RSS Feed for This Post

Medeniyetler ittifakı vs İttifak medeniyeti

Etyen Mahçupyan / Gazetem.Net

Obama’nın ziyareti İstanbul’da önemli bir toplantıyla çakıştı. Medeniyetler İttifakı başlığı altında dünyanın dört bir tarafından yaklaşık bin ikiyüz kişiyi bir araya getiren bu konferans, aslında içinde yol aldığımız yeni küresel düzenin ruhunu da tespit yönünde adım atmaya çalıştı. Ancak doğrusunu isterseniz bu doğrultuda çok anlamlı bir gelişmenin olduğunu söylemek pek mümkün değil. Ortada karşılıklı bir iyi niyetin olduğu gözlemlense de, söz konusu iyi niyet henüz son derece yüzeysel bir mecrada şekilleniyor. Konuşmalar yapılıyor, normatif bir barış ve anlayış dünyası resmediliyor, ama bu yönde adım atma aşamasına geçilemiyor. Sanki ilahi bir güç bu toplantılardan yükselen ortak dilekleri duyacak ve bir duaya cevap verircesine bize farklı bir dünya sunacak…

Bu ‘iyi niyetli ataletin’ nedenini muhtemelen tarafların kendilerini, karşılarındakileri ve genelde dünyayı nasıl algıladıklarına bakarak anlamaya çalışmak mümkün. İlk gözlem ‘diyalog’ kavramının ön plana çıkartılırken, aslında bu kavramın ardına saklanılmasıdır. Çünkü diyaloğu öven, karşılıklı bir konuşmayı önemsediğini söyleyenlerin asıl mesajı, karşısında kabul ettiği ‘medeniyet’ tarafından kaale alınmaması, tanınmaması, hatta zımnen reddedilmesidir. Diğer bir deyişle bugün ‘diyalog’tan söz edenlerin büyük çoğunluğu duyulma, saygı görme arzusunu karşı tarafa iletmeye çalışmakta. Ne var ki bu durum herkes için az çok geçerli. Batı dünyasının daha güçlü olması durumu değiştirmiyor, çünkü özellikle şiddet üzerinden gelişen siyasi stratejilerin acısını onlar da çekiyorlar. Böylece ortaya kendini duyurmayı fazla istediği ölçüde, ötekini duymakta zorlanan taraflar çıkıyor. Herkes öteki ‘medeniyetten’ addettiği kişi konuşurken, duyduklarını gelecekte oluşacak hayali bir dünyaya taşıyor, ancak sıra kendisine geldiğinde satır arasında bugünkü kendi somut talebinden söz ediyor.

Böylece ikinci gözleme geliyoruz… Medeniyetler İttifakı adı altında ortaya çıkan bu karşılaşmaların arka planında bir mağduriyetler karşılaştırması var. Mesele sadece duyulmak değil, mağduriyetin duyulması… Dolayısıyla da aslında geleceğe değil, geçmişe dönük bir bakış açısı egemen. Bunun kaçınılmaz sonuçlarından biri mağduriyet yaratma eğiliminin güçlenmesidir. Çünkü mağduriyetler birer karşı argüman niteliğinde işlev kazanıyorlar ve herkes kendi dağarcığındaki mağduriyet stokunu artırmanın siyaseten anlamlı olduğunu görüyor. Sonuç bir mağduriyetler pazarlığıdır… Bu istenen bir durum olmadığı gibi, medeniyetler ittifakı anlayışına da ters. O nedenle söz konusu pazarlıkçı bakış, her an orada olan ama adap açısından uygun düştüğünde kullanılan bir imkan olarak kullanılıyor.

Toplantıları gizlice sarmalayan bu ruh hali, çetrefilli ve çatışmalı konulara girildiğinde, normatif pembe gelecekten sapılmasına, hem kendi hem de ‘öteki’ medeniyeti homojenleştirmeye yönelik bir dile yol açıyor. İttifak diline pek de uymayan suçlamacı veya serzenişçi yaklaşımları daha fazla duymaya başlıyorsunuz. Medeniyetlerin ittifak yapması için önce kendi içlerinde ittifak yapmalarını mümkün kılacak bir ahlaki ve zihinsel zemin yaratılması gereği kolayca es geçiliyor. Hiçbir medeniyetin homojen olmadığı, bu çeşitliliğin zaten medeniyetleri karşılıklı ‘konuşturan’ bir potansiyele işaret ettiği unutulabiliyor. Çünkü bugünün çatışma ima eden sorunları, tarafları birer blok olarak düşünmeye ve kendilerini de öyle tanımlamaya itiyor. Kısacası medeniyetlerin ittifakını arayan tarafların, sanki bir mıknatıs alanına doğru çekilmişcesine cemaatleşmesine tanık oluyorsunuz.

Olayın ruhuna aykırı olan böyle bir psikolojik daralmanın rasyonalizasyonu ise kadim kimliklerin büyülü çekiciliği sayesinde aşılıyor. Çünkü söz konusu latent cemaatlaşma eğilimi o kadim kimliklerin sürekliliği ve belirleyiciliği altında meşru kılınıyor. Bu eğilim sadece Müslümanlara veya Doğululara has değil… Batılılar ve Hristiyan kimliği ile kendilerini sunanlar da aynı kolaycılığın peşinden gitmeye hazırlar. Bunda kurulmak istenen ‘yeninin’ belirsizliği ile kıyaslandığında, var olan kimliklerin yüzyıllara yayılmış cisimleşmesinin muhakkak ki payı bulunuyor. Herkes kendi kimliğinden emin, onunla övünç duyuyor, onu insanlığa bir hediye olarak görüyor…

Ne var ki herkesin kendi kadim kimliğini temel alan bir biçimde cemaatleşerek tepki vermeye yatkın olduğu bir ‘diyalog’ zemininde, gerçek bir duyma, dinleme ve anlamanın yaşanması pek kolay değil. Öte yandan ‘karşı tarafın duyarsızlığı’, dilin daha da indirgemeci olmasıyla sonuçlanma tehlikesini ima etmekte. Bu ise tarafların özcü bir yaklaşıma esir düşmeleri demek… Yani herkesin diğerlerini değişmeyecek bir özle bağdaştırması ve diyalog adına giderek sığlaşan, göstermelik bir ilişkiye doğru kayılması…

Diğer bir deyişle ‘medeniyetler ittifakı’ iki tarafı da kaygan bir zemini ifade ediyor. Yol almak isteği ile kenarlara kayma eğilimi sürekli birbirini sınıyor… İyi niyet yeterli değil. Çünkü son birkaç yüzyılın yaratmış olduğu zihni ortam, ayrışmayı işlevsel kıldı ve pekiştirdi. Ulus-devletler dünyası ve milliyetçilik bu durumu uç noktalara taşıdı. Bugün ‘medeniyet’ten söz ettiğimizde aslında bu milliyetçi perspektifin dışına çıkmaya çalışıyoruz, ama benzeri bir yaklaşımı ulus-ötesi bir anlayış içinden yeniden kuruyoruz. Bizi bir yandan ‘barışçı’ kılan, ancak aynı anda da daha geniş zeminde bir çatışmanın tarafı kılan şey ise, ‘kültür’ kavramına atfettiğimiz ağırlık…

Medeniyetler ittifakından söz etsek de hepimiz kültürler arası uyuşmazlığın derinliği konusunda neredeyse ortak bir kanaate sahibiz. Aslında medeniyetler arasındaki olası bir ittifakın, kültürler arasındaki kaçınılmaz çatışmayı çözmesini umut ediyoruz. Ne var ki, böyle bir sonucun ortaya çıkabilmesi kültürleri aşan bir medeniyetler zemini gerektirmekte. Medeniyet öyle bir şey olmalı ki, kültürleri kendi içinde özümsesin, farklılaşmalarına izin versin, aralarındaki geçişliliği kolaylaştırsın.

Ama sorun tam da bu noktada… Çünkü böyle bir medeniyet kavramına insanlık büyük ölçüde yabancı. Bizler medeniyet dediğimizde gerçekte kültürü anlıyoruz. O nedenle de medeniyetler ittifakı bir kimlikler diyaloğuna indirgenebiliyor. Medeniyetlerin kültürle ilişkisi tabii ki yok sayılamaz. Ama salt kültürle tanımlanan bir ‘medeniyet’ tanımından yola çıkıldığı zaman da, gerçek ittifaklar birer hayale dönüşürler. Çünkü kültürü merkeze alan bakış daima korumacı ve savunmacıdır. Kendi kimliğine sahip çıkma dürtüsü, ittifakı da yüzeyselleştirir.

Dolayısıyla medeniyetler ittifakının gerçekçi bir proje olabilmesi kültürleri aşan bir entelektüel zemine ihtiyaç gösteriyor. Öyle bir zemin ki herkes kendi ‘medeniyetini’ salt kültüründen değil, geleceğe ve insana nasıl baktığından hareketle tanımlayabilsin. Kısaca söylemek gerekirse, medeniyetler ittifakının ortak bir zihniyeti ima etmesi ve bu ortak zihniyetin gerçekten de ittifakı anlamlı kılması gerekiyor.

Bu noktada belki Obama’ya dönebiliriz… Obama günümüz dünyasında ‘yeni ve doğru’ olanın sembolik taşıyıcısı olarak algılanmaya başlandı. ABD Başkanının hasletlerine baktığımızda ise öncelikle ahlaki tutarlılık ve samimiyetin olduğunu görüyoruz. Siyasete yaklaşımında ise kullandığı temel kavram ‘konuşmak’… Bu karşısındakini kandırmaya veya tehdit etmeye yönelik göstermelik bir konuşma değil. Karşısındakini duymaya, anlamaya ve ikna etmeye; ama aynı anda da ikna olmaya açık bir konuşma. Yani demokrat zihniyeti temel alan bir ‘diyalog’… Dünyayı birlikte sahiplenmeye ve paylaşmaya hazır olmayı; daha da önemlisi bu tavrın doğru ve meşru olduğunu sindirmiş olmayı ima eden bir tutum…

Böyle bakıldığında ‘medeniyetler ittifakının’ pek de doğru bir tanımlama olmadığını idrak ediyorsunuz. Aslında ihtiyacımız olan şey ittifakı arayan, besleyen ve gerçekleştiren bir medeniyet… Kimliklerin ve kültürlerin üzerine çıkabilen, insanlığı bir zihniyet etrafında barışa ve dayanışmaya yönelten bir arayış.

Eğer Obama, günümüz dünyasının hasretle beklediği bir insani ve ahlaki var oluşu simgelemekteyse, insanlığın demokrat zihniyete doğru bilerek ya da bilmeyerek adım attığını söyleyebiliriz. Bu ise önümüze bir adaptasyon sorunu çıkarıyor. Çünkü geçmişten bize miras olan hiçbir kültür, bu zihniyetin doğal taşıyıcısı değil. Herkesin zorlanacağı, öğreneceği ve ‘kartların yeniden karılacağı’ bir dönemin eşiğindeyiz. Demokratlaşmak kendi kültürüne mesafe almayı ima ediyor… Bunu becerebilenler ‘kültürlerüstü’ bir konuma daha hızlı kayacak, böylece geleceğin medeniyetinin kurucu parçası olarak kültürlerini yaşatma açısından daha geniş olanaklar yaratacaklar. Beceremeyenler ise, kültürlerine yapışıp kaldıkları oranda, cemaatçiliğe geri dönecek ve o kültürleri istemeseler de kurutacaklar.

Acaba Obama deniz aşırı ilk seyahatinde Türkiye’ye gelirken, birlikte yürümek istediğini söylediği bu ülkenin potansiyellerinin ve ayak bağlarının farkında mıydı? Muhtemelen değildi, ama biz biliyoruz ve gelecek önümüzde.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.
 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız? Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Nis 28, 2009 | Reply

    demokrat olmak, “devletci, sosyalist ekonomi” taraftari olmayi gerektirir mi?demokratlik nasil bir demokrasi tanimini iceriyor?
    “mulkiyet hukuku ne olacak?” diye tartisiliyor.

    bildigim kadariyla, ve savundugum icin soyleyim, 2 demokrasi anlayisi var.

  3. Yazan:eg Tarih: Nis 28, 2009 | Reply

    mahçupyan’ın kendisine de söyledim. obama’ya fazla önem atfediyor. “kişilerin” tarihte büyük şeyler yapabildiği biz zihniyetle demokrat bir zihniyetin tezatını görmek istemiyor olması sanırım herşeye rağmen bir umut ihtiyacından kaynaklanıyor.

  4. Yazan:özlem Tarih: Nis 28, 2009 | Reply

    “Eğer Obama, günümüz dünyasının hasretle beklediği bir insani ve ahlaki var oluşu simgelemekteyse, insanlığın demokrat zihniyete doğru bilerek ya da bilmeyerek adım attığını söyleyebiliriz.”
    evet umut etmek istiyor ama aynı obamanın kudüs ü israilin sonsuza kadar parçalanamaz başkenti ilan etmesi ve afganistan ve pakistan üzerindeki zalim amerikan politikasını sürdürme stratejisini nasıl gözardı edebilir. Chomsky nin de eleştirisini unutmamak lazım. Obama seçim kampanyaları sırasında hiçbir zaman ırak işgalini ilkesel olarak ve ahlaken eleştirmedi bu böyle olmaz böyle olaması bize zara verir manasında sözler söyledi. diyordu. Sadece çıkar ekseninde böylesi korkunç bir işgali eleştiren bir lidere ahlaken onem atfedebilmek gerçekten umut ihtiyacı olmalı.
    Ahlak insanlık ve insaf denen şeyler bazen duran bazen çalışan değerler olmamalı.
    Etyen bey vicdanlı bir insandır. Bir süre sonra Obama’yı erken alkışladığını fark edecektir eminim.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin