyasi kavganın öyle veya böyle bir tarafında yer alan dava, adil bir biçimde görülemez.
Unutulmamalı ki Ergenekon operasyonu bir AKP operasyonu değildir, olmamalıdır. Seçilmiş hükümeti kendi siyasi amaçlarına uymuyor diyerek zorla düşürmeye çalışan insanlarla mücadele gereklidir ve bu mücadelede en büyük rehber hukuktur. Partizan bir tutumla Ergenekon davasına bakmak bu noktadan sonra “bizi” doğru yoldan çıkarır.
Fethullah Gülen cemaatinin Ergenekon davasının bayraktarlığını yapması ve insanları keskin bir şekilde taraf olmaya iten keskin bir yayın/propaganda çizgisi izlemesi, cemaatin davanın tarafıymış gibi algılanmasına yol açıyor. Operasyon, ÇYDD ve ÇEV gibi cemaatle aynı havuz için (eğitim için paraya muhtaç çocuklar) rekabet eden kuruluşlara karşı genişleyince oklar ister istemez Gülen cemaatine çevriliyor. Böylesi bir durumda cemaate karşı güven azalıyor, cemaat inandırıcılığını yitiriyor ve Ergenekon operasyonunun aslında karşı cepheye karşı bir sindirme harekatı olduğu yönündeki inanış güçleniyor.
Vicdan sahibi herkesin darbecilerle mücadelede hukukun dimdik arkasında durması elzemdir. Ancak yine vicdan sahibi herkesin bunun siyasi platforma sıçraması durumunda mağdur kim olursa olsun onun yanında yer alması gerekir. Siyasetin halk için olduğuna inanan insanların Ergenekon’un siyasi bir hesaplaşmaya dönüşmesine izin vermesi ve içten içe “oh” demesi Türkiye’nin muz cumhuriyeti statüsünü güçlendirmekten başka işe yaramaz.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?
İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin.
“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız. “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin” demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*) İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
22 Yorum
Yazan:Reşit Bey Tarih: Nis 26, 2009 | Reply
Peki ya gerçekten 12. darbedekilerin de doğrudan ergenekon ile ilgisi varsa? Bu açıdan da düşünmek gerekmez mi, ve böylece sonucu beklemek?
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Yukarıdaki yazının altına imzamı atarım.
Bu yazıyı yayınlayarak derin düşünce’nin tarafsızlığına katkıda bulunduğunuz için teşekkürler.
Yazan:Efendi Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
bir zihinsel yapı çercevesinde yayılmış yapılanmadan bahsediyorsak bunun uzandığı her yerede gitmek gereklidir. yok şöyle algılanacak yok böyle algılanacak diye adam seçmek süreci asıl baltalamak olur. medya ile oluşturulan ve kimilerini girdikleri kisbe altında koruma altına almaya yönelik algılar ile olaya bakmamak lazım.
sabah medya da yer alan CYDD toplantı tutanakları açıkça durumu ortaya koyuyor. mazlum edebiyatı oluşturmanın anlamı yok.bunu siyasi bir hareket olarak görmenin anlamı da yok. birileri başka türlü düşünecek diye bu süreci desteklemekten kaçınmanında anlamı yok. herkes konumu gereği iş yapacaktır. beğenilse de beğenilmese de…
Yazan:samet Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Ergenekon davasına inanlar bunu asrın davası olarak nitelendiriyorlar…Ortaya konan bilgi ve belgelere bakılırsa da bunun böyle olduğu gün gibi açık..
Ergenekon davası Türkiye’nin doğrudan kaderini ilgilendiren bir dava…Böyle bir konuda diğer gazetelerin sessizliği ve örtme çabaları ortada iken bunu gündemde tutmaya gayret eden Zaman Gazetesini bu tür yazılarla yıldırmaya çalışmak aynı zamanda halkın “bilgilenme” hakkını elinden almaya çalışmak değil midir?…
MeEsela ÇYDD konusu üzerinden gazete eleştiriliyor..Az önce portal nitliğinde gazetenin web sitesine baktım..ÇYDD haberi vardı yine…
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=842071&title=iste-cyddnin-bilgisayarindan-silinmeye-calisilan-notlar
Eğer bir eğitim derneği ile darbeci muvazzaf subaylar arasında böyle vahim bir yazışma geçiyorsa ortaya çıkmayan ne gibi işler dönüyordur kimbilir?..
Bu haberleri öğrenmemek daha kötü değil mi?…
Tarafsızlık gerektirmeyen bir durum var ortada..
F.Gülen cemaati ve Zaman gazetesi güvenirlilik açısından halkın en güvendiği bilgi mecraı..
Ben de diğer gazeteler yazdıkları ve yazmadıklarıyla taraf olmuyorlar da ne oluyorlar diye sorayım?…
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Varsayımlar üzerinden bir konuyu değerlendirmek doğru değil belki ama, Ergenekon soruşturması dediğimiz derin devlet yapılanması,şayet Ecevit Hükümeti döneminde başlasaydı…ya da şu anda iktidarda CHP-MHP koalisyon hükümeti bulunsaydı,yahut AKP dışında herhangi bir parti(veya partiler) iktidarda olsaydı,acaba bugün varolan siyasi hava bu şekilde mi olurdu?
Bence öncelikle kendimize bu soruları sorarak bakmalıyız olaya.
Ben şahsen toplumsal refleksin çok daha farklı gelişmiş olabileceğine ihtimal veriyorum.
Nitekim Susurluk vakasının patlak verdiği dönemde nasıl bir refleks geliştiği ortadadır.
Zira her ikisi de benzer yapılanmalardır.Birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır.
Peki toplumdaki yansımaları neden farklı oldu?
Yani Susurluk vakası: demokrat,aydın,yurtsever,devrimci vb.olarak kendilerini tanımlayanlarca tepkiyle karşılanırken,bu karşı koyuş ve itiraz toplumun tabanına doğru yayılırken(bkz.üç dakikalık ışık yakma söndürme eylemi,”bir şey yapmalı!”temel sloganıyla verilen konserler,tencere tava eylemleri vs.)acaba bugün aynı kesimlerce bu kez Ergenok’a sahip ve arka çıkılması düşündürücü değil mi?
Ne değişti de,”Susurluk”çulara karşı duyulan tepki “Ergenekon”culara karşı bir sempatiye dönüştü?Sözü edilen kesimler o dönemde neden devlete karşı olurken bugün devletten yana oldular?
Aslında deklem çok basit:O dönemde de bu çevrelerin devletin derin yapısını sorguladıkları falan yoktu.Bugün sahnede olan oyunun bir benzeri de o zaman yine sahnedeydi.Tek değişen şey oyuncu ve aktörlerin farklı olması,yer değiştirmesiydi.Zira,ortaya çıkan karanlık yapılanmadan devlet değil,O dönemin hükümeti sorumlu tutuluyordu.Öncelikle de Erbakanın lideri olduğu parti.Zaten Erbakan da pişkince “fasa fiso”gibilerinden laflar ederek olayın ciddiyetini örtmekte gecikmemişti.
Şimdi devran değişti.Roller ve aktörler de elbet;oklar devleti göstermeye başladı,iktidar partisi ise karşı kıyıda.
Dolayısıyla “laiklik elden gidiyor”,”rejim tehlikede!”,”Cumhuriyet düşmanları iş başında!”vs.gibi fevaranlar boşuna değil,tesadüf de değil.
Ve işte bu karmaşa,yıllardır bu milletin resmi ideolojinin doğrultusunda nasıl yönlendirildiğinin bir kanıtıdır.Sorun, kesinlikle hukukun işlerliğini kılma meselesi değildir.Sorun,çiğnenen hukuk ve adalet de değildir.Asıl sorun,toplumu bu sisli,puslu ve bulanık havanın içerisinde karşıkarşıya getirme becerisini hala ince yöntemlerle başarabilen zihniyetin dimdik ayakta oluşundadır.
Ve bu yapı aşılmadığı sürece bizler toplum olarak yüzeyde kavga etmeye daha çoook devam edeceğiz gibi görünüyor.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
“F.Gülen cemaati ve Zaman gazetesi güvenirlilik açısından halkın en güvendiği bilgi mecraı..” (Samet)
Hangi halkın ?
Zaman gazetesi kapış kapış mı satılıyor ?
Samanyolu TV 1 numara mı oldu ?
Yoksa bu mecra seçim sonuçlarında en farklı yanılan mecra değil mi ?
Kendi kendini güvenilir ilan etmek de yeni moda oldu…
Yazan:samet Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Yanlışlıkla hakkı bey’in adını isim hanesine yazmışım özür dilerim
Ben kamuoyuna yansıyan anket ve araştırmalara göre söylüyorum…En son Serdar Turgut bundan hareketle TSK cemaatle diyalog kurmalıdır minvalinde bile bir şeyler söylemişti..
Sizce halk nezdinde F.Gülen hareketinden daha güvenilir,sivil başka bir hareket varmı?
Varsa adını ve neden öyle iddia ettiğinizi bize yazmanız artık vacip oldu …
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
“Sizce halk nezdinde F.Gülen hareketinden daha güvenilir,sivil başka bir hareket varmı?
Varsa adını ve neden öyle iddia ettiğinizi bize yazmanız artık vacip oldu”
Samet Bey, ben oturduğum yerden halk adına birşey söyleyemem. Olsa olsa kendim ve çevrem adına birşeyler söyleyebilirim.
Bir de eldeki verilere bakarım. Kim beni daha çok yanıltmış. Kimin birşeyleri çarpıtmaktan daha fazla çıkarı var. vs…
Bu açıdan baktığımızda, Fethullah Gülen Cemaati ve Yayın organları benim ve çevremin nezdimde “Vakit gazetesinden” sonra en güvenilmez durumundadır.
Bakın bu güvenilmezlik hususunda bir kabahat varsa, o bende değildir. Eğer Cemaat ve Yayın organları bizim düşündüğümüz gibi değilse, kendilerini anlatamıyorlar demektir.
Nitekim Zaman gazetesi de bunun farkındadır ki, şu ara bir imaj yenileme çalışması yürütmektedir.
Diğer yandan kime güvenilir hususunda da, kendi adıma şunları söyleyebilirim. Şu aralar kimseye güvenilmez ! Bu yüzden “%100 güveniyorum” diyebileceğim bir örgüt veya yayın organı yok !
Şahsen yayın olarak nispeten tarafsız gördüğüm Habertürk gurubunu takip etmeye çalışıyorum.
Bir sivil toplum kuruluşuna yardım etmem gerekirse de, bizzat yardımın ulaşmasını denetleyebileceğim kurumları tercih ederim.
Umarım sorunuzun cevabını tatmin edici bulmuşsunuzdur.
Yazan:Tarik Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
ADD’nin yurt çapında 530 şubesi 118 bin üyesi var. ÇYDD’ninse 12 bin. Sadece Cumhuriyet gazetesi okurlarının oluşturduğu CUMOK (Cumhuriyet Okurları Derneğinin) 10 bin civarı üyeye sahip.
Biz kaç kişiyiz hareketi 600 küsur bin kişiye ulaştı.
Bu sivil toplum örgütleri yurtçapında yüzbinlerce (kimine göre milyonlar) insanı meydanlarda toplamaya başardı.
Peki, bütün bunlar marifet mi?
Ülke çapında yaygın ve onbinlerce insanın üyesi olduğu sivil toplum örgütlerin sayısal büyüklükleri onları eleştiriden muaf, dokunulmaz kılar mı?
Yazan:samet Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Kendi dar çevreniz yerine neden halk ne düşünüyor diye sormuyorsunuz Hakkı Bey?..
Anketlere göre halk, bu gün Ergenekon davasını destekliyor ve ilgi ve büyük merakla takip ediyorsa bunda en büyük pay F.Gülen hareketine ait medya organlarının yayınlarına ait değil mi?…Bu da benim söylediklerimi destekler mahiyette..Zaten o medyayı çıkardığınızda siz malum medyadan hangi haberi alabilirsiniz cidden merak ediyorum…Bol bol karartma ve manipülasyon haberleri,yargısız infazlar, bilinçaltına psikolojik göndermeler…yaptıkları sadece bu..,Hedefleri de her daim alıklaştırılmış bir kitleye sahip olmak..
Yazan:samet Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Tarık Bey,
Elbette..Haklısınız
Bahsettiğiniz sivil toplum örgütlerinin ne derece sivil olduklarını izliyoruz…Levent Ersöz tarafından kayda alınarak “ikna” edilenlerin maddi desteğiyle bir şeyler yapmaya çalıştıkları ortaya çıkıverdi dava sayesinde…Ayrıca yukarıda zaman dan bir link vermiştim…Tuğamiral’in mektubuna bakılırsa sivil toplum örgütünün sivilliği de şahane hani…
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
“Kendi dar çevreniz yerine neden halk ne düşünüyor diye sormuyorsunuz Hakkı Bey?..
Anketlere göre halk, bu gün Ergenekon davasını destekliyor ve ilgi ve büyük merakla takip ediyorsa bunda en büyük pay F.Gülen hareketine ait medya organlarının yayınlarına ait değil mi?…”
Samet bey, Ergenekon konusunun ortaya çıkarılmasını ben de destekliyorum. Eğer ülkemizde demokrasinin düzgün işlemesini engelleyen hareketler var ise, bunlar etkisiz hale getirilmelidir. Ancak bunlar yukarıdaki yazıda yazdığı gibi kişilerin haklarını ve adalet duygusunu ihlal etmeden (demokrasinin içinde kalarak) olmalıdır.
Ben Ergenekon davasını F.Gülen hareketine ait medya organlarından bu yüzden takip etmiyorum !
F.Gülen medyasını takip etmeyenleri, Ergenekon davasında farklı bir sınıfa koymanız, bence sizin dar kalıplara sıkıştığınızı gösterir.
Peki siz Deniz Feneri davasının durumunu takip edebiliyor musunuz ?
Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Resimdeki yılanın sadece kuyruğuna dokunuldu.
Yılanın elimizden kaçmaması ve başına ulaşılabilmesi için herkesin dikkatli olması gerekiyor.
İyi niyetli bir yazı ama sanki sapla saman da karışmış. ÇYDD ve ÇEV ve Gülen cemaati birbirine karıştırılmış.
Evet vakit gazetesinin tutumunu eleştirebilirsiniz hatta Rasim Ozan Kütahyalının iyi niyetli uyarısını da dikkate alabiliriz ama cemaatlere halkın güveni azalıyor ve Ergenekon operasyonunun aslında karşı cepheye karşı bir sindirme harekatı olduğu yönündeki inanış güçleniyor gibi sonuçlar çıkarmak katılamayacağım bir noktadır.
Kaldı ki eleştiriler için henüz çok erken.
M.Balbayın tutuklanması esnasında çok eleştiriler yapılmıştı. Ergenekonun avukatları mangalda kül bırakmamıştı. Ancak günlükler daha sonra ortaya çıkınca maske düştü ve ergenekoncular Balbayı unuttu. Şimdi de can simidi gibi Türkan Sultana sarıldılar.
Samet Beyin vediği linki çok önemsiyorum. Sanki maske düşmek üzere. Tabi buna biz karar veremeyiz. Biraz daha sabır ve metanet.
Başbakanın dediği gibi bırakın yargı işlesin.
Ak ile kara belli olsun.
Görelim Rabbim neyler neylerse güzel eyler.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Mehmet Bahadır Bey, halkı esas korkutan veya davanın inandırıcılığını kaybettiren nedir biliyor musunuz ?
Samet Bey’in verdiği linkte yazılanların nasıl elde edildiği ?
Yazının içeriğine hiç girmiyorum. Çünkü en hafifinden ÇYDD’den burs alan binlerce genç kız şaibe altında bırakılıyor. Gerçek olmaması halinde, yazanları doğrudan Cehenneme gönderecek bir iftiradır bu. Yazanın Allah korkusu olmaması gerekir.
Bir ülkede polisin yaptığı bir baskın sonrası ele geçirilen deliller ! ertesi gün F.Gülen medyasına bir şekilde sızıyorsa, bu ülke’de kanun gücü kimin elindedir ?
Keza insanların kendi aralarında yaptığı konuşmalar, internete düşüyorsa, herhangi bir şüphelinin veya kritik pozisyondaki bir insanın suç unsuru taşımayan konuşmalarının, özel hayatlarına ilişkin konuşmalarının birilerinin elinde olma ihtimali düşündürücü değil mi ?
Bir yerlere gömülü silahları isimsiz e-postalar ile ihbar edenler kimdir ? Hangi organizasyonlarda casuslar var ?
Mesela Balbay ilk gözaltına alındığında ortada günlük falan yoktu. Bu insan salıverildi ve polisin bulamadığı (çok önemli bilgiler içeren) günlüğünü yok etmedi ! Cesarete ve günlük sevgisine bak !
Ergenekon’un ilk dalgasından beri 1 yılı aşkın bir zaman geçti. Sürekli yeni dalgalar oluyor. Ve her nasılsa bu Ergenekoncular hala çalışmaya devam ediyorlar. Taaa sıra kendilerine gelip, yakalanıncaya kadar. Hepsinin gözü kara olmalı. Bu inandırıcı mı ?
İşte korkutucu ve düşündürücü olan bunlar. Yoksa bazı şeyler olması gereken yollarla ayan beyan açığa çıksa, elbette kimse şüphe içinde kalmaz.
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 27, 2009 | Reply
Daha dün “katil devlet” diye slogan atanların dahi bugün iflah olmaz “devletçi” kesilmelerine bir türlü aklım ermiyor, bu durumun tek bir açıklaması var, susurluk’tan bu yana ergenekon’un toplum üzerindeki mühendislik çalışmalarının başarısıdır.
trabzon’da tayad’lılara yapılan linç girişimi, yine trabzon’da papaz santora cinayeti, hirant dink cinayeti, malatya katliamı ve diğer (kürtleri) linç (bolu, adapazarı, altınoluk, bursa vb.) girişimleri yaşanmakta iken “aman allahım bu nasıl bir ülke” sendromuna girmiş, omzumda inanılmaz bir yük ve bu yükü yükleyen “gizli elin” ne olduğunu anlamaya çalıştığımız noktada başladı Ergenekon operasyonu, kuyruğuna bile dokunulmuş olması tarif edilemez bir “rahatlık” getirdi. bugün bir gazete yazısında “Ergenekon’un var olduğu yerde hiç kimsenin can güvenliği yoktur” yorumu vardı, bundan daha öz bir tarif olamaz sanırım.
ayrıca Ergenekon körlüğü için çok güzel bir örnek okudum, Sibirya’da yüzlerce kişiyi katledilen seri katilin eşine gazeteciler “bugüne kadar hiç şüphe etmediniz mi?” diye soruyorlar, katilin eşi ise “hiç şüphe etmedim, ancak olaylar ortaya çıkınca tüm taşlar yerli yerine oturdu” diye yanıt veriyor, bizim ergenekon körlerinin taşları ne zaman yerine oturacak acaba merak ediyorum. hala belge melge gibi garip şeyler geveliyorlar, ortalık belgeden ve gerçeklerden geçilmez iken, bu körlük tarihte eşi benzerine pek rastlanılmayacak bir körlüktür, umarız bu körler, yakalandıkları akp’ye dikkat kesilme (boğa-kırmızı benzeri) sendromunu kısa zamanda üzerilerinden atarlar, akp bugün olur yarın olmaz, ancak bizim ergenekon ile sonsuza kadar yaşamaya tahammülümüz yok. onlarca yıldır yeterince zaman ve (devrimci,dinamik) nesiller kaybettik. Ergenekon ve ergenekon zombilerinin demokrasinin ve gelişmenin önünde bir b.k çuvalı gibi durmalarına tahammülümüz kalmamıştır, duyurulur.
not:bunlarla mı darbe yapılacak “geyik”leri ile ergenekon zombileri, daha dün, suçu olmayan insanlar tv.lerde suçlu olarak teşhir ediliyor, evlerindeki “battaniye” ve “daktilo”lar bile birer suç aleti olarak gösteriliyordu, bu kişilerin daha sonra mahkeme tarafından suçsuz bulunarak serbest bırakılmaları ise haber dahi yapılmıyordu, şimdi bu haltı yiyen gazeteci kılıklı satılmış kalemşörler, bulunan cephanelikleri “yok” hükmünde saymakta, eee ne de olsa üstadlarından öğrenmişler bu kişiliksizliği “dün dündür” anlayışı, ancak kimse yemiyor, itibarları sıfırın altında seyrediyor, bununda farkındalar, bakalım nasıl toparlayacaklar, tumanlarını.
Yazan:samet Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
Hakkı Bey,
Dün, güvenirlilik konusunda konuşurken medya olarak güvenirlilik konusunda Habertürk’ün adını vererek takip ettiğinizi söylemiştiniz.
Mesela, dün Ergenekon soruşturması kapsamında iddianamede adı geçen bir örgütün 60 hücreevine operasyonlar yapıldı…
İsterseniz bakalım habertürk nasıl vermiş/ vermemiş:
-Gazete, polisin 60 adrese yaptığı operasyonu ve Ergenkon bağlantısını hiç görmemiş!..(Gerisini anlatmaya gerek yok heralde))
-Gazete tam sayfa! tamamen Polisi hedef almış!..(Hatta ahlaksızca şu puntoları da ekleyivermiş: Yerde yatan talihsiz garsonun yardımına sağlık görevlisi koşuyor.Eli silahlı polis ise tam siper)..
-Operasyon kapsamında sıkı ergenekonculardan vatan gazetesinin internet sorumlusu gözaltına alınmış.Bunun da üstünü örterek “bir gazetenin internet editörü” diyivermiş..
http://gazete.netgazete.com/ShowPaper.aspx?news=haberturk
Ergenekon terör örgütü üyelerini yakalamak için canını dişine takan, hatta bir emniyet amirini dünkü operasyonlardan birinde kaybeden emniyet teşkilatına karşı güvenilir bulduğunuz haber kaynaklarınızdan birinin hal-i pür melali maalesef budur…
Başka bize önereceğiniz güvenilir haber kaynağınız var mı?
Yazan:durhat Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
Sn.Ali Duman,
Öncelikle hoşgeldiniz.Bir kaç gündür yorumlarınızı görmeyince merak ettim,umarım olumsuz bir durum yoktur.
Ergenekon gündemi konusunda sizinle hemfikirim.İlk kez demokrasi adına ciddi bir hamle başlatılmışken,maalesef bunu görmezden gelmeye ısrarlı bir kesim var.Mevzunun geçtiği her platformda,”idealist”genç bir avukat edasıyla bu derin yapılanmayı heyecanla savunan gönüllülerin olması gerçekten çok üzücü.Hâlâ “kanıt”diye tutturuyorlar.Demek ki bunca katliam,yargılı-yargısız infaz,karanlık cinayetler,mafya-çete-devlet ilişkisi,türlü komplolar,her yerden fışkıran silahlar,örgütsel dökümanlar(plan/kroki/haritalar),darbe günlükleri vs.pek kanıttan sayılmıyor.
Bilmiyorum bütün bunlara ne demeli?Acaba biraz kendimize gelip bu olan bitenleri sorgulamak için daha ne tür olayların yaşanması,bu vahametin anlaşılması için ne tür “kanıt”ların oluşması gerekli?
Tutturulmuş bir yol gidiliyor:”her şey demokrasi kuralları içerisinde”olmalı diye.Elbette her şey hukuk devleti kuralları ve demokrasi içerisinde olmalı buna hiçkimsenin itirazı olamaz.Ancak bu söylemle kastedilen nedir?Ergenekon zanlılarına ya da şüphelilerine ne tür “hukuk dışı”lık uygulandı acaba?Yoksa bu ülkede yıllardır terör ve korku estirenlerin gün yüzüne çıkarılması hukuku çiğnemek anlamına mı geliyor?Avuçlarında taş izi var diye büyük hapis cezalarına çarptırılan çocuklara ne diyeceğiz.Canlı yayında kolu kırılan,kafatası parçalanaan çocuklara ne diyeceğiz?Nerede hukuk,nerede adalet ve nerede demokrasi?Ama bütün bunlar nedense hukuk kapsamında değerlendirmeye bile değer bulunmuyor.Varsa yoksa ergenekon şüphelilerinin karşılaştığı bir “kötü muamele”yaygarısıdır almış gidiyor.Neymiş efendim bir gece yarısı evlerinden alınıyorlarmış mış…Evleri neden aranıyormuş muş…Suçu mahkemece kanıtlanmamış her kişi masummuş(evet burası doğru,öyle olması gerekiyor).Fakat bu gönüllü avukatlarımız masumiyetin anlaşılması için açılan soruşturma ve mahkemelere tahammülsüzler bir kere.Pekala da biliyorlar bizim aynı ülkenin bir başka coğrafyasında sıradan sayılan işkence ve kötü muamelenin buralarda pek uygulanmadığını.
O halde nedir bu vicdan körlüğü,bu akıl tutulması?Çıkıp açık açık “bu sistem böyle gelmiş böyle gidecek,kimseler de bunu değiştirmeye cüret edemez”deseler bence daha dörüst bir yaklaşım olur.Hiç değilse sahte demokrasi dersi vermekten daha şık olur bence.
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
Samet Bey
“İsterseniz bakalım habertürk nasıl vermiş/ vermemiş:
-Gazete, polisin 60 adrese yaptığı operasyonu ve Ergenkon bağlantısını hiç görmemiş!..(Gerisini anlatmaya gerek yok heralde))” Demişsiniz.
Zaman gazetesi bahsettiğiniz bağlantı hakkında şunu söylemiş.
“Teröristlerin bazı ergenekon sanıkları ile irtibatlı olduğu öne sürülüyor”
Kim öne sürmüş, kim iddia etmiş ? Muhtemelen F.Gülen’in kuşları. Bu durumda Habertürk’de bu cümlenin geçmemesi normal. Eğer Emniyet Müdürü falan söylemiş olsaydı. Elbette yazılırdı değil mi ?
“-Operasyon kapsamında sıkı ergenekonculardan vatan gazetesinin internet sorumlusu gözaltına alınmış.”
Bakıyorum Ergenekoncuların hepsini yakınen tanıyorsunuz. Kusura bakmayın benim tanıdığım Ergenekoncu yok. Sizin kadar bilgili değilim.
“Ergenekon terör örgütü üyelerini yakalamak için canını dişine takan, hatta bir emniyet amirini dünkü operasyonlardan birinde kaybeden emniyet teşkilatına karşı güvenilir bulduğunuz haber kaynaklarınızdan birinin hal-i pür melali maalesef budur…”
Çok şükür ben haber kaynaklarımdan memnunum. Yüzlerce polisin 1 tane teröristle saatlerce başa çıkamaması, bence de eleştiri konusudur. Şehit Polisimize Allah Rahmet eylesin. Ancak onun nasıl şehit olduğunu, arkadaşlarının nasıl yaralandığını sorgulamayı, ben saygısızlık değil, vazife addederim. Eğer ihmali olan varsa cezasını çekmesi gerekir. Yanılıyor muyum….
Yazan:samet Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
Hakkı Bey verdiğiniz önyargı, bilgisizlik ve inat içeren cevaplara daha fazla karşılık veremeyeceğim…
Sadece şunu söyleyeyim.
Gazetelerin haber mutfağına gelen haberler aşağı yukarı aynıdır.Haberleri de genellikle ajanslardan ve muhabirlerinden alırlar…
Dünkü örgütün Ergenekon bağlantısı başta iddianame de yer alıyor…Ayrıca terörist ile 3-4 Ergenekon sanığı arasındaki irtibat neden sadece Zaman’da yer alsın ki…Dün gün boyunca tüm internet haber siteleri, radyolar ve gazetelerin web sayfalarında yer aldı… O da yetmedi başbakan’a bile Ergenekon bağlantısını muhabirler sordular!…
Bu açık bilgiyi bir Habertürk bir de siz duymamışsınız-görmemişsiniz…Vallahi tebrikler..
Ayrıca habertürk’ün tam sayfa işleyerek ve sadece polisi hedef alan dizaynında(çatışma anındaki bir enstentaneyi kullanışı bile her şeyi ifade ediyor) her hangi bir sorun göremiyorsanız artık sizin için höyleyebileceğim bir şey olamaz..
İyi günler dilerim
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
Samet Bey
Sanıyorum bu size yeterli bir cevap olacaktır.
Bakın İstanbul Valisi’de söz konusu örgütün Ergenekon bağlantısından henüz habersiz herhalde.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=842666&title=vali-guler-guvenlik-zaafiyeti-soz-konusu-degil
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
trabzon’da tayad’lılara yapılan linç girişimi, yine trabzon’da papaz santora cinayeti, hirant dink cinayeti, malatya katliamı ve diğer (kürtleri) linç (bolu, adapazarı, altınoluk, bursa vb.) girişimleri yaşanmakta iken “aman allahım bu nasıl bir ülke” sendromuna girmiş, omzumda inanılmaz bir yük ve bu yükü yükleyen “gizli elin” ne olduğunu anlamaya çalıştığımız noktada başladı Ergenekon operasyonu, kuyruğuna bile dokunulmuş olması tarif edilemez bir “rahatlık” getirdi. bugün bir gazete yazısında “Ergenekon’un var olduğu yerde hiç kimsenin can güvenliği yoktur” yorumu vardı, bundan daha öz bir tarif olamaz sanırım.
ayrıca Ergenekon körlüğü için çok güzel bir örnek okudum, Sibirya’da yüzlerce kişiyi katledilen seri katilin eşine gazeteciler “bugüne kadar hiç şüphe etmediniz mi?” diye soruyorlar, katilin eşi ise “hiç şüphe etmedim, ancak olaylar ortaya çıkınca tüm taşlar yerli yerine oturdu” diye yanıt veriyor, bizim ergenekon körlerinin taşları bu gidişle hiç bir zaman yerine oturmayacak gibi. hala belge melge gibi garip şeyler geveliyorlar, ortalık belgeden ve gerçeklerden geçilmez iken, bu körlük tarihte eşi benzerine pek rastlanılmayacak bir körlüktür, umarız bu körler, yakalandıkları akp’ye dikkat kesilme (boğa-kırmızı benzeri) sendromunu kısa zamanda üzerilerinden atarlar, akp bugün olur yarın olmaz, ancak bizim ergenekon ile sonsuza kadar yaşamaya tahammülümüz yok. onlarca yıldır yeterince zaman ve (devrimci,dinamik) nesiller kaybettik. daha fazlasına tahammülümüz yok.
Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 28, 2009 | Reply
Sn. Durhat,
öncelikle incelikli düşüncenizden dolayı teşekkür ederek, hoşbulduk diyorum. malum ister istemez işler nedeniyle internet ortamından uzak kalmam söz konusu oluyor.
ülkemizin aydınlık günlere ulaşması yönünde fikirdaş oluşumuzdan dolayı bende memnuniyet duymaktayım.
susurluk konusunda takınılan tavrı bugün görememek gerçekten şaşırtıcı bir durum. o günkü koşullarda Başbakan Erbakan “faso-fiso” demeyipte olayının üzerine gitmiş olsaydı, bugün ergenekon avukatlığı yapanlar dinci başbakan ile aynı cephede olmamak için, aydınlatılması için baskı yaptıkları susurluk tavırlarında farklı bir tutum mu izleyeceklerdi? tabiki hayır, ancak bugün farklı bir tavrın sergilenmesini ne ile açıklayabileceğiz? elbette bir açıklaması var ismi konulmamış bir açıklama bu; 85 yıllık paradigmanın iflas ediyor olması en temel gerçektir ve son bir çırpınışla her yol mübah siyaseti geliştirilmektedir, nafile, zira tarih aynı zamanda, değişime ayak uyduramayanların çöplüğüdür.
susurluktan ders alan ve buna uygun siyaset ve toplum mühendisliği uygulamaları geliştiren ergenekoncuların, toplumu dönüştürebilme konusundaki başarılarının temelinde “AKP karşıtlığı” üzerine kurulu siyaset yürütüyor olmalarıdır. bunu görememek için kör olmak gerekir.
ergenekon gerçeği “yakın siyasi” tarihin yeniden yazılmasını gerektirecek kadar vahim ve ciddidir. bir örnek vermek gerekirse; nadir yetişebilecek nitelikteki devrimci lider mahir çayan’ın maltepe cezaevinden kaçmasına onu katletmek için bilinçli göz yumulmuş olabileceğini, buna benzer (*) birçok planların ve komplo teorilerinin bizzat bu oluşum tarafından organize edilmiş olabileceği sonucuna ulaşmamız mümkün olabilecektir.
“tavşana kaç, tazıya tut” organizasyonları planlanmış ve yürürlüğe konmuştur. ergenekon ile öğrendiklerimiz, öğrenebileceklerimizin çok azını oluşturduğunu, gün yüzüne çıkmayı bekleyen daha çok bilmediğimiz hakikatların olduğuna inanmaktayım, bu hakikatların ortaya çıkışını hep birlikte izleyeceğiz. hakikatlar gözümüzün önünde aleni olarak cereyan ederken 2 yıldır polemiklerle, kelime oyunları ile idare-i maslahat siyaseti yürütenlerin insan içine çıkabilecek yüzleri olabilecek mi merak ediyorum.
(*) mahir çayan’ı ortadan kaldırmak maksadıyla cezaevinden kaçırılmasına yol verenler ile abdi ipekçi’nin katili m.ali ağca’nın da cezaevinden kaçmasını sağlayanlar aynı merkezden kontrol edilen hatta aynı kişiler olması da muhtemeldir. (elbette bir torpil söz konusudur, zira solcu olan yok edilmek için, sağcı ise firar ettirilmek için kaçmasına yol verilmiştir)