Kaba Bir Amerika Propagandası Olarak Türk Filmi ‘Kelebek’
By eg on May 7, 2009 in Makale
Bu yazı, bir film üzerine olmakla birlikte bir sinema yazısı değildir. Sinema sanatı açısından kötü bulduğum filmlere tepkim, izledikten sonra “unutmak” harici bir başka noktaya varmaz çoğunlukla. O film hakkında yazmak, ya da tartışmak gereği de duymam. Ancak bir film hem kötü, hem de kötü niyetli bir film ise ve üstelik bu kötü niyet herkesin üzerinde kutsallık atfettiği şeyler üzerinden yürüyorsa, işte bu film üzerine yazmak, konuşmak bir görev olur benim için.
“Kelebek” adlı bir film, sözünü ettiğim film. Reklam kampanyaları ile günler önceden duyurulmuş, afişinde Hollywood filmi olduğu izlenimi veren ve pahalıya mal olmuş gibi görünen bir Türk filmi! Bir filmi konusu üzerine odaklanarak eleştirmek pek âdetim olmasa da, bu filmde sinema adına konuşulacak çok şey olmadığı için ve asıl kötü niyeti konusunda bulduğum için, konusuna odaklanmayı gerekli görüyorum. Konusuna gelmeden önce filmin biçimi hakkında kısaca bazı şeyler söylemek gerekli.
Northrop Frye’nin, Kitab-ı Mukaddes ile edebiyat ilişkisini ele aldığı “Kudretli Kelimeler” adlı kitabında bir tespiti vardır: “Edebiyatta retoriğin kinetik çekiciliği ile şiirin imgeleme dayalı çekiciliği arasında bir fark, neredeyse bir tezat faktörü vardır. Retorik bir ahlak ‘ne yapmalıyız?’ moduna aittir. Bu nedenle retorik ahlaki bir uyaran olma çabasındadır. Maalesef kötü bir uyarıcıdır, çünkü öfke motivasyonu diğerlerine göre en kolay elde edilen motivasyondur. Ancak edebiyat bu şekilde hareket etmez; bazı tarihi tesadüflerin ya da bazı edebî eserlerin – ilham verici şiirlerde ve propaganda romanlarında olduğu gibi – gerçekten kılık değiştirmiş retorik olmaları buna istisna teşkil eder.”
Bu tespit sanatın tüm türleri için geçerli, sinema için ise bu bütün sanat dallarından daha da geçerli bir tespittir. Sinema imgelemle çalışır, retorikle değil!
Kelebek filmi, bütün yapısını, konuşmalar ve bu konuşmaların ikna ediciliği üzerine kuruyor. Film, bu açıdan propaganda filmlerinden çok uzağa düşmüyor. Filmin konusunu anlatım biçimi, sıradan bir Hollywood gençlik filmi olan “Kelebek Etkisi” filminden neredeyse birebir kopya… İsmindeki benzerlik de dikkat çekici.
Bir konuda vicdan azabı çeken bir gencin “şunu yapsaydım ne olurdu, bunu yapmadım ne oldu” tarzı düşüncelerinin kurgulanmasından ibaret olan film, bu düşünceleri çok açık bir didaktik dil ile aktarıyor (üstelik kopyaladığı Kelebek Etkisi filmi bu derece didaktik bir dil kullanmıyordu). Yine tipik Hollywood aksiyon filmleri gibi, filmin sonuna bir de sürpriz bırakıyor. Ortaya, birçok şey anlatmak isterken dili ile sanattan çok uzaklaşan, konusu ile oldukça tartışmalı bir çorba çıkıyor maalesef. Belki 40-50 bölümde yapılacak bir dizi filmi tek bir filme sığdırmak isteyen bir görüntü veriyor film. Bu açıdan tüm yapısını kurduğu konuşmalar bile inandırıcı olmaktan çok güldürücü bir tür propagandaya dönüşüyor.
Oldukça pahalıya çekildiği belli olan filmin konusu bir Mevlevi (!) gencinin vicdan azabıdır. 11 Eylül terör saldırıları ile vicdani bir ilişki kurarak o terör olaylarından kendisini de sorumlu tutmaktadır. Afganistan’a gitme şansı varken gitmemesi, oralardaki “cahil” gençleri “gerçek inanca” kavuşturamamasıdır ondaki vicdan azabının sebebi. Elbette yaşadığı (ve filmin sonunda belli olan) büyük bir travmanın da katkısı vardır bu vicdan azabına.
Vicdanı sanatının ortasına koyan sanat eserlerini oldum olası severim. Çünkü vicdan belki de insanı insan yapan en değerli hazinedir. Ancak vicdanı ele alan filmlerde o vicdanın bir hakikilikle mi yoksa bir tür retorik olarak mı var olduğunu görebilmek aynı derecede kolaydır. Çünkü vicdan diyalojik tarafsızlık denen liberal tutamağın iddia ettiği şey olmaktan çok ama çok uzaktır! Çünkü vicdan çoğu zaman tüm ilişkilerin de görünür kılındığı ve orada ezilenin acı çekenin yanında olmaya sevk eden bir aynadır.
Film, bir Mevlevi şeyhinin söyledikleri üzerinden “haklandırdığı” vicdani tutumun retorik olarak ele alındığı bir film. Ancak geldiği noktanın vicdandan çok uzak olduğunu göremeyecek kadar propagandasına boğulmuş vaziyette. Üstelik film, bu retoriği, bir sanat eserinin hiç yapmayacağı şekilde iki tür “İslami!” düşünce biçimi taraftarlarını ak ve kara yaparak kuruyor. Bir tarafta Ladin taraftarları, diğer tarafta bir Mevlevi şeyhinin fikirlerini uygulayanlar. İkincisi uygulansa bu dünya güllük gülistanlık olacaktı ama birincisi oldu “suçluyum Allah’ım!”…
Film temel yapısını bu ayrım üzerine kurmuş gibi görülüyor. İlk bakışta masum ve onaylanabilir bir bakış olarak görülebilecek olan bu bakış, film içindeki detaylarla iyice çirkin bir hale geliyor.
İslam tasavvufuna ve Mevlana, Şems, Attar, İbn Arabî, Gazali, Yunus Emre gibi mutasavvıflara çok değer veren birisi olarak, son yıllarda Mevlana ve Şems’in İslam tasavvufu ile ilgili görüşlerinin bir takım popüler kavramlarca tecavüze uğradığını; üstelik bunun para, iktidar, güç gibi kapitalist unsurları sonuna kadar kullanan (ve isteyen) kişilerce yapıldığını düşünüyorum. Bence Mevlana’ya, Şems’e bundan daha büyük kötülüğü kimse yapamazdı.
Filmde insanî bir vicdana değil, bir tür siyasi görüşün diyalojik yansız “vicdanına” işaret eden sözlerin Mevlevi şeyhince Mevlana’ya, Şems’e mal edilmesi iyice göze batan bir rahatsızlık yaratıyor. Mevlevi şeyhinin tutum ve sözleri, bu kişinin bir Mevlevi şeyhinden ziyade bir CIA ajanı olduğu izlenimi veriyor. Birkaç didaktik sözle, arkada dönen birkaç semazenle de resim tamamlanıyor.
Filmin Afganistan’da geçen bölümlerinde, öğretmenler Cumhuriyet dönemi romanlarındaki “aydın” öğretmenlere benziyor. Gittikleri yerlerdeki “cahil” kişilere “doğru yolu” göstererek onları hemen kendi yollarına çeken ve mutlak doğruyu temsil eden temiz yüzlü öğretmenler! Üstelik bu öğretmenler öğrencilerine “İngilizce ve Fen bilimleri” öğretip onları mutlak iyinin, gelişmişin ve güzelin memleketi Amerika’ya okutmak üzere gönderme amacı güdüyorlar. Bugün Kürt sorununa bakışta da benzer bir bakışı görmek mümkün. Aslında bu bakış, egemen, güçlü ve entegre edici bir devlet bakışıdır. Ve bu bakış, vicdandan ziyade, karşı tarafı, vicdan diyerek ellerini arkadan bağlamaya yarar. Filistinlilerden, İsrail onları çoluk çocuk öldürürken hiç silah kullanmamalarını isteyen “vicdanlı” liberallerin tutumuyla olan benzerlik gerçekten çok çarpıcı.
Benimle savaş ve sinema üzerine yapılan bir röportajda “yönetmen savaş karşıtı olmalı mıdır?” sorusuna “Savaş yandaşlığı, ya da savaş karşıtlığı… Bence her iki açıdan da sanatçının ele alacağı konuya bu şekilde angajmanı, onun yaptığı eseri angaje bir eser hâline döndürür. Elbette sanatçı savaş karşıtı olabilir (ki bana kalırsa makbul olan da budur) ancak bu, savaş filminin illa savaş karşıtı bir “angajmanla” dile getirileceği manasına gelmemeli bence. Çünkü eninde sonunda bakış açınız ve bakışın kendisi politik bir bakıştır. Savaşın mahiyetine göre sizin savaş karşıtlığınız ya da yandaşlığınız anlam kazanır, ya da anlamını yitirir. Eğer politik bir doğruculukla ele alacaksak, mesela Vietnam’da ülkesi binlerce kilometre öteden gelen birileri tarafından işgale uğramış birilerine, savaş karşıtlığını empoze etmek tam anlamıyla savaş yandaşlığının bizzat kendisi olacaktır.” cevabını vermiştim. Bu filmin yaptığı tam da budur.
Amerikan uçaklarının vurması sonucu ölen bir El Kaide militanının annesinin “benim çocuğum şehit oldu diyorlar, o bir hiç uğruna öldü” demesi ayrıca manidar. Uçakların bombalamasını havai fişek izler gibi izleyen öğretmenlerin “temiz yüzlerine” bir gölge bile düşmemesi de ayrıca ilginç! Bombalama sonrası El Kaide’nin bölge lideri (her şeyiyle ‘kötü, çirkin, iğrenç birisidir) Amerikalıların aptal olduğunu çünkü Amerikan uçaklarının kampları değil dağları bombaladığını (kamplarda masum insanlar da vardır ya, Amerikalılar masum insanları bombalamaz!), eğer kampları bombalayacak olsalar daha fazla El Kaide militanının öleceğini söyler.
Amerika’da Hollywood tarafında çekilen propaganda filmleri vardır. Hemen her savaşta Amerika bu tür ısmarlama filmlerle karşı tarafı kendi istediği şekle sokar ve bütün dünyaya öyle tanıtır. Bu film de, Amerikan propagandalarını gerçeğin bizzat kendisi gibi sunarak ve bunu yaparken Amerika’ya tek bir kötü laf dahi etmeyerek, vicdan derken vicdan ve ahlak sınırlarını oldukça zorluyor. Ancak bir film propaganda olsa bile bu kadar düşük zekâlı bir propaganda, gerçekten Kurtlar Vadisi Irak filminin benzeri (ama tam tersi bir argümanla) bir şovenizme hizmet ediyor. İlki Türk şovenizmiydi, bu film ise Amerikan propagandası!
Filmin finalinde iki “çarpıcı” ve benim için tiksindirici bölüm var. Birincisi mezarlıkta Yusuf’a arkadaşı “Ladin, ABD’nin adamı olabilirmiş diyorlar” diyor. Yusuf da önce “evet gerçekten de olabilir” dedikten sonra duraklıyor susuyor ve sonra “Allah bizi affetsin” diyor. Yani Ladin’in ABD ilişkili bir insan olabileceğini düşünmek bile filmde Allah’ın affını istemeyi gerektiren bir günah oluyor. Çünkü ABD olsa olsa uçaklarla havai fişek gösterisi yapar (filmde o bölüm cidden de havai fişek gösterisi gibiydi). İkinci çarpıcı kare ise El Kaide’nin bölge liderinin bir kelebeği yakalayıp eliyle sıkması ve öldürmesi… O sahnenin devamında beklediğim şey El Kaide militanının elinde ölen kelebeğin Bush’un elinde canlanıp uçması ve bahar ortamına kavuşmasıydı ama bereket bu kadarı akıllarına gelmemiş!
Bir insanın ellerini arkadan bağlayıp, onu binlerce insanın linç etmesini bir sirk gösterisi gibi “seyrederken”, o, elleri arkadan bağlı olan kişi, ayaklarıyla ve can havliyle vurmaya kalkınca “sen ayaklarınla vuruyorsun, bu dine, vicdana aykırıdır; Allah seni ve seni engelleyemediğimiz için bizi affetsin” demek vicdanlı bir tutum değil, ahlaksız bir tutumdur. Filmin yaptığı da maalesef budur!
Bir film, eğer politik ve vicdani bir çabayı, konuşmalar ve konusunun bu derece göze batmasıyla verecekse, bunu çok daha adil bir şekilde vermelidir. El Kaide’ye tu-kaka derken (ki benim için de bütün terör örgütleri gibi o da öyledir) şu dünyadaki en terörist devletin kötülüklerinin üstüne Mevlevi tennuresi örtmekle adalet de, vicdan da olmaz. Üstelik bu ahlaksızlığa Mevlana’yı, Şems’i alet etmek çok ama çok ayıp! İnsanı Mevlana ve İslam tasavvufundan soğutmak isterseniz böyle filmler yapmaya devam edin!
19 Yorum
Yazan:ahmet medeni Tarih: May 7, 2009 | Reply
Enver bey, kendini tanrı yerine koyup adeta kullarını zihninde oynatanlar(yönetmenler)dan bu beklenir zaten.Hele de dini bir mevzuda, dinin başka retoriğinden faydalanma açıkgözlüğü yüzsüzlüktür. Kaldı ki, Terör-şiddet v.b kavramların İslam’la alakası olmadığını söyeleyebilmek için, salt iyi bir şair olan Mevlana’nın kullanılması ayrı bir garabet… Çünkü, şiddet ile İslam’ın alakasının olmadığını söylemeye çalışmak bizatihi, o dinin sahibini savunmaya davettir ki, işte tuzak orada başlar.. Yönetmenin bir derdinin olduğunu sanmıyorum , samimiyetininin de..Sanırsam vazife adamıdır yönetmen, o kadar!!
Yazan:TSD Tarih: May 7, 2009 | Reply
Hocam, eline aklına sağlık.
Bu konularda benim en çok gücüme giden şey bu; yerlerde tekmelenen birisini seyreden insanlar, can havli ile tekme vuran ayağı ısıran mazluma “ne yapıyorsun, hiç olur mu bu” diyorlar.
Bu sitede Gazze katliamları sırasında Mehmet ile bile tartıştığımız konu(müslümanın afyonu) buydu. Bu önemli noktayı görmezden gelen her değerlendirme eksik, yetersiz ve gayri adildir.
Tekrar teşekkürler..
Yazan:cemile bayraktar Tarih: May 7, 2009 | Reply
Enver bey,
sinema yazıları zaten oyuncuların isimlerinden yola çıkıp konuyu oyunculuklarına getirip ordan ani bir kıvraklıkla temanın alt psikolojisine girilerek yapıldığı için genellikle kabak tadı veriyor.
Eğer film ‘sosyal olaylara dokunuyorsa’ki bahsi geçen film dokunuyor onun yazısıda siz ‘bu bir sinema yazısı değildir’ desenizde ‘duyarlı sosyal’ eleştirileriniz sonucu gayet iyi bir sinema yazısı olmuş.
Filme gelecek olursak filmi izlemedim,o nedenle aslında üstüne pek konuşmak istemiyorum.Ama baktığım yorumlar en azından bir ön fikir edinmeme sebep oldu.
Geçtiğimiz aylarda facebook sayfalarında sık sık dönen bir video vardı.İçerik olarak din arayışına girmiş bir genç İslam’ı seçişini espirili bir dille anlatıyordu.Videonun bir bölümünde belki de en dikkat çeken bölümünde tüm dinleri araştırırken konuştuğu insanlardan biri ona neden İslam’ı araştırmadığını sormuş,cevap şaşırtıcı değil,’Neden araştırayım,onlar terörist?’işte biz müslümanlar böyle bir durumla karşı karşıyayız ve bununla karşılaşa karşılaşa kendi dinlerinin ‘iyi niyetle’ tebliğini yapmaya çalışan insanlar her fırsatta ‘biz terörist değiliz’i vurgulamaya çalışıyor.Bu anlamda suçlamalara karşı duruş açısından niyeler iyi ama sonuçlar beklendiği gibi olmuyor.
Dünya üzerinde yaşayan bizler birbirimize karşı olan suçlamalarımızda çeşitli argümanlar kullanıyoruz.Bunlardan biri de hatta en etkililerinden biri de ‘sinema’.Batıdan dalgalana dalgalana gelen bir çok yöntemi kah bilinçli kah bilinçsizce havada kapmaya alışmış ‘biz’ler sinemanında çekiciliğine kapılıyoruz sanırım.Ve sık sık çuvallıyoruz.Bu durum filmde sanırım kendini iyice hissetirmiş.İyi niyetle yapıldığından şüphem yok belki niyet Mevlana örnekleriyle İslam’ın ‘sevgi,barış ve yaşatma’ temellerine vurguda bulunup ‘terör’ menşeili bir din olmadığını vurgulumaktı.Maalesef durum öyle bir hal almış ki Mevlana antipatisi doğurmaya kadar gitmiş.İyi niyet kötü sonuç,hiç şaşırmadım zira dindar müslümanların başlangıç olarak hadis uydurmalarından sinemada çuvallamalarına kadar geniş bir alanda rastladığım bir durum.
Aslında çok haksızda bulmuyorum.Abd yapımı filmlerde görmeye alıştığımız ‘pis,katil,vicdansız,ahlaksız’ görünümlü şeyhlere karşı Mevlana ve Şems gibi örneklere sığınmak gayet insanca.En son izlediğim ‘Yalanlar Üstüne’ filmindeki
ki şeyhi olaya örnek olarak verebiliriz.Belki de bu itham edilmeye karşı oluşmuş kompleksten kaynaklanıyordur.
Benim asıl takıldığım iki konu var.Birincisi;Mevlana.Hemen belirteyim buradaki tepki Mevla’ya değil Mevlana üzerinden ‘din’yorumlayanlara.Son dönem de bir tasavvuf bir Mevlana popüleritesidir gidiyor bundan rahatsız değilim bilakis hoşuma gidiyor ama çoğu kez bom boş geliyor.Temelinde yatan sebebin modern insanın İslam’ın temel ritüellerinden uzak kalma isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum zira bu ritüller kişiyi sosyal alanda sınırlayıcı şeyler olduğu için ve yine bu modern insan fıtraften bir arınmaya ihtiyaç duyduğu için suya sabuna dokunmadan bir arınmayı seçiyor bu da tavassavvufu popüler kılıyor.İncelediğinizde ulusalcı din anlayışından pek farkı yok kalp temizliği,Allah’a aşk ile yaklaşma,arınma vs. vs. ki bence tamamen Hint mistisizminden esinlenme ya neyse.Bir de bu Mevlana etkisinin Rasulullah örneğinin önüne geçmesi içimde bir yerleri sızlatıyor sanırım belki de nedenle takıldım.Çünkü İslam örneği olarak bir çok isimden beslenebilirsiniz lakin burda en ortodoks duruş olarak Rasulullah örneğiyle örneklenmezseniz pek te kazanmış sayılmazsınız.
İkinci takıldığım konu ise insanların yaşamadığı bir ortam adına tutup yorum yapması.Bazen bildiğimiz zaman sahip olduk sanıyoruz ama bilmek başka sahip olmak çok çok başka şeylerdir,hele hele ortamı yaşamak hepsinin üstündedir.Yani Afganistan’da yaşamayan birinin Afganistan yorumu yapması,Filistin’de yaşamayan birinin tutup ama Hamas demesi,bölge insanına bidon kafalı muamelesi yapması oldukça saçma ve sinir bozucu.Çünkü yaşadığımız ortamlar bizim vereceğimiz tepkileri doğurur.Keşmir’li bir çocuğa sorulan ‘sen büyüynce ne olacaksın?’ sorusunun cevabı olarak ‘ben büyüynce mücadit olacağım’ demesi İLE İstanbul’lu bir çocuğa sorduğunuz ‘sen büyüyünce ne olacaksın?’ sorusunun cevabına ‘ben büyüyünce Hadise olacağım’ demesi arasındaki fark duruma örnektir.
Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply
doğrusu filmi izlerken inanılmaz sinirlendim. yoksa normalde kötü bulduğum filmler hakkında yazma adetim yoktur. ama bu film artık pes dedirtiyor. sanırım yönetmen hollywood’a kapak atmak gibi bir amaç güdüyor. bunun da ancak bu şekilde olduğunu düşünüyor besbelli.
Yazan:özlem Tarih: May 7, 2009 | Reply
Allah razı olsun. Bu kadar iyi yazilabilirdi.
uzuntum kendi lise donemlerimde Silvestr stallone nin ucuz rambo filmelerini arkadaslarimin ne kadar bayila bayıla seyrettiğini, kafalarında bantlarla gezip amerikaya kapağı atma hayalleri kurduğunu hatırlamak oldu.
Cok ucuz ama islevini goruyor maalesef bu filmler.
Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply
filmin ilk başlığı “onu alma beni al”dı. bu başlığı, mevlana’nın genelde batı’ya “bakın onların islamı size uygun değil, bizimki daha uygun; onu almayın bizi alın” demek içni kullanıldığını ve bu kullanmanın mevlana’nın bizzat kendisine hakaret olduğunu düşündüğümden vermiştim. doğrusu çoğunun islam diniyle ilgisi olmadığını bildiğim insanların, islamsız (hatta belki gülünecek ama Tanrısız) bir mistisizmin aracı olarak mevlana’yı kullanması zaman zaman beni çok kızdırıyor. yönetmenin öyle olduğunu sanmıyorum; ama maalesef iyi niyet konusunda ciddi şüphelerim var…
Yazan:niyazi mısri Tarih: May 9, 2009 | Reply
dervis yunus bu sozu / egri bugru soyleme / seni sigaya ceken / bir molla kasim gelir..
bu filmi yapanlara bu siiri hatirlatmak isterim… cunku malesef bizim topraklarimiz cok miktarda molla kasim’a ev sahipligi yapmakta.. yikmaya herkes gonullu fakat yapmak icin hic kimse yerinden kipirdamamakta…
11 eylul almanyada olsaydi ogrenci almanya’ya gonderilecekti… fakat pesin hukumler, film hakkinda o kadar felsefik sorti yapilmasina ragmen bu ufak detayi gormeyi engelliyor.. bence biraz insaf… bu film seyircisine ruhundaki afganistan’dan baslayarak, memleketindeki afganistan’a ve dunyadaki afganistan(lar)a bir umut olabilmeyi teklif ediyor..
neden bugun dunyada mahkum, magdur ve mazlum hep muslumanlar… biz kendimizden beklenen aksiyonu ne kadar gosterebildik.. kendimizi ifade adina ortaya ne koyabildik.. bu film bunlari sorguluyor… ama molla kasim’lar isin kolayini bulup baska acilim getirenlere “abd ajani” yaftasini yapistirmayi uygun goruyorlar..
el insaf, el insaf
Yazan:eg Tarih: May 9, 2009 | Reply
sevgili kardeşim (önce büyük bir mutasavvıfı nick yapmaktan edep edin derim)
ikincisi filmi siz beğendiyseniz sizin bileceğiniz iş. bense iğrenç buldum, bu da benim bileceğim iş… molla kasım olduğunuzu düşünüyorsanız dinleyecek birisini bulursanız varsın öyle olun!film hakkında hiç peşin hükmüm yoktu. bu da sakın sizin peşin hükmünüz olmasın. ama iyi film, kötü film,propaganda filmi vesaire ayırabilecke kadar da sinemadan anlarım ayıptr söylemesi…
Yazan:eg Tarih: May 9, 2009 | Reply
birşey daha ekleyeyim,
bu ülkede eleştiriyi, en fazla kötü film yapanlar ve bu kötü filmleri milyonlarca dolara mal edenler kaldıramıyor. bir film 2- 2.5 milyon dolara çekiliyorsa, bu filme para verip bilet almış olan bir insan olarak eleştiri hakkını da bulurum kendimde kusura bakmayın. iki milyon dolar kolay bulunmuyor bu ülkede… bugün çekeceği film için 50bin doların peşinde yıllardır koşuşturan insanlar biliyorum ben. 2 milyon dolarlık bir kötü filme (üstelik bence kötü niyetli bir filme) prim veremeyeceğim kimse kusura bakmasın. hele ki çok açık bir propaganda ise…
Yazan:eg Tarih: May 9, 2009 | Reply
yıllarca kendini müslüman diye adlandıran sinema yazarları ve yazarlar, sırf filmi yapan müslüman diye yapılan bir sürü zırva filme, bir sürü propaganda ötesine geçemeyen filme başyapıt muamalesi yaptılar. ben de bir müslümanım ama bu hatanın yapılmasının bu ülkede sinema estetiğinin gelişmesinin önündeki birinci engel olduğunu düşünüyorum.
bu filme de gördüğüm kadarıyla başta cemaat yayınları olmak üzere bir sürü müslüman yazar büüyk bir coşkuyla yaklaşıyorlar. işte bu yüzden ortodox, katolik hristiyan inanca sahip olanlardan, iran müslümanlarından, budist, şintoist yönetmenlerden büyük başyapıtlar çıkarken, bizim ülkemizde islamı referans alıp da yaptığı film iyi kategorisine bile girebilecek tek bir film dahi çıkmıyor. (bereket son yıllarda propaganda yönetmeni olmayan büyük yönetmenlerimiz var da sinemamız biraz da olsa nefes alıyor) sebebi işte bu tür filmlere çekilen “bizdendir kıyağıdır”. kusura bakmayın bu filmi babam bile yapmış olsaydı bu film kötülüğünden, açık bir propaganda filmi olmaklığından hiçbir şey kaybetmezdi. artık “hamili kart yakinimdir” tarzı bir sanat izleyicliğini bırakalım ki gerçekten tasavvufu sinemasının temeline koyan başyapıtlar yapalım (tasavvufi sinemanın en büyük başyapıtlarının bir ortodoks’tan; tarkovsky’den çıkması bizi utandırmalı en azından)
Yazan:niyazi mısri Tarih: May 11, 2009 | Reply
sayin gulsen,
sizin gibi dusunmeyen veya kategori duvarlari cok farkli sekillenmis olan tum insanlar, kotu, edepsiz ve ajanmidir..
bir defa yazi uslubunuzda ve elestrinize yapilan elestiriye karsi tavrinizda problem var.. elestirmenin tabii ki en dogal hakki olmamisi veya yanlis olmusu gostermek ve vatandasa bildirmektir.. bu hak ne elestirilen ne de diger bir kimse tarafindan alinamaz…
yapmis oldugum yorumda, ne senaristi ne de yapimciyi korumak amacli bir noktada degildim. ne de daha sonraki yorumunuzda belirttiginiz cemaat kayidiyla bagli degilim…
benim belirtmek istedigim husus su, yillardir bu ulkede kahve koselerinde vatan kurtarilmis ve yillarca hic birsey yapilmamistir.. yilardir bu ulkede destanlar yaratilmis ve bu destanlara iman edilmistir.. fakat gunumuzde bircok hadisenin ortaya cikmasi ile bu destanlarin icinin bos oldugu gorulmustur.. bugun oyle veya boyle ghassan mesud, brian keane, omer faruk tekbilek gibi dunya capinda maruf olan eshas bu filme katki yapmis. film mukemmel olmus veya olmamis.. neticesinde senarist ve yapimci dunyaya, “musluman=terorist” algisinin gercek olmadigi, cahil kalmis ve cahil birakilmis insanlarin dunyanin her yerinde ve her inanc sisteminin kita sahanliginda yanlis isler yapabilecegini ilan etmis..
molla kasim’a gelince, molla kasim yapmadan yerenlerin ortak adidir… niyazi misri de bir keresinde divan-i yunusu cami kursusunden yererken ilk mesajimdaki bolume gelince, kendi kunyesinde de kasim ismi oldugundan hungur hungur aglamis ve “asirlar oncesinden beni irsad ettin ey dost” demistir ve bakis acisinin yazanin perspektifine ayarlamistir..
bence bu film “aa bak cambaz ip ustunde oynuyor” oyununa dikkat cekiyor…
ama siz uzerine bomba baglayip coluk cocuk bir cok masumun oldurulmesine ve olduren kisilerin malesef kimliklerinde “musluman” yazmasina baska acidan bakiyorsaniz bilemiyorum..
benim bildigim erbabi tasavvuf “bir masumu olduren tum insanligi oldurmus gibidir” fermaninin disina cikma hususunda tuyleri diken diken olur… ve bir yerde yeri gogu ihtizaza getirecek bir gunah karsisinda hz. omer’in medine’e deprem oldugunda dedigi gibi “Allah’im beni affet” der… oyle degil mi???
teror kim yaparsa yapsin cok buyuk bir gunah degil mi???
Yazan:eg Tarih: May 11, 2009 | Reply
bakın sevgili kardeşim (kusura bakmayın nickinizi yazamayacağım…çünkü saygısızlık olduğunu düşünüyorum)
Yazan:Hakan Bahar Tarih: May 15, 2009 | Reply
Mevlana doneminde bir zat hazrete zehir zemberek bir mektup yazar.
Ozetle; sen herkesi putperesti, mecusiyi, sunu bunu kosulsuz davetle Islam’in izzetini ayaklar altina aliyorsun mealli uzunca bir mektup imis bu.
Hazret mektubu okuduktan sonra aci bir tebessumle kagit israfinda bulunmadan mektubun arkasina su cumleyi yazdirmis cevaben:
‘Sen de gel!’
…..
Kimsenin zekavetine laf edecek degilim, ama filmin sonundaki cumlede ifade edilmek isteneni filmi izlemeye beraber gittigim ortaokula giden yegenim dahi anlamisken, burada uzun uzun tumturakli cumleler kurabilen bir insanin anlamadan bunu yine kendi kisir fehmince bir art niyetle yorumlayabilmesini iyi niyetle yorumlayamadim.
…
Üsame b. Zeyd, kumandanı bulunduğu seriyenin başında bir muharebede: “Tamam, kabullendim.” diyerek Müslüman olduğunu ifade etmek isteyen şahsı, korkusundan böyle söylediğine hükmederek öldürmüştü. Diğer bir rivayete göre bu adam şehadet de getirmişti. Ancak birinci sözü söylediyse zaten Müslüman olmamıştı. Yok, şehadet getirdiyse bunu korkusundan yapmıştı. Hz. Üsame böyle düşünüyordu ama, dönüşte hâdise Allah Resûlü’ne haber verilince, İki Cihan Serveri, derhal Üsame’yi huzuruna aldı. Onu istintak etti, Üsame de hiçbir şey ketmetmeden vak’ayı olduğu gibi anlattı. Bunun üzerine Allah Resûlü, o derece celâllendi ki durmadan: “Yarıp da kalbine mi baktın!” diyor ve çok sıkıldığını ortaya koyuyordu. Hatta bu sözü o kadar tekrar etmişti ki, Hz. Üsame: “Keşke bugüne kadar Müslüman olmasaydım da, bu sözleri duymasaydım.” diyecek kadar bunalmıştı. Hâlbuki Üsame, Allah Resûlü’nün kucağında büyüyen ve Allah Resûlü tarafından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kadar sevilen bir insandı.
…..
Birileri hakkinda bir elestiride hatta yaftalamada bulunurken cok dikkatli olmak gerekiyor.
Yazan:eg Tarih: May 15, 2009 | Reply
hakan bey filmi beğendiyseniz izleyin sizin beğenmenize laf edecek değilim. siz de beğendiğiniz film hakkında yazabilirsiniz benim beğenmediğim film hakkında yazmam gibi. yalnız nasıl yazacağımın icazetini sizden alacak değilim, siz de bunu bilin isterseniz.
“sen de gel!” diye mevlana alıntısı yapmışsınız ya…ben de size “yok ben sizinle gelmeyeyim” demek istiyorum.
Yazan:cemile bayraktar Tarih: May 15, 2009 | Reply
Hakan bey,
bir film eleştirisi ile bir insanı öldürmeyi benzetme yolu ile kıyaslayabilen ‘zihin yapınıza’ hayran oldum doğrusu.
Yazan:eg Tarih: May 15, 2009 | Reply
şöyle bir durum var: ortada zorluklarla yapılmış bir sinema filmi değil, 2 milyon dolardan fazla bir maliyeti olan bir film vardır. dolayısıyla bu kadar büyük bir harcama (türk sineması için tabii)yapıldığında, isteniyor ki herkes filmi yapanla film konusunda aynı kanaatte olsun. hayır efendim bir filmin bütçesi büyüyorsa ve bu kadar yüksek maliyetler söz knousu ise (ve bu film ilk filmini yapan birisinin filmi dikkatinizi çekerim. bugün, mesela nuri bilge ceylan’ın bu bütçeyi bulabileceğinden çok şüpheliyim. semih kaplanoğlu’nun bulamadığını ise zaten biliyorum)artık orada ticari bir çaba ya da başka bir proje söz konusudur diye düşünürüm.
şimdi yazıda özellikle örneklendirmediğim bir şey var. ki bu inanın bana çok göze batıyor. film batılının görmek istediği müslüman algısına o kadar angaje olmuş ki, mesela filmde ne el-kaide ya da afganistanlı insanlar, ne de oraya “esas islamı” götürmekte olan genç idealist kişiler (ki bunların arasında küpeli at kuyruklu genci, açık kadını falan her türden kişi vardır am başörtülü bir kadın yoktur mesela)birbirlerine “selamün aleyküm” demezler. muhtemelen selamün aleyküm sözünün batıda yaratacağı “rahatsızlık” düşünülmüş olmalı. buna tüm film boyunca çok dikkat ettim. selamlar ya “merhaba”, ya “cümleten merhaba” şeklinde oluyor. yahu kardeşim madem bu kadar “gerçekçi” bir film yapacaktın bu kadar gerçeklikten kopukluk da neyin nesi? bunun gibi birçok şey var. yani filmi izlemeyi bir daha midem kaldırabilecek olsa filmi sahne sahne incelemeyi isterdim.
Yazan:yolcu Tarih: Haz 8, 2009 | Reply
Benim büyüklerim bana şunu öğrettiler ki; eğer her hangi bir konuda nefsinin tatmini için konuşuyorsan ya da tartışıyorsan; karşındaki kişi daha üçüncü kelimenden itibaren seni nasıl altedeceğini düşünmeye başlar ve ne sen demek istenileni diyebilirsin ne de o, anlaşılması gerekeni anlar. vesselam..
Yazan:arakdaslar Tarih: Tem 21, 2011 | Reply
arkadaslar fılmı anlamıs degılız gıbı gozukoyor fılmde amerka propagandası yapılmamaıstır fılmde ordakı ınsanların yıllardır ne tur oyunlarla som urludugunu eger sız gonul ınsanı olup gıdersenız o kotu ınsan belkıde ıyı olurdu konuya o yonden bakmıs ve ıslamın ınsanı nasıl elınden tutuppp daha ıyı yapacak gencler yetıstırıdıgnı vurgulamıstır… fılmde anladıgınız nokta sanırım su ” amerka yada usame kı ıkısı zaten aynı ” yaptıkları bu olay ıslamın sucu bızım sucumuz gıbı ” bu yonden bakıldıgında cok bagnaz bır bakıs fakat onlarca ulkede ıslamı yasatıp onlarca ulkeye gıdıp ordakı ınsanları herhangı bır terorıst ve somurme greubunun elıne dusmesını engelleyen bır cok gonul ınsanı yetıstı gıttıler ve o genclerın olye yerlere dusmesını englledıler el uzattılar gonuller kurdular (turkce olımpıyatları bu na sahıt) . fılmde baslaıca anlatılmak ıstenen sen yada o dıgerı fark etmez orya gıdıp ordakılere bır kısıyım benden ne olacak demeyıp onlara kucak acıp egıtmenlık yapıp okutup dını anlatmak daha sız anlatmsanda yasarken gorecegı ıcın senı hal dılı ıle gozlemek etraıf yansıtmak (ıste bundan dolayı dıyorkı o cocuk terorıs olmussaa ınsan vıcadanı bır muhakeme yapacak tabıkı ıslam yapmıs degıl yuzeysel olarak (fakat gıdılse belkı o cocuk belkı bınlercesı bu sekılde bır kac gonul ınsanı tarafından (elınden tutup o yola gıtmesı engewllerdı sen benle ne olacak o ben gıtsem ne olacak dıgerı aynı seyı soylerse (banae ne hwer koyun knedı bacagı n dan asılır derse ( pekı sorarım kokusu mındar olan kokusu hıc mı senı rahatsız etmez…. ?? fılmı yuzeysel degıl bıraz vıcadanı elestırın … nefıs mekanızması ıle degıl (akıl ve vıcadanın olmamması ) bunun ıle degıl vıcan mekanızması ıle bıraz elesıtırn …??
Yazan:Öznur Kaya Tarih: Kas 30, 2011 | Reply
Merhaba,
Daha dün gece izledim filmi… Genel olarak filmin kalitesi hakkında size katılıyorum. Film yurtdışındaki Türk okullarını hemen hatırlattı bana… ve özellikle Afganistan bölgesinin “hizmet” açısından en zor bölge olduğu biliyordum. Birkaç sene önce (iki de olabilir dört de) bil fiil oraya giden bir abiden dinlemiştim Afganistan gerçeğini…
Yurtdışındaki Türk okullarınınki öğretmenleri yaptığı bu: “konuşarak, yaşayarak” çocukları siyasi ideolojilerden uzak tutup, kendilerini hem dünyevi hem de uhrevi ilimlerle geliştirmelerini sağlamak.
Film, kaderde Amerika’ya gitmek varsa bu ilim için olmalının ve Hz. Ömer’in dediği gibi “bu kuraklığın sebebi benim günahlarım ise affet Rabbim beni!” anlayışının ham bir anlatımı.. Başka bir ülkeye filmde gönderilmemesinin sebebi çok açık. Bu nedenle hiçbir sakıncası yok.
“Kelebek etkisi” benim de çok sevdiğim bir film. Fakat kaderle ilgili yapılan/yapılacak olan her filme “onun kopyası” demek ne kadar doğru olur? Hatırladığım kadarıyla Kelebek etkisinde yapmadıklarından kendini sorumlu tutmak gibi bir anlayış yoktu. Kaderini sürekli kendi beyniyle değiştirme vardı. Oysa bu film dediğiniz gibi “propanganda” filmi olduğu için anlam itibariyle bence farklı.
Filmin kalitesinde hem fikrim sizinle.. Çok daha iyi yapılabilirdi. Bu kadar ham olmayabilirdi. Cennetin Krallığı ve Kurtlar vadisi Irak’ta da oynayan kişinin (adını hatırlamıyorum) burada kullanılmış olması çok itici geldi bana… O adamın görünüşü bana hiçbir zaman nuranî gelmemiştir.
Bizlere öğretilen ama sonradan sümen altı edilen bir olgu “komşun açken tok uyuyan bizden değildir” den yola çıkarak dünyanın neresinde olursa olsun insan eliyle işlenen bir zulüm varsa buna sebep “benim” düşüncesi filmin ortasına oturtulmuş. Evet çok göze batıyor. Bilemiyorum farklı bir şekilde nasıl verilebilirdi ama “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” fikrini tüm hayatımızdan çıkardığımız vakit dünya gerçekten her din ve ırk için yaşanılır hale gelecektir. Tıpki Efendimizin Medine hicretinin hemen akabinde tüm Medinelilerle (Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müşrikler) yaptığı anlaşma gibi. Kimse kimsenin dinine baskıda bulunmayacak, zulmetmeyecek vs.. Düşünsenize Efendimizin ve saadet devrinin bakış açısını, yaşantısını… Allah adına zulmetmek masum insanları öldürmek, olacak şey mi?
Öyle veya böyle fena bir film değil kanaati oluştu bende…
Usame Bin Ladin’in Müslümanlara verdiği zararın telafisi yıllar yıllar sürecek maalesef..
Saygılarımla,