1 Mayıs Nasıl Geçecek?
By Ayla Chignardet on Nis 29, 2009 in 1 Mayıs, Özgürlükler, polis, Serin Devlet
By Ayla Chignardet on Nis 29, 2009 in 1 Mayıs, Özgürlükler, polis, Serin Devlet
© Copyright Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene! 2007. All rights reserved. Powered by WordPress. Blog Design. XHTML.
24 Yorum
Yazan:Murat Aygen Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
Şu sorumun doğru yanıtını bulana postu bırakmağa hazırım: ERGENEKONCULAR Brandenburg Kapısı’ndan bile daha gizemli o anıtın dikili olduğu meydanda içtimâ yapmak için “uzak Asya’dan” “dörtnala” KiMiN atları ile gelmişlerdir ve içtimâ bittikten sonra da stres atmak için hangi tatil köy ve kasabalarında “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi” uzanırlar? Ahhh! Ne şeker şeylerdir onlar 🙂
Yazan:durhat Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
Gayet belli nasıl geçeceği.Hükümet ile işçi örgütü ve temsilcileri arasında bildik “yer kavgaları” her sene olduğu gibi devam edecek.O güne kadar bu gerilim üzerinden basına bir hayli malzeme çıkacak.Tabii hükümet,Taksim’de kutlanmasına izin vermeyecek,sendikal örgütler ille de Taksim diye tutturacak…bu gerilim de beraberinde bildiğimiz şiddet sahneleri ve kovalamacaları getirecek…yani demokrasiyle bağdaşmayan dayak sahneleri,polis şiddeti falan olacak…kadınlar saçlarından tutularak sürüklenecek,belki kollar falan kırılcak,kafatasları parçalanacak.Kısacası bir 1 Mayıs’ın daha nasıl geçeceğini tahmin etmek için kahin,falcı olmak gerekmiyor.
Başbakan Erdoğan,İstanbul valisi Muammer Güler,Emniyet müdürü de Celalettin Cerrah olursa olacağı bu.
Oysa başbakan Erdoğan demokrasi güçleri ve emekçilere duyduğu öfke ve gizli düşmanlığa son verebilseydi(ve eğer biraz olsun cesaret ve iradesini ortaya koyabilseydi)bütün bu felaket senaryoları yaşanmayacaktı.Adam Taksim meselesini adeta “milli mesele”haline getirmiş.Yeter ki egosu tatmin olsun,inat ettiği bu gururun “galibi”kendisi olsun,gerisi pek ilgilendirmiyor onu.
Yazık.Yasal olarak ve bir bayram havası içerisinde kutlanması gereken bir bayram, Başbakan ve onun gibilerinin hırsları yüzünden gene zehir gibi geçecek.
Belki biraz felaket telallığı gibi oldu ama ben daha farklı bir manzara beklemiyorum.Umarım yanılırım.
Yazan:samet Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
durhat,
Acaba 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması gerektiği vahiyle teyid mi edilmiş ki bu kadar ısrar ediliyor ille de Taksim Taksim diye…
Bu güne kadar Taksim’de 1 Mayıs gösterisine bir kez izin verildi.Onda da ortalık kan gölüne döndü…
Gitsinler Kazlıçeşme gibi daha müsait bir alanda yapsınlar mitinglerini…
Ama orası provokasyon için müsait değil diyenleri duyuyor gibiyim…
Ben anlamam…
(sn.Durhat yazınızı vesile bilerek yazdım..Sözüm size değil meclisten dışarı)
Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
Kazlıçeşme’nin daha müsait olduğu gibi bir fikre nasıl vardınız? Bakınız burada Taksim’in niye daha uygun olduğuna dair kent plancı bir bakış açısı var:
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalDetay&Date=25.4.2009&ArticleID=932963
Buna karşı sizin veya Muammer Güler’in gene bilimsel bir karşı açıklaması varsa bilmek isteriz.
Ama Taksim Taksim denmesinin sebebinin tamamen bilimsel kaygılar olduğunu da söylemeyeceğim elbette. Neden Taksim diye ısrar edildiğinin sebebi tarihtedir.
Öncelikle, iddia ettiğiniz gibi son kutlama kan gölü olmamıştır. Ölümlerin yaşandığı 1 Mayıs, 1977 1 Mayıs’ıdır. Ertesi yıl (1978) 1 Mayıs yine Taksim’de kutlanmıştır ve hiçbir şey olmamıştır. Buna rağmen sıkıyönetim, ardından gelen cunta ve cuntanın ardından gelen darbe mirasının sivil koruyucuları yarı faşist hükümetler tarafından bu yasak sürdürülegelmiştir.
1977 1 Mayıs’ında insanları öldürenlerin kontrgerilla (derin devlet) olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak, “Ya Taksim’e çıkınca insanları öldürüyorlar işte, çıkmayın ne inat ediyorsunuz” mantığını izleyecek olursak bu ülkede derin devlet çetelerinin şu ya da bu şekilde sabote ettiği/etme riski olduğu hiçbir eylemin yapılmaması gerekir. Misal bugünlerde ortalıkta Ergenekon’un 28 Şubat öncesi İslamcı hükümete karşı provakasyonlar yaptığı, sanal bir şeriat tehlikesinin yaratıldığı, akabinde 28 Şubat’ın geldiği söyleniyor. Şimdi 1 Mayıs mantığını izleyerek diyorum ki: Açmayın şu muhafazakar partileri. Bakın Ergenekon istemiyor bunları, sonra bunları darbeyle düşüreceğim diye sağda solda bomba patlatacak katliam yapacak masum insanlar ölecek. Bu neyin inadı?
Taksim diye ısrar edilmesinin sebebi tam da budur. Kitleler, derin devlet operasyonları ve darbenin onları sürdüğü alanları geri talep etmektedir. Taksim’in sembolik anlamı budur. Bu alanlar kitlelerin demokratik, anayasal hakkıdır ve o hak yeniden talep ediliyor.
O kitlelerin yeniden seslerini duyurması vahşi kapitalizmin, Tuzla katillerinin, sendikalıları işten atanların/tehdit edenlerin hamisi AKP hükümetinin işine gelmemektedir. Onun için polise bilmemneye verilirken kıl deprenilmeyen Taksim ne hikmetse işçiye hiçbir gerekçe gösterilmeden “yassah gardeşim yassah” mantığıyla verilmemektedir. Tam da 12 Eylül’den yadigar yasa maddelerine dayanarak, 12 Eylül’den kalma bir uygulama Ergenekon fatihi sivil demokrat AKP hükümetinin valisi tarafından sadakatle sürdürülmektedir.
Son bir söz olarak: Son iki yıldır 1 Mayıs’ta polisin İstanbul’da nasıl bir kuvvet miktarıyla ne kadar geniş bir alanı domine ettiği ortada iken, Taksim olursa güvenliği sağlayamayız diyenlere hala inananları tebrik ederim.
Yazan:samet Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
Onur Bey,
Doğru 1978’de miting yapılmış. Demek o tarihte derin devlet(ergenekon) ikinci kez ihtiyaç duymamış provokasyona…
Ancak günümüzde bir darbeye şiddetle ihtiyaç duyan mevcut iktidarı demokratik yollarla gönderemeyeceklerine inanan ciddi bir kitle var.Ergenekon davası ve bunu yeterince ispatlamıştır sanırım. Ve bu şekilde düşünen kitle içinde 1 Mayıs bayraktarlığını yapanlar da bir hayli fazladır. Egenokon davasında çakan bu kitlenin önemli bir kısmı demokratik hakları sadece 1 Mayısta kendileri için istediklerini görüyorum…
Verdiğiniz linkte bir gurup Taksim’i bazı meydanlarla kıyaslamış ama Kazlıçeşme gibi İstanbul’un en büyük meydanını nedense! unutuvermişler…Bu yüzden linkte yazılanların bilimselliğinden dem vurmanız komik değil mi?
Erbakan’ın dindar insanların haklarını savunacağım diye daha da kısıtlanmasına sebebiyet veren Taksim’e cami ısrarı gibi bir şey oldu bu …
Maksat üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi?…
Yazan:Atilla Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
Taksim’de yapılacak bir mitingin güvenliğini sağlamaktan acizim diyen birine söylenecek tek söz var:
“Al koltuğunu Kazlıçeşmeye git!“
Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
Samet Bey,
F. Gülen’le bağlantılı olmayan nerdeyse bütün siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, gazetelere, hatta terör örgütlerine vs.. (Okumuş olduğunuz Zaman gazetesinin reklamlarının aksine) anlayıp dinlemeden Ergenekoncu yaftası yapıştırmaya devam ederseniz, toplumun çoğunluğunun düzenini bozan, korkutarak sindirmeye çalışan biri duruma düşersiniz. Bu tanımın neye ait olduğunu başka bir yorumumda belirtmiştim.
Konuya gelirsek, 1 mayıs’ta Taksim’i kapatmak da Allah’ın emri değildir. Tam tersi darbecilerin başlattığı bir uygulamadır.
Oysa 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması daha önce darbe yapmış ve yapmayı düşünen kişilere verilecek olan çok güzel bir cevaptır.
Keza bu kriz ortamında işlerini kaybeden veya kaybetme tehlikesi ile yaşayan işçiler ve bağlı bulundukları sendikalar, gerektiğinde işverenler ile bile olan geçmiş düşmanlıklarını unutmuş ve barış yapmıştır. Hükümet ile sendikalar arasında da yapılacak bir barış morallerin yükselmesine neden olacaktır.
Güvenlik konusuna gelirsek, geçen sene Taksim’i korumaya kalkan güvenlik güçleri, onun yerine daha az kişi ile katılanların güvenliğini sağlayabilirdi.
Provakasyon yapmak isteyen teröristler, binlerce Polis Taksim’i korumaya çalışırken, güvenlik zaafından dolayı başka bir bölgede 1 mayıs’ı kutlamak isteyenlere saldırırsa veya eylem yaparsa bunun sorumlusu kim olacak ?
Ben şundan eminim. 1 Mayıs günü ne olursa olsun, 2 Mayıs günü Vali ve Emniyet Müdürümüz başarılarını ilan eden bir basın açıklaması yapacaklar. Samet Bey ‘de alkışlar artık…
Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: Nis 29, 2009 | Reply
1-) 2 yıldır 1 Mayıs’ta provakasyon olacak diye ortalık velveleye veriliyor. Benzer hezeyanları Ankara’daki Alevi mitingi sırasında da işitmiştik. Nasıl provakasyonsa olmak bilmedi bir türlü. Ben size olanı söyleyeyim: 2007 1 Mayıs’ta İşçi Partisi üyeleri (hani şu Ergenekoncu olan) Ezilenlerin Sosyalist Platformu üyelerine (hani şu Ergenekon davasına destek vermek için Silivri’ye yürüyenler) saldırdılar. Hem Ankara’da hem İzmir’de. Bu esnada polis İstiklal Caddesi’nde turist bayanları copluyordu (günah almayayım, Ankara’daki saldırıya çevik kuvvet müdahale etmiş. Ama polisin provakasyona müdahalesiyle toplam müdahalesi arasındaki fark ortada).
2-) Kitleler demokratik haklarını talep etmek için provakatörlerin keyfini bekleyecek değildir. Eğer devletin bu konuda o kadar kaygısı varsa gereğini yapar. Daha önce de söylediğim gibi, 2 yıldır İstanbul’da esen polis teröründen sonra hala bu polisin istediğinde provakasyonu engelleyemeyeceği iddiasını ciddiye alacak değilim. Ama bu iddia doğruysa, bu sadece emniyetin ehil ve çağdaş bir polis teşkilatı olmaktan çıkıp bir filler ordusuna dönüştüğü sonucunu getirir ki aman işçileri Taksim’e çıkarmayalım diye dövünmek yerine ilk önce bu sorunla ilgilenmek icap eder.
3-) Bir avuç darbeci çakal hala birilerini sol olduğuna inandırmak için 1 Mayıs’ta boy göstermeye çalışıyor diye bütün 1 Mayıs katılımcılarını Ergenekoncu olarak göstermekle, bir avuç şeriatçı çakal dindarların hakları için eylemlere katılıyor diye türbana özgürlüğü savunanları komple Talibancı olarak göstermek arasında ilkesel olarak bir fark yoktur. Böyle şeyler söylerken dikkat etmek lazım, zira bu lafın ucu ırağa gider. Zira geçen 1 Mayıs katılımcıları arasında Ergenekon karşıtlığı tescilli ESP ve Genç Siviller de vardı.
Hükümetin (artık validen çıktı, Erdoğan bile konuşmuş) iddiası Taksim mitinge uygun değil, onun için Taksim olmasın da neresi olursa olsun şeklindeydi. Yani bir tek Kazlıçeşme olur onun dışında hiçbir yeri vermeyiz demediler. Nitekim TKP ilk başta Çağlayan’ı ayırttı sanırım ve başvurusu kabul edildi. Yani Çağlayan olabiliyor ama Taksim olamıyor, niye, güvenlik. Bu iddianın saçmalığını göstermek istemiştim.
Onun gibi bir şey olmadı. Çünkü gösteri yapmak yasal haktır*. Taksim’e cami yapmak herhangi bir grubun yasal hakkı değil, seçimle gelmiş bir belediyenin yine demokratik bir şekilde vermesi gereken bir karardır. Elmayla armudu karıştırmayalım.
* Ama yerini valilik belirler tartışmasına girmeyeceğim, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu madde 6 açık, gidiş gelişi, güvenliği, pazar kurulmasını bozmadığı sürece istisnasız her yerde yapılabilir. Taksim bu şartlara uymuyorsa Çağlayan niye uyuyor, ayrıca madem uymuyordu polise niye verildi sorularının cevabı olmadığı sürece bu fason bir itiraz olarak kalacaktır.
Yazan:durhat Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
@samet,
Sorun değil,eleştirinizi bana da yöneltebilirsiniz.
Bana göre hükümetin direktif ve insiyatifi ile iş inada bindiriliyor.Bu inatlaşmada “işçilerin de sorumluluğ var,pekâlâ onlar da esnek davranabilir”diye düşünebilirsiniz.
Ancak meseleye buradan bakıp akıl yürütmek yerine,devletin/hükümetin/idari mercilerin daha toleranslı davranıp işçilerin bu talebinin karşılanması durumunda ortaya çıkacak olumlu sonucu ıskalamamak gerekir.Dolayısıyla,dediğiniz gibi “ille de Taksim”diye elbette vahiyle teyid edilmiş bir durum yok.Ama onay verilse kim ne kaybedecek?
Yani işçilerin ısrarını salt kötü amaçlara yormak yerine anlayış gösterilmesi eminim tüm toplum için daha hayırlı olacak.Her şey bir yana sembolik bir talep olarak değerlendirilebilir.Zira emekçilerin Orada bir hakkı var;onlarca emekçi yaşamını yitirmiş bu meydanda…Kaybettiğimiz insarımızın anısına hükümetin ılımlı yaklaşması bir jest olacaktır.Doğrusu budur bana göre.
Hatta hükümetin,geçmişte yaşanmış bu acı olayların izi silinsin diye devlet adına bir özür dilemesi daha da şık olurdu.
Ayrıca benzer kutlamalarda katı yasaklar ile toleranslı yaklaşımın farkını az çok denemiş bir toplumuz.Bir zamanlar newroz kutlamaları da güvenlik bahanesiyle hep yasaklara takılıp dururdu.Peki sonuç ne oldu?Her seferinde kanla,şiddetle noktalandı…Gerginlikler yaşandı.Fakat ne zaman ki bu yasakçı mantık kısmen aşıldı sözü edilen kutlama daha olaysız geçti.Ve son yıllarda da artık o eski manzaralar artık yaşanmıyor.
Sonuç itibariyle,evet,güvenlik güçleri güvenliğin sağlanması için yeterince önlem almalı.Buna kimsenin itirazı olamaz.Emekçilerin de buna itirazı yok.Ama bu,güvenlik bahanesiyle emekçilere meydanları inatla yasaklamak şeklinde olmamlı.Epi topu senede bir gün kutlanıyor o da zehir edilmemeli diye düşünüyorum.
Yazan:Murat Aygen Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Even a democrat must not tolerate fascism. Delegates from Turkish Medical Association (T.T.B.) are invited to Taksim Square as “honorary guests”! If such trade unionism is really “progressive” (the “D” of “DISK” is so translated to English by itself), what label one puts on the author of “Le Malade imaginaire”?– namely Monsieur Jean-Baptiste Poquelin (Molière) whose complete works are translated to Turkish under the “dictatorship” of Inonu.
Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Murat Bey,
Yabanci dillerden alinti yaptigimiz zaman serbest ve/veya özet dahi olsa bir çeviri rica edebilir miyiz?
Sevgiler
Yazan:Murat Aygen Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Faşizme bir demokrat bile müsamaha etmemelidir. T. Tabipler Birliği (TTB) temsilcileri yarın Taksim meydanına “onur konukları” olarak davet edilmiş bulunmaktadır. Şayet böyle sendikacılık (D.i.S.K’in D’sinin kendileri tarafından ingilizce’ye çevrilmiş olduğu gibi) “ilerici” ise, “Hastalık Hastası” adlı tiyatro eserinin yazarı Moliere’e (ki, bütün eserleri Türkçe’ye inönü “diktatörlüğü” sırasında çevrilmiştir) ne yafta takmak gerekir?
Yazan:samet Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Değerli yorumcular:
Bana göre de 1 Mayıs ve işçi haklarının savunulması güzel ve yararlı bir şey.Keşke endişe duyulmadan Taksim dahil her yerde yapılabilse…
Kötü olan şey, bu hak arama adı altındaki ısrarın “her seferinde”, çatışma ve şiddet arzulayanların istediği şekilde sonuçlanması.
Ben sıradan bir vatandaş olarak huzursuz olmadığım, korku duymadığım geçse de huzursuzluktan kurtulsak diye düşünmediğim 1 Mayıs’ı henüz hatırlamıyorum.
Her seferinde polisle çatışmaya giren,kovalanan,taş fırlatan,barikat kuran,biber gazıyla dağıtılan,dükkanların camlarını indiren, devletin asayiş güçlerine kafa tutan bir bayram anlayışı görüyoruz.
İşçi hakları değil de sanki bir yıl boyunca yeraltına gizlenen,marjinal, halka mal olamamış örgütler için deşarj,aksiyon ve motivasyon kaynağı olan bir olay halinde sunuluyor.
Bence sözde işçi haklarını savunan sendikalar oturup düşünmeli ve biz ne yapıyoruz.Bu provokatörlere ortam hazırlamak ve halkı tedirgin etmekten başka bir şey yapmıyoruz diyebilmeliler.
Halka bayram diye sunulan şeyin içinde öncelikle zeka,neşe,sevgi ve mutluluk olmalı.
Bu sağlanmadıkça soldaki insanların Taksim ısrarı masum gerekçelere dayandırılsa bile halka inandırıcı gelmiyor..
Yazan:Kamer Yalçın Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Geçen sene yine bu zamanlarda sitede 1 Mayıs tatil olmalı mı başlığı altında bir anket düzenlenmişti. Şimdi yüzdeyi de neticesini de hatırlamıyorum. Bu seneden itibaren ise tatil olması karara bağlandı. Güzel! Diyecek bir şeyim yok. Tatile neyi düşünerek ve ne umarak karar verdiler irdelemiyorum.
Yukarıda yazılanlara da takılmadan düşündüm bir müddet.
Yarın 1 Mayıs İşçi Bayramı.
Yarın birileri bayram yapacak…
Birileri Taksim’e ısrarla yol alacak, birileri onları durduracak…
Bayram kutlancak, işçinin bayramı kutlanacak…
Yarın 1 Mayıs İşçi Bayramı, İşçinin bayramı.
Yarın tatil!
Birileri tatil yapacak, Taksim’e yol alacak. Yarın birileri muhtemelen yine çatışacak!
Birileri ise iş başı yapıp tezgah başında, ocak başında, iş başında olacak, çalışacak. 1 Mayıs’ta işçinin bayramı kutlanacak…
Pardon! Ne demiştiniz?
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Samet bey,
Dileklerinize aynen katılıyorum.Elbette bayram olarak kutlanması gereken bir etkinlik bayram havasında geçmeli.Ayrıca sözünü ettiğiniz bazı marjinal gruplarca 1 Mayıs’ın provake edildiği de doğrudur.Fakat bunun Taksim’le bir ilgisi bulunmuyor.Bakın,siz de aynı şeyleri söylüyorsunuz:yıllardır 2 Mayıs’a hiç vukuatsız geçemediğimizi,başlamasına yakın bir zamanda da hep aynı tedirginliği yaşadığımızı belirtmişsiniz.Tabii ki doğruya doğru,”hayır,bunlar yaşanmıyor”diyebilir miyiz?Fakat gelgelelim kutlamalara Taksim’de izin verilmediği halde yaşanıyor bütün bu tatsız olaylar.Demek ki bunun kutlanacağı meydanla/alanla/muhitle ilgisi yok…olay çıkarmaya meyilli kesimler bir şekilde yapacaklarından geri kalmıyor.
Dolayısıyla bu başlıbaşına bir güvenlik sorunu ve aşılması da devletin yükümlülüğünde.Devletin görevi vatandaşının güvenliğini temin etmektir çünkü.Bunu sağlamaya çalışırken de sapla samanı birbirine karıştırıp kendi vatandaşına tavır almak şeklinde olmamalı.
İşte tam da bu noktada devlet,ısrar ettiği politikayla provakatörlerin ekmeğine yağ sürmüş,eylemlerine zemin hazırlamış oluyor.Oysa yasaklar aşıldıkça marjinal gruplar gittikçe yalnızlaşır.Önceki yorumumda da aynı döngüye vurgu yaptıydım.Yaşadıklarımızdan çıkardığımız dersler bu tezi yeterince doğruluyor.
Yoksa amacım sizi bu kutlamanın karşıtı olarak göstermek değil.Sizi gayet iyi anlıyorum.Ve elbette dediğiniz gibi;işçi temsilcilerine,sendikalara ve STK lara da bu büyük sorumluluklar düşüyor.Lakin tek taraflı olmamalı bu.Devletin de bu konuda olumlu adımlar atması gerekir.
Kısacası vatandaşı,toplumu ve devletiyle hepimize sorumluluklar düşüyor ve sağduyuyla hareket ederek elbirliğiyle bunu çözebiliriz.Yeter ki isteyelim.
Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
Sayın Murat Aygen,
Sanırım bu bir alıntı. Eğer öyleyse kaynağını verebilir misiniz? Tam metnini okumak isterim. Bu arada buradaki mesajın inceliği benim zekamı aşıyor. Ne denmek istendiğini biraz daha açabilir misiniz?
Yazan:Murat Aygen Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
yoo alıntı değil, Boğaziçi ve mülkiye’de 6 sene iktisâdiyat okumuş ve yaklaşık 2500 sayfa iktisadiyât ve 1000 sayfa sovyetoloji çevirmiş biri olarak kendim yazdım. Sn. Kemal Derviş “siz benim ne solcu olduğumu Joseph Stiglitz’e sorun” demişti. Siz de benim ne aklı-evvel olduğumu (bugün yayımlanan CBT’de iki nefis fotoğrafı çıkan iktisat tarihi otoritesi değerli hocam) Sn. Ş. P.’a sorun 🙂 Hocam ellerinizden öperim, sizde DE çok şey borçluyum.
Yazan:Murat Aygen Tarih: Nis 30, 2009 | Reply
yoo alıntı değil, Boğaziçi ve mülkiye’de 6 sene iktisâdiyat okumuş ve yaklaşık 2500 sayfa iktisadiyât ve 1000 sayfa sovyetoloji çevirmiş biri olarak kendim yazdım. Sn. Kemal Derviş “siz benim ne solcu olduğumu Joseph Stiglitz’e sorun” demişti. Siz de benim ne aklı-evvel olduğumu (bugün yayımlanan CBT’de iki nefis fotoğrafı çıkan iktisat tarihi otoritesi değerli hocam) Sn. Ş. P.’a sorun 🙂 Hocam ellerinizden öperim, size DE çok şey borçluyum.
Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: May 1, 2009 | Reply
Anlıyorum. O halde madem tam metin bu, ne kastettiğinizi bu sefer size sormam gerekecek? Tabii anlaşılmak gibi bir kaygınız varsa?
Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: May 1, 2009 | Reply
Birinci çoğul şahıs kullanarak konuşmuşsunuz ama, farklı insanlar farklı şeyler görüyor. Mesela ben de sabahın 6’sında Taksim’e bilmem kaç kilometre uzaklıktaki DİSK binasını basıp bina içine gaz bombası yağdıran, ÖDP binasını kurşunlayan, gazetecesinden milletvekiline, sendikacısından yabancı turistine kadar herkesi döven ve bunun için mahkemede ceza alan bir polis; bu polise sonuna kadar arka çıkan vali ve emniyet müdürü, bu vali ve emniyet müdürüne sonuna kadar sahip çıkan bir hükümet ve hükümetin bu icraatlerine sonuna kadar sahip çıkıp “ama marjinaller taş atıyor cam çerçeve indiriyor” diyen baskı ve hukuksuzluk rasyonelleştiricileri görüyorum.
Bence bu akılları verenler de biz ne yapıyoruz, düpedüz mahkeme kararlarına aykırı bir şekilde* Taksim’i yasaklayan, bu kanuna aykırı hırsları yüzünden İstanbul’u bir günlüğüne felç eden ve kendini 14. Louis zanneden bir iktidarın entellektüel fedailiğinden başka bir şey yapmıyoruz diyebilmeliler.
Polis, hükümet, valilik hukuğu çiğnemesin; jonglörlük bile yapılır merak etmeyin.
Bu arada halkın neye inandığına dair fikirlerinizi neye dayandırdığınızı da merak ettim.
* http://bianet.org/bianet/bianet/vali-yine-yaniltiyor-ne-taksim-ne-de-taksime-cagri-kanunsuz
Yazan:samet Tarih: May 1, 2009 | Reply
Yanlış tutumundan dolayı mahkemede ceza almış bir polise karşılık taş atıp cam-çerçeve indirmeyi hukuki gerekçe göstermeniz ilginç değil mi Onur Bey?
Madem polisin mahkemede ceza aldığını vurgulayarak hukuki bir duruma dikkat çekiyorsunuz o halde buradan yola çıkarak sıradan vatandaşın mülkiyetine ait camı çerçeveyi indirme hukusuzluğunu neden rasyonelleştirmeye çalışıyorsunuz?
Ortada mahkeme kararı ve bir yetkisizlik varsa Vali Güler için de gereği yapılır.Bu durum yine de devletle çatışmayı meşrulaştırmaz.
Bayram anlayışını batıdaki gibi içinde jonglörlerin de bulunduğu bir dizi etkinlik seviyesine yükseltmeyen polis değil heralde.
Sendikalara böyle bir jonglerlerli şenlik düzenlemeyi teklif etseniz “bu ne biçim 1 Mayıs içinde taşlınlık ve çatışma yok” diye şikayet edeceklerini sanıyorum…Ekmekleri elinden alınacak çünkü…: ) Maksadın üzüm yemek olduğunu ah bir görebilsek..
Elimde istatistiksel bir veri olmadığı için ispatlayamam ama hissediyorum…:)
Bu konuda bir anket yapılsa halk 1 Mayıs’ta polisle çatışan göstericiler hakkında neler düşünüyor diye hiç fena olmaz…
Yazan:samet Tarih: May 1, 2009 | Reply
Bugün’den Gülay Göktürk benim söylediklerime paralel şeyler söylemiş..
Madalyonun öbür tarafında ise, “İlle de Taksim” diye tutturanlar var ki, bence onların durumu daha anlaşılmaz…
…
Ben onların yerinde olsam, Taksim diye ısrar etmek bir yana, o meydanın lafını anmaz, 1 Mayıs 77’yi çağrıştırmamak için elimden geleni yapardım.
…
Taksim’deki kanlı 1 Mayıs hep tek yönüyle anlatıldı şimdiye kadar; Kontrgerilla’nın kanlı provokasyonuyla özdeşleşti. Evet, esası buydu elbette; ama meselenin pek hatırlanmayan bir başka yönü daha vardı:
O gün ben de o meydanda, ezilme tehlikesi geçiren kalabalığın arasındaydım.
O gün o meydanda kontrgerillanın ya da bir başka provokasyon örgütünün dilediği gibi at oynatması için bütün şartlar günler önceden hazırlanmıştı… Hem de bizzat “işçi sınıfı önderleri” tarafından. Çünkü o gün o meydanda birlik ve beraberlik değil; düşmanlık ve rekabet vardı.
…
Provokasyon günler önceden “geliyorum” diye bağırıyordu; işçiler bölük bölük edilmiş, her bir bölük bir sol fraksiyonun eline geçmişti. Fraksiyon şefleri gözü dönmüş bir hırsla, o meydanı kendi gövde gösterilerini yapacakları bir alan haline getirmek üzere hazırlanıyordu. Bütün pankartların sopaları meydandaki -revizyonist, oportünist ya da goşist, her neyse- “düşman grupların” kafasına inmek üzere günler önceden hazırlanmış, silahlar kuşanılmış, yumruklar sıkılmıştı. Herkes, tek bir silah sesinin gerginliğin ve düşmanlığın had safhada olduğu o meydanı kıyamete çevireceğinin farkındaydı. Günler öncesinden yapılan “gruplar arası görüşmeler, itidal çağrıları” hiçbir işe yaramadı.
O silah patladı ve kıyam başladı.
Bence 1 Mayıs 1977 bu yönüyle, kendine işçi sınıfı devrimcisi diyen, solcu diyen, sosyalist aydın diyen kesimin işçilerden kopuşunun tarihidir.
Zaten o tarihten sonra 1 Mayıs İşçi Bayramı “bayram”dan başka her şeye benzer oldu. Her yıl 1 Mayıs yaklaşırken çeşitli sol gruplar arasında gerginlik, bir atışma, bir yarışma yaşanır; her bir fraksiyon 1 Mayıs alanını ele geçirmek için planlar kurar, bu gerginlikle birlikte provokasyon korkusu ortalığı sarardı. Normal vatandaşlar o gün kimselere randevu vermez, anneler çocuklarını dışarı göndermez oldu. Her 1 Mayıs’ta meydanlardaki nefret ve korku daha da büyüdü. Korku ve nefret büyüdükçe işçiler hepten çekildi. Meydan sadece eli sopalı, cepleri taş dolu küçük, hırçın bir azınlığa kaldı.
…
http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/67721-taksim-neyin-semboludur-gulay-gokturk-makalesi.aspx
Yazan:Murat Aygen Tarih: May 1, 2009 | Reply
Tanzimat sonrası Türk edebiyatı hekimlere, tabiplere, avukatlara ve mühendislere saygıda hiç ama hiç kusur etmez. Zaten Anadolu halkına da “mesleksiz insanlar sürüsü” nazarı ile bakar. O “Le Malade imaginaire” benzeri bir eseri bir Türkiyeli yazar yazacak olsa, Türk Tabipler Birliği (TTB) onu mahkeme mahkeme süründürür. Gazi Üniversitesi tıp fakültesi kurmağa kalktığında Prof. Türkan Akyol ile Onur Kumbaracıbaşı arasında yaşanan gerginlik kayıkçı-döğüşü değildi. Belki de böyle olmadığından çok çabuk unutuldu.
Yazan:Onur Çobanoğlu Tarih: May 1, 2009 | Reply
Okuduğunuzu anlama probleminiz var demek ki. Yardımcı olalım. Geçen yıl hiçbir yasadışı hareket yapmayanlara karşı (DİSK, gazeteciler, turistler) polisin yaptığı hukuksuzluktan bahsetmiştim. Cam çerçeve indirenleri haklı bulduğumu veya cam çerçeve indirenlere karşı yapılanları haksız bulduğumu gösteren bir tane cümlemi bulun, bunun üzerinden devam edelim tartışmaya?
“Devletle çatışma”dan güvenlik güçleriyle çatışmayı anlıyorum (çatışmadan da fiziki çatışmayı anlıyorum). Bu anlamda devletle çatışanlar için söylediğiniz doğru olabilir, ki bu tür insanları ve grupları savunmadığımı belirttim. Mesele şu ki geçen 1 Mayıs’ta çoğunlukla “devlet” vatandaşla çatıştı, vatandaş devletle değil. Sabahın 6’sında DİSK binasını basan polisti. Bina içine gaz bombası atarak sağlık durumu zayıf ve yaşlı olanlar için ölüm riski yarattılar, sendikacılar buna rağmen onlarla çatışmadı. ÖDP binasına ateş ederek içerideki vatandaşlar için yine hayati tehlike yarattılar. Bu örnekler uzar gider.
Sendikaların (cam çerçeve indirenleri kastetmiyorum, kimin üzerinden konuştuğumuzu netleştirelim) maksadının ne olduğu bugün yeterince görülmüştür diye tahmin ediyorum. “Provakasyon, Ergenekon” diye ortalığı ayağa kaldıranların falı kaçtır yanlış çıkıyor sayamadım artık.
Gülay Göktürk’e gelince. Kıyamı yapan bahsedilen “işçi sınıfı önderleri” değildi. Hakikaten daha da yazasım yok, bugünkü 1 Mayıs yeterince yanlışladı bu tarz insanları. Yaşanmışlık varken teori yapmanın alemi yok.