Piyasa Fetişizmine Övgü
By Ayhan Korkmaz on May 16, 2009 in Devletçilik, Ekonomi, Liberalizm
Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…
Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.
1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.
Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.
15 Yorum
Yazan:Murat Aygen Tarih: May 17, 2009 | Reply
Çok yanlış bir fotoğraf seçmişsiniz! Atilla’ya yaptığım son çevirilerden biri (mealen) “‘Piyasa’ diye günümüzde BATI’da görülen tek-koridorlu-shopping-mallara değil, ESKi iSTANBULUN KAPALIÇARŞISI’na denir” diye bitiriyordu. Biran önce yayımlamasını rica ediyorum.
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: May 17, 2009 | Reply
Muray bey affedin tam anlamadım 🙂
Yazan:Murat Aygen Tarih: May 18, 2009 | Reply
Çevirdiğim metinde “tek koridorlu shopping mall” metaforu ile “over-regulated markets”; “bazaar” metaforu ile de aranıp da bulunamayan “markets” anlatılmağa çalışılmıştı.
Yazan:Mahmud Abbas Tarih: May 18, 2009 | Reply
Sosyal politikalardan kendini soyutlamış liberal bir düşünce sisteminin ne kadar zavallı kaldığının,Kutsal! devlet aygıtının her yalan gibi nasıl sönüp gideceğinin,kanıtı olan hoş bir yazı olmuş…Fotoğrafı göremeyenlere ithaf olunur…
Yazan:Murat Aygen Tarih: May 19, 2009 | Reply
SAYIN ABBAS: “Teşvikler çarpanı (“çoğaltan”ı, “multiplier”i) en yüksek olan sektörlere verilmelidir” diyen patolojik düşünce ile mâlül beyinler Devlet Planlama Teşkilatı’na işte tam da o sözünü ettiğiniz “sosyal politika da sosyal politika” söylemleri ile sızdılar ve o Alamut Kalesi’ni içeriden fethettiler. Yakında “Ataşehir Kamu Kurum ve Kuruluşları Kabristanı”na defnedilecek kurumlardan biri de odur.
Yazan:Ali Yürekli Tarih: May 19, 2009 | Reply
Newton bir ideolojiyi temsil etmiyor Marx ise bir ideolojiyi temsil ediyor. Newtona bakan göz ideoloji ile bakmıyor ama Marx’sa bakıyor bakabiliyor. Newton’da bir ideolojiyi temsil etseydi hak ettiği saygıyı bulamıyacaktı. Konuya dönersek Kapitalizm de Sosyalizmde bizi boğuyor acı veriyor adilde değil. Ben bunların karmasını istiyorum ve tabi ki ekleme de yapmak istiyorum. Kapitalizm çok acımasız Sosyalizm çok hayalci realist değil. Sonuçta iki sistemde kendi zenginlerini yaratıyor. Tek fark kapitalizmde zenginler bazen değişebiliyor sosyalizmde devlet isterse deyişiyor. Bu da halkın işine gelmez. Bence halkı ekonomide aktör haline getirmek lazım. Nasıl mı çağımızda küçük paralar denizde her balığın avı olan küçük balıklara benziyor o zaman bu balığı büyetecez bu nasıl olacak. Bu halkın küçük birikmiş parasını bir havuzda birleştirecek onu büyük bir balık yapacağız. Böylece ekomide kendini ifade edecek kendini savunacak konuma getirmiş olacaz. Tabi burda da devlete büyük iş düşüyor. Devlet bu organizyonu üstlenmeli iş adamlarına yaptığı gibi dış ülkelerle arabulucu rolunü görmeli hatta danışmanlık yapmalıdır. Tabi özel kişisel zenginlerin de menfaatini gözeterek. Hatta şöyle de yapabiliriz. Özel şirketlerle ortaklıklar kurabiliriz. Onlarda kazanır halkta. Onların deneyimi bizim paramız. Burda bankalar belli oranda kan kaybı yaşayacaktır hatta çok kan kaybedecek cazipliğini kaybedecek. Onun için bu havuzdaki paranın limitine kota koyabiliriz mesela 100 milyar $ olabilir. Eksildikçe sıraya koyduğumuz kişilerin taleplerini tamamlamak için değerlendiririz. Ekonomiye yön vermede adaleti sağlamış zenginlerin insafına kalmamış oluruz. Ama bunun kötüye kullanılmaması istenmeyen yolsuzlukların oluşmaması için çok fazla önlem alınmalı. Sıkı denetlenmeli.
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: May 19, 2009 | Reply
Murat bey,
Beni de bu konuda Mehmet Yılmaz aydınlatmıştı.Daha da fena bir noktadaydım aslında devlet eli ile bu poltikanın tahsisinden söz ediyordum.Ancak o süreç bahsettiğiniz felaketle sonuçlanıyordu, sanki bu çoğaltan, çoğalmadan önce ölçülebiliyormuş gibi birde planlama yapılıyor.
Bu bağlamda “Devlet planlama teşkilatı.”Sırf başlığına kitap yazılacak bir kurum.
Tanımda şöyle uzlaşabiliriz belki, benim isteğim “fırsat eşitliğinin tahsisidir.”
Mahmud beyinde vurgusu bu zannediyorum.
Somutlaştırayım, bireysel haklardan bahsederken iyi beslenemeyen insan var mesela kendi tembelliği, beceriksizliği veya bu çeşit kendine bağlı değişkenlerden kaynaklanmayan bir birey.Bu bir çocuk mesela,bu çocuk en azından asgari düzeyde iyi beslenirse, barınırsa ve eğitim alırsa rekabet gücüne kavuşur bu aynı zamanda suç gibi çok önemli güvenlik maliyetlerinin önünede geçer.
Diğer taraftan bu konuda bende hala düşünüyorum bir çözüme varabilmiş değilim özellikle bu fırsat eşitliğinin nasıl tahsis edileceği hususunda devlet eliyle gerçekleşmesin ancak liberteryen bakış açısındaki gibi kurulsallaşmamış gönüllü yürüyen bir sisteme de bırakılmasın.
Bu sosyal politika, fırsat eşitliği ya da herhangi bir tanım olarak kast ettiğim bu şey kurumsallaşsın, hukukla belli şartlarla güvence altına alınsın meselem budur.
Ali bey,
Kapitalizm de Sosyalizmde bizi boğuyor acı veriyor adilde değil.
Benim kast ettiğim bu noktaya gelmek işte bir ideolojiyi temsil etsede siz bunlara bir ideoloji gibi değil “çözüm araçları” gibi yaklaşmışsınız.Tıpkı bir ampül bir çekiç ya da hayatı kolaylaştıran bir nesne gibi.Nesnenin tutkunu olmamışsınız.Bizi bu doğruya bu götürecek kanaatimce bu mantıklı soğukkanlı yaklaşım.
Burada ayrıştığımız nokta şu “merkezi planlama.”
Aslında sosyalizmde yürümeyen şey ideoloji değil merkezi planlamadır kanaatimce.
Bu bahsettikleriniz yapılıyor, Anonim şirketler, yatırım ortaklıkları bunun bir aracı mesela küçük yatırımcıların birleşerek politika üretmelerine olanak veriyor bu ve bunun gibi şeyler “serbest piyasada ” var olabiliyor ve verimli kullanılabiliyor çok daha dinamik ve akışkan çünkü.
Benim savım yürütmeye yönelik tüm işlerin piyasaya bırakılması ancak sosyal politikanında kurumsallaşarak toplumsal bir sözleşmeye bağlanmasıdır.
Yazan:Atilla Tarih: May 19, 2009 | Reply
Kapitalizm normal bir adamın, Sosyalizm bir robotun, bunların karması da iki ayağı protezli bir adamın yürümesine benzer. Benim tercihim de aynen bu sıraya göre.
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: May 19, 2009 | Reply
Biraz su firsat esitligi uzerinde duralim istiyorum.ustteki yorumda verdigim ornekten yola cikarak sizce serbest piyasada bunu nasil saglayabiliriz.
Yazan:Ali Yürekli Tarih: May 19, 2009 | Reply
Fırsat eşitliği ekonomik getirinin artmasıyla mümkün olur bunu da tam anlamıyla eşitleyecek bir sistem yoktur. Bu makas aralığı nasıl kapanır sosyal purojelerle nasıl desteklenir. Bunu ancak güçlü bir ekonomi ile yapabilirsiniz ki bizim gibi ülkelerde bu mümkün değildir. Çünkü devletler şirketlere kul köledir. Ve ancak onları destekleyerek ayakta kalabiliyor. Yani burdan alt tabaka kolay kolay fayda gelmez. Şirketlere rakip çıkartabilirse ki bunun içinde paraya ve dolayısı ile halkın yastık altı parasına ihtiyacınız var(dışardan gerekli olan yatırım ve para gelmiyor) doğal olarak bu üretim ve çalışma sahasının artması anlamına gelecek işçi sıkıntısı çeken şirketler işçilerine mahkum olacak bu da işçilerini tutmak için ücretlerin artması anlamına gelir. Bu radikal sorunu kökten halledecek tek çözüm. Aksi taktirde devletin olmayan bütçesinden aktarılacak paraya kalır ki bu da derde çare olmaz-olmuyor. Bu arada halkın açtığı şirketlere halkın kendi çocuklarını koyarak çaşlıştırarak ve ücretlerini yüksek tutarak. İşçilerin maaşını yukarı doğru itme vazifesi görecektir. Ben bu işlerin toptan çözülebileceği kanısındayın düşünme ve fikir üretme sıtratejimde tamamen buna dönüktür.
Yazan:Mahmud Abbas Tarih: May 30, 2009 | Reply
Sosyal politika denilince akla egemen sınıfların organizasyonu olan devletin gelmesi bence çok da mantıklı bir çıkarım değil…Bugüne kadar merkezi güçlerin,bireyi görmezden gelen kutsal devletin toplumsal faydayı ne kadar önemseyebildiği sorgulanması gereken bir alan…Sosyal politikaların devlet de dahil olmak üzere merkezi-tekel bir gücün insiyatifine bırakılması ”Sosyal Politika” algısının bu noktaya gelmesindeki belki de en büyük neden…Sosyal politika algısının değişimi ve gerçekten uygulama alanı bulabilmesi sivil güçlerde ve özellikle de yerel yönetimlerin güçlenmesiyle mümkün..Bireyi ve bireyin fırsat eşitliğini,bireyin insanca yaşam hakkını görmezden gelen tekel-merkezi organizasyonların sosyal politikalarından sözetmek bence sadece algı yanılgısı..Bireyler kaderlerini ulaşamayacakları güçlere devrettikleri sürece sosyal politika DPT’nin gri duvarlarının dışına çıkamayacak hayat bulamayacaktır…
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Haz 9, 2009 | Reply
Mahmud bey gelişen anlayış ve yeni bulgular bu devlet işinin samimiyetini ortaya koydu biraz.
Bireye topluma fayda getidiğine inanılıyordu ve hatta getiriyordu belki.Sonra bir şey keşfedildi sen artık karışmazsan bize daha faydalı oluyor tespit edildi.Orada kopuyor işte her sosyal-ekonomik-politik toplumsal kurumda olduğu gibi kendini koruma refleksi faydanın önüne geçti, karışamazsın dedikçe, karışıcam dedi.Sonra bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde gelişen anlayışla güzel bir sopa yedi , yılmadı ucundan tutayım o zaman dedi merkezi planlama teşkilatları ,merkez bankaları şunlar bunlar. Şimdi iyice kurnazlaştı akıllı acentelerle, istihbarat birimleri ile intikam alıyor sanki.
Egemen sınıfların organizasyonu olma eğilimi devlet tanımının içine konulsa yeridir sanki.Ne olacaktıki yani?Ne bekliyorlar bu kadar gücü merkezileştirirsen sen yılanı, çiyani nasıl uzak tutacaksın bu işten.Nasıl denetleyeceksin , e denetleyende sensen neden denetleyeceksin?
Anarşistler boşuna desantralizasyon diye yıkıp dökmüyor ortalığı.
Neo-realist tezde şu kötü devlet iyi devleti kovar söylemiyle “devleti” tek organizasyon biçimi olarak gördüğünüz zaman baş etmek mümkün değil.Oyunun kurallarını koyup sonra oyunun sonucunu söylemeye benziyor.
Bak bir oyun oynayalım büyük zar atan kazansın diyor.Sonrada müthiş bir tespit yapmışçasına oyunu analiz ediyor.Bu oyunda büyük atan kazanır diyor.Vay beee…
Herhalde mesele oyunun kuralını değiştirmekte devlet değil yerel yönetim, devlet eliyle sosyal politika değil taban tarafından talep edilen ve kurumsallaşan bir sosyal poltika bizi bu iyi-kötü ekseninden çıkaracak ve baskın stratejiyi kötü olmak değil “iyi olmak” yapacaktır diye umut ediyorum.
Bireyler kaderlerini ulaşamayacakları güçlere devrettikleri sürece sosyal politika DPT’nin gri duvarlarının dışına çıkamayacak hayat bulamayacaktır…
Ne kadar merkezileşirse o kadar ulaşamıyorsunuz işte.Burada duygularıma tercüman oldunuz.
Yazan:Onur Cobanoglu Tarih: Haz 10, 2009 | Reply
Birincisi: Bana gore firsat esitligi sadece maddiyata bakan bir sey degildir. Burada Dogu’daki 15 kardesli cobanin Eczacibasi olma potansiyeli gibi kapitalist masallardan bahsetmiyorum, tabii ki iyi beslenememis/iyi egitim gorememis birinin rekabette yenilecegi aciktir; ama bu is botanikteki minimumlar yasasi gibidir: Her seyden belli bir oranda lazimdir. Diger kaynaklar gani de olsa bir kaynagin kitligi buyume oranini belirler. Milyoner bir ailenin cocugu yeterli iradeye/zekaya/ahlaka vs. sahip degilse, bunlardan yeterli miktarda bulunan bir orta sinif cocugu rekabette onu gecebilir. Yani toplumda yer edinebilmek icin iyi beslenmis ve iyi okullara gitmis olmak yetmez. Atiyorum kucuklugunuzde babaniz sizi devamli azarlamis, hatalariniza karsi hosgorusuz olmussa bu korkak ve asagilik kompleksli bir kisilik gelistirmenize sebep olabilir. O saatten sonra zeka, egitim, hicbir sey kurtaramaz sizi. Bu sebepten dolayi, basariyi belirleyen suruyle (ve kontrol edilmesi zor/imkansiz) parametre varken tam firsat esitligi diye bir sey saglanamaz ve bence saglanamayacaktir.
Tabii bu firsatlar arasindaki ucurumun olabildigince kapatilmasi gerekliligini ortadan kaldiran bir onerme degildir. Serbest piyasada bunu nasil saglayabilirize gelince: Serbest piyasanin ozu devletten medet ummamak, kisisel veya toplumsal inisiyatife guvenmektir. Bugunku liberal demokrasilerde, kisisel inisiyatifinizle istediginiz kisi/kurumlara yaptiginiz bagislar vergilerinizden dusulur. Devlet serbest piyasa mekanizmasi icinde sosyal yardima tesvik icin daha ne yapsin? Herkes sosyal politikalar icin kendi inisiyatifini kullansa, devletin obur turlu kendisinden kesecegi vergileri son kurusuna kadar sosyal politikalar gelistiren/uygulayan kurumlara (vakif veya sirket) yatirsa zaten inisiyatif otomatikman devletten vatandasa gecer. Bu noktada onemli olan: Vatandas yeterince bilincli mi? Bir de bu isin pazari olustu mu? Sosyal politika gelistirip uygulayan ticari sirketler var mi mesela? Ben bilmiyorum. Sosyal politika uygulayan ve onlari denetleyen/bu isin standartlarini koyan kurumlarin gelisimi ve cogalmasi bence bu isin serbest piyasa dahilinde cozumunun en onemli ayagidir. Bir baska cozum de sizin de belirttiginiz gibi, sosyal politikalarin merkezi yonetimden alinip yerel yonetimlere devredilmesi, ama bunun ciddi kisitlari olacagini dusunuyorum. Bugunun Diyarbakir’inin kalkinma politikalarinin tamamen Diyarbakir Buyuksehir Belediyesi’ne devredildigini dusunun (tabii yerel yonetim mantigina gore, merkezi yonetimden gelecek fonlarin belli bir siniri olacak). Ne kadar basarili olabilir? Diyarbakir’in maddi durumu ortada.
Son bir madde: Liberallerin belki bugune kadar acik acik soylemedigi ama siklikla ima ettiginin aksine, insanin firsat potansiyelini belirleyen faktorlerin ezici cogunlugunun dogustan degil cevresel oldugunu dusunuyorum. Bunlarin coklugu ve hepsinin denetlenemeyecegi gercegi, ciddi bir kisminin denetlenemeyecegi anlamina gelmez. Bu sebepten dolayi sosyal politika kavraminin kendisi genisletilmeli, sadece cocuklara sut vermekle egitim masraflarini karsilamakla sinirlanmamalidir bence. Atiyorum sosyal politika icinde cocuklarin Montessari sistemli okullara istirakinin saglanmasi, psikolojik danismanlik alma olanagi da saglanmalidir.
Yazan:Murat Aygen Tarih: Haz 10, 2009 | Reply
Sayın Olcayto Tan Haskol; yorumunuzu yeni farkettim, kısaca yanıtlamak istiyorum. Planlı ekonomiyi de, (sözümona) “piyasa ekonomisi”ni de yüzüne gözüne bulaştıran rejimler “münevver” orta tabakalara istinat ederler. Bu “münevver” orta tabakalar mesela ilk Marx’ın farketmiş olduğu “orantısız aşırı üretim” olgusuna (bkz: The Economics of Karl Marx, Cambridge, 2008) bir türlü akıl erdiremeyen dar-kafalı insanlardan ibarettir. Bu olgunun farkına varan bireyler ve bazı çok çok müstesna milletler ise şu fani dünyada bir gün bile çalışmadan krallar gibi yaşarlar ve yaşıyorlar NETEKiM! Şu milletlerle biraz “RABITA” kursak çok iyi olacak NETEKiM!
Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Haz 13, 2009 | Reply
@Murat
Bende bunu eşeliyorum Murat bey,dediğiniz mesele “kontrol hastalığıdır” esasen.Bu orantısız aşırı üretimin er geç ve hatta insan ömrü için kısa bir zamanda tabana akacağını görmüyorlar.Bu orantısız aşırı üretimi yapan-yaptıran adamın üretebilmek için ürettiklerini birilerine tahsis etmesi gerektiğini anlatmıyorum.Birde işin içine teknoloji girince neo-marksizmin dahi terminolojisi yeni dünyada emek sömürüsünü tanımlamakta güçlük çekiyor. 5 adam bir araya geldi tasarruflarından bir sermaye elde etti diyelim.Bu sermaye ile muazzam zenginlik üretiyorlar.Bir ambalaj makinası mesela, bunu en iyi bu adamlar üretiyor ve karıda paylaşıyor.Şimdi bu adam kimin emeğini sömürüyor?Yok yinede bunlar zenginleşmesin orta sınıf olsun, hep orta sınıf olsun.İşte burada gerçekleşmeyen orantısız üretim bu 5 adamın kaçırdığı kar fırsatı değil temelde ekonominin elde edemediği verimli üretim oluyor.
Örneğinizdeki ikinci mesele daha vahim o sözümona piyasa ekonomisi müdahalecilikle iyice çığrından çıkıyor.Bir orta sınıf diktasına dönşüyor.Bu deminki ambalajlarımızı üreten 5 adamın hali daha fena bu sistemde.Diyoruzki sen üret biz yiyelim,aman çok ürettin çok vergi ver.Az adam istihdam ettin daha çok et.Fiyatı arttırdın bundan fazla satma.Böyle düşününce mizah bir konu olarak okumak lazım.Elinde kırbaçla burjuvanın başında bekleyen bekleyen memur bir çekirdek aile görüyorum ben bu senaryoda, memuriyet ise bir hırsızlık hiyerarşisi…
@Onur
Onur bey ilk okuduğumda metninizi acaba diyordum.Bu parametrelerin indirgenemeyeceği anlamına gelmezi görünce tamam dedim.Bana fazla bir söz bırakmamışsınız.Söylediğinize katılıyorum.Ben sosyal politikayı salt verdiğim örneğe indirgemiyorum söylediğiniz denetlenebilir/denetlenemez meselelerin hepsi başlı başına bir belirleyici bir değişkendir.Benim arzu ettiğim gücümüzün yettiğince bireyler tarafından bunun tahsisidir.Sorumluluk anlayış burada çok önemli insiyatifin “içselleştirilerek” bireye geçmesi problemi hafifletir ancak kökünden bir çözüm için bu davranışın kurumsallaşması gerekir.İslamiyetteki zekat gibi.Bir toplumsal bağlayıcı söz olması gerektiği kanatindeyim.Bahsettiğiniz teşvikler bu çerçevede güzel adımlar ancak yeterli değil.Bireyin insiyatifine bırakılan bu sürecin aksaması birinin ölümüne ya da sakat kalmasına neden olabilir.Kendi vatandaşı da dahil açlıktan her gün bir sürü insan ölürken devlet silah harcaması yapabiliyor.Yada bu bahsettiğiniz teşviklerin verildiği kurum şirket içi eğitim, halı saha turnuvası, falan gibi daha antin kuntin(bana göre) işlere bütçesini ayırabiliyor.Bireysel hak olarak temel haklar şartnamesi adında ortak kabulumuz yaşam hakkını içeriyor her şeyden önce işte bunu sağlamazsak (“sosyal politika” dedim mi hoş olmuyor farkındayım, bireysel hak diyelim.)liberal bakış açısı alt yapıyı sürdürmek için uydurulmuş bir felsefe olur.Bana göre bireycilik ,her bireyin bireysel haklarının tahsis edilmesinde var gücünle çalışmak ve mücadele etmektir.Bahsi geçen çıkmazda bunlardan bir tanesidir.